Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 OCAK1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Kafkasya müziğinden bir demet: Kafdağı Müzik Topluluğu'ndan 'Kafdağı'ndan Ezgiler'
Coşku,duyarlılıkvedinamizmBURAK ELDEM
edya impara-
torluklannın
bize soluk
alma fırsatı
bile bırak-
madan gün-
lük boş za-
man mülkiyetimizi pervasızca
yağmaladığı bir ortamda, neyi
okuyacağımıza, neyi dinleyece-
ğimize, neyi öğreneceğimize ya
da ilgimizi neye yoğunlaşüraca-
ğımıza nereye kadar biz karar ve-
rebiliyoruz acaba? "Dünyanın
küçülmesi" olgusu, aynı zaman-
da baş döndürücü bir "zilıin bom-
bardımını"yla bireysel tercihlerin
kıtlesel hegemonya altına girme-
sini de gündeme getırmiyor mu?
Sınırlan çizili bir coğrafı böJgede
yaşayan insanlann yaşamlan-
ndaki en değerli şeylerini "boş za-
man"lannı, on aJtı televizyon ka-
nalı, yüz küsur radyo ve birkaç
düzine gazete, dergi belirliyorsa;
"serbest piyasa" sistemiyle naba
tutulup oluşturulan "kümVün
demokratikhğinden söz edebilir
miyiz? Her şey bir yana, bu denlı
biUnç, düşünce ve inisiyatiften
yoksun bir toplumda "kültür''
adına neleri sayabiliriz dersiniz?
Tüm bunlar, yüksek sesli dü-
şünmeler aslında. Kafdağı Mü-
zik TopluJuğu'nun geçen günler-
de yayımlanan "Kafdağı'ndan
Ezgfler" adlı kasetiııi dinlerken.
birer birer zihnimden geçti. Çün-
kü bu kasette yer alan Gürcüce,
Abhazca. Çeçence ve Lazca tür-
kûleri dinlerken; Şili müziği, Yu-
nan mûziği, flamenco, fado, Gü-
ney Afrika'nın baqangası, hatta
Hint mûziğiyle ilgili yüzeysel bil-
gilerimin yansı kadar bile Kafkas
müziğinden haberdar olmadı-
ğımı dehşetle farkettim. "Dehşef-
'in nedeni, Türkiye'de yaşayan
hemen herkesin, çocukluğundan
itibaren bu müziğe sözüm ona
aşina olması, daha doğrusu öyle
sanmasıyla ilgiliydi.
Kafkas ezgisi
llkokuldan itibaren gösteriler-
de, müsamerelerde, mutlaka için-
de arkadaşlanmızın. hatta belki
de kendimizin yer aldığı folklor
ekiplerinin sergilediği o etkileyici
Kafkas oyunlannı tanımıştık
güya hepimiz. Dostlanmızla
yaptığımız sohbetlerde salt o ku-
laktan dolma taruşıkuğımıza da-
yanarak "Ben Kafkas müziğini
çok severim (ya da sevmem)" fa-
lan gibi yargıiarda da bulunmuş-
tuk. Hele içinde bulunduğumuz
dönemde, "aktûalite" gereği o
bölgede çirkin bir savaşı yaşayan
çilekeş insanlarla aramızda kül-
türel bir yakınlık olduğunu düşü-
nüp yûreğimizin oralarda attığı-
na bile inandı(nldı)k. Oysa hak-
lannda ahkâm kesip durduğu-
muz, kültürlerini kendimize
yalcın bulduğumuz insanlann,
tanıdığımızı sandığımız müzikle-
riyle ilgili bilgımiz, işte o okul
gösterilerindeki folklor ekipleri-
nin danslanna eşlik eden birkaç
ezgiden ibaretti yalnızca.
Bir bakıma böyle olması da
son derece doğaldı aslında. Arap-
ça oyun havası kasetlerinin yüz
binler sattığı, folk adına yoz-
laştınlmış pop-halk kültürünün
pazarlandığı. tekerlemeli pop-
arabeskin vitrinleri doldurduğu
bir ortamda. hangi müzik mağa-
zasındadünya foikunun (bu ara-
da Kafkasya müzığinin) örnekle-
riyle karşılaşmıştık ki? Birkaç
idealist yapımcının zarar etmek
pahasına yayımladığı kimi kaset-
ler olmasa. dünyanın değişik böl-
gelerinde yaşayan insanlann
ürettikleri müzikten haberdar
olacak mıydık?
Masalsı bir yolculuk
fki büyük iç denizin, Karade-
niz ve Hazar'ın arasında kalan,
yüksek dağlarla kaplı, destansı
bir bölge Kafkasya. Nationai
Geographic'in sayfalannda gö-
receğiniz tek bir fotoğrafı bile sizi
büyüleyip etkisi altına almaya ye-
terb. Yaklaşık altı bin yıldır uy-
garhklann göç trafığinde kilit
noktalardan biri olmuş bu doğa
harikası topraklarda (şimdilerde
"kflh nokta" yerine, insanı hiçe
sayan ve doğayı yalnızca bir de-
kor olarak gören o iğrenç "strate-
jik bölge" terimi kullanıiıyor)
dağlann etekleri, kayın, meşe,
kestane ve çam ormanlanyla
kaplı. Bazılan dünyanın hiçbir
bölgesinde göriilmeyen yüzlerce
tür bitki ve hayvan yaşıyor Kaf-
Güher-Süher Pekinel, Hüseyin Sermet,Berlin Senfoni Orkestrası ve kemancı Erxleben
istanbuPdamitik yiiktiikh*hafta
EVtN İLYASOĞLU
Geçen hafta Istanbul gök-
lerine bir dolu nota yükseldi.
Müzik dünyamıza kimler konuk
olmadı ki! Kocaman Berlin Sen-
foni Orkestrası'ndan. ünlü Beo-
ax Art Triasu'na gencecik bir Al-
man yaylı çalgılar kuvartetinden
deneyimb kemancı Igor Oist-
rach'a. aralannda Koreli piyanist
Kun VVoo Pak da olmak üzere çif-
ter çifter piyanistlerimize kadar.
Türkiye'nin en üniü dört piyanis-
ti de aynı hafta içinde İstanbul'da
çalmış oldu: Güher ve Süher Pe-
kinel, Hüseyin Sermet ve Jdil Bi-
ret
Pekinellerin rafine
yorumu
Pekinelleri iki yıldan fazla bir
süredir dinleyememiştık. Ne
Istanbul Festivab'nde ne Cemal
Reşit Rey Salonu'nda ne de
İDSO ik İstanbul'da çaldılar.
Son zamanlarda çok fazla dol-
mayan İDSO'nun konserleri de
bu ünlü piyanistlerimiz uğruna
tıka basa dolmuştu. Bu kez Men-
deissohn 'un 1824'te yazdığı güze-
lim La Betnol Majör Duo Konçer-
tosu 'nu tanıttılar biziere. Baştan
sona kadar piyanistlere çok iş dü-
şen bir konçerto. Pekineller, her
zaman bestecinin özgün yazısına
bağlı kalmaya, yapıün za-
manının özelliklerini korumaya
özen gösterirler. Getirdikleri yo-
rum rafine bir müzik anlayışıdır.
Cümlenin nerede başladığını.
nasıl yol alıp doruğa ulaşüğını,
nasıl söndüğünü kolayca izle-
yebilirsiniz. Abartmadan. aslın-
dan saptırmadan. yenilik kata-
cağız deyip orijinal dokuyu zede-
leme riskine ginneden çalarlar.
Bırakın Mozart , Mendelssohn
gibi geleneksel bestecilen, Bachı
synthesizere uyarlarken bile
orijinal mûziği temposuyla. dina-
miği ile korumuşlardı.
Doğal ki bütün bu titizliğin üs-
tûne bir de ikiz olmanın elektriğı
ve onca yıl birlıkte çalışmanın
oturmuşluğu ekleniyor. Pekinel-
ler müziğin yorumu kadar, piya-
nolannın kabtesinden, akordu-
na, çalacaklan salonun akustiği-
ne, orkestra ve şefin niteliklerine
dek her konuya çok titiz davra-
nan sanatçılar. Dünyanın dört
bir yanında çalıp aynı kaliteyi ko-
rumaya çalışıyorlar. Ve çevrele-
rinden de aynı titizliğı bekliyor-
lar. Alman Şef Lutz Herbig ilk
kez ÎDSO'yu yönettı. Neumann
ve özellikle Celebidache gibi çok
önemli şeflerle çabşmış. Ancak
orkestramıza ilk kez gelip dört-
beş provada topluluğu ne kadar
tanıyabildiği diğer konuk şefler
kadar Herbig için de geçerli bir
soru. Bu konserde dinlediğimiz
VVeber'in Der Freischütz operası
uvertüründe ve Mendelssohn
konçertonun eşliğinde İDSO'-
nun rafine mûzik duyurmak adı-
na aynntılarda titizlik gösterdiği
söylenemez. (Dvorak'm 9. Senfo-
nisi'ni dinlemediğim için konse-
rin tümünden söz etmiyorum).
Hüseyin Sennet Victoires
de la Musique'e aday
Hüseyin Sermet-Kun Woo
Pak (Koreli) ikilisı Cemal Reşit
Rey Salonu'nda Mozart ağırhklı.
bir duo program sundular. İyi
duo çalabilmenin bir özelliği de
yıllarca birlikte çalmış olmak, bir
diğerinin soluğunu tanımaktır.
Oysa Hüseyin Sennet ile Kun
Woo Pak öyle uzun yıllara dayalı
bir işbirliği içinde olmadıklan
halde, çok iyi iki müzisyenin bir
araya gelip güzel müzik yapma-
lannı örneklediler. Mozart'm Re
Majör KV 448 sayılı sonatında,
programın diğer yapıtlan kadar
uyumlu olduklan söylenemez.
Meğer Hüseyin Sennet ikinci
partiyi daha önce hiç çalmamış.
Koreli piyanist de hep bırinciyi
çaJdığından ona nezaket gösterip
ikinci partiyi yüklenmiş. İyi mü-
zisyen olmanın sırnnı özellikle
ikinci yanda çaldıklan Mozart'm
Do Majör KV 521 dört-el sonatı
ile PouJenc'in iki piyano için so-
natı ve birbirinden sevimli bis par-
çalanyla duyurup oda müzığı
kasya'da (bombalar izin verdikçe
tabii). Buzullan, ormanJan, vol-
kanik yaylalan, krater gölleri ve
Karadeniz kıyısındaki plajlany-
la, yüksek ve baş döndürücü bir
belde. Belki de kutsal kitaplann
tanımladığı cennetin esin kay-
nağı. Kafkasya, bitki örtûsünün
ve yüksek dağlanmn dışında da
"haziııekre" sahip. Madenler,
özellikle de petrol, bölgede zen-
gin damarlarla herkesin iştahını
kabartıyor. (Ee, tabii "Genera-
lim"e tanklannı insanlann üzeri-
ne sürebilmek için petrol gerek.)
Bu nedenle, (şu "stratejflk bölge"
özelliğiyle birhkte) açgözlülerin
hırslanna bağlı bir yazgıya sahip
Kafkasya. Ama, bu yalnızca bu-
güne özgü değil: tarihin bilinen
en eski dönemlerinden beri böyle.
Bugûn bölgede 19 ayn halk top-
luluğunun yaşaması da, bu süre-
cineseri.
Kökü tskiüere dek uzanan
Kafkas insanlan, yaşamı tûm gü-
zelliği içinde yaşamayı seçen he-
donist atalan gibi, zevk ve estetik
değerlerine düşkünler. Bu neden-
le günlük yaşamlannın yarattığı
kültür birikimlerinin her kücük
parçacığında özen ve cazibe
çıkıyor karşımıza. Gerek kadın
gerekse erkek yerel gjysılerini
şöyle bir gözlerinizin önüne getir-
meniz yeter. O başdöndürûcû
> ükseklikteki cennette yaşayan
insanlann günlük yaşam kültür-
lerini ve ruh hallerini küçük kesit-
ler halinde sunan müzilderi de
a>Tiı ölçüde yoğun ve zengin. Üs-
telik, coşku, duyarblık ve dina-
mizmin bir bileşimi olan bu mü-
zik, doğasında çokseslilıği taşı-
yor. Öyle sonradan "çokseslendi-
ribniş" falan değil. Kafkasiann
tarihten gelen yaşam tarzı gelene-
ğinde kadın her zaman saygın ve
görece özgür bir konuma sahip
olduğu için mûzik de erkeklerin
tekelinde olmamış hiç. Bu da
Kafkas müziğjni dinamık kılan
unsurlardan biri.
Her konuya çok titiz davranan Güher ve Süher Pekinel'in getirdikleri yorum rafine bir müzik anlayışıdır.
keyfı tattırdılar.
Bu arada Hüseyin Sermet'in
Paris'teki Victoires de la Musı-
que ödülüne aday göstenldiğini
öğrendik. 1 şubat gecesi Paris tele-
vizyonunda canb olarak yapıla-
cak tanıtımlardan sonra ödüller
açıklanacak. Sennet kendi gru-
bunda dört isim arasında \er alı-
yor: Ünlü şef Seiji Oza»a. ünlü
şancı Jose *an Dam ve Quebec
Senfoni Orkestrası diğer adaylar.
Birinciük almasa dahi sa-
natçımızın bu isimler arasına gi-
rebihnesi bizler için kıvanç verici.
Alman Konsolosluğu'nda yaş-
lan 20-25 arasında bir grup Al-
man müasyen. özenle haa-
rlanmış bir oda mûziği gecesi
yaptılar. Yaylı çalgılar kuvarte-
tinde dört sanatçının birbihni
dinlemesi, disiplinli çalışmanın
verdiği güvenin yanı sıra doğ-
duklan günden beri içinde ya-
şadıklan kültürü de simgeliyor-
du. Herhalde bu çocuklann evle-
rinde de oda mûziği yapılırmış,
dedeleri, büyükleri kimbilir kaç
kuşak bu disiplinı bilegelmiş. di-
yorsunuz. Özellikle viyolaa Inga
Ricken Hindemith eşliksiz viyola
sonatındaki tertemiz tonlaması
ve güzel yorumu ile dikkati çekti.
Cemal Reşit Rey Salonu'nun
hafta sonu konuklan Berlin Sen-
foni Orkestrası. birçok İstanbul-
lu müzikseverin kıyamet ko-
parttığı gibi, Berlin Filarmoni
Orkestrası değildi. Ancak büyük
ve disiplinli bir orkestrayı nitelik-
li ^efleri Michael Scboenwandt'ın
(1953) yönetiminde dinlemek
görkemli bir olaydı. Orkestra
içinde yüz kişiyi aşkın bir ailenin
birliği: şef ile teker teker üyeler
arasında bir elektrik alışvenşi se-
ziliyordu. Uzun süredir İstan-
bui'da diniemediğimiz Stravins-
ki'nin Ateş Kuşu Balesı, bizi yir-
minci yüzyılın başlanna götürdü.
En küçük sesler ne kadar net ıse
en gür seslerdeki doiuluk da o ka-
dar net olup tümüyle rafine bir
müzik dinlettiler. Jan Sibeiius'un
Keman Konçertosu'nda Michael
Endeben (1960), duyarlı. drama-
tik yorumuyla orkestra toplulu-
ğu ve şef ile sağladığı güzel ileti-
şimde özellikle Sibeiius'un tıl-
sımını yakalamıştı. Gerek tekniği
gerekse sanatçı kişiliği ile Ende-
ben yannın usta kemancilan-
ndan biri. Şef Schoenwandt. Ro-
bert Schumann'ın Ren Senfonisi'-
nde abartısız bir romantizm
yorumunu sundu.
Birinci kemanlara baştakı so-
list Michael Endeben'in de katı-
Imasıyla kemanlann canlıbğı ve
doğru tonu; pirinç üflemelerin
coşkusu, her bir ses grubunun
kendi içindeki tutarhbğı, Schu-
mannınınişçıkışlıyaşamını/'ro--
mantiklerin en romantiği" olarak
anılan bu bestecinin ruh halini
dile getirdi.
er şeyden öte
folklorik
çalışmalara pek
rastlanmayan
ülkemizde, Gürcü
mûziğiyleilgili
ilk çalışma
özelliğini taşıyor
bu kaset.
Kafdağı Müzik Topluluğu,
1988 yıbnda Bursa'da, Yüksek
Mimar Iberya özkan tarafından
kurulmuş \e çalışmalanna baş-
lamış. Amaa, yörenin otantik
müziğinin yapısında var olan
çokseslilik karakterini ve o çok
özel ezgilerini yaşatmak, bugüne
ulaştırmak. Her biri değişik mes-
leklerden gelen amatör, ama vir-
tüöz düzeyindeki müzisyenler,
"KafdağVndan Ezgiler" adlı ilk
kasetlerinde, Kafkasya müziği-
nin doyumsuz güzellikteki ezgile-
rinden tadımbk bir demet sunu-
yorlar. Herşeyden öte. folklorik
çalışmalara çok sık rastlanmayan
Türkiye'de, Gürcü mûziğiyle ilgi-
li ilk çalışma olma özelliğini taşı-
yor kaset. Eğer medya size soluk
alacak fırsat bırakırsa. "Kafdağı'-
ndan Ezgfler" i bulup mutlaka
dinleyin. Kafkas müziğiyle ilgfli
ne denb az şey bildiğinizi siz de
farkedip. yaklaşık kırk beş daki-
kalık keyifli bir Kafdağı yolculu-
ğu yapacaksmız. Dağ ve orman
kokulannı belli belirsiz odanıza
taşıyacak masalsı bir yolculuk.
196O'lı yıllann efsane müzik topluluklan yeniden biraraya geliyor
LedZeppelin'inikincidoğuşuKültür Servia - 1994 yıb müzik dün-
yasma yeni yetenekler kazandırabilecek
mi bilinmez ama, 19601ı yıllann efsane
müzik topluluklannın yeniden bir ara-
ya geldiği yıl olarak müzik tarihinde ye-
rini alacağa benziyor. Beatles'ın yeni-
den bir araya geleceğinin açıklan-
masının ardından, şimdi yeni bir nostal-
ji şoku yaşamaya hazırlanıyoruz: Led
Zeppelin'de yeniden karşımıza çıkacak.
Ancak Beatles'da olduğu gibi Led
Zeppelin'de de en büyük sorun, ünlü
dörtlüden birinin artık hayatta olma-
ması. Üstelik Beatles'dan farkb olarak
Led Zeppelin. baterist John Bonhamın
votka zehirlenmesinden beklenmedik
ölümü üzerine dağılnuştı. Buna rağmen
bahar aylannda, "kalan sağlar", solist
Robert Plant. gitarist Jimmy Page ve
bascı John Paul Jones'u bir arada gör-
me olasıhğı doğdu.
Led Zeppelin'in ikinci doğuşuna ze-
min hazırlayan kurum MTV. MTV'de
dört yıl önce başlayan ve stadyumlarda
çalmaya ahşkın starlann, küçük stüd-
yolarda minimum amfi kulîanımıyla
konservermesi üzerine kurulu "Lnplııg-
ged" programı, Led Zeppebn'le sona
erecek. Çok tutulan "Unplugged" prog-
ramının en büyük sorunu, tanımını
yaptığı ünde ve hâlâ hayatta olan müzis-
yenler bulabilmek. Eski rock yıldız-
Iannın çoğu zaten kısık sesle. sakin bir
biçimde ve oturarak, yani programın
stilinde şarkı söylemeye başladı. Öyle ki
Eric Ciapton bir "Lnplugged" albümü
çıkararak 19 milyonun üzennde satış
yapmayı başardı. Kısacası program
MTV'nin 'Unplugged' programı Led Zeppelin ile sona erecek.
artık bitmek zorunda ama "şanına
yakışır" bir final için Led Zeppelin'i
tekrar bir araya getirmeye de kararlı.
Dünyanın en çok satan aibümlerini
çıkaran ve "Stair Way To Haven" par-
çalan radyolarda en çok çalınan parça
unvanını koruyan Led Zeppelin, 1980
yılında dağıldığından bu yana sadece
bir yardım konseri, Atlantik Records
şirketinin 40. yıldönümü ve Benham'ın
oğlu Janson'un düğününde bir araya
geldiler. Robert Plant da sık sık "Led
Zeppelin'i şimdiki zatnanda düşünmek
olanaksu" diyerek böyle bir olasıhğın
önünü kapatıyordu. Bu kararlı tutum-
lan yüzünden topluluğun üyeleri, 1991
yıhnda 100 milyon dolarlık bir Amerika
turu tekbfini geri çevirdiler. "UnpJug-
ged" projesinin cazibesi. Led Zeppeb'n
hakkında son on yılda yaratılan yanlış
imajı yıkma olasılığını tanıması ve
yanlış beklentilerin önüne geçmesini
sağlaması. Led Zeppelin aslında sunul-
duğu gibi rock* müziğin tannsı değildi.
daha çok amplifıkatör kullanan bir folk
müzik topluluğuydu. En ünlü parçalan
"Stairway To Heaven" da bu açıkca gö-
rülebiliyor. Parça akustik gitarla açılı-
yor, dört dakika sonra elektrik gitarlar
devreye girse de fonda kalıyorlar ve da-
vuldan hala ses seda çıkmıyor. Page'in
solo gitan ise rock tarihinde ısbkla çab-
nabilecek tek solo gitar olma özelliğine
sahip. Ve her ne kadar Plant'ın sesi ardı-
ndan gelen tüm heavy metal çığbklanna
esin kaynağı olduysa da canhıraş bir
çığlık olmadığı açıİc. Kısacası Led Zep-
pelin belki de "İJnphıgged" programı
için ideal seçim.
Yine de topluluğun üç elemanı arası-
nda tek başına bir kariyer yapmayı ba-
şaran Plant, büyük olasılıkla bu kariye-
ri tehlikeye atmaktan korktuğundan,
bir araya gelme projesi konusunda şüp-
heler besbyor.
"Yeniden Jimmy'yle Cauşmayı çok is-
terim ama bunun adına Led Zeppelin de-
mek doğru olur mu bilemivorum. Çünkü
adı bu olunca iş inanılmaz ölçüde büyû-
yor" diyen Plant, Jones'u da dışarda bı-
rakarak "Page ve Plant" adı alünda
çahşmayı tercih ediyor. Böyle bir for-
mül elbette Led Zeppelin hayranlannın
beklentilerini oldukça azaltacak ama
MTV bunun tam tersini başarmak
amacında. Beklentileri daha da arttı-
rmak için Bonham'ın baterist oğlu Ja-
son'u da topluluğa katmayı planhyor.
Led Zeppelin'in yeniden doğuşu Plant'-
ın ay sonunda bitecek olan Meksika
turnesininin ardından vereceği karan
bekb'yor.
DÜŞÜVCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Ansızın Yayımlanan Kitap
De Yayınevi'nde yayımladığımız kitaplara yalnızca
yazanın, çevirenin, düzenleyenin değil, teknik işlerde
çalışanların da adlarını koyardık. Bu emeğe duyduğu-
muz saygının yanı sıra bir sorumluluk paylaşımının da
açığa vurulmasıydı.
O yıllarda bilgisayar yok, linotip denilen dizgi tekniği
kullanıiıyor; ofsetdeyok, tipo baskı; sayfalar ise masada
elle bağlanıyor. Hepsinin sorumlularını tek tek yazar-
dık...
Sayfa Düzeni: Metln Yasavul; Oizgi: Erdoğan Kan-
tûrk; Tertip: Nalm Kalebas: Düzelti: F. Bengü; Baskı:
Zekl Makak.
Bu, o günlerin ünlü Istanbul Matbaası'ndaki kadro...
Metin Yasavul basımevini yöneten kişiydi, ayrıca De Ya-
yınevi'nin de kurucusuydu... Erdoğan Kantürk ile Naim
Kalebas artık bu dünyada değiller, "Ve merhaba kai-
nat..." deyip gittiler, ama unulutmaz anıları bende sıca-
cık yaşıyor.
Naim Kalebas tanıdığımda emekliliğini bekleyen saç-
larını ağartmış bir ustaydı, o güne kadar bağladığı hiçbir
sayfanın taşınırken kendi kendine çözülmediğini söyler,
bununla övünürdü. Bana bir tipo cetveli armağan etmiş,
adımı da "İki Punto" koymuştu. Düzelti kağıtlarına, "İki
punto aç, iki punto kapat," diye yazdığım için...
Erdoğan Kantürk çok dikkatli, işine son derece saygılı
bir dizgi ustasıydı. Matris okuyarak mı diziyordu, ne ya-
pıyordu bilmiyorum, verdiği birinci provaları sayfalar
boyu okuyup tek yanlış bulamaz, acaba atlıyor muyum
diye kendimden kuşkuya düşer, bir daha okurdum... Sa-
nırım beni şaşırtmaktan da biraz hoşlanıyordu...
Zeki Makak buluşların adamıydı. Dünyaca ünlü baskı
makinelerindeki eksiklikleri tamamlar, elektriklenmiş
kağıtları hız kesmeden kullanmanın yollarını arar, sağa
sola arıza bildiren uyarı lambaları asardı. Ben, "7a-
mam, bas," dedikten sonra daha bir yarım saat uğraştı-
ğını gördüğüm için onun işine pek karışmazdım.
F. Bengü'ye gelince, o tam anlamıyla başımın derdiy-
di. Türkçededeyanlışsız kitap yayımlanabileceğini gös-
termek savındaydı. Sanki her iş bitmiş, her şey yolurv
daymış gibi, bunu takmıştı kafasına. De Yayınevi'nin bir-
çok kitabında tek bir düzetti yanlışı bile bulunmaması
onun bu tutkusunun sonucudur. Öte yandan gözlerim-
deki okuma gözlüğünün böylesine kalınlaşmasını da
ben ondan bilirim.
İyi de, sonu ne oldu? Arkası geldi mi?
Biliyorsunuz, insanlar yaşlandıkça arkadaşları küçü-
lüyor; benim de beş yaşında bir arkadaşım var, arada
bir gelip bana masal kitaplarını okutur. Geçenlerde ge-
ne geldi, elinde çok güzel bir kitap. Ünlü bir yabancı ya-
zarın. Çevirmen de çok sevdiğim, güvendiğim bir kişi.
Dizgi, baskı, resimler, hele resimler, özenerek yapılmış
bir iş... Oturduk iki arkadaş yan yana, başladım okuma-
ya...
Inanılır şey değil... Kitap dizgi-düzelti yanlışlarıyla do-
lu. Düşünün, bu bir çocuk kitabı, yazım kurallarında bile
en küçük birtutarsızlığa izin verilmemesi gerekir.
Şöyle bir karıştırdım sayfaları: Emeğe saygılı bir yayı-
nevi. Dizi editöründen grafik uygulamaya kadar (baskı
ustası dışında, onu basımevinden öğrenememiş olmalı-
lar), herkes tek tek anılmış. Bu arada düzeltiyi yapanın
da adı var. Ama ne yazık ki o ada onca emeği böylesine;
lekeleyen sorumsuz insan kim diye bakıyorsunuz... \ ?, \^
Demek ki arkası gelmemiş... Türkçede de yanlışsız ki-
tap basılabileceğinin yıllarca önce kanıtlanmış olması
kimseyi etkilememiş. Gördüğüm kadarıyla, Fethi Naci-
nin dışında bu işi onur sorunu yapan başka bir yayımcı
yok.
Gazeteler derseniz, o hızına hiçbir düzeltmenin ayak
uyduramadığı bambaşka birdünya...
Geçenlerde Cumhuriyet'teki bir yazımda şöyle bir
tümce vardı:
Doğan Ergun'un Gerçek Yayınevi'nce yayımlanan
Yöntemi Bulmak adlı yapıtını okuyordum ki, ansızın Yapı
Kredi Yayınları'nca yayımlanan Bilim ve Şarlatanlık'ı çı-
kageldi.
Tümcede bir bozukluk olduğu hemen anlaşılıyor da, o
"ansızın" sözcüğünün araya nereden, nasıl daldığını
kim anlayabilir! Ben "Hüseyin Batuhan'ın" yazmıştım,
dizgiyle düzelti ele ele verip "ansızm"a dönüştürmüş-
ler...
Ansızın yayımlanan bir kitap, hem de 540 sayfa... Alay
edergibi...
Hani şu "ansızın"sözcüğünü de hiç sevmem...
Ressam Balaban, Nazım
HikmetVanlatacak
Kültür Senisi - Ünlü ressam ve yazar Ibrahim Balaban,
Zühtü Bayar'ın düzenleyip sunduğu; "Vivaldi
Cafe-Bar'daki sanat söyleşilerine katılacak. Balaban, bu
gece 20.30'da Zühtü Bayar'ın konuğu olacak ve söyleşinin
birinci bölümünde. sunucununresimsanatına ilişkin
sorulanru yanıtlayacak. Söyleşinin ikinci bölümünde ise
Balaban, Nazım Hikmefle Bursa hapishanesindegeçırdiği
yıllan anlatacak. Söyleşi sırasında genç yeteneklerden
Betül Kaba da Nazım Hikmet'ten şiirlerokuyacak.
Balaban, aynca söyleşinin sonunda isteyen dinleyicilere
resim albümünü imzalayacak.
Yaba dergisinde Abidin Dino
Külrür Servisi - Yaba Ö> kü
dergisinin ocak-şubat sayısında
Mustafa Pala'nın "Yaşamı
Yazmak. Yazıyı Yaşamak".
Hugo Frcdrich'tcn Sedat
Umran'ın çevirdiği
"Modernlik vc Kcnt Şiiri".
Abidin Dino'nun "Dcniz
Küstü". Halim Şafak'm
"Dergilerden Kitaplara 1993'te
Öykü", Mehmet Aydın'ın "Üç
Öykü Kitabı Üstünc".
Mehmet Ah' Bastuji.'nin
"1993'ün Şiirseli", Aydın Doğan'm "Günlerin İzi". "Dino
Gitti İzi Kaldı". "Puşkin'in Erzurum Yolculuğu". İlkyaz
Avan'ın "Kara Tahta" başlıkb yaalan yeralıyor. Bu
sayıda aynca Giaccozo Leopardi, Muzaffer
Haahasanoğlu. Bedii Demirseren, Hüseyin Kıranın
öyküleri ile Abdullah Rıza Ergüven, Sevgi tşgördüren,
Yevtuşepko, Öztürk Uğraş, Aydın Şimşek, Hüseyin Elçi,
Cemal Ünal, Abdullah Kaygı, Langston Hughes'un şiirleri
de var.
•
îçeVdeAvrupafotoğraflan
gösterisi
Kültür Servisi - Içel FotoğrafAmatörleri Demeği
tarafından Pozanü'ya ve Alahan Manastın'na düzenlenen
çekim gezilerinde saptanan fotoğraflar 27 ocak perşembe
günü tartışmayasunularakdeğerlendirilecek. Etkinbk,
saat 19.00'da dernek salonunda gerçekleştirilecek. Cuma
günü saat 18.30'da ise belediye meclis salonunda,"Avrupa
1" adb gösteri yeralıyor. Dernek üyelerinin Avrupa'nın
çeşitli kentlerindeçektikleri fofoğraflardan oluşturulan
gösterilerdizisinin ilkinde Abdullah Sert ve Selami
Türk'ün fotoğraflan müzik eşbğinde sunulacak.