Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 KASIM 1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Değişik siyasi rejimlerde mutluluğu ve mutsuzluğu tadan yönetmen Milos Forman anılannı yazıyor
Yaşamım çelişkflerîn izlerini taşıyorKültür Servisi - "Değişik siyasi rejimleri yaşa-
ma mutluluğunu ya da mutsuzluğunu elde et-
tim; Nazizm, komünizm, kapitalizm, bepsi de
kendine özgii bir şekilde insanı ezmeye, bastır-
maya çalışır" dıvor bugünlerde yazdıgı anılann-
da ünlü yönetmen Milos Forman. Ve bunun bü-
tün kurumlar içın geçerli olduğunu sözlerine
eklıvor: "OkuL hastane, evlilik. fnsan kendi ya-
ran için ihtiyaç duyduğu kurumlan oluştunıyor,
sonra onlar insanı yönetmeye başhyor".
Nazizm, anne ve babasını elinden almış, top-
lama kampında ölmüşler. Komünizm onu ülke-
sinden ayırmış, kapitalizm ise savaşmak ve bir
sürii yenı şey ögrenmek zorunda bırakmış; yeni
bir dil ve mesleği.
Onu kıracak her şeye karşı 'direnmiş' dene-
mcz. bir şekilde 'kurtulmavı başarmış'. For-
man, bir başka 'gezegenden' seslenmıyor insan-
lara. Aksıne, onun anılannda vurucu olan, ger-
çekle kurduğu saglam, duyarlı ve alaycı bag.
Kapatılmaya çaltştıgı tüm politik ve ahlaki
formlardan dışan tasan gerçek.
Milos Forman, ılk çekimlerinden birinde ya-
şadığı bir olayı anlatıyor. Bir parkta, acayip bir
makıne karşısında hayrete düşen bir gnıp figü-
ranı çekmeye çalışıyormuş.
Çekimler kusursuz gittigi halde, genç yönef-
menı tatmın etmemiş. Bunun nedenini de ancak
bir figüran hata yapınca anlamış. "Çok kusur-
suz, çok teorikti".
Bunun üzerine, biraz dagınıklık, ne yapacagı-
nı bılmezlik katmış işın içine ve böylece o ana
kadar \ar olmayan 'yaşam' ögesini tlde etmiş.
Bu onemsiz gibi görünen olay ona önemli bir
şey öğretmiş, yaşam. ancak mantıgın reddettigi
şeylerle ekrana gerçek biçimde yansıyabilir.
Sadece ekranda degıl, yazar kımliğinde de or-
taya çıkıyor bu. Yazdıklannda, pek çok dramı,
AMI yabancı olanlar mifliyetçiler, fanatiklerdır. onlar evrensel birliğin dışındadır diyor Forman.
başansızlığı gögüslemesıne, olaylann dayattıgı
mantıga karşı koymasına yarayan mücadelecılı-
ginın izleri görülüyor. Aynca biraz da 'aca-
yip'yönü olan kımi kısa yazılannda kara mızah
ağır basıyor. "Çek kültüründen getane bir gele-
nek"diyor Forman, "Yüzyüiar boyunca bu kü-
çiik ınillet için mizah tek yaşama yoluydu. Ko-
münist bürokrasi ise absürditenin kaynağıvdı".
"Yaşam bir traji-komedidir. Ve yaşamuna da-
ir anımsadığım her şey, bu çelişkinin izlerini taşı-
yor". tnsanlan oldukİan gibi kabul etmeyı ter-
cıh eden sanatçı. arkadaşlıklara büyük önem ve-
nyor: "Sizi kıracak bir şey yapana kadar, insan-
lara olası dostlar olarak bakmak ve güvenmek
gerek. Bazen hayal kırıklığına uğrayabiliriz.
Ama hayat bize öğretiyor ki, en büyük hayal kı-
rıklığı başkalarını değiştirmeye çalışmaktan
kaynaklanıyor. Olaylar bizi değiştirmez, sadece
kim oMuğıimuzu, ne oiduğumuzu itiraf etmeye
zorlar. Geçenlerde gelip Connecticut'taki çiftli-
ğimde benimle bir iki gün geçiren arkadaşım
Vaclav Havel'i düşündüğümde, hiç değişmemiş
olması beni mutlu ediyor".
• Nazizm, anne ve babasını
elinden almış, toplama kampmda
ölmüşler. Komünizm onu
ülkesinden ayırmış, kapitalizm ise
savaşmak ve bir sürü yeni şey
öğrenmek zorunda bırakmış; yeni
bir dil ve mesleği. Onu kıracak
her şeye karşı 'direnmiş'
denemez, bir şekilde 'kurtulmayı
başarmış'.
Forman da hiç değişmemiş. Parlak bir Çek
yönetmenken büyük bir Amerikalı sinemacı ha-
line gelmesi onda bir değişiklik yaratmamış.
"Politik durum beni buna zorladı. Ama bendie
iki kültür arasında bir kopukluk yok. Connecti-
cut'taki kıriann Bohcme'in dağlannı andırması
hoşuma gkJryor. L:
zun süre, yaşam beni yabancı
olma duygusuna irti. Amerika'ya gelmeden önce
kendi ütkemde de oldu bu. Ama bunu asla ka-
bullenmedim. Bence asıl yabancı olanlar milli-
yetçiler, faıurtiklerdir, onlar evrensel biıügin dt-
şındadırlar".
'Şarkıgerçekten
güzelse asla
ımutulmaz'
Kültür Servisi- Chartes Aznavour, Paris'te
geçen hafta bir maratona çıktı. Konserlerin
kendisinı çok heyecanlandırdıgını her firsarta
söyleyen Aznavour, yıllar sonra ne kadar ba-
şarılı olduğunu kanıtlıyor. Konserleri, "Özel
bir numara yok. Işık oyunlan, stsler, dansçılar
yok. Bu konserlerde şarkıdan başka hiçbir şey
yok" sözlenyle anlatıyor. Müzısyenle "Le Fi-
garo" gazetesınde yapılan söyleşiyi sunuyo-
ruz-
- Sahneye çıkmadan kısa bir süre önce "Sen
ve Ben" adlı bir albüm çıkarmıştınız—
3 yıl ıçınde 80 kadar şarkı besteledım. 15
tanesıni kaydettik, albümde 12 tanesini kul-
landım Ben sık sık bazı parçalan sonradan
seslendirmek üzere saklarım. Hatta başanlı
olan şarkılan bile sonradan seslendirmek üze-
re sakladığım oluyor. Eger şarkı gerçekten gü-
zelse asla unutulmaz. Elimde hazır olarak bu-
lunan onlarca parça var. fstedigim an yeni bir
albüm çıkarabilinm. Benim kendime özgü bir
sıstemım var. Bir yıl önceden gelecek yıl kon-
serde seslendırecegım parçalan hazırlarım.
Bazı işlen önceden bıtirmek hoşuma gidiyor,
böylece rahat olu-
yorum. Ancak bir
sorunum var. Çok
uzun süre önce
seslendirdigim
bazı parçalann
sözlerini unutuyo-
rum.
- Gelecek yıl ne
yapacaksınız?
1995 Eylülü'n-
de, turneleri bitir-
dıkten sonra, ye-
niden sinemaya
başlayacağım.
Hazırlamakta ol-
duğum üç film
var. Birincisi se-
naryosunu Ric-
hard Balducci'yle
bırlıkte yazdıgım
"ftalyanca Ba-
lad". Başrolde
Marcello Mastro-
ianni'nin oynama-
sını düşünüyoruz.
Filmi. Eduard Molinaro'nun çekmesini istiyo-
rum. O bence çok ıyi bir yönetmen .
- Sahnelere veda etmek gibi bir düşünceniz
var mı?
Hayır. Ben bu mesleği egomu tatmin etmek,
şöhret olmak için yapmıyorum. Ben hiçbir za-
man yıldız olma hayalleri kurmadım, şans
eseri yıldız oldum. Bir yıldız oldugunda, insa-
nın tek istediğı yeniden sanatçı kimliğine ka-
vuşabılmektır. Star sisteminde yalnızca sizden
alınacak venm düşünülür. Önce sizi tanıtırlar,
eğer isteklerine uymazsanız, oyunu baştan
kaybedersiniz. Gençken insana böyle şeyler
cazip gelir. Ama ben, beste de yapıyordum ve
tanınmaktan çok başanlı olmak beni ilgilendi-
riyordu.
- İstediginiz noktaya gelmenb herhaMe göç
oldu_.
' Evet, çok uzun sürdü. Şarkıcı kimliğimden
sözetmıyorum, besteci kimliğimden sözediyo-
rum. Her zaman için istediginiz gibi beste ya-
pabılmek dünyanın en zor işlerinden. Hiçbir
zaman kolaya kaçmak istemedim.
- Şarkı sözü yazan kimliğinizi, şarkıcı kimii-
ğinizden daha mı üstün tutuyorsunuz?
Halk yazan görmek ve dinlemek için geli-
yor konserlere. Sahneye çıkıyorum ve kendi
şarkılanmı söylüyorum. Halk da benim şarkı-
larımı alkışlıyor. Her zaman için, öncelikle
seyirciyi etkileyen şarkı sözüdür. Müzik onun
' ardından gelir.
- Hep böyle mi olur?
Evet. Bir müzik dinledigimde, altına bir
metın yazmak ıhtiyacı duymam, ancak bir
cümle okudugumda onu bir şarkıya dönüştür-
mek istenm. Müzisyen, metinlerin hizmetinde
olan adamdır Garvarentz, Michel Legrand,
Jacques Revaud hep yazılı metinler üzerine
çalışmaktan zevk aldılar. Ben genelde yalnız
çalışınm, eger bır şeyı güzel yaptıgıma inan-
mazsam, bir besteciyi arar ve ondan yardım
isterim..
'Cumhuriyet Dönemi Kadın Fotoğraflan'
Kühür Servisi - 10. tstanbul Fotoğraf Günleri
kapsamında. cumartesı gününden ıtibaren Seyit
Ali Ak'ın derlediği "Cumhuriyet Dönemi Kadın
Fotoğraflan" sergisı. 16 kasımadek Vakıfbank
Sanat Galerisi'nde gezilebilir. Yedinci
"Ustalardan" sergisinin konusu "Türk
Fotografında Portre Gelenegi", sekizincisi
"Fotografın Öncülen 1923-1970",
dokuzuncunun konusu ise "10 Ustadan 100
Istanbul Fotografı" idi. 10. "Ustalardan"
sergisinde ise "kadın" konusu işleniyor.
Serginin amacı, cumhuriyet tarihi boyunca
fotografçılanmızın kadınırruzı nasıl algıladıklan
ve yansıttıklannı göstermek, değişik duyuş ve
düşünüşlerin ürünü olan 100 fotoğraftan
oluşmuş bir kadın hantası oluşturmak Kadının
bir sanat objesi olarak insanlık tanhinde yerini
alması tsa'dan önce altı bin yılına degın
uzanmakta. Kadın olgusu, "bereket" kavramıyla
özdeşleştırilen kadından. "anaerkil" düzendeki
kadınına, "ana tannça" ya da "savaşçf"
kadından, Anadolu'nun Islamlaştınlmasından
sonraki kadına, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi
kadınına değin uzanan geniş bir insanlık
serüvenini ıçeriyor. Kadının cumhunyet
dönemınde yansıtılmaya çalışılan durumu bir uç
gösterge. Toplumun yücelmesi, kadının
saygınlığını kazanması ve toplumda yerini
almasıyla yakından ilgih. Bunun bilincinde olan
fotoğrafçılar, son derlemede yer alan
çalışmalannda kadının toplum içindeki
yerini, sorunlannı. bulunmalan gerektigi
konumu akıcı. şiirsel bir dille ve çarpıcı bir
biçimde vurguluyorlar. ( ARA GULER)
'îz',
Köln'de
birinci
seçildi
M.TALİÖNGÖREN
KÖLN - Köln"de 26
Ekim- 2Kasım 1994
tarihlerinde düzenlenen
" 1. Türkiye Film
Festivali"nde uzun metrajlı
filmlerimiz arasında yapılan
yanşmada Yeşim listâoğiu'nun
ilk uzun filmi "Iz", "fılm
yapımının teknik ve sanatsal
olanaklannı en iyi şekilde kul-
lanarak konusunu başanyla
anlattıgı" gerekçesiyle birinci
seçildi. Aynı yanşmada yönet-
men Yusuf Kurcenb'nin
"Çözülmeler'' ve Tomris
Giritlioglu'nun "Yaz
Yagmuru" adlı yapıtlan da
ıkinci ve üçüncü fılm olarak
dereceye girdiler.
Başkanlığına Mahmut
T.Ongören'ın seçildiği
yanşma seciciler kurulunda
Tevfik Başer, Atilla Dorsay,
Hüseyin Erdem, VVinfried
Gellner, Osman Okkan ve
Georgios Tsapanos yer aldı.
• Yusuf
Kurçenli'nin
"Çözülmeler" ve
Tomris
Giritlioglu'nun "Yaz
Yağmuru" adlı
yapıtlan da ikinci ve
üçüncü film olarak
dereceye girdiler.
Yanşmaya Türkiye'den dokuz
film katıldı.
1991 yılından ben Köln'de her
yıl aralıksız düzenlenen ve ilk
kez bu yıl festivale
dönüştürülen "1. Türkiye Film
Festivali
T>
nde toplam 32 fılm
gösterildi.
Film yanşmasında birincilik
kazanan "Iz" fîlminin
yönetmeni Yeşim Ustaoğlu,
aynı zamanda, iki yıl önce
kurulan ve her gün Almanca
ve Fransızca olarak Fransa,
Almanya ve Belçika'da yayım
yapan "Avnıpa Kültür
Kanah"nın (ARTE) koyduğu
5 bin markhk ödülü alacak.
Yusuf Kurçenli'nin
"Çözülmeler'' adlı ikincilik
kazanan filmi 3 bin marklık
ödüle ve Tomris
Giritlioglu'nun üçüncülük
kazanan "Yaz Yağmuru" adlı
filmi ise bin marklık ödüle
değer görüldü.
Dokuz yıl sonra beklenmedik 'Buluşma'
Kültür Servisi - Artun Yeres'ın İnd Aral'ın
aynı adlı öyküsünden sinemaya aktardığı "Bu-
luşma" adlı film, 11 kasımda Alkazar sinema-
smda göstenme giriyor. Aytaç Arman ve Ayşe
Emd Mesçi'nin başrollerini paylaştıgı fılmde
Fransız oyuncu Gilles Guisveiîler de rol alıyor.
Filmde, sevdiği kocası tarafından terk edi-
lince dış dünyayla ilgisini tamamen kesen tn-
ci'nin öyküsü anlatılıyor. Aynlmalannın nede-
ni, kocası Deniz'in bir çatışmada vurularak tu-
tuklanması ve gördüğü işkence sonucu sakat
kalmasıdır. Sakathk, ilışkilerini çıkmaza ve
kopuşa götürür.
Bu zorunlu aynlık lnci'nin ruhsal dengesinı
bozarak onu düşleriyle yaşamaya iter. Iç içe
yaşadığı yalnızlık ve suçluluk duygusundan
ancak Deniz'in geri gelmesiyle kurtulacaktır.
Deniz, tam dokuz yıl sonra bir geceyansı çı-
kagelır.
Bu buluşmanın sürekli olabilmesi, birbirleri-
ni anlayabılmelenne bağlıdır. Kaybedilen do-
kuz yılın ardından bütün geceyi konuşarak, ça-
tışarak ve gelecek günlerin hesaplaşması içın-
de gerçeklerle sannlar arasında gidip gelerek
geçinrler.
Sabaha kadar süren bu sorgulama ikisini de
yaşadıkları ve yaşayamadıkîanyla yüz yüze
getirir.
FÛmin çekimleri iki ay stirdü
"Buluşma"nın yönetmeni Artun Yeres fil-
mıni şöyle tanımhyor: "Buiuşma, yaşamın
içindeki hiçjiğin sınırlannı araştınyor. Var ol-
muş bir beraberlik, kaybedilen bir sevi ve yaşa-
mın içindeki gitgeller, hesaplaşmalar. Amacım
kaybedilen bir dünyada yaşamaya mahkum
sevgilere yeni bir arahk açmak."
Filmın başrol oyunculanndan Aytaç Arman
ise bu filmdeki çalışması için "ibader etmek"
deyimini kullanıyor. Ayşe Emel Mesçı'ye göre
zaten filmin kadın kahramanı "İnd" biraz da
kendisi.
Tek mekanda iki ayı aşkın bir sürede çekim-
len tamamlanan filmi "atmosfer f&mi" olarak
tanımlamak da mümkün.
Buluşma'nın görüntü yönetmenliğini Er-
tunç Şenkay, sanat yönetmenliğini de Suna
Çiftçi üstlenmiş.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bilim, Akıl, Cumhuriyet ve
Üniversite
Bilimsellik ve akılcılık, bundan 71 yıl önce kurulan Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin temel taşlarıdır. Cumhuriyet'in ku-
rucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "Bilim ve akıl, be-
nim manevi mirasımdır" sözü, bu gerçeğin özlü bir anla-
tımından başka bir şey değildir. ömrünü çoktan doldur-
muş bir imparatorluğun ardından, emperyalızmin en
güçlü temsilcilerine karşı kazanılmış bir Mılli Mücade-
le'nin ruhuyla kurulan bir yönetimin, bilimi ve aklı kendi-
ne yol gösterici seçmesinden başkaca bir tutum zaten
düşünülemezdi.
Atatürk'ün devlet adamlığının ve devrimciliğinin en
önemli kaynağını, onun ulusu için ortaya attığı ve savun-
duğu her ilkeyi eyleme dönüştürmekteki kararlılığında
aramak gerekir. Ulu önder; bilimi ve aklı, yeni Türk toplu-
mu için yol gösterici seçerken de bu kararlılığını sergile-
miş, bir yandan üniversitelerin temellerini atarken öte
yandan -ve üstelik o dönemin bugünle karşılaştınlama-
yacak ölçüde dar parasal olanaklanna karşın- ünıversi-
telere Batı'nın en tanınmış bilim adamlannı davet etme-
ye özel bir önem vermiştir. Onca güç koşullar altında,
Türkiye'den Batı'nın bilim kurumlanna ögrenim ve ihtisas
için eleman gönderilmeye başlanması da yine anılan dö-
nemin eserteri arasındadır.
Bu manzarayı özetlemek gerekirse Atatürk dönemi,
üniversitelerin bina sayısıyla değil, ama kurumlarda çalı-
şacak gerçek bilim adamlarının yetişmeleriyle çalışma
olanaklanyla ve düzeyleriyle ölçüldüğü bir dönemdir. Ha-
zinesi henüz tamtakırken yannın Türkiyesi'ne bilimi ön-
der etme çabasıyla yurtdışından eleman getirten ve yurt-
dışına eleman gönderen Atatürk dönemi ile, geleceğin
üniversitelerinin meydanlarda siyasi söylevlerin vaat
nesnesıne dönüştüğü, üniversite elemanlarına biraz da-
ha ınsanca yaşama ve çalışma olanağını kazandırmayı
amaçlayan bır yasanın "tasarruf tedbirieri"gerekçes\y\e
bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden çıkamadığı
bugünü karşılaştırmak; kanımızca ortaya pek Atatürk'e
ve onun mirasına layık bir tablo çıkarmayacaktır.
Günümüz Türkiyesi'nde üniversitelerin karşı karşıya
bulundukları sorunları irdelerken bu tabloyu da göz
önünde bulundurmakta büyük yarar vardır.
Bugün üniversitelerimizin kitaplıklarının -özellıkle ya-
bancı yayınlar açısından- başlıca kaynağı, yerii ve ya-
bancı bağışlardır. Bunun nedeni ise üniversıtelerimize
aynlan bütçelerden yabancı yayınlar için harcama yapa-
bilme otanağının hemen hemen hiç bulunmayışıdır. Baş-
ka deyişle günümüzün resmi politikası, üniversıtelerde
krtapsız da bilim yapılabileceği kanısındadır.
Bugün üniversitelerimizde çaltşan bilim adamlan, uğ-
raş alanlarıyla ılgili olarak çağnldıklan uluslararası bilim-
sel toplantılara katılabilme olanağından genış ölçüde
yoksundurtar. Bunun nedeni de yine bu amaç ıçın tahsi-
sat bulabilmenin olanaksızlığıdır. Yol ve ikamet giderieri,
bütünüyte toplantıyı düzenleyen devlet ya da kuruluş ta-
rafından karşılanmadıkça bilim adamlanmızın böyle yol-
culuklan düşünebilmeleri bile söz konusu değildir. Dev-
letımiz, yıllardır bilim adamlarımızın bu tip davetlere "yol
paralan olmadığı için" katılamayacaklannı bıldirmelerini
hiç de kendi adına onur kıncı bulmamaktadır.
Bugün üniversitelerimizde çalışan araştırma görevlile-
rine, başka deyişle geleceğin bilim adamı adaylarına or-
talama yedi milyon lıra civannda bir aylık ödenmektedir.
Genç bilim adamı adaylarından beklenen ise bu para-
dan; kira, beslenme, giyinme, yol parası, kendini yetiştır-
mesi -örneğin kitap satın alması!- için gerekli harcamalar
gibi gıderlerin karşılanmasıdır! Bu aylıkla bunca giderin
karşılanması olanaksız olduğuna göre devlet, geleceğin
bilim adamlarının, ya sırtlannı geniş ölçüde ailelenne da-
yamak zorunda kalanlann ya da yarı aç yarı tok yaşama-
yı göze alan ıdealıstlerın arasından çıkmasını öngörmek-
tedir. Üstelik bu dönem, yalnızca araştırma görevliliğiyle
sınıriı bir "dar" dönem de değildir, çünkü 11 milyon lira
aytık alan bir doçent ya da 14 milyon lira alan bir profe-
sör olmak da -ilerleyen yaşlar da göz önünde tutulursa-
hiçbir geçim sıkıntısından etkilenmeksizin kendini bilime
verme hedefi bağlamında gerçekçi umutlan yeşertebile-
cek bir olasılık gibi gözükmemektedir.
Özetin özeti şudur, beş parasızken bilimi önder edin-
me uğruna insana yatırım yapma eylemiyle yola çıkan
Türkiye Cumhuriyeti, bugün bilim adına insana yatırım
yapmanın neredeyse gereksiz sayıldığı bir noktaya var-
mıştır. Konumuz bağlamında bundan farklı bır çözümle-
meye varmak ise "gaflet, dalalet ve hatta hıyanet"
olur.
170*116 klasik gitar konseri
•Kültür Servisi - İTÜ Vakfı Egıtım Tesısleri Işletmesi ve
Ispanya Başkonsoloslugu'nun, Viva Air katkılan ile
düzenledigi maestro "Pablo De La Cruz"un klasik gitar
konseri cumartesi günü iTÜ Sosyal Tesisleri Konferans Salonu
Maçka'da saat 19.30*da dinlenebilir. Davetiyeler tspanya
Başkonsoloslugu'ndan temin edilebılir.
Ahmet Selim Teymur Köşe Yazısı
Yarışması
•Kühür Servisi- Kıyı Kültür ve Sanat dergisi; kurucusu,
yazar, müzik adamı, sanatçı Ahmet Selım Teymur'un anısına.
ölümünün 10. yıldönümü nedeniyle bir 'Köşe Yazısı'
yanşması düzenliyor. Seçici kurul, Baki Akgül, Ibrahim
Dızman, Gülnaz Teymur Gezgin, Subutay Hikmet, Ömer
Güner, Ahmet Özer, Zekeriya Saka, Gündogdu Sanımer ve
Rasım Şımşek'ten oluşuyor. Ürünlerin Ahmet Özer, PK 214
61002 Trabzon adresine gönderilecegi yanşmaya son başvuru
tarihi 1 Mart 1995.
Devpimci aşık olamaz mı?'
• ANKARA (UBA) - Bugüne kadar pek çok kitabı yayına
hazırlayan yayıncı yazar Sevgi Özel, ilk öykü kitabım
"Devrimciler Aşık Olamaz(dı)" adıyla yayımladı. Sevgi Özel,
bu kitabında 1960'lar sonrasını hatırlattı ve "Devrimciler aşık
olur mu, olmaz mı" sorusuna yanıt aradı. Bu konuyla ilgıli
öyküleriyle bir kitabı dolduran Sevgi Özel şunlan söyledi:
"Devrimciler aşık olamaz(dı) benim ilk öykü kitabım. Ama
kimbilir kaçıncı kitabım. Çünkü işi ugraşı, başta gelen kaygısı
kitap olan, önce insandan yalnızca biriyim."
Son 40 yılın en büyük sanat hırsızlığı
• Kültür Servisi - Frankfurt'taki "Goethe ve Sanat Sergisi"
sırasında, son 40 yılın en büyük sanat hırsızlığı meydana geldi.
Hamburg ve Londra'dan ödünç olarak alınan ve Frankfurt'ta
sergilenmekte iken 28 Temmuz 1994 günü çalınan milyarlar
degerindeki 3 yaglıboya tablo, döneminin önemli romantikleri
olan Casper David Friedrich ve VVilliam Turner'a ait. Tablolar,
Nordstern'in dışında Nordstem Art Insurance Ltd. (Londra),
Colonıa Versicherung A.G. ve Lloyds tarafından 60 milyon
DM'a sigortalanmıştı. Tablolann olabildigince çabuk ve zarar
görmeden bulunabilmesi için, Nordstern Algemeine A.G.
yüriitülecek çalışmalann koordine edilmesi ile görevlendirildi.
Aynca yüriitülecek çalışmalann koordine edilmesiyle
görevlendirildi. Aynca çalınan tablolann bulunması
karşılıgında 250 bin dolarlık ödül kondu. Ancak bu kadar
yüksek bir ödüle ragmen hala bir ipucunun bulunamaması
hırsızlann nevrotik koleksiyoncularla çalışıyor olması
kuşkusunu güçlendinyor