Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16EKİM1994PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
AJcbank 4. Uluslararası Caz Festivali Türk Caz Yıldızlan'nın konseriyle açıldı
Festivalden festivale Türk cazı
NtLGÜNTOPTAŞ
AJcbank 4. Uluslararası Caz Festivali
çarşamha günü başladı. Caan yerli ve
yabancı yıldızlan 12 gûn sürecek festi-
valde müzikleriyle. sonbahar soğuk-
lanrun aniden bastırdığı şu günlerde caz-
severlerin yûreğini ısıtacak ve caz müzi-
ğinin büyüsûnü tstanbul'a taşıyacak.
Organızasyonunu Pozitifin gerçek-
leştirdiği festival, Sabancı Center Hacı
ömer Salonu'nda Türk caz yıkhzlannın
verdiği konserle başladı. Konserden
önce bir konuşma yapan ûnlü caz davul-
culanmızdan Can KozJu, içinde bulun-
duğumuz bunalımlı günlerde caan hür
ve demokratik müziğine her zamankin-
den daha çok ihtiyacıımz olduğunu ve
Arnerika'nın yaşadığı büyük ekonomik
krizden kurtulmasmda cazın çok büyûk
etkisi olduğunu belirterck "Belki 1990'-
lar da Türkiye'niıı caz çağı otecak" dedı.
Erol Pekcan anüıyor
Geçen yıl yitirdiğimiz caz sanatçısı
Erol Pekcan'ın anıldığı açılışı konsennde
sahneye önce. Önder Focan (gitarK Ne-
zih Yeşilnil (kontrbas), Şenova Ülker
(trompet). Cankut özgün (davul) ve so-
list Ayjegfil Veşünilden kurulu topluluk
çıktı. Onder Focan'ın "Komşunun Tavu-
ğu" ve "Sifikomm Yokııhıgu" adlı bes-
teleriyle konsere başlayan topluluk daha
sonra Ayşegûl Yeşilnil'e eşlik etti. Top-
luluk, ardından da yine Önder Focan'ın
"Saraybosna" adlı bestesıni seslendirdi.
Ardından Neşet Ruacan (gitar), Nüü-
fer Ruacan (piyano), tmer Demirer
(trompet), Ateş Tezer'den (davul) ve so-
listler Ayşe Gencer ve Nükhet Ruacan
sahne aldı.
Festivalin bu yıl Türk Caz Yıldızlan'-
•nın konseriyle acılması oldukca an-
lamlıydı. Avrupa'da ve Amenka'da caz
dünyasının bır çok tanınmış ismiyle kon-
serler vermelerine karşın ülkelerinde pek
tanmmayan. rağbet görmeyen Türk caz
sanatçılan iki gün üstüste verdikleri kon-
serlerde, Türk cazcısının gerek yorumda
gerek •"üretimde" Batılı sanatçılardan
geride kalmadığını gösterdiler.
Türk cazının sonınlan...
Bu konserlerle birlikte, Türk cazının
ve "caz yddızian"mn sorunlan da bir kez
daha gündeme geldi. Caz, îstanbuTda
caz küîüplerinin çok az sayıda olması ve
medyanın cazla yeterince ilgilenmemesi
yüzünden, dinleyicisine ulaşamıyor.
Türkiye'de yıllanru bu müziğe adamış
sanatçılar. herşeye karşın "caz aşkı" ile
çalışmalannı başanyla sürdürüyorlar.
Ancak maddi olanaİcsızüklar yüzünden
"pop"a yönelen pek çok cazcı olduğu da
yadsınamaz bir gerçek.
Akbank Caz Festivali'nin açılış gece-
sinde Türk cazcılar uluslararası bir or-
ganizasyonda seyirciyle buluşmanın he-
yecanını yaşıyorlardı. Böylesine güzel
bir salonda konser veren sanatçılar ha-
kettikleri bu ilginin sürekliliğini diliyor-
lardı. Büyük beğeni toplayan konser
sonrasında kendıîeriyle görüştüğümüz-
de mutluluklannı dile getiren sanatçılar,
Türkiye'de cazla uğraşmanın ashnda ne
kadar büyük özveri gerektirdiğini belir-
•üyorlardı. Cazcılanrnız, bir yandan ba-
şanlı bir konserin sevincini yaşarken, di-
ğer yandan her gün yaşadıklan sorunlan
ve Türkiye'de caz müziğinin bugünkü
durumunu değerlendirdiİen
Gençierin caza ilgjsi
-Tûrk cazuun gelisimini oasd değerlen-
diriyorsunuz, yeni kuşağm caza ilgisi sizce
ne düzeyde?
NEŞET RUACAN: Konservaturvar-
lanmızın sayısı arttı ve orada eski dü-
şünceler yerini yeni düşüncelere bırakı-
yor. Biliyorsunuz caz çalmak yasaktı
konservatuvarda. Ama şimdi yeni yeni
birtakım hoşgörüler görülüyor. Bu geliş-
melerle çok ümitliyim. Ashnda üniversi-
teli gençler çok bilinçli bir ilgi gösteriyor-
Neşet Ruacan ve gnıbu açılış konsennde Ayşe Gencer'e de eşlik ettı. (Fotoğraflar: DEVRİM BARAN)
tmer Demirer
lar. Onlar için sadece şunu söyleyebili-
rim biz cazı onlann ayağına götürecek
kadar ucuzlatamadık. Çaldığımız yerier
gece kulüpleri. gece geç saatler, içkili yer-
ter.. Oralara gelemiyorlar. Verdigimiz
konserler ters saatlere gelebilir. seyrek-
tir, fıyatı yüksek olabilir. Onun için bi-
zim üniversite kampüslerine gidebüme-
miz lazım.
ÖNDER FOCAN: Türk cazında
olumlu gelişme bence bir yönden var bir
yönden yok. Arkadan gelen müzisyenle-
rin, gençierin caza ilgisi son derece dü-
şük. Örneğin kontrabasçı yetişmiyor
artık Türkiye'de onun için de dışardan
getiriyoruz. Bunun dışında artık Türk
cazcılar da üretiyor bunu da olumlu bir-
şey olarak söyleyebiliriz.
NÜKHET RUACAN: Gençlerle
aramızda çok büyük kopukluk var. Bu
kopukluğu da ancak böyle konserlerle
Nükhet Ruacan
kapatabiliriz. Maddi olanaksızlıklar yü-
zünden eençler kulüplere pek gelemiyor,
konserlenn daha sık yapdması ve gençie-
rin bu konserlere gelmesi lazım. Gençler-
le korkunç bır kopukluk var aramızda
ve ben onlann çok sevdiklerini bili-
yorum. Biz Ankara'da çalmaya gittiği-
mizde bir bakıyoruz bütün gençler ora-
da.
'Acaba Türk malı mıT
- Ülkemizde son yıllarda sayılan artan
uluslararası caz festnaUerine müzikse-
verler >©ğun ilgi gösteriyor. Buna karşın
Türk cazcdarı _>eterince ilgi görmöyor.
Bunun nedenini nasıl açıklıyorsunuz?
NEŞET RUACAN: Ashnda Baü'da
da böyle. tüm ülkelerde böyle yabancı
sanatçılar ilgi göriir. Ancak bizde şöyle
birşey oluyor. Biz Türk mûzisyenlerola-
önder Focan
rak yabancılarla çaldığımızzaman, festi-
vallerde falan çıkıp onlarla bir solo
yapnğımz zaman birden bire ortalık are-
naya dönüyor. "Bu bizim oğlan' veya
'Bizim kız..' diye. Yani o ortamda bir
Türk gördükleri zaman, yabancılarla
aynı seviyeyi paylaştığinı gördükleri za-
man müthiş ilgi gösteriyorlar o da çok
heyecanlı. lnsanlar kendi sanatçılannı
ashnda çok çok desteldiyorlar. fakat on-
lan hep böyle entemasyonal ortamlarda
gördükleri zaman bir kıyaslama yapabi-
liyorlar. Tek izlerken 'Acaba bu Türk
malı mı değil mi?..' gibi bir düşünce olu-
yor.
ÖNDER FOCAN: Bunun en önemli
etkeni, yabancı ısimlere ilgi duyulması.
Çok bilinen yabana isımlere ilgi duyul-
ması çok anlaşılır birşey ama bazan hiç
bilmedikleri adamlara da gidiyorlar,
isimler yabancı diye.. İkinci faktör de
bizde orijinal üretim yok. 'Ben zaten Ah-
met'i, Mehmet'i biliyorum, hep aynı şeyi
çalıyorlar' diyor. Bizim kaybımız o, yeni
şeyler yapmak istiyoruz.
tMER DEMİRER: Fesüvallerde se-
yirci, adını bile bilmediği bir sanatçıyı
dinlemeye gidiyor ama bu izleyicilerin
çoğu Türk cazcılannın Avrupa ve Ame-
rika'da tanmmış sanatçılarla konserler
verdiğini bilmiyor.
AYŞEGÜL YEŞtLNtL: lnsanlar
uluslarararası caz festivallerinde gelip en
ön sırada oturuyorlar ama Türk cazıyla
ilgili hiçbir gjrişim yapılamıyor. Hala
birkaç kişinin adı biliniyor. biz yıllardır
çalışıyoruz ama kimse bizi tanımıyor.
Medya caza kapalı
- Cazın Türkiye'de izleyidsine ulaşa-
maması sizce neden kavnaklanıyor?
ÖNDER FOCAN: Gençlere ulaşı-
lamıyor. Bunun nedeni de bence medya.
Eskiden tek kanal vardı, herkes onu sey-
rederdi. Şimdi çok kanal var ama TRT
dışında cazla ilgilenen yok. Gençler ne-
reden öğrensin? Konserlerde de Türkle-
rin yer edinmesi çok zor. Bunun dışında
elimizden geldiğince kasetler yapmaya
çalışıyoruz.
AYŞEGÜL YEŞİLNİL: Büyük şir-
ketlerin sponsorluk yapıp, kültür etkin-
liklerine önem vermeleri artık şart. Çün-
kü yıllardan beri maaalsef böyle şeylere
önem verilmediği için bizler özelükle
durdurulduk. Yani zaten belli caz kulüp-
lerinde, yeraltmda çalışmalar yapıyoruz.
Sekiz aydır tstanbul'da bir tek caz kulü-
bü vardı. Biz sekiz aydır Tünel'deki Gra-
mafon'da çalıyoruz. 15 gün önce, Istan-
bul Sanat Merkezi'nde bir tane daha caz
kulübü açıldı. Oranın da akustik prob-
lemleri varmış. Yer yok, insanlann ilgi
göstermesi için tanıüm olması gerekiyor.
Ancak ne yazık ki tanıüm da yapılmı-
yor. Ve bizler magazin basını tarafından
özellikle dışlanmış durumdayız.
Onlann ilgilendikleri barnbaşka bir
müzik. Sanki Türkiye'de caz müzik ya-
pan insanlar yaşamıyor, böyle insanlar
yok. Bizler, böyle üvey evlat gibi yaşıyo-
ruz, konserler veriyoruz, verdiğjmiz bu
konserlere gelmiyorlar, basm ilgi göster-
miyor, başka şeylerin peşinde koşuyor.
Bizler hala inatla çalışıyoruz.
însanlan motive eden basın bize ilgi gös-
termiyor. Benim istediğim gelip bizi din-
lemeleri ve yorum yapmalan. Ancak caz
üzerine eleştiri yapan kişiler de çok az.
Cazcılar popa yöneliyor
NÜKHET RUACAN: Caz kulübü
sayısı çok az. Istanbul'da bir kulüpteçal-
maya başladığımızda ilgi az oluyor.
Hem duyuru yapılamıyor, hem de Jstan-
bul dağınık bir şehir. Bence bu festival
çok güzel. Tek istediğim tekrar tekrar
yapılması. Bence Türk cazcılan çok yet-
kin.
Neşet Ruacan, Aydın Esen, Imer De-
mirer gibi dünya çapında sanatçılanmız
var. Yetişen gençlikte bizi ömek alıp da
^az yapmaya devam eden yok. Çünkü
bılıyorlar ki maddi olarak çok cazip de-
ğil. Bir çok genç arkadaşımız başladı
ondan sonra maddi olarak yetişemedi ve
bırakmak zorunda kaldı. Onlar için de
çok üzücü, dinleyici icin de büyük kayıp.
tMER DEMÎRER: Bizim çalışma
fırsatı bulduğumuz fazla caz kulübü
yok. Diyelim ki Istanbul'da bir ya da iki
tane. Eskiden daha çoktu. Müşteri de
daha çoktu. Konserler verebiliyorduk.
Şimdi cazla başlayanlar da pop müziğe
yöneldi. Eski caz kulüplerinde de bugün
Türkçe pop çalınmaya başlandı. Şimdi
tSM'de çalıyoruz ama ilerde ne olacağı
belli olmaz. Türk cazcılanna karşı Türk
dinleyicilerinin bir antipatisi var. Tabii
bilmiyorlar, takip etmiyorlar.
AYŞE GENCER: Pop müzik o kadar
yaygınlaşü ki, tercih durumu kalmadı.
Teleizyonlârda hep pop müzik çalınıyor,
caza hiç yer yok. Biz herşeye rağmen
canlabaşla çalışıyoruz. Dinleyici bizi bil-
mese de tanımasa da, talep olmasa da
ben herşeyden önce bu müziğe aşığım ve
benim için hiç farketmiyor.
Si-Ya-U: Gözleribadem, sözleri şirin...
ATtLLA BtRKtYE
Naznn Hikmet Moskova'ya ilk gitti-
ği yıllarda, 1922'de Doğu Ernekçileri
Üniversitesi'nde okurken Çinli Şair
Emi Siao ile tanışır ve dost olurlar. Biz
onu Si-Ya-U olarak biliriz, ama asıl
adı Siao San'dır. Sonradan "Emil"
adını almış (belki de Zola'nın etkisiy-
le), ama Ruslar kendisini Emi diye
çağınnca adı Emi olarak kalmış. Emi
Siao'nun Fransızcası çok iyidir ve da-
ha önce Sorbonne'da okumuştur. Son
derece nazik ve kibar biridir. Mao Ze-
dung'un arkadaşıdır ve komünisttir.
Leonardo da Vinci'nin ünlü tablosu
"Jokond"un en büyük hayranlann-
dandır. Paris'teyken sık sık görmeye
gitmiştir. Bunu yakın dostu Nazım'a
da söylemiştir.
Vala Nureddin anılannda Emi Si-
ao'yu şöyle betimliyor: "Şekilce ve
nıhça gayet şıktı. Çüı medeniyeti ile
Avrupa sosyetesi elbirliği edip terbiyeli,
nazik, mûkemmel bir insan tipi yoğur-
maya çabalasalar işte bu Si-Ya-U mey-
dana gelirdi. O; uzun boylu, alev saçh,
derin yeşil gözlü bir Rus kadınını sever-
di. O kadın da Naznn'ı severdi. Naznn
kadını pek beğenmekle beraber, içli ar-
kadaşı Siyau'ya kalsm diye bütün çaba-
sını kuUanarak yüreğine taş bastı. Çin
inceKğine karşı Türk çekbiüği göster-
di."
Nazım ile Emi Siao, aym üniversite-
de okumuşlar, aynı kadına aşık ol-
muşlar, aynı ülkünün peşinden gitmiş-
ler. Dostluklan 1924'te Nazım'ın Tür-
kiye'ye dönmesiyle bitiyor. Aradan
yıfiar geçiyor ve Emi'nin Çan Kay
Şek'in askerleri tarafından başı vuru-
larak öldürüldüğü haberi geliyor.
Nazım Hikmet bu haberi öğrenince
çok üzülmüş, ünlü şiiri "Jokond ile Si-
Ya-U'yu" arkadaşına adamıştır. Ki-
tap, küçük boy halinde 1929 yılının
sonlannda yayımlanmış ve basında
olumlu yankılar yaratmıştır. Destan
ve masal kanşımı özgün bir biçimde
yazan Nazım, tablo Jokond ile Si-
Ya-U arasındaki aşkı fantastik bir bi-
çimde ele almışür. Bir gün Jokond
karşışına gelen bir Çinliyi. göriir ve
kendi kendine şöyle der: "İsmini öğ-
rendim her gün gelen Çinlinin: / Sİ-
YA-U" Ertesi gün Jokond iç konuş-
masına de\am eder: "Bugûn gözlerin
sesiyle / konuştuk kendisiyle. / Gündüz-
leri kumaş dokuyormûş, / gece okuyor-
muş." Sonra Jokond'un Çinlisi gel-
mez. G-ânler geçer. ortada yoktur. Jo-
kond, Çinlinin aşkı uğruna canlanır ve
bir gemiyle taa Çin'e gider. Arar Çinli-
sini, tam bulduğu sırada, onu yitirir:
"Yırvarlandı ayağınuı dibine / kana bu-
lanmış sarı bir güneş gibi / Sİ-YA-U'-
nun kelksi..." Ardından Jokond da
yakılır. Emi'nin kellesini alan cellat,
sonunda Jokond'u da yakacaktır...
Nazım'ın şürinde; Jokond, Emi ve
aşk vardır. Bu üçgen, tematik olarak
Eva Siao, kıtap fuarına geliyor
AFA Yayınlan'ndan önümüzdeki
günlerde 'Çin, HayaDerim. Hayaüm'
adlı anı kitabı yayımlanacak olan, Çin-
li şair Emi Siao'nun eşi fotoğraf sa-
natçısı, gazeteci ve yazar Eva Siao, bu
yılki TUYAP Kitap Fuan'nın resmi
konuklan arasında. Fuar sırasında çe-
şitli otunımlara katılacak olan Eva
Siao, Türkçede ilk kez yayımlanan ki-
tabmı da okurlan için imzalayacak.
Naam Hikmet ile Emi Siao, 1922 yı-
llannda Doğu Ülkeleri Emekçileri K.o-
münist Üniversitesi'nde (KUTW) ar-
kadaş olmuşlar, daha sonra her ikisi de
birbirinin izini yitimüşti. Emi'nin öldü-
rüldüğünü duyan Nazım. çok üzülmüş
ve ünlü şiiri "Jokond fle Si-Ya-lJ"yu
(1929) yazmıştı. Ancak Emi Siao ölme-
mişti. 1952'de yeniden karşüaştıklan-
nda Emi Siao, Eva ile evliydi. Aynı za-
manda ünlü bir fotoğrafçı da olan Eva,
Nazım'ın resimlerini çekti.
Eva, Alman Yahudisi bir ailedendi.
Yaşamını fotoğrafçılıkla kazanıyordu;
ancak 1934'te, SovyetlerBirliği'ni tanı-
mak için Moskova'ya gelmiş ve orada
Emi Siao ile tanışarak evlenmişti. Emi
Siao'nun Mao Zedung'un yakın arka-
Nazım Hikmet Siao ile. Prag, 1952
daşı otmasından dolayı Eva da Çin
devriminin en hareketli günlerini on-
larla birlikte yaşadı ve bu devrim ülkü-
sünü benimsedi. Mao'nun 'Uzan Yûrü-
yüş'ünde yer aldı.
Daha sonraki yıllarda kocasmdan
ayn düştü; iki çocuğuyla Kazakistan'a
yerleşti. 1949'da Çin Halk Cumhuri-
yeti'nin kurulmasının ardından Emi ile
yeniden buluşan Eva, tekrar Çin'e
döndü.
Eva Siao fotoğrafçı, televizyon mu-
habiri ve yazar olarak ün kazandı. Av-
rupa basınını genç Çin Halk Cumhuri-
yeti hakkında aynntıh bilgilerle besle-
di. Pek çok yer gezip dolaştı, aralannda
son Çin Imparatoru Pu-Yi de olmak
üzere sayısız politikacı, sanatçı, yazar
ve devlet adamıyla görüştü. tlya Ehren-
burg, Friedrich VVolf, Arnold Zweig,
Bodo Uhse, Stephan Hermlin, Stefan
Heym ve Leonhard Frank ile dostluk
kurdu.
Kültür devrimi sırasında tutuklanan
Eva ve Emi Siao, birbirlerinin ve ço-
cuklannın akıbetini öğrenemeden yedi
yıl hücre hapsinde kaldılar. 1979'da si-
yasi itibarlan iadeedildi. Emi'yi 1983'-
te yitiren Eva, halen Çin'de yaşamak-
tadır.
'Çin, HayaUerim ve Hayatım', Eva-
run renkli, çilekeş ve mücadeleli yaşa-
mının yani sıra Çin devrimine, ulusla-
rarası sosyalizme de ayna tutuyor.
işlenen bağımsLzlık ve bir anti-emper-
yalist savaşımın üstüne oturur. Jo-
kond adlı tablonun 1911 "de çahnması
ve iki yıl sonra bulunması, Emi'nin Jo-
kond'a olan tutkusu, Nazım'ın en
önemh' esin kaynaklandır. Belki de
birlikte aşık olduklan güzel Rus kadı-
nının varLğı da şiirde. Jokond ile Çin-
lisinin arasındaki ilişkiyi bir aşk tema-
sına dönüştürmüştür. Işin tuhafı Emi
ölmemiştir. Çin'e dönmemiş ve Mos-
kova'da kalmıştır. Üstelik o da benzer
şekilde Nazım'ın öldüğünü sanmak-
tadır. Yıllar sonra; 1952'de iki eski
dost. birbirini yitirdiğini sanan iki
dost, iki banş gönüllüsü, iki komünist,
Dünya Banş Konseyi'nin toplanüsı-
nda karşılaşırlar. Ve bu karşılaşmayı
Emi'nin kansı eh'nden düşürmediği fo-
toğraf makinesiyle görüntüler...
JOKOND İLE Sİ-YA-U
Jokond'ıaı koüanna iiç adan kala
yetişti Çm-Kay-Şi'nin ceUadı.
Parkuh
jKiia...
Kestien bir et kmlan bir kemtk sesL
Yuvarlandi ayağmm dibine
kana bulmtmış şart bir güneş gibi
SÎ-YA-U'nun kelksi..
Ve işte böyle bfr ötian günü
Şwıg-Hayda kaybetti Fiaransah
Jokond
Floransadan daha meşhur olan
tebessümibfü.
Naran Hikmet
PENALTI
MEMET BAYDUR
Caz İyidir
Caz müziğinin ülkemizde genç insanların büyük ço-
ğunluğu tarafından sevilip benimsenmesi sevindirici bir
şey diye başlayacaktım bu yazıya. İlk cümleyi yazdıktan
sonra duraladım. Caz müziğinin ülkemizde genç insan-
ların çoğu tarafından sevilip benimsendiğini de nereden
çıkarıyorum? Yok böyle bir şey.
Jazz ya da Türkçesiyle caz, dünyanın her yerinde ol-
duğu gibi Türkiye'de de genç ya da değil, aklı başında
bir azınlıktarafından sevilip dinleniyor yüzyıldır. Gizlisi
saklısı olmayan bir ayin gibi. Birbirine benzemeyen bir
avuç insan, Bud Povvell'in bir piyano solosu etrafında,
Ben Webster'in bir saksofon solosu içinde buluşabili-
yorlar. Başka sanat dallanna ilgisi, bilgisi olan, duymayı
ve işitmeyi bilen, görmeyi ve bakmayı önemseyen, mi-
zah duygusu gelişmiş bir azınlığın işiyken, son yıllarda
küçük de olsa biraz daha genişletti etki alanını caz. Hep-
si bu
Ülkemizde de, son ön dört yılda olduğu gibi, son faşist
darbeden bu yana doku, konum, sınıf değiştirenlerin
arasına yeni cazseverler de katıldılar.
Çok da kötü bir şey değil bu. Açık hava konserleri tık-
lım tıklım doluyor. Modern Jazz Oua/tef'ten Dizzy Gil-
tespte ye kadar cazın en büyükleri kente gelip çalıyor-
lar. Jan Garbarek gibi Anadolu zurnalarını mistik bir
uzun havaya dönüştüren ve caz ile pek ilgisi olmayan
kişiler de bu çorba içinde, doğallıkla hemen benimseni-
yor. Kerth Jarrett, Hk* Corea gibi yetenekli ama cazı bir
köprü, bir geçiş müziği gibi görenlerdefazlasıylaönem-
sendi. Artık bütün genç cazseverlerimizin evinde bir
'Köln konseri' plağı var. Herkes bu arada pop, metal,
disko, rock dinliyor, ama Herbie Hancock'u bilmemek
de ayıp! Artık cazın çok sevildiği, çok değer verildiği,
ama pek dinlenmediği bir ülkede yaşıyoruz. Kitapların
çok konuşulduğu, ama çok okunmadığ bir ülke gibi. Ki-
tapların çok konuşulduğunu da nereden çıkarıyorum?
Bugün bana bir şey oldu, olmadık şeyler uyduruyorum.
Caz dinleniyormuş da, kitaplar konuşuluyormuş da.. ba-
ğışlayın.
•
Caz müziği, doğasından ötürü anti-faşisttir. Sürekli
düşünmeyi gerekli kılar, dogmalara kulak asmaz. Cazın
ilk çıktığı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde din-
dar, beyaz, tutucu insanlar tarafından 'şeytani müzik'
olarak adlandırılması biraz da bu özgür, başkaldırıcı,
araştırıcı, değişken yapısı yüzündendir. Yüzyıl içinde
caz da her şey gibi evrildi, değişti, gelişti, seveni çoğal-
dı, üstüne kitaplar, ansiklopedileryayımlandı; müziksel,
sosyolojik incelemelere konu oldu. Giderek yirminci
yüzyılın en önemli sanat kollarından biri oldu. Bence.
Ülkemizde de bu sanata bütün yaşamlarını adamış bir
çok iyi müzisyen çıktı. Kolay iş değildir iyi bir cazcı ol-
mak. Bir kere çoğu zaman gece çalışılır. Plaklar, televiz-
yon filan bu türe eskiden de pek yüz vermezlerdi ülke-
mizde. Konserlerin getirdiği parasal imkanlar kısıtlı ol-
duğu için, geriye caz da çalarak ekmek parası kazanı-
lacak işyerleri olarak gece kulüpleri, barlar, pavyonlar
kalıyordu. Gece çalışmaksa belirli bir yaşama biçimini
beraberinde getirir doğallıkla. Caz müziğinin ve caz ça-
lan insanların iç dünyası, dünyaya-hayata yaklaşımları,
onları diğer müzisyenlerden ayıran özellikler üstüne dü-
şünmeye değer.
Caz müziğinin temel unsurlarından birisi bence zeka
ve ironidir. Kara mizah, ağır bir alaycılık, buruk da olsa
bir dalga geçme unsuru hep vardır caz müziğinde Yal-
nız bu özelliği bile onu bütün sanat dallarından ayırır.
Mizah duygusu gelişmemiş bir insanın cazı anlayıp sev-
mesi neredeyse olanaksızdır. Caz müziğini gerçekten
özümsemiş bir insan bilir ki, bu müzik bütün sanatlar gi-
bi, hayatı tümüyle içerir, kuşatır ve sorgular.
Yalnız bunları yaparken ne öfkesiyle hüznünü düşürür
cebinden, ne de nanik yapmaktan vazgeçer dünyaya.
Salt bu açıdan bakarsak, caz ile karikatür sanatı birbirle-
rine yakın dururlar. Çünkü caz da karikatür gibi zordur
ve çoğu insana kolay görünür.
Bal yâpmaz an gibi, vız vız her şeyi eleştiren birisi, bir
gece kulübünde çalan alto saksofoncuya "iyi hoş ama
bütün yaptığınız Charlie Parker gibi çalmaktan ibaret.
Bir yenilik, bir atılım, bir kavramsal bütünlük yok çaldık-
larınızda. Charlie Parker gibi çalıyorsunuz sadece!'' de-
miş. Müzisyen boynundaki saksofonu çıkarıp uzatmış
adama: "Buyur, al sen çal bakayım Charlie Parker gibi
de, görelim!"
Cazı bilenler anfamışlardır, Charlie Parker gibi çal-
mak mümkün değildir, ancak Charlie Parker, Charlie
Parker gibi çalabilir. Picasso gibi resim yapılamayaca-
ğı, Nazım gibi şiir yazılamayacağı gibi Parker gibi de
alto saksofon çalınmaz.
•
Büyük bariton saksofoncu Serge Chaloff kaldığı otel
odasının kapısına üç beş delik açmış istemeden. Oda-
sında yeni tabancasıyla atış talimi yapıyormuş! Sandal-
yeyi kapının önüne koymuş, sandalyenin üstüne de bir
karış kalınlığında iki telefon rehberini dikmiş. İkinci şar-
jörü boşalttıktan sonra otel müdürü delik deşik kapıya
dayanmış. Mister Chalof, ya kapının bedeli olan 24 dola-
rı Ödersiniz ya da polis çağıracağım. Serge Chaloff özür
dileyip 24 doları ödemiş, o gece konsorde enfes çalrnış,
ertesi sabah kentten ayrılırken ödemiştim diye otel oda-
sının kapısını söküp otobüse yüklemiş. Vibrafoncu Terry
Gfbbs anlatıyor bunu.
Gördüğümüz gibi caz fıkraları, Laz fıkralarına benze-
miyor pek. En aykırı işleri, kıllarını kıpırdatmadan yapan
bu insanlar; en zor, en lirik, en zeki, en çocuksu müzik
geçitlerinden de aynı kolaylıkla geçiyorlar. Caz öyküleri
anlatmayı sürdüreceğim. Belki birisi gider, arayıp bulur,
bir Thelenious Monk plağı çalar bu hafta.
Alman yazardan tüm
yönleriyle Atatürk
Kültür Servisi - 'Mustafa Ke-
mal Atatürk ve Cumhuriyetin
Dofuşu' adlı kitabı. Altın Kitap-
lar Yayınevi tarafmdan ya-
yımlanan Alman yazar Dieüich
Gronau. 4 kasımda TÜYAP'ın
özel konuğu olarak Istanbul'a
gelecek. 5 kasımda Kitap Fu-
an'nda bir basm toplantısı dü-
zenleyecek olan Gronau'ya 10
kasımda da Altın Kitaplar özel
ödülü verilecek.
Daha önce Nazım Hikmet,
Marguerite Yourcenar ve Anais
Nin'in yaşam öykülerini de ki-
taplaştıran Gronau'nun Gülde-
ren Koralp Pamir tarafından
çevrilen 'Mustafa Keraal Ata-
türk ve Cumhuriyetin Doğuşu*
adlı kitabının Türkçe baskısının
önsüzünü ve açıklayıcı notlannı
gazeteci-yazar Toİctamtş Ateş
hazırladı.
Gronau'nun Türklerle tanış-
ması. 1970'liyıllannortalannda
Berlin'de oldu. Türk kültürüne
ilgi duymaya başlayan yazar, ül-
kemize gelerek lstanbul ve baş-
ka kentlerde araştırmalar >apü.
Bir süre Üsküdar'da yaşadı. Bü-
tün bunlann sonucunda. 'Ma-
dam LütfuDah', İn die Türkei
Reisen', 'Fadıl ile Hakan'm öy-
küleri' ve 'Nazım Hikmet'in Ya-
şamı' adb kitaplan yazdı.
Türk tarihiyle yakından ilgi-
lenmesi, Berlin Senatosu'nun
bursuyla ivme kazandı. Nazım
Hikmet'in yaşamını araştınr-
ken, Alman ve Avusturyalı ya-
zarlann 1920'li ve 1930'liı yıllar-
da yaalan kitaplannda sık sık
karşışına çıkan Atatürk ilgisini
çekti.
'Mustafa Kemal Atatürk ve
Cumhuriyetin Doğuşu' adlı kita-
bında Avrupalı okuru Türk
karşıtı klişeden kurtarmayı he-
defleyen Gronau. Türk ordusu-
nu ve Türk politikaalan önyar-
gısız ve tarafsız bir gözle tanıtı-
yor. Gronau, kitapta Atatürk'ü;
seven, aa çeken, çahşan. düşleri,
umutlan olan bir insan olarak
ele alarak, birey olarak bütün
yönleriyle vermeye çalışıyor.