Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 OCAK1994ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA
KÜLTÜR
Pınl pınl sesiyle yurtdışında şöhretin merdivenlerini tırmanan yeteneğimiz Viyana Devlet Operası solisti
Biryıldızdoğuyor: YeldaKodaJJı
EVİNİLYASOĞLU
G
eçen hafta JstanbulluJar, pınl
pınl sesiyle yurt dışmda şöhretin
merdivenlerini tırmanan bir ye-
teneğimizie tanışülar. Viyana Devlet
Operasj solistlerinden soprano Yelda
Kodallı. 1968 doğumlu. Tutkulu, hırslı,
aklına koymuş bu işi. Avusturya gibi ge-
leneği olan bir müzik merkezinde özel-
likle Mozart ve R. Strauss gibi Viyanalı
bestecilerin uzmanı olarak tanınıyor.
Adana"da doğmuş. Miizik öğretmeni
olan annesi Yelda'ya ve ablasına ilk no-
talan öğretmiş. "AMamın kulağı bendeo
de iyidir ama o fizikçi oWu"diyor. Dört
yaşında iki sesli olarak akorlan duyma-
ya başlamış. Mandolin, flüt çalmış ilko-
kulda beş yıl boyunca (anesinin de torpi-
li olduğunu söylüyor), kendisine bir
koro venlmiş, koroya öğrenci seçiyor-
mu$, sınıf arkadaşlannı yönerip onlara
yeni ezgiler çalışünyormuş. Liseyi de
Adana'da bitirip Ankara Devet Konser-
vatuvan'nın şan bölümünegirmiş. "An-
nem Safranbolulu. babam Kilisli. Bilirsi-
niz Safranbolulular'ın sesi güzel olur. En
önemli kamh da Leyla Geocer. Onun ai-
lesi de Safranbolu'dan." Ankara'da dört
yıl yatıh okumuş.Bu arada bestecimiz
Nevit Kodallı nın oğlu Murat ile evlen-
miş. Murat, hem Yelda'ya piyanosu ile
eşlik ediyor, birlikte resital programlan
yapıyorlar, hem repetitörlük üstüne uz-
manlaşıyor ve de bestecilik çalışmalan
var. Bu resitalde onun eşliğjni ve iki
küçük alımlı şan yapıtını da dinledik.
Eski hocasıyla hala çaltşıyor
Yelda Kodallı'yı şanda yönlendiren
tek bir hocası olmuş: Mustafa Yurdakul.
"Ankara'daki hocamla Viyana'da da ça-
hşmakta>ım. Her şeyden önce çok rahat
bir insan. Suııriar, kalıplar koymayan,
her şeyi tartışarak, felsefesini, ardında ya-
tan düşüncesini vererek öğretiyor. Viya-
na'da kimseyle çaiışmak istemedim. Böy-
lece hocamla bir telefon köpriisü kurduk.
Onun yönlendirmesini telefondan teype
alıyorum. kendi kendime uyguluyorum.
Leyla Geneer'e de bandımı yofladım, din-
leyip beni aradı ve çok iyi yolda olduğu-
mu, kesinlikle başka hoca fîlan kanştı-
nnamamı öğûtledi." Evet, hep ünlülere
sorarlar kimlerle çalışünız diye. öyle çok
hoca, öyle çok stil var ki, yetenekli bir
şancımn yanlış yönlendirmelerle sesini
bile yitirdiği duyulmuştur. Yelda Ko-
dallı da kendini yeni risklere atmadan,
eski hocasıyla büyûk bir uyum içinde
çalışıp gelişiyor. Uzaktan uzağa da olsa!
Aklına koyduğunu yapıyor
Sanatçı ünlü Belvedere yanşmasına
katıldığında L8 yaşındaynuş ve 300 kişiyi
elemiş, hemen Essen operasından teklif
gelmiş. 1990 yılında Ankara Devlet
Konservatuvan'ndan diplomasını
almış, kısa bir süre öğretim görevlisi ol-
muş ve ardında hiçbir destek ohnaksızın
Viyana'daki yaşamma başlamış. "fki yıl
para biriktirebilmek için uğraştık. Her
ikimiz de konsenatmardaki kadroımızun
olanaklanyla yaşamaktayız. Ve devlete
borcumuz var şu an. Omı ödeyeceğiz."
Viyana'da nasıl duyulmuş? "1991
yılında 3 ay İzlanda'da çalıştım. Carre-
ras'ın Lösemili Çocuklar Vakfı yaranna
düzenlediği konser turnelerine katıldım.
Viyana operasınuı müdürleri bu konser-
lerde beni dinlemişier. Şef Holtzstein'in
önerisi iie operaya aidüar. Ancak ben
Gece Kraliçesi'ni söylemek istiyorum
diye direttim." Gerçekten de hayret veri-
ci birşey: Kariyere yeni atılan birisi böy-
lesine zor ve ustalık isteyen, ancak yıldız
sanatçılann, divalann söyleyebildiği bir
role diretiyor! Üstelik Paris, Milano,
Münih, Viyana veya bir başka ünlü kon-
servatuvardan da gelmiyor.
I—. stanbul'daki
resitalinde ağır bir grip
geçirmekteydi Yelda
Kodallı. Ama sesinin
pınltısı herşeyin
üstesinden geHyordu.
Her biri birbirinden çok
cambazlık isteyen arya ve
liedlerseçmişti
programında.
Ankara Konservatuvan'ndan gelen
bir Türk kızı! Viyanalılar atalanndan bu
yana inatçı Türk kanını tanırlar ya! Ope-
ranın müdürü "İşte inatçı Türk kanı akı-
yor bu kızın damarlannda" diyerek kabul
ediyor. Ve Yelda Kodallı, önce Viyana
Halk Operası'nda, sonra da Viyana Dev-
letOperasTnda "Büyuk bir yıldız" olarak
nitelendiği Gece Kraliçesi'ni başanyla
sürdürüyor. "Bugünün pekçok ünlüsuıui
biliri/. yiOarca operalarda küçük rollerle
yavaş yavaş tırmanımşlar ve ne çok za-
man kaybetmişler.' Ben onlann yaşamını
okudukça, hiç zaman ka\bcrmemeyi, he-
men bir büyük rol ile kendimi kanıtlamayı
aklrnia koymuştum" Aklına koyduğunu
da direnerek, tutkuyla, hırsla yerine ge-
tirmekte. 93 yılında hazırladığı operalar,
Richard Strauss, VVagner, Mozart, Doni-
zetti, Offenbach gibi bestecilerden Oly-
mpia, Fiakermiü, Zerbinetta, Adina ve en
çok da Gece Kraliçesi rolleri.
Kararlı ve bilinçli kişiliği
Opera yönetimine henüz bu aşamada
diretmesi, kendini kabul ettirse bile za-
man zaman sürtüşmelere de yol açmak-
ta. "Onceleri hızlı giden ilerieme temposu
kıskançlıklar başlayuıca yavaşjıyor, bu
her yerde böyle çok doğaL" Mücadeleyi
sürdürecek yürek gerekiyor. Şu sıralarda
Viyana Operası'nm yeni müdürü ile an-
laşamayınca kadrodan istifa etmiş. Ve il-
ginç olan şu ki, bu savaşamlan daha
önce veren deneyimli sopranomuz Leyla
Gencer'den bir öğüt daha almış: "Sık di-
şini. Orada kal. Şeni kaybetseler bir baş-
kasını bulurlar. Öyle çok sanatçı, öyle ge-
niş rekabet var ki!" Şimdi Yelda Kodallı
1968 doğumlu sanatçı, tutkulu ve hırslı. Yelda Kodallı'va CRR'deki resitalinde eşi Murat piyanosuyla eşlik etti.
sözleşmeli olarak ayru operanın sa-
natçısı. Bu statü onu biraz da özgürlüğe
kavuşrurmuş. Artık Avmpa"nın hersah-
nesindedilediğigibı söyleyebilecek. 1994
programı iyice yüklü: 24 ocakta ORF-1
(Avusturya televizyonu)'in düzeneldiği
yeni yıl konserleri dizısinde Avusturya
Televizyon Orkestrası eşliğinde Gece
Kraliçesi ve Olympia'yı söyleyecek.
Uluslararası canb yayın yapılacağından
belki biz de Türkiye'den izleyebileceğiz.
Sonra Düsseldorf operasında Lucia:
Münih, Paris ve Torino operalannda sı-
rayla primadonna rollere çıkacak ve
kendini tanıtacak.
Yelda Kodallı, İstanbul"daki resitalin-
de ağır bir grip geçirmekteydi. "Hiç bası-
ma böyle birşey gelmedi. Böylesine hasta
ve boziık bir sesle ilk kez sahneye çıkıvo
nım. Yoksa ben çok uzun sö\leme>e
ahşığım. Altı saat durmadan söyleyebili-
yorum, operadaki egzersizlerimiz böyle
zaten. Avrupa'da olsa çıkmazdun ama
daha fazla erteleyemedim burayı'" diyor-
du. Hasta olduğu bellıydi ama sesinin pı-
nltısı her şeyin üstesinden geliyordu. Bir
de çok önemlisi. güvenli. kararlı, bilinçli
kişiliği hastalığa filan izin vermemişti.
Seçtiğı programdan bir başka koloratur
soprano belki iki, hatta üç program ya-
ratabilirdı. Her bıri birbirinden çok cam-
bazlık isteyen, sesin en üst sınırlarda hü-
nerini bekleyen arya ve liedlerdi. Başa,
ortaya ve sona yerleştirdiği Mozart'lar
özel bir alt doku örmüş. programa bir-
liktelik getirmiştı. Umanz en kısa za-
manda onu ülkemizde bir opera temsı-
linde izleriz. Yelda ve Murat Kodallı çif-
tine gönülden başan diliyoruz.
Radyolarda klasik müzik
Geçen yaamızda 94.5 klasik FM'den
sözetmiş, peşpeşe dizilen uyumsuz yapı-
tlardan, yanda kesilen anonsuz prog-
ramlardan yakınmıştık. Diğerlerinden
farklı olaiım derken klasik müzik dinle-
yicisini böyle bilgisizce \ayınlarla küs-
türmek, klasik müziğe de saygısızlık et-
mek diye düşünüyoruz.
Tek kanal da yanşa katıldı
Bu arada bir de baktık ki bizim
yıllardır doğru dürüst klasik müzik
yayını yapan tek kanalımız Radyo-3
(TRT), yepyeni bir şekle bürünmüş:
Yeni yıidan bu yana bloklar halinde
klasik müzik yayınlamayı. hafıf pop ve
güncel müziğe ağırlık vermeyi yeğ tut-
muş. Caz da klasik kuşacma katılarak
ancak 13.00-15.30, 20.0(K24.0O arasına
sıkıştınlmış klasik müzik yayınlan yapıl-
makta. Sayılan sayamayacağımız İcadar
artan radyolarla TRTnin böylesi bir
yanşa girmesi inanıhr gibi değil. Artık
klasik müzikseverler varsa evlerindeki
ofıslerindeki plaklarla idare edecek.
Oysa radyonun yavınlan bir başka bo-
yuttur. En azmdan fstanbul Radyosu'n-
daki çok değerli plak ve compact disc ar-
şivi, bugün aralanna genç yapımcılann
da katıldığı klasik müzik yapımalan
yalnız günde birkaç saat için harcanıpgi-
decekler. Bunca tartışması yapıldığı sıra-
da gelip geçen müziğin saatini arttırmak-
la yüzyıllar boyu uygarlığın temeli olan
kültürü azaltmak bizi nereye götürür?
Ankara'da beüi bir dairenin duvarlan
arasında bu kararlan alan yetkililer,
yannın kuşaklanndan da sorumJu ol-
duklannı biliyorlardır umanz.
Moskova'da oda orkestrası
Bir zamanlar Rudolf Barshai yöneti-
minde Moskova'nın en iyi müzisyenleri-
ni bünyesinde toplayan Moskova Oda
Orkestrasrru bu hafta fstanbul'da Ce-
mal Reşid Rey Salonunda dinledik. Bu
kez Amerikan asıllı şefleri Constandne
Orbelh'an ileçaldılar.
Gerek Rossinr'nin Do Majör Sonatf-
nda gerekse Schubert'in 5. Senfonisi'nde
topluluk, Barshai'nin dinamizminden
yoksundu. Orbelian'n hem solist hem de
şef olarak katıldığı Mozart'ın 14 numa-
ralı KV 449 sayılı piyano konçertosu ise
bir kez daha Mozart çalmanın incelikle-
rini gündeme getirdi.
Mozart'ı, Mozart'a yakışır calmak,
çağına uygun. abartısız, derin düşünce
ve duyguyu yalın sunmak belki de en zor
yorumlardan biridir. Ne aşın coşku, ne
de kupkuru bir ton! Orbelian'ın yoru-
munda Mozart'ı abartmamak kaygısı
ağır basmıştı. Ama şu dinleyeni alıp bir
yerlere götüren, kulağına tılsımlı birşey-
ler fısıldayan Mozart neredeydi bile-
miyorum.
Fazla pedal kullanması, tempolan
ağırlaştırması da iyice tekdüze bir yoru-
ma dönüştürdü.
Ashnda Haçaturyan'ın piyano kon-
çertosundaki parlak başansını bildiğî-
miz Orbelian, ıstanbul'da pek parlamak
istemedi sanki. Bis olarak çaldıklan
Haydın'ın Serenadı, Şostakoviç'in pre-
lüdleri programın içeriğinden daha
coşkuluydu. Bir de Vivaldi'nin Piccola
Konçertosu'ndan çaldıklan bölümde.
topluluğun hünerli flütçüsü ile tanışmış
olduk.
Düetlerin en gözde ismi Elton John'un yeni albümü son derece renkli, güzel bir derleme
BURAK ELDEM
Popüler müzikte doksanlann iz-
lediği seyrin değerlendirmesini
yaparken, akustik müziğin.
modern rock'ın ve baladlann egemen
olduğu bir trendin varhğından söz et-
miştik. Galiba buna bir de ek yapmak
gerek: Doksanlar. düetler dönemi ol-
maya da aday. Son üç }il içindeki hitleri
gözden geçirdiğimizde, müzik dünyası-
ndaki ünlü isimlerin birlikte seslendır-
diği parçalann sayıca hiç de az ol-
madığını göriiyoruz. Sting ile Eric Oap-
ton'm u
lt's ProbaMy Me"sı, ünlü Ital-
yan tenor Pavarotti\ le. Zucchero'nun
"Miserere"si, George Michael ile Ehon
John'un "Don't Let The Sun Go Down
On Me"si, bunlann yalnızca ilk anda
akla gelen birkaç ömeği.
Düetler, dinleyici açısından birçok
yönden cazip çalışmalar. Her şeyden
önce star isimleri aynı şarkıvi seslendi-
rirken yan yana görmek. medyanın da
desteklemesiyle insanlann hoşuna gidi-
yor. öte yandan tarzlan, teknikleri ve
sesleri birbirinden farklı özellıkler taşı-
yan şarkıcılann aynı parçada buluş-
malan, ilginç renkler çıkanyor ortaya.
Aynca biünen ve sevilen şarkılar üzen-
ne gidildiğinde düetler keyifli "cover
versioD''lar olarak karşımıza çıkıyorlar.
John'un bu kez rap türünün önde gelen
topluluğu PM Dawn1a buluştuğu
"When I Think About Love" alıyor sıra-
yı. Üçüncü sırada rock'n'roll dönemi-
nin ilk büyük starlanndan piyanist
şarkıa LHtfe Richard, "The Power"da
Elton John'a katılıyor. İki eski tüfeğin
paslaşmalan, gercekten deneyim ve us-
talıklanna yakışır güzellikte. Eagles
topluluğuyla birbirinden güzel albüm-
lere imza attıktan sonra solo çahşma-
lanna yönelen Don Henley. "Shakey
Ground"la katılıyor Elton John'un dü-
etler zincirine. 1974 tarihli bu parçada
Henley'in getirdiği yeni tatlan farket-
memek mümkündeğil.
Yıllar önce Elton John'la çok başanlı
düetler yapan Kiki Dee, bu albümün ilk
single hiti olan "True Love"da yine eski
dostuna eşlik ediyor. Cole Porter'ın
1956 tarihli bu unutulmaz parçasının
John ve Kiki Dee yorumuyla bir kez
daha yaşam bulduğunu farkediyorsu-
nuz dinlerken. "True Love", bir "cover
version" olarak 1993'ün en iyi çahşma-
lanndan biri. Albümün ilk yüzü. rock
müziğin naif gitarist-şarkıcılanndan
Chris Rea ile Elton John'u buluşturan
"If You Were Me" ve John-Tamroy
VVynette düeti "A Woman's Needs"le
devam edip iki yıl önce çok popüler
olan bir Elton John hitiyle noktalanı-
yor "Don't Let The Sun Go Down On
Me." Bu parçada John'un partneri. Ge-
orge Michael.
Ikinci yüzde Nick Kershaw'la "Old
Friend"i; soul müziğin yaşlanmayan
yıldıa Gladys Knight'la "Go On And
On"u; travesti star Ru Paul'la "Ain't
keyifü vesıcakbuhişması...
Parcanın adeta yeniden yaşam bul-
duğunu fark ediyorsunuz. Tabii bir dü-
etin başanlı ve sevimli olabilmesi için
gerekü ön koşullar da var. Bunlann en
önemlisi, her iki sanatçmın da kendi ki-
şiliklerini ortaya koyarken. birbirlerini
gölgede bırakmaktan kaçınmalan ge-
rekliliği.
Bu açıdan bakıldığında. düetlerin en
sevilen, en gözde isminin Elton John ol-
duğunu söylemek mümkün. Müzik
yasamında yirmi beş yılı geride bırakan
ve ortağı Bernie Taupinie birlikte yü-
zün üzerinde şarkıya imza atan John,
yorumculuğuyla da pop tarihinin en
parlak sanatçılanndan biri. Müzik dün-
yasındaki herkesin çok sevdiği, işbirbği
ve ortak çalışma kavramının bilincine
sahip, çok ılımlı bir insan olması. düet-
ler için de John'u cazip isim haline geti-
riyor. Üstelik o benzersiz sesine ve müt-
hiş yorumculuğuna karşın, birlikte
çalıştığı ınsanı asla "ezmiyor", şarkıyı
söylerken. Bugüne dek bu tür çalışma-
lan o denli çok yaptı ve bunlann tümü
ö>lesine başanlı oldu ki düet denince ilk
akla gelen isimlerden biri Elton John.
1993"ün son günlerinde diskografı-
sinde çok özel bir değere sahip olacak,
son derece renkli bir albüme daha imza
attı John: "Duets". Bu albümde, popü-
ler müzik dünyasının kalburüstü isimle-
riyle yaptığı ortak çalışmalan bir araya
getiriyor. "Duets"de Elton John'la
şarkılan paylaşan Don Henley, Leonard
Cohen, Kiki Dee, Little Richard, Paul
Young gibi starlann yanı sıra hemen her
parçanın kaydında müzik dünyasının
kaliteli stüdyo müzisyenlerinin de
önemli katkılanna rastlıyoruz.
Toplam on altı parçanın yer aldığı
•Duets". Elton John'un K.D. Lang'le
birlikte seslendirdiği "Teardrops"la
açılıyor. Son üç yılın "erkeksi kadın sta-
n" K.D. Lang. ses rengini John'la
uyumlu olacak biçimde kullanırken,
ününün boşuna olmadığını kanıthyor
bu parçada. Hemen ardından. Elton
Nothing Like The Real Thing"ı; Paul
Young'la "I'm Your Puppet"ı;. Bonnie
Raitt'le yaklaşık kırk yıllık bir Victor
Young hiti olan "Love Letters"ı; Leo-
nard Cohen'le yine 1945 tarihli "Born
To Lose"u seslendiriyor Elton John. Fi-
nali de tek başma söylediği bir şarkıyla
yapıyor: "Duets For One." Yıl boyu
gündemde kalacağını sandığımız "Du-
ets", yalnızca çok iyi seçilmiş bir şarkı
koleksiyonu değil, aynı zamanda kolay
kolay her zaman gerçekleşmeyecek bir
yıldızlar buluşması. Baştan sona yumu-
şak, keyifli, sıcak parçalardan oluşan
çok güzel bir derleme, Elton John'un
"gala gecesPni kaçırmayın.
