05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET2 16OCAK1994PAZAR Prensler gelecek mi, devler ölecek mi? Masal dünyasmdan son haberler... Masallarla insanlar daha güzel olacak"ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Derken kış gelir, sobalarla bir olup hükümetini kurar beyaz bir masala nine. Aa çeken güzel prenseslerle, kestaneler gündemdeki yerine otu- rur, ardından da, onlan kurtarmaya ayarlı ve elbette beyaz atlı yakışıİdı prensler. Cadı kadınlar, şahmeran- İar, umaalar, fala kadınlar, büyüler ve daha neler neler. Birden bir şey olur. Pirelerin mi, yoksa develerin mi tellal olduğunu unutacak kadar büyür çocuk. Oto- büsler girer günlerimize, borsa en- deksleri, koalisyon hükümetleri, bo- zuk paralar ve sivilceler... Her şey, hep bir ağızdan, beyaz atlı prensin, komik bir yalan olduğunu bağınr yüzümüze. Mavi cam ülke kınlır. yalnızlık başlar. Adacıklar kurulur ardından. Güzel insanlar. kur- tanlmış bölgelerini, dünyaya ve tüm uluslara karşı savunurlar. Saldınlar ve savunmalara döner yaşamın yüzü. Prens de gelmez. Gelmez, gel- mez. Mi acaba? Gaje Hace-i Dengbej. E)iyarbakır günlerinde, oranın insanlan, bu adı takmışlar ona: Masalcı San Hoca. Çünkü o. bir efsane hafiyesi ve bir masal avcısı. Şimdi Bilkent Üniver- sitesi'nin bir odasında, masallann arasından geçen, yolculuğa çıklığı masallan öğrencilerine de anlatan Muhsine Heümoğlu Yavuz. "Diyar- bakır Efsaneleri". "Azerbaycan Halk Edebiyatı ile Türkiye Halk Edebiyatı Arasındaki Benzerlikler", "Cigaramın Üstünde Bir Topal Kannca", "Kim Uyur Kim Uyanık", "tlahır Çarşanibalar" adh yapıtlannda, devlerin ve prensesle- rin, gerçek yaşamın diline tercüme- lerini ediyor, masaldaki gerçeğin izi- ni sürüyor. Yavuz'a sorduk. Şu masallann ash var mı gerçekten? Çok büyüdük mü? Masallar mutlu mu? Devler so- nunda ölecek mi? Her şey gerçekten bir gün çok güzel olacak mı, ne der- siniz? O da şöyle başladı söze: "Bir vamuş bir yokmuş, masal- lann hepsi gerçek, gerçekse zavallı bir düşmüş" - İnsanlar neden masallara gerek- sinim duyarlar? YAVUZ - Her insanın geçmişinde bir efsane vardır, yüreğinde de bir masal. Her masal bir gerçeğe da- yanır. İnsanlar, tarih boyu, bazı baskılardan dolayı. bu gerçeklen çarpıtarak dile getirmişlerdir. Top- lumsal işlev üstlenir masallar: çünkü her masahn bir iletisi vardır, masal- lar bir halk eğitim aracıdır. Orneğin. her köyde bir "Tnasal anası" vardır. Masal analan, her gece bir masal an- latırlar. Sonunda da, masal iletileri- ni dile getirirler. Bu masallarda, dev - ler vardır örneğin. Bir yaşam içinde. düşünün, ne çok sınav vardır. İşte bu gerçek sınavlar, düşsel devlerden başka bir şey değildirler aslında. Masallarda. sulann başım tutan devler. gerçek yaşamda da kolejle- rin. ıyı bir mesleğin. mutlu bir aşkın peşinı bırakmazlar. - Devler gerçekten varsa, prensler de olmalı o zaman. Gerçekten variar mı? YAVUZ - Kurtanalar hep var. Her masahn bir kurtancısı var. Ma- salda. umutsuzluğa hiç yer yok. Nasıl olsa prens geliyor, ya da hiç Filipinler'de bir köre ehliyet verildi MANİLA (AA) - Filipinler'de rüşvetçi kılığına giren TV muha- birleri, kör bir adama bile ehliyet verildiğini ortaya çıkardılar. Kara Naküyat Bürosu'nun (LTO) yerel şefı Edna Garvida, ehliyet işlemlerinde rüşveti engel- leyemediği gerekçesiyle işten çıkanldı. Bir hafta sonra ehliyet hazır GMA televizyonunun "Ekip Yedi" programının muhabirleri, Manila'nın Tayuman bölgesinde LTO Bürosu'ndaki bir yetkiliye giderek, sözde Suudi Arabistan'- da çalışan Reynaldo Neria için eh- liyet istediklerini söylediler. Yet- kili, ehliyeti vermek için, ücretin 10 misline tekabül eden 1200 pe- zoya (42 dolar) anlaştı. Muhabirler, kendilerinden sa- dece sözde müracaatçının resmi- nin istendiğini ve görme özürlü Reynaldo Neria'nın fotoğrafını verdıklerini söylediler. Aradan bir hafta geçtikten sonra Neria'nın ehliyeti hazırdı. Bu arada büro şefı Garvida, rüş- vet olaylannı durdurmaya gücü- nün yetmediğini, çünkü rüşvet alanlann polis tarafından korun- duğunu söyledi. Çocuklan özgür bırakın KONYA (AA) - Özellikle bü- yük şehirlerde tüm zamanını ev ve balkonlarda geçirerek büyüyen okul öncesi çocuklann korkak ve güvensiz olduğu, ileriki yaşlarda arkadaşlık kuramadığı bildirildi. Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim görevlisi psiki- yatrist Dr. Nazmiye Kaya, yaptığı açıklamada. arkadaş edinemeyen ve ev dışındaki dünyayı tanıma fırsatı bulamayan çocuklann, okul döneminde istenilen başanyı sağlayamadığmı belirterek "So- kak, park, babçe ve uygun yerlerde oynama fırsatı bulan çocuklar, ze- kasmı kullanmayı da öğrenerek ye- tenek kazanmaktadır" dedi. Çocukluğunu yaşama hakkı Ruhsal yönden tatmin olan ço- cuklann, olmayanlara göre daha uyumlu ve daha sakin olduklannı vurgulayan psikiyatrist Dr. Kaya, şunlan söyledi: "Çocuklarda arkadaşm önemi oldukça büyüktür. Arkadaş çevre- sinde büyüy en çocuklar ruhsal yön- den güç kazandığı gibi, tiriksel yönden de iyi bir gelişme gösterir- ler. Sokakta oynayan çocuklann iştahlan açıktır ve oynamayanlara oranla kemik yapılara daha kuv- vetb'dir. Bazı ebeveynler. çocukJan oyun oynadığı zaman arkadaş yeri- ne geçerek o doğrultuda davranı- rlar. Bu davranış hiçbir zaman ço- cuğnn kendi akranınm yerini dol- duramaz. Çocuk rumından ancak bir ço- cuk anlar. Bazı ailelerde. özellikle de annelerde 'sokaktan mikrop ka- par. kötü alışkanlıklar edttnir' tü- ründe düşünceler hakimdir. Anne, bunlan düşûnürken çocuğun en do- ğal hakkı olan 'çocukluğunu yaşa- ma hakkf nı elinden aldtğmı hesaba katmaz. Oysa bu davranış, çocu- ğun kişiliğini kazanmasma da set çekmektedir. Çocuklann hayata daha güvenK ve daha sıcak bak- ması, onlaruı iyi bir çocukluk döne- mi geçirmesiyle mümkûndör." Çocuklarda baskı ve dayak Çocukluk döneminde baskı gö- ren çocuklann çekimser bir kişilik kazandıklannı, bunu ileri yaşîara da taşıdıklannı ifade eden psiki- yatrist Dr. Kaya. şöyle dedi: "Baskı ve dayak, özellikle okul öncesi çocuklan pısırık ve ürkek yapmaktadır. Bunun yanında, ço- cuğa yalancılık gibi kötü bir alı- şkanlık kazandırmaktadu-. Dayak yiyen ve baskı gören çocuk hemen yalana başvurmaktadır. Aileler, baskı ve dayak verine eğitme yolu- na gitmelidir. Çünkü eğitim birçok sorunu ortadan kaldıracak ve çocu- ğa hayatı daha iyi anlama fırsatı verecektir." Nekadarda benziyor NECLA SEYHUN Ne kadar da karabataklara benzi- yor şu modacılar. Bir batıp bir çıkı- yorlar. Bakıyorsunuz pınl pınl, onca sözü edilen, yere göğe konula- mayan bir koleksiyondan sonra. si- linip gidiyorlar. Yıllar yılı hemen de ne ses, ne de nefes. Sonra gene parlayış. Bir mevsim, üç mevsim... Böyle gelgitlerle sürü- yor moda dalgası. Bir zamanlar Valentino zirvedey- di. Tüm ötekilerin üstünde. en çok sözü edilen, en çok tutulan, defılesi- ne en zor davetiye bulunan modacı oldu. Her defılesi bir olaydı... Her defılesi bir olaydı. Tüm öteki- lerden uzak, orman içinde bir pav- yonda gösterirdi koleksiyonlannı. Paris'in en şık kadınlan onun defıle- sinde buluşurlardı. Gerçekten baş- ka. ayncahğı olan defilelerdi bunlar. Modellerinin güzelliği. takdimin ori- jinalliği de su götürmezdi doğrusu. Ondan zirvedeydi zaten. Ama zirvede tutunmak, zirveye tı- rmanmaktan çok daha zor. Hele moda dünyasında. Usta dağcılar(!) her an zirveye ulaşıp, bir öncekinı alaşağı etmeye hazır. En ufak bir sürçme. orijinallik. mükemmellik dozunda en ufak bir düşüş, zirveden apar topar inmenin nedeni. Valentino'ya olan da bu; modelle- ri eskisi kadar şık, eskisi kadar deği- şik bulunmaz oldu. Bunun sonucun- da da davetiyeleri peşınde deliler gibi koşuşturmaya bir gerek kalmadı. Bir gün yeniden bir hamle yapabi- lir. Yapacaktır da... Ama ne za- man?.. Kim bilebilir?.. Ydlann süksesi unutulurmu... Valentino gibi, bir başka dönemin en beğenilen modacılanndan birisi de Ungaro idi. Ne heyecandı, ne sükseydi onun koleksiyonlan. Em- pirmeleri. içine Uzakdoğu'nun gi- zemli büyüsünü, fantezisini kattığı o tepeden tırnağa kadınsı modelleri... Mevsimler ve yıllar boyu yerini konıdu. Abiye denince. ipek kıyafet denince özellikle o gelirdi akla. Ne yaptığı ne yapacağı merakla, heye- canla ızlenirdi. Drapeleri, fıyonglan, yırtmaçlı etekleri... Sonra sessizlik, sonra bir tür unu- tuluş... Onu her an gündemde tutan, o sihirli büyü bozulmuştu bir kere. Ama son defilelerde yeniden bir yükselme var Ungaro'nun grafığin- de. Özellikle yaz defılesinde. Biraz gayret, biraz şansla yuvarlandığı zir- veye yeniden tırmanabilir gibi görii- nüyor. Ama Chloe için aynı şeyi söyle- bataMara modaalarChloe de bir stilistten ötekine ka- çırdığı ünün peşine düştü. Ama fay- dasız!.. Giden gitmişti bir kere. De- nediği hiçbir stilist ona Lagerfeld"in görkemli günlerinin gölgesini bile getıremedi. İşin tuhafı. şimdi Lagerfeld yeni- den Chloe'nin stilistliğine döndü. Chanel ve kendi evi süredursun. kol- tuktaki karpuzlara bir yenisinı -daha doğrusu eskisini- kattı. Ama giden gitmiş. geçen geçmış. onun da büyüsü bozulmuş bir kere. Şartlar. ortam çok farklı. Moda köprüleri- nin altından çok sular aktı. Eski günler geri dönecek gibi durmuyor. Ya moda dünyasının şu ufak tefek ilginç modacısı, Tunuslu Azzeddine Alaia?.. V alentino gibi. bir başka dönemin en beğenilen modacılarından birisi de Ungaro idi. Ne heyecandı, ne sükseydi onun koleksiyonlan. Empirmeleri, içine Uzakdoğu'nun gizemli büyüsünü. fantezisini kattığı o tepeden tırnağa kadınsı modelleri... Bir zamanlar gardrobunda ondan birkaç kıyafet bulunmayan ünlü ve şık kadın mı vardı?.. Her zaman çım stili siyah ipek kıyafetler giyen köpe- ği Patapufla gezen bu miniskül Tu- nuslu. Tunus Güzel Sanatlar Aka- demısi'nde mımarlık eğitimi gördü. Kâğıt-kalem parasını çıkarmak için okuldan çıkınca mahalle terzisinin yanında çalışırdı. Lagerfeld kendi moda evinde CHLOE'deki başansını yakalayabilmiş değil. mek olanağı pek yok. Karl Lager- feld'li yıllardaki süksesi unutulur gibi mi?.. Modanın nabzı defilelerin- de atardı. O görkemli sahneye değil de. 'podyuma koyuşlar', yıllara karşın belleklerde güzelliğini yitir- medi. Sonra Lagerfeld, Chanel'e geçti Chloe'vi bıraktı. Bir yandan kendi modaevini açtı. 1980 de hazır giyime atıldı... Sonunda rüvalann şehri Paris'e geldi. Diofda tamamı tamamına beş gün çalıştıktan sonra. Günev Larod'a geçip, ikı mevsim kaldı or- da. 1980 de hazır giyime atıldı. Den. kürk.jarse \e saten, koleksiyonlan- nın temeliydı. Bir süre gölgede kal- dıktan sonra bu kez kavnatılmış günlerden yaptığı modellere yeni bir çıkış yapıyor. Parçalanmış. soldurulmuş. taş- lanmış jeans'dan. yıkanmış ipekten sonra şimdıde modada kaynatılmış. keçeleşmiş yünlüler dönemi... Bu yünlüler. onu eski ününe ka- vuşturacak mı bakalım?.. Gizemli. 'glamur' stili kı>afetlerin modacısını bakalım modada neler bekliyor. "FiramnJann yasındayım" divor Alaia. "Dünya kadar yaşlı, dünya kadar da genc!.." Felç tedavisinde yeni umut BURSA (AA) - Uludağ Üni- versitesi Tıp Fakültesi Nöroşi- riirji Ana Biiim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ka\a Aksoy başkanlığındaki bir ekip, trav- ma sonucu omurilikte oluşan felçli bölgeye sınir veya sinir do- kusu nakli konusunda yaptığı deneylerde başan sağladı. Prof. Dr. Aksoy, yaptığı açı- klamada. yaklaşık 8 vıldır felci tedavi etmek amacıyla fareler üzerinde çeşitli denevler yaptı- klannı bıldirdi. Fakültenin De- ne> Hayvanlan Merkezi'nde üretilen farelerin önce omurilik- lerinde tahribat yapılarak felç edıldiğini. daha sonra fare ceni- nının omurilığınden alınan doku ile kendi vücudundan alınan sı- nirlerin yenıden hasta fareye nakledıldiğini söyledi. Deneyler- den başanlı sonuçlar aldıklannı kaydeden Prof. Dr. Aksoy. "Si- nir veya sinir dokusu nakİettiği- miz binlerce felçli farede iyileşme görüldü." dedi 'Önemli adımlar attık' Söz konusu çalışmayla felçli hastalann teda\isinde önemli adımlar atıldığına dikkati çeken Prof Dr Aksoy. "ABD'de bu çalışmalar deney hav> anlarından insana geçmiş durumda. Ameri- kalı hekimler, belde yüzde 55-60, sırtta yüzde 35-40 iyileşme elde ettiklerini söylüyorlar" dıye ko- nuştu. Prof. Dr. Aksoy. Türkıye'de kendıleri dışında bu konuda çalışan bir başka ekip bulun- madığına da değınerek şunlan söyledi• "Çalışmamızda, omurilikte yaralanma sonucu, yukarıdan aşağıya geçişi engelleyen bariyer- leri, sinir grefti >e hücre kültürü koyarak aşıyoruz. Ayrıca omuri- likte oluşan ölü bölgey e sinir ko- yuyoruz. Sinir ekimi dediğimiz bu işlemde sinir uçlanarak hareketin iletilmesini sağlıyor. Felçli hasta- lann tedavisinde önemli aşamalar kaydettik. Sıçanlar üzerindeki deneylerimizde yüzde 80"den faz- la başarı kaydedildi. Ancak sı- çaniarın doku tazeleme hızının in- san vücuduna oranla daha fazla olduğu da unutulnıamalı." Prof. Dr. Aksoy. trafik. iş ka- zası. düşme ve değişik nedenler- den meydana gelen yaralanma \e travmalann felce yol açtığın' da belirterek "Felç. üİkemizin en önemli sorunlanndan biridir. Fel- ce çare bularak işgücü kaybını büyük oranda önlemiş olacağız" dedi. Türkiye'de sinir nakli yoluyla felç tedavisi için ilk ameliyatı ge- lecek ay gerçekleştireceklerini bildiren Prof. Dr. Aksoy. has- tanın. ameliyatı heyecanİa bek- ledığıni kaydetti. Vietiıamlı sığmmaalar için tek çözüm evlilik IM)EPEM)E>T Özgürlüğün bedeli Viet- namh genç kızlar için oldukça yüksek. Gençlik ve masumi- yetlerinden başka bir şeyleri olmayan yüzlerce Vietnamlı kadın, Hong Kong'taki İngiliz sığınmacı kamplanndan kur- tulmak için çareyi yerli halkla evlenmekte buluyor. 1980'li yıllarda canlannı hi- çe sayaraİc kınk dökük gemi- lerle Vietnam'dan kaçan yok- sul ve savaş yorgunu insan- lann tek umudu, Birleşmiş Milletler tarafından verilen sığınmacı statüsüne kavuş- mak. Ne var ki, BM taleplerin yoğunluğu karşısında po'itik sığınmaa konumunu çok az kişiye tanıyor. Vietnamb kadınlar kamp- larda süresiz kalamayacak- lannı, er veya geç Vietnam'a geri gönderileceklenni biliyor- lar. Bu durumda yapacaklan tek bir şey kalıyor: Hong Kong'lu erkeklerle evlenerek, oturmaiznialmak. Genellikle yaşh. Çin kökenli Hong Kongiu erkekler, kamplardaki genç Vietnamlı kızlar arasından güzellerini se- çerek evleniyorlar. Yaşb da- J-J M taleplerin yoğunluğu karşısında politik sığınmacı konumunu çok az kişiye tanıyor. mat, geline oturma izni aldı- ktan sonra, boşanıp yeniden başka bir Vietnamlı kız ile ev- Ienebiliyor. Diğer taraftan kı- zlarla damat adaylannı tanıştıran arabulucular bu iş- ten büyük paralar kazanıyor. Kampta kalan kızlar Viet- nam'dan gelirken yanlannda getirebildikleri paralan bu "son çare" için saklıyorlar. Aralanndan biri evlendiği za- man, kendileri için de bir umut ışığı doğuyor. Damadın arka- daşlanyla nikah töreninde tanışma veya tanıştınlma olasılığını değerlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Geçtiğimiz hafta sonu Viet- namlı Do Thi Hong "arkadaş- lannın" arabuluculuğu ile tanıştığı Yeni Zelandah Ngu- yen Van Tran ile evlendi. Dü- ğün törenine hapishane ara- basıylâ gelen gelin. nikahtan sonra hemen özgür bırakılmı- yor. Bürokratik işlemlerin ta- mamlanabilmesi için gelinin bir müddet daha kampta kal- ması gerekiyor. Kampta kalan kadınlann el birliği ile diktikle- ri ipek gelinliği içinde Do Thi Hong. 15 dakika süren tören- den sonra tekrar hapishane arabasına binerek kampa döndü. Şimdi parmaklıklar arkasından kurtulacağı anı öz- lemle bekliyor. umulmadık bir çoban. Bu da masal- lann rahatlaücı özelliği. Özellikle Doğulu toplumlarda, zaten hep kö- tü olan insan yaşamı kişinin üzerin- de müthiş bir baskı yaratıyor. Ma- sallar da. insanlann bunahmını ön- lüyor belki de. Hatta inühann önü- ne geçiyor çoğu kez. Örneğin bu gün, Batılı toplumlarda intihar oranı çok yüksek. Belki de, bizim kadar çok masallan ve o masallann da yeterince prensleri yok, o yüzden. Şaka bir yana, her ulusun masallan ve efsaneleri var. Çünkü bunlar bir- takım gerçekleri dile getirme biçimi. Asbna bakıhrsa, bu masal ve efsane- lerdeki motifler de ortak. Yerel külrüriin bulunması - Uluslaruı masallarmdaki ortakb- klar nereden kaynaklanıyor? Bunun nedeni yalnızca kültür altşverisi mi? YAVUZ - Elbette önemli neden- lerden biri bu. Ancak, benim savun- duğum bir başka nokta daha var. O da, insanlann aynı olaylar sonunda aynı sonuçlara vardıklan, insanlann algılama biçimlerinin benzerlik gös- terdiği. Örneğin bizim Tepegöz1 - ümüzle Yunanlılann Kitiok'u. Aslı- nda aynı simgelere denk geliyorlar. Fakat bizim Tepegöz'ümüz, üç ko- yunu bırden yiyip, odunla dişini kanştınrken ve masalda mağa- rasının pisliğinden söz edilirken, Kitlok'un mağarasına giren Odise, düzenle sıralanmış yoğurtlan, pey- nirlen görür. Kitlok'un mağarasmın bu denli temiz ve düzenli olmasınm nedeni de Yunanlılann kent kültü- rünü banndırmalanndan gelir. Bi- zim göçebe Tepegöz' ümüzün, elbet- te düzenli bir mağarası olamaz. Yani insanlar tarih boyunca benzer şeyleri düşünüp, benzer şeyleri an- latmışlardır. ancak bunlan dile geti- rişleri farkhdır. Bu da halk kültürü- nün yerel yanından kaynaklanır. Halk kültürlerinin çakışma nokta- lanndan da uygarlık doğar. - Bu noktada ortaya çıkan sorun yerellik ve evrenseUik. Avrupa'da yerel kültürleri öne çıkarmaya iliş- kin bir çaba var. Biz bu çabanın neresindeyiz? YAVUZ - Biz yerel kültürümüzü henüz bulmaya başladık. Masal- lanmızın. ilk İcez bir Macar tarafı- ndan kaleme alınmış olması bir rast- lantı değil. Avrupa'nın bulunduğu noktaya gelebilmek için önce yerel kültürün bulunması, sonra da yerel kültürün evrensel olanla bütünleş- mesi gerekiyor. Sonra da evrenselin içinde yok olma korkusunun ya- şanıp. yerelin öne çıkarülması aşa- ması gelir. Biz henüz bu sürecin çok başındayız. Yaşam markalara endeksli - Reklam panolarında, televizyon- larda ve yaşamın her alamnda karşımıza çıkan yeni ve yayümacı masallar için ne diveceksiniz? Halk kültüriinün bu yeni ve sıkıcı masal- lara tepkisi ne? YAVUZ - Bu yeni masallar, in- sanlık dramlannı yaratıyor. Emper- yalist kültürün. halk kültürleri üze- rindeki sömürüsünün boyutlan kor- kutucu. Artık yaşamlar markalara endeksli. Birbirini dinleyemeyen in- sanlar sonra da anlaşılmamaktan söz ediyorlar. Oysa halk kültürü- müzde birbirini saygıyla dinlemek var. Ortalıkta dolaşan, yeni fosforlu masallara kendini kaptırmış birsürü robot var. İnsan sıcağına ve şiire za- man kalmadı. Artık "kimsenin vakti yok ince şeyleri düşünmeye". Halk kültürünün. yayılmacı kültüre tep- kisini göstermesi için önce halk bi- lim kürsülerinin kapaülmasından vazgeçilmeli. Halkbilim kürsüleri halkın dışında kalmamalı. Bu alan- da öğrenci yetiştirmek, araştırmalar yapıp. araştırma sonuçlannı değer- lendirmek çok önemli. Eski masalla- ra bir göz atmak yeterli ve onlan anlamaya çalışmak. Eski masallarla insanlar daha güzel olacak. Grip aşısı koruyucu değil Özgürlüğün bedeli Vietnamlı genç kızlar için oldukça yüksek. İZMtR (AA)-lzmir Eczaalar Odası Başkaru Levent Kamacık, Türkiye'de son 3 yıldır moda haline geldiğini belirttigi grip aşısının ke- sinlikle koruyucu olmadığını öne sürdü. Bu konuda vatandaşjan uyaran Levent Kamacık. "Aşı, bir virüse karşı koruyor. Aşı kapsammda ol- mayan birçok grip virüsü var. Bu ne- denie kesinlikle koruyucu değil" dedi. Kamacık, yaptığı açıklamada, grip aşısı ithal eden fırmalann, "işgü- cü kaybını ördemek" adına işveren- lerle anlaşma yaparak işyerlerinde toplu aşılamaya yöneldiklerini be- lirtti. Kamaak, şunlan söyledi: "Son zamaniarda çağdaşlığm gös- tergesi gibi gösterilen grip aşısı, işgü- cü kaybını önleyeceği öne sürülerek, kampanyalar açılarak piyasaya sü- riilüyor. Bu da, çalışanlara sunulan bir sağuk hizmeti gibi empoze edili- yor. Oysa koruyuculuğu sadece bir virüse karşı geüştirilen bu aşı. gerek- siz tüketimi körüklediği gibi, grip aşı- sı olan kişinin bilinçaltında 'nasıl olsa aşı oldum' rahatlığını yaratıyor. Kişi de kendisini yeterince korumuyor."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle