27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2OCAK1994PAZAR CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 1993'TE MUZİK Müziktedünyayane kadar açdchk? EVİN İLYASOĞLU Müzik dünyamızdaki başanlan uluslararası ölçüllerk değer- lendirdiğinıizde kaç yorumcu- muz ünlü salonlarda çaldı. hangi müzik merkezlerinin ünlü imzalan tarafından eleştirildi. kaç şefimiz büyük orkestralan yönettı. kaç müzıkçımizm plağı ünlü plakçılarda satılıyor sorulannı sor- mamız çok doğal. Bir önceki yıla genel bakışta bestcci ve yorumculanmızın bü- yük atılımlar yaptığı söylenemez. He- men aynı isimler ve yenı yetişmekte olan bir kaç gencimiz ancak Avnıpa kıtası- nda az biraz sesini duvurmakta Hüseyin Sennet Pekineller, Idil Biret, Gübin Onay her zamanki çizgilerinde kendi- lerinden söz ettiriyorlar. Gürer Aykal, Suna Kan. Ayia Erduran, Ayşegül Sa- nca, Ruşen Günes, Cihat Aşkın yurtiçin- de yaptıklan plaklarla müzik dünyamı- za yeni soluk getirdiler. Yeni parlayan gençlerimizden kemana Tuncay Yılmaz'ın Almanya'dakı piyanıst Mu- hiddin Dürriioğlu'nun Belçika'daki. pi- yanıst Metamet Okonşar'ın İtalya'dakı s basanlan kıvanç venci. Hüseyin Sermefin Fransız besteci Al- kan'ın yapıtlanndan oluşturduğu com- pact disci 1992 de "Les Diaposons D'or" ödülüne değer bulunup. yılın en iyi on plagı arasına girmişti. 1993şubatayında Paris'te bir törenle Sermet çaldı. plak tanıtıldı ve ödül verildi. Altm diapozon ödülünden sonra da sanatçımıza elcştir- menler ayn bir yer ayınr oldu. her kon- seri daha bır dikkatle izlenmekte. Belkı müzik çevrelerimizden duyurabileceğı- miz en önemlı olay bu. Sanatçı. bunun devamı olarak yine Alkan yapıtlanndan oluşan bir disc çıkarıacağını söylüyor. Cemat Reşid Rey'deki resıtalinde Türk dinleyicisinı de Âlkan ile tanıştırdı. Ve çok güçlü bır teknik. parlak bir ustalık isteyen yapıtlarda Sermet'in hünenne hayran kalmamak elde değıldi. Güher ve Süher Pekinel'ın Tansu Çil- ler'in Almanya gezısinde VV'eizsaecker onuruna Reh Nehri üstünde bir adanın manastınnda verdikleri konscr. Türk politik dünyası açısından da önemliydi 1993'te bızım sanatçılanmızı ve bes- tecilerimizi dünyaya duyurmaktan çok. dünyanın pekçok ünlüsünü yanı- başımızda buluvcr- me şansını vaşadık. Bir yanda Istanbul Festivali etkinlikleri, bir yanda özel kuru- luşIann"\IegaStar" getirtip büyük pro düksiyonlarla spor salonlannda. statlar- :<ia yaptığı gösteriler ve öte yanda Cemal Reşid Rey Salonu'- ndaki programlarla pekçok ünlü geldı geçti ülkemızden. Böylece Placido Do- mingo gibı bir ismi 1993'te ülkemizc ge- Jen en büyük sanatçı olarak yakından din- lemiş olduk. Gerçek bir sanatçı olabilme- nin disiplini, estetiği ve tüm gerekçelerini örnekledi. Uzun süre Domingo fırtınası kulaklanmızdan si- linrnedi. Ünlü sanatçılan yanıbaşımızda djn- lemek. onlann neden ünlü olmuşluğunu canlı dinleyince daha iyi anlamak bir yanda: kendi sanatçı- lanmıza ömek oluşturmalan da diğer bir yanda önemli. Bu arada gerek senfo- ni gerek opera orkestralanmıza gerekse korolanmıza gelen yabancı şeflerle; ünlü