Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16OCAK1994PAZAR CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Sanatçı çiftlerde 'erkeğin kadının, yeteneğini sömürdüğü' anlayışı yaygınlaştı
Bhh'ktetikkrsanata nasdyanstdûKültür Servisi - Sanatsal yaratıalığın, "tanrı vergfci" olağanüsıü
yeteneklerle donatümış bireylerin kendilerini ifade etmek için verdikleri
bireyselmücadelenin sonucu olarakgörûldüğü çağımızda iki sanatçınm
birlikteliğinin sonuçları nelerdir? Üstelik bu birliktelik sartatm ötesine
geçip duvgusal bir ilişki biçimini ahyorsa taraflartn sanatı nasıl etkile-
nir?
Sanat tarihi genel/ikle çiftlerden sadece birinin tarihe geçebildiğini
gösteriyor. Genellikle tarihten dışlanan tarafda, tüm toplumda olduğu
gibi sanat çevresinde de "ikind cins" konumundan kurtulamayan ka-
duılar oluyor. Kadmlar sevgilisini ya da kocasını taklit etmek, onun
ünûnü kuİlanmak gibi suçlamalarla karşı karşıya geliyor. Geleneksel
olarak kadınların kendilerindenyaşça büyük erkeklerle ilişkikurmaları
da bu durumu körüklüyor. Çünkü bu yaşfarkı, erkek mesleğinde belli
bir naktaya ulaşmışken henü: mesleğeyeni adtm atan bir kadınlabirlik-
te olması anlammageli\ or. Kadınlarınyakın tarihlerekadarsanat oku-
lurta kabuleditmemeleri, eskiden olduğugibi,günümitde deeleştirmen-
den galericiye kadar tüm sanatpiyasasının, erkeklerin tekelinde olması
da bu durumu körüklüyor. Kadınlar birlikte oldukları erkeklerin yapı-
tlartna kendi imzalarmı atmakla suçlanıyor, oysa çoğu zaman bir
kadının yapttmm ciddiye alınmayacağı duşüncesiyle tam tersi yapılı-
yor. Sanat tarihi bu önyargıları daha da ileri götürerek kadınların
yapmtş olduğuyapıtları, koealarının sayarak tarihe geçirdi.
Feminist tarih çalışmaları bu durumu değiştirerek unutulmuş kadın
sanatçıları tarihte hak ettiğiyere konumlandırdı. Ancak bunuyaparken
bu sanatçılarınyaşamını dabir "kurban" yaşamı olarak sundu. Sonuç-
ta eskiden sanatçı çiftlerde; kadın erkeğin ün ve yeteneğini "sömüren"
taraf olarak görülürken, şimdi erkek kadının yeteneğini sömürüvor
anlayışı yaygınlaştı.
Pekiyetenek, kendinigeliştirebileceğisanatsalbir alışveriş orıamına
gereksinim duyduğunagöre bu birlikteliklerin hiç miyararı olmadûİyi
Frida'nın
dinmeyen aaa
FRIDA KAHLO VE
DIECO RIVERA: Frida-
nın yaşamı yapıtlanna da
yansıdığı gjbi acılarla dolu ol-
masına karşın. büyük bir ya-
şatna gücü ve cesaretiyle yüklü.
18 yaşında geçirdiği ve ölüm-
den döndüğü bir trafık kazası-
nın etkilenni bütün yaşamı bo-
yunca çeken Frida 35 kez ame-
liyat olmuş, yaşamının yansını
yatağa bağlı geçirmek zomnda
İcalmış, sürekli çelik korse tak-
mak ve dayanılmaz ağnlara
katlanmak zorunda kalmıştı.
Resimlerinde hastalığıru ve bu-
nun acılannı sık sık tuvale dök-
müştü.
Meksika'run en ünlü ressam-
lanndan biri olan Diego da,
Frida da, Meksika yerli kültü-
riiyle, sürreaJizmi harmanlayan
bir biçem seçmiş olmalanna
karşın. resimleri tümüyle fark-
lıydı. Diego, Meksika tarihini
ve bağlı olduğu komünizmi an-
latan anıtsal resimler yaparken,
Frida küçük boyutlu ve tama-
men kendini anlatan tablolar
yapıyordu. Frida'nın resimleri-
nin ezici bir çoğunluğu otoport-
relerden oluşuyordu, geri ka-
lanlar da kendiyle ilişkili gördü-
ğü konulardı.
Oysa Diego sanatla siyaseti
hiç bir zaman birbirinden ayır-
madi. frida -yatakta boş yat-
maktan sıkıldığı için resme baş-
ladığını söyler, boş zamanlannı
resim yaparak değerlendiren
arnatör bir ressam gibi gösterir-
di kendini. Aynca Diego'yla
tanışmasından çok önce komü-
nist partiye üye olmuş olmasına
ve ölümünden 10 gün öncesine
kadar politik eylemlerin aktif
bir katılımcısı olmasına karşın
politikarun da kendinin değil,
Diego'nun işi olduğunu söyler-
di. Bu görüş Meksika'da hakim
olan ataerkil görüşlerle uyum
içindeydi.
Diego'nun sürekli kendisini
aldatmasına karşıhk, kendisini
çok kıskanarak baskı yapıyor-
du. Frida'nın sadece kadın sev-
gililerine izin veriyordu büyük
olasıhkla kadınlan hiç bir alan-
da kendine rakip görmediği
için. Tüm bunlara katlanan
Frida, sonunda Diego çok sev-
diği kız kardeşiyle birlikte ol-
maya başlayınca patladı ve bo-
şandılar ancak bir yıl sonra tek-
rar evlendiler.
Diego yaşamını resim yapa-
rak kazandı ve ün sahibi oldu.
Bu olanakiaria da Frida'nın acı
çekmesi pahasına istediği her
şeyi yaptı. Ancak artık Diego'-
nun toplumsal içerikli anıtsal
resimleri gözden düşerken.
onun "son derece kişisel" bula-
rak küçümsediği resimler, insan
doğası üzerine çok boyutlu son-
suz anlamlara açık başyapıtlar
olarak sanat tarihinde hak et-
tikleri yeri aldılar. Frida Kahlo ve Diego Rivera. Frida'nın birçok tablosunda kocası da yer alıyordu.(Kücük kare).
yanları da olsa gerekir. İki sanatçıyı karşı karşıya getirmek "rekabet-
çp toplumun ürünlerinden birimi ? Dahası eşcinselsanatçıların ilişkile-
rinde de benzer "güç" ve "baskı" ömeklerine rastlanıyor. Kısacası sa-
natsalbirliktelik sanıldığından daha karmaşık yaş, cins, sınıf, ırk ve cin-
sel tercih ayrımının işin içine girdiği karmaşık bir konu.
Sanatçı çiftlerde ilk dikkat çeken ortak özellik, birbirlerini sanatınm
konusuna dönüştürmeleri. Örneğin Rodin birçok Camille Oaudel hey-
keliyaparken, Claudelde Rodin'iheykellerinin konusuyapıyordu. Fri-
da kahlo'nun bir çok tablosunda kocası Diego Riverayer alırken, Rive-
ra da sık sık Kahlo'yu resimlerinde kullanmaktaydı. Virginıa VVoolf
kadın sevgilisiVita Sackvüle-VVest'myaşammdanyola çıkarak "Orlan-
do"vu vazarken, West de "Aile Tttriiü"inae Woolfun yaşamını kaleme
almakıaydı. Anais Nin ile Henry Miller'/n kitapları da birbirleriyle
yaşadıkİan cinsel deneyimlerin betimlemeleriyle dolu. Leonora Car-
rington ve Max Ernest ise at ve kuş sembolleri aracüığıyla birbirlerini
resimlediler.
Yapıtlartnda birbirlerine ve üiş-
kilerine bakışlarını da ele verdiler
sanatçı çiftler. Ömeğin Frida
Kahlo 'nun üntö tablosu "Frida ve
Diego Rrvera''cfer Frida kendisini
başı eğik, pasif bir kadın olarak
betimlerken kocasının elinde bir
palet ve fırça yapmtştı. Adeta asıl
ressamm kocası olduğunu söyle-
meye çalışıyordu, ressamlık yete-
neğini fazİasıyla kanıtlayan bu
labloda.
Rodin 'in devasa erkek heykelle-
rinde zihinsel güçle cinselgücü öz-
deşleştirirken. başsız ve kolsuz
kadın heykellerinde kadını bir cin-
sel meta olarak sunması da Clau-
del dahil kadınlara bakışının
yansıtıyor. Jasper Johns ve Ro-
bert Rauschenberg in gizli tutmak
için özel bir çaba gösterdikleri eş-
cinsel ilişkileri de Rauscenberg 'in
resmilerinde ima ediliyor.
Bir başka ortak nokta da, ilişki-
ler ne kadar sorunlu ve yıpratıa
olursa olsun sanatçıların en verim-
li dönemlerinin birliktelikleri za-
manma denk düşmesi. Claudel'in
yaşamının son 30 ytlının bir akıl
hastanesinde geçirmesine neden
olan Rodin 'le ılişkisi, gerçekten de
bir sömürü ve kurban ılişkisi ol-
masına karşın, Claudel Rodin 'den
aynldıktan sonra heykelyapamaz
oldu. Aynı şekilde Frida Kahlo ko-
casmdan hoşandığı dönemde yeni-
den evlenene dek resim yapamadı.
Hem Virginia Woolfhem de Vita
Sackville- West başyapıtlarmı iliş-
kileri döneminde kaleme aldılar
.Benzer biçimde Nin ve Miller'm
en üretken dönemi ilişkileriyle
aynı zamana rastladı.
Yine de bir tarafın başarısının
diğer tarafın varatıctlığını körelt-
tiğt durumlar da yaşandı. LiDian
Hellman'/n yazarlıkta başarılı ol-
masıyla birlikte sevgilisi DashieU
Hammetf tam bir yaratıa körel-
me yaşayarak yazamaz halegeldi.
Tüm bu örnekler birliktelikler ko-
nusunda genel bir şablonun var ol-
madığını gösteriycr.
Kocasınınsanatı
içinparakazandı
SONIA VE ROBERT DE-
LAUNNAY: Parlak
kırmızılar, morlar, sanlar ve
yeşiller giyinmiş genç bir sa-
natçı çift, dönemin entelektü-
ellerine verdikleri partilerle
gündüz ise sanatsal faaliyetle-
riyle uğraşıyorlar. Herkesin
gözünde ideal bir çift. Oysa
Sonia resim eğitimi görmek
amacıyia Paris'e gelmiş ve bu-
nun için ailesiyle kıyasıya bir
mücadele vermek zorunda
kalmış. Robert'le ilişkilerinin
ilk yıüannda açüğı ilk kişisel
sergi olumlu eleştiriler almış.
Geleceğe umutla bakan bir
genç ressamken. evlendikten
sonra resmi uzun süre bırakıp
kadınsı bir uğraş olarak de-
ğerlendirilen dekoratif sanat-
lara yöneliyor; misafırlerini
konuk etmeye. oğluna bak-
maya ve böylelikle kocasının
resim dehasını uygulamasına
olanak tanımaya adıyor ken-
dini. Gerçi Sonia, kendi
yaptığı soyut resimlerle be-
zedigi elbiseler, yatak örtüleri,
mobilyalarla sonunda kendi-
sine dünya çapmda bir şirket
kurmayı başanyor. Ancak sa-
natçı olduğu unutuluyor, üs-
telik "iş hayatından nefret et-
tiğim" söyleyen Sonia'nın bu
başansının ardında, herşey-
den önce kocasının resmi sür-
dürmesini sağlayacak parayı
kazanmak yaüyor. 250 yapı-
ttan oluşan retrospektif sergisi
de ancak kocasının ölümün-
den sonra açılabiliyor. Yine
de Robert Delaunay modern
sanatının öncülerinden biri
olarak tarih kitaplanna geçer-
ken kansırun ismi nadiren
satır aralannda bulunabili-
yor.
Sanatçıdançok trajik bir kahcmum
CAMİLLE CLAUDEL
VE AUGUSTE RODİN:
Rodin, Camille ile tanıştığın<
ünlü bir heykeltraştı. Camille
ise heykeltıraşlıgın kadınlara
kapalı olduğu, sanat okullanna
kadınlann ahnmadığı bir dö-
nemde sanata soyunmuş genç
bir kız.
Rodin'in devasa boyutlu açı-
kça cinsel göndermeleri bulu-
nan erkek heykellerinde cinsel
güç ile entelektüel güç özdeşle-
şiyordu. Başsız ve kolsuz kadın
heykelelerinde ise kadın. bir
cinsel metaya dönüştürülüyor
ya da oyulduklan taşın içine
sıkışıp kalmış aristokrat kadın
başlannadönüşüyordu. Camil-
le'in heykellerinin hemen hepsi
kadın heykelleriydi ve Rodin'in
tersine kadınlar cinsellikten
annmışlardı. Bunun nedeni de
cinselliği ifade etmekten kork-
mak değıldi. Çünkü Camille'in
birkaç heykeli bu konuda o dö-
nemin kadınlanndan beklen-
meyecek bir cesaret örneği ser-
Rodin 'in 'Ins' (solda), Claudel'in'Trıe V\ altz' adlı yapıtlan.
giliyordu. Camille yaşamı bo-
yuncu Rodin'in yaptığı hey-
kelere imza atmakla suçlandı.
Yeteneğini takdir eden birkaç
eleştirmen de "doğaya aykın bir
olay, dahi bir kadın" gibi sözler-
le kadınlığıyla sanatını karşıt
kutuplar olarak sunuyordu.
Oysa aslında Rodin'in birçok
heykelinde Claudel'in emeği
vardı, üstelik Camille normalde
yüksek ücret karşılığı yapılan
modellik işi için kendi çalışma
zamanmdan özveride buluna-
rak Rodin'e poz veriyordu.
Kadınların baskı altmda tutu-
luşunun trajik bir sonucu ola-
rak Rodin ününe ün katarken
Camille yaşamının son 30 yılını
bir akıl hastanesinde geçirdi ve
orada noktaladı.
Sanat tarihçileri yakm bir za-
mana kadar bu birlikteliğin ol-
duğu dönemde yapılmış olan
tüm heykeleri Rodin'in yaptığı-
na karar kıldılar ve Claudel adı
tarihe geçmedi. Feminist tarih
çalışmalanyla birlikte yeniden
dünya sanat tarihinde yerini
alan Claudel bu sefer de başka
bir geleneksel kadın rolünün
temsilcisi haline getirildi : Bir
kurban. Yaşamı filme alınarak
dünyada yaygın olarak öğreni-
len Claudel, yine bir sanatçıdan
çok trajik bir kahraman olarak
ünlendi.
Artık altında kendi imzası
konulan heykelleri ise hala Ro-
din müzesinde sergileniyor.
İki kachmn en üretken dönemi
VIRCINIA WOOLF VE
VİTA SACKVILLE-
WEST: Vita. Virginia ile
tanışüğında, 30 yaşında, eşcinsel
kocasıyla aralannda evlilik dışı
ilişkilerini hoşgörüyle karşılama-
ya dayalı bir ılişkisi olan lezbiyen
bir yazardı. Virginia ise 40 yaşı-
nda yazar olarak kendini kanıtla-
rnış Leonardo Wootf"la hiç bir
cinsel ilişki içermeyen evliliğiru
sürdüren, intihar girişimleriyle
sonuçlanan depresyon ataklanna
kapılan bir yazardı. Aralannda
ilk anda kurulan dostluk, kısa sü-
rede bir ilişkiye dönüştü. Kadın
ve yazar olmanın dışında. aralan-
ndaki ortak özelliklerinden biri
ikisinin de çocukluğunda aile
üyeleri tarafından cinsel tacize
kurban olmalanydı. Birlikte ol-
duklan dönem, ikisinin de ya-
zarlık yaşamının en üretken dö-
nemi oldu. Virginia, Kendine Ait
Bir Oda, Deniz Feneri, Mrs DaJ-
k>way, Orlando gjbi en tanınmış
yapıtlannı bu dönemde kaleme
aldı. Vita ise popüler romanlar
yazmaktan sıynlarak kendini ba-
şanlı bir yazar olarak kanıtla-
masını sağlayan yapıtlannı yine
bu dönemde yazdı. fkisi de ortak
çocuklukluk anılannı birbirlerine
anlatarak, bunu yazına dönüş-
türme ve yüzleşme cesaretini ka-
vuştular. Vita kendi aile tarihini
"Edwardians" da Virgınıa'nınkı-
Virginia
Woolf(küçûk
kare) ve Vita
SackviBe-VVest'
in birlikte
olduklan dönem,
ikisinin de
yazarlık
yaşamırunen
üretken dönemi
oldu.
Anais Nin, 63
yaşında ünlendi
ni "Family History"de anlattı.
Virgina ise kendi çocukluğuna
"Eteniz Feneri"nde değinirken
Vita'nın yaşamını "Orlando"da
anlattı. llişkileri bir süre sona Vi-
ta'yı cinsel yönden tatmin etmez
olunca dostluğa dönüştü. Ancak
Virginia, Vita'nın yeni kadın sev-
gililerini anlatmasma katlana-
mayınca bir süre sonra bu da
kayboldu. Virginia 1941 yılında
kendini öldürdüğünde dünyanın
en tanınmış yazarlanndan biri>-
dı. Vita yazın tarihinde yerine al-
makla birlikte hiç bir zaman Vir-
ginia'nm düzeyine gelemedi ve
her zaman "Eğer dostluğumuz
bitmemiş olsa onun intihar etmesi-
ne engel olabiKr miydim" soru-
suyla başbaşa vaşamak zorunda
kaldı.
ANAİS NİN VE
HENRY MILLER: Henry
Miller sokaklarda geçen ya-
şamının 40. yılını doldur-
duğunda kocasıyla sakin bir
yaşam sürdüren 28 yaşmdaki
Anais Nin ile tanıştı. O gece
Nin, efsanevi günlüğüne
şunlan yazdı: "Miller'la
çalıştım... O benim gibi."
Aslında birbirlerine hiç
benzemiyor gibi göriinen bu
çift, gerçekten de yazın tut-
kusu ve cinsel maceracılık açı-
sından büyük bir uyum için-
deydi. Yaşamlannı sürekli ya-
zarak, sevişerek ve edebiyat
üzerine konuşarak geçiriyor-
lardı. Nin. Miller'in kirasını
ödüyor. eline geçirebildiği ya
da kocasının ona verdiği tüm
parayı Miller'e ven>ordu.
"Yengeç Dönencesi"nin
basımı için gereken parayı da
Nin vermiş, yayına bulma işi-
ni de kendisi üstlenmişti. Ön-
sözünü de kendisi kaleme
aldı. Yayınlanmalanndan 45
yıl önce Vlıllcr. Nin'in gün-
lüklennın bir başyapıt ola-
cağıru öngörmüş ve yaşamı
boyuncu bunun mümkün ol-
ması için çahşmıştı. Ancak
mali desteği olan kocasını üz-
memek adına günlüklerini
gizli tutmasına da saygı gös-
termiş ve hiç bir zaman ilişki-
lerinini açıklamayarak Nin'in
sırnnı saklamıştı.
Miller Nin'e olan borcunu
ödemek için elinden geleni
yaptıysa da pek başanlı ola-
mamış.
Herşeyini Nin'e bıraktığını
yazdığı bir sürü vasiyetname-
sine karşın, borcundan başka
bir şey bırakmayacağı için bir
anlamı olmamıştı.Yaptığı en
anlamlı mali destek, mektup-
lannın yayım hakkını Nin'e
devretmesiydi. Birbirlerinin
yaan serüvenini sonuna ka-
dar desteklemelerine karşın,
Nin uzun yıllar Miller'm ki-
tabının önsözünü yazan
kadın olmak dışında hiç taru-
nmadı. Ancak 63 yaşında
günlüklerinin ilk cildi yayı-
mlandığında üne kavuşabildi.
Ingmar Bergman ile
Yılmaz Güney
MEMETBAYDUR
Ingmar Bergman'ı sever misiniz? Bu soruyu 1972 yılının
bahannda Yılrnaz Güney'e sormuştum Boğaziçi'nde. Yeni-
köy'de bir otelin lokantasında. Yirmi bir yaşındaydım. tanı-
şalı bir saat olmuştu. Dikkatle yüzüme baİcü, gülümsedi. Sen
dedi, sen seviyor musun Bergman'ınfilmlerini?Çok sevdiği-
mi söyledim. Nedenini sordu. Beni düşündürdüklerini söyle-
dim. "Yaz Aralığrnı, "Çıplak Gece"yi. "Yaz Gecesi Güliim-
semeteri"ni. "Yedinci Mühûr"ü, "Yaban ÇUekleri"ni. "Sihir-
baz"ı. "KışIşığTnı, "Sessizük"i, "Persona"yı."Utanç"ı, "Te-
mas"ı görmüştüm. Hepsini mi sevdin dedi. Sonra Bergman'-
ın elbette büyük bir usta olduğunu, ama her kültürün kendi-
ne özgü bir sinema yaratması gerektiğini. bu fılmlerin bizim
halkımıza söyleyecek bir sözü olmadığını, bize-^jabancı"
filmler olduğunu söyledi. Ben de yirmi bir yaşm ateşiyle, o
fılmlerin bana hiç de yabancı gelmediğini, Bergman'ın fılm-
leri kadar Renoir, Chaplin. Hitchcock, Tati, Metin Erksan,
Buster Keaton ve Honard Hawksgibi apayn görüş, dünya ve
estetik anlayışlardan gelen yönetmenlerinfilmlerinide sevdi-
ğimi, onlan seyrederken de kendimi yabancılaşmış hıssetme-
diğimi söyledim. Yıllar sonra Güney'in senaryolannı yazdığı
"Sürü" ya da "Düşman"ı seyrederken de aynı şeyleri düşüne-
cektim.
Yılmaz Güney'i ilk ve son görüşüm bu oldu. İki fotoğraf
çektirdik o gece otelin fotoğrafçısına. Sabahın dördüne ka-
dar patates kızartması yiyerek konuştuk. Sonra onun sanat
ve hayat serüvenini sinema salonlannda ve gazete haberle-
rinde. kitaplarda ve televizyon ekranlannda izledim dikkat-
le. O gece kendi filmlerinden hangilerini sevdiğimi sormuştu
bana. "Baba" filminde çocuğun arka bahçede bir horozu
kovalamasını, "Umutsuzlar"filmindebir mafya toplanusın-
da köşkün penceresinden bahçedeki tekir kediye bakışını,
"Acı" filminde Fatma Girik küreği kafasına indirince, düş-
meden önce kadma bakışını, "Umut" fılminin ilk yansım,
bazı unutulmuş "Çirkin Kral" filmlerindeki unutulmaz
küçük sahneleri saydım. "Kurbanlık Katil", "Ben Öldükçe
Yaşinnı" gibi Akad ve Sanoğlu'nun yönettiği iki güzel fılm-
deki olağanüstü oyunculuğunu. kendi yönettiği "Seyyit
Han", u
Aç Kurdar" gibi filmleri konuştuk. Sabaha karşı,
birbirimizi ikna edemeden aynldık. Bergman'ın evrenselliği
üstüne anlaşamamışuk. Aynlırken kucaklaştık; bana iyi
okumamı, iyi bir insan olmamı öğütledi. Sevecen, yumuşak,
içten, meraklı bakıyordu yüzüme.
•
Ingmar Bergman 1968 Haziranfnda üç genç İsveçli film
eleştirmeniyle uzun uzun konuşurken bence çok çarpıa söz-
ler ediyor. 1950 yılında bir buçuk yıl işsiz kaldıktan sonra,
ufukta hiçbir umut görünmezken, bir teklif alır. "Burada
Olamaz Bu" isimli bir film çeker. Sonrası için şunlan söylü-
yor: "Kendime söz verdim. Bir daha hiç, hiçbir zaman böyle
film yapmayacağım. Hayatımın sonuna kadar bir daha para
kazanmak için film çevinneyeceğun. Ne kadar yoksul düşer-
sem düseyim, ne kadar parasız kalırsam kalayım. önerilen
para ne olursa olsun artık hiç kimse benifilmyapmam için sa-
tın alama\acak diye söz verdim kendi kendime. Film yapmak
benim varoluş nedenimdir. Y a da bu nedeni anlamama. doğru-
luğunu sağlamama yarar film yapmak. Böyle bir işin ahlaksal
tarafıyla oynama> a başla\ ıp kendime sahte özgürlükler uydu-
rursam. kendi gözümde insan olarak değerimi \itiririm. Bana
film \apmak hakkını veren duygularımın rümünü viriririm. Bu
nedenle o günden beri her filmimi son fiünim olarak düşünüyo-
rum. Gelecek film teklifine hayır demek cesaretini bulmak
için. Eğer bir tasan benim gözümde gerçekleştirmeye değer
görünmüyorsa. elimin tersiyle itebibnek için."
Geçenlerde sanatçı dostlarla, Türkiye'de film yapmarun
zor taraflanndan söz ediyorduk. Film çekmek, tiyatro yap- •
mak, bir resmi boyamak, roman yazmak. şair olmak, heykel
yontmak, müzik çalmak ya da bestelemek... Bu işlerin kolay
tarafı yoktur! Arkadaşlanmdan biri, eli yüzü düzgün bir film
yapmak için en az dört beş milyar lira gerektiğini söyledi.
Ben karşı çıktım bu görüşe. Bence iyi bir film yapmak için
dört milyar Türk Lirası değil. sekiz adet akıllı, geniş kültürlü,
aydınlık kafalı. Sayın Memet Fuat'ın deyişıyle "aydınianma
çağlannı geride bırakmtş" insan gerekiyor. Bunu söyleyince
ortalık kanştı. tartışma kızıştı. Bu işi ruç bihnediğimi. örne-
ğin negatif film fiyatlanndan. banyo masraflanndan tümüy-
le habersiz olduğumu söylediler. Filmlerin negatiffilmlede-
ğil. insanla. insanlarla yapıldığını söyledim. Gülenler, kızan-
lar oldu. Romantik olduğum söylendi. Oysa bunu hiçbir za-
man yadsımamışımdır! Tartışma dönüp dolaşıp yapım mas-
raflanna ve bir fılmin ortaya çıkması için harcanan. harcan-
ması gereken zamana. zamanın fıyatına geliyor. orada dü-
ğümieniyordu. Kapital ve zaman.. kurtulunması gereken iki
kavram! Geç vakitlere kadar tartıştık, birbirimıze tpkıldık.
pek anlaşamadan aynldık ama. eski dostlardık ne de olsa.
kimse kimseye kınlıp danlmadı. Ben bu vahşi yıllarda. aklı
tecimsel olana ermeyen bir enayi gibi kalakaldım ortada.
Sonra düşündüm o tartışmayı. Sahi yahu, iyi bir film yap-
mak için ne kadar paraya ve ne kadar zamana gerek \ardı?
Yine Ingmar Bergman'a dönelim. bakın neler neler söylü-
yor bu konuda:
"Utanç adlı fılmimin senaryosunu temmuz ayında yazdım.
Eylül ayında çekimlere başladık. Sinema, film çekmek fılan
söz konusu olunca bol miktarda yapmacık da>ranış ile burun
buruna gelirsiniz. Her kafadan bir ses çıkar. Bir film çekmek
için kırk beş gün gerekir diyenler. elli gün. hayır altmış beş gün
gerekir dnenler. Şu kadar para. >ok havır bu kadar para gere-
kir diyenler. Federico Fellini için yirmi sekiz hafta gerekiyor
ve Tann bilir ne kadar çok para! Sanat yapmak için herkesin
zamana \e parava gereksinimi farklıdır. Düşündüm ki dört
yakın dostumu toplarun bir araya. Dört hafta prova yaparız,
sonra da filmi çekeriz. Ltanç'ı dokuz günde çekebileceğimi
hesaplamıştım."
Çektinız mi filmi dokuz günde diye soruyorlar Berg-
man a. Yanıt: "Evet, orada, Rasunda'da dokuz günde çektik
Utanç adlıfilmimi.Bütün mesele bir ekip olarak üsründe yürü-
necek yolu seçebihnek. bir anlaşmaya \armaktir. Bu anlaşma
sağlanınca. o anlaşmanın bozulmaması için çalışır yönetmen.
Herkesin aynı doğrultuda, önceden anlaşıldığı doğrultuda iler-
lemesini sağlamaktır yönetmenin işi. Yürürlüğe giren sinema-
sal anlaşmanın korunmasını sağlamaktır. Ama insanları zor-
layamazsınız bunun için."
Bergman. Yılmaz Güney, sinema üstüne anlatnıak ıste-
diklerim burada bitmiyor. iyi bir film yapmak için çok para
gerekmez diyordum ya. bu İconuya döneceğim.
'SihirtiFlüt' dokuzuncııyılında
Kültür Servisi - İstanbul Devlet Opera ve Balesi salı günü
Mozart'ın ünlü "'Sihirli Flüfünü sunuyor. 1986yılından
buyana İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin
repertuvannda yer alan Mozart'ın ünlü operası "Sihirli
Flüt" kuruluş tarihinde bir rekor kırarak 9. yılında
başansını sürdürüyor, seyircinin yoğun ilgj ve beğenisini
topluyor. Orkestra şefüğini Serdar Yalçın'ın yaptığı. Yekta
Kara'nın sahneye koyduğu eserin dekor ve kostümü
Osman Şengezer'e ait. Mozart'ın bu son operasında
başrolleri Süha Yıldız, Mesut fktu, Efsun Oztoprak.
Ayhan Baran (Devlet Sanatçısı), Gülgez Alündağ. Müjgan
Özcay pa> laşıyorlar.
Kütüphanecilerden tepki
ANKARA (.4NKA) - Türk Kütüphanecilcr Derneği
Ankara Şubesi. gazeteler arasında başlayan ve
"ansiklopedi savaşı" olarak nitelenen reklam
kampanyalanna tepki gösterdi. Türk Kütüphaneciler
Derneği, gazetelerin ansiklopedileriçin hazırladıklan
reklamlan eleştirerek, bilginin "ucuz" reklam araa olarak
kullamlmaması gerektiğini belirtti. Yapılan yazılı
açıklamada.düzenlenen reklam kampanyalannda ticari
amaç ve rekabetin "çirkin" yönlerinin ön plana çıkanldığı
belirtildi.