1993'ün diğerbestedkı±Monteverdi-Grieg-Gounod
ÜNERBtRKAN
"Çlan, dünya ö
aykovski Ydı/1993"te, yıl
boyunca "Kuğu Gölü"
^f' bestecisinin gölgesınde ka-
, lünya ölçüsünde pek anılmayan üç
önemli besteci vardı: Ölümünün 350"-
nci yıldönümünde Monteverdi, doğu-
munun J50'nci yılında Grieg, ölümü-
nün 100'üncü yılında Gounod.
Oaudio Monteverdi (1567-1643), "II
Fondatore" (kunıcu) adıyla anılır.
Onaltıncı yüzyıbn ikinci, onyedinci
yüzyüm birinci yansında, 76 yıl yaşa-
yan bu büyük yenilikçi. Avrupa müzi-
ğinin ortaçağdan modern müzik süreci-
ne geçiş evresinin en önemli yaratıcısı
sayıhr. Mantau dükahğında, Gonza-
gue'lann sarayındaki "maestro di capel-
lo" görevi sırasında, duka Vincenzio'-
nun koruması
altında bulundu-
ğu yıllarda bes-
telediği Orfeo ve
Arianna operala-
nnda, konuş-
manın yerine,
anlaşılabilir bi-
çimde müzikle
anlatımı geçiren
çok önemli bir
dcvrimi gerçek-
leştirir. Modem
anlamda ope-
ranın, kendisin-
den sonraki
yüzyıllann Mo-
zart'lanrun, Ver-
di'lerinin, Berg'lerinin hazırlayıasıdır
Monteverdi.
Edvard Grieg (1843-1907), soğuk ku-
Oaudio Monteverdi
zey ülkesi Norveç'in ulusal
bestecisi. piyano konçer-
tosuyla, Peer Gynt sahne
müziğiyle, Holberg süitiyle,
piyano için lirik parçalany-
la dünya müzik sahnesin-
dedir. Yaşamını Bergen
yakınlanndaki Hardanger
fıyordunda, Kopenhag'da,
Leipzig'de, Oslo'da geçirdi
Grieg. Ülkesinin folklo-
runu, Bartok'tan yanm yüz
yıl önce ulaştığı sentezle,
çoksesli müzik diline uygu-
layan, öte yandan, Wagner
çizgisinde. bir İskandinav
ulusal operası yaratma ta-
sanmını gerçekleştirmeye
gücü bir türlü varamayan, "Armoniîe-
rin krallığı, benim dûşlerimin dünyası
oldu her zaman..." diyen, sevimli, yu-
muşak, ılık, rahat anlatımlı Norveçli
besteci. Son olarak Faust'un yaratıcısı,
Fransız opera bestedsi Charles Gou-
nod (1818-1893). 1839^*3 yıllan arası-
nda, Roma Armağanı'nın sahibi olarak
bu"öhnnsüzkenı"teyaşayan, 1846-48'-
de kendini dine veren, 1859'da Faust,
1864te Mireüle, 1864te Romeo ve Juli-
ette operajannı Paris'te, lirik Tiyatro'da
müzik dünyasma sunan, 1870-74 yı-
llannda Ingiltere'ye sığınan, 1893'te Sa-
int-Qoud'da yaşamdan aynlan Gou-
nod, melodik çekidliği büyük, orkest-
rasyonu hayranlık verici bir müziğin
yaratıcısıdır. Çok önemli bir özelliği de
operalannda, bıkkınlık vermeksizin,
kesintisiz bir müzik akıahğı gerçekleş-
tirmesidir. Gounod'yu bugün, kendi ül-
kesi Fransa bile yeteri ölçüde tanımı-
yor; değerini bilmiyor. Fransız müzik
çevrelerinin gözlemleri bu.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
FeminisUik
"Feministlik mi?" diye sorup "Kesinlikle değil" diye
yanıtlayınca sanki bir telaş içindeymişsiniz gibi oluyor,
dolayısıyla da ister istemez şu soru geliyor akla: "Femi-
nistlik kötü bir şey mi?" Oysa orada bir telaş var belki,
ama nedeni başka...
Neyse, değil mi ki soruldu, yanıtlamak gerekir.
Feministlik kimilerinin anladığı gibi erkek düşmanlı-
ğıysa kötü birşey; yıllar yılı kadınları ezmiş, arkaya itmiş
olan erkeklerden öç almaksa kötü bir şey; erkekleri ez-
mek, arkaya itmek için bir savaşımsa kötü bir şey... Tıpkı
geçmişin hesabını sormak için dinler, soylar, uluslar
arasındaki çekişmeleri doğru bulmadığımız gibi, böyle
bir çekişmeyi de doğru bulamayız.
Ama feministlik toplumsal yaşamda kadınların erkek-
lerle eşit haklar kazanmaları için sürdürülen bir etkinlik-
se, anaların aile içinde ya da çalışma ortamında özel
olarak korunmalarını öngören kuralların savunul-
masıysa, buna kimse olumsuz bir çekişme diye baka-
maz.
Kadınların böyle bir savaşım içine itilmiş olmalan er-
kekler için utanç vericidir.
Kadın haklarının önemi konusunda bugün bütün uy-
gar ülkeler arasında görüş birliği oluşmuş durumda.
Antlaşmalar, sözleşmeler, anayasalar, yasalarla bu
haklar koruma altında. Kadın erkek eşitliğini tanıyan,
herkesin insan haklarından eşit olarak yararlanması ge-
rektiği ilkesini benimseyen uluslararası belgelerden
bazılarını sayalım:
Birleşmiş Milletler Antlaşması; İnsan Hakları Evren-
sel Bildirgesi; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi; Avrupa
Sosyal Haklar Sözleşmesi; Ekonomik, Sosyal ve Kültü-
rel Haklar Uluslararası Antlaşması; Uluslararası Çalış-
ma Örgütü Sözleşmesi...
Bütün uygar ülkeler, bu konuda görüş birliğine var-
mışlarsa bunca belgede kadın erkek eşitliği vurgulan-
mışsa daha ne istiyor feministler? Neden feministlik ge-
reksizliği görülerek gündemden kaldırılmıyor?
Türkiye Çumhuriyeti'nin kadın haklarını tanıma konu-
sunda kimi Batı ülkelerinden önde olduğunu biliyoruz.
örnekse Türk kadınları milletvekili seçimlerinde 'seçme
ve seçilme' haklarını 1934'te, Fransız kadınları ise on yıl
sonra, 1944te kazandılar. 1935'te Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nde 18 kadın milletvekili vardı. Sonrası?
Belgelere geçmiş olmak kadın sorununun çözümüne
yetseydi, herhalde bugün Türkiye'deki kadın milletvekil-
lerinin sayısı nüfusumuzdaki kadın erkek oranıyla den-
gelenirdi.
Erkek egemen toplumlarda, erkek egemen dinlerde
yıllar yılı yerleşmiş olan gelenekler, görenekler, töreler
kolay kolay aşılamıyor. Sağduyunun belgelere yazdırdt-
ğı şeylerin yaşama geçirilmesi hiç de kolay değil.
Ayrıca kadınların kendileri de birçok durumda bağım-
lılığın getirdiği alışkanhklardan, daha kötüsü, sağladığı
güce dayalı güvenden ayrılmak istemiyor, özgürlükten
korkuyorlar.
ilk kadın hakları savunucularının erkek olmalan ne
kadar ilginçtir. Avrupa'da bu konu aydınlanma çağında
gündeme gelmiş, Condorcet (1743-1799) kadınların öz-
gürlüğünü savunmuştur.
Fransız Devrimi'nin başlarında yapılan tartışmaların
Ingiltere'ye sıçramasıyla da tarihteki ilk kadın feminist,
Ingiliz fjlozofu Wllliam Godwin'in karısı Mary Wollsto-
necraft (1759-1797) kız çocuklarınm eğitimi, kadın hakla-
rının savunulması gibi konuları ele alan ünlü kitaplarını
yazmıştır. Bu ilk kadın feminist, Shelley'nin karısı olan,
frankenstein yazan Mary VVollstonecraft'ın annesidir.
Görüldüğü gibi iki yüz yıidan fazla bir süredir sağdu-
yulu erkeklerle sağduyulu kadınlar, bu konuda birlikte
savaşım veriyor, toplumsal yaşamda kadınların erkek-
lerle eşit haklar kazanmaları için çaba gösteriyor, ana-
ların aile içinde ya da çalışma ortamında özel olarak ko-
runmalarını öngören kuralları savunuyorlar.
Neden bu savaşım bir türlü sona ermiyor?
Nedeni açık: Çünkü kadın haklarının yaşama geçiril-
mesine engel olanlar arasında, yalnız güce, şiddete,
acımasızlığa tutsak erkekler değil, gelenekler, görenek-
ler, törelerle sarmalanmış kadınlar da var.
Şeker Portokah Avrupa
yakasında da sahneleniyor
Kültür Senisi - "Dayağa Hayır" mesajını iceren müzikal
çoçuk oyunu "Şeker Portakab". yoğun ilgi üzerine
Tünel"deki Barohan Tiyatro Salonu'nda da sahneleniyor.
Yedisinden yetmişine İstanbul seyircisi "Dayağa Hayır"
mesajını destekliyor. Şebnem Güler'in oyunlaştırdığı,
Sabm Dörtcan'ın sahneye koyduğu oyunda; okul çağında
akılh, sevimb, biraz da yaramaz bir çocuk olan Zeze'nin
maceralan anlatılıyor. Oyunda; Verda Tunalıgil, İpek
Atagün, Kamil Güler, Korhan Kabaroğlu ve Elif Kaya rol
alıyor. Oyunda. İnanç Baskan ve Nihat Toprak flüt ve
gitarçauyor. "Şeker Portakah" hercumartesi Kadıköy
Halk Eğitim merkezinde. pazargünleri ise Barohan
Tiyatro Salonu'nda sahneleniyor
"Hayat Çok Güzel"yeniden
seyirci karşısında
Kültür Servisi - Bir sürediroyuncu Yasemin Alkaya'nın
sakathğı yüzünden seyirciylebuluşamayan "Hayat Çok
Güzel" adlı oyun. yeniden sahnelenmeye başlandı.
Çehov'un "Küçük Köpekli Kadın", "Teklif, "Bir
Evlenme" gibi kısa öykülerinin bir araya getirilerek farklı
biryorumla sunulduğu oyunu Rus yönetmen Kama
Ginkas yönetti. Oyunlann çevirisini Huraman
Nevruzova yaptı. Celal Perk. Gülsün Soydan. Selma
Köksal ve Yasemin Alkaya'nın rol aldığı oyun
Tarlabaşı'ndaki İstanbul Sanat Merkezi'ndeperşembe,
cuma ve cumartesi günleri izlenebilir.
Ayrıntı'dan 'ElSürçmesV
Kültür Servisi - Aynntı Yayınlan'nın "Kara Aynnü"
dizisinden çıkan kitaplanna biryenisi eklendi:"El
Sürçmesi". Daha önce aynı diziden "Düzenbazın
Titremesi" adlı kitabı çıkan Amerikalı yazar Patricia
Highsmith'in bu romanı. Füsun Umar'ın çevirisiyle
okurlara sunuluyor. Bireşcinsel ressam,
bir anti-komünist ve bir roman yazannın Tunus'taki
buluşmasıyla başlayan roman için, Fransız eleştirrnen
Denis Recalata şöyle diyor:"Acıma yok, öfke yok, itham
yok. sadece son derece tutarlı, kendi içine kapanan(ya da
açılan)bireser. Düz ve saydam. ama gizini de buradan
ahyor."
Tunca Yönder'inyenifilnd
Kültür Servisi - Tunca Yönder'in Kültür Bakanhğı'nın
desteğiyle gerçekleşen filmi "Ağn'ya Dönüş"ün çekimleri
sürüyor. Senaryosu, gazeteci, yazar Haluk Şahin'in aynı
adlı eserinden yola çıkılarak Safa önal ve Aykut Tankuter
tarafından yazılan fılmde başhca rolleri Ayşegül Aldinç,
Haluk Kurdoğlu ve Can Gürzap paylaşıyor. Görüntü
yönetmenliğini Salih Dikişçi'nin yapüğı filmin müzikleri
Serdar Kalafatoğlu'na ait.