rejisörler, koreograflar, dekoratörler. ışıkçılarla yaratıa kadrolann yenı bpyut kazanmış olmalan da çok önemlı. Örne- ğin Istanbul Operası'nda fırtınlar yara- tan İtaly an rejisör del Monaco'nun Uçan Hollandairsının (genelde beğenilip be- ğenilmemesi önemli değil). reji çalışma- lan boyunca sanatçılara pekçok şey kattığı. soprano Zehra Yıldız'ı bize yeni- den kazandırdığı bir gerçek. Böylece uluslararası düzeye tırmanaum. dediği- mizde o pazann teknik adamlanyla çalı- şmalar yapılması da kaçınılmaz. Bu ara- da İstanbul Operası'nın yılın son günle- rinde sahnelediği Turandot operası. ku- ; rumun yülardır ortaya çıkardığı en iyi yapıt olarak övgüler derledi. müzikseverler uzun bir zaman unuta- nıadı. Festivalın açıhşını yapan Mont- serrat Cabbale. deneyimli ışıltısıyla her- kesı büyüledi. Festivalin küçük ke- mancısı Midori, kemaruyla dansederek devleşti. Kemancılann ağırlıklı olupçok az piyanıst dinleyebildığımız 21. Festiva- le Eugene Sarbu-Canino ikılisı. çellist js- serfis, klavsenci ve besteci Makolm, ayn bir hava kattılar. Shiomo Mintz'uı eşlik- siz Bach'lan tarihi değen hep korunmuş bir roman gibiydi. Christopher Hogwo- od'un özgün ve anüka çalgılan; I Musi- ci'nın güzel tonu, festivalin lezzetiydi. Aynca yine festival komitesınin dü- zenlemesıyle Carreras-Caballe'nin As- pendos Antik Tiyatrosu'ndakı konseri tarihi bir olaydı. Bu yıl Efes Antik Tiyat- rosu. yıpranmakta olduğu gerekçesiyle konserlere >asaklandı. Organizatörlcr sunuz. Kimleri dinlemedik ki şu bir yıl içinde! Spivakov'dan. Richter'e: Stutz- mann'dan Rachlin'e. Mulloıa'dan Enge- rer'e. Barto'dan Hendricks'e. Berganza'- ya. Scotto'ya. Hep uluslararasi mü/ik dergilerinde plağından ya da konserin- den sözü edilen sanatçılar. L'manz önü- müzdeki yıllarda da bu salon bö\ lcsi zenginliklerle bir geleneğe kavuşur. bclli bir düzeyin üstündekı sanatçılanvla dünyanın her yerinden başvurular alır. IÇaykovski yüı Ive IDSO Çaykovski yılıydı 1993. Pekçok yapıtı çalındı. operalarda yer aldı. Dinlediği- mız cn güzel keman konçertosunu da tam besıecinin öldüğü gün Rus kemancı Oleh Krysa, Ender Sakpınar yönetımın- Festivale katnlan Shtomo Mintz'in eşliksiz Bach'lan tarihi korunmuş bir roman gibiydi. de Türkiye'nin değişik yörelerindeki an- tik tiyatrolan, konser verilebilir alanlan araştırmak durumunda kaldılar. Böyle- ce yeni konser mekânlan doğmakta. Konser mekânı deyince, zaten konser sa- lonu olarak yapılmamı§ ama yine amaca yönelik hizmet eden istanbul Atatürk kültür Merkezi'nin bakıma alınacak ol- ması nisan ayından sonra ve 1994 festı- valinde zor günler yaşatacak. Yaz sonunda Türkiye'nin her kesi- mini üzen Nejat Eczacıbaşı'nın ölümü. müzikseverleri bir başka etkiledi. Fes- tivalin her şeyi Nejat Bey. hep yenilikler peşinde koşuyordu. Acaba pnun bıraktığı planlan sürdüren var mı, İstan- bul Kültür ve Kongre Merkezi düşünül- düğü zamana yeüşecek nıı? Aynı enerjı- yi. aynı coşkuyu kaç ışadamında bulabi- îirsiniz? IÇemal Reşid Rey Salonu İstanbula bir boyut 11993 İstanbul Festivali İstanbullulann bir şansı da Cemal Re- şid Rey Salonu. Özellikle 1993-Ekim mevsimiyle başlayan programlannda İstanbul Festivali ıle çağımızın büyük dur durak bılmeden-Cemal Reşid Rey bestedsi ve orkestra şefi Pierre Bouİez'i Salonu'na koşturmaktayız. Kaçın- Londra Senfoni Orkestrası ile dinleme rsanız. ya yannın parlak bir yeteneği. ya ftrsatını bulduk. Yirminci yüzyıla dam- günün en gözde isımlerinden biri ya da gasını vurmuş bir bilge müzik adammın 20. \uzyil müzik tarihine adını geçirmiş yönettiği Stra\insky'nin Bahar Avıni'ni deneyimli bir sanatçıyı kaçırmış oluyor- de ÎDSO'nun eşliğinde çaldı. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasfnın başansı da Europe Musicale'ye katıl- ması oldu bu >ıl. Alexander Schuinck yönetiminde. Hüseyin Sennet \e David Geringas solıstliğinde Münih'dc Türk besteçılerden örülü bir program sundu- lar. Özellikle Geringas'm caldığı Saygun çello konçertosu ve Sennet'in çaldığı Er- kin piyano konçertosu, uzun alkışlarla, orkestramıza övgüler getirdi. I Leyla Gencer en sonunda İTürkiye'de Dünyaca ünlü sopranomuz Leyla Gencer'i en sonunda bağnmıza basabil- dik! Opera tarihine DonizettTleri. Belli- ni'leri, VenK'leriyle geçmiş, çajâmızda unutulmuş eserleri gün ışığına çıkar- masıyla, şan tekniği. dramatik yetkinliği kadar araştırmacılığı ve şimdilerdekı eği- tımciliği ile de ünlü prima donnamız. Bi- zim. "O Tiirk saytlmaz ki" gerekçesiyle 1980"li yıllara kadar Devlet Sanatçısı b'ile olmasını değer bulmadığimız büvük soprano! İstanbul Devlet Operası'nın düzenlediğı bir saygı gecesinde AKM"- nin Büyük Salonunu dolduran müzikse- verler onun yıllaria vaptığı mücadeleyi, hırsını, tutkusunu. calışkanlığını öğren- diler; bugüne dek belki de ilk kez sesini duyma fırsatına sahip oldular. Leyla Placido Domingo (solda) fırtınası tstanbul'da esti. Caballe (üstte)ve Carreras'ın Aspendos'taki konseri tarihi bir olavdı. Gencer'in ancak korsan plaklan oldu- ğtından bulup almak da bir serüvendir. Bu nedenle hazırlanan multivizyon göstcnsı çok başanlıydı. Genç şana- Tanmızın Le>la Gencer'den öğrenecek ne çok şeyi var. umanz daha sık seminer- lcrle ondan vararlanmaya çalışılır. IAnkarahların müzik dünyasına yeni renkler Ankara Belediyesi'nin Ankara'nın başkent oluşunu kutlamak amacıyla on besteciyc eser ısmarlaması, belki de mü- zik tarihımizde ilk kez yer alan cömert bir adım oldu. Bu yapıtlar için Belediye Başîcanı bestecilere 4Ü'ar mılyon verme- \ı öngörmüştü. Şu sıralarda tamamlan- nıakta olan Ankaralı bestecilerin yapı- tlan. Bilkent İ niversitesi Müzik veSahne Sanatian Fakültesi'nın orkestralan ta- rafından seslendinlecek. Orkestralan di- yoruz. çünkü bu yıl Bilkent tam üç or- kestraya birden sahip oldu. Birisı Akade- mik Sinfonietta başlığı laşıyor. Hem sa- natçı hem de öğretmen olan yabancı ele- manlar getirtilmiş. Birisi öğrenci-öğre- tım üyesi kanşımı, diğer oda orkestrası da hem yabancı elemanlan hem de kon- servatuvar çevrelerinden yetışenlen, ye- tişmekte olanlan kapsıyor. Bu orkestra- lann düzcrilt könserteri Ankara*nTn mtl- zik vaşamına yepvenı bır soluk. Aynca Ankara'nın Seıda Cenap and Yakfı desteği ile gerçekleşen fesıivalı. bu yıl uluslararası festıvaller listesine katıldı. Yepyeni bir kimliğe bürünerek hazırlıyor programlannı artık. Ankara Oda Orkestrası, Cumhuri- \etten bu >ana en uzun ömürlü oda or- kestramızdı. Bır süre araverdikten sonra yine Gürer Aykal yönetiminde eski-yeni üyeleriyle. cski geleneği ama yeni kimliği ile 1993'te düzenlı konserlerine başladı. Bır dc gencecık oda orkestrası daha var Ankaralılann; Ancry Oda Orkestrası. IUsmanbaş'ın ödülü Çağdaş müziğimizin ikinci kuşağın- dan Prof. İlhan Üsmanbaş. Sevda Cenap and Vakfı altın madalyaşını kazandı. yılın sanatçısı ilan edildı. İyi de. müzik için verilen ödüller ne Altın Portakal gibi fılm şenliği ödülleridir. nc tiyatro ödülle- ri gjbi ses gctirir ne de daha büyük kuru- luşlann her dala verdiği ödülün bir par- çası gibi anılır. Yine uçurumda açan çi- çekler gibi bir avuç müzıkle ılgili kişinin gözüne ılişir. Televizyon ve gazeteler bu ödüllerden ancak Cumhurbaşkanı, ba- kan filan gitti diye söz ederler. Oysa İlhan Lsmanbaş gibi bir bestecimizin varlığı ile ne kadar övünsek azdır. Bu- gün dünvanın dört yanında 60 yıldır de- nenmiş her türlü müzik biçemini dcne- mış. her türlü müzik topluluğu için yüzü aşkın yapıt yazmış ve tüm uygar müzik merkezlerinde tanınan sanaıçımız. Belki oturup da ıslıkla çalmazsınız Usman- baş'ın bestelcrini. Amaobirmisyonuye- rine getirmektedir Şu anda bilimde. eği- timde. bilgisayar dünyasında en ileri noktalara ulaşmak isterken bir de müzik dalında bunu >apan bestecimiz \arsa bize ancak övünmek düşer. Bir de onun yapıtlannı seslendirtmek. plağa aldı- rmak görevi. ITürk yoramculan artık CD'lerde Plak yapmak eskilere göre giderek ko- lavlıklar kazanan bir eylem. Türkiye'de compact disc basan iki-üç fırma birden- Leyla Gencer tııre gelişiverdi 93 yılı içinde. Teknik ko- laylık bir yana da sponsor bulma zorlu- ğûnu geliıi bu işle savaşan Ömer Umar'a sorun! Büyük gayreti ıle UPR Classıcs adı altında bir dizi Türk yorumcusunun plağını yapmaya. Kültür Bakanlığı'- ndan, özel çev- relerden aldığı destekleri uçu- ça getirip. lon- mayster ithal edip. orkestra- lan organize edip, solistlen- mizi ve yılın yansını Amen- ka'da yaşayan değerli şefimiz Gürer Aykal'ı bulup bu işi gercekleştırdi.Pierre Boulez Bu çok önemli bir aşama. Türk yorum- cusunun Batı müziği çaldığı plaklar. Tümü de Şef Gürer Aykal yönetiminde. Ankara'ya getirtilen ödüllü bir Alman tonmayster Helge Jörns tarafından kaydı yapılan disclerde Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrası ya da Ankara Oda Orkestrası yer alıyor. İlk disc yeni yıldan birkaç gün önce piyasaya çıkıı bile. Suna Kan ve Ruşen Güneş'in solistli- ğinde Mozart'ın keman konçertolannın tümünü ve duolannı içeren üç disclik bir külliyat çıkacak. Sonra Bach'ın iki ke- man konçertosu (Suna Kan-Cihat Aşkın); keman- obua konçerto- su (S.Kan- Çetin Yalçuı) geliyor. Ayşe- gül Sanca'nın Moment Musı- cale başlığı taşı- yan discinde Rachmaninof ve Schubert'in yapıtlan var. Ayla Erduran ve Ayşegül Sanca'nın yorumladığı Debussy ve Gri- eg sonatlar başlı başına bir disc. Plak üs- tünde iki seslendirilişi yapılan Erkin . Senfoni ve az çalınan Çaykovski'nin 2. senfonisi de Gürer Aykal ve Cumhur- başkanlığı Senfoni Orkestrası'nın yoru- mundan başlı başına bir başka disc ola- rak çıkacak. Tüm kayıtlan tamamlanan yapıtlar şubat ayı sonuna kadar piyasa- da olacak, hem de herhangi bır ba- kanlığın raflannda değil. Her köşebaşı- ndaki plakçıda 150 bin liradan satılacak. Bir de tüm dünya radyolanna dağı- lmasıyia, sanatçılarımızın sesleri uzakla- ra ulaşmış olacak. Nejat Eczacıbaşı Yılın son günlerinde İstanbul'da müzik cı emal Reşid Rey (1904-1985). çağdaş müziğimizin öncüsü, istanbul Şehir Orkestrası'nın (bugünkü İDSO'nun temeli) kurucusu ve yıllarca şefı olmuş. Avrupa'daki tur- neleriyle tanınmış, nice öğrenci yetiştir- miş! Ne yazık ki pek çok bestecimizin yazgısı gibi onun da yapıtlan çok ender seslendirilmekte. Kendi kurucusu oldu- ğu örkestrada bile öyle büyük arabklar- la çalınıyor ki, her seferinde yeni kuşak- lar ilk kez tanışıyorlar Cemal Reşid ile. Orkestranın üyeleri arasında hâlâ onun şef değneği aîtında çalmış kişiler var. herhalde dillere destan disiplirünı en iyi onlar anımsarlar. Ve bugün özen göste- rilmeden seslendinlen bir Cemal Reşid yapıtına da herhalde en çok onlar üzü- lürler. Bu hafta sonu İDSO'da Cemal Reşid Rey ağırlıkh bir program dinledık. Erol Erdinç yönetimindeki konserde Nazife Güran ve AM Darmar'ın yapıtlan da yer alıv ordu. Cemal Reşid'in "Fatih Senfo- nik Şiiri" (1953) son dönem yapıtlan- ndan bıri. "Kendi fantezi dünyam içinde yazdıklarırndan" diyordu kendısı. Şef Erdınç ve İDSO tıtızlikle çalışmış; bugu- ne.dek dinlediğimız en güzel "Fatih Sen- fonik Şiiri"ni sundular diyebiliriz. **Kâti bim ÇeşiUemeleri"nde (1961) Cemal Re- şid'in öğrencisi Seher Tanrıyar, ho- casının yazı taranı çok iyi tanıyan. yer yer izlenimci, bazen çocuksu. bazen gi- zemli karakteri yansıtan yorumuyla rap- sodik yapıdaki çeşitlemeleri pınl pınl çaldı. Ancak orkestra eşliği için aynı şey- ler söylenemez. Fatih Senfonık Şiiri ile uğraşmaktan bu yapıtı çalışmaya. tem- polan, çalgı gruplannm renklerini gö- zetmeye zaman kalmamış anlaşılan İDSO'nun diğer yapıtlannda solist. dcnevimli sopranomuz Melek Çeliktaş idı. Özellikle Ali Darmar'ın (1946) "Aşkın Elinden" başlıklı liedirti. güzel yorumuyla küçük bir suluboya tablo gibi sergiledi. Nazife Güran'ın (1921- 1993) "Mehüka Sultan" adlı liedini din- lerken hüzünlenmemek elde değildi. Çünkü Nazife Hanım'ın bır yapıtı ılk kez bır senfoni orkestramız tarafından çalınacaktı ve kalbı bu heyecana daya- namadı, provalann başladığı gun onu yitırdik. Aslı ses ve piyano için yazılmış olan "Mehüka Sultan"ın orkestralama çalış- malannda Erol Erdinç'in çabalannı. Nazife Hanım'ın nasıl coşkuvla bu işe sanldığmı yakından bildiğımden. seslen- diğini duyamadığına hüzünlenmemek elde değil. Kendisiyle 1990 yılında yapüğımız bir telcvizyon programında neredeyse kırk yıldır yazdığı bestelerin yurtdışında birkaç kezçalındığını söyle- mişti. konservatuvarlara. orkestralara sundunuz mu dediğımde. hıç de sitemli bir ifade ile değil ama gözleri yaşlana- rak. "Nedense ilgilenen ohnadı" demişti. Nazife Hanım bır haricivecınin kızı ola- rak Viyana'da dünyaya gelmiş; önce an- nesiyle piyano çalışmış: Cemai Reşid Rey den ders alırken yaptığı birtakım kompozısyon çalışmalannın değerlene- bileceğini öğrenmiş ve Berlin Akademi- sı'ne girmış, piyano \e bestecilık eğitimi görmüş. Sonra Köln Konservatuvan'na gitmiş. Oralarda yaptığı tüm be;>',?ler, ülkesine özlemden ötürü Türk müziği makamlannın etkisinde. "Bestecilik hem mimari işi hem de kuyumculuk" di- yordu. İDSO'nun program notlannda sa- natçılann özgeçmişlerine belli bir biçim. ortak bir şek\l verilemez mı'? Dünyanın her yerinde olduğu gibı sanatçının okullan, öğretmenleri, ödülleri. çaldığı orkestra vc şefler (solist ıçın). yönettiği orkestralar (şef için), yapıt listesi (besteci için), yaptığı plaklann listesi ve halen bulunduğu görev. gibi belli bir düzen ge- tirilemez mi? Bazen öyle uzun ve öznel metinler yazılıyor ki, sanatçının asıl de- ğeri satır aralannda yitip gidiyor. Yurtdışındaki başaniannı duyduğu- muz genç sanatçılanmızı buralarda din- lemek sevindirici oluyor. Muhiddin Diirrüoğiu (1969) belli bir felsefesi olan, çaldığı bestecinin dönemini, akımını gö- zeten bilinçli bir piyanist. Beethoven'in "Eroica" çeşitlemelerinde her müzik cümlesini ınce bir nakış gibi işlediğini söylediğimde. "Gaüba müzik cümlelerini konuşma dilindeki cümlelerimden daha iyikuruyonım",dedi. Altı yıldır yurtdışı- nda yaşamaktan ve genelde müzik çalı- şmalanyla uğraşmaktan, müzik birinci dili olmuş Dürrüoğlu'nun. Hem dc çok iyi kullandığı birdil. RahmaninoFun op. 25 Prelüdleri'nde de tanık olduk bu gü- zel dıli kullanımına. La Bruyere, Köylüler ve Aptallar MEMET BAYDUR La Bruyere 1688 yılında yayımladığı muhteşem kııabı Ka- rakterler'de kitaplar üstüne düşünürken şöyle bir şeyler yaz- mış: Yalnızca yaşadığı zamanın zevkine göre yazan yazarlar, kitaplarından çok kendilerine düşkün kişilerdir. Yazdıkları ki- tabm geleceğinden çok kendi şöhretlerini düşünürler çoğun- lukla. Ahp götürdü bu satırlar beni kitaphğımın ıçine. ilk gençliğıme. Rableais, Montaigne, Moüere, U Rochefouca- uld'nun kitaplanna. La Bnıyere'i yeniden okurken- yazdığı kitabın geleceğin- den emin bir insan-yazarla karşı!aS'yoruz - Bakınız Karakter- ler'in Toplum ve Konuşma Üstüne başlıklı bölumunde neler yazmış: Köylüler ve aptallar aimgan olurlar. Başkalannın kendileriyle dalga gectiğini ya d» küçümsediğini düşünmeye hazırdıriâr. Onlarla (köylülerle te aptallarla) şaka yapmaya gehnez. En ufak ve zararsız latife bile amacından saptırılır he- men. 1688'den bu yana, bu iki grubun alınganlığı konusunda insanlann fazla yol aldığı söylenemez. Yüz tane konu ve ko- num sayabiürim size gözüm kapalı, hiçbiri hakkında gülüm- seyerek şaka yapamazsınız. Yapmaya kalkarsanız haüniz duman olur. Bir cins ciddiyetin gülünçlüğü üstüne kafa yor- mayı yadsıyan insanlar çoktur. Yoksulluk 'suç'un anasıysa, aptallı'k da babasıdır diye yazrnış adam. Yeniden okurken Karakterler'i. yirmi üç yıl önce altını çizdiğirn satırlarla kar- şılaşıyorum. Belli belirsiz bir utanma, bir yüz kızarması. O zama'nki ben ile şimdiki ben arasındaki içtenlik ve kılo farkı. bu bireysel muhasebe heyecanlandınyor belkı beni. Yeniden öğreniyorum her şeyi, sonra bir gün, hepsinı yine yeniden öğreneceğimi biliyorum, belki bütün okuma serüvenlerinin ortak yazgısı, o noktaya, o başlang1 ? noktasına varmak ve yeniden başlamak içindir, kimbiür? E. S. Eüot'un bu tema üzerine güzel, derin bir şiiri vardjr diye kalmış akhmda. La Bruyere ile başladık. onunla sürdürelim yaayı. Alaya bir bilge ile karşı karşıyayız. Kamyondan yük indirir gibi de- ğil elbette, efendi efendi geçiyor dalgasını. Bilge ama hınzır bir bilge. Şu yazdığına bakın: Insanca söytemek gerekirse, ölümün yaşlılığa son verdiğini kabul etmemiz gerekir. La Bru- yere bunu yazdıktan birkaç sayfa sonra şunu ekliyor: Yeryü- zündeki bütün aklın, aptalın birine hiçbir yararı olamaz. O, başkalarınıdinlemeyi bümez çünkü. La Bruyere, akıllı olmayi başkalannın söylediklenne kulak kabartmakla özdeş tutu- yor. Her aklı bâşında insan gibi. Karakterier'de herkesle ve her şeyle ilgili incc bir alaycılık. amansız bir kara mizah. som ironi bulacaksınız. Ciddiye alınması gereken bu alaycılık. yazanna şunu da yazdırmış sonunda: İşini seven insan, yalnız kalmaktan şikayet etmez. Haklı, değil mi? Yalnızlık terbiye edebılır insanı. Hele çalışıyorsa ve seviyorsa işini. • Piar Gallup'un Hürriyet gazeteşinde yayımlanan araştır- ması çok ilginç sonuçlar veriyor. Ülkemizdeki insanlann % 55"i yer sofrasında yemek yiyormuş. Masaya oturup yemek yiyenlerimiz % 31. Çocuklarla büyükler arasında görüş farklılığı var mı sorusuna vatandaşlanmızın % 48.3'ü şöyle yanıt vermiş: Hayır, hiçbir görüş aynlığı yoktur. Bu da pek vahim birdurum bence. Nüfusurnuzun neredeyse yansında, büyüklerle küçükler arasında görüş farklılığı, tartışma ol- muyorsa yanbş, eğri, çarpık bir şeyler var demektir evlerin içinde. Üç tarafı denizlerle çevrili, bir iç denizi, gölgeleri. nehirleri, çağlayanlan olan memleketimizde balık yemeyi sevenlerin nüfusa o'ranı % 4! Hiç içki içmeyenler % 77 gibi büyük bir oranı tutturmuşlar. Vatandaşlanmızın yansından çoğu, % 57'si haftada bir yıkanıyorlar. Her gün banyo yapanlann oranı % 6! Yerde oturup yemek yiyen, küçüklerin büyükleriyle tartı- şamadığı. sulannı ne balık tutmak, ne de yıkanmak için kul- lanmayan. denizlerine sırtmı dönmüş, çatık kaşh. ciddi, mut- lak doğruyu yakaladığına iman etmiş, herhangi bir konu üs- tüne uzun uzun tarüşıp aykın düşünce üretmenin keyfıni çı- kartmayan, önemli olduğu iddia edilen kişilerle dalgasını ge- çemeyen, erkeklere göre kadınlan doyumsuz, kadınlara göre erkekleri akılsız, çocuklara göre herİcesin vahşi olduğu, ha- yatın artık uzun bir keyif olmaktan çıkıp. büyük bir pazarhk haline dönüştüğü. kötü kokan. kötü efsanelerle beslenen, günlük hayatın yaşama egemen olup, herkesin kendi sırtını sıvazladığı bir kabusa dönüştüğü bir "roemleket" mi burası? • Hiç mi yok iyi şeyler diye soranınız olursa. hemen yanıtla- mak mümkün. Var. tyi Şeyler Yayıncılık yayınlan var örne- ğin. Dünyanın en güzel şiir kitaplannı sunuyorlar ortalığa. iki yüz bin satması gereken mücevher kitaplar. La Brmere'- in kitabını yayımladığı 1688 yılından kırk küsur yıl önce do- ğup, altı yıl sonra ölen Matsue Başo'nun dizelerine bakin. Neler neler getiriyor insanın aklına - şu çiçek açan kiraz! Cevat Çapan'ın cevirisiyle Iyi Şeyler YayınevTnden haikular. Japon lirik şiirleri. Eskimeyen şiirler, dizeler vardır. Yaşamın bir anında gelirler ve bir daha gitmezler, hep o iki üç satırla yaşarsınız. Gemliğc doğru denizi görecekan Sakın şaşırma. Bu iki dizeye hep hayretle, ürpererek bakmışımdır. Gemli- ğe doğnı ne olacakmış? Denizi göreceksin. sakın şaşırma! Peki. şaşırmam. Oysa Örhan Veli'ye şaşırmamak. hayran ol- mamak ancak bir aptalhk belirtisidir. Başo'nun yazdığı bir başka üç satırla bitirelim bu pazar sabahını. Askerin Düşleri adlı şiırinde şu kadarcık yazmış elin Japonu: Kaia kala kunıyan otlar kalmış askerin düşlerinden. İyi Şeyler'i alın, okuyun. daha iyi bir insan olacaksınız. Kitap kampanyasına Taşdelen'den destek ANKARA (AA) - Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen, Ya-Pa Yayınlan tarafından başlatıian "Bu yılbaşı çocuklara kitap armağan edelim" kampanv asını. belediye olarak desteklediklerini bildirdi. Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen bugün yaptığı yazılı açıklamada. kitap kampanyasını afışler. d'övizlerve video gösterileriyle halka duyurmaya çahşacaklannı belırterek. şunlan kaydetti: "Çocuk, her türlü gelişiminin > üzde 70'ini 0-6 yaş arasında tamamlamaktadır. Kitap da en önemli eğitim araçlannın başında gelrnektedir. Herkesin çocuklanna kitap alması gerektiğine inanıyorum.." i Nuhy unl993GemisV Kültür Servisi-12-18 eylülaraM EnderGüzey tarafından İstanbul Boğaziçi'ndegerçekltştirilmişolan-Nuh'un 1993 Gemisi" projesinin dokümaniasyonu. Münih Kültür Merkezi'nde-Gasteig- 15Ocak 1994 tarihinde Ender Güzey'in vereceğj konferansla, 1300 kişilik büyük salonda sunulacak. Organizasyonu Münih Kültür Dairesi Başkanlığı'nın üstlendiği etkirıliklerin bir başkası da," 10 Avrupa Ulkesinden 20Sanatçı. Migrtion Of Peoples "... Avrupa Parlamentosu himayts in( ieki bu sergiye Ender Güzey Türkiye'yi temsilen davet edildi ve "Nuh'un 1993 Gemisi" performansından kolajlar sergiliyor. 'Türkiye'de ToplumsalBilimlerin Bunahmı' Kültür Servisi - Gerçek Yayıntvi'nce yayımlanan Yöntemi Bulmak (Turkiye'de Toplumsal Bilimlerin Bunalımı) adlı kitabında Doğan Ergun "Yöntem, bilimin temelidir; önce yöntemi bulmak. sonra bilimıoluşturmak gerekir" görüşünden yola çıkarak Tür<iye'de toplumsal bilim çalışmalannı irdeİiyor. Yazartartışmalaryaratacak nitelikteki kitabında. EmreKongar, Mübeccel Kıray, Şerif Mardin. Yalçın Küçük, Baykan Sezer, NilüferGöle'gibı loplumsal bilimcilerimizin yöntem anlayışlannı eleştirip dcğcrlendiriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle