Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET2 16OCAK1994PAZAR
Prensler gelecek mi, devler ölecek mi? Masal dünyasmdan son haberler...
Masallarla insanlar daha güzel olacak"ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
Derken kış gelir, sobalarla bir olup
hükümetini kurar beyaz bir masala
nine. Aa çeken güzel prenseslerle,
kestaneler gündemdeki yerine otu-
rur, ardından da, onlan kurtarmaya
ayarlı ve elbette beyaz atlı yakışıİdı
prensler. Cadı kadınlar, şahmeran-
İar, umaalar, fala kadınlar, büyüler
ve daha neler neler.
Birden bir şey olur. Pirelerin mi,
yoksa develerin mi tellal olduğunu
unutacak kadar büyür çocuk. Oto-
büsler girer günlerimize, borsa en-
deksleri, koalisyon hükümetleri, bo-
zuk paralar ve sivilceler... Her şey,
hep bir ağızdan, beyaz atlı prensin,
komik bir yalan olduğunu bağınr
yüzümüze. Mavi cam ülke kınlır.
yalnızlık başlar. Adacıklar kurulur
ardından. Güzel insanlar. kur-
tanlmış bölgelerini, dünyaya ve tüm
uluslara karşı savunurlar. Saldınlar
ve savunmalara döner yaşamın
yüzü. Prens de gelmez. Gelmez, gel-
mez. Mi acaba?
Gaje Hace-i Dengbej. E)iyarbakır
günlerinde, oranın insanlan, bu adı
takmışlar ona: Masalcı San Hoca.
Çünkü o. bir efsane hafiyesi ve bir
masal avcısı. Şimdi Bilkent Üniver-
sitesi'nin bir odasında, masallann
arasından geçen, yolculuğa çıklığı
masallan öğrencilerine de anlatan
Muhsine Heümoğlu Yavuz. "Diyar-
bakır Efsaneleri". "Azerbaycan
Halk Edebiyatı ile Türkiye Halk
Edebiyatı Arasındaki Benzerlikler",
"Cigaramın Üstünde Bir Topal
Kannca", "Kim Uyur Kim
Uyanık", "tlahır Çarşanibalar" adh
yapıtlannda, devlerin ve prensesle-
rin, gerçek yaşamın diline tercüme-
lerini ediyor, masaldaki gerçeğin izi-
ni sürüyor.
Yavuz'a sorduk. Şu masallann
ash var mı gerçekten? Çok büyüdük
mü? Masallar mutlu mu? Devler so-
nunda ölecek mi? Her şey gerçekten
bir gün çok güzel olacak mı, ne der-
siniz? O da şöyle başladı söze:
"Bir vamuş bir yokmuş, masal-
lann hepsi gerçek, gerçekse zavallı
bir düşmüş"
- İnsanlar neden masallara gerek-
sinim duyarlar?
YAVUZ - Her insanın geçmişinde
bir efsane vardır, yüreğinde de bir
masal. Her masal bir gerçeğe da-
yanır. İnsanlar, tarih boyu, bazı
baskılardan dolayı. bu gerçeklen
çarpıtarak dile getirmişlerdir. Top-
lumsal işlev üstlenir masallar: çünkü
her masahn bir iletisi vardır, masal-
lar bir halk eğitim aracıdır. Orneğin.
her köyde bir "Tnasal anası" vardır.
Masal analan, her gece bir masal an-
latırlar. Sonunda da, masal iletileri-
ni dile getirirler. Bu masallarda, dev -
ler vardır örneğin. Bir yaşam içinde.
düşünün, ne çok sınav vardır. İşte
bu gerçek sınavlar, düşsel devlerden
başka bir şey değildirler aslında.
Masallarda. sulann başım tutan
devler. gerçek yaşamda da kolejle-
rin. ıyı bir mesleğin. mutlu bir aşkın
peşinı bırakmazlar.
- Devler gerçekten varsa, prensler
de olmalı o zaman. Gerçekten variar
mı?
YAVUZ - Kurtanalar hep var.
Her masahn bir kurtancısı var. Ma-
salda. umutsuzluğa hiç yer yok.
Nasıl olsa prens geliyor, ya da hiç
Filipinler'de
bir köre
ehliyet verildi
MANİLA (AA) - Filipinler'de
rüşvetçi kılığına giren TV muha-
birleri, kör bir adama bile ehliyet
verildiğini ortaya çıkardılar.
Kara Naküyat Bürosu'nun
(LTO) yerel şefı Edna Garvida,
ehliyet işlemlerinde rüşveti engel-
leyemediği gerekçesiyle işten
çıkanldı.
Bir hafta sonra ehliyet hazır
GMA televizyonunun "Ekip
Yedi" programının muhabirleri,
Manila'nın Tayuman bölgesinde
LTO Bürosu'ndaki bir yetkiliye
giderek, sözde Suudi Arabistan'-
da çalışan Reynaldo Neria için eh-
liyet istediklerini söylediler. Yet-
kili, ehliyeti vermek için, ücretin
10 misline tekabül eden 1200 pe-
zoya (42 dolar) anlaştı.
Muhabirler, kendilerinden sa-
dece sözde müracaatçının resmi-
nin istendiğini ve görme özürlü
Reynaldo Neria'nın fotoğrafını
verdıklerini söylediler. Aradan bir
hafta geçtikten sonra Neria'nın
ehliyeti hazırdı.
Bu arada büro şefı Garvida, rüş-
vet olaylannı durdurmaya gücü-
nün yetmediğini, çünkü rüşvet
alanlann polis tarafından korun-
duğunu söyledi.
Çocuklan
özgür
bırakın
KONYA (AA) - Özellikle bü-
yük şehirlerde tüm zamanını ev ve
balkonlarda geçirerek büyüyen
okul öncesi çocuklann korkak ve
güvensiz olduğu, ileriki yaşlarda
arkadaşlık kuramadığı bildirildi.
Konya Selçuk Üniversitesi Tıp
Fakültesi öğretim görevlisi psiki-
yatrist Dr. Nazmiye Kaya, yaptığı
açıklamada. arkadaş edinemeyen
ve ev dışındaki dünyayı tanıma
fırsatı bulamayan çocuklann,
okul döneminde istenilen başanyı
sağlayamadığmı belirterek "So-
kak, park, babçe ve uygun yerlerde
oynama fırsatı bulan çocuklar, ze-
kasmı kullanmayı da öğrenerek ye-
tenek kazanmaktadır" dedi.
Çocukluğunu yaşama hakkı
Ruhsal yönden tatmin olan ço-
cuklann, olmayanlara göre daha
uyumlu ve daha sakin olduklannı
vurgulayan psikiyatrist Dr. Kaya,
şunlan söyledi:
"Çocuklarda arkadaşm önemi
oldukça büyüktür. Arkadaş çevre-
sinde büyüy en çocuklar ruhsal yön-
den güç kazandığı gibi, tiriksel
yönden de iyi bir gelişme gösterir-
ler. Sokakta oynayan çocuklann
iştahlan açıktır ve oynamayanlara
oranla kemik yapılara daha kuv-
vetb'dir. Bazı ebeveynler. çocukJan
oyun oynadığı zaman arkadaş yeri-
ne geçerek o doğrultuda davranı-
rlar. Bu davranış hiçbir zaman ço-
cuğnn kendi akranınm yerini dol-
duramaz.
Çocuk rumından ancak bir ço-
cuk anlar. Bazı ailelerde. özellikle
de annelerde 'sokaktan mikrop ka-
par. kötü alışkanlıklar edttnir' tü-
ründe düşünceler hakimdir. Anne,
bunlan düşûnürken çocuğun en do-
ğal hakkı olan 'çocukluğunu yaşa-
ma hakkf nı elinden aldtğmı hesaba
katmaz. Oysa bu davranış, çocu-
ğun kişiliğini kazanmasma da set
çekmektedir. Çocuklann hayata
daha güvenK ve daha sıcak bak-
ması, onlaruı iyi bir çocukluk döne-
mi geçirmesiyle mümkûndör."
Çocuklarda baskı ve dayak
Çocukluk döneminde baskı gö-
ren çocuklann çekimser bir kişilik
kazandıklannı, bunu ileri yaşîara
da taşıdıklannı ifade eden psiki-
yatrist Dr. Kaya. şöyle dedi:
"Baskı ve dayak, özellikle okul
öncesi çocuklan pısırık ve ürkek
yapmaktadır. Bunun yanında, ço-
cuğa yalancılık gibi kötü bir alı-
şkanlık kazandırmaktadu-. Dayak
yiyen ve baskı gören çocuk hemen
yalana başvurmaktadır. Aileler,
baskı ve dayak verine eğitme yolu-
na gitmelidir. Çünkü eğitim birçok
sorunu ortadan kaldıracak ve çocu-
ğa hayatı daha iyi anlama fırsatı
verecektir."
Nekadarda
benziyor
NECLA SEYHUN
Ne kadar da karabataklara benzi-
yor şu modacılar. Bir batıp bir çıkı-
yorlar. Bakıyorsunuz pınl pınl,
onca sözü edilen, yere göğe konula-
mayan bir koleksiyondan sonra. si-
linip gidiyorlar. Yıllar yılı hemen de
ne ses, ne de nefes.
Sonra gene parlayış. Bir mevsim,
üç mevsim... Böyle gelgitlerle sürü-
yor moda dalgası.
Bir zamanlar Valentino zirvedey-
di. Tüm ötekilerin üstünde. en çok
sözü edilen, en çok tutulan, defılesi-
ne en zor davetiye bulunan modacı
oldu.
Her defılesi bir olaydı...
Her defılesi bir olaydı. Tüm öteki-
lerden uzak, orman içinde bir pav-
yonda gösterirdi koleksiyonlannı.
Paris'in en şık kadınlan onun defıle-
sinde buluşurlardı. Gerçekten baş-
ka. ayncahğı olan defilelerdi bunlar.
Modellerinin güzelliği. takdimin ori-
jinalliği de su götürmezdi doğrusu.
Ondan zirvedeydi zaten.
Ama zirvede tutunmak, zirveye tı-
rmanmaktan çok daha zor. Hele
moda dünyasında. Usta dağcılar(!)
her an zirveye ulaşıp, bir öncekinı
alaşağı etmeye hazır.
En ufak bir sürçme. orijinallik.
mükemmellik dozunda en ufak bir
düşüş, zirveden apar topar inmenin
nedeni.
Valentino'ya olan da bu; modelle-
ri eskisi kadar şık, eskisi kadar deği-
şik bulunmaz oldu. Bunun sonucun-
da da davetiyeleri peşınde deliler gibi
koşuşturmaya bir gerek kalmadı.
Bir gün yeniden bir hamle yapabi-
lir. Yapacaktır da... Ama ne za-
man?.. Kim bilebilir?..
Ydlann süksesi unutulurmu...
Valentino gibi, bir başka dönemin
en beğenilen modacılanndan birisi
de Ungaro idi. Ne heyecandı, ne
sükseydi onun koleksiyonlan. Em-
pirmeleri. içine Uzakdoğu'nun gi-
zemli büyüsünü, fantezisini kattığı o
tepeden tırnağa kadınsı modelleri...
Mevsimler ve yıllar boyu yerini
konıdu. Abiye denince. ipek kıyafet
denince özellikle o gelirdi akla. Ne
yaptığı ne yapacağı merakla, heye-
canla ızlenirdi. Drapeleri, fıyonglan,
yırtmaçlı etekleri...
Sonra sessizlik, sonra bir tür unu-
tuluş... Onu her an gündemde tutan,
o sihirli büyü bozulmuştu bir kere.
Ama son defilelerde yeniden bir
yükselme var Ungaro'nun grafığin-
de. Özellikle yaz defılesinde. Biraz
gayret, biraz şansla yuvarlandığı zir-
veye yeniden tırmanabilir gibi görii-
nüyor.
Ama Chloe için aynı şeyi söyle-
bataMara
modaalarChloe de bir stilistten ötekine ka-
çırdığı ünün peşine düştü. Ama fay-
dasız!.. Giden gitmişti bir kere. De-
nediği hiçbir stilist ona Lagerfeld"in
görkemli günlerinin gölgesini bile
getıremedi.
İşin tuhafı. şimdi Lagerfeld yeni-
den Chloe'nin stilistliğine döndü.
Chanel ve kendi evi süredursun. kol-
tuktaki karpuzlara bir yenisinı
-daha doğrusu eskisini- kattı. Ama
giden gitmiş. geçen geçmış. onun da
büyüsü bozulmuş bir kere. Şartlar.
ortam çok farklı. Moda köprüleri-
nin altından çok sular aktı. Eski
günler geri dönecek gibi durmuyor.
Ya moda dünyasının şu ufak tefek
ilginç modacısı, Tunuslu Azzeddine
Alaia?..
V alentino gibi. bir başka
dönemin en beğenilen
modacılarından birisi de
Ungaro idi. Ne heyecandı, ne
sükseydi onun
koleksiyonlan.
Empirmeleri, içine
Uzakdoğu'nun gizemli
büyüsünü. fantezisini kattığı
o tepeden tırnağa kadınsı
modelleri...
Bir zamanlar gardrobunda ondan
birkaç kıyafet bulunmayan ünlü ve
şık kadın mı vardı?.. Her zaman çım
stili siyah ipek kıyafetler giyen köpe-
ği Patapufla gezen bu miniskül Tu-
nuslu. Tunus Güzel Sanatlar Aka-
demısi'nde mımarlık eğitimi gördü.
Kâğıt-kalem parasını çıkarmak için
okuldan çıkınca mahalle terzisinin
yanında çalışırdı.
Lagerfeld kendi moda evinde CHLOE'deki başansını
yakalayabilmiş değil.
mek olanağı pek yok. Karl Lager-
feld'li yıllardaki süksesi unutulur
gibi mi?.. Modanın nabzı defilelerin-
de atardı. O görkemli sahneye değil
de. 'podyuma koyuşlar', yıllara
karşın belleklerde güzelliğini yitir-
medi.
Sonra Lagerfeld, Chanel'e geçti
Chloe'vi bıraktı. Bir yandan kendi
modaevini açtı.
1980 de hazır giyime atıldı...
Sonunda rüvalann şehri Paris'e
geldi. Diofda tamamı tamamına
beş gün çalıştıktan sonra. Günev
Larod'a geçip, ikı mevsim kaldı or-
da.
1980 de hazır giyime atıldı. Den.
kürk.jarse \e saten, koleksiyonlan-
nın temeliydı. Bir süre gölgede kal-
dıktan sonra bu kez kavnatılmış
günlerden yaptığı modellere yeni bir
çıkış yapıyor.
Parçalanmış. soldurulmuş. taş-
lanmış jeans'dan. yıkanmış ipekten
sonra şimdıde modada kaynatılmış.
keçeleşmiş yünlüler dönemi...
Bu yünlüler. onu eski ününe ka-
vuşturacak mı bakalım?..
Gizemli. 'glamur' stili kı>afetlerin
modacısını bakalım modada neler
bekliyor.
"FiramnJann yasındayım" divor
Alaia. "Dünya kadar yaşlı, dünya
kadar da genc!.."
Felç
tedavisinde
yeni umut
BURSA (AA) - Uludağ Üni-
versitesi Tıp Fakültesi Nöroşi-
riirji Ana Biiim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Ka\a Aksoy
başkanlığındaki bir ekip, trav-
ma sonucu omurilikte oluşan
felçli bölgeye sınir veya sinir do-
kusu nakli konusunda yaptığı
deneylerde başan sağladı.
Prof. Dr. Aksoy, yaptığı açı-
klamada. yaklaşık 8 vıldır felci
tedavi etmek amacıyla fareler
üzerinde çeşitli denevler yaptı-
klannı bıldirdi. Fakültenin De-
ne> Hayvanlan Merkezi'nde
üretilen farelerin önce omurilik-
lerinde tahribat yapılarak felç
edıldiğini. daha sonra fare ceni-
nının omurilığınden alınan doku
ile kendi vücudundan alınan sı-
nirlerin yenıden hasta fareye
nakledıldiğini söyledi. Deneyler-
den başanlı sonuçlar aldıklannı
kaydeden Prof. Dr. Aksoy. "Si-
nir veya sinir dokusu nakİettiği-
miz binlerce felçli farede iyileşme
görüldü." dedi
'Önemli adımlar attık'
Söz konusu çalışmayla felçli
hastalann teda\isinde önemli
adımlar atıldığına dikkati çeken
Prof Dr Aksoy. "ABD'de bu
çalışmalar deney hav> anlarından
insana geçmiş durumda. Ameri-
kalı hekimler, belde yüzde 55-60,
sırtta yüzde 35-40 iyileşme elde
ettiklerini söylüyorlar" dıye ko-
nuştu.
Prof. Dr. Aksoy. Türkıye'de
kendıleri dışında bu konuda
çalışan bir başka ekip bulun-
madığına da değınerek şunlan
söyledi•
"Çalışmamızda, omurilikte
yaralanma sonucu, yukarıdan
aşağıya geçişi engelleyen bariyer-
leri, sinir grefti >e hücre kültürü
koyarak aşıyoruz. Ayrıca omuri-
likte oluşan ölü bölgey e sinir ko-
yuyoruz. Sinir ekimi dediğimiz bu
işlemde sinir uçlanarak hareketin
iletilmesini sağlıyor. Felçli hasta-
lann tedavisinde önemli aşamalar
kaydettik. Sıçanlar üzerindeki
deneylerimizde yüzde 80"den faz-
la başarı kaydedildi. Ancak sı-
çaniarın doku tazeleme hızının in-
san vücuduna oranla daha fazla
olduğu da unutulnıamalı."
Prof. Dr. Aksoy. trafik. iş ka-
zası. düşme ve değişik nedenler-
den meydana gelen yaralanma
\e travmalann felce yol açtığın'
da belirterek "Felç. üİkemizin en
önemli sorunlanndan biridir. Fel-
ce çare bularak işgücü kaybını
büyük oranda önlemiş olacağız"
dedi.
Türkiye'de sinir nakli yoluyla
felç tedavisi için ilk ameliyatı ge-
lecek ay gerçekleştireceklerini
bildiren Prof. Dr. Aksoy. has-
tanın. ameliyatı heyecanİa bek-
ledığıni kaydetti.
Vietiıamlı sığmmaalar
için tek çözüm evlilik
IM)EPEM)E>T
Özgürlüğün bedeli Viet-
namh genç kızlar için oldukça
yüksek. Gençlik ve masumi-
yetlerinden başka bir şeyleri
olmayan yüzlerce Vietnamlı
kadın, Hong Kong'taki İngiliz
sığınmacı kamplanndan kur-
tulmak için çareyi yerli halkla
evlenmekte buluyor.
1980'li yıllarda canlannı hi-
çe sayaraİc kınk dökük gemi-
lerle Vietnam'dan kaçan yok-
sul ve savaş yorgunu insan-
lann tek umudu, Birleşmiş
Milletler tarafından verilen
sığınmacı statüsüne kavuş-
mak. Ne var ki, BM taleplerin
yoğunluğu karşısında po'itik
sığınmaa konumunu çok az
kişiye tanıyor.
Vietnamb kadınlar kamp-
larda süresiz kalamayacak-
lannı, er veya geç Vietnam'a
geri gönderileceklenni biliyor-
lar. Bu durumda yapacaklan
tek bir şey kalıyor: Hong
Kong'lu erkeklerle evlenerek,
oturmaiznialmak.
Genellikle yaşh. Çin kökenli
Hong Kongiu erkekler,
kamplardaki genç Vietnamlı
kızlar arasından güzellerini se-
çerek evleniyorlar. Yaşb da-
J-J M taleplerin
yoğunluğu karşısında
politik sığınmacı
konumunu çok az
kişiye tanıyor.
mat, geline oturma izni aldı-
ktan sonra, boşanıp yeniden
başka bir Vietnamlı kız ile ev-
Ienebiliyor. Diğer taraftan kı-
zlarla damat adaylannı
tanıştıran arabulucular bu iş-
ten büyük paralar kazanıyor.
Kampta kalan kızlar Viet-
nam'dan gelirken yanlannda
getirebildikleri paralan bu
"son çare" için saklıyorlar.
Aralanndan biri evlendiği za-
man, kendileri için de bir umut
ışığı doğuyor. Damadın arka-
daşlanyla nikah töreninde
tanışma veya tanıştınlma
olasılığını değerlendirmek için
ellerinden geleni yapıyorlar.
Geçtiğimiz hafta sonu Viet-
namlı Do Thi Hong "arkadaş-
lannın" arabuluculuğu ile
tanıştığı Yeni Zelandah Ngu-
yen Van Tran ile evlendi. Dü-
ğün törenine hapishane ara-
basıylâ gelen gelin. nikahtan
sonra hemen özgür bırakılmı-
yor. Bürokratik işlemlerin ta-
mamlanabilmesi için gelinin
bir müddet daha kampta kal-
ması gerekiyor. Kampta kalan
kadınlann el birliği ile diktikle-
ri ipek gelinliği içinde Do Thi
Hong. 15 dakika süren tören-
den sonra tekrar hapishane
arabasına binerek kampa
döndü. Şimdi parmaklıklar
arkasından kurtulacağı anı öz-
lemle bekliyor.
umulmadık bir çoban. Bu da masal-
lann rahatlaücı özelliği. Özellikle
Doğulu toplumlarda, zaten hep kö-
tü olan insan yaşamı kişinin üzerin-
de müthiş bir baskı yaratıyor. Ma-
sallar da. insanlann bunahmını ön-
lüyor belki de. Hatta inühann önü-
ne geçiyor çoğu kez. Örneğin bu
gün, Batılı toplumlarda intihar
oranı çok yüksek. Belki de, bizim
kadar çok masallan ve o masallann
da yeterince prensleri yok, o yüzden.
Şaka bir yana, her ulusun masallan
ve efsaneleri var. Çünkü bunlar bir-
takım gerçekleri dile getirme biçimi.
Asbna bakıhrsa, bu masal ve efsane-
lerdeki motifler de ortak.
Yerel külrüriin bulunması
- Uluslaruı masallarmdaki ortakb-
klar nereden kaynaklanıyor? Bunun
nedeni yalnızca kültür altşverisi mi?
YAVUZ - Elbette önemli neden-
lerden biri bu. Ancak, benim savun-
duğum bir başka nokta daha var. O
da, insanlann aynı olaylar sonunda
aynı sonuçlara vardıklan, insanlann
algılama biçimlerinin benzerlik gös-
terdiği. Örneğin bizim Tepegöz1
-
ümüzle Yunanlılann Kitiok'u. Aslı-
nda aynı simgelere denk geliyorlar.
Fakat bizim Tepegöz'ümüz, üç ko-
yunu bırden yiyip, odunla dişini
kanştınrken ve masalda mağa-
rasının pisliğinden söz edilirken,
Kitlok'un mağarasına giren Odise,
düzenle sıralanmış yoğurtlan, pey-
nirlen görür. Kitlok'un mağarasmın
bu denli temiz ve düzenli olmasınm
nedeni de Yunanlılann kent kültü-
rünü banndırmalanndan gelir. Bi-
zim göçebe Tepegöz' ümüzün, elbet-
te düzenli bir mağarası olamaz.
Yani insanlar tarih boyunca benzer
şeyleri düşünüp, benzer şeyleri an-
latmışlardır. ancak bunlan dile geti-
rişleri farkhdır. Bu da halk kültürü-
nün yerel yanından kaynaklanır.
Halk kültürlerinin çakışma nokta-
lanndan da uygarlık doğar.
- Bu noktada ortaya çıkan sorun
yerellik ve evrenseUik. Avrupa'da
yerel kültürleri öne çıkarmaya iliş-
kin bir çaba var. Biz bu çabanın
neresindeyiz?
YAVUZ - Biz yerel kültürümüzü
henüz bulmaya başladık. Masal-
lanmızın. ilk İcez bir Macar tarafı-
ndan kaleme alınmış olması bir rast-
lantı değil. Avrupa'nın bulunduğu
noktaya gelebilmek için önce yerel
kültürün bulunması, sonra da yerel
kültürün evrensel olanla bütünleş-
mesi gerekiyor. Sonra da evrenselin
içinde yok olma korkusunun ya-
şanıp. yerelin öne çıkarülması aşa-
ması gelir. Biz henüz bu sürecin çok
başındayız.
Yaşam markalara endeksli
- Reklam panolarında, televizyon-
larda ve yaşamın her alamnda
karşımıza çıkan yeni ve yayümacı
masallar için ne diveceksiniz? Halk
kültüriinün bu yeni ve sıkıcı masal-
lara tepkisi ne?
YAVUZ - Bu yeni masallar, in-
sanlık dramlannı yaratıyor. Emper-
yalist kültürün. halk kültürleri üze-
rindeki sömürüsünün boyutlan kor-
kutucu. Artık yaşamlar markalara
endeksli. Birbirini dinleyemeyen in-
sanlar sonra da anlaşılmamaktan
söz ediyorlar. Oysa halk kültürü-
müzde birbirini saygıyla dinlemek
var. Ortalıkta dolaşan, yeni fosforlu
masallara kendini kaptırmış birsürü
robot var. İnsan sıcağına ve şiire za-
man kalmadı. Artık "kimsenin vakti
yok ince şeyleri düşünmeye". Halk
kültürünün. yayılmacı kültüre tep-
kisini göstermesi için önce halk bi-
lim kürsülerinin kapaülmasından
vazgeçilmeli. Halkbilim kürsüleri
halkın dışında kalmamalı. Bu alan-
da öğrenci yetiştirmek, araştırmalar
yapıp. araştırma sonuçlannı değer-
lendirmek çok önemli. Eski masalla-
ra bir göz atmak yeterli ve onlan
anlamaya çalışmak. Eski masallarla
insanlar daha güzel olacak.
Grip aşısı
koruyucu
değil
Özgürlüğün bedeli Vietnamlı genç kızlar için oldukça yüksek.
İZMtR (AA)-lzmir Eczaalar
Odası Başkaru Levent Kamacık,
Türkiye'de son 3 yıldır moda haline
geldiğini belirttigi grip aşısının ke-
sinlikle koruyucu olmadığını öne
sürdü.
Bu konuda vatandaşjan uyaran
Levent Kamacık. "Aşı, bir virüse
karşı koruyor. Aşı kapsammda ol-
mayan birçok grip virüsü var. Bu ne-
denie kesinlikle koruyucu değil"
dedi.
Kamacık, yaptığı açıklamada,
grip aşısı ithal eden fırmalann, "işgü-
cü kaybını ördemek" adına işveren-
lerle anlaşma yaparak işyerlerinde
toplu aşılamaya yöneldiklerini be-
lirtti. Kamaak, şunlan söyledi:
"Son zamaniarda çağdaşlığm gös-
tergesi gibi gösterilen grip aşısı, işgü-
cü kaybını önleyeceği öne sürülerek,
kampanyalar açılarak piyasaya sü-
riilüyor. Bu da, çalışanlara sunulan
bir sağuk hizmeti gibi empoze edili-
yor. Oysa koruyuculuğu sadece bir
virüse karşı geüştirilen bu aşı. gerek-
siz tüketimi körüklediği gibi, grip aşı-
sı olan kişinin bilinçaltında 'nasıl olsa
aşı oldum' rahatlığını yaratıyor. Kişi
de kendisini yeterince korumuyor."