25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16OCAK1994PAZAR 12 DUNYADAN ABD teknobjicasusluğımdatekliyor ABD ve Japonya arasındaki teknolojik ve endüstriyel savaşın bir parçası olan haberalmada Japonya çok daha becerikli davranıyor. ABD'nin Japonya'daki ajanlannın çoğuysa Japonca bile bilmiyor. A BD'deki Ulusal İmalat Bilimleri Merkezi çalısanlan, Japonlann işdünyasıyla ilgili bir oelgeyi ele geçirdiklerinde. bu kağıt parçalanna savaş ganimetiymişçesine davrandılar. Metin Japonca. Ancak bir kez çevrildi mi, Amerika'nın teknoloji ve iş alanında Japonya'yla sürdürdüğü rekabete yarayacak çok canahcı bilgiler sağlayabilir. Merkezdeki dilbilimcilerin bu kalın belgeyi çevirmeye başlamasıyla heyecan da doruğa ulaştı. Bundansonra olupbitenler.dev kaynaklanna, süpergüç sıfatına, Yankee becerikliliğine karşın ABD'nin, Japonya'nın önünde olabilmek için niye savaş verdiğini, Japonlann, ABD'de haberalma çalışmalanna niye önem verdiğini gösterebilir. Merkezin dilbilimcileri, giriş bölümünü daha yeni bitirmişti ki, Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü CIA"den bir telefon geldi. Merkez, acaba bilgileri CIA'yle paylaşmak ister miydi? Merkez görevlileri, CIA'in Lanley'deki karargahına doğru yola koyuldu. CIA yetkilileri. burada, belgeye el koydu. Dahası, kağıtlann artık dosyalandığını söyleyerek Merkez yetkililerini eli boş geri gönderdiler. Yılda 200 milyon dolara mal olanaraştırma konsorsiyumunun başkan yardımcısı MikeCumrnins, kıkırdayarak, "İkinci bir kopyası olduğunu bilmiyorlardı"diyor. Öyküyü de, rekabetle ilgili bilgileri toplayıpçözümlemekte ABD çabalannın ne denli dağınık olduğunu göstermek için anlatıyor. IKlasik casusluk unutulmadı Japonlarsa. ABD'deki teknik enformasyonu toplamak ve çözümlemek konusundaçok dikkatli ve verimli bir çalışma yürütüyor. Hem ABD hem Japonya için işin bir bölümü, klasik casusluğa dayanıyor. Ancak haberalma uzmanlanna göre, bilgi toplamanın önemli bir kısmı. heryerde bulunabilecek, basılı verilere dayanıyor. ABD Genel Haberalma Ofisi'ne (GAO)göre, Japon hükümetine bağlı Japon Dış Ticaret Örgütü'nün ABD'nin çeşitli yerlerinde, sırf bu işi yapmakla görevli 187 ajanı var. Amerikan hükümetinin akademik ve ticari belgelerini inceleyerek, seminerlere. üniversitelerde derslere katılarak, basılı veri tabanlannı inceleyerek "açık" bir haberalma hizmeti veriyorlar. Japonya'da bu işi yapan 86 Amerikalı var ve GAO'nun geçen eylül yayımlanan çalışmasına göre, bunlann çoğu da Japonca okuma yazma bilmiyor. ABD'deki Japon Dış Ticaret Ofısi ajanlan, topladıklan bilgileri tek birmerkeze, Uluslararası Ticaret ve Endüstri Bakanlığı'na (MITI) raporediyor. Japonya'daki ABD ajanlan ise. birbirinden bağımsız çalışan ve doğru dürüsl birişbirliği kuramayan 62 ayn ofıse rapor veriyor. MITI, ajanlann doğru bilgileri toplamasını sağlayabilmek için, hangi bilgiler üzerinde durulucağı konusunda, Japon şirketleriyle elbirliğine gidiyor. ABD'de ise aynı hizmeti gören bıryeryok. ABD haberalmasının üçte ikisi, askeri teknolojiye dair bilgiler üzerinde yoğunlaşıyor, bu bilginin ticari kullanım değeri sorgulanmıyor. GAO"> a göre, ABD'nin topladığı ticari değeri olan bilgiler, şirketlere neredeyse hiç ileülmiyor. Örneğın CIA, dış ülkelerdeki teknolojik gelişmelerle ilgili bir veri tabanına sahip ama bu veri sır olarak saklanıyor. Sistemdeki bu dağınıklık, bir ölçüde, hükümetin, endüstriyel araştırma ve gelişimlerde çok sırurlı birrol üstlenmesi gerektiğini düşünen önceki yönetimlere dayanıyor. Göreve bir yıl önce gelen Başkan Bill Clinton, yaptığı konuşmalarda bu anlayışın değiştirileceğine dair ipuçlan verse de, uzmanlar, ciddi adımlann atılmadığını düşünüyor. David VVood Almanya Türklere üvey vatan A lmanya'daki Türk top- luluğu, bu ülkede 30 yıl boyunca çalışıp, "ya- bancı" olarak vergilerini öde- dikten sonra artık yurttaşlık haklannı kazanmak istiyor. İyi niyetlerini bir türlü eyle- me döİcemeyen politikacılar- dan yılan Türk topluluğunun önderleri, yurttaşlığa kabulle il- gili yasalann esneklik kazan- ması için çabaya girişti. Alman- ya'daki 2 milyona yakın Türk nüfusunun çoğunluğu Berlin, Frankfurt gibi büyük kentlerde yoğunlaşmış dunımda. Ancak ilk kuşağın ülkeye gelişindcn bu yana 30 yıl geçmesine karşın, kendilerini yine de ikinci sıruf hissediyorlar. Alman yasalanna göre göç- menler ve aileleri (ülkede doğ- muş bile olsalar) Alman yurt- taşlığına gecene kadar yabancı muamelesi görüyor. Yabancı uyruklu bir kimsenin yurttaşh- ğa gecış hakkı kazanması ise hiç o kadar kolay değil. Yurttaşlığa geçiş yapmak is- teyen Türk kökenlilerin 16-23 yaş arasında olması. Almanya'- da bir okula en az altı yıl devam etmesi, 23 yaşın üstündeyse ül- kede yasal olarak en az 15 yıl kalması ve kendisine ve ailesine bakabilecek koşulda olması ge- rekiyor. Suç fcayıtlannda isim- lerinin geçmemesi de bir başka koşul. Başka Avrupa ülkelerinin aksine, çifte vatandaşlık kazan- mak da olası değil. Türk toplu- luğunun en çok üzerinde dur- duğu madde de bu. IAlmanca konuşmak yetmiyor Bonn'daki Federal Yabancı- lar Bürosu'ndan Georgios Tsa- panos yasanın değışmcsi için öncelikîe tavırların değişmesi gerektiğini söylüyor: "Bazıları, ülkeye 30 yıl önce gelmiş, çocuk- ları burada doğmuş birisine de, dün gelen bir sığınmacıya da 'ya- bancı' damgasuıı yapıştınjor." Beriin'deki Türk topluluğu- nun başı Mustafa Turgut Çak- makoğlu, ne yabancı işçilerin ülkeye gelmeleri için teşvik edil- dikleri 1960'larda ne de şimdi "yabancılann" entegrasyonu- nun hedeflendiğine inanıyor: "İkinci ya da üçüncû kuşak göçmenierin çoğunun bazen Al- manlardan bile daha ivi Alman- ca konuşmalarına, Türklerin bu- lunmadığı bir iş alanının ol- mamasına karşın, politik engel- lerle boğuşuyonız." Çakmakoğlu, oy kullanama- dıklan için politik açıdan önemsenmediklerini düşünü- yor. Türkler, çifte vatandaşlık hakkı taleplerinin gözardı edil- dığjni söylüyor. Türk vatan- daşlığından çıkmaksa, berabe- rinde sorunlar getiriyor. Çakmakoğlu "Vergi ödüyo- ruz, ama karşüığında bir şey almıyoruz. Yasal işlemlerin ko- laylaştırılması gerekir" diyor. Beriin'deki genç Türk nüfu- sundaki işsizlik oranı yüzde 35. oysa Alman gençliğinde bu oran yüzde 16. Beriin'deki Türk topluluğunun temsilcile- rinden Elke Bieber, Türklerin bırakın iş bulmak, mesleki eği- tim olanağı bile bulamadığını söylüyor. Çakmakoğlu. "Türkler ay- nmcılık ve saldırı karşısında po- litik açıdan savunmasızlar, oysa ayrımcılık ikinci, üçiincü kuşak- ta da süröyor" diyor \e ekliyor: "İlk kuşak ayrımcılığa yoğun tepki göstermiyor ama ikinci ku- şak ve üçiincü kuşak kendilerini bu ülkenin çocuklan gibi hissedi- yor. Yabancı damgasını yi\inee de saldırganlaşıyorlar, çünkü bil- dikleri tek dünya bu." The European ÖLÜMÜN BİR LEŞTİRİCt GÜCÜ: İnsaniar yalnızca ölüm karşısında eşit. Ölüj e karşı son görevlerini yerine getirmek amacıyla bir araya gelen insanlar, kısa bir süre için bile olsa toplumun hangi kesiminden geldiklerini unutuvor. Subaylar, siviller, emniyet görevlileri cenaze töreninde yanvana geldiklerinde, bir acıyı paylaşmanm ortaya çıkardığı dayamşma içinde ellerindeki çiçeği sunmak için sıralarını bekliyor. Torun Mao, dedesine öykünüyor M ao Zedung'un torunu Mao Zinyu doğumu- na ilışkin kendisine aktanlan öyküyü hiçbirzaman unutma>acak: 1970 yılının 17 ocağında annesinin doğum sancılan başlıyor. Karmaşıl- bır doğum vakası ile kar^ karşıya kalan doktorlar çocu- ğu mu anneyı mi kurtarmaya çalışacaklan konusunda ka- rarsız kalınca Mao'ya danışı- yorlar. Mao ikisinin de kur- tanlmasını istiyor. Büyük bir şans eseri doktorlar Mao'nun arzusunu yerine getirmeyi ba- şanyor. IMao Zinyu'ya bir gelin aranıyor Bugün 23 yaşında olan Mao Zinyu, doğduğu günden beri dedesinin gölgesinde yaşama- ya mahkum edilmiş. Dede 17 yıl önce ölmüş olmasına karşın. torun dedesinin tek ya- sal \arisi olduğundan feodal yasalara göre tüm yaşamını dedesinin vasiyetine uygun bir şekilde geçirmek zorunda. Torun Mao eğitimini tü- müyle Dede Mao'nun öğretile- ri üzerine odaklamış. Evlenme çağına gelince, tüm aile kendisi için uygun bir gelin bulacak. Gelin adaylannda güzelliğin JL^edesinin politik mirasını devralan Mao Zinyu, ülkede kargaşa yaratmak isteyen çıkar odaklannın hedefı oluyor. 'eslenme yetersizliğinin hüküm sürdüğü Çin'de, 1.75'lik boyu ve 100 kilonun üstündeki bedeniyle Mao'nun torunu çoğunluğu temsil etmiyor. yanısıra Başkan Mao'ya bağlı- lık koşulu aranacak. Annesi emniyetli bulmadığı için torun Mao'nun bisiklete binmesine bile izin verilmemiş. Çin'in ünlü komünist lideri Mao Zedung'un ölümünün üzerinden 17 yıl geçti. Bu süre içinde Mao'nun ailesi, büyük bir sessizlik içinde gözlerden uzak bir yaşam sürdürme çabasında. Pek çok Çinli Mao'nun ailesınin nerede ve nasıl yaşadığmı bilmiyor. Mao'nun ailesini geri planda kalmasına yol açan nedenlerin başında Mao'nun ölümünden sonra yönetimin Mao'ya iliş- kin kesin bir tavır almaması geliyor. 1949yılında Mao'nun önderliğinde Çinli Komünist- ler büyük bir zafer kazandılar. Mao'nun aile öyküsü saray entrikalan ve kan davalan- ndan oluşan talihsiz bir çizgi izliyor. Örneğin. Mao'nun en son ve en tanınan kansı, Jiang King. Mao'nun ilk kansından olan oğlunun kansını tüm ül- kenin gözleri önünde itham ederek suçlu durumuna düşür- dü. Mao ailesinin bir dostu ai- leyi şöyle tanımlıyor:"Unut- mayınız ki karşunızda normal bir aile >ok. Resmi toplantı te törenlerde bir araya gelerek mudu aile taMolan çiziyorlar. Ancak, işin içyüzü göründüğü gibi değil. İçten içe kaynayan bir kazan gibi. Ne var ki, kiînse çıkıp sorunlan tartışmaya ya- naşmıyor." Torun Mao 1991'dc ölen Mao'nun son kansına taham- mül edemediğini açıklıyor. To- run Mao'nun adı "Yeni Evren" anlamına geliyor. Dedesine dış görünüş olarak pek benzemi- yor. Yetersiz beslenme sorunu olan bir ülkede torun Mao ço- ğunluğu temsil etmiyor. 1.75 melrc bovundaki Zinvu, 100 • kilonun üzerinde. Genellikle neşeli bir kişiliği olduğu söy- leniyor. IMao yine halkın gözdesi oluyor Ölümünden sonra Mao çe- şitli kaynaklar tarafından eleş- tiri bombardımanına tutul- muştu. Bu cleştiriler son ikı yıldır kcMİdi; yerini nostaljik sevgj gosterilerine bıraktı. Mao'nun tekrar halkın gözde- si olması. merkezi planlama döneminden pazar ekonomisi- ne geçişte ortaya çıkan hoşnut- suzluklann dile getirilmesı ve halkın eskinin olumlu yan- lannı anımsamasına bağla- nabılir. Bazı Çinliler torun Mao'nun bazı çıkar odaklan- na alet olacağı korkusunu taşı- yor. Ülkeyi bir kargaşa or- tamma sürüklemek isteyen güçlerin Mao'nun adından ya- rarlanmak amacıyla Zinyu'yu kullanacaklan düşünülüyor. Torun Mao da bu beklentileri yalanlamıyor. Küçüklüğün- den beri dedesinin izinden git- meyi içten içe istediğini sak- lamıyor. Kafasının iş konulan- na yatkın olmadığını, politıka- ya atılmak istediğini belirtiyor. \Vashington Post ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇÎ Yemezler! Kimileyın insana, bir dost sesi, birkaç satırlık mektup canlılık verir, yaşama bağlar. Muğla'nın Gökovası'ndan Naim Kılıç'ın, Ankara'ya Cumhurıyet'e çektiğı faks mektup böyle oldu. Şöyle diyordu Naim Kılıç: "Sevgili Ekmekçi, Ne zamandan beri aklımda sana, şöyle ayrıntılarıyla ya- zıp, kutlamak geçiyor içimden, ama ancak şimdi yapabili- yorum. 'Paçavra'y/ okuduktan sonra, 'Artık farz oldu!' dedim. Yeniyılını kutlayamadım. Yazılannı kutlayamadım. Artık hastalığın da beni bu tembellikten kurtaramazsa, diye ken- dime ta'n etmeyebaşlamıştım. Neyse!.. Yarım yüzyıla yakın yaşadığım Istanbul'u talan başladı- ğında terkedip kaçarak kurtulacağımı sanmıştım, ama ne gezer!.. Yanılmışım. Çıkarcı, soyguncu takımının, daha seçildiği ilk günden koparmaya başladıkları vaveyla, günden güne artan bir hırsla beni Sözen savunmasına zorlamaya başladı. Nide- yim ki, taa Muğlalardan kalkıp İstanbul Belediye Başkanı'nı savunmanın, beni bilenler için çok da uygun olacağı kabul göremez diye düşündüm. Ama hep isyan ettim, Sözen'e yapılanlara.. Oysa, İstanbul'un Valı ve Belediye Başkanlarının hepsini tanırdım. Haşim Işcan/ar Necdet Uğur/ar, Ahmet Isvan - lar, Aytekin Koöl7er hepsi ama, hepsi Sözen cephesinden değil miydı? Başarılı çalışmış olanlarını bir yana bırakalım, hepsi de namus ve dürüstlüğün simgesi değil miydiler? Sözen 'e, kimin ne için saldırdığını artık herkes iyi biliyor. Ama, 'medyacanavarf içerisinde, bir tek Cumhuriyet değil mi Sözen e namusluca arka çıkan!.. Hepiniz çok yaşayın.. Senin 'Sözen Söyleşileri'm okuduktan sonra düşündüm: - Bir köşe yazarı kendi meslek saygınlığını büyük ölçüde risk altına sokmuyor mu, diye... Medyanın çırkinleri, sana da ne çirkinlikler bulaştırabilırlerdi!.. Olmadı yapmadılar, YAPAMADILAR... Medya bataklığmdaki namus bahçesinm içerisinde gıpta ile izlediğım bir namus gülü' gibi açtın, Ekmekçi... Seni nice kucaklasam azdır. Sevgi.saygı..." Naim Kılıç'ın birde notu var, şöyle: "Cumhuriyet'in dışın- daki namuslu gazetecılerin hakkını da yemeyelim!.. Ama ne diyebilirim kı, onlar bataklıkta açan güller gibi... Insan üzülüyor, ama elden ne gelir?.." Telefonlar, mektuplar mıydı ayağa kaldıran beni?Belki. Perşembe günü öğleyın çıktım, S.D.'nin Çankaya Köşkü'ndeki gazeteci kuruluşlarının başkanlanna verdiği yemeğe katıldım! S.D. bu yemeklerle yeni yılı da karşılıyor- du. Daha önceki bir çağrısına, sayrılığımı öne sürerek katıl- mamıştım. Daha önce bir kez gittiğım yolları izleyerek, "Beşinci Nizamiye"ye vardık. Burada Oktay Ekşi'yi gör- düm, Semih Balcıoğlu oradaydı. Kimlık kartlarımızı verip, karşılığında "ziyaretçı'" kartı alıyorduk. Oktay, bunaçok bo- zuluyordu: - Bız yemeğe çağrılıyız, dilekçe sahıbı değiliz ki, bize böyle kartlar veriyorlar. Hoş, Hürriyet'te de benzerı yapılı- yordu ama, yanlıştı. İçimden: - Damgalı eşek gibi! diye geçırdım. Kartlarımızı taktık... Oktay'ın arabasma binip, giriş yerine geldik. Burayı tanı- mıştım! Hanı, bir yetkıli konuğun, bir görevlıye "Hayvan herif!" diye bağırıpçıkıştığı yer. Elektronik bölgeden geçtık. Ben geçerken, zıller çalmaya başladı... Görevli sordu: - Sılah yok, değil mi? - Hayır yok! Demek, "Hayvan herif" yazısından sonra, iş- ler bıraz mayna olmuş! Yukan çıktık, aaa, bizim Cüneyt orada! .. . , - Köşk te banyo yapmayı düşünüyor musun? - Teşekkür ederım, sitede sular ısınıyor, doğalgaz yapıl- dı! Gülüşuyoruz. Cüneyt, Köşk'te banyo yapmama değil, "Köşk'te nasıl çımdim?" şeklinde yazarım diye gülüyor. önce, bizlere ayaküstü meyve suları, içkiler sunuldu. Bir şey içerım diye, ılaçları kesmiştım. Bir kadeh vıskı aldım. Almamla birlikte, sofraya çağrılınca bıraktım oraya. S.D. son yazıları okumadı mı? Belki de ıncelığinden birşey de- medı. "Geçmiş olsun" dedi. lyı! S.D. uzun bir konuşma yaptı. Bunu TV verdi. Yemekte, bilmem kaç yüz yıl hapis cezasına çarptırılmış Işık Yurtçu yu. öbür yazı işlerı yönet- menlerinı andım. S.D.' - Yatmaz! dedi. - Neden? - Mecelle'de bir söz var: "Haddini aşan, aksine muttalip olur!" der Onlar da yatmaz, af çıkar! (Sınırı geçince aksi olur.) Benim istediğım de buydu. Sonra, toplantı yerine geçtik; Orada da Oktay uzun konuştu. Bir de rapor verdi. S.D. "Köşk"ü benımsemiş. Ama, birazcanı sıkılıyor, bel- li. "Kabullerle" gıderiyor sıkıntısını. "Ben, bir burayı hazır buldum!" diyor. Demokrasiyi de hazır buldu. Neden bir çivi çakmadı? Sonra, o araba saltanatı, göstenş ne oluyor? Meclis'te de var o saltanat! Yoksul ülkenin "Köşk'ü, "Mec- lis"i böyle mı olmalı? Tansu Çiller'in, NATO gezisıni nasıl aktardı, şanlı med- yamız? Bir Tansu Hanım'ı Clinton'la başgöz etmedıklerı kaldı? Ayıp ayıp! Güneri Cıvaoğlu, atv'de coplanan memurları izlencesi- nealmıştı. "Aferın" dedım içimden; sonra düşündüm, polis haydi eğıtımsiz, bilgisiz falan. Aynı görevlıye, Çankaya Köşkü'nde "Hayvan herif" denebılıyor. Günerı'nın ayda 1 milyar aldığı doğru mu? Başbakanı başgöz et düşünde, ay- da 1 milyar al; sonra da, memur yürüyüşünde az aylık alan memurdan yana görün. Bı\nu da yemezler! BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Topkapı Sarayı'nda. sadrazam ve hükümet üyelerinin devlet işlerini görüşmek için toplandık- lan yer. 2/ Atlas Okya- nusu'nda Portekiz'e ait takımada... Bazı Ârap ül- kelerinde faaliyet göste- ren sol eğilimli parti. 3/ Kent... Bir hayvanı dış- tan örten kemiksi ya da boynuzsu örtü. 4/ Yiğit... Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolah bez. 5/ Çevrebilim. 6/ Eski yapı ya da kent kalıntısı... Nazi partisinin as- keri polis örgütü. 7/ Yeşil yapraklı, dikensiz, ateşe atıldığında çıtır- dayarak yanan bir bitki... Fiyaka, caİca. 8/ Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklanyla kokulandırılmış acımtırak bir içki... Bir kimsenin egemenliğini tanıma. 9/ Elektro- magnetik ışınımlan ölçmekte kul- lanılan birim. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir tür yünlü kumaş... Çanakkale'nin birilçesi. 2/Özsu... Es- ki dilde bağırsaklar. 3/ İşlenmemiş ve ekilmemiş toprak... Ka- vun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstünde yayılandalla- n. 4/ Brezilya'nın plaka işareti... Boğa güreşçisi. 5/ Lahana. 6/ Düğme ve süs eşyası yapmakta kullanılan bir deniz kabuklu- su... Berilyum elementinin simgesi. 7/ Tıpta bir organı su vere- rek yıkama... İlişkin, değgin. 8/ Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer... Sabah namazını ortalık iyice ağanncaya kadar geciktirme. 9/ Hararet... Belü amaçlarla kurulmuş konutlar topluluğu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle