Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16OCAK1994PAZAR
12 DUNYADAN
ABD teknobjicasusluğımdatekliyor
ABD ve Japonya arasındaki teknolojik ve endüstriyel savaşın bir parçası olan haberalmada Japonya çok
daha becerikli davranıyor. ABD'nin Japonya'daki ajanlannın çoğuysa Japonca bile bilmiyor.
A
BD'deki Ulusal İmalat
Bilimleri Merkezi
çalısanlan, Japonlann
işdünyasıyla ilgili bir oelgeyi ele
geçirdiklerinde. bu kağıt
parçalanna savaş
ganimetiymişçesine
davrandılar.
Metin Japonca. Ancak bir kez
çevrildi mi, Amerika'nın
teknoloji ve iş alanında
Japonya'yla sürdürdüğü
rekabete yarayacak çok
canahcı bilgiler sağlayabilir.
Merkezdeki dilbilimcilerin bu
kalın belgeyi çevirmeye
başlamasıyla heyecan da
doruğa ulaştı. Bundansonra
olupbitenler.dev
kaynaklanna, süpergüç
sıfatına, Yankee becerikliliğine
karşın ABD'nin, Japonya'nın
önünde olabilmek için niye
savaş verdiğini, Japonlann,
ABD'de haberalma
çalışmalanna niye önem
verdiğini gösterebilir.
Merkezin dilbilimcileri, giriş
bölümünü daha yeni bitirmişti
ki, Amerikan Merkezi
Haberalma Örgütü CIA"den
bir telefon geldi. Merkez, acaba
bilgileri CIA'yle paylaşmak
ister miydi? Merkez görevlileri,
CIA'in Lanley'deki
karargahına doğru yola
koyuldu.
CIA yetkilileri. burada, belgeye
el koydu. Dahası, kağıtlann
artık dosyalandığını söyleyerek
Merkez yetkililerini eli boş geri
gönderdiler.
Yılda 200 milyon dolara mal
olanaraştırma
konsorsiyumunun başkan
yardımcısı MikeCumrnins,
kıkırdayarak, "İkinci bir
kopyası olduğunu
bilmiyorlardı"diyor.
Öyküyü de, rekabetle ilgili
bilgileri toplayıpçözümlemekte
ABD çabalannın ne denli
dağınık olduğunu göstermek
için anlatıyor.
IKlasik casusluk
unutulmadı
Japonlarsa. ABD'deki teknik
enformasyonu toplamak ve
çözümlemek konusundaçok
dikkatli ve verimli bir çalışma
yürütüyor.
Hem ABD hem Japonya için
işin bir bölümü, klasik
casusluğa dayanıyor. Ancak
haberalma uzmanlanna göre,
bilgi toplamanın önemli bir
kısmı. heryerde bulunabilecek,
basılı verilere dayanıyor.
ABD Genel Haberalma
Ofisi'ne (GAO)göre, Japon
hükümetine bağlı Japon Dış
Ticaret Örgütü'nün ABD'nin
çeşitli yerlerinde, sırf bu işi
yapmakla görevli 187 ajanı var.
Amerikan hükümetinin
akademik ve ticari belgelerini
inceleyerek, seminerlere.
üniversitelerde derslere
katılarak, basılı veri tabanlannı
inceleyerek "açık" bir
haberalma hizmeti veriyorlar.
Japonya'da bu işi yapan 86
Amerikalı var ve GAO'nun
geçen eylül yayımlanan
çalışmasına göre, bunlann
çoğu da Japonca okuma yazma
bilmiyor.
ABD'deki Japon Dış Ticaret
Ofısi ajanlan, topladıklan
bilgileri tek birmerkeze,
Uluslararası Ticaret ve
Endüstri Bakanlığı'na (MITI)
raporediyor. Japonya'daki
ABD ajanlan ise. birbirinden
bağımsız çalışan ve doğru
dürüsl birişbirliği kuramayan
62 ayn ofıse rapor veriyor.
MITI, ajanlann doğru bilgileri
toplamasını sağlayabilmek için,
hangi bilgiler üzerinde
durulucağı konusunda, Japon
şirketleriyle elbirliğine gidiyor.
ABD'de ise aynı hizmeti gören
bıryeryok. ABD
haberalmasının üçte ikisi,
askeri teknolojiye dair bilgiler
üzerinde yoğunlaşıyor, bu
bilginin ticari kullanım değeri
sorgulanmıyor.
GAO"> a göre, ABD'nin
topladığı ticari değeri olan
bilgiler, şirketlere neredeyse hiç
ileülmiyor. Örneğın CIA, dış
ülkelerdeki teknolojik
gelişmelerle ilgili bir veri
tabanına sahip ama bu veri sır
olarak saklanıyor.
Sistemdeki bu dağınıklık, bir
ölçüde, hükümetin, endüstriyel
araştırma ve gelişimlerde çok
sırurlı birrol üstlenmesi
gerektiğini düşünen önceki
yönetimlere dayanıyor.
Göreve bir yıl önce gelen
Başkan Bill Clinton, yaptığı
konuşmalarda bu anlayışın
değiştirileceğine dair ipuçlan
verse de, uzmanlar, ciddi
adımlann atılmadığını
düşünüyor.
David VVood
Almanya
Türklere
üvey vatan
A
lmanya'daki Türk top-
luluğu, bu ülkede 30 yıl
boyunca çalışıp, "ya-
bancı" olarak vergilerini öde-
dikten sonra artık yurttaşlık
haklannı kazanmak istiyor.
İyi niyetlerini bir türlü eyle-
me döİcemeyen politikacılar-
dan yılan Türk topluluğunun
önderleri, yurttaşlığa kabulle il-
gili yasalann esneklik kazan-
ması için çabaya girişti. Alman-
ya'daki 2 milyona yakın Türk
nüfusunun çoğunluğu Berlin,
Frankfurt gibi büyük kentlerde
yoğunlaşmış dunımda. Ancak
ilk kuşağın ülkeye gelişindcn bu
yana 30 yıl geçmesine karşın,
kendilerini yine de ikinci sıruf
hissediyorlar.
Alman yasalanna göre göç-
menler ve aileleri (ülkede doğ-
muş bile olsalar) Alman yurt-
taşlığına gecene kadar yabancı
muamelesi görüyor. Yabancı
uyruklu bir kimsenin yurttaşh-
ğa gecış hakkı kazanması ise hiç
o kadar kolay değil.
Yurttaşlığa geçiş yapmak is-
teyen Türk kökenlilerin 16-23
yaş arasında olması. Almanya'-
da bir okula en az altı yıl devam
etmesi, 23 yaşın üstündeyse ül-
kede yasal olarak en az 15 yıl
kalması ve kendisine ve ailesine
bakabilecek koşulda olması ge-
rekiyor. Suç fcayıtlannda isim-
lerinin geçmemesi de bir başka
koşul.
Başka Avrupa ülkelerinin
aksine, çifte vatandaşlık kazan-
mak da olası değil. Türk toplu-
luğunun en çok üzerinde dur-
duğu madde de bu.
IAlmanca konuşmak
yetmiyor
Bonn'daki Federal Yabancı-
lar Bürosu'ndan Georgios Tsa-
panos yasanın değışmcsi için
öncelikîe tavırların değişmesi
gerektiğini söylüyor: "Bazıları,
ülkeye 30 yıl önce gelmiş, çocuk-
ları burada doğmuş birisine de,
dün gelen bir sığınmacıya da 'ya-
bancı' damgasuıı yapıştınjor."
Beriin'deki Türk topluluğu-
nun başı Mustafa Turgut Çak-
makoğlu, ne yabancı işçilerin
ülkeye gelmeleri için teşvik edil-
dikleri 1960'larda ne de şimdi
"yabancılann" entegrasyonu-
nun hedeflendiğine inanıyor:
"İkinci ya da üçüncû kuşak
göçmenierin çoğunun bazen Al-
manlardan bile daha ivi Alman-
ca konuşmalarına, Türklerin bu-
lunmadığı bir iş alanının ol-
mamasına karşın, politik engel-
lerle boğuşuyonız."
Çakmakoğlu, oy kullanama-
dıklan için politik açıdan
önemsenmediklerini düşünü-
yor. Türkler, çifte vatandaşlık
hakkı taleplerinin gözardı edil-
dığjni söylüyor. Türk vatan-
daşlığından çıkmaksa, berabe-
rinde sorunlar getiriyor.
Çakmakoğlu "Vergi ödüyo-
ruz, ama karşüığında bir şey
almıyoruz. Yasal işlemlerin ko-
laylaştırılması gerekir" diyor.
Beriin'deki genç Türk nüfu-
sundaki işsizlik oranı yüzde 35.
oysa Alman gençliğinde bu
oran yüzde 16. Beriin'deki
Türk topluluğunun temsilcile-
rinden Elke Bieber, Türklerin
bırakın iş bulmak, mesleki eği-
tim olanağı bile bulamadığını
söylüyor.
Çakmakoğlu. "Türkler ay-
nmcılık ve saldırı karşısında po-
litik açıdan savunmasızlar, oysa
ayrımcılık ikinci, üçiincü kuşak-
ta da süröyor" diyor \e ekliyor:
"İlk kuşak ayrımcılığa yoğun
tepki göstermiyor ama ikinci ku-
şak ve üçiincü kuşak kendilerini
bu ülkenin çocuklan gibi hissedi-
yor.
Yabancı damgasını yi\inee de
saldırganlaşıyorlar, çünkü bil-
dikleri tek dünya bu."
The European
ÖLÜMÜN BİR LEŞTİRİCt GÜCÜ: İnsaniar yalnızca ölüm karşısında eşit. Ölüj e karşı son görevlerini yerine getirmek amacıyla bir araya gelen insanlar, kısa
bir süre için bile olsa toplumun hangi kesiminden geldiklerini unutuvor. Subaylar, siviller, emniyet görevlileri cenaze töreninde yanvana geldiklerinde, bir acıyı
paylaşmanm ortaya çıkardığı dayamşma içinde ellerindeki çiçeği sunmak için sıralarını bekliyor.
Torun Mao, dedesine öykünüyor
M
ao Zedung'un torunu
Mao Zinyu doğumu-
na ilışkin kendisine
aktanlan öyküyü hiçbirzaman
unutma>acak: 1970 yılının 17
ocağında annesinin doğum
sancılan başlıyor. Karmaşıl-
bır doğum vakası ile kar^
karşıya kalan doktorlar çocu-
ğu mu anneyı mi kurtarmaya
çalışacaklan konusunda ka-
rarsız kalınca Mao'ya danışı-
yorlar. Mao ikisinin de kur-
tanlmasını istiyor. Büyük bir
şans eseri doktorlar Mao'nun
arzusunu yerine getirmeyi ba-
şanyor.
IMao Zinyu'ya
bir gelin aranıyor
Bugün 23 yaşında olan Mao
Zinyu, doğduğu günden beri
dedesinin gölgesinde yaşama-
ya mahkum edilmiş. Dede 17
yıl önce ölmüş olmasına
karşın. torun dedesinin tek ya-
sal \arisi olduğundan feodal
yasalara göre tüm yaşamını
dedesinin vasiyetine uygun bir
şekilde geçirmek zorunda.
Torun Mao eğitimini tü-
müyle Dede Mao'nun öğretile-
ri üzerine odaklamış. Evlenme
çağına gelince, tüm aile kendisi
için uygun bir gelin bulacak.
Gelin adaylannda güzelliğin
JL^edesinin politik mirasını
devralan Mao Zinyu, ülkede
kargaşa yaratmak isteyen çıkar
odaklannın hedefı oluyor.
'eslenme yetersizliğinin hüküm
sürdüğü Çin'de, 1.75'lik boyu ve
100 kilonun üstündeki bedeniyle
Mao'nun torunu çoğunluğu temsil
etmiyor.
yanısıra Başkan Mao'ya bağlı-
lık koşulu aranacak. Annesi
emniyetli bulmadığı için torun
Mao'nun bisiklete binmesine
bile izin verilmemiş.
Çin'in ünlü komünist lideri
Mao Zedung'un ölümünün
üzerinden 17 yıl geçti. Bu süre
içinde Mao'nun ailesi, büyük
bir sessizlik içinde gözlerden
uzak bir yaşam sürdürme
çabasında. Pek çok Çinli
Mao'nun ailesınin nerede ve
nasıl yaşadığmı bilmiyor.
Mao'nun ailesini geri planda
kalmasına yol açan nedenlerin
başında Mao'nun ölümünden
sonra yönetimin Mao'ya iliş-
kin kesin bir tavır almaması
geliyor. 1949yılında Mao'nun
önderliğinde Çinli Komünist-
ler büyük bir zafer kazandılar.
Mao'nun aile öyküsü saray
entrikalan ve kan davalan-
ndan oluşan talihsiz bir çizgi
izliyor. Örneğin. Mao'nun en
son ve en tanınan kansı, Jiang
King. Mao'nun ilk kansından
olan oğlunun kansını tüm ül-
kenin gözleri önünde itham
ederek suçlu durumuna düşür-
dü. Mao ailesinin bir dostu ai-
leyi şöyle tanımlıyor:"Unut-
mayınız ki karşunızda normal
bir aile >ok. Resmi toplantı te
törenlerde bir araya gelerek
mudu aile taMolan çiziyorlar.
Ancak, işin içyüzü göründüğü
gibi değil. İçten içe kaynayan
bir kazan gibi. Ne var ki, kiînse
çıkıp sorunlan tartışmaya ya-
naşmıyor."
Torun Mao 1991'dc ölen
Mao'nun son kansına taham-
mül edemediğini açıklıyor. To-
run Mao'nun adı "Yeni Evren"
anlamına geliyor. Dedesine dış
görünüş olarak pek benzemi-
yor. Yetersiz beslenme sorunu
olan bir ülkede torun Mao ço-
ğunluğu temsil etmiyor. 1.75
melrc bovundaki Zinvu, 100
• kilonun üzerinde. Genellikle
neşeli bir kişiliği olduğu söy-
leniyor.
IMao yine halkın
gözdesi oluyor
Ölümünden sonra Mao çe-
şitli kaynaklar tarafından eleş-
tiri bombardımanına tutul-
muştu. Bu cleştiriler son ikı
yıldır kcMİdi; yerini nostaljik
sevgj gosterilerine bıraktı.
Mao'nun tekrar halkın gözde-
si olması. merkezi planlama
döneminden pazar ekonomisi-
ne geçişte ortaya çıkan hoşnut-
suzluklann dile getirilmesı ve
halkın eskinin olumlu yan-
lannı anımsamasına bağla-
nabılir. Bazı Çinliler torun
Mao'nun bazı çıkar odaklan-
na alet olacağı korkusunu taşı-
yor. Ülkeyi bir kargaşa or-
tamma sürüklemek isteyen
güçlerin Mao'nun adından ya-
rarlanmak amacıyla Zinyu'yu
kullanacaklan düşünülüyor.
Torun Mao da bu beklentileri
yalanlamıyor. Küçüklüğün-
den beri dedesinin izinden git-
meyi içten içe istediğini sak-
lamıyor. Kafasının iş konulan-
na yatkın olmadığını, politıka-
ya atılmak istediğini belirtiyor.
\Vashington Post
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇÎ
Yemezler!
Kimileyın insana, bir dost sesi, birkaç satırlık mektup
canlılık verir, yaşama bağlar. Muğla'nın Gökovası'ndan
Naim Kılıç'ın, Ankara'ya Cumhurıyet'e çektiğı faks mektup
böyle oldu. Şöyle diyordu Naim Kılıç:
"Sevgili Ekmekçi,
Ne zamandan beri aklımda sana, şöyle ayrıntılarıyla ya-
zıp, kutlamak geçiyor içimden, ama ancak şimdi yapabili-
yorum.
'Paçavra'y/ okuduktan sonra, 'Artık farz oldu!' dedim.
Yeniyılını kutlayamadım. Yazılannı kutlayamadım. Artık
hastalığın da beni bu tembellikten kurtaramazsa, diye ken-
dime ta'n etmeyebaşlamıştım. Neyse!..
Yarım yüzyıla yakın yaşadığım Istanbul'u talan başladı-
ğında terkedip kaçarak kurtulacağımı sanmıştım, ama ne
gezer!.. Yanılmışım.
Çıkarcı, soyguncu takımının, daha seçildiği ilk günden
koparmaya başladıkları vaveyla, günden güne artan bir
hırsla beni Sözen savunmasına zorlamaya başladı. Nide-
yim ki, taa Muğlalardan kalkıp İstanbul Belediye Başkanı'nı
savunmanın, beni bilenler için çok da uygun olacağı kabul
göremez diye düşündüm. Ama hep isyan ettim, Sözen'e
yapılanlara..
Oysa, İstanbul'un Valı ve Belediye Başkanlarının hepsini
tanırdım. Haşim Işcan/ar Necdet Uğur/ar, Ahmet Isvan -
lar, Aytekin Koöl7er hepsi ama, hepsi Sözen cephesinden
değil miydı? Başarılı çalışmış olanlarını bir yana bırakalım,
hepsi de namus ve dürüstlüğün simgesi değil miydiler?
Sözen 'e, kimin ne için saldırdığını artık herkes iyi biliyor.
Ama, 'medyacanavarf içerisinde, bir tek Cumhuriyet değil
mi Sözen e namusluca arka çıkan!.. Hepiniz çok yaşayın..
Senin 'Sözen Söyleşileri'm okuduktan sonra düşündüm:
- Bir köşe yazarı kendi meslek saygınlığını büyük ölçüde
risk altına sokmuyor mu, diye... Medyanın çırkinleri, sana
da ne çirkinlikler bulaştırabilırlerdi!..
Olmadı yapmadılar, YAPAMADILAR...
Medya bataklığmdaki namus bahçesinm içerisinde gıpta
ile izlediğım bir namus gülü' gibi açtın, Ekmekçi...
Seni nice kucaklasam azdır.
Sevgi.saygı..."
Naim Kılıç'ın birde notu var, şöyle: "Cumhuriyet'in dışın-
daki namuslu gazetecılerin hakkını da yemeyelim!.. Ama
ne diyebilirim kı, onlar bataklıkta açan güller gibi... Insan
üzülüyor, ama elden ne gelir?.."
Telefonlar, mektuplar mıydı ayağa kaldıran beni?Belki.
Perşembe günü öğleyın çıktım, S.D.'nin Çankaya
Köşkü'ndeki gazeteci kuruluşlarının başkanlanna verdiği
yemeğe katıldım! S.D. bu yemeklerle yeni yılı da karşılıyor-
du. Daha önceki bir çağrısına, sayrılığımı öne sürerek katıl-
mamıştım. Daha önce bir kez gittiğım yolları izleyerek,
"Beşinci Nizamiye"ye vardık. Burada Oktay Ekşi'yi gör-
düm, Semih Balcıoğlu oradaydı. Kimlık kartlarımızı verip,
karşılığında "ziyaretçı'" kartı alıyorduk. Oktay, bunaçok bo-
zuluyordu:
- Bız yemeğe çağrılıyız, dilekçe sahıbı değiliz ki, bize
böyle kartlar veriyorlar. Hoş, Hürriyet'te de benzerı yapılı-
yordu ama, yanlıştı. İçimden:
- Damgalı eşek gibi! diye geçırdım. Kartlarımızı taktık...
Oktay'ın arabasma binip, giriş yerine geldik. Burayı tanı-
mıştım! Hanı, bir yetkıli konuğun, bir görevlıye "Hayvan
herif!" diye bağırıpçıkıştığı yer. Elektronik bölgeden geçtık.
Ben geçerken, zıller çalmaya başladı... Görevli sordu:
- Sılah yok, değil mi?
- Hayır yok! Demek, "Hayvan herif" yazısından sonra, iş-
ler bıraz mayna olmuş!
Yukan çıktık, aaa, bizim Cüneyt orada! .. . ,
- Köşk te banyo yapmayı düşünüyor musun?
- Teşekkür ederım, sitede sular ısınıyor, doğalgaz yapıl-
dı!
Gülüşuyoruz. Cüneyt, Köşk'te banyo yapmama değil,
"Köşk'te nasıl çımdim?" şeklinde yazarım diye gülüyor.
önce, bizlere ayaküstü meyve suları, içkiler sunuldu. Bir
şey içerım diye, ılaçları kesmiştım. Bir kadeh vıskı aldım.
Almamla birlikte, sofraya çağrılınca bıraktım oraya. S.D.
son yazıları okumadı mı? Belki de ıncelığinden birşey de-
medı. "Geçmiş olsun" dedi. lyı! S.D. uzun bir konuşma
yaptı. Bunu TV verdi. Yemekte, bilmem kaç yüz yıl hapis
cezasına çarptırılmış Işık Yurtçu yu. öbür yazı işlerı yönet-
menlerinı andım. S.D.'
- Yatmaz! dedi.
- Neden?
- Mecelle'de bir söz var: "Haddini aşan, aksine muttalip
olur!" der Onlar da yatmaz, af çıkar! (Sınırı geçince aksi
olur.)
Benim istediğım de buydu. Sonra, toplantı yerine geçtik;
Orada da Oktay uzun konuştu. Bir de rapor verdi.
S.D. "Köşk"ü benımsemiş. Ama, birazcanı sıkılıyor, bel-
li. "Kabullerle" gıderiyor sıkıntısını. "Ben, bir burayı hazır
buldum!" diyor. Demokrasiyi de hazır buldu. Neden bir çivi
çakmadı? Sonra, o araba saltanatı, göstenş ne oluyor?
Meclis'te de var o saltanat! Yoksul ülkenin "Köşk'ü, "Mec-
lis"i böyle mı olmalı?
Tansu Çiller'in, NATO gezisıni nasıl aktardı, şanlı med-
yamız? Bir Tansu Hanım'ı Clinton'la başgöz etmedıklerı
kaldı? Ayıp ayıp!
Güneri Cıvaoğlu, atv'de coplanan memurları izlencesi-
nealmıştı. "Aferın" dedım içimden; sonra düşündüm, polis
haydi eğıtımsiz, bilgisiz falan. Aynı görevlıye, Çankaya
Köşkü'nde "Hayvan herif" denebılıyor. Günerı'nın ayda 1
milyar aldığı doğru mu? Başbakanı başgöz et düşünde, ay-
da 1 milyar al; sonra da, memur yürüyüşünde az aylık alan
memurdan yana görün. Bı\nu da yemezler!
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Topkapı Sarayı'nda.
sadrazam ve hükümet
üyelerinin devlet işlerini
görüşmek için toplandık-
lan yer. 2/ Atlas Okya-
nusu'nda Portekiz'e ait
takımada... Bazı Ârap ül-
kelerinde faaliyet göste-
ren sol eğilimli parti. 3/
Kent... Bir hayvanı dış-
tan örten kemiksi ya da
boynuzsu örtü. 4/ Yiğit...
Kumaşla astar arasına
konularak giysinin dik
durmasını sağlayan kolah bez. 5/
Çevrebilim. 6/ Eski yapı ya da
kent kalıntısı... Nazi partisinin as-
keri polis örgütü. 7/ Yeşil yapraklı,
dikensiz, ateşe atıldığında çıtır-
dayarak yanan bir bitki... Fiyaka,
caİca. 8/ Türlü bitkilerin yaprak ve
kabuklanyla kokulandırılmış
acımtırak bir içki... Bir kimsenin
egemenliğini tanıma. 9/ Elektro-
magnetik ışınımlan ölçmekte kul-
lanılan birim.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bir tür yünlü kumaş... Çanakkale'nin birilçesi. 2/Özsu... Es-
ki dilde bağırsaklar. 3/ İşlenmemiş ve ekilmemiş toprak... Ka-
vun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstünde yayılandalla-
n. 4/ Brezilya'nın plaka işareti... Boğa güreşçisi. 5/ Lahana. 6/
Düğme ve süs eşyası yapmakta kullanılan bir deniz kabuklu-
su... Berilyum elementinin simgesi. 7/ Tıpta bir organı su vere-
rek yıkama... İlişkin, değgin. 8/ Şenliklerde caddelere kurulan
süslü kemer... Sabah namazını ortalık iyice ağanncaya kadar
geciktirme. 9/ Hararet... Belü amaçlarla kurulmuş konutlar
topluluğu.