27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 EKİM1994 CUMARTESJ 14 KULTUR 72 yaşmdaki Devlet Sanatçısı Cüneyt Gökçer, 50. sanat yılını kutluyor Hep tiyatroyla geçen dolu dolu 50 yıl SAVAŞAYKILIÇ 50 yılda, 12'sı opera olmak üzere 33 reji, çoğu başrol olmak üzere 54 ka- rakter rol, sinema filmleri, uzun yıllar devlet tiyatrolan genel müdürlüğü, konservatuvar müdürlüğü, konserva- tuvar-üniversıte başkanlığı, uzun yıllar tiyatro öğretmenliği, bazılan konservatuvarlarda öğretmen olan birkaç yüz yetışmiş tiyatro oyuncusu, tiyatrocu, büyük, geniş ve ütılü bir aile... 72 yaşmdaki Cüneyt Gökçer, 50. sa- nat yıhnı kutluyor. Bunca yıllık ba- şannın ve enerjinin nedenini 'sevgiye, aşka' bağlıyor: " Hala severek yapıyonını tiyatroyu. Yorgunluk sözctiğünü tanımıyorum..." - "Cadı Kazanı" oy ununu 1958-59 ti- jatro sezonunda Aıikara'da ve 1969- 70'te de İstanbul'da olmak üzere daha öoce iki defa sahneve kovdunuz. Bu üçüncü rejinizde farklı bir yorum söz konusu mu? Uzun mesiek yaşanumda oyuncu ve yönetmen olarak tekrarladığım pek çok oyun var. Sanat bir bütündür. Tüm sanat daliannın müşterek bir ta- rafı vardır. Tiyatro sanatı. müzik sa- natını kullanır ve ona benzer. Müzık eserleri nasıl tekrar tekrar çalırursa, büyük tiyatro yapıtlannın tekrar- lanması da son derece doğaldır Kım- senın akhna "Siz ıviye aynı eseri tekrar tekrar çalıyorsunuz" dıye sormak gel- mez. Büyük yönetmenlerin ve büyük şef- lerin mutlaka kendılerine özgü bir yo- rumlan vardır. Tek ve mutlak yorum diye birşey yoktur. Zamanla seyirciler de sanatçılar da değişir. Her şey deği- şir. Yirmi dört sene öncekı Cüneyt Gökçer ıle bugünkü arasında bir fark, bir gelişme vardır. Elbette bu anlamda şimdı "Cadı Kazanrnı yeniden yorumluyorum Taksım Sahnesi'nde. Ancak benim yorumlama anlayışım dışsal değıl içseldır. Ön planda kendini gösteren bir yorumu benimsemem. Yorumu görüntüde aramam. Bence yorum, metınden-oyundan gelen ana- fikrin, amacın derinine inmektir. İnsan, müakte okudukça, dinledikçe daha derinleşebilir. Rejisör olarak va- zarlara sonsuz saygı duvanm. Bir rejı- sörün, bir yazann üstüne çikmaya çalışmasını sevmem. AfTetmem de Iyı bir rejiden anladığım, rejinin önplana çıkması değil, tersine rejinin oyuncu ile metın arasında adeta buhar- laşmasıdır. Her yasa zamana uymahdır - Devlet Ti> atrolan'nda son yıllarda çokça taıtışılan ">eniden yapdanma" hakkında neler düşünüyorsunuz? Tek merkezden kurulmuş ve büyü- düğü, yaygmlaştığı halde hala tek merkezden yönetilen bir tiyatro nor- mal degıldır. Dünyada örneğı yoktur. Yeni bir yasa gereklıdir. Bunlan şımdi söylemıyorum. Oevlet Tiyatrolan ilk kurulduğu yıllarda Büyük Tiyatro ve Küçük Tıyatro'da oyunlar sahneli- yordu. Daha sonra bu iki sahneye be- nım açtığım III. Tiyatro, Yenı Sahne ve Altındağ Tiyatrolan eklendı. Der- ken. zamanla tstanbul'a, Izmır'e. Bur- sa'ya, Adana'ya, Trabzon'a ve Antal- ya'ya yayıldı. O dönem bu şekilde sağlıksız büyümeyi normal saymıyor- dum, ama kımseyi suçlamıyorum. Çünkü bir başka açıdan yurt çapında Kral Lear, (1958-1959), Şahap Akalın ile. KraJOİdipus. (1942-43) yaygıniaşmak son derece doğru ve ge- rekliydi. Ama bunun içın gerekli çalı- şmalar yapılmıyordu. Sonuçta kendiliğınden, garip bir büyüme ofdu. Bu yüzden 5441 sayılı ilk DT Kanunu kesınlıkle kötü bir yasa olmamasına karşılık, bugün deği- şen şartlara ve hazıruksız büyümelere karşılık veremez oldu; daha doğrusu yetersiz kaldı. Her yasa zamana uy- malıdır. Evet. yeniden yapılanmaya ihtiyac vardır. Tıkaruklıklann aşılma- sı, rahat bir çaJışma ortammın sağlan- ması, yüksek kaütelı ve yüksek seviyeli sanat yapdması için yeni bir yasaya ihti- yaç vardır. Bu konuda yapılan çahş- malan takdirle karşılıyorum. Gençar- kadaşlanmıan bu meseleyı isabetle ele aldıklanna ve başanlı olacaklanna inanıyorum. - Devlet Tivatrolan'nın ilk kuruluş yıllanndan başlavarak Devlet Tiyatro- İarı Genel Müdürlüğü vaptığınız dö- nemler ile bugünü, devlet-tiyatro ve ti- yatro-seyirci ilişkileri bakımından karşılaştıracak olsaıuz neler söylerdi- niz? DT'nin kuruluş dönemi çok talihlı bir dönemdır. Çünkü DT kesinlikle Devlet Konservatuvan'nın kurul- masına bağlıdır ve Dc\let Konserva- tuvan'nı kurduran da büyük Atatürk'tür. Böylece müzik devrimi ıle beraber sahne sanatian eğitimi veren bu okul açılmıştır. Şimdi size bir para- dokstan (ikilemden) söz edeceğim. 2. Dünya Savaşı'nın hiçbir ülkeye hayır getirmemesınekarşılık bizım ülkemize beyin göçüyle beyin gücü ka- zandırmıştır. HitJer zulmünden kaçan çok değerli bilim adamlan. doktorlar, mımarlar. sanat adamlan ülkemizde çahşmaya başiadılar. Normal şartlar- da bu seviyedeinsanlann ülkemızeda- vet edilerek hep birlıkte getırilmesi mümkün değildir. Konservatuvann Müzik Bölümü kurucusu Paul Hinde- mith ve Sahne Sanatian Bölümü'nün kurucusu Carl Ebert ışte bu dönemde yurdumuzageldı. Konservatuvann ilk kurulduğu yıllarda Ebert, yılda üç ay gelip kalıyor. derslere giriyor ve prog- T iyatronun ve tiyatromuzun geleceğinden kesinlikle umutlu ve güvenliyim. Asla karamsar değilim. Bazı dalgalanmalar, bazı yanlışlıklar olabilir. Ama mevcut potansiyel, devletin desteği, bu kadar genç ve olgun yaştaki sanatçılar ile iyi olarak verilen her şeyi alan Türk seyircisinin tiyatromuzu daha ileri götüreceğini düşünüyorum. Aksi, mesleğimize de, halkımıza da, devletimize de ihanet olur. 'Don Kişot' ta Cünev t Gökçer ve Ayten Gökçer (1970-71). ram yapıp gıdiyordu. Çünkü kendisi dünya çapında bir adamdı. dün>anın çeşitli yerlerinde oyunlar koyuyor. çalışmalar yapıyordu. Savaş büyüdü ve Ebert hıçbır yere gıdemez oldu ve on yı! boyunca Türkıye'de kaldı. Bi- zim büyük şansımız ki böylece konser- vatuvar çok sağlam temeller üzerine atılmış oldu. Yıllar birbirini takip etti ve on yıl doldu. Ve Ebert, ülkesine döndü. Bu on yılda görevi devralacak bir kuşak da yetişmişti. Ve görevi biz- lere devretti. Çok iyı hatırhjorum bir gün bize "İftihar edin; konsenatuvarı içten des- tekleyen Türkiye gibi ülke azdır" de- miştı EbeYt. Çünkü o dönemde sanat eğitimi ve sanat, bir devlet politikası olarak eie alınıyordu. Atatürk'ün te- mellerinı attığı konservatuvann açı- Iması ve daha sonra Devlet Tiyatro- lan nın kurulması İnömi döneminde oldu Devlet büyükleri manevi destek- lerinı esırgemez, oyunlanmıza yakın ilgj gösterirlerdi. Seyırci konusuna ge- lince... Tiyatronun oluşumu ileseyirri- nin oiuşumu arasında sıkı bir bağ vardır. Seyircı kendiliğınden oluşmaz; okulu da yoktur. Seyirciyi tıyatrolar yetiştinr. İyi tiyatrolar iyi seyircı, kötü tiyatrolar kötü seyırci yetiştinr. Şu halde seyirciden veya seyircisizlikten şikayet etmek söz konusu değildir. Ti- yatro olayı seyirci ile var olur günlük ve felsefı anlamlarda. Tiyatro ne verir- se seyirci o oranda katılır ve katkıda bulunur. Tiyatronun iyi ve parlak dö- nemleri varsa ve tiyatrolar dolup taşmışsa demek ki iyi eserler seçilrniş ve iyi oynanmış diye düşünülmelıdir. Sosyal-toplumsa! olaylar ve sanat, benzer şekilde yücelirler veya benzer şekilde ilk duraklama ve gerileme dö- nemine gırerler. Ülkenın genel iniş çıkişlanndan kurumlar da nasibini alır. Bize düşen kolayı ve ucuzu yeğlememektir. Sanatçıİara ve sanat kurumlanna düşen görev gene en iyisi- nı yapmayı hedeflemektir. - 1980-81 sezonunda Ankara'da "Kral Lear"i sahneye kovdunuz. L Ike- nin parçalanmasını konu alan bu oyunu seçmeniz bir tesadüf müydii, joksa dö- nemle bir ilişkisi var mıvdı? Beni çok sevindıren bir soru. Bu soru ıçin sizi tebrik ederim. Bütün yakın tanıdıklanmm da bildiği gibi "Kral Lear" bir tesadüf değil bilinçlı bir seçımdı. 1980'den çok önce bir kez daha "Lear"i oynamıştım. Takma sa- kal takmıştım ve makyaj yapmıştım. 1980'de kendi sakalım ve doğal yaşı- mla oynadım. İlk oynayışımda Lear. kör bir kraldı; küçük kızının gerçek sevgisini görcmemiştı ve bu yüzden acı çekiyordu. 1980'dekı yorumumda Lear saf bir ınsandı, nankör evlatlan tarafından aldatılıyordu ve bu yüzden savaşlarla paramparça olan ülkesine ağıtlar yakıyor, yalcılıp yıkılan, parça- lanan ülkesinin acısınj yaşıyordu. Me- tin aynı metindi. Içsel olarak metmn bu yanı vurgulanıyordu. Bu tamamen Shakespeare'nın büyüklüğüdür. zen- gınlığıdır "Cephede Piknik" oyununu da 1972'deki darbe sırasmda sahneye koyduk. Bu gözle bakıldığında eserle- rimizde pek çok incelık bulunabilir. Dolu dolu geçen 50 yıl - 50. sanat vılmızda kendinizi nasıl hissedjyorsunm? Aslında 53, ama 50 dedık. Bcş yıl da konservatuvar eğitimini sayarsak 58. Neyse. 72 yaşında kendimi nasıl mı hıssediyorum? Kendimi çalışmaya hazır hissedıyorum Dolu dolu geçen bir 50 yıl. Mutluluk duyuyorum. Öyle arada bir ara verip sonra dönülen bir şey olmadı benim için sanat ve tı\ atro. Hep sanatla ve tiyatroyla dolu dolu geçti. Oynamadığım. eser vermedığım tek bir senem olmadı - En sevdiğiniz rolümiz ve en sevdiği- niz rejinizi anlatır mısınız? Mesiek hayaumı talihli görüyorum. Çok ıyı roller oynadım. Çok iyı eserler sahneye koydum. Hepsini severek yaptım. Sevmeden yapılabileceğıne inanmak biraz güç. Ama bir iki kez zorlandığım oldu. Onlan da görev bi- linciyle yaptım. Paris, Milletler Tiyat- ro Festivali'nde oynadığımız ve ödül aldığımız "Kral Oidipus"u unutamam. Reji olarak "12. Gece", Pirandello'- nun "4. Henry"si, "Hamlet", "Kral Lear" \e on yildır oynadığımız "Dam- daki Kemaneı", oynadığım ve çok sev- diğim oyunlar ve roller. UNUTAMADICI BİRANISI -t C\/^f\ yılında Paris 1 j\j\j Muletler Ti >'at - ro Festivali'nden bir davet almıstık. "Kral Oidi- pus"u ve "Hürrem Sultan"; hazır- lamış gidiyorduk ki '60 darbesi oldu. Bazılan "ihtüaT der ama ihtilal halkla olur, bizimkikr hep askeri darbedir: Neyse. Darbeyle birlikte yurtdışına çıkışlar da ya- saklanmaz mı?.' Tam bir hafta önce biz de Fransa ile sözleşme imzalamıştık. Bu nedenle g'ıde- mememiz politik olarak da iyi ol- mayacaktı. Bunu Milli Birlik üyelerine anlatnğım zaman yeşil ışığı yaktılar (Sayın Gökçer bir an sustu, aklına birşev geldi, mavigözleriparladı vegüldüj. O zaman da yine bir ekonomik kriz vardı. Alyanslarımızı veriyor- duk. Bu yüzden oyundaki figii- ranlan, teknik personelin bir kısmını ve orkestra çukurunun üstündeki dekoru götüremedik. Fransa ya gittik. Aynı gün hemprova, hem oyun vardı. Prova sırasmda boş kalan orkestra çukurunu fon beziyle öntük ve ovuncuları sıkı sıkıya uyardık. Kreon'u oynayan arka- dasunız Coşkun Orbon prova sı- rasmda sahneye girer girmez or- kestra çukuruna yürüdü ve aşağı uçtul. Kreon olmazsa oyun oy- nanmaz. Koştuk Coşkun 'u o çu- kurdan çıkardık ve ambulansla hastaneve gönderdik. Bıraksam, bınbır giiçlükle gelmışız, olmaz. Provayadevamettik. Neysehas- taneden haber geldi. Coşkun din- leniyormuş, ayağı burkuimuş, oyun saatıne kadar iyileserek ak- sam oyunda oynayabilirmis. Derken akşam oldu. "Kreon" geldi. Oyun basladı. Kostüm de- ğiştirmek için sahneden kulıse çıktım. Kulis yok. İniyorum, çıkıyorum, kulisi bulamıyörum. O kargasada kendi giriş çıkıslarımı çalışamamışım. Ses- leniyorum bızim arkadaşlara. Ortalarda kimseler yok. Hepsi sahne dehğinden ünlü seyircileri seyrediyor. Bense arka tarafta bir yerlerde koşturup duruyo- rum... Ve kayboldum... Ve sade- ce kostüm değişterecek kadar bir zamanım var. Yavaş yavaş panikle "imdat", "kurtanD" diye feryat etmeye bafladım ki bir kapı buldum. Açtım. Dısarı çtkıyor. Binayasa- natçı girisini biliyorum. Çıktım bari o girişi bulayım diye koşuyo- rum. Paris sokaklarmda Grek mini etekli, sakallı biri koşuyor, herkes bana bakıy or. Tiyatronun yanmda bir bar var. Dekoratörü- müz Refik Eren daha önce Pa- ris te bulunmuş. adetlerini bili- yor. bu barda şarabını içerken beni görüyor. Ikimiz de heyecan içmdeyız, o bana burda ne aradığmn, ben ona kulis kapısım soruyorum. Koşmaktan ölmek üzereyim ve kostümümle tam ye- rinde sahneye girişunı yapı- yorum. İşte o anı unutamıyo- rum... Kan ter ıçinde kalmısım. Koroda öğrencilerim Raik ler, Bozkurt'lar var. Onlar da içle- rinden o sırada "Vay be hocaya bak Fransa'v a geldik ya, ne ka- dar güzel, ne kadar koosantre oynuyor" diyorlarmış! O günü unutamam. Bugün gerçekleştirilecek olağanüstü genel kurul öncesi sanatçılar görüşlerini dile getirdi UPSD'de yenî yönetime doğru...Kültür Servisi- Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Hüsamettin Koçan'ın dernek genel başkanlığından aynlma karan almasının ardmdan, UPSD olağanüstü genel kurula gidi- yor. Bugün gerçekleştirilecek genel kurul öncesi, sanatçılann konuyla ilgı- li görüşlerini aldık: MEHMET GÜLERYÜZ: Bu ko- nuşmayı. genel kongreden iki gün önce gazetenizde çıkan yazının kong- reyı etkilemesinin mümkün olacağı düşüncesıyle cevaplanmasında yarar olduğunu düşünerek ve de UPSD'nin kurucu yönetim kurulu üyesi ve baş- kanı olmak sıfatıyla bir görev olarak alıyorum. Bunun yanmda yeni yöne- tim kurullannda görev almayı düşün- müyorum, etkilemek de istemıyorum Bu aynlma olayı, kişiler tarafından kendi aynlmalan, venliş biçimiyle ger- çekte müthiş bir üzüntüye sebep ola- cak olay gibi sunulunca, kurumlann öneminin daha az olduğu ortaya çıkı- yor. PSD'nin bugüne dek gerçekleştir- diklerini açıklarken. şu andaki baş- kan, bazı önemli olaylan belirtmeyi ya unutmuş yahut da istememiş. Bunlar- dan biri denıeğin kuruluş hali, neden- leri veoluşumlar. Demek Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği olarak UNESCO çatısı altında, AIAP'a bağlı olarak kuruluşunu yaparken, bu kuruluştaki ilk hedef; UNESCO ta- rafından belirlenen hedeftir. Bu hedef, dünyadaki sanatçılann ülkelenn politik durumlan dolayısıyla baskı alıında kahşlanmn, sanatlannı oluşturamamalannın ve ülkenin sos- yal yapısında alacaklan görevi veya düşüncelerinı aktarmalanna mani olan yönetimlere karşı bir güvence ve bir dayanışma ihtiyaandan oluşmuş. Bu oluşumda arzu edilen şartlardan biri, derneğin devletten yardım alma- yan, bağımsız bir mesiek kuruiuşu ol- masıdır. Bu durumda da ancak üye- lennin verdiğı aidatla yaşaması, bence kendi özgürlüğü için önemli. Biz gide- rek ülkemızdeki sanatçılann çoğunlu- ğunun öğretim kurumlannda eleman oimalan dolayısıyla farkh bir gruplaş- manın icinde olmak zorunda kaldık. Bu daha sonraki yönetim kurullannın oluşmasında bazı sakıncalan ortaya çıkardı. Bu. kurumlar içindekı hıye- rarşınin, yönetımin seçılmesine olan etkısidır. Gazetenizdeki yazıda, birinci kuru- luş tarihi ve kurulma safhalanndan bahsederken, bugunkü başkan, yalnız kuruluş girişiminin ülkedekı yöıîlerin- den bahsediyor. Başkan Kore'de yapı- lan genel kongreye Türkiye'nin katıla- mamasından bahsetmiyor. Niye katılınmadığına gebnce, devletten para yardımı ahnamadığı içindir. Bu aslında kuruluşun esaslanna da a> kındır. Örgütün özellikle uluslararası platformda varlık göstermesı zorunlu- luğu vardır. Bu. ye- rel, ıçenye yönelık bir dernek değildir. Bunun birinci dere- cedeki görevi ulusla- rarasıdır. Hanrlıksız gitti- ğimiz Madrid top- bntısmda. karşımı- za çok hazırhklı bir atak çıktı. Bu da Kıbns Rum kesımi- nın YunanJılarla be- raber organize et- karşı olduğumuzu, yani Türklerin toplam olarak bu tür bir barbarlık olayında suçlu gösterilmeye kalkı- lmasınm aynca bir sanat toplantısınm zedeleyici unsuru oldu. Bu beklemedi- ğim kadar cıddi bır sempatıyle kar- şılandı genel kurulda. Bu tür toplantılarda olunması gere- kiyorken, Kore'de biz niye bulun- madık? 7 yıldır başkanhk yaptığmı söylüyor arkadaşımız. Yazının içinde- ki çok aynntılı dökümlerde bu bahsol- muyor. Genel kongre en üst kuruldur. O kurul kendı karar verir nasıl davra- nacağma. Buradan etkileme gayreti, gerçekte aynbnaya karar veren ve sivil kindim. Çünkü ilk kongrede de aynı taktiklerle cevap vermesi. yanı 2 yıllık icratmın hesabını vermesi gereken yönetim kurulunda ikinci başkan po- zisyonunda olan Hüsamettin Koçan. kongreye 1 ay kala istifa edıp bır başka kuruluşa doğru, kongreyı ele geçirme gayretıyle çabşrnalanna başlamıştır Geri kalan üyeler ve ben başkan olarak 2 yılın hesabını yalnız başımıza, Hüsamettin Koçan'ın muhalefetine karşı yapmışızdır. Geçmışteki yöne- tim kurullannın uğraşlanna ve titızlik- lerine göndermeler var. Sanat adına yapılıyor gibi gözüken girişimler. çoğu zaman sanatı güdümlemeye, sanatçı Mehmet Güleryüz Serhat Kiraz Nazan Azeri tikleri, alttan hazırladıklan ve bütün üyeleri etkileyeceklerinı umduklan bir girişimlen vardı. Bu girişim de Kıbns"- ta bazı kiliselerden çalınan parçalann yurtdışında satılmasıdır. Bunun, daha üyeliğimizin kabul edilmemış olması- ndan dolayı cevap hakkımızın ol- madığı bir zamanda ortaya konmuş olmasına rağmen ben çok büyük bir ısrarla bunu cevapladım. Türkiye'de de. dünyadaki başka ül- kelerde de sanat hırsızlıklannın ticari en önemli bir unsur oluşu bununla mücadeleyi zorlaştırdı ki bu doğrudur. Bunun örnekjerini, Türk basmında, özellikle Cumhuriyet'te yapılan bu ko- nudaki neşriyaü örnek olarak suna- cağrrru ve bizim dernek olarak buna örgüte olan inananı sürekli yineleyen bır kişinin yaklaşımıyla ters düşüyor. Buradakı samimiyete inanmadığımı bebrtmek istiyorum. İkincisi bu açıkJamayı bir emrivaki olarak görüyorum. PSD'nin ilk hedef- leri kişisel saptamalarla olmuş değiK dir. PSDdaima bır yönetim kuruluyla yönetilmiş, dolayısıyla bu yönetim ku- rulunda 7 yıl içinde geçen yönetimler- de görev alan herkesin vanlan hedef- lerde rolü vardır. Sunuş biçiminde ka- riyerist bir tavır gayet net gözüküyor. Şu anda PSD yönetim kurulunda bir çözülme söz konusu olduğu için başkan aynlma karan almış. Kurucu yönetim kurulu üyesi ve başkanı ol- mamdan öte bir görev almaktan çe- üzerinde etkili olmaya, sanatının yö- nünü saptınnaya yönelık de olabili- yor. Bazı göndermelerden biri de bıe- nallerlc ilgili tıtızlığimizdır kı. bu be- nim başkan oiduğum dönemde özel- likle derneğin adına görüştüğüm bie- nal başkanı Nejat Eczaabaşı'ya yö- nelttiğim baa sorular ve bu konuda yaptığımız girişimlerdir. Bunlarda haklı olduğumuzu zaman gösterdi. Bienal yapılamayacağı meselesi o gün belliydi. Çünkü bienal son derece açıklarla, yine kanyerist ve kişisel çı- karlanna doğru ayarfanmıştı. Kong- rede tartışılacak meselelenn, kongre dışına taşınlmasını doğru bulmuyo- rum. Bu yaklaşımı sadece du> urulan aynlma karannın bır baskı unsuru olarak kullanılmasından yana bır tavır olarak görüyorum. Buradakı önenlere gelince bunlann yen gazete değil, genel kuruldur. Bu yaklaşımın yönetımde de göriilmesi nedenıyle yö- netim kurulu üyelen aynlmışlardır. Huzursuzluk bu noktadan geliyor. Bunun devamını arzuluyorlarsa, bu demeği zedeleyici olacaktır. BUBİ: Münafıklan, yani klikçıleri şiddetle kınıyorum. 4 yıl içinde büyük uğraşlar ve savaşlar sonucunda elde edilen prestıj kartının. örneğın bir pas- taneden sağladığı yüzde 20 ındinm nasıl gözardı edılebilir? Kısaca sa- natçılann pasta yemelerinin engellen- mesınekarşıyım SERHAT KİRAZ: Fouchault'nun 1970 yılında söyledığıne göre. "iktidar"ın. bi- zım de katılmamızla. suç ortaklığımızla dü- zenlediği *söylemler- le'. 'çağdaşlık' adına, yaşam alanlanmızda bızı nasıl aldattığı, kurulmasına- katıldığımız 'düzeıT içinde bizi nasıl biçim- lendirdığı. hızaya sok- tuğu, istediği itaat noktasına getırdiği... Oluşturduğu 'has- İbrahinı Çifçioğlu talık' - 'deUük' - 'suçluhık' - 'cinsellik' alanlanyla ınsanca özgürlüğümü nasıl "düzenledıği", bedenimizi nasıl terbiye ettiği'. 'zihnj'mizi nasıl 'sağlıklı' kıldığı 'eğilimlerinıizi' nasıl Şöniendirdiği' . bızı nasıl fyi'leştirdiği." Bu iyi'lık bizi bugün huzursuz edebiliyorsa: 'çağdaş' toplumun.artıkgönülrahathğıylagen- ye çekebildış, ama her an yeniden ku- rulabilecekbirbaskıyahazırtuttuğuık- tidar mekanızmalan içinde, rahat et- menin rahatsızlığını duyuyorsak; in- sanın refah içinde vicdan azabı çekişi- ne yakınlaşıyorsak, bu -garip ya işte- çağdaşlaştığımızdandır. E)cmokra- sinın ancak çok seslilik olduğuna ina- nanlardan bin olarak. demokratik hak arayışlannın 'klik' olarak ad- landınlarak gerçekleri saptırmaktan öte bir işe yaramayacağını. bu türgiri- şimlerin ıktıdann demokrası adına antı demokratik kafalann ürünü ola- bileceğinın görülmesinin zamanı gel- mış ve hatta geçmekte olduğunu düşü- nüyorum. Söylem ve uygulamanın aynı olmasına inanınm. bunu dışın- daki durumu ancak yalan olarak ad- landırabilinm. Plastik Sanatlar Der- neği Başkanı Hüsamettin Koçan'ın söylemiyîe. uygulamasının aynı oldu- ğuna inanmıyorum. NAZAN AZERİ: Dernek içinde eleştiri haklannı kullanan insanlann medyaya klikler şeklınde yansıtı- Imasmı, eleştiriye tahammülsüz bir zihniyetin derneğin itibannı kamuoyu önünde yıpratıcı bir tavn olarak görü- yorum. Her ne kadar gözden kaçtn- lmaya çalışılsa da yedi kişilik yönetim kunılundan dört kişinin istifasım da değeriendirmek gerekir diye düşünü- yorum. İBRAHİM 0FTÇİOĞLU: Derne- ğimiz bugüne kadarki çalışmalanyla son derece olumlu bir noktaya gelmiş- tir. 12 Eylül sonrası gerçekleşmiş olan birikimli ve donanımlı en yetkin sivil örgütlenmedir. Kurulduğu günden bu yana gerçekleştirdiği ve gerçekleştir- mek istediği işlere baktığımızda, son derece olumlu ve olgun işler gerçekleş- tirmiş, son derece doğru noktalara parmak basmıştır. Eğer bugün bir takım probtemler henüz çözümlenmediyse, devletin ve bürokrasinin hantal yapısından bir miras olarak devraldığı sanata ve kûl- türe olumsuz bakmasından kaynak- lanmaktadır. Ancak derneğimiz yeni hedefler belirlemeyi kendi bünyesi içe- risinde sanatsal aynm gözetmeksizin bir bütünlük içerisinde götürmüştür. Geldiğimiz noktada çok fazla prob- lem olduğuna inanmıyorum. Arka- daşlanmızm bir sorumluluk içerisinde bir takım şeyleri tartışmasmı çok do- ğal karşılıyorum Biz bugünkü kongre- den daha güçlenmiş olarak çıkacağız. Çünkü derneğin yapacağı daha çok iş vardır. Önü açıktır, perspekufı nettir. Rus sinema yönetmeni Sergey Bondarçuk öldü Kültür Servisi - Rus sinema oyun- cusu ve yönetmen Sergey Bondar- çuk, Moskova'da öldü. Sanatçı 'Sa- vaş ve Banş', İnsanın Kaderi', 'Wa- teıioo' \e 'Boris Godunov' gibi ünlü filmlerin yönetmenlığini üstlenmiş- ti. 1920 yılmda Ukrayna'nm Her- son bögesindeki Belozerka köyün- dedoğan Bondarçuk. 1938'de Ros- tov'daki Tiyatro Mesiek Okulu"nun Aktörlük Fakültesi'ne girdi. 1942 yılında Grozniy'de Kızıl Ordu Ti- yatrosu'nda çahştı. 1942-46 yılla- nnda Sovyet ordusunda Kafkas- lar'ın savunmasma katıldı. 1946 yılında Tüm Birlik Devlet Sinema- tografı Enstiti.sü'nün Aktörlük Fa- kültesi'ne girdi. 1947-57 yıllan arasında tiyatro sahnelerinde oyna- yan sanatçı, 1959 sonrası yönet- men-sanat filmi yapıması olarak 'Mosfihn' stüdyolannda çalıştı. İlk yönetmenlik çalışmasmı Mi- hail Şoiohov'un bir öyküsünden si- nemaya aktanlan 'İnsanın Kaderi1 filmiyle gerçekleştıren Bondarçuk, daha sonra Tolstoy'un 'Savaş ve Banş'ını sinemaya uyarladı. Şolohov'un romanından aktan- lan 'Vatanları İçin Öldüler'. Çehov'- un öyküsünden aktanlan *Step', John Reed'ın 'Ayaklanan Meksika' ve 'Dünyayı Sarsan On Gün' adb ki- taplanndan aktanlan 'Kızıl Çanlar' Bondarçuk'un yönettiğı diğer film- ler. Sanatçı. uzun yıllar aktör atöl- yesi kürsüsünü ve Tüm Birlik Dev- let SinematograJi Enstitüsü'ndeki aktör stüdyosunu yönetti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle