03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 KASIM 1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Değişik siyasi rejimlerde mutluluğu ve mutsuzluğu tadan yönetmen Milos Forman anılannı yazıyor Yaşamım çelişkflerîn izlerini taşıyorKültür Servisi - "Değişik siyasi rejimleri yaşa- ma mutluluğunu ya da mutsuzluğunu elde et- tim; Nazizm, komünizm, kapitalizm, bepsi de kendine özgii bir şekilde insanı ezmeye, bastır- maya çalışır" dıvor bugünlerde yazdıgı anılann- da ünlü yönetmen Milos Forman. Ve bunun bü- tün kurumlar içın geçerli olduğunu sözlerine eklıvor: "OkuL hastane, evlilik. fnsan kendi ya- ran için ihtiyaç duyduğu kurumlan oluştunıyor, sonra onlar insanı yönetmeye başhyor". Nazizm, anne ve babasını elinden almış, top- lama kampında ölmüşler. Komünizm onu ülke- sinden ayırmış, kapitalizm ise savaşmak ve bir sürii yenı şey ögrenmek zorunda bırakmış; yeni bir dil ve mesleği. Onu kıracak her şeye karşı 'direnmiş' dene- mcz. bir şekilde 'kurtulmavı başarmış'. For- man, bir başka 'gezegenden' seslenmıyor insan- lara. Aksıne, onun anılannda vurucu olan, ger- çekle kurduğu saglam, duyarlı ve alaycı bag. Kapatılmaya çaltştıgı tüm politik ve ahlaki formlardan dışan tasan gerçek. Milos Forman, ılk çekimlerinden birinde ya- şadığı bir olayı anlatıyor. Bir parkta, acayip bir makıne karşısında hayrete düşen bir gnıp figü- ranı çekmeye çalışıyormuş. Çekimler kusursuz gittigi halde, genç yönef- menı tatmın etmemiş. Bunun nedenini de ancak bir figüran hata yapınca anlamış. "Çok kusur- suz, çok teorikti". Bunun üzerine, biraz dagınıklık, ne yapacagı- nı bılmezlik katmış işın içine ve böylece o ana kadar \ar olmayan 'yaşam' ögesini tlde etmiş. Bu onemsiz gibi görünen olay ona önemli bir şey öğretmiş, yaşam. ancak mantıgın reddettigi şeylerle ekrana gerçek biçimde yansıyabilir. Sadece ekranda degıl, yazar kımliğinde de or- taya çıkıyor bu. Yazdıklannda, pek çok dramı, AMI yabancı olanlar mifliyetçiler, fanatiklerdır. onlar evrensel birliğin dışındadır diyor Forman. başansızlığı gögüslemesıne, olaylann dayattıgı mantıga karşı koymasına yarayan mücadelecılı- ginın izleri görülüyor. Aynca biraz da 'aca- yip'yönü olan kımi kısa yazılannda kara mızah ağır basıyor. "Çek kültüründen getane bir gele- nek"diyor Forman, "Yüzyüiar boyunca bu kü- çiik ınillet için mizah tek yaşama yoluydu. Ko- münist bürokrasi ise absürditenin kaynağıvdı". "Yaşam bir traji-komedidir. Ve yaşamuna da- ir anımsadığım her şey, bu çelişkinin izlerini taşı- yor". tnsanlan oldukİan gibi kabul etmeyı ter- cıh eden sanatçı. arkadaşlıklara büyük önem ve- nyor: "Sizi kıracak bir şey yapana kadar, insan- lara olası dostlar olarak bakmak ve güvenmek gerek. Bazen hayal kırıklığına uğrayabiliriz. Ama hayat bize öğretiyor ki, en büyük hayal kı- rıklığı başkalarını değiştirmeye çalışmaktan kaynaklanıyor. Olaylar bizi değiştirmez, sadece kim oMuğıimuzu, ne oiduğumuzu itiraf etmeye zorlar. Geçenlerde gelip Connecticut'taki çiftli- ğimde benimle bir iki gün geçiren arkadaşım Vaclav Havel'i düşündüğümde, hiç değişmemiş olması beni mutlu ediyor". • Nazizm, anne ve babasını elinden almış, toplama kampmda ölmüşler. Komünizm onu ülkesinden ayırmış, kapitalizm ise savaşmak ve bir sürü yeni şey öğrenmek zorunda bırakmış; yeni bir dil ve mesleği. Onu kıracak her şeye karşı 'direnmiş' denemez, bir şekilde 'kurtulmayı başarmış'. Forman da hiç değişmemiş. Parlak bir Çek yönetmenken büyük bir Amerikalı sinemacı ha- line gelmesi onda bir değişiklik yaratmamış. "Politik durum beni buna zorladı. Ama bendie iki kültür arasında bir kopukluk yok. Connecti- cut'taki kıriann Bohcme'in dağlannı andırması hoşuma gkJryor. L: zun süre, yaşam beni yabancı olma duygusuna irti. Amerika'ya gelmeden önce kendi ütkemde de oldu bu. Ama bunu asla ka- bullenmedim. Bence asıl yabancı olanlar milli- yetçiler, faıurtiklerdir, onlar evrensel biıügin dt- şındadırlar". 'Şarkıgerçekten güzelse asla ımutulmaz' Kültür Servisi- Chartes Aznavour, Paris'te geçen hafta bir maratona çıktı. Konserlerin kendisinı çok heyecanlandırdıgını her firsarta söyleyen Aznavour, yıllar sonra ne kadar ba- şarılı olduğunu kanıtlıyor. Konserleri, "Özel bir numara yok. Işık oyunlan, stsler, dansçılar yok. Bu konserlerde şarkıdan başka hiçbir şey yok" sözlenyle anlatıyor. Müzısyenle "Le Fi- garo" gazetesınde yapılan söyleşiyi sunuyo- ruz- - Sahneye çıkmadan kısa bir süre önce "Sen ve Ben" adlı bir albüm çıkarmıştınız— 3 yıl ıçınde 80 kadar şarkı besteledım. 15 tanesıni kaydettik, albümde 12 tanesini kul- landım Ben sık sık bazı parçalan sonradan seslendirmek üzere saklarım. Hatta başanlı olan şarkılan bile sonradan seslendirmek üze- re sakladığım oluyor. Eger şarkı gerçekten gü- zelse asla unutulmaz. Elimde hazır olarak bu- lunan onlarca parça var. fstedigim an yeni bir albüm çıkarabilinm. Benim kendime özgü bir sıstemım var. Bir yıl önceden gelecek yıl kon- serde seslendırecegım parçalan hazırlarım. Bazı işlen önceden bıtirmek hoşuma gidiyor, böylece rahat olu- yorum. Ancak bir sorunum var. Çok uzun süre önce seslendirdigim bazı parçalann sözlerini unutuyo- rum. - Gelecek yıl ne yapacaksınız? 1995 Eylülü'n- de, turneleri bitir- dıkten sonra, ye- niden sinemaya başlayacağım. Hazırlamakta ol- duğum üç film var. Birincisi se- naryosunu Ric- hard Balducci'yle bırlıkte yazdıgım "ftalyanca Ba- lad". Başrolde Marcello Mastro- ianni'nin oynama- sını düşünüyoruz. Filmi. Eduard Molinaro'nun çekmesini istiyo- rum. O bence çok ıyi bir yönetmen . - Sahnelere veda etmek gibi bir düşünceniz var mı? Hayır. Ben bu mesleği egomu tatmin etmek, şöhret olmak için yapmıyorum. Ben hiçbir za- man yıldız olma hayalleri kurmadım, şans eseri yıldız oldum. Bir yıldız oldugunda, insa- nın tek istediğı yeniden sanatçı kimliğine ka- vuşabılmektır. Star sisteminde yalnızca sizden alınacak venm düşünülür. Önce sizi tanıtırlar, eğer isteklerine uymazsanız, oyunu baştan kaybedersiniz. Gençken insana böyle şeyler cazip gelir. Ama ben, beste de yapıyordum ve tanınmaktan çok başanlı olmak beni ilgilendi- riyordu. - İstediginiz noktaya gelmenb herhaMe göç oldu_. ' Evet, çok uzun sürdü. Şarkıcı kimliğimden sözetmıyorum, besteci kimliğimden sözediyo- rum. Her zaman için istediginiz gibi beste ya- pabılmek dünyanın en zor işlerinden. Hiçbir zaman kolaya kaçmak istemedim. - Şarkı sözü yazan kimliğinizi, şarkıcı kimii- ğinizden daha mı üstün tutuyorsunuz? Halk yazan görmek ve dinlemek için geli- yor konserlere. Sahneye çıkıyorum ve kendi şarkılanmı söylüyorum. Halk da benim şarkı- larımı alkışlıyor. Her zaman için, öncelikle seyirciyi etkileyen şarkı sözüdür. Müzik onun ' ardından gelir. - Hep böyle mi olur? Evet. Bir müzik dinledigimde, altına bir metın yazmak ıhtiyacı duymam, ancak bir cümle okudugumda onu bir şarkıya dönüştür- mek istenm. Müzisyen, metinlerin hizmetinde olan adamdır Garvarentz, Michel Legrand, Jacques Revaud hep yazılı metinler üzerine çalışmaktan zevk aldılar. Ben genelde yalnız çalışınm, eger bır şeyı güzel yaptıgıma inan- mazsam, bir besteciyi arar ve ondan yardım isterim.. 'Cumhuriyet Dönemi Kadın Fotoğraflan' Kühür Servisi - 10. tstanbul Fotoğraf Günleri kapsamında. cumartesı gününden ıtibaren Seyit Ali Ak'ın derlediği "Cumhuriyet Dönemi Kadın Fotoğraflan" sergisı. 16 kasımadek Vakıfbank Sanat Galerisi'nde gezilebilir. Yedinci "Ustalardan" sergisinin konusu "Türk Fotografında Portre Gelenegi", sekizincisi "Fotografın Öncülen 1923-1970", dokuzuncunun konusu ise "10 Ustadan 100 Istanbul Fotografı" idi. 10. "Ustalardan" sergisinde ise "kadın" konusu işleniyor. Serginin amacı, cumhuriyet tarihi boyunca fotografçılanmızın kadınırruzı nasıl algıladıklan ve yansıttıklannı göstermek, değişik duyuş ve düşünüşlerin ürünü olan 100 fotoğraftan oluşmuş bir kadın hantası oluşturmak Kadının bir sanat objesi olarak insanlık tanhinde yerini alması tsa'dan önce altı bin yılına degın uzanmakta. Kadın olgusu, "bereket" kavramıyla özdeşleştırilen kadından. "anaerkil" düzendeki kadınına, "ana tannça" ya da "savaşçf" kadından, Anadolu'nun Islamlaştınlmasından sonraki kadına, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi kadınına değin uzanan geniş bir insanlık serüvenini ıçeriyor. Kadının cumhunyet dönemınde yansıtılmaya çalışılan durumu bir uç gösterge. Toplumun yücelmesi, kadının saygınlığını kazanması ve toplumda yerini almasıyla yakından ilgih. Bunun bilincinde olan fotoğrafçılar, son derlemede yer alan çalışmalannda kadının toplum içindeki yerini, sorunlannı. bulunmalan gerektigi konumu akıcı. şiirsel bir dille ve çarpıcı bir biçimde vurguluyorlar. ( ARA GULER) 'îz', Köln'de birinci seçildi M.TALİÖNGÖREN KÖLN - Köln"de 26 Ekim- 2Kasım 1994 tarihlerinde düzenlenen " 1. Türkiye Film Festivali"nde uzun metrajlı filmlerimiz arasında yapılan yanşmada Yeşim listâoğiu'nun ilk uzun filmi "Iz", "fılm yapımının teknik ve sanatsal olanaklannı en iyi şekilde kul- lanarak konusunu başanyla anlattıgı" gerekçesiyle birinci seçildi. Aynı yanşmada yönet- men Yusuf Kurcenb'nin "Çözülmeler'' ve Tomris Giritlioglu'nun "Yaz Yagmuru" adlı yapıtlan da ıkinci ve üçüncü fılm olarak dereceye girdiler. Başkanlığına Mahmut T.Ongören'ın seçildiği yanşma seciciler kurulunda Tevfik Başer, Atilla Dorsay, Hüseyin Erdem, VVinfried Gellner, Osman Okkan ve Georgios Tsapanos yer aldı. • Yusuf Kurçenli'nin "Çözülmeler" ve Tomris Giritlioglu'nun "Yaz Yağmuru" adlı yapıtlan da ikinci ve üçüncü film olarak dereceye girdiler. Yanşmaya Türkiye'den dokuz film katıldı. 1991 yılından ben Köln'de her yıl aralıksız düzenlenen ve ilk kez bu yıl festivale dönüştürülen "1. Türkiye Film Festivali T> nde toplam 32 fılm gösterildi. Film yanşmasında birincilik kazanan "Iz" fîlminin yönetmeni Yeşim Ustaoğlu, aynı zamanda, iki yıl önce kurulan ve her gün Almanca ve Fransızca olarak Fransa, Almanya ve Belçika'da yayım yapan "Avnıpa Kültür Kanah"nın (ARTE) koyduğu 5 bin markhk ödülü alacak. Yusuf Kurçenli'nin "Çözülmeler'' adlı ikincilik kazanan filmi 3 bin marklık ödüle ve Tomris Giritlioglu'nun üçüncülük kazanan "Yaz Yağmuru" adlı filmi ise bin marklık ödüle değer görüldü. Dokuz yıl sonra beklenmedik 'Buluşma' Kültür Servisi - Artun Yeres'ın İnd Aral'ın aynı adlı öyküsünden sinemaya aktardığı "Bu- luşma" adlı film, 11 kasımda Alkazar sinema- smda göstenme giriyor. Aytaç Arman ve Ayşe Emd Mesçi'nin başrollerini paylaştıgı fılmde Fransız oyuncu Gilles Guisveiîler de rol alıyor. Filmde, sevdiği kocası tarafından terk edi- lince dış dünyayla ilgisini tamamen kesen tn- ci'nin öyküsü anlatılıyor. Aynlmalannın nede- ni, kocası Deniz'in bir çatışmada vurularak tu- tuklanması ve gördüğü işkence sonucu sakat kalmasıdır. Sakathk, ilışkilerini çıkmaza ve kopuşa götürür. Bu zorunlu aynlık lnci'nin ruhsal dengesinı bozarak onu düşleriyle yaşamaya iter. Iç içe yaşadığı yalnızlık ve suçluluk duygusundan ancak Deniz'in geri gelmesiyle kurtulacaktır. Deniz, tam dokuz yıl sonra bir geceyansı çı- kagelır. Bu buluşmanın sürekli olabilmesi, birbirleri- ni anlayabılmelenne bağlıdır. Kaybedilen do- kuz yılın ardından bütün geceyi konuşarak, ça- tışarak ve gelecek günlerin hesaplaşması içın- de gerçeklerle sannlar arasında gidip gelerek geçinrler. Sabaha kadar süren bu sorgulama ikisini de yaşadıkları ve yaşayamadıkîanyla yüz yüze getirir. FÛmin çekimleri iki ay stirdü "Buluşma"nın yönetmeni Artun Yeres fil- mıni şöyle tanımhyor: "Buiuşma, yaşamın içindeki hiçjiğin sınırlannı araştınyor. Var ol- muş bir beraberlik, kaybedilen bir sevi ve yaşa- mın içindeki gitgeller, hesaplaşmalar. Amacım kaybedilen bir dünyada yaşamaya mahkum sevgilere yeni bir arahk açmak." Filmın başrol oyunculanndan Aytaç Arman ise bu filmdeki çalışması için "ibader etmek" deyimini kullanıyor. Ayşe Emel Mesçı'ye göre zaten filmin kadın kahramanı "İnd" biraz da kendisi. Tek mekanda iki ayı aşkın bir sürede çekim- len tamamlanan filmi "atmosfer f&mi" olarak tanımlamak da mümkün. Buluşma'nın görüntü yönetmenliğini Er- tunç Şenkay, sanat yönetmenliğini de Suna Çiftçi üstlenmiş. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bilim, Akıl, Cumhuriyet ve Üniversite Bilimsellik ve akılcılık, bundan 71 yıl önce kurulan Tür- kiye Cumhuriyeti'nin temel taşlarıdır. Cumhuriyet'in ku- rucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "Bilim ve akıl, be- nim manevi mirasımdır" sözü, bu gerçeğin özlü bir anla- tımından başka bir şey değildir. ömrünü çoktan doldur- muş bir imparatorluğun ardından, emperyalızmin en güçlü temsilcilerine karşı kazanılmış bir Mılli Mücade- le'nin ruhuyla kurulan bir yönetimin, bilimi ve aklı kendi- ne yol gösterici seçmesinden başkaca bir tutum zaten düşünülemezdi. Atatürk'ün devlet adamlığının ve devrimciliğinin en önemli kaynağını, onun ulusu için ortaya attığı ve savun- duğu her ilkeyi eyleme dönüştürmekteki kararlılığında aramak gerekir. Ulu önder; bilimi ve aklı, yeni Türk toplu- mu için yol gösterici seçerken de bu kararlılığını sergile- miş, bir yandan üniversitelerin temellerini atarken öte yandan -ve üstelik o dönemin bugünle karşılaştınlama- yacak ölçüde dar parasal olanaklanna karşın- ünıversi- telere Batı'nın en tanınmış bilim adamlannı davet etme- ye özel bir önem vermiştir. Onca güç koşullar altında, Türkiye'den Batı'nın bilim kurumlanna ögrenim ve ihtisas için eleman gönderilmeye başlanması da yine anılan dö- nemin eserteri arasındadır. Bu manzarayı özetlemek gerekirse Atatürk dönemi, üniversitelerin bina sayısıyla değil, ama kurumlarda çalı- şacak gerçek bilim adamlarının yetişmeleriyle çalışma olanaklanyla ve düzeyleriyle ölçüldüğü bir dönemdir. Ha- zinesi henüz tamtakırken yannın Türkiyesi'ne bilimi ön- der etme çabasıyla yurtdışından eleman getirten ve yurt- dışına eleman gönderen Atatürk dönemi ile, geleceğin üniversitelerinin meydanlarda siyasi söylevlerin vaat nesnesıne dönüştüğü, üniversite elemanlarına biraz da- ha ınsanca yaşama ve çalışma olanağını kazandırmayı amaçlayan bır yasanın "tasarruf tedbirieri"gerekçes\y\e bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden çıkamadığı bugünü karşılaştırmak; kanımızca ortaya pek Atatürk'e ve onun mirasına layık bir tablo çıkarmayacaktır. Günümüz Türkiyesi'nde üniversitelerin karşı karşıya bulundukları sorunları irdelerken bu tabloyu da göz önünde bulundurmakta büyük yarar vardır. Bugün üniversitelerimizin kitaplıklarının -özellıkle ya- bancı yayınlar açısından- başlıca kaynağı, yerii ve ya- bancı bağışlardır. Bunun nedeni ise üniversıtelerimize aynlan bütçelerden yabancı yayınlar için harcama yapa- bilme otanağının hemen hemen hiç bulunmayışıdır. Baş- ka deyişle günümüzün resmi politikası, üniversıtelerde krtapsız da bilim yapılabileceği kanısındadır. Bugün üniversitelerimizde çaltşan bilim adamlan, uğ- raş alanlarıyla ılgili olarak çağnldıklan uluslararası bilim- sel toplantılara katılabilme olanağından genış ölçüde yoksundurtar. Bunun nedeni de yine bu amaç ıçın tahsi- sat bulabilmenin olanaksızlığıdır. Yol ve ikamet giderieri, bütünüyte toplantıyı düzenleyen devlet ya da kuruluş ta- rafından karşılanmadıkça bilim adamlanmızın böyle yol- culuklan düşünebilmeleri bile söz konusu değildir. Dev- letımiz, yıllardır bilim adamlarımızın bu tip davetlere "yol paralan olmadığı için" katılamayacaklannı bıldirmelerini hiç de kendi adına onur kıncı bulmamaktadır. Bugün üniversitelerimizde çalışan araştırma görevlile- rine, başka deyişle geleceğin bilim adamı adaylarına or- talama yedi milyon lıra civannda bir aylık ödenmektedir. Genç bilim adamı adaylarından beklenen ise bu para- dan; kira, beslenme, giyinme, yol parası, kendini yetiştır- mesi -örneğin kitap satın alması!- için gerekli harcamalar gibi gıderlerin karşılanmasıdır! Bu aylıkla bunca giderin karşılanması olanaksız olduğuna göre devlet, geleceğin bilim adamlarının, ya sırtlannı geniş ölçüde ailelenne da- yamak zorunda kalanlann ya da yarı aç yarı tok yaşama- yı göze alan ıdealıstlerın arasından çıkmasını öngörmek- tedir. Üstelik bu dönem, yalnızca araştırma görevliliğiyle sınıriı bir "dar" dönem de değildir, çünkü 11 milyon lira aytık alan bir doçent ya da 14 milyon lira alan bir profe- sör olmak da -ilerleyen yaşlar da göz önünde tutulursa- hiçbir geçim sıkıntısından etkilenmeksizin kendini bilime verme hedefi bağlamında gerçekçi umutlan yeşertebile- cek bir olasılık gibi gözükmemektedir. Özetin özeti şudur, beş parasızken bilimi önder edin- me uğruna insana yatırım yapma eylemiyle yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti, bugün bilim adına insana yatırım yapmanın neredeyse gereksiz sayıldığı bir noktaya var- mıştır. Konumuz bağlamında bundan farklı bır çözümle- meye varmak ise "gaflet, dalalet ve hatta hıyanet" olur. 170*116 klasik gitar konseri •Kültür Servisi - İTÜ Vakfı Egıtım Tesısleri Işletmesi ve Ispanya Başkonsoloslugu'nun, Viva Air katkılan ile düzenledigi maestro "Pablo De La Cruz"un klasik gitar konseri cumartesi günü iTÜ Sosyal Tesisleri Konferans Salonu Maçka'da saat 19.30*da dinlenebilir. Davetiyeler tspanya Başkonsoloslugu'ndan temin edilebılir. Ahmet Selim Teymur Köşe Yazısı Yarışması •Kühür Servisi- Kıyı Kültür ve Sanat dergisi; kurucusu, yazar, müzik adamı, sanatçı Ahmet Selım Teymur'un anısına. ölümünün 10. yıldönümü nedeniyle bir 'Köşe Yazısı' yanşması düzenliyor. Seçici kurul, Baki Akgül, Ibrahim Dızman, Gülnaz Teymur Gezgin, Subutay Hikmet, Ömer Güner, Ahmet Özer, Zekeriya Saka, Gündogdu Sanımer ve Rasım Şımşek'ten oluşuyor. Ürünlerin Ahmet Özer, PK 214 61002 Trabzon adresine gönderilecegi yanşmaya son başvuru tarihi 1 Mart 1995. Devpimci aşık olamaz mı?' • ANKARA (UBA) - Bugüne kadar pek çok kitabı yayına hazırlayan yayıncı yazar Sevgi Özel, ilk öykü kitabım "Devrimciler Aşık Olamaz(dı)" adıyla yayımladı. Sevgi Özel, bu kitabında 1960'lar sonrasını hatırlattı ve "Devrimciler aşık olur mu, olmaz mı" sorusuna yanıt aradı. Bu konuyla ilgıli öyküleriyle bir kitabı dolduran Sevgi Özel şunlan söyledi: "Devrimciler aşık olamaz(dı) benim ilk öykü kitabım. Ama kimbilir kaçıncı kitabım. Çünkü işi ugraşı, başta gelen kaygısı kitap olan, önce insandan yalnızca biriyim." Son 40 yılın en büyük sanat hırsızlığı • Kültür Servisi - Frankfurt'taki "Goethe ve Sanat Sergisi" sırasında, son 40 yılın en büyük sanat hırsızlığı meydana geldi. Hamburg ve Londra'dan ödünç olarak alınan ve Frankfurt'ta sergilenmekte iken 28 Temmuz 1994 günü çalınan milyarlar degerindeki 3 yaglıboya tablo, döneminin önemli romantikleri olan Casper David Friedrich ve VVilliam Turner'a ait. Tablolar, Nordstern'in dışında Nordstem Art Insurance Ltd. (Londra), Colonıa Versicherung A.G. ve Lloyds tarafından 60 milyon DM'a sigortalanmıştı. Tablolann olabildigince çabuk ve zarar görmeden bulunabilmesi için, Nordstern Algemeine A.G. yüriitülecek çalışmalann koordine edilmesi ile görevlendirildi. Aynca yüriitülecek çalışmalann koordine edilmesiyle görevlendirildi. Aynca çalınan tablolann bulunması karşılıgında 250 bin dolarlık ödül kondu. Ancak bu kadar yüksek bir ödüle ragmen hala bir ipucunun bulunamaması hırsızlann nevrotik koleksiyoncularla çalışıyor olması kuşkusunu güçlendinyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle