Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15EYLÜL1993 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Kapitülasyonlar ve özelleştirme
1993 yıbnda, kapitülasyonlann kaldınlmasmdan yetmiş yıl
sonra bu konuyu özelleştirme ile karşılaştırmak genç
kuşaklara yersiz gibi gelebilir. PTT'nin ikinci Tsini haraç
mezat satışa çıkarmak bize bunu anımsattı...
Dr. NEZİH H.NEYZİ Araştırmacı
1
993 yıbnda, kapitülasyonlann
kaldınlmasmdan yetmiş yıl
sonra bu konuyu özelleştirme
ile karşılaştırmak genç kuşak-
lara yersiz gibı gelebilir. PTT-
nin ikinci Tsıni haraç mezat
satışa çıkarmak bize bunu anımsattı.
Dışborçsarmalı
Osraanlı tmpatorluğu'nun mirasın-
dan kalan dış borçlar (ki bunlar kapitü-
lasyonlann başlıca nedenidir) ancak
1954'te ödenebildi. Türkıye Cumhuriye-
ti hem sanayıleşme aülırnlannı yapmış
hem de kendi payına düşen dış borçlan
ödemiştir. Dış krediler ve borçlar döne-
mi 1948de "MarshaU Planı" ile başla-
mışur tkınci Dünya Savaşı'ndan sonra
NATO üyeliği ve ABD ile ilişkiler. Türk
dış ve güvenlik pobtıkalannın, içınde ya-
şadığımız günlere kadar belkemıgmi
oluşturmuştur.
NATO"ya ginnceye kadar Türk ordu-
sunun gereksinımleri. kendi ulusal ola-
naklanyla. olduğu kadar karşılanıyor-
du. Bu olanaklar Rusya karşısında.
özellikle Stalin döneminde yetersiz kalı-
yordu. NATO ve Amenkan Yardım
Heyeti'nın katkılanyla donarum (teçhi-
zat) bakımından ordumuz güçlenmiş,
fakat bu durum giderek bağımsızlığı-
mızdan ödünler verilmesine vol açmıştır.
tşte şimdi "Çekiç Güç'ü istemiyoruz" de-
mek hükümetler için zor bir konu ol-
muştur. Incirlik'ten ABD savaş uçakla-
n, Irak'ın Musul yakınlanndaki uçaksa-
var tesislerine dört kez saldın düzenli-
yor; Irak bataryalanmn bu uçaklara
füze atmaya hazırlandıklannı ancak
Amenkan ka>Tiaklanndan öğrenebıli-
yoruz. Gene Amerikahlar o bölgeye mis-
ket bombası attıklannı duyuruyorlar;
bizden hiçbır açıklama ya da itiraz yok.
MarshaU Planı ile kalkınma program-
lan başlatılmış ve özel sektör geliştiril-
miştir. Ote yandan karayollan da Ame-
nkan yardımından çok yarariannuştır.
Tanma. traktör ve suni gübre ile ilaçla-
ma gjrmiştir. Sanayi Kalkınma Bankası
kredileri ile yeni özel sektör fabrikalan
çabşmaya başlamıştır. Bütün bu yatı-
nmlar için dış krediler, hibeler ve askeri
yardımlardan yararlanılmışür. Özal dö-
nemiyle borçlanma yaygınlaşmış ve be-
lediyeler bile dış kredi kullanır olmuştur.
Büyük projeler, tstanbul köprüleri gibi.
hep dış kredilerie yapılmıştır. Şimdi öde-
me zamaru gehniştir ve kredi ödemek
için yeni krediler almak gerekmektedir.
Ulusal gelirimizin büyük bir kısmı dış
borçlann faızlenni ödemek için aynl-
maktadır. Bunun sonu nereye varacak,
iyice düşünmemiz gereklidır.
Kapitülasyonlann oluşumu ve
etkileri
Günümüzde içinde bulunduğumuz
durum akla ister istemez yakın tarihi-
mizdeki kapitülasyonlar dönemini geti-
riyor. Genç iktisatçılanmızdan Dr.
Emine Kmy'ın "Osmanlı'da Ekonooıik
Yapı ve Dış Borçlar" başlıklı kitabı (*)
bu konuda titizlikle derlenmiş geniş kap-
samlı bilgiler ve yazannın net bir bicim-
de ortaya koyduğu sonuçlandırmalarla,
dalında çok önerrüi ve değerli bir çakş-
manın ürünü olma nitelığini taşıyor.
Yazann deyişiyle "geçmişte olanı ya da
getecekte oiabikceği aıdamak için" ge-
rekli verileri ıçeren, bılgilendina olduğu
kadar okurunu düşünmeye yönelten bir
yapıt olduğu görüşümü vurgulamak is-
terim.
Kıray. kitabına "Osmanlı tmpator-
htğu'Dunflkdtş borcunu 1854 yılıııda Kı-
nm Savaşı sırasında aldjğmı" belirterek
başlıyor.
Üç milyon sterlin değerinde olan bu
borçİanma, 1875 yıhnda 220 milyona
yükseHyor ve ödeyemeyeceğimiz açıkla-
nıyor. Uzun görüşmelerden sonra tahvil
sahıbi ülkeler (Ingiltere, Fransa, Alman-
ya, îtalya, Hollanda ve Avusturya-
Macaristan) "Düyun-u Umumiye 1da-
resT'ni kuruyorlar. Bu idarenin yönetimi
alacaklı devlet temsilcileri ve Osmanlı
Bankası ile Galata bankerlerinden olu-
şuyor. Borçlann ödenmesi amacı ile
imparatorluğun gelirlerinden yaklaşık
yüzde 20'sinin yönetimi ve toplanması
bu idareye bırakılıyor. (Sonraki yıllarda
bu oran toplam gelinn yüzde 30-35'ıne
ulaşacaktır.) "Muharrem Kararnamesi"
ile (Arabk 1881) Düyun-u Umumiye
Idaresi kuruluyor ve Osmanlı gelırleri-
nin yönetimi bu idarenin temsilcilerine
bırakılıyor. Tütün (Reji olarak bilinir),
hmanlar, Boğaaçi geçişinde kılavuzluk
ve gemi kurtarma işleri, fenerler, demir-
yollan hep bu idareye bağb. Düyun-u
Umumiye, alacakblann temsilcilerinden
oluşan bir yürütme meclisine sahip. Bu
meclis Osmardı ve Avnıpalı 5000 kişilik
bir personel ile bir bakanhk halınde çalı-
şıyor ve Osmanlı maliyesini denetimine
alıyor.
Rejı denen tütün tekelinin kolluk güç-
leri vardı ve bütün tütün üreticileri bu
silahlı güçler tarafmdan denetlenirdi.
Köylü, ürününü ancak Düyun-u Umu-
miye temsilcilerine satabibrdi. İşte, tütün
kaçakçıhjb sözcügü de buradan doğ-
muştur. Orününe değer fıyat alamayan
üretici, tütünü ancak kaçırarak başka
yörelere götürebilir ve birkaç kunış fazla
fiyata satabilirdi.
Boğaz'dan geçen gemiler tngilizlerin
kontrolünde idi ve kılavuzluk hizmeti
veya gemi kurtarma işleri Worms şirketi
tarafmdan yapıbrdı. Istanbul, İzmir b-
manlan Fransızlann, demiryollan Al-
manlann ve tngilizlerin idaresindeydi.
Bütün bu idareler yönetici olarak azın-
bklan kullanırlar, Türklere ancak polis-
lik ve koruculuk gibı işler verilirdi.
1854-1914 arasında abnan borç 280
milyon sterlin, fakat Hazine'ye giren.
181 milyon sterb'n. Bütün bu borçlanma
sonucu Osmanlı ekonomik yapısı güc-
lenmıyor, bu dönemde ticaret fazlasında
önemli bir artış olmuyor, ithalat devamlı
olarak ihracattan fazla artıyor. Yabana
sermaye bazı altyapı (liman, demiryolu,
kent içi ulaşım) yaünmlannı üstleniyor.
bu yaünmlar da devamh dıştan gelen
malzeme ile yapıhyor ve yedek parça ba-
kımından gene dışa bağımlı kalınıyor.
İlk borçlanma yıllannda Osmanlı ida-
resi, Mısır'dan gelen gelirle borç faizlen-
ni ve anapara ödemelenni karşılayabilir-
yor, fakat imparatorluk küçüldükçe bu
dış gelir kaynaklan kuruyor ve borçlar
ile faizler ancak yeni "istikrazlar" (borç-
lanmalar) ile karşılanır hale geliyor.
Devlet gelirleri masraflan karşılaya-
maz olunca Osmanlı maliyecileri
sikkenin tağşişine başvuruyorlar. Gü-
müş parada bulunan gümüş, yan yanya
azaltıhyor. Bu uygulama sonucu enflas-
yon oranında artış baş gösteriyor. fıyat
artışlan yılda % 3"ten bu uygulama ile
% 6'ya çıkıyor. Devletin ilave gelir elde
etmek için toprak gebrinden çeşitli türde
vergiler abnaJctan başka seçeneği kabnı-
yor.
îmtiyazlar almış Avnıpab tüccarlann
hepsi, kapitülasyonlar nedeniyle farklı
bir konum kazanıyorlar. Osmanlı vergi-
lerinden muaf olma ve Osmanlı tücca-
nndan daha düşük vergi ödeme gibı
haklara sahipler. Orneğin, Ingiliz Levent
şirketi Osmanlı pazanna ucuz kumaş sa-
tarak tift'k, üzüm ve anason gibi ürünle-
ri ucuza abp Ingiltere'de büyük kârlarla
pazarbyor.
Sanayi daha gelişmedıği için toprak
en önemli gelir kaynağı; Ösmanb, yöne-
ticileri bu kaynağı vergilendirebilmek
için kullanıyor, fakat zaman geçtikçe bu
durum vergi toplayan beyleri çok güç-
lendiriyor ve sonunda merkezi idareye
başkaldınyorlar.
Osmanlı dönemi dış ticareti sürekb
açık veriyor. özelbkle tngiltere'den ithal
edilen askeri malzeme. yedek parca, ka-
lay, demir ve çeiık şbi ürünlerin karşılığı
tiftik, tütün. incir. üzüm ve palamut gibi
ürünlerle karşılanıyor; dış ticaret açığı
dışandan gelen sermaye ile fınans edili-
yor. I838'de tngiltere ile imzalanan an-
laşmaya göre Osmanlı ülkelerine ithal
edilen Ingiliz ürünlerinden % 5 vergi alı-
nıyor, fakat Osmanlı ürünlerine Ingilte-
re % 60 gümrük vergisı koyabiliyor. Bu
şekilde. özelhkle Mısır'ın pamuğunu. ln-
giltere çok ucuz fıyattan alarak Osmanb-
lann gelinni azaltıyor. Osmanb'da enf-
lasyon devam ediyor ve zamanla "akçe"
piyasadan kalkarak onun yerini gümüş
sikke olarak "kuruş" abyor. Avrupalı
tüccarlar liman kentlennde tıcari etkin-
liklerini arttınyorlar. Örneğin Türkiye'-
deki yabana tüccarlar buharlı çırcır ve
ayıklama makineleri getirterek ürünü
Avrupa'dan sağladıklan krediler ile sa-
tın alırken. yerel tüccarlar ancak iç böl-
gelerde perakendeciliğe, tefeciliğe ve
pamuk alıcılığına itiliyorlar. Yabancılar
tüm kişisel vergjlerden muaf; bu nedenle
yabana tüccar yerli tüccann yerini kapı-
yor. Kapitülasyonlar sonucu elde edilen
fonlar yatınma gitmiyor, ekonominin
üretim kapasitesini arttırmıyor, ancak
zorlanmadan borç ödemek amaayla ila-
ve borç abnır duruma düşülüyor.
Kıray'ın kitabında sunulan yukanda-
ki bilgjlerin ışığında günümüzdeki geliş-
meleri gözlemlediğimizde. yerb sanayi
kuruluşlannın kendi kapitülasyonlannı
uygulamaya sokmuş olduklannı anla-
mak hıç de zor olmuyor. Pek çok eskı
fırma, hısselerini yabana fırmalara sata-
rak iş alanmdan çekilmekteler. Bunun
en son örnekleri arasında Hacı Şakir Sa-
bunlan'nın Colgate Palmolive tarafın-
dan. Bozkurt Heha Fabrikası'nın Knorr
tarafmdan. Etsu şirketinin Nestk tara-
fmdan abnmasını gösterebıliriz. Bunlara
benzer daha pek çok örnek verebiliriz.
Özel sektörde kapitülasyon dönemi baş-
ladı ve gebşiyor. Eski aile şirketleri ya-
bancı şirketlerin rekabetine dayanamı-
yor ya da rahat bir rant temini için tıcari
markalannı satıp pıyasa paylannı ya-
bana kuruluşlara terk edıyorlar. İleride
onlann kârlan Yabana Sermaye Ka-
nunu'na göre rahatça dışan transfer edı-
lecektir.
Çimento sanayii de Fransızlara satıl-
dı, birkaç yıldan beri çimento fıyatlan
artünldı ve kârlar dışanya gitmeye baş-
ladı bile. Acaba Türkiye bu satıştan ne
kazandı? Bir defalık bir döviz gjrdisı ol-
du, fakat enflasyonu önleyici ya da sana-
yimizi gebştirici bir işe yaramadı.
Aynı durum şimdi PTTnin son T'sın-
de gerçekleşmış olacak. Gelecek birkaç
milyar döviz. zaten araa fırmalann ko-
misyonu filan derken taksitlerle gelecek
ve gene Hazine'yi kalkındırmayacak.
PTT halen güzel güzel tırtıklanmakta.
Netaş yılda 400 milyar kâr ediyor ve kâr-
lann büyük bir bölümü dışan transfer
edib'yor. Satışlann çoğu PTTye yapılı-
yor. PTT, Kocaeli'de en büyük yatınm-
lan gerçekleştıriyor PTTnin elinde olan
Tektaş kuruluşu gittı bile. KOİ, Tele-
taş'taki % 18 hisselenni Alcatel'e satı-
verdı. Ne oldu: Bell Tetefon % 39, Alca-
tel % 26 ile şirkete egemen oldular, PTT
yardımlaşma sandığı % 8 ile kalakaldı!
Oysa bu şirketi PTT ve ARGE bırhkte
kurmuşlardı. Şimdi yönetım ve haar
kârlar yabancı kuruluşlara geçti. T'si
elinden alınınca PTT yaünm \apamaya-
cak ve zavallı bir KİT durumuna düşe-
cek. Artık med>a, özelleştirmenin tartı-
şılmasını bile istemiyor. Bu işin bir acele-
>e getırildiği ortada. Özelleştirme.
kapitülasyonlann hortlamasından baş-
ka hiçbir işe yaramayacak...
(•) Emıne Kıray, OsmanJı da Ekonomik Yapı ve
Dış Borçlar. tletişım Yayınlan. 1993
ARADABIR
Doç.Dr. MEHMET SEMİH GEMALMAZ
Doğulu Tipli...Sorumsuz ve bilisiz dil kullanımı mı; bilinçli bir düş-
manlık tohumları serpme siyasası mı? Her ikisi de olum-
suz, tehlikeli ve ürkütücüdür.
18 Ağustos 1993 gecesi, özel TV kanallarından HBB-
de yer aian haber programında, aynı gün öğleden sonra
istanbul Laleli'de gerçekleştırilen bombalı saldırının ka-
çan failieri için yapılan tanımlamanın bir öğesi olarak
"Doğulu f/p//"nitemi kullanıldı.
Bir önceki haberdeki bozuk Türkçe ise şuydu: "Kısa
adı, Istanbul Su ve Kanalizasyon Idaresi olan, İSKİ."
"Doğulu tipli" nitelemesi işte yanlışTürkçe kullanımırun
arkasından gelmişti. Bilindiği gibi, haber metinleri önce-
den hazırlanmaktadır; sunucunun önüne gelene dek en
az iki-üç yetkilinin ve ayrıca düzeltmenlerin elinden geç-
mektedir. Yani, anında, hazırhksız, hataya daha kolay
açık bir dile getirme söz konusu değildir.
Kuşkusuz ki bir siyasal yöntem olarak, gerek bireysel
ve örgütsel. gerekse devlet kaynaklı yıldırının benim-
sendiği, sıklıkla ve yoğun biçimde kullanıldığı yerde ve
zamanda, sorumlu dil kullanımı yaşamsal önem taşı-
maktadır. Çünkü, yıldırıyı kullanan er^cier, aslında yıldı-
rının mağduru olan kitlelere, iletim araçlarını kullana-
rak, kendi haklılıklarını, karşı tarafın haksızlığını dayat-
maya çalışmaktadır. Silahtı mücadeleye silahla yanıt
verilirken; bu mücadeleye lojistikdesteksağladığı kabul
edilen büyük bir toplum kesimi, bir yandan hak ihlalleri-
ni kurumsallaştırmak yoluyla sindirilmekte, öte yandan
isetoplumunöbürkesimlerindenyalıtılmayaçalışılmak-
tadır
Toplum kesimlerini, farklı etnik, dil, din, siyasal görüş
vb. özelliklere sahip grupları birbirlerinden yalıtma,
ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda, hafrfinden
ağırına dek yıldırı öğesi de içeren yöntem ve araçlarla,
pek çok düzlem ve biçimde gerçekleştirilmektedir. Belli
gruptan olan kişileri istihdam etmemek; ekonomikyarar
bulunsa bile onlarla ticari ilişkiye girmemek: toplumsal
ve kültürel yaşamı nimet ve külfetleriyle paylaşmamak-
tan başlayıp, mala ve cana yönelik tehdit, yıldırı ile o
yöreyi terk etmeye zorlamaya varıncaya dek bir dizi uy-
gulama örnekleri gözlenebilmektedir.
Bu tehlikeli uygulamaya elverişli zemini, hiç kuşku-
suz, toplum kesimleri arasında düşmanlıkduygularının
yaratılması ve pekiştirilmesi oluşturur. Bir birlikteliğin
temelineyerleştirilebilecekenetkilibölücülükvirüsü, iş-
te bu tür bir düşmanlık yaratılmasıdır.
"Doğulu tipli" suçfailieri duyurusu, bu anlatım biçimi-
nin TV haberlerinde milyonlarca kişiye dayatılması,
basit bir bilisiz ve sorumsuz dil kullanımı sayılmamalı-
dır. Gerek içeriği, gerekse de yansımaları bakımından,
özellikle ülkenin içinde bulunduğu bu çok duyarlı evre-
de, düşmanlıkları kışkırtıcı nitelikte görülmelidir.
Bu niteleme, içerik olarak tutarsızdır. Çünkü, faili ta-
nımtayıcı özellikler, onun yakaianmasına yetecek so-
mutlukla olmalıdır; kişiye özel, onu kimleyecek kapsam-
da olmalıdır. Bu nitelemeye uygun olarak, güvenlik
güçlerinin, içlerinde kendi mensupları da olmak üzere,
bu toplumun en az yarısını zanlı varsayması gerekirdi.
Ote yanda, söz konusu ifadenin yansısı, mantıksal uzan-
tısı da. kaçınılmaz olarak, yine bu ülkede yaşayanların
kayda değer bir bölümünü potansiyel suçlu ilan etmesi-
dir. Bu ise açık biçimde yayıncılık ilkelerine aykırı düşül-
mesidir.
Daha da vahimi, bu tür nitelemeler, bırakın faşist re-
jimleri, açıkça ırkçı rejimlerde kullanılan ölçütlerdir.
Demokratik, çoğulcu, insan haklarınadayanan rejimler-
de ve bunu bir yaşama biçimi haline getiren toplumlar-
da, insanlar ve bu arada zanlılar da, renklerine, dilleri-
ne, dinlerine, etnik kökenlerine, cinsiyetlerine vb. özel-
liklerinebağlı olarak sınıflandırılmazlar;tiplemeleretabi
tutulmazlar.
Basında ve TV'de bu tür dil kullanımının yaygınlaşma-
sının, devlet yıldırısının yükseldiği savının bu evreye
denk düştüğüne de dikkat etmek zorunludur. Bu evre,
Güneydoğu'da askeri operasyonlann, büyük kentlerde
ise güvenlik güçlerinin yasadışı infaz savlarının yogun-
laştığı dönemdir. Yapılan açıklamalarda biçemdeki hoy-
ratlık bir yana, kapsam ve mantık dokusu bakımından
"Doğulu tipli" yaklaşımı ile ne denli örtüştüğü, koşut
düştüğü gözden kaçmamalıdır. Hiç olmazsa, insaf, aklı-
selim ve sorumluluk duygusu gereğinden ödün verilme-
melidir.
TARTTŞMA
Anayasa MahkemesiA Anayasa
J L Mahkemesi'nin
i ^ k esas görevi;
Lm^^ yasalann
/ W Anayasa'ya
JL. J^~ uygunluğunu
denetlemektir. Mahkemenin
"önleyici denetim" ve "görüş
biMirme" yetkisi yoktur.
Anayasaya uygunluk denetimi
ancak. "dûzeltici" ya da
"sonradan denetim"
niteliğindedir.
Anayasa'da. "so>nt ve somut
norm denetimi" olmak üzere iki
denetim öngörülmüştür.
Mahkeme, anayasa
değişikliklerini yalnızca 'şe'"''
yönünden
denetleyebilmektedir.
Kural olarak. Atatürk
devrimlerinin korunmasını
amaçlayan yasaiar dışında
(md. 174). tüm yasaiar anayasal
denetimin kapsamındadır.
12 Eylül sorumlulannı ve
yasalannı da anayasal
denelimin kapsamı dışında
tutan, Anayasa' nmgeçici 15.
maddesidir. Anılan maddenin
ve tümüyle *82 Anayasaa'nın
halen yürürlükte oluşunun
tarihsel ve hukuksal
sorumluluğu tüm partilere,
sonuçta yasama organına aittir.
Yasalan yapma, değişürme ve
kaldırma yetkisi
TBMM'nindir. Meclis'in
görevini yapmamasıyla doğan
sorunlann çözümünde
Anayasa Mahkemesi yetkili
değildir. Anayasanın, yasayla
düzenlenmesini gerekli
gördüğü konulann çözüm ve
yasalaştırma yeri TBMM'dır.
Var olan anayasaya ve özel
yasasına göreçalışmakta olan
Anayasa Mahkemesi'ni
yıpratmaya yönelik eleştirilen.
"mahkeme kararlarmı eleştirme
özgûrlüğü" anlam ve
kapsamında kabul etmek
olanaksızdır.
"Anayasaya karşı anayasa
kuralîan" kuramına yakın olan
Anayasa Mahkemesi. gölgesız
geçmişi ile Atatürk devrim ve
ilkelennin güvencesıdir.
Eleştırilerin amaa; başta
anayasa olmak üzere tüm
yasalanyla, insan haklanna
dayab, demokratik, laik. sosyal
hukuk devleti olabilmek
özlemini gerçekleştirmek ise bu
özlemin öncelikle duyulması ve
duyurulması gereken yer
TBMM'dir.
Yasama dokunulmazhğının.
zaman zaman "sorumsuzluk
kurumuna" dönüşebildiği
gerçeği yadsınamaz iken,
TBMM yerine Anayasa
Mahkemesi'ni eleştirmek;
kuruluşunun 31. yılında bu
mahkemeyi en azından
tanımamış ve anlamamış
olmak demektir. Mahkemeyi
diğer yüksek yargı organlan ile
kıyaslamak; Anayasa
Mahkemesi'ni. kavram ve
kurum olarak kavrayamamış
olmarun somut bir kanıtıdır
Anayasa Mahkemesi'nden'12
Eylül hukuktımı temizierne
işievini yerine getirmesini
bekkmek; hukuksal dayanak ve
yasal gerekceden yoksundur ve
en hafif ifadesiy le, bir yarulgıdır.
Eleştinlerin iyi nıyetle yapıldığı
kabul edilse dahi, Anayasa
Mahkemesi'nin hedef
alınmasmın. Atatürk
Cumhuriyeti için özlenen
demokrasiye hiçbir yaran
yoktur. Eleştiriler.doğrudan
yasama organına
yöneltilmelidir.
Anayasa Mahkemesi.
kararlanyla konuşur ve
koşullan da Anayasa'da ve
yasada gösterilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin
HEP'le ilgjli karan nedeniyle
Sayın Fehmi lşıklar'ın sıfatının
sona ermış olması; TBMM
sayın üyelerinin bugüne kadar
değiştiremedikleri, '82
Anayasası'nın açık
buynığunun uygulanmış
olmasının sonucudur.
Anayasaya uygunluk
denetiminde kullanılan ilk ölçü.
Anayasa'nm kendisidir.
Bir anayasa hükmü olan geciti
15. maddenin yok sayılması
gerektiğini savunan hukuk
mantığı ile Atatürk devrim ve
ilkelerini yaşatan ve koruyan
anayasal hükümlerin de
uygulanmasına son
v erilebılmesı mümkündür.
Yasa yapmak yasama
organının görevidir. Anayasa
Mahkemesi. yasalann ıyi yada
kötü olduğunu söyleyemez.
Onun görevi, biryasanın ya da
kurahn anayasanın sözüne ve
özüne aykın olup olmadığını
denetlemektir.
12 EylüTünçarpık hukuk
anlayışını ve tüm yasalannı.
yapılan ilk genel seçim
sonrasında koruyan da.
sürdüren de sıyasi partiler
olmuştur
" Ana> asayı bir kez de biz
çiğnesek ne olur"
ciddiyetsizlığinin öncüsü ve
izleyicileri. "gelin önce
anayasay ı değiştirelim"
cağnstnı inatla duymazhktan
gelmişler, Anayasa
Mahkemesi'nin nesnel ve tinsel
kişiliğinde hukuk devletini
yıpratmaya yönelmişlerdır.
Hukuk fnantığından süzülerek
bilimsel sorumlulukla yapılan
eleştirilerin amacı; olan ve
olması gereken hukuku
ıncelemek. irdelemek, vaşam ve
yasa uyumunu sağlayabilmek
konusunda çaba göstermektir.
Av. Hulusi Metin
İstanbul
PENCERE
Nataşa deyimi güzel değil
S
on yıllarda
yurdumuza gelen Rus
hanımlanna Nataşa
adıtakıldı.
Ekonomik zorluk
durumunda olan
uluslann kadını da erkeği de
yaşamak için kısa bir süre baa
aşağılanmalara katlanabilir.
Böyledurumlardaeskiler.
"Allah kimseyi açlıkla terbiye
etmesin" der ve "Beyaz Rus
kadınlan, Romen kadmlar" gibi
deyimlerkullanırlardı. Bizim
zor duruma düşmemiz halinde
yabana basında "Fatmacıklar,
Ayşedkler" gibi bir deyim
kullanılmasının bizd nasıl
üzeceğini düşünerek, çok nazik
ve dikkatli davranmamız,
ulusal özelliklerimize daha
uygun duşecektir. Aynca, yine
'Kadına Saygi' konusuna
yakınlığı bakımından Aleviük
ve Bektaşilik'te kadın sorununa
da deginmek istiyorum. Alevi
mezhebine atılan iftiralara ben
Alevi olmadığım halde
hayatımın hiçbir devresinde
inanmış değiÜm. Alevilerde aile
hayatının ve evlilik ahlakının en
azöbürmezheplerdeki kadar
sağlam olduğunu biliyonım.
Bu bakımdan. Sn. Cemal
Şener'in yayımladığı ve bu
konuda hiç de uzman olmadığı
hemen belli olan Anton Joseph
Dieri tarafmdan yazılmış
Anadolu Alevihği kitabında
geçen bir paragrafın, Cemal
Şener tarafmdan reddedilmesi.
çok yerinde bir davramş olur.
Adı geçen kitapta Dieri,
Yeniçerilerin Bektaşiliği kabul
etmesini, bu mezhebin geniş
görüşlü olmasma ve böylece
Yeniçerilerin, de geçirdikleri
Hıristiyan kasabalannda
kadınlara rahatça tecavüz
etmelerine bağlıyor. Eğer ben
Almanva'da Katolık ve
Protestan savaşlannı cinsel
özgürlüğe veya tecavüze
bağlayan bir kitap yazsaydım,
Almanya'da yayımlayacak
hiçbir yayınevi bulamazdım.
Kendisi Alevi olan Sn. Cemal
Şener, bu kitabı nasıl beğenerek
yayımlatmış anlayamadım.
Özetlersem, Rus kadınlanna
Nataşa dememe hareketinin
Cumhuriyet gazetesi nçe
başlatılmasını ve Alevi-Sunni
mezhep aynmında Cumhuriyet
gazetesinin banştıncı bir rol
üstlenmesini diliyorum.
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Düşünüyor musun?..
Öyteyse Yoksun..
Filozof'
"- Düşünüyorum " demiş, "öyleyse varım."
Yalnız varolmanın kanıtı değil, yaşamanın tadıdır dü-
şünmek, keyif verir insana...
Birkaç günden beri Inönü'ye düzülen övgüler beni dü-
şündürüyor; Erdal Beyi yere göğe koyamıyoruz; neler
de neler söylemiyoruz. SHP kurultayı bir büyük koroya
dönüşmüştü:
"Birşarkısınsen,
Ömür boyu sürecek..."
Doğrusunu isterseniz, Inönü bütün övgüleri ve türkü-
leri hak etmişti, tümüne layıktı...
Ya medya ne yaptı?..
Basında bütün köşe yazarları Inönü'yü yüceltmek için
yarışa çıktılar. Özel televizyonlarda bu yarışa katıldılar;
olay arabesk bir nitelik almaya başladı. Güftesi daha
belleğime ışlemedi; ama, alaturkanın ustası Muazzez
Abaa'dan arabeskın yeni yıldızı Ebru Gündeş'e kadar
bütün ünlülerin söylediği moda şarkı, inönü için teren-
nüm ediliyordu:
"Bana herşey seni hatırlatıyor..."
Oysa inönü daha anı olmamıştı; SHP milletvekili kimli-
ğiyle parlamentodaki koltuğuna oturup siyaset yapacak-
tı; ama, olsun!.. Biz sulu gözlü insanlarız, bir kez ağla-
maya başladık mı tutamazsın.
•
Filozof
"-Düşünüyorum''demiş, "öyleyse varım..."
Ben de düşünüyorum, Inönü'yü niçin yere göğe koya-
mıyorduk? övgüler, yakınmalar. ağlamalar, öpüşmeler,
sarılmalar, kucaklaşmalar, gözyaşları, yazılar, çiziler,
ne anlam taşıyorlardı?
Sayıpdökelim mi:
- Alçakgönüllüydü, çantasını kendi taşır, paltosunu
kimseye tutturmazdı...
- Kürsüye çıktığı zaman nutuk atmaz, bağınp çağır-
maz, gırtlağını yırtmaz. şişinip babalanmaz, söyleyece-
ğini adam gibi söylemekle yetinirdi...
- Sade bir insandı, gerektiğinde gölgede kalmasını,
paylaşmasını bilirdi...
- Ucuz kahramanlığa hiçbir zaman sıvanmadı, "küçük
dağlan ben yarattım"demedi, hava atmadı...
- Kalabalıkların omuzlarına çıkmamak için kendisini
yere atmayı göze alırdı...
- Göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünen bir liderdi;
politikaya yeni bir üslup getirdi...
- Arabesk ve bayağı olmaktan kaçındı; yağdanlıklar-
dan uzak durmasını bildi; sulu sepken cıvık olmadı...
- "Dünyayı ben yönetiyorum" iddiasjyla ortaya çıka-
rak gülünç duruma düşmedi...
- Soylediğiyle yaptığı arasındaki dengede ciddi politi-
kacı kimliğini taşıdı...
Daha da sayabilıriz; özetle Erdal Bey için söylenenler
bunlar değil mi?..Gerçierdemleri "di'ligeçmiş zaman"-
la anlatılıyor; ama, inönü ölmedi. yaşıyor, üslubunu
Meclis in çatısı altında sürdürecek...
•
Filozof:
"-Düşünüyorum"demiş. "öyleyse varım..."
Ben de varolmak için düşünmeye çahşıyorum ve ken-
di kendime soruyorum:
- Peki, hepimiz -sağcısıyla solcusuyla- Inönü'yü yere
göğe koyamıyoruz da, neden erdemsiz, kendini bir halt
sanan. her dakika hava basan, kürsûde adam gibi konu-
şacağına gırtlağını yırtan. ucuz kahramanlık taslayan,
bayağı, arabesk, cıvık, içi boş, dipten dolma politikacıla-
radüşkünüz?..
A Modern English
Course For Turks
(Ortal)
A MODERN ENGUSH
ÇOUBSE FOR TURKg
Langenscheidt's sözlükleri ve Oxford ansiklopedik sözlükleri
yazan Resuhi Akdikmen, 30 yılbk birikim ve deneyimini ortaokul
ve bse öğrenalerinin hizmetine sunuyor. Bu projenin ilk ürünü
olan "'A Modern Engbsh Course For Turks - Elementary 1 (orta
1)" Milli Eğitim Bakanbğı'nın titiz denetiminden geçerek basıldı
ve dağıüldı. Ortaokul öğrencileri İngilizce öğrenimlerine artık bu
kitapla başlayacaklar. Modem eğitim tekniği, sevimli çizimler ve
kaliteli baskısı ile yabana basım kitaplan aratmayacak nitelikte
ve ekonomik bir fıyatla. KDV içinde 27.400 TL.
REKLAM SATIŞ ELEMANI
İSTANBUL TABİP ODASINCA HAZIRLANACAK,
"İSTANBUL TIP KATALOĞU" NA
REKLAM ALACAK
ELEMANLAR ARANIYOR.
Müracatiann, Ceren Tanıtn LW. Şt ı Yideposta Cad. Yeşil Apl A Blok No26
K 12 D26 Gayrettepe adresıne 16.09.93 Perşembe günûne kadar
1400-1600 saaoen arasrtdaşahsenyaptması
SİLAH HUKUKU
Avnkat Kâm Ekşioğlu'nun
ateşli, ateşsiz ve spor silahlan konusundaki
temel ve ilgili mevzuat üzerine kitabı çıktı.
Tel: Yasa Yaymları; 5275488,5129838
HEP
ATATÜRK'ÜN
YANEVDA
Salih Bozok-Cemil
S. Bozok
30.000 (KDV içinde)
Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad.
39-41 Cağaloğlu-İstanbul
Öderaeli göaderilmez
SAVAŞ
YILLAREVDA
BİRSÜRGÜN
KemalSülker
30 000 (KDV içinde)
Çağdaş t uyınlan Türkocağı Cad.
39-41 Cağaloğlu-İstanbul
ÖdemeB gönderilmez