Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 EKİM1994 CUMARTESJ
14 KULTUR
72 yaşmdaki Devlet Sanatçısı Cüneyt Gökçer, 50. sanat yılını kutluyor
Hep tiyatroyla geçen dolu dolu 50 yıl
SAVAŞAYKILIÇ
50 yılda, 12'sı opera olmak üzere 33
reji, çoğu başrol olmak üzere 54 ka-
rakter rol, sinema filmleri, uzun yıllar
devlet tiyatrolan genel müdürlüğü,
konservatuvar müdürlüğü, konserva-
tuvar-üniversıte başkanlığı, uzun
yıllar tiyatro öğretmenliği, bazılan
konservatuvarlarda öğretmen olan
birkaç yüz yetışmiş tiyatro oyuncusu,
tiyatrocu, büyük, geniş ve ütılü bir
aile...
72 yaşmdaki Cüneyt Gökçer, 50. sa-
nat yıhnı kutluyor. Bunca yıllık ba-
şannın ve enerjinin nedenini 'sevgiye,
aşka' bağlıyor:
" Hala severek yapıyonını tiyatroyu.
Yorgunluk sözctiğünü tanımıyorum..."
- "Cadı Kazanı" oy ununu 1958-59 ti-
jatro sezonunda Aıikara'da ve 1969-
70'te de İstanbul'da olmak üzere daha
öoce iki defa sahneve kovdunuz. Bu
üçüncü rejinizde farklı bir yorum söz
konusu mu?
Uzun mesiek yaşanumda oyuncu ve
yönetmen olarak tekrarladığım pek
çok oyun var. Sanat bir bütündür.
Tüm sanat daliannın müşterek bir ta-
rafı vardır. Tiyatro sanatı. müzik sa-
natını kullanır ve ona benzer. Müzık
eserleri nasıl tekrar tekrar çalırursa,
büyük tiyatro yapıtlannın tekrar-
lanması da son derece doğaldır Kım-
senın akhna "Siz ıviye aynı eseri tekrar
tekrar çalıyorsunuz" dıye sormak gel-
mez.
Büyük yönetmenlerin ve büyük şef-
lerin mutlaka kendılerine özgü bir yo-
rumlan vardır. Tek ve mutlak yorum
diye birşey yoktur. Zamanla seyirciler
de sanatçılar da değişir. Her şey deği-
şir. Yirmi dört sene öncekı Cüneyt
Gökçer ıle bugünkü arasında bir fark,
bir gelişme vardır. Elbette bu anlamda
şimdı "Cadı Kazanrnı yeniden
yorumluyorum Taksım Sahnesi'nde.
Ancak benim yorumlama anlayışım
dışsal değıl içseldır. Ön planda kendini
gösteren bir yorumu benimsemem.
Yorumu görüntüde aramam. Bence
yorum, metınden-oyundan gelen ana-
fikrin, amacın derinine inmektir.
İnsan, müakte okudukça, dinledikçe
daha derinleşebilir. Rejisör olarak va-
zarlara sonsuz saygı duvanm. Bir rejı-
sörün, bir yazann üstüne çikmaya
çalışmasını sevmem. AfTetmem de Iyı
bir rejiden anladığım, rejinin önplana
çıkması değil, tersine rejinin oyuncu ile
metın arasında adeta buhar-
laşmasıdır.
Her yasa zamana uymahdır
- Devlet Ti> atrolan'nda son yıllarda
çokça taıtışılan ">eniden yapdanma"
hakkında neler düşünüyorsunuz?
Tek merkezden kurulmuş ve büyü-
düğü, yaygmlaştığı halde hala tek
merkezden yönetilen bir tiyatro nor-
mal degıldır. Dünyada örneğı yoktur.
Yeni bir yasa gereklıdir. Bunlan şımdi
söylemıyorum. Oevlet Tiyatrolan ilk
kurulduğu yıllarda Büyük Tiyatro ve
Küçük Tıyatro'da oyunlar sahneli-
yordu. Daha sonra bu iki sahneye be-
nım açtığım III. Tiyatro, Yenı Sahne
ve Altındağ Tiyatrolan eklendı. Der-
ken. zamanla tstanbul'a, Izmır'e. Bur-
sa'ya, Adana'ya, Trabzon'a ve Antal-
ya'ya yayıldı. O dönem bu şekilde
sağlıksız büyümeyi normal saymıyor-
dum, ama kımseyi suçlamıyorum.
Çünkü bir başka açıdan yurt çapında
Kral Lear, (1958-1959), Şahap Akalın ile. KraJOİdipus. (1942-43)
yaygıniaşmak son derece doğru ve ge-
rekliydi. Ama bunun içın gerekli çalı-
şmalar yapılmıyordu.
Sonuçta kendiliğınden, garip bir
büyüme ofdu. Bu yüzden 5441 sayılı
ilk DT Kanunu kesınlıkle kötü bir
yasa olmamasına karşılık, bugün deği-
şen şartlara ve hazıruksız büyümelere
karşılık veremez oldu; daha doğrusu
yetersiz kaldı. Her yasa zamana uy-
malıdır. Evet. yeniden yapılanmaya
ihtiyac vardır. Tıkaruklıklann aşılma-
sı, rahat bir çaJışma ortammın sağlan-
ması, yüksek kaütelı ve yüksek seviyeli
sanat yapdması için yeni bir yasaya ihti-
yaç vardır. Bu konuda yapılan çahş-
malan takdirle karşılıyorum. Gençar-
kadaşlanmıan bu meseleyı isabetle ele
aldıklanna ve başanlı olacaklanna
inanıyorum.
- Devlet Tivatrolan'nın ilk kuruluş
yıllanndan başlavarak Devlet Tiyatro-
İarı Genel Müdürlüğü vaptığınız dö-
nemler ile bugünü, devlet-tiyatro ve ti-
yatro-seyirci ilişkileri bakımından
karşılaştıracak olsaıuz neler söylerdi-
niz?
DT'nin kuruluş dönemi çok talihlı
bir dönemdır. Çünkü DT kesinlikle
Devlet Konservatuvan'nın kurul-
masına bağlıdır ve Dc\let Konserva-
tuvan'nı kurduran da büyük
Atatürk'tür. Böylece müzik devrimi ıle
beraber sahne sanatian eğitimi veren
bu okul açılmıştır. Şimdi size bir para-
dokstan (ikilemden) söz edeceğim. 2.
Dünya Savaşı'nın hiçbir ülkeye hayır
getirmemesınekarşılık bizım ülkemize
beyin göçüyle beyin gücü ka-
zandırmıştır. HitJer zulmünden kaçan
çok değerli bilim adamlan. doktorlar,
mımarlar. sanat adamlan ülkemizde
çahşmaya başiadılar. Normal şartlar-
da bu seviyedeinsanlann ülkemızeda-
vet edilerek hep birlıkte getırilmesi
mümkün değildir. Konservatuvann
Müzik Bölümü kurucusu Paul Hinde-
mith ve Sahne Sanatian Bölümü'nün
kurucusu Carl Ebert ışte bu dönemde
yurdumuzageldı. Konservatuvann ilk
kurulduğu yıllarda Ebert, yılda üç ay
gelip kalıyor. derslere giriyor ve prog-
T
iyatronun ve tiyatromuzun geleceğinden kesinlikle umutlu ve
güvenliyim. Asla karamsar değilim. Bazı dalgalanmalar, bazı
yanlışlıklar olabilir. Ama mevcut potansiyel, devletin desteği, bu
kadar genç ve olgun yaştaki sanatçılar ile iyi olarak verilen her şeyi
alan Türk seyircisinin tiyatromuzu daha ileri götüreceğini düşünüyorum.
Aksi, mesleğimize de, halkımıza da, devletimize de ihanet olur.
'Don Kişot' ta Cünev t Gökçer ve Ayten Gökçer (1970-71).
ram yapıp gıdiyordu. Çünkü kendisi
dünya çapında bir adamdı. dün>anın
çeşitli yerlerinde oyunlar koyuyor.
çalışmalar yapıyordu. Savaş büyüdü
ve Ebert hıçbır yere gıdemez oldu ve
on yı! boyunca Türkıye'de kaldı. Bi-
zim büyük şansımız ki böylece konser-
vatuvar çok sağlam temeller üzerine
atılmış oldu. Yıllar birbirini takip etti
ve on yıl doldu. Ve Ebert, ülkesine
döndü. Bu on yılda görevi devralacak
bir kuşak da yetişmişti. Ve görevi biz-
lere devretti.
Çok iyı hatırhjorum bir gün bize
"İftihar edin; konsenatuvarı içten des-
tekleyen Türkiye gibi ülke azdır" de-
miştı EbeYt. Çünkü o dönemde sanat
eğitimi ve sanat, bir devlet politikası
olarak eie alınıyordu. Atatürk'ün te-
mellerinı attığı konservatuvann açı-
Iması ve daha sonra Devlet Tiyatro-
lan nın kurulması İnömi döneminde
oldu Devlet büyükleri manevi destek-
lerinı esırgemez, oyunlanmıza yakın
ilgj gösterirlerdi. Seyırci konusuna ge-
lince... Tiyatronun oluşumu ileseyirri-
nin oiuşumu arasında sıkı bir bağ
vardır. Seyircı kendiliğınden oluşmaz;
okulu da yoktur. Seyirciyi tıyatrolar
yetiştinr. İyi tiyatrolar iyi seyircı, kötü
tiyatrolar kötü seyırci yetiştinr. Şu
halde seyirciden veya seyircisizlikten
şikayet etmek söz konusu değildir. Ti-
yatro olayı seyirci ile var olur günlük
ve felsefı anlamlarda. Tiyatro ne verir-
se seyirci o oranda katılır ve katkıda
bulunur. Tiyatronun iyi ve parlak dö-
nemleri varsa ve tiyatrolar dolup
taşmışsa demek ki iyi eserler seçilrniş
ve iyi oynanmış diye düşünülmelıdir.
Sosyal-toplumsa! olaylar ve sanat,
benzer şekilde yücelirler veya benzer
şekilde ilk duraklama ve gerileme dö-
nemine gırerler. Ülkenın genel iniş
çıkişlanndan kurumlar da nasibini
alır. Bize düşen kolayı ve ucuzu
yeğlememektir. Sanatçıİara ve sanat
kurumlanna düşen görev gene en iyisi-
nı yapmayı hedeflemektir.
- 1980-81 sezonunda Ankara'da
"Kral Lear"i sahneye kovdunuz. L Ike-
nin parçalanmasını konu alan bu oyunu
seçmeniz bir tesadüf müydii, joksa dö-
nemle bir ilişkisi var mıvdı?
Beni çok sevindıren bir soru. Bu
soru ıçin sizi tebrik ederim. Bütün
yakın tanıdıklanmm da bildiği gibi
"Kral Lear" bir tesadüf değil bilinçlı
bir seçımdı. 1980'den çok önce bir kez
daha "Lear"i oynamıştım. Takma sa-
kal takmıştım ve makyaj yapmıştım.
1980'de kendi sakalım ve doğal yaşı-
mla oynadım. İlk oynayışımda Lear.
kör bir kraldı; küçük kızının gerçek
sevgisini görcmemiştı ve bu yüzden acı
çekiyordu. 1980'dekı yorumumda
Lear saf bir ınsandı, nankör evlatlan
tarafından aldatılıyordu ve bu yüzden
savaşlarla paramparça olan ülkesine
ağıtlar yakıyor, yalcılıp yıkılan, parça-
lanan ülkesinin acısınj yaşıyordu. Me-
tin aynı metindi. Içsel olarak metmn
bu yanı vurgulanıyordu. Bu tamamen
Shakespeare'nın büyüklüğüdür. zen-
gınlığıdır "Cephede Piknik" oyununu
da 1972'deki darbe sırasmda sahneye
koyduk. Bu gözle bakıldığında eserle-
rimizde pek çok incelık bulunabilir.
Dolu dolu geçen 50 yıl
- 50. sanat vılmızda kendinizi nasıl
hissedjyorsunm?
Aslında 53, ama 50 dedık. Bcş yıl da
konservatuvar eğitimini sayarsak 58.
Neyse. 72 yaşında kendimi nasıl mı
hıssediyorum? Kendimi çalışmaya
hazır hissedıyorum Dolu dolu geçen
bir 50 yıl. Mutluluk duyuyorum. Öyle
arada bir ara verip sonra dönülen bir
şey olmadı benim için sanat ve tı\ atro.
Hep sanatla ve tiyatroyla dolu dolu
geçti. Oynamadığım. eser vermedığım
tek bir senem olmadı
- En sevdiğiniz rolümiz ve en sevdiği-
niz rejinizi anlatır mısınız?
Mesiek hayaumı talihli görüyorum.
Çok ıyı roller oynadım. Çok iyı eserler
sahneye koydum. Hepsini severek
yaptım. Sevmeden yapılabileceğıne
inanmak biraz güç. Ama bir iki kez
zorlandığım oldu. Onlan da görev bi-
linciyle yaptım. Paris, Milletler Tiyat-
ro Festivali'nde oynadığımız ve ödül
aldığımız "Kral Oidipus"u unutamam.
Reji olarak "12. Gece", Pirandello'-
nun "4. Henry"si, "Hamlet", "Kral
Lear" \e on yildır oynadığımız "Dam-
daki Kemaneı", oynadığım ve çok sev-
diğim oyunlar ve roller.
UNUTAMADICI
BİRANISI
-t C\/^f\ yılında Paris
1 j\j\j Muletler Ti
>'at
-
ro Festivali'nden
bir davet almıstık. "Kral Oidi-
pus"u ve "Hürrem Sultan"; hazır-
lamış gidiyorduk ki '60 darbesi
oldu. Bazılan "ihtüaT der ama
ihtilal halkla olur, bizimkikr hep
askeri darbedir: Neyse. Darbeyle
birlikte yurtdışına çıkışlar da ya-
saklanmaz mı?.' Tam bir hafta
önce biz de Fransa ile sözleşme
imzalamıştık. Bu nedenle g'ıde-
mememiz politik olarak da iyi ol-
mayacaktı. Bunu Milli Birlik
üyelerine anlatnğım zaman yeşil
ışığı yaktılar (Sayın Gökçer bir
an sustu, aklına birşev geldi,
mavigözleriparladı vegüldüj. O
zaman da yine bir ekonomik kriz
vardı. Alyanslarımızı veriyor-
duk. Bu yüzden oyundaki figii-
ranlan, teknik personelin bir
kısmını ve orkestra çukurunun
üstündeki dekoru götüremedik.
Fransa ya gittik.
Aynı gün hemprova, hem oyun
vardı. Prova sırasmda boş kalan
orkestra çukurunu fon beziyle
öntük ve ovuncuları sıkı sıkıya
uyardık. Kreon'u oynayan arka-
dasunız Coşkun Orbon prova sı-
rasmda sahneye girer girmez or-
kestra çukuruna yürüdü ve aşağı
uçtul. Kreon olmazsa oyun oy-
nanmaz. Koştuk Coşkun 'u o çu-
kurdan çıkardık ve ambulansla
hastaneve gönderdik. Bıraksam,
bınbır giiçlükle gelmışız, olmaz.
Provayadevamettik. Neysehas-
taneden haber geldi. Coşkun din-
leniyormuş, ayağı burkuimuş,
oyun saatıne kadar iyileserek ak-
sam oyunda oynayabilirmis.
Derken akşam oldu. "Kreon"
geldi. Oyun basladı. Kostüm de-
ğiştirmek için sahneden kulıse
çıktım. Kulis yok. İniyorum,
çıkıyorum, kulisi bulamıyörum.
O kargasada kendi giriş
çıkıslarımı çalışamamışım. Ses-
leniyorum bızim arkadaşlara.
Ortalarda kimseler yok. Hepsi
sahne dehğinden ünlü seyircileri
seyrediyor. Bense arka tarafta
bir yerlerde koşturup duruyo-
rum... Ve kayboldum... Ve sade-
ce kostüm değişterecek kadar bir
zamanım var.
Yavaş yavaş panikle "imdat",
"kurtanD" diye feryat etmeye
bafladım ki bir kapı buldum.
Açtım. Dısarı çtkıyor. Binayasa-
natçı girisini biliyorum. Çıktım
bari o girişi bulayım diye koşuyo-
rum. Paris sokaklarmda Grek
mini etekli, sakallı biri koşuyor,
herkes bana bakıy or. Tiyatronun
yanmda bir bar var. Dekoratörü-
müz Refik Eren daha önce Pa-
ris te bulunmuş. adetlerini bili-
yor. bu barda şarabını içerken
beni görüyor. Ikimiz de heyecan
içmdeyız, o bana burda ne
aradığmn, ben ona kulis kapısım
soruyorum. Koşmaktan ölmek
üzereyim ve kostümümle tam ye-
rinde sahneye girişunı yapı-
yorum. İşte o anı unutamıyo-
rum... Kan ter ıçinde kalmısım.
Koroda öğrencilerim Raik ler,
Bozkurt'lar var. Onlar da içle-
rinden o sırada "Vay be hocaya
bak Fransa'v a geldik ya, ne ka-
dar güzel, ne kadar koosantre
oynuyor" diyorlarmış! O günü
unutamam.
Bugün gerçekleştirilecek olağanüstü genel kurul öncesi sanatçılar görüşlerini dile getirdi
UPSD'de yenî yönetime doğru...Kültür Servisi- Uluslararası Plastik
Sanatlar Derneği Başkanı Hüsamettin
Koçan'ın dernek genel başkanlığından
aynlma karan almasının ardmdan,
UPSD olağanüstü genel kurula gidi-
yor. Bugün gerçekleştirilecek genel
kurul öncesi, sanatçılann konuyla ilgı-
li görüşlerini aldık:
MEHMET GÜLERYÜZ: Bu ko-
nuşmayı. genel kongreden iki gün
önce gazetenizde çıkan yazının kong-
reyı etkilemesinin mümkün olacağı
düşüncesıyle cevaplanmasında yarar
olduğunu düşünerek ve de UPSD'nin
kurucu yönetim kurulu üyesi ve baş-
kanı olmak sıfatıyla bir görev olarak
alıyorum. Bunun yanmda yeni yöne-
tim kurullannda görev almayı düşün-
müyorum, etkilemek de istemıyorum
Bu aynlma olayı, kişiler tarafından
kendi aynlmalan, venliş biçimiyle ger-
çekte müthiş bir üzüntüye sebep ola-
cak olay gibi sunulunca, kurumlann
öneminin daha az olduğu ortaya çıkı-
yor. PSD'nin bugüne dek gerçekleştir-
diklerini açıklarken. şu andaki baş-
kan, bazı önemli olaylan belirtmeyi ya
unutmuş yahut da istememiş. Bunlar-
dan biri denıeğin kuruluş hali, neden-
leri veoluşumlar. Demek Uluslararası
Plastik Sanatlar Derneği olarak
UNESCO çatısı altında, AIAP'a bağlı
olarak kuruluşunu yaparken, bu
kuruluştaki ilk hedef; UNESCO ta-
rafından belirlenen hedeftir.
Bu hedef, dünyadaki sanatçılann
ülkelenn politik durumlan dolayısıyla
baskı alıında kahşlanmn, sanatlannı
oluşturamamalannın ve ülkenin sos-
yal yapısında alacaklan görevi veya
düşüncelerinı aktarmalanna mani
olan yönetimlere karşı bir güvence ve
bir dayanışma ihtiyaandan oluşmuş.
Bu oluşumda arzu edilen şartlardan
biri, derneğin devletten yardım alma-
yan, bağımsız bir mesiek kuruiuşu ol-
masıdır. Bu durumda da ancak üye-
lennin verdiğı aidatla yaşaması, bence
kendi özgürlüğü için önemli. Biz gide-
rek ülkemızdeki sanatçılann çoğunlu-
ğunun öğretim kurumlannda eleman
oimalan dolayısıyla farkh bir gruplaş-
manın icinde olmak zorunda kaldık. Bu
daha sonraki yönetim kurullannın
oluşmasında bazı sakıncalan ortaya
çıkardı. Bu. kurumlar içindekı hıye-
rarşınin, yönetımin seçılmesine olan
etkısidır.
Gazetenizdeki yazıda, birinci kuru-
luş tarihi ve kurulma safhalanndan
bahsederken, bugunkü başkan, yalnız
kuruluş girişiminin ülkedekı yöıîlerin-
den bahsediyor. Başkan Kore'de yapı-
lan genel kongreye Türkiye'nin katıla-
mamasından bahsetmiyor. Niye
katılınmadığına gebnce, devletten
para yardımı ahnamadığı içindir. Bu
aslında kuruluşun esaslanna da
a> kındır. Örgütün
özellikle uluslararası
platformda varlık
göstermesı zorunlu-
luğu vardır. Bu. ye-
rel, ıçenye yönelık
bir dernek değildir.
Bunun birinci dere-
cedeki görevi ulusla-
rarasıdır.
Hanrlıksız gitti-
ğimiz Madrid top-
bntısmda. karşımı-
za çok hazırhklı bir
atak çıktı. Bu da
Kıbns Rum kesımi-
nın YunanJılarla be-
raber organize et-
karşı olduğumuzu, yani Türklerin
toplam olarak bu tür bir barbarlık
olayında suçlu gösterilmeye kalkı-
lmasınm aynca bir sanat toplantısınm
zedeleyici unsuru oldu. Bu beklemedi-
ğim kadar cıddi bır sempatıyle kar-
şılandı genel kurulda.
Bu tür toplantılarda olunması gere-
kiyorken, Kore'de biz niye bulun-
madık? 7 yıldır başkanhk yaptığmı
söylüyor arkadaşımız. Yazının içinde-
ki çok aynntılı dökümlerde bu bahsol-
muyor. Genel kongre en üst kuruldur.
O kurul kendı karar verir nasıl davra-
nacağma. Buradan etkileme gayreti,
gerçekte aynbnaya karar veren ve sivil
kindim. Çünkü ilk kongrede de aynı
taktiklerle cevap vermesi. yanı 2 yıllık
icratmın hesabını vermesi gereken
yönetim kurulunda ikinci başkan po-
zisyonunda olan Hüsamettin Koçan.
kongreye 1 ay kala istifa edıp bır başka
kuruluşa doğru, kongreyı ele geçirme
gayretıyle çabşrnalanna başlamıştır
Geri kalan üyeler ve ben başkan
olarak 2 yılın hesabını yalnız başımıza,
Hüsamettin Koçan'ın muhalefetine
karşı yapmışızdır. Geçmışteki yöne-
tim kurullannın uğraşlanna ve titızlik-
lerine göndermeler var. Sanat adına
yapılıyor gibi gözüken girişimler. çoğu
zaman sanatı güdümlemeye, sanatçı
Mehmet Güleryüz Serhat Kiraz Nazan Azeri
tikleri, alttan hazırladıklan ve bütün
üyeleri etkileyeceklerinı umduklan bir
girişimlen vardı. Bu girişim de Kıbns"-
ta bazı kiliselerden çalınan parçalann
yurtdışında satılmasıdır. Bunun, daha
üyeliğimizin kabul edilmemış olması-
ndan dolayı cevap hakkımızın ol-
madığı bir zamanda ortaya konmuş
olmasına rağmen ben çok büyük bir
ısrarla bunu cevapladım.
Türkiye'de de. dünyadaki başka ül-
kelerde de sanat hırsızlıklannın ticari
en önemli bir unsur oluşu bununla
mücadeleyi zorlaştırdı ki bu doğrudur.
Bunun örnekjerini, Türk basmında,
özellikle Cumhuriyet'te yapılan bu ko-
nudaki neşriyaü örnek olarak suna-
cağrrru ve bizim dernek olarak buna
örgüte olan inananı sürekli yineleyen
bır kişinin yaklaşımıyla ters düşüyor.
Buradakı samimiyete inanmadığımı
bebrtmek istiyorum.
İkincisi bu açıkJamayı bir emrivaki
olarak görüyorum. PSD'nin ilk hedef-
leri kişisel saptamalarla olmuş değiK
dir. PSDdaima bır yönetim kuruluyla
yönetilmiş, dolayısıyla bu yönetim ku-
rulunda 7 yıl içinde geçen yönetimler-
de görev alan herkesin vanlan hedef-
lerde rolü vardır. Sunuş biçiminde ka-
riyerist bir tavır gayet net gözüküyor.
Şu anda PSD yönetim kurulunda
bir çözülme söz konusu olduğu için
başkan aynlma karan almış. Kurucu
yönetim kurulu üyesi ve başkanı ol-
mamdan öte bir görev almaktan çe-
üzerinde etkili olmaya, sanatının yö-
nünü saptınnaya yönelık de olabili-
yor. Bazı göndermelerden biri de bıe-
nallerlc ilgili tıtızlığimizdır kı. bu be-
nim başkan oiduğum dönemde özel-
likle derneğin adına görüştüğüm bie-
nal başkanı Nejat Eczaabaşı'ya yö-
nelttiğim baa sorular ve bu konuda
yaptığımız girişimlerdir. Bunlarda
haklı olduğumuzu zaman gösterdi.
Bienal yapılamayacağı meselesi o
gün belliydi. Çünkü bienal son derece
açıklarla, yine kanyerist ve kişisel çı-
karlanna doğru ayarfanmıştı. Kong-
rede tartışılacak meselelenn, kongre
dışına taşınlmasını doğru bulmuyo-
rum. Bu yaklaşımı sadece du> urulan
aynlma karannın bır baskı unsuru
olarak kullanılmasından yana bır
tavır olarak görüyorum. Buradakı
önenlere gelince bunlann yen gazete
değil, genel kuruldur. Bu yaklaşımın
yönetımde de göriilmesi nedenıyle yö-
netim kurulu üyelen aynlmışlardır.
Huzursuzluk bu noktadan geliyor.
Bunun devamını arzuluyorlarsa, bu
demeği zedeleyici olacaktır.
BUBİ: Münafıklan, yani klikçıleri
şiddetle kınıyorum. 4 yıl içinde büyük
uğraşlar ve savaşlar sonucunda elde
edilen prestıj kartının. örneğın bir pas-
taneden sağladığı yüzde 20 ındinm
nasıl gözardı edılebilir? Kısaca sa-
natçılann pasta yemelerinin engellen-
mesınekarşıyım
SERHAT KİRAZ:
Fouchault'nun 1970
yılında söyledığıne
göre. "iktidar"ın. bi-
zım de katılmamızla.
suç ortaklığımızla dü-
zenlediği *söylemler-
le'. 'çağdaşlık' adına,
yaşam alanlanmızda
bızı nasıl aldattığı,
kurulmasına-
katıldığımız 'düzeıT
içinde bizi nasıl biçim-
lendirdığı. hızaya sok-
tuğu, istediği itaat
noktasına getırdiği...
Oluşturduğu 'has-
İbrahinı Çifçioğlu
talık' - 'deUük' - 'suçluhık' - 'cinsellik'
alanlanyla ınsanca özgürlüğümü nasıl
"düzenledıği", bedenimizi nasıl terbiye
ettiği'. 'zihnj'mizi nasıl 'sağlıklı' kıldığı
'eğilimlerinıizi' nasıl Şöniendirdiği' .
bızı nasıl fyi'leştirdiği." Bu iyi'lık bizi
bugün huzursuz edebiliyorsa: 'çağdaş'
toplumun.artıkgönülrahathğıylagen-
ye çekebildış, ama her an yeniden ku-
rulabilecekbirbaskıyahazırtuttuğuık-
tidar mekanızmalan içinde, rahat et-
menin rahatsızlığını duyuyorsak; in-
sanın refah içinde vicdan azabı çekişi-
ne yakınlaşıyorsak, bu -garip ya işte-
çağdaşlaştığımızdandır. E)cmokra-
sinın ancak çok seslilik olduğuna ina-
nanlardan bin olarak. demokratik
hak arayışlannın 'klik' olarak ad-
landınlarak gerçekleri saptırmaktan
öte bir işe yaramayacağını. bu türgiri-
şimlerin ıktıdann demokrası adına
antı demokratik kafalann ürünü ola-
bileceğinın görülmesinin zamanı gel-
mış ve hatta geçmekte olduğunu düşü-
nüyorum. Söylem ve uygulamanın
aynı olmasına inanınm. bunu dışın-
daki durumu ancak yalan olarak ad-
landırabilinm. Plastik Sanatlar Der-
neği Başkanı Hüsamettin Koçan'ın
söylemiyîe. uygulamasının aynı oldu-
ğuna inanmıyorum.
NAZAN AZERİ: Dernek içinde
eleştiri haklannı kullanan insanlann
medyaya klikler şeklınde yansıtı-
Imasmı, eleştiriye tahammülsüz bir
zihniyetin derneğin itibannı kamuoyu
önünde yıpratıcı bir tavn olarak görü-
yorum. Her ne kadar gözden kaçtn-
lmaya çalışılsa da yedi kişilik yönetim
kunılundan dört kişinin istifasım da
değeriendirmek gerekir diye düşünü-
yorum.
İBRAHİM 0FTÇİOĞLU: Derne-
ğimiz bugüne kadarki çalışmalanyla
son derece olumlu bir noktaya gelmiş-
tir. 12 Eylül sonrası gerçekleşmiş olan
birikimli ve donanımlı en yetkin sivil
örgütlenmedir. Kurulduğu günden bu
yana gerçekleştirdiği ve gerçekleştir-
mek istediği işlere baktığımızda, son
derece olumlu ve olgun işler gerçekleş-
tirmiş, son derece doğru noktalara
parmak basmıştır.
Eğer bugün bir takım probtemler
henüz çözümlenmediyse, devletin ve
bürokrasinin hantal yapısından bir
miras olarak devraldığı sanata ve kûl-
türe olumsuz bakmasından kaynak-
lanmaktadır. Ancak derneğimiz yeni
hedefler belirlemeyi kendi bünyesi içe-
risinde sanatsal aynm gözetmeksizin
bir bütünlük içerisinde götürmüştür.
Geldiğimiz noktada çok fazla prob-
lem olduğuna inanmıyorum. Arka-
daşlanmızm bir sorumluluk içerisinde
bir takım şeyleri tartışmasmı çok do-
ğal karşılıyorum Biz bugünkü kongre-
den daha güçlenmiş olarak çıkacağız.
Çünkü derneğin yapacağı daha çok iş
vardır. Önü açıktır, perspekufı nettir.
Rus sinema
yönetmeni Sergey
Bondarçuk öldü
Kültür Servisi - Rus sinema oyun-
cusu ve yönetmen Sergey Bondar-
çuk, Moskova'da öldü. Sanatçı 'Sa-
vaş ve Banş', İnsanın Kaderi', 'Wa-
teıioo' \e 'Boris Godunov' gibi ünlü
filmlerin yönetmenlığini üstlenmiş-
ti. 1920 yılmda Ukrayna'nm Her-
son bögesindeki Belozerka köyün-
dedoğan Bondarçuk. 1938'de Ros-
tov'daki Tiyatro Mesiek Okulu"nun
Aktörlük Fakültesi'ne girdi. 1942
yılında Grozniy'de Kızıl Ordu Ti-
yatrosu'nda çahştı. 1942-46 yılla-
nnda Sovyet ordusunda Kafkas-
lar'ın savunmasma katıldı. 1946
yılında Tüm Birlik Devlet Sinema-
tografı Enstiti.sü'nün Aktörlük Fa-
kültesi'ne girdi. 1947-57 yıllan
arasında tiyatro sahnelerinde oyna-
yan sanatçı, 1959 sonrası yönet-
men-sanat filmi yapıması olarak
'Mosfihn' stüdyolannda çalıştı.
İlk yönetmenlik çalışmasmı Mi-
hail Şoiohov'un bir öyküsünden si-
nemaya aktanlan 'İnsanın Kaderi1
filmiyle gerçekleştıren Bondarçuk,
daha sonra Tolstoy'un 'Savaş ve
Banş'ını sinemaya uyarladı.
Şolohov'un romanından aktan-
lan 'Vatanları İçin Öldüler'. Çehov'-
un öyküsünden aktanlan *Step',
John Reed'ın 'Ayaklanan Meksika'
ve 'Dünyayı Sarsan On Gün' adb ki-
taplanndan aktanlan 'Kızıl Çanlar'
Bondarçuk'un yönettiğı diğer film-
ler. Sanatçı. uzun yıllar aktör atöl-
yesi kürsüsünü ve Tüm Birlik Dev-
let SinematograJi Enstitüsü'ndeki
aktör stüdyosunu yönetti.