27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16EKİM1994PAZAR 14 KULTUR Michael Jackson'ın Türkiye şubesi Emrah, stadyum konseri veren ilk yerli şarkıcı Şarkıcının kendisi bir medya ZEKİ COŞKUN Önce billboardlarda yeni kaseti ve yeni yüzüyle boy gösterdi. Ardından popüler haber dergilerinin ikisi aynı hafta üçer sayfa ayırdılar ona. Nite- leme ayruydı: "George Michael'ın Türkiye şubesi..." Ve nihayet ekim ayının ilk günü İnönü Stadfnda Emrah sahne aldı. "Stadyum konseri veren ilk yerli şarkıcı" unvanını da. Konser günü tam sayfa ilan. Yine G. Michael taklidi resim ve "yerinriz kalmamıştır" duyurusu. Konser, TV'den naklen yayımlanıyor. Oldukça başanh, etkin bir medya pazarlaması var ortada. Medyanın pazarlaması değil: şarkıcının kendisi bir medya. Tribünlerin dolup dolmaması, iz- leyicilerin kimliği, müziğin niteliği, şarkıanın performansı bir yana, Emrah'ın böylesi medyalaşması önemli. Onun "İbo" gibi, ya da din- leyenlerin sevgilerini bedenlerine attıklan jilet darbeleriyle sergilediği ve "baba" olarak andığı Müslüm Gürses gibi, sahneden kaçınan gı- zemli "Orhan abi" gibi, hatta Ferdi gibi kemikleşmiş kitlesi yok. Tar- kan, Burat Kut, Kenan Doğutu vb. yeni "popçular" gjbi doğrudan kent- sel bir karşılığı-kimliği de yok. Bun- lann sonucu olarak, medyanın etkin desteği de yok yanında. Bütün bu yoklarla birlikte Emrah bir medya olarak var. On yıldır var. On yıl önce Küçük Emrah "Acılann Çocuğu" havasındaydı. şimdi "Sev- dim mi tam severim" diyen bir "ko- puk" havasında. Havanın türü de- ğişmiştir, ama "hava" oluşu değiş- memiştir. Değişen, o süreç içinde toplumun havasıdır. Niye 'Küçük' Yetişkin yaşta yabancı dil öğreni- mi, o dil dünyasında yeniden çocuk- luğa dönüş gibidir. Büyük-küçük. ben-sen, dün-bugün gibi temel kav- ramlarla, 1-10 arası temel sayılarla başlanır işe. 1980'lerin ilk yansı, Türkiye için böyle bir serüvendi. Toplum, 12 Eylül sonrasında bir"ya- bancı dil" öğrenen yetişkinlerin du- yusal çocuklaşma haleti nıhiyesi içinde "yeni düzeıfın. "yeni hayat"- ın kavramlanyla karşılaştı. Emrah işte bu evrede doğdu. O büyük yabancılaşma; çocuksu- laşma^ Türkiye insanı için pek yeni değil. Orneğin Almanya'ya giden ilk kuşak işçiler de aynı durumu yaşadı. On yıl önce Küçük Emrah 'Acdann Çocuğu' havasmdaydı, şimdi' Sevdim mi Tam Severim' diyen bir 'kopuk' ha- vasında. Havanın türü değişmistir. ama 'hava' oluşu değişmemiştir. Değişen o süreç içinde toplumun havasıdır. • Acılann Çocuğu'nun çıkışından bu yana on yıl geçti. Savrulma sürüyor. Emrah, gençlikten yetişkinliğe doğru gidiyor. Yeni düzen-yeni hayat hala kurulmuş değil. Şimdi Emrah'ı yeniden giydiriyoruz (Yargıcf dan), yeniden tıraş ediyoruz: Ense ve yanlar kısa kesim, üst bir parça uzun bırakılıyor (eskiden "alabros" denirdi, şimdi "Amerikan stili"), saçına jöle sürüyoruz, sakalını bir hafta on günlük gibi ayarhyoruz (cool man), hareketlerine çekidüzen, sözlerine, sesine ve bedenine ritim veriyoruz, sahneye sürüyoruz. "Dilini bilmezsin, yolunu bümezsin, sanki bir çocuksun" sözleriyle anlatı- rlar hallerini. O zamanda "Köln bül- bülü" namıyla arulan türkücülerin yanında ağlayan çocuk ve anne di- yaloglu plaklar epey ış yapü. 12 yaşı- nda türkücüler (Rıza Aslandoğan gibi) piyasaya çıktı. 12 Eylül sonrası ise bir "iç gurbet" yaşandı. Yalnız doğudan batıya. köylerden kentlere göçün yarattığı bir gurbet değil bu. Mekan ve za- mandaki değişim hıa ivme ka- zanmıştı, her şey savruluyordu. Sü- recin etkin aktörlcri dışmda herkes adeta çocuk gibi savunmasız, koru- masız ve edilgindi. Unkapanı plakçılar çarsısı bu sav- rulma ortamında "çocuk sesler"e kapılanna açtı. "Küçük Emrah" on- lardan biri, bir diğeri "Küçük Cey- lan." Emrah'ın asıl çıkışını yaptığı kaset "Boynu Bükükler" ve kasetin hit parçası "Acılann Çocuğu." Bu son adlandırma dönemin popüler ısrru "Acdann Kaduu" Bergen'den mülhem olsa da gönderme alanı prodüktörün tasanmından çok daha genişti: "Acdann toplumu"na ve çocuklaşmaya karşıhk geldi Em- rah'ın varlığı ve sesi. Yine 'Küçük' "Acılann Çocuğu'nun çıkışından bu yana on yıl geçti. Savrulma sürü- yor. Emrah, gençlikten yetişkinliğe doğru gidiyor. Yeni düzen-yeni ha- yat hala kurulmuş değil. Şimdi Em- rah'ı yeniden giydiriyoruz (Yargıcı"- dan), yeniden tıraş ediyoruz: Ense ve yanlar kısa kesim, üst bir parça uzun bırakılıyor (eskiden "alabros" denir- di, şimdi "Amerikan stüi"), saçına jöle sürüyoruz, sakalını bir hafta - on günlük gibi ayarhyoruz (cool man), hareketlerine çekidüzen, sözlerine, sesine ve bedenine ritim veriyoruz, sahneye sürüyoruz. Dilinde artık acı yok. "Sevdim mi tam severim" diyen, daha öncesi "Haydi şimdi gel" çağnlan yapan bir gençlik havası var. Yırtıkça bir hava; "Hey taksi - bütün işlerim gittd aksi" gibi. Yeni giysiler çok bol du- ruyor üstünde. Dikimi, modeli öyle ama, sonuçta üstünden dökülüyor, o da birini çıkanp birini giyiyor. Hiçbiri onun değil. Arabesk pop- laşıyor. Ne biri. ne öteki. Türkü "rap"leşiyor, halay discolaşıyor. Hiçbiri olmuyor. Peki ne oluyor? "Küçük"lük devam ediyor. Em- rah on yıl önce yaşıyla, fıziğiyle, se- siyle. girdiği çevredeki konumuyla "küçük"tü. Onu bağnna basan top- lum, dışsal etkenlerle yaşadığı ço- cuklaşmanm sesini dinliyordu "Acdann Çocuğu"nda. Şimdi Em- rah yetişkin yaşta yeni dil öğrenme- ye çabaîıyor. Oyle ki hiçbir şarkısı- nda değil ama, doğduğu yörenin türküsüne sıra gelince nota seh- pasını önüne alıyor. Belki nota yok sehpanın üstünde, türkünün sözleri yazılı, oraya bak- madan söyleyemiyor. Sahnede izleyiciyle kurduğu di- yalog ise "harika" sözcüğünü yinele- mekle sınırlı. Dili yeni yeni kullan- mayı öğreniyor gibi. Toplumun dilini yitirdiği dönem- de Küçük Emrah bir "medya"vdı. Hala dile kavuşulamadığı için aynı medyanın -yeni Emrah'ın- bir karşılıgı var. Sesle. giysiler ve gö- rüntülerle kurulan dilsiz bir iletişim. Başladığı yerdeki gibi tıpkı. Apollon, Artemis ve Leton'un dev heykellerinin replikalan Aya Irini'de sergileniyor 'Geçmişin Geleceğe Kalaıı IzlerT PELİN ÖZER Claros antik kentinde bulunan Apollon, Artemis ve Leton'un dev hey- kellerinin replikalan Aya İrini'de bu- günden başlayarak sergileniyor. Aya Irini'deki 8 m. 30 cm.'lik Apollon, 7m." lik Leton ve 6 m. yükseküğindeki Artemis, izleyenlere antik çağın bilin- mezlerle dolu dünyasmdan pek çok ipucu sunuyor. Böylece tarih ve bugün "Geçmişin Geleceğe Kalan tzleri" ser- gisiyle İstanbul'da buluşuyor. Fransız Lafarge Coppee fırmasının sponsorlu- ğunda kazı çalışmalan tamamlanan ve günışığına çıkanlan Claros antik kentinde araşürmalararkeoiog Prof. Julierte de la Geniere'in başkanİığında yürütüldü. Replikalar ise dünyaca ünlü heykeltıraş restoratör Mkhel Bo- urbon tarafından gerçekleştirildi Örnekleri hiç olmav an eserler Serginin basın toplantısına Kültür Bakankğı'nı temsilen katılan ve bir konuşma yapan Kültür Bakanhğı Aratlar ve Müzeler Genel Müdürü Engin Özgen, proje gündeme geldiğin- de Bakanhk olarak çok heyecanlandı- klannı belirtti. özgen, bu heykellerin antik çağda bir gelenek halini almış ol- duğu bilinen, ancak elimizde örnekleri hiç olmayan eserler olduğuna da dik- kati çekti: " Arkeolop bilgim beni yanıltmıyorsa ilk kez arkeoloji tarihin- de böylesine görkemli bir taptnağa ait olan heykel gnıbu ortaya çıkarüdı. Cla- ros bildiğnüz gibi Apollon'un bir kült merkezi. Dolaytsıyla da bu tapınakta Apollon'un kendisi yine mitolojkie en fazla birlikte tasvir edildiği annesi ve kn zkardesiyle birlikte olması kaçuulmaz. Ancak tabii bu boyutta heykellerin özellikle deprem ve hava şartlannı da gözönüne alacak olursak. bu şekilde bile günümüze kadar gelmesine bir mu- cize olarak bakmak lazım." Beş ay süren yoğun bir çahşma so- nucunda, eserlerini sergjleyen Michel Bourbon sorulanmızı yaratladı: • Apollon Tapuıağı'nda bulunan dev boyutlardaki üç beykelin replikalanm yapmak çok heyecan verici ve aynı za- manda zor ounak Böylesine kapsamlı bir çahşma içine ginneyi nasıl kabul et- tiniz? Tabii karar vermek oldukça zor oldu. Juliette de la Geniere, bu çalı- şmayı yapmamı istediği zaman evet di- yebılmem için epey düşünmem gerek- ti. Önce orijinallerinin durumunu bil- mem gerekiyordu. Aynca beklentileri- mize cevap verebilecek bir malzeme- nin olup olmayacağını bilmiyorduk. Böylesine ağır heykellerin replika- lannı yapmak oldukça zor bir girişim- di ve tabii büyük cesaret işiycü. Hey- Arkeolog Juliette de la Ceniere Lafarge Coppeefırmasının sponsorluğun- da kazı çalışmalan tamamlanan vegünışığı- na çıkanlan Claros antik kentinde araştı- rmalar arkeolog Prof. Juliette de la Genie- re 'in baskanlığında yürütüldü. Mme de la Geniere, Claros antik kentindeki çalısmalar üzerine sorulanmızı vanıtladı. - Claros antik kentinin keşjf çalışmalan üzerine bilgi verebüir misiniz? 1905'te tapınağm anıt girişinin keşfi ile Kolofon şehrinin kalıntılan ortaya çıktı. İlk gerçek kazılar ise 1913te yapıldı ve 1950- 1961 arasında yeniden ele alındı. Böylece onuruna kurbanlar verilen sunak karşısmda- ki diğer önemli yapılar dışmda, Apollon Tapınağı da keşfedildi. Kahinin kenanetle- rinde bahsettiği görkemli Apollon 'un tapı- nağıntn kalıntılan, M.S. 5. yüzyûdan itiba- ren alüvyonlarla örtülmüştür. Bi: 1988 den bu yana bölgede çalışmalan sürdürüyoruz. 1913 yılında Claros'un girişi ortaya çık- mıştı. 1950 yılmda kazılar Louis Robert ve eşi tarafından sûrdürülau. Kazıyı kuzeye doğru devam ettirdiler ve kutsal yolu buldu- lar. Biz Claros'u 1993 yılmda ortaya çıkardık. Hem malzeme hem de maddi açı- dan Lafarge Coppee bize yardımcı oldu. Fo- toğrafta gördüğünüz sütun o kadar sağlam ki, bu kış 4.5 şiddetinde bir depreme bile da- yanmıştı. Biz bu şehirde müthiş bir bulguya rastladık. Burada demir nalkalarla bağlanmış olan taş parçaakları bulduk. Bunlar da bize yüz kadar hayvanm kurban edildiğinikanıthyor. Şehir çok hızlı bir şekilde yıkıldı. - Bazı parçalann eksik olması sizi zorladı mı? Çauşmalan sürdürüvor musunuz? Claros'ta Hıristivanlar M.S 392'de ta- mamen bilinçli bir şekilde bu heykelleri parçalamışlar. Biz çaltğmalarımız sırasmda bu parçalan bulduk. Özellikle kafalar par- çalanmıştı. Biz, bu kafaları anyoruz ama ilerde mutlaka bulacağız ve eksik parçalan tamamlayacağız. - Aya İrini sizce, replikalan sergflemek açtsından uygun mu? Bu mekan bence "süper". Tabiikronolo- jik olarak çok uygun değil. Ancak mekan bence çok elverişli. Tam ortada ve sahne üzerinde olması büvük bir avantaj. • Bu eserler tzmir'e ne zaman götürüle- cek, orijinallerini orada sergüiyor musunuz? Orijinaller Claros ta korunarak sergileni- yor. Bu replikalan da ilkbaharda İzmir'e. doğal mekana taşımayı tasarlıyoruz. Bu sü- reye kadar replikalar Aya irini'de sergilene- cek. Artemis heykelinin gövde kısmı (solda) ve bu heykelin replikasını gerçekleştiren heykeltıraş-restoratör Michel Bourbon. kellere zarar verebilirdik ve bu çok ağır bir suç olurdu. En küçük bir dik- katsizlik sonucu tüm çahşmayı mah- vedebilırdik. - Çalışmalara nasd başladınız, ettniz- deki klasik verileri nasıl değeriendirdi- niz? Heykellerin ölçûmünü nasd yaptımz? Ölçümlemeyi kanşla yaptım. Bu da, elin geniş kısmının ölçü olarak alı- nmasıydı. Bu ölçümlemeye göre ayağın uzunluğu üç kanştı. Bacağın yüksekliği ise altı kanşü. Bacağın bi- tım noktasmdan kulağın deliğine ka- dar olan bölüm de yine altı kanştı. Boy nun bağlandığı yerden köprücük kemiğine ve kasıklara kadar olan bö- lüm de altı kanşü. Eğri olarak çeneden tepeye kadar baş üç karış, elin uzunlu- ğu, maskın büyüklüğü. göğüslüklerin uzunluğu, göğüslüklerden göbeğe ve buradan kann altına uzanan kısım, bütün bu bölümler ise iki kanşa eşitti. Bu sıralama üç heykel arasındaki önemli büyüklük farklannı gösteri- yor. Böylece hiçbir niteleme hatası mümkün değildi. Bu orijinal eleman- lann yerine konması şaşİanlık yarattı. Apollon'un omzunun en yüksek nok- tası 8m. 30 cm., Leton'unki 7 m. ve Artemis'inki 6m.'di. - Orijinal heykeller zarar gördü mü? Önkoşullanmızdan biri orijinal par- çaya zarar vermemekti. Tüm işlemler esnasında orijinallere hiçbir zarar ver- medik. Tek bir parça bile zedelenmedi. tek bir mermer parçasına zarar gelme- di. Ben orijinallere en ufak bir zarar gelebileceğini düşünseydim. bu prog- rama katılmazdım. - Nasü bir malzeme kullandınız. çah- şmalanmzı nerede yaptımz? Çahşmalara başlamak için Claros mermeri görüntüsüne en uygun mal- zemeyi bulmak gerekiyordu. Bu mal- zeme. Danca Çimento Fabrikası'- ndan temin edilen cam lifı harcıyla takviye edilmiş mermer tozu içeren Lafarge'ın extra beyaz çimentosuydu. Mermer tozu da kullandık. Bu mer- mer tozu son derece ince bir malze- meydi ve bana çok ilginçgeldi. Ben yıl- lardır ltalya'da mermer üzerine çalı- smalar yaptım. Genelde mermerle çalışıldığı zaman. mermer bir yerde toz oluyor. Bu çalışmada kul- landığımız mermer çok değişik. Tüm özelliklerini muhafaza ediyor ve için- deki kuartz parçalanndan hiçbiri kay- bolmuyor. Bu da önemli çünkü izolit dediğimiz bu malzemeler başka mal- zemeleri gün ışığına çıkanyor. Binler- ce kuartz parçası yıllar sonra da canlılığını koruyacaktır. Müthiş bir mermere rastladık bu cahşmalarda artık Türk mermerinden başka mer- mer kullanmayacağım. Benım ıçın önemli olan laboratuvarlarda çahşma fırsatı bulunup bulunamayacağıydı. Daha doğrusu bu malzemeyi yapabi- lecek laboratuvarlar bulunmasıydı. - Laboratuvar çaltşmalan ne kadar sürdü? Bu araştırma laboratuvarlarda bir yıl sürdü, ben de araştırmalarda haar bulundum. Büyük bir titizlikle yapıldı tüm çalısmalar. flk yaptığımız Cla- ros'ta bir iz alma operasyonuydu. İşlem zordu ve zorluğu özellikle şun- dan kaynaklanıyordu: Planlı bir çah- şma yapmak şarttı. Kahplan top- ladıktan sonra çalışmalara başladık. Ben yıllardır böyle bir çahşma yap- mayı düşünüyordum. Ve sonunda ba- şardım. - Burada kazılarda bulunan bazı par- çalann replikalannı da sergiliyorsunuz. İleride bu heykelleri tamamlayacak mısmız? Burada gördüğünüz parçalar bana çok ümit veriyor. Çünkü Claros'ta kazılar devam ettikçe biz başka bir şeyler de bulacağız, Bazı müzelerin de bize yardımcı olabileceğini düşünüyo- nım. Bu kazılann dışmda başka çalı- smalar sayesinde bütün bu boşluklan doldurmayı ümit ediyorum. Burada herşey hareket edebihyor, hiç birşey rehin ahnmamış. Heykellerin röpro- düksiyonunda başanh olmak amaay- la, heykellerin eksik olan bölümleri, mermer görünümlü hareket kabiliye- üne sahip parçalarla tamamlandı. Bu hareketlihk sayesinde, ileride yapıla- cak kazılarda bulunacak yeni heykel parçalannın kahplannın ahnarak, eksik bölümkre yerleştirilmesi sağla- nacak. - Heykellerin orijinaUerinin ve repli- kaların ağırlığı ne kadar? Buradaki, Aya İrini için yapılan heykellerin ağırhğı 3 tonu geçmiyor. Onun ıçın biz burada biraz da elyaf kullandık. Burada boş kısımlar var ancak bulduğumuz parçalan da za- manla yerlerine oturtacağız. Ve aynca başka parçalar bulmayı ümit ediyo- ruz. Orijinal Apollon heykeli ise 140 ton ağırlığında. - Bu çalısmalar ne kadar sürdü ve kaç kisiçalışiı? 5 ay süresince 20 kişilik bir kadroyla gördüğünüz eserleri gerçekleştirdik. - Aya İrini sizce mekan olarak uygun mu? Başlangıcta replikalan nasd bir mekanda sergüemeyi düşünüyordunuz? Başlangıcta bu heykellerin sergile- neceğı yer konusunda tereddütlerim vardı, çok tedirgin oluyordum. Hey- kellerin sergilendikleri mekan çok önemhydi yeteri kadar iyi değerlendi- rilemeyebihrdi. Tabii ki sergi mekanı doğal değil, yapay olacaktı. Bu hey- kefler başka bir çağa ait olduğundan günümüz mekanlanyla uyum sağla- ması olanaksızdı. Ancak bu üç heyke- lin mutlaka kapalı bir mekanda sergj- lenmesi ve doğal olaylardan korun- ması gerekiyordu. Bu açılardan baktığımızda Aya Irini'nin uygun bir mekan oldu&unu eörüvoruz. Devlet Fotograf yarışması sonuçlandı • Kültür Servisi - Kültür Bakanhğı tarafından düzenlenen "6. Devlet Fotograf Yanşması"nda derçce alanlar açıklandı. Kültür Bakanhğı tarafından yapılan açıklamada, değerlendirme sonucunda Yusuf Murat Şen "Mephisto" adlı eseriyle birinciliği, Resul Başbuğ "Portre" adlı eseri ile ıkıncıliği ve Orhan Alptürk'ün "Yabanalaşma" adlı eseri ile üçüncülüğü aldığı bildirildi. Öte yandan, Süha Aray "İsimsiz", Emine Ceylan "Portre Gelin" ve Alper Fidanerde"Nü" adlı eserleriyle mansiyon aldılar. Yanşmada birinci esere 50 milyon, ikınciye45 milyon, üçüncüye 40 milyon ve mansiyonlara da 25'er milyon lira ödül verileceği kaydedildi. Oe, Japon ödülüne yüz vermedi • TOK YO (AA) - Japonya'daki sistemin ateşli eleştirmeni, 1994 Nobel Edebiyat Odülü sahibi Kenzaburo Oe, Japon hükümeünin en büyük kültür ödülünü geri çevireceğini açıkladı. Kenzaburo Oe, Kyodo Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, "Gazetelerden Kültür Nişanı'nı alabileceğimi okudum. Ama geri çeviririm. İsmimden resmen bahsedilse de. 'hayır' derim. Sessizce fakat sağlam bir şekilde reddederim" dedi. Oe. ödülü neden istemediği konusuna ise açıklık getirmedi. Oe'nin yakın arkadaşlan da yazann, 1937 yıhnda savaş öncesi yönetimin "vatanperver" sanatçı ve bilim adamlan için vermeye başladığı ödülü reddetmesinin doğal olduğunu söylediler. Geleneksel olarak ödül, 3 Kasım Kültür Günü'nde Japon İmparatoru tarafından sarayda düzenlenen bir törenle veriliyor. John Lennon'un yasaklı erotik resimleri • BUDAPEŞTE (AA) - Beatles grubunun vurularak öldürülen ünlü ismi John Lennon'un, 1970 yıhnda İngiliz polisinin "muzır" bularak toplattığı taşbaskj resimleri, Budapeşte'de sergileniyor. Eserleri sergjleyen Ludvvig Müzesi Müdürü Katalin Neray, "Resimlerin 1970yılından beri Avrupa'da ilk kez halka gösterildiğini" söyledi. Katalin Neray, 22 kasıma kadar sürecek olan sergiyi. yaklaşık 50 bin kişinin gezmesini beklediklerini söyledi. Lennon'un görsel sanat eserlerinin, kendi müziği tarafından gölgelendiğini kaydeden Neray, sanatçının 1980 yıhnda Nevv York'taki evinin önünde öldürülmeden önce, resim alanında büyük yetenek gösterdiğini söyledi. Bosna dramı film oldu • NEWYORK(AA)- Bosna-Hersek Müslüman halkının çektiği ıstıraplan konu alan bir film yapıldı. New York'ta gösterime giren filmde, Saraybosna muhasarası bütün korkunçluğuyla gözler önüne serilirken binlerce Müslümanın can verdiği Sırp ölüm kamplan da aynen canlandınhyor. '"Etnik temizlik" kampanyası yürüten Sırplann "ırkçı bir diktatörlük kurmak isteyen kasaplar" olarak nitelendirildiklen filmde. Saraybosna'yı savunan Müslüman savaşçılann demokratik idealler uğruna çarpışan kahramanlar olduklan vurgulandı. Ünlü yönetmenler Bemard-Henri Le\ı ve Alain Ferrari tarafından çevrilen fıhnin en çarpıcı sahnelennden biri, katil ruhlu bir Sırp askerin, 7 Müslüman kadının ırzına nasıl geçtiğini ve bunlardan bir tanesini "domuz gibi, boğazını keserek" nasıl öldürdüğünü anlattığı sahne. Filmlerinin bir "imdat çığlıği" olduğunu ifade eden ve amaçlannın. dünya kamuoyunun vicdanına hitap etmek olduğunu behrttiler. Don Kişor 19 yıl aradan sonra yeniden Ankara'da • Kültür Servisi - Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin 1994-95 sezonundaki ilk yeni balesi olan "Don Kişot" 20 ekimde gala yapacak. Bu aynı zamanda "Don Kişot" balesinin 19 yıl aradan sonra Ankara'daki ilk gösterimi olacak. Türkiye prömiyerini 1975 yıhnda Ankara'da yapan "Don Kişot" balesi, o tanhten sonra Ankara'daki ilk gösterimini 20 ekimde yapacak. Nikolaj S. Ostaltsov'un sahneye koyduğu balenin şefliğini Ruslan Dorojinski yapıyor. Balenin dekoru Cevdet Batur'a, köstümler ise Nursun Unlü'ye ait. 'Don Kişot' balesinde Tufan Kaytmaz, İdris Aydın, Elif Poyrazoğlu Armağan Davran gibi sanatçılar yer alıyor. Bestesi Çek asıllı Ludvvig Fedoroviç Minkus'a ait olan balede, romantik düşler içinde yaşayan Don Kişot'un şan ve şöhretın yam sıra Dulcinea'nın aşkını kazanmak için yaşadığı serüvenleri anlatılıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle