23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 OCAK1994ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA KÜLTÜR Pınl pınl sesiyle yurtdışında şöhretin merdivenlerini tırmanan yeteneğimiz Viyana Devlet Operası solisti Biryıldızdoğuyor: YeldaKodaJJı EVİNİLYASOĞLU G eçen hafta JstanbulluJar, pınl pınl sesiyle yurt dışmda şöhretin merdivenlerini tırmanan bir ye- teneğimizie tanışülar. Viyana Devlet Operasj solistlerinden soprano Yelda Kodallı. 1968 doğumlu. Tutkulu, hırslı, aklına koymuş bu işi. Avusturya gibi ge- leneği olan bir müzik merkezinde özel- likle Mozart ve R. Strauss gibi Viyanalı bestecilerin uzmanı olarak tanınıyor. Adana"da doğmuş. Miizik öğretmeni olan annesi Yelda'ya ve ablasına ilk no- talan öğretmiş. "AMamın kulağı bendeo de iyidir ama o fizikçi oWu"diyor. Dört yaşında iki sesli olarak akorlan duyma- ya başlamış. Mandolin, flüt çalmış ilko- kulda beş yıl boyunca (anesinin de torpi- li olduğunu söylüyor), kendisine bir koro venlmiş, koroya öğrenci seçiyor- mu$, sınıf arkadaşlannı yönerip onlara yeni ezgiler çalışünyormuş. Liseyi de Adana'da bitirip Ankara Devet Konser- vatuvan'nın şan bölümünegirmiş. "An- nem Safranbolulu. babam Kilisli. Bilirsi- niz Safranbolulular'ın sesi güzel olur. En önemli kamh da Leyla Geocer. Onun ai- lesi de Safranbolu'dan." Ankara'da dört yıl yatıh okumuş.Bu arada bestecimiz Nevit Kodallı nın oğlu Murat ile evlen- miş. Murat, hem Yelda'ya piyanosu ile eşlik ediyor, birlikte resital programlan yapıyorlar, hem repetitörlük üstüne uz- manlaşıyor ve de bestecilik çalışmalan var. Bu resitalde onun eşliğjni ve iki küçük alımlı şan yapıtını da dinledik. Eski hocasıyla hala çaltşıyor Yelda Kodallı'yı şanda yönlendiren tek bir hocası olmuş: Mustafa Yurdakul. "Ankara'daki hocamla Viyana'da da ça- hşmakta>ım. Her şeyden önce çok rahat bir insan. Suııriar, kalıplar koymayan, her şeyi tartışarak, felsefesini, ardında ya- tan düşüncesini vererek öğretiyor. Viya- na'da kimseyle çaiışmak istemedim. Böy- lece hocamla bir telefon köpriisü kurduk. Onun yönlendirmesini telefondan teype alıyorum. kendi kendime uyguluyorum. Leyla Geneer'e de bandımı yofladım, din- leyip beni aradı ve çok iyi yolda olduğu- mu, kesinlikle başka hoca fîlan kanştı- nnamamı öğûtledi." Evet, hep ünlülere sorarlar kimlerle çalışünız diye. öyle çok hoca, öyle çok stil var ki, yetenekli bir şancımn yanlış yönlendirmelerle sesini bile yitirdiği duyulmuştur. Yelda Ko- dallı da kendini yeni risklere atmadan, eski hocasıyla büyûk bir uyum içinde çalışıp gelişiyor. Uzaktan uzağa da olsa! Aklına koyduğunu yapıyor Sanatçı ünlü Belvedere yanşmasına katıldığında L8 yaşındaynuş ve 300 kişiyi elemiş, hemen Essen operasından teklif gelmiş. 