Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23EKİM1994PAZAR CUMHURİYET
KÜLTÜR
SAYFA
15
GUNDEMDEKİ KONU MEDYA
ONAT KUTLAR
Ase'nin ölümüSaat gecenin ikisi. Serra'dan
aldığım Trieste üstüne güzel bir kitabı
okumaya ve müzik diniemeye çalışı-
yorum. Diniemeye savaştığıın müzik
de Grieg'in Peer Gyırt Söiti'nden 'an-
dante doloroso'. Yani "Ase'nin ölö-
mö". Rengeyiklerinin çektiği ve asli-
nda bir ölüm yatağı olan kızakta, uç-
suz bucaksız karh vadilerin ve orman-
lann ötesinde. çocukluğun masal şa-
tolanna doğru ilerleyen Ase.
Ase'nin yerinde o küçük flütçü Er-
dim'i görmeye çalışıyorum. Hani
Kazdağlan'nda Çoban Endimivon -
un uyuduğu tepelerden birine, elinde-
ki çalgıdan sihirii sesler çıkararak
uzaklaşan o küçük/flütçüyü. Ardında
saf, uçan bir anı \je sonsuz bir gözyaşı
denizi bırakarak.
Onun hunharca öldürûlüşûnün
tüm aynnülannı verdi TVler. Ama o
andante doloroso'yu kendi arkadaş-
larının gözyaşlan içinde çalışıru
vermedi. Günümüzün kanlı. kahn ve
kaba çizgilerine fazla "ince" gelmiş
olmalı.
Ama ne mûmkûn? Saatlerdir ne ki-
tap okuyabiliyorum ne de müzik din-
Ieyebiliyorum. Bütün "mücavir" TV
ve radyolarda, kasetcalarlarda bangır
bangır bir gürültü. Aşağıda "gençfik
lokaUeri"nde, sokağa verilmiş hopar-
lörlerden aynı gürültü. Geçen özel ya
da ticari arabalann neredeyse tümün-
de. sokaklara taşan müzikal çığlıklar
ve binalan sarsan ritim vuruşlan.
Inamlmaz bir kakafoni!
Birileri bunun "normalleşme", "de-
mokrasT ve "rönesans" olduğunu
sövlüyor.
Once altıru bir kez daha çizerek
şunlan söylemeliyim:
Hiçbir müzik türüne karşı değilim.
Adı zamana ve yere göre değişse de
kendisi üç aşagı beş yukan ortak özel-
likler taşıyan "hafifmüzik", "pop mü-
rik" denilcn müzik türüne de. Ara-
lannda, müzisyen dostlanm var. Pop
müzik dinleyen. seven genç arkadaş-
lanm var. Hiçbiriyle hiçbir sorunum
yok.
Benim sorunum, kendi çıkarlan
dışinda kimseye hayat hakkı tanıma-
yan vahşi ve Amerikano-arabesk ti-
caret ve medya erbabı ve onlann
goygoyculan ile.
Bireysel rahatsızlığımı önemsemı-
yorum. Nihayet sessiz bir yer bulur.
örada otururum. TV ve radyo kanal-
lannı kapatınm, olur biter.
Ama yüzyıllann birikimi kültüre
yazık oluyor. Ne ülkemizde ne de
dünyada insanlann bu ilkelliğe layık
olduklanna inaruyorum.
"Global Village" dediğimiz köyden
taşan gürültüye. para kazanma ve ik-
tidar hırsına, orman yasalannın şid-
detine, bizler layık değiliz.
Bunun adı normalleşme. demokra-
si ya da rönesans olamaz.
Işe önce şu kavramlardan başla-
yalım:
Değişim, doğanın da. toplumun da
yasasıdır ama tek başına bir değer de-
ğildir. Değişen her şeyin daha iyiye,
daha mükemmele, daha gelişmiş ola-
na doğru değiştiğini söyleyebilir mi-
yiz? Giysi modalan durmadan deği-
şir. Ne anlama gelir bu? İyiye mi işa-
retj.yoksa kötüye mi?
Üstelik bu açıdan bakıldığında pek
bir şeyin değişmediğini de görüyoruz.
1930'larda da vardı "yaygın müzik*',
1950'lerdeyada 197Öİerdede. Benim
gibi orta yaşta olanlar. hatta daha
gençlerimiz haürlamazlar mı Abdul-
lah Yüce'leri. Hamiyefleri, Türk tan-
goculannı, daha sonrakilerin
yaygmlığmı, yani Zcki Müren'leri,
Barış Manço'lan, Cem Karaca'lan,
Ajda Pekkan'lan, Orhan Gencebay
lan?.. Nedir bugün değişen?
Popüler müziğin yıllara göre tıpkı
moda ya da günlük yaşam abşkanlı-
klan gibi değişmesi, sadece teknolojik
vejnedyatik nedenlerle yaygınlaşması
niçin bir değer olsun?
Evet yaygınlık! Düşüncede, kültür-
de, alışkanlıklarda yaygmlık gerçek
aniamda bir değer ifade eder mi? Gus-
tav Janouch'un "Kafka'yla Konuşma-
lar"da sözünü ettiği o olağanüstü
anekdotu (anektod değil) hatırhyo-
rum. "06845™" ilk kez yayımlandığı-
sunun, Türkiye'de Moskova komp-
leksinin, Suudi Arabistan'da ihanet
eden kadmın recmedilmesi gerektiğj
inancınm ne kadar yaygın olduğunu
eklemek gerekir mi?
Yaygınlık para kazandırabilir ya da
iktidar sağlayabilir. Ama bunun ger-
çek kültürle ya da gerçek demokrasi
ile ne ilgisi var?
Son on yılda para ve maddi çıkar
ülkemizde inanılmaz bir yûkselen de-
ğer, bir fetiş oldu. Şimdi art arda pat-
layan çirkin skandallarla bu değerin
sahiplerinin ve onlann başta medya
olmak üzere toplumdaki goygoycu-
lannın "kirienme serüvenJerini" ibret-
le izliyoruz. Gençlere övünç yerine
salık verdiğjmiz "Nastl olursa olsun
para kazanma" yöntemini gerçekten
savunabilir miyiz?
nlara saldıran sözümona gazetecileri!
Gerçek demokrasi ve özgüriük bu
olabilir mi?
Bize hukuk fakültesinin birinci
sırufında, 'demokrasfnin çoğunluk
hegemonyası olmadığının öğretilme-
sinden bu yana otuz beş yıl geçti. Me-
zolitik barbarlar çağından çağdaş de-
mokrasiye kadar da onbinlercg yıl.
Gordon Chikfın fkinci Dünya Savaşı
yıllannda müthiş bir karamsarlıkla
yazdığı gibi yeniden ormana mı do-
nüyoruz?
Kimler alkış tutuyor bu "global vil-
lage"te politikacı-işadamı-medya
kartelinin "yûkselen degerier"ine?
Niçin?
Gerçekten içtenlikle soruyorum:
özgüriük bu olabilir mi? Özgüriük,
ünlü bir gazetecimizin (üstelik eski
nda Max Brod sevinçle büyük yazara
gelir ve "Kitap daha ilk giin II tane
satış yaptı" der. Dalgın. gülümser
Kafta. "Kim acaba o meraklı okur?"
der. Max Brod şaşınr: "On bir ayn
okur. Nereden büejim?'* "Hayır" der
Kafka, "On tanesini zaten ben aldım.
dostlanm için. O tek kişiyi merak edi-
yoram!"
Şimdi bu olayı öğrenen ve geçen yıl
"Kafka" filmini büyük bir ilgjyle izle-
yen gençler. Kaflca'yı bir zamanlar az
sattığı, yaygın olmadığı için küçüm-
seyecekler mi? Değerli yazar Umberto
Eco, Gülün Adı çok satarlann başına
geçince bir demecinde ironi ile soru-
yordu: "Acaba nerde hata yapöm?"
Elbette yaygınlık başlıbaşına bir de-
ğersizlik ifade etmez. Ama kültürel
bir "değer" de olamaz tek başına.
Nazi Almanyası'nda "üstûn ırk"
düşüncesinin. McCarthy Ameri-
kası'nda cadı avcılığının, Stalin Rus-
yası'nda. kapitalist casusluğu kuşku-
Bu ülkede en çok para kazanan kişi
genelev patronu Bayan Manukyan
Tken?
Para kazanmak elbette ayıp değil.
Ama başlı başına bir kültür değeri ol-
madığı gibi, kazanma yönteminin
başka değerlerle dengelenmesi gerek-
mez mi?
'Iktidar'a gelince. tannm insanlık
tarihi boyunca ne kadar kirleülmiş,
faturası ne kadar ağır bir güç! Babil'i
zaptedince. egemen olduklan ülkenm
başkentinin tozlannı bile Dicle'nin
sulanna savurtan despot Asur kral-
lanrun iküdar hırsı geliyor aklıma. Ya
da kendi çocuklannı düzinelerle boğ-
durtan Osmanlı padişahlan. Siyasi
iktidar böyleyse onunla genellikle an-
laşan ekonomik iktidar farklı mı? Si-
lah tekellerini, Medelline uyuşturucu
kartelini, Krupp'lan ya da Hearst"ü.
Berlusconi'vi şöyle birdüşünün!
Sonra da bu ülkedeki medya pat-
ronlannın koltuğunun altında aydı-
öğretim üyesi) yazdığı üzere "îçinden
geldiği gibi, kendini hiç sansör ya da
kontrol etmeden davranmak" mı ger-
çekten? Yaşam boyu sansürle benim
kadar savaşan az insan var bu ülkede.
Ama özgüriük, "keyfi"lik olabilir mi?
Paul EJuard'ın dağlara, taşlara. do-
ğan güne ve insan yüreğine yazdığı bu
büyülü sözcük üstüne kütüphaneler
dolusu kitap yazıldı. Ama hiçbirinde
rastlamadım böyle bir tanıma. O ünlü
yazanmız bir söyleşide, 12 Eylül günü
askerler iktidara gelince içinden oh
dediğini, ama sonra bir aydın olduğu-
nu hatırlayıp bunu desteklememesi
gerektiğini düşünerek kendini sansür
ettiğini. bunun da yanlış olduğunu
söylüyor övünerek. Sevgili okurlar,
gözlerimizin içine baka baka söylü-
yor bunu, düşünebiliyor musunuz?
Bu gerçekten böyleyse. Beyoğlu'-
nda "içinden geldiği için" kızlara cin-
sel tacizde bulunan adama ne diyece-
ğiz? Ya dönüp de bize "Kendimi san-
sûr mü edeyimr' diye sorarsa!. Ya
biri Tarkan'dan daha ileri gidip çişi
geldiğinde bunu sadece söylemekle
yetinmeyerek hemen oracıkta işini
görüverirse, sonra da içinden böyle
geldiğini söylerse?..
İnsan olmanın, bizi hayvanlardan
ayıran başlıca özelliklerden birinin
kendini içgüdülerine bırakmamak,
onlan denetim alünda tutmak oldu-
ğunu yeniden mi öğrenmeliyiz?
Peygamberin eşinin özel yaşamı,
kadınlann saçlannın mahrem olup
olmadığı sorunlanndan sonra bası-
nda, televizyonda tartıştıgımız şeylere
bakınız!
özgüriük, bu değildir! Bunları ko-
nuşarak "konuşan Türkiye" oluna-
maz.
Ama bu medya yıldızlannın düşün-
celerine kalılmadığımı. bilgilerinin
yanlış ya da yetersiz. yorumlannın
tehlikeli ve kültürsüzleştirici, tavı-
rlannın güçlüden yana ve kişiliksiz ol-
duğunu söylüyor. çok sayıda rnsanı-
mızın görüşünü yansıtıyorum.
Biliyorum. yalnız değilim.
Çoİc sayıda genç, yaşlı. okumuş,
okumamış insan böyle düşünüyor.
Gerçekleri çarpıtmaksızın, cesaretle
ve apaçık görüyor, kaygı duyuyor.
Para, ün ve iküdar, hırsının gözleri
bürüdüğü. üç kuruş gasp ederiz diye
gencecik bir flütçünün acımasız eller-
le boğulduğu, ortaçağ karanlığının
hergün btrazdaha koyulaştığı, köyic-
rin. kasabalann, kentlerin etnik bo-
ğuşmalarla kan gölüne döndürüldü-
ğü. gerçeğin mafya liderlerinden so-
rulduğu, hapishanelerde yazarlann,
bilim adamlannm çürütüldügü. dev-
letin ve halkın iliklerine kadar so-
yuJduğu, soygunun soyana kâr kaJdı-
ğı, goygoyculann minareye kılıf haa-
rladığı. eğitimin ve yönetimin şeriatçi-
lara teslim edildiği. politikaalann ço-
ğunun iktidar labirentlerinde kaybol-
duğu ya da çıkar peşine düştüğü,
erdemin, dürüstlüğün, onurun unu-
tulduğu, kültürün kültürfizikle
kanştınldıgı bu şiddet, soygun ve iki-
yüzlülük toplumunda birçok kişi,
tıpkı benim gibi. herkesin "şıkıdım
şıkıdım" oynamadığının farkında.
Ama acaba reklam rekabeti, ün ve
çıkar hırsı ile gözleri kararmış olanlar
yeterince farkında mı?
Böyle bir toplumda "kültür"ün yeri
ne?
Soru bu.
Bir zamanlar dıyordu ki Kierkega-
ard, "Batan bir devir, en az farkında
oMuğu şey yüzünden batar. Çünkü
onun farkında olsaydı, batmazdı..."
Ne acaba en az farkında olduğu-
muzşey?
Yddo ile geyik muhabbeti yap-
manın neye yaradığını anlamıyorum
ama bunun gerçekten "konuşan Tör-
kiye" anlamına gelmediğini biliyo-
rum.
Tam tersine, birileri gelip zorlama-
dan, biraz sussak da düşünsek.
Peer Gynt.rengeyikİerininçektiği
düşsel kızakta uzak bir sesle bagın-
yor: "tleriye! Daha ileriye! Kariı or-
manlara, çocukluğun masal şatolan-
na!.."
Zavallı Ase ise susuyor. Küçük Er-
dim. Çünkü artık yaşamıyor. Hiç
bir flüt sesı de duyulmuyor.
Sevgili dostlar... umutsuzluk benim
işim değil. Ama galiba biraz geç
kaldık.
McheUe Pfeiflfer, Lady Diana'yı canlandıracak
• 1993 Eylülü'nde çocukJann katline emir
veren polis şefıni Danny De Vito
canlandınrken, olayı ortaya çıkaran 'iyi kalpli'
polisi Antonio Banderas oynayacak.
Damd Day-Lewis
CUMHUR CANBAZOĞLL
Doksanlı yıllarda büyük konu sıkınusı çe-
ken Hollywood'u, eski fümlerin yeni versi-
yonlan ile, TV ekranında sevilmiş dizilerin
uzun metrajlı filmleri kurtanyor. Bunlann
dışında ünlü romanlan astronomik rakam-
larla beyazperdeye transfer etmeye uğraşan
Hollywoodlu yapımalar. Geçen yıl sokak-
larda yaşayan Brezilyalı çocuklann polis
tarafından öldürülmesi olayını füm yapıyor
Hollywood. Başrollerinde Daniel Day-
Lewis, Danny De Vito, Antonio Banderas, Sİı-
san Sarandon ya da Glenn Oose'un yer ala-
cağı film, polisin olası engellemesine karşıhk
Brezilya yerine Portekiz'de çekilecek. 1993
Eylülü'nde çocukJann katline emir veren po-
lis şefini Danny De Vito canlandınrken.
olayı ortaya çıkaran iyi kalpfi" pobsi Anto-
nio Banderas oynayacak.
Costa Gavras gibi yönetmen
Senaryo, 50 bin dolara, bu konuda kitap
yazan Yvonne Bezerra de Meflo'dan alındı.
.Ancak de Mello. gişe hasılatının bir bölümü-
nün sokaklarda yaşayan Brezilyalı çocuk-
lann yaranna harcanması koşuluyla kontra-
ta imza attı... Yapımalar HoUywood'da fıl-
mi çekecek Costa Gâvras stilinde bir yö-
netmen anyorlar. Yerli sinemada olduğu gibi
dünya piyasalannda da hep aynı isimler film
teklifı alıyorlar. Özellikle Hollywood, sine-
maya gelecek seyircinin sünprizi pek sevme-
diğini görerek referansı fazla oyunculan ter-
cih etmeye başladı. Son dönemde kamera
karşısına geçen ya da gecmeye hazırlanan
oyunculann çalışmalan şunlar:
• Dünya basınının manşetlerinde gezen
Lady Diana gibi bir 'kahraman'ı kaçırmak
ıstemeyen sinemaalar hemen kollan sıvadı-
lar. Hollyvvood'da konuyla ügili üç filmin
hazırlandığı söyleniyor. Bunlardan yalnız
"Kriz" adı verilen filmden başına bilgi
yansıdı. Lady Diana'yı canlandıracak Mk-
helle PfeifTer BBCden alınan TV görüntüleri
üzerinde çalışmaya başlamış. Prens Oıarles
rolü için Daniel Day-Lewis'le görüşülürken
Diana'nın sevgilisini oynayacak oyuncu
Mıcbefle Pfeıffer
hazırmış: James Hewht.
• Disney fmparatorluğu, 80'lerin ikinci
yansından bu vana yaptığı ataklarla 22 mil-
yar dolarlık bir ekonomik güce kavuşmuş
durumda. 1986"da "Küçük Denizkızı". ardı-
ndan "Güzel ve Çirkin" ve "Aleaddin". son
olarak da "Kral Aslan"m kazandığı başanlar
Disney'i iyice hırslandırdı. Şirket daha şimdi-
den 200 yılına dek üreteceği uzun metrajlı çiz-
gi filmlerin listesini yayımladı. Listeye göre,
gelecek yıl, Kızılderiü efsanelerinden yola
çıkan "Pocahontas" adh yapımı izleyecegiz;
çizgi fılmde kahramanı Mel Gibson seslendi-
recek. I996'da gösterime girecek "Notre Da-
me'm Kambunı"na başlanmış bile. Victor
Hugo'nun bâşyapıtını özetleyeceklerini belir-
ten yetkililer Demi Moore'un sesinden de ya-
rarlanacaklar. Waft Disney, serileri sevmese
de torunlan 1997 için "Faırtasia"nın de-
vamını programa aldılar. 1998'de ise Yunan
mitolojisinin ünlü "HerküTü, 1999'da Ver-
di'nin "Aida"sı(Verdi'nin müzikleri kulanı-
lmayacak), 2000'de de bir Çin masalı "Famu-
lan" beyazperdeye çıkacak.
•Geçen sezon Batı'da en fazla satan ro-
manlardan Robert James WaDer'in "The
Bridges of Madison County"i, yapıma SpieU
berg beyazperdeye aktardı ve filmı Clmt Eas-
wood'acektirdi. BaşrollerdeOint Eastvvood,
Meryl Streep ve Eastwood'un 22 yaşındaki
kızı Alison yer alıyor.
•Cannes'da bu yıl büyük ödülü kazanan
"Pump Fiction", John Travoha'nın şansını
açtı. Oyunculukta ikinci kez zirveye yüksel-
meye başlayan Travolta art arda "Get
Shörty" ve "White Man's Bımler" adh iki
fılmde oynayacak. Pulp Fiction'm yönetme-
ni Quentin Tarantino da (Ofirer Stone'nun
olay fılmi "Natural Born Klillers"ın senaristi
aynı zamanda) oyunculuğa dönüyor. Taran-
tino, önce Joan Cusackia "Destiny Turns"da
(Yön.: Cari-Jan Colpaert). ardından Char-
lotte Gainsburg'ia Hands Up'da (Yön.: Virgi-
me Thevenet) oynayacak.
•Dinamiti bulan, Nobel ödülünün kuru-
cusu ve finansörü Alfred NobeTı sinemada îs-
veç'in ünlü tiyatro oyuncusu Sven VV'olter
canlandıracak. Vflgot SkKnan'm yöneteceği.
Volvo şirketinin maddi katkıda bulunduğu
filmin adı "Alfred".
•Sean Connery, ünlü isimlenn yanında
oynayıp "ustalığmı" kanıtlamayı çok sevi-
yor. Connery'nin bu seferki rol arkadaşı Ric-
hard Gere. Jerry Zucker'ın yönettiği "First
King" adlı film. Pinewood stüdyolannda bi-
tirildi: yerine JuKa Roberts, John MaJkovich
ve Glenn Close'lu Mary Reilly adh Stephen
Frears'ın yönetüği film başladı.
Shepperton'daki stüdyolarda Sylvester
StaDone, Armand Assante. Diane Lane "Jud-
ge Dredd" adlı fılmde rol alıyorlar. Bu çalı-
şmalann ilginç yönü, Amerikalı.filmcilerin
üç yıllık bir aradan sonra yeniden İngiltere'ye
dönmeleri. tngiltere stüdyolan 1995'in orta-
lanna kadar dolarken Italyanlann Cî-
nedtta'sı gözden düştü.
•Sean Connery'aen bir film daha var lis-
teterde. VV'arner Bros, adına çekilecek "Assas-
sins" adh fılmi Mkhael Doımer yönetecek ve
başrolü Connery ile paylaşacak.
• Son yıllarda bir an bile boş kalamayan
yıldızlardan biri de Sharon Stone. Martin
Scorsese'nin yönettiği Casmo'da Robert De
Niro ve Joe Pesd'yle oynadıktan sonra ünlü
"Diabolik"te (ilk çevrimi 1954 tarihini taşı-
yan ve Henri-George Coluzot'un yönettiği
ünlü film ) Simone âgnoret'nin rolünü yük-
lenecek.
PENALTI
MEMET BAYDUR
Mümtaz Soysal
Sanatsal dayanışmalara kuşkuyla baktığımı, siyasal
dayanışmaları daha iyr anladığımı yazmıştım bir süre önce.
Bu yazıda Mümtaz Soysal a karşı kurulan inanılmaz
siyasal dayanışmadan söz etmek istıyorum. Birçok insan
politik bir tayinin karşısında, el ele, omuz omuza bir duvar
oluşturdu. Çok açık, çok seçik, çok net yazılar yazılıyor. Bir
cephe oluşturuldu ve birçok insan bir düşünce çevresinde
kenetlendi. Türk politikasında ve«Türk basınında birçok
insanın boylesine kunt bir anlaşmaya, dayanışmaya
gitmesini sağlayan nedir? Şudur: Mümtaz Soysal, dışişleri
bakanı olmasın. Türkiye'nin iç ve dış politikasında etkin
olmasın. içlerinde Mülkiye çıkışlı insanlann da, özel olarak
müzik ve felsefe öğrenimı görmüşlerin de bulunduğu bir
koro, teksesli, kakafonik bir koro gibi kenetlenip zıp zıp zı-
plamaya başladılar Mümtaz Soysal'ın bakanlığı gündeme
gelir gelmez. Mümtaz Hoca'nın bakanlığına karşı çıkan-
ların tümüne bir arada bakarsanız, kımı istisnalar dışında
ortak bir şemsiye altında toplamak mümkündür onları.
Aşağı yukan hepsı son on beş yıl içinde sivrılmiş, adam ol-
muş, önemli olmuş insanlar. Bu, önemli bir ayrıntı bence.
12 Eylül (bütün askeri darbeler gibi), toplumsal bilince
ve belleğe karşı yapılmıştı. Unutun deniyordu, geçti o
günler, hepiniz yanıldınız, şimdi size doğru olanı göstere-
ceğız. Gösterdiler, gördük ve bugünlere geldik. Yalnızca
sendikalar, okullar, üniversiteler, kültür kurumları, aydı-
nlar, siyasi partiler, basın, sinema, tiyatro, bürokratlar,
teknokratlar, bankacılar ve işadamları değildi 12 Eylül'-
den etkılenenler. Çocuklar, ev kadınları, esnat, lumpen,
öğrenci, balıkçı, serserı, işportacı, aklınıza gelen hemen
herkesin dünyasını, bakışını, sözlüğünü, oturmasını,
kalkmasını, nasıl diyorlar "vizyonunu" etkiledi 12 Eylül
ve onun getirdiği siyasi kadrolar.
Sayın Mümtaz Soysal boyle bir kargaşanın içinde, son
on beş yılın uydurulan kavramlarını değil, son iki bin yılın
evrensel değerlerini savunan, aklı karışmamtş, okuduğunu
özümsemış, sözü ile yaşamı örtüşmüş bir insanoğlu olarak
yerını aldı. Belleğini yıtırmemiş bir bilim adamı, doğru
bildiğını sonuna dek savunan bir siyasetçi, milliyetçi
olmadan yurtsever, bunalıma düşmeden aydın, dünya
vatandaşı olmasını bilen bir yurttaş olmayı başardı.
Yazdıklarımı okuyanlar, oyunlarımı seyredenler bılir,
ben politika bilimınden pek anlamam. Sevmem de. Güncel
polıtika, iktidar sorunları, hiçbir zaman fazla ılgılendırmedi
beni. Çarpım cetvelini doğru dürüst bilmeyen insan, bütçe-
enflasyon-dış ticaret açığı-faız haddinden ne anlar? Ben
haddimı bilirim. Elbet ülkemın bütün aydınları gibi ben de
işkence olmasın, yazarlar hapsedilmesın, düşünce
özgürlüğü olsun, ülke bir polis devletinin yönetımıne esir
düşmesin isterim. Benim de yenı zengınler, yeni aydınlar,
magandalar, zontalar, angutlar ve hödükler, kalpazanlar
ve çıkarcılar üstüne bazı düşüncelenm vardır herkes gibi.
Bu düşünceleri oyunlarıma koyarım bazen. Güncel
politikadan anlamam dedım, ama güncel olmayan
politikadan da anlamam. Harıcıye, dışişleri filan benim
düşünce alanımın dışında yer alır. Bütun bu gerçek kırıntı-
larına rağmen, sevgili Mümtaz Hoca'nın çelmelere, tı-
rpanlara karşın ülke yönetimınde söz sahıbi olması beni
çok sevindiriyor.
•
Birçok nedeni var bu sevincimin. Hayatımın yarısını
memleketimin dışında geçırdım ben. ilk on yılı, öğrenci ve
yazı yazmaya çalışan bir genç olarak. Son on iki yılı da
eşimin görevi nedeniyle yeryüzünün çeşitli yerlerinde
yaşadım.Altıayyurtdışında kalıpanadilinıunutan insanlar
tanıdım. Hiçbir yere gitmeden, hiçbir akıl yolculuğuna çı-
kmadan yabancılaşmanın en kötüsüne yakalanmış. kendi
kendine yabancılaşmış insanlar tanıdım. Üç beş yıl
yurtdışında yaşayıp memlekettekı her şeye burun kıvıran
insanlar tanıdım. Batı'nın büyük bir başkentinde bir yıl kalıp
kendini oranın "içinden" sayan insanlar tanıdım. Bu
ınsanların ortak bir özellıği vardı. Hangi sınıftan olurlarsa
olsunlar, bu ınsanların tümü, Batılılar ıçın alay konusuydu.
Bu duruma düşen politıkacılar, profesörler, işadamları,
sanatçılar, öğrenciler, turıstler gördüm. En Batı hayranı-
ndan en Batı düşmanına kadar herkes payına düşen "bıyık
altından gülümsemeyi" alıyordu. Geçen hattalarda sayfa
komşum Onat Kutiarın sözünü ettiği 'yaband/V'lerin
yurtdışındaki acıklı gülünç durumları.
Şimdi seviniyorum. Mümtaz Hoca'nın bakanlığı ne kadar
sürer bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Hollandalılar,
Ingifizler, Danimarkalılar, Fransızlar, Almanlar, Amerikalı-
lar, Yunanistanlı dostlarımız, Iran ve Iraklı dostlarımız,
Türkiye Cumhurıyeti ile ilgilenen herkes, karşısında
onlann anlayacağı dille konuşan birisini, Mümtaz Soysal ı
bulacak.
Mümtaz Soysal için ikide bir şunun yanlısıdır, bunun
karşısında, öbürünün tarafındadır gibi ipe sapa gelmez
şeyler yazılıp çiziliyor. Akla, onura, belleğe, emeğe hakaret
eden yazılar yazıldı, karikatürler çizildi. Oysa yazdıklarını
okuduğum için biliyorum, Mümtaz Soysal yalnızca bir tek
tarafta olmuştur yaşamı boyunca. İçinde yaşadığı toplumu
çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak için çalışıp çabalamak
tarafmda. 12 Mart hapishanelerinde yatarken de öyley-
di, evi bombalandığı zaman da öyleydi, binlerce öğrencıye
ders verirken de, kitaplarını yazarken de. Yaptığı, yazdığı,
savunduğu her şey, toplumsal dokuya süngüyle kazınmış
ilkellikleri arındırmak içindir.
•
Yakın siyaset tarihimizde kimse için boylesine bir cephe
oluşturulmadı. Hiç kimse için daha görevi kesinleşmeden
bu denli sıkışık-düzen bir duvar oluşturulmadı. Bir insan.
bir aydın, bir profesör aynı anda solcu, milliyetçi, darbe
yanlısı, Nazi, demode, yeni dünya düzenını anlayamamak
ve dışişleri bakanı olduğu halde gazete yazısı yazmakla
suçlanıyor. Külahımızı önümüze koyup düşünelim şimdi:
Bir Mümtaz Soysal'ın yaşamına, yazdıukiarına, tavrına
bakın. Bir de ona karşı olanların yakın tarihıne, yazdıkları-
na. Nasıl demelı, her şey olması gerektiği gibi. Mümtaz
Soysal'ı hep bu ülkenın onur anıtlarından biri olarak
gördüm. Cumhuriyet tarihimizin en iyı, en değerli dışişleri
bakanlarından biri olduğunu düşünüyorum. Bir gün onu
politik basamakların en üstünde görmek dileğıyle başanlar
diliyorum.
DE BU HAFTA
PAZAR
1100KONUKBASSMCAM
Dasbafcan koluğunı outıycr
Su M a basbakan srana tızv< Uda Donay
1830DUNYATURU
H*an « ) * bu naCa Oiiıyada new dOı^trj ozettyo
ÇARŞAMBA
2100ROOTSflEGGA£
* t t ı Kım, 'eggae nrnajn en scn OTKMem
getnyor
Cem IMOra^u
1
nun ınjUıulanlar ımulrafanlm
20 X « R Y i a H J I YEDIBENQ
H u m w Ke«ım#u * Hunya fcnı
PA2ABTESİ
06.00 BASMDABUGUN
H2tâar 7jrlwt'«« H*an Ç«tık svupr
12.93 »CKBÛfî
Hergır bu saau canb »leiiF bbaglantılarıiı n
Şerıf ile Bru
1
nun sohMını kaçvmayr
ta* steUon ^ letefon basına
PERŞEMBE
k ieNuessaatj
21CtSC»SUZSOK«aJW
Neme Bafen da 6u ansan roa oeeralar»»
Otmopdoıa « n a n t n a The Opera
CtMtA
Senf Boi. Tırk w dunya edebtyatmi en guze!
ö^riernantatıyor
S A U
21UMECU
ClutŞener popcaz'ıienguz«oıııetlenıiı(ali)<ı
22.00 MUHSaETHUHAiaET
Cel» n Ertero HÛR FM mHattm canb y»r"«!a
HÜR FM 92.5
BU SESE KULAK VERİN "
C U M A R T E S I
I2ffl ruw POPUC* EN IY1KBK
Niftaıu Anertarıu«a M koUla taeıenMı en
SOOSPOlUuKT
Varae™nspotoruroatetofllb«y*tete