1990 yılında Ankara Devlet Konservatuvan'ndan diplomasını almış, kısa bir süre öğretim görevlisi ol- muş ve ardında hiçbir destek ohnaksızın Viyana'daki yaşamma başlamış. "fki yıl para biriktirebilmek için uğraştık. Her ikimiz de konsenatmardaki kadroımızun olanaklanyla yaşamaktayız. Ve devlete borcumuz var şu an. Omı ödeyeceğiz." Viyana'da nasıl duyulmuş? "1991 yılında 3 ay İzlanda'da çalıştım. Carre- ras'ın Lösemili Çocuklar Vakfı yaranna düzenlediği konser turnelerine katıldım. Viyana operasınuı müdürleri bu konser- lerde beni dinlemişier. Şef Holtzstein'in önerisi iie operaya aidüar. Ancak ben Gece Kraliçesi'ni söylemek istiyorum diye direttim." Gerçekten de hayret veri- ci birşey: Kariyere yeni atılan birisi böy- lesine zor ve ustalık isteyen, ancak yıldız sanatçılann, divalann söyleyebildiği bir role diretiyor! Üstelik Paris, Milano, Münih, Viyana veya bir başka ünlü kon- servatuvardan da gelmiyor. I—. stanbul'daki resitalinde ağır bir grip geçirmekteydi Yelda Kodallı. Ama sesinin pınltısı herşeyin üstesinden geHyordu. Her biri birbirinden çok cambazlık isteyen arya ve liedlerseçmişti programında. Ankara Konservatuvan'ndan gelen bir Türk kızı! Viyanalılar atalanndan bu yana inatçı Türk kanını tanırlar ya! Ope- ranın müdürü "İşte inatçı Türk kanı akı- yor bu kızın damarlannda" diyerek kabul ediyor. Ve Yelda Kodallı, önce Viyana Halk Operası'nda, sonra da Viyana Dev- letOperasTnda "Büyuk bir yıldız" olarak nitelendiği Gece Kraliçesi'ni başanyla sürdürüyor. "Bugünün pekçok ünlüsuıui biliri/. yiOarca operalarda küçük rollerle yavaş yavaş tırmanımşlar ve ne çok za- man kaybetmişler.' Ben onlann yaşamını okudukça, hiç zaman ka\bcrmemeyi, he- men bir büyük rol ile kendimi kanıtlamayı aklrnia koymuştum" Aklına koyduğunu da direnerek, tutkuyla, hırsla yerine ge- tirmekte. 93 yılında hazırladığı operalar, Richard Strauss, VVagner, Mozart, Doni- zetti, Offenbach gibi bestecilerden Oly- mpia, Fiakermiü, Zerbinetta, Adina ve en çok da Gece Kraliçesi rolleri. Kararlı ve bilinçli kişiliği Opera yönetimine henüz bu aşamada diretmesi, kendini kabul ettirse bile za- man zaman sürtüşmelere de yol açmak- ta. "Onceleri hızlı giden ilerieme temposu kıskançlıklar başlayuıca yavaşjıyor, bu her yerde böyle çok doğaL" Mücadeleyi sürdürecek yürek gerekiyor. Şu sıralarda Viyana Operası'nm yeni müdürü ile an- laşamayınca kadrodan istifa etmiş. Ve il- ginç olan şu ki, bu savaşamlan daha önce veren deneyimli sopranomuz Leyla Gencer'den bir öğüt daha almış: "Sık di- şini. Orada kal. Şeni kaybetseler bir baş- kasını bulurlar. Öyle çok sanatçı, öyle ge- niş rekabet var ki!" Şimdi Yelda Kodallı 1968 doğumlu sanatçı, tutkulu ve hırslı. Yelda Kodallı'va CRR'deki resitalinde eşi Murat piyanosuyla eşlik etti. sözleşmeli olarak ayru operanın sa- natçısı. Bu statü onu biraz da özgürlüğe kavuşrurmuş. Artık Avmpa"nın hersah- nesindedilediğigibı söyleyebilecek. 1994 programı iyice yüklü: 24 ocakta ORF-1 (Avusturya televizyonu)'in düzeneldiği yeni yıl konserleri dizısinde Avusturya Televizyon Orkestrası eşliğinde Gece Kraliçesi ve Olympia'yı söyleyecek. Uluslararası canb yayın yapılacağından belki biz de Türkiye'den izleyebileceğiz. Sonra Düsseldorf operasında Lucia: Münih, Paris ve Torino operalannda sı- rayla primadonna rollere çıkacak ve kendini tanıtacak. Yelda Kodallı, İstanbul"daki resitalin- de ağır bir grip geçirmekteydi. "Hiç bası- ma böyle birşey gelmedi. Böylesine hasta ve boziık bir sesle ilk kez sahneye çıkıvo nım. Yoksa ben çok uzun sö\leme>e ahşığım. Altı saat durmadan söyleyebili- yorum, operadaki egzersizlerimiz böyle zaten. Avrupa'da olsa çıkmazdun ama daha fazla erteleyemedim burayı'" diyor- du. Hasta olduğu bellıydi ama sesinin pı- nltısı her şeyin üstesinden geliyordu. Bir de çok önemlisi. güvenli. kararlı, bilinçli kişiliği hastalığa filan izin vermemişti. Seçtiğı programdan bir başka koloratur soprano belki iki, hatta üç program ya- ratabilirdı. Her bıri birbirinden çok cam- bazlık isteyen, sesin en üst sınırlarda hü- nerini bekleyen arya ve liedlerdi. Başa, ortaya ve sona yerleştirdiği Mozart'lar özel bir alt doku örmüş. programa bir- liktelik getirmiştı. Umanz en kısa za- manda onu ülkemizde bir opera temsı- linde izleriz. Yelda ve Murat Kodallı çif- tine gönülden başan diliyoruz. Radyolarda klasik müzik Geçen yaamızda 94.5 klasik FM'den sözetmiş, peşpeşe dizilen uyumsuz yapı- tlardan, yanda kesilen anonsuz prog- ramlardan yakınmıştık. Diğerlerinden farklı olaiım derken klasik müzik dinle- yicisini böyle bilgisizce \ayınlarla küs- türmek, klasik müziğe de saygısızlık et- mek diye düşünüyoruz. Tek kanal da yanşa katıldı Bu arada bir de baktık ki bizim yıllardır doğru dürüst klasik müzik yayını yapan tek kanalımız Radyo-3 (TRT), yepyeni bir şekle bürünmüş: Yeni yıidan bu yana bloklar halinde klasik müzik yayınlamayı. hafıf pop ve güncel müziğe ağırlık vermeyi yeğ tut- muş. Caz da klasik kuşacma katılarak ancak 13.00-15.30, 20.0(K24.0O arasına sıkıştınlmış klasik müzik yayınlan yapıl- makta. Sayılan sayamayacağımız İcadar artan radyolarla TRTnin böylesi bir yanşa girmesi inanıhr gibi değil. Artık klasik müzikseverler varsa evlerindeki ofıslerindeki plaklarla idare edecek. Oysa radyonun yavınlan bir başka bo- yuttur. En azmdan fstanbul Radyosu'n- daki çok değerli plak ve compact disc ar- şivi, bugün aralanna genç yapımcılann da katıldığı klasik müzik yapımalan yalnız günde birkaç saat için harcanıpgi- decekler. Bunca tartışması yapıldığı sıra- da gelip geçen müziğin saatini arttırmak- la yüzyıllar boyu uygarlığın temeli olan kültürü azaltmak bizi nereye götürür? Ankara'da beüi bir dairenin duvarlan arasında bu kararlan alan yetkililer, yannın kuşaklanndan da sorumJu ol- duklannı biliyorlardır umanz. Moskova'da oda orkestrası Bir zamanlar Rudolf Barshai yöneti- minde Moskova'nın en iyi müzisyenleri- ni bünyesinde toplayan Moskova Oda Orkestrasrru bu hafta fstanbul'da Ce- mal Reşid Rey Salonunda dinledik. Bu kez Amerikan asıllı şefleri Constandne Orbelh'an ileçaldılar. Gerek Rossinr'nin Do Majör Sonatf- nda gerekse Schubert'in 5. Senfonisi'nde topluluk, Barshai'nin dinamizminden yoksundu. Orbelian'n hem solist hem de şef olarak katıldığı Mozart'ın 14 numa- ralı KV 449 sayılı piyano konçertosu ise bir kez daha Mozart çalmanın incelikle- rini gündeme getirdi. Mozart'ı, Mozart'a yakışır calmak, çağına uygun. abartısız, derin düşünce ve duyguyu yalın sunmak belki de en zor yorumlardan biridir. Ne aşın coşku, ne de kupkuru bir ton! Orbelian'ın yoru- munda Mozart'ı abartmamak kaygısı ağır basmıştı. Ama şu dinleyeni alıp bir yerlere götüren, kulağına tılsımlı birşey- ler fısıldayan Mozart neredeydi bile- miyorum. Fazla pedal kullanması, tempolan ağırlaştırması da iyice tekdüze bir yoru- ma dönüştürdü. Ashnda Haçaturyan'ın piyano kon- çertosundaki parlak başansını bildiğî- miz Orbelian, ıstanbul'da pek parlamak istemedi sanki. Bis olarak çaldıklan Haydın'ın Serenadı, Şostakoviç'in pre- lüdleri programın içeriğinden daha coşkuluydu. Bir de Vivaldi'nin Piccola Konçertosu'ndan çaldıklan bölümde. topluluğun hünerli flütçüsü ile tanışmış olduk. Düetlerin en gözde ismi Elton John'un yeni albümü son derece renkli, güzel bir derleme BURAK ELDEM Popüler müzikte doksanlann iz- lediği seyrin değerlendirmesini yaparken, akustik müziğin. modern rock'ın ve baladlann egemen olduğu bir trendin varhğından söz et- miştik. Galiba buna bir de ek yapmak gerek: Doksanlar. düetler dönemi ol- maya da aday. Son üç }il içindeki hitleri gözden geçirdiğimizde, müzik dünyası- ndaki ünlü isimlerin birlikte seslendır- diği parçalann sayıca hiç de az ol- madığını göriiyoruz. Sting ile Eric Oap- ton'm u lt's ProbaMy Me"sı, ünlü Ital- yan tenor Pavarotti\ le. Zucchero'nun "Miserere"si, George Michael ile Ehon John'un "Don't Let The Sun Go Down On Me"si, bunlann yalnızca ilk anda akla gelen birkaç ömeği. Düetler, dinleyici açısından birçok yönden cazip çalışmalar. Her şeyden önce star isimleri aynı şarkıvi seslendi- rirken yan yana görmek. medyanın da desteklemesiyle insanlann hoşuna gidi- yor. öte yandan tarzlan, teknikleri ve sesleri birbirinden farklı özellıkler taşı- yan şarkıcılann aynı parçada buluş- malan, ilginç renkler çıkanyor ortaya. Aynca biünen ve sevilen şarkılar üzen- ne gidildiğinde düetler keyifli "cover versioD''lar olarak karşımıza çıkıyorlar. John'un bu kez rap türünün önde gelen topluluğu PM Dawn1a buluştuğu "When I Think About Love" alıyor sıra- yı. Üçüncü sırada rock'n'roll dönemi- nin ilk büyük starlanndan piyanist şarkıa LHtfe Richard, "The Power"da Elton John'a katılıyor. İki eski tüfeğin paslaşmalan, gercekten deneyim ve us- talıklanna yakışır güzellikte. Eagles topluluğuyla birbirinden güzel albüm- lere imza attıktan sonra solo çahşma- lanna yönelen Don Henley. "Shakey Ground"la katılıyor Elton John'un dü- etler zincirine. 1974 tarihli bu parçada Henley'in getirdiği yeni tatlan farket- memek mümkündeğil. Yıllar önce Elton John'la çok başanlı düetler yapan Kiki Dee, bu albümün ilk single hiti olan "True Love"da yine eski dostuna eşlik ediyor. Cole Porter'ın 1956 tarihli bu unutulmaz parçasının John ve Kiki Dee yorumuyla bir kez daha yaşam bulduğunu farkediyorsu- nuz dinlerken. "True Love", bir "cover version" olarak 1993'ün en iyi çahşma- lanndan biri. Albümün ilk yüzü. rock müziğin naif gitarist-şarkıcılanndan Chris Rea ile Elton John'u buluşturan "If You Were Me" ve John-Tamroy VVynette düeti "A Woman's Needs"le devam edip iki yıl önce çok popüler olan bir Elton John hitiyle noktalanı- yor "Don't Let The Sun Go Down On Me." Bu parçada John'un partneri. Ge- orge Michael. Ikinci yüzde Nick Kershaw'la "Old Friend"i; soul müziğin yaşlanmayan yıldıa Gladys Knight'la "Go On And On"u; travesti star Ru Paul'la "Ain't keyifü vesıcakbuhişması... Parcanın adeta yeniden yaşam bul- duğunu fark ediyorsunuz. Tabii bir dü- etin başanlı ve sevimli olabilmesi için gerekü ön koşullar da var. Bunlann en önemlisi, her iki sanatçmın da kendi ki- şiliklerini ortaya koyarken. birbirlerini gölgede bırakmaktan kaçınmalan ge- rekliliği. Bu açıdan bakıldığında. düetlerin en sevilen, en gözde isminin Elton John ol- duğunu söylemek mümkün. Müzik yasamında yirmi beş yılı geride bırakan ve ortağı Bernie Taupinie birlikte yü- zün üzerinde şarkıya imza atan John, yorumculuğuyla da pop tarihinin en parlak sanatçılanndan biri. Müzik dün- yasındaki herkesin çok sevdiği, işbirbği ve ortak çalışma kavramının bilincine sahip, çok ılımlı bir insan olması. düet- ler için de John'u cazip isim haline geti- riyor. Üstelik o benzersiz sesine ve müt- hiş yorumculuğuna karşın, birlikte çalıştığı ınsanı asla "ezmiyor", şarkıyı söylerken. Bugüne dek bu tür çalışma- lan o denli çok yaptı ve bunlann tümü ö>lesine başanlı oldu ki düet denince ilk akla gelen isimlerden biri Elton John. 1993"ün son günlerinde diskografı- sinde çok özel bir değere sahip olacak, son derece renkli bir albüme daha imza attı John: "Duets". Bu albümde, popü- ler müzik dünyasının kalburüstü isimle- riyle yaptığı ortak çalışmalan bir araya getiriyor. "Duets"de Elton John'la şarkılan paylaşan Don Henley, Leonard Cohen, Kiki Dee, Little Richard, Paul Young gibi starlann yanı sıra hemen her parçanın kaydında müzik dünyasının kaliteli stüdyo müzisyenlerinin de önemli katkılanna rastlıyoruz. Toplam on altı parçanın yer aldığı •Duets". Elton John'un K.D. Lang'le birlikte seslendirdiği "Teardrops"la açılıyor. Son üç yılın "erkeksi kadın sta- n" K.D. Lang. ses rengini John'la uyumlu olacak biçimde kullanırken, ününün boşuna olmadığını kanıthyor bu parçada. Hemen ardından. Elton Nothing Like The Real Thing"ı; Paul Young'la "I'm Your Puppet"ı;. Bonnie Raitt'le yaklaşık kırk yıllık bir Victor Young hiti olan "Love Letters"ı; Leo- nard Cohen'le yine 1945 tarihli "Born To Lose"u seslendiriyor Elton John. Fi- nali de tek başma söylediği bir şarkıyla yapıyor: "Duets For One." Yıl boyu gündemde kalacağını sandığımız "Du- ets", yalnızca çok iyi seçilmiş bir şarkı koleksiyonu değil, aynı zamanda kolay kolay her zaman gerçekleşmeyecek bir yıldızlar buluşması. Baştan sona yumu- şak, keyifli, sıcak parçalardan oluşan çok güzel bir derleme, Elton John'un "gala gecesPni kaçırmayın. 1993'ün diğerbestedkı±Monteverdi-Grieg-Gounod ÜNERBtRKAN "Çlan, dünya ö aykovski Ydı/1993"te, yıl boyunca "Kuğu Gölü" ^f' bestecisinin gölgesınde ka- , lünya ölçüsünde pek anılmayan üç önemli besteci vardı: Ölümünün 350"- nci yıldönümünde Monteverdi, doğu- munun J50'nci yılında Grieg, ölümü- nün 100'üncü yılında Gounod. Oaudio Monteverdi (1567-1643), "II Fondatore" (kunıcu) adıyla anılır. Onaltıncı yüzyıbn ikinci, onyedinci yüzyüm birinci yansında, 76 yıl yaşa- yan bu büyük yenilikçi. Avrupa müzi- ğinin ortaçağdan modern müzik süreci- ne geçiş evresinin en önemli yaratıcısı sayıhr. Mantau dükahğında, Gonza- gue'lann sarayındaki "maestro di capel- lo" görevi sırasında, duka Vincenzio'- nun koruması altında bulundu- ğu yıllarda bes- telediği Orfeo ve Arianna operala- nnda, konuş- manın yerine, anlaşılabilir bi- çimde müzikle anlatımı geçiren çok önemli bir dcvrimi gerçek- leştirir. Modem anlamda ope- ranın, kendisin- den sonraki yüzyıllann Mo- zart'lanrun, Ver- di'lerinin, Berg'lerinin hazırlayıasıdır Monteverdi. Edvard Grieg (1843-1907), soğuk ku- Oaudio Monteverdi zey ülkesi Norveç'in ulusal bestecisi. piyano konçer- tosuyla, Peer Gynt sahne müziğiyle, Holberg süitiyle, piyano için lirik parçalany- la dünya müzik sahnesin- dedir. Yaşamını Bergen yakınlanndaki Hardanger fıyordunda, Kopenhag'da, Leipzig'de, Oslo'da geçirdi Grieg. Ülkesinin folklo- runu, Bartok'tan yanm yüz yıl önce ulaştığı sentezle, çoksesli müzik diline uygu- layan, öte yandan, Wagner çizgisinde. bir İskandinav ulusal operası yaratma ta- sanmını gerçekleştirmeye gücü bir türlü varamayan, "Armoniîe- rin krallığı, benim dûşlerimin dünyası oldu her zaman..." diyen, sevimli, yu- muşak, ılık, rahat anlatımlı Norveçli besteci. Son olarak Faust'un yaratıcısı, Fransız opera bestedsi Charles Gou- nod (1818-1893). 1839^*3 yıllan arası- nda, Roma Armağanı'nın sahibi olarak bu"öhnnsüzkenı"teyaşayan, 1846-48'- de kendini dine veren, 1859'da Faust, 1864te Mireüle, 1864te Romeo ve Juli- ette operajannı Paris'te, lirik Tiyatro'da müzik dünyasma sunan, 1870-74 yı- llannda Ingiltere'ye sığınan, 1893'te Sa- int-Qoud'da yaşamdan aynlan Gou- nod, melodik çekidliği büyük, orkest- rasyonu hayranlık verici bir müziğin yaratıcısıdır. Çok önemli bir özelliği de operalannda, bıkkınlık vermeksizin, kesintisiz bir müzik akıahğı gerçekleş- tirmesidir. Gounod'yu bugün, kendi ül- kesi Fransa bile yeteri ölçüde tanımı- yor; değerini bilmiyor. Fransız müzik çevrelerinin gözlemleri bu. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT FeminisUik "Feministlik mi?" diye sorup "Kesinlikle değil" diye yanıtlayınca sanki bir telaş içindeymişsiniz gibi oluyor, dolayısıyla da ister istemez şu soru geliyor akla: "Femi- nistlik kötü bir şey mi?" Oysa orada bir telaş var belki, ama nedeni başka... Neyse, değil mi ki soruldu, yanıtlamak gerekir. Feministlik kimilerinin anladığı gibi erkek düşmanlı- ğıysa kötü birşey; yıllar yılı kadınları ezmiş, arkaya itmiş olan erkeklerden öç almaksa kötü bir şey; erkekleri ez- mek, arkaya itmek için bir savaşımsa kötü bir şey... Tıpkı geçmişin hesabını sormak için dinler, soylar, uluslar arasındaki çekişmeleri doğru bulmadığımız gibi, böyle bir çekişmeyi de doğru bulamayız. Ama feministlik toplumsal yaşamda kadınların erkek- lerle eşit haklar kazanmaları için sürdürülen bir etkinlik- se, anaların aile içinde ya da çalışma ortamında özel olarak korunmalarını öngören kuralların savunul- masıysa, buna kimse olumsuz bir çekişme diye baka- maz. Kadınların böyle bir savaşım içine itilmiş olmalan er- kekler için utanç vericidir. Kadın haklarının önemi konusunda bugün bütün uy- gar ülkeler arasında görüş birliği oluşmuş durumda. Antlaşmalar, sözleşmeler, anayasalar, yasalarla bu haklar koruma altında. Kadın erkek eşitliğini tanıyan, herkesin insan haklarından eşit olarak yararlanması ge- rektiği ilkesini benimseyen uluslararası belgelerden bazılarını sayalım: Birleşmiş Milletler Antlaşması; İnsan Hakları Evren- sel Bildirgesi; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi; Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi; Ekonomik, Sosyal ve Kültü- rel Haklar Uluslararası Antlaşması; Uluslararası Çalış- ma Örgütü Sözleşmesi... Bütün uygar ülkeler, bu konuda görüş birliğine var- mışlarsa bunca belgede kadın erkek eşitliği vurgulan- mışsa daha ne istiyor feministler? Neden feministlik ge- reksizliği görülerek gündemden kaldırılmıyor? Türkiye Çumhuriyeti'nin kadın haklarını tanıma konu- sunda kimi Batı ülkelerinden önde olduğunu biliyoruz. örnekse Türk kadınları milletvekili seçimlerinde 'seçme ve seçilme' haklarını 1934'te, Fransız kadınları ise on yıl sonra, 1944te kazandılar. 1935'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 18 kadın milletvekili vardı. Sonrası? Belgelere geçmiş olmak kadın sorununun çözümüne yetseydi, herhalde bugün Türkiye'deki kadın milletvekil- lerinin sayısı nüfusumuzdaki kadın erkek oranıyla den- gelenirdi. Erkek egemen toplumlarda, erkek egemen dinlerde yıllar yılı yerleşmiş olan gelenekler, görenekler, töreler kolay kolay aşılamıyor. Sağduyunun belgelere yazdırdt- ğı şeylerin yaşama geçirilmesi hiç de kolay değil. Ayrıca kadınların kendileri de birçok durumda bağım- lılığın getirdiği alışkanhklardan, daha kötüsü, sağladığı güce dayalı güvenden ayrılmak istemiyor, özgürlükten korkuyorlar. ilk kadın hakları savunucularının erkek olmalan ne kadar ilginçtir. Avrupa'da bu konu aydınlanma çağında gündeme gelmiş, Condorcet (1743-1799) kadınların öz- gürlüğünü savunmuştur. Fransız Devrimi'nin başlarında yapılan tartışmaların Ingiltere'ye sıçramasıyla da tarihteki ilk kadın feminist, Ingiliz fjlozofu Wllliam Godwin'in karısı Mary Wollsto- necraft (1759-1797) kız çocuklarınm eğitimi, kadın hakla- rının savunulması gibi konuları ele alan ünlü kitaplarını yazmıştır. Bu ilk kadın feminist, Shelley'nin karısı olan, frankenstein yazan Mary VVollstonecraft'ın annesidir. Görüldüğü gibi iki yüz yıidan fazla bir süredir sağdu- yulu erkeklerle sağduyulu kadınlar, bu konuda birlikte savaşım veriyor, toplumsal yaşamda kadınların erkek- lerle eşit haklar kazanmaları için çaba gösteriyor, ana- ların aile içinde ya da çalışma ortamında özel olarak ko- runmalarını öngören kuralları savunuyorlar. Neden bu savaşım bir türlü sona ermiyor? Nedeni açık: Çünkü kadın haklarının yaşama geçiril- mesine engel olanlar arasında, yalnız güce, şiddete, acımasızlığa tutsak erkekler değil, gelenekler, görenek- ler, törelerle sarmalanmış kadınlar da var. Şeker Portokah Avrupa yakasında da sahneleniyor Kültür Senisi - "Dayağa Hayır" mesajını iceren müzikal çoçuk oyunu "Şeker Portakab". yoğun ilgi üzerine Tünel"deki Barohan Tiyatro Salonu'nda da sahneleniyor. Yedisinden yetmişine İstanbul seyircisi "Dayağa Hayır" mesajını destekliyor. Şebnem Güler'in oyunlaştırdığı, Sabm Dörtcan'ın sahneye koyduğu oyunda; okul çağında akılh, sevimb, biraz da yaramaz bir çocuk olan Zeze'nin maceralan anlatılıyor. Oyunda; Verda Tunalıgil, İpek Atagün, Kamil Güler, Korhan Kabaroğlu ve Elif Kaya rol alıyor. Oyunda. İnanç Baskan ve Nihat Toprak flüt ve gitarçauyor. "Şeker Portakah" hercumartesi Kadıköy Halk Eğitim merkezinde. pazargünleri ise Barohan Tiyatro Salonu'nda sahneleniyor "Hayat Çok Güzel"yeniden seyirci karşısında Kültür Servisi - Bir sürediroyuncu Yasemin Alkaya'nın sakathğı yüzünden seyirciylebuluşamayan "Hayat Çok Güzel" adlı oyun. yeniden sahnelenmeye başlandı. Çehov'un "Küçük Köpekli Kadın", "Teklif, "Bir Evlenme" gibi kısa öykülerinin bir araya getirilerek farklı biryorumla sunulduğu oyunu Rus yönetmen Kama Ginkas yönetti. Oyunlann çevirisini Huraman Nevruzova yaptı. Celal Perk. Gülsün Soydan. Selma Köksal ve Yasemin Alkaya'nın rol aldığı oyun Tarlabaşı'ndaki İstanbul Sanat Merkezi'ndeperşembe, cuma ve cumartesi günleri izlenebilir. Ayrıntı'dan 'ElSürçmesV Kültür Servisi - Aynntı Yayınlan'nın "Kara Aynnü" dizisinden çıkan kitaplanna biryenisi eklendi:"El Sürçmesi". Daha önce aynı diziden "Düzenbazın Titremesi" adlı kitabı çıkan Amerikalı yazar Patricia Highsmith'in bu romanı. Füsun Umar'ın çevirisiyle okurlara sunuluyor. Bireşcinsel ressam, bir anti-komünist ve bir roman yazannın Tunus'taki buluşmasıyla başlayan roman için, Fransız eleştirrnen Denis Recalata şöyle diyor:"Acıma yok, öfke yok, itham yok. sadece son derece tutarlı, kendi içine kapanan(ya da açılan)bireser. Düz ve saydam. ama gizini de buradan ahyor." Tunca Yönder'inyenifilnd Kültür Servisi - Tunca Yönder'in Kültür Bakanhğı'nın desteğiyle gerçekleşen filmi "Ağn'ya Dönüş"ün çekimleri sürüyor. Senaryosu, gazeteci, yazar Haluk Şahin'in aynı adlı eserinden yola çıkılarak Safa önal ve Aykut Tankuter tarafından yazılan fılmde başhca rolleri Ayşegül Aldinç, Haluk Kurdoğlu ve Can Gürzap paylaşıyor. Görüntü yönetmenliğini Salih Dikişçi'nin yapüğı filmin müzikleri Serdar Kalafatoğlu'na ait.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle