20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15EYLÜL1993 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Kapitülasyonlar ve özelleştirme 1993 yıbnda, kapitülasyonlann kaldınlmasmdan yetmiş yıl sonra bu konuyu özelleştirme ile karşılaştırmak genç kuşaklara yersiz gibi gelebilir. PTT'nin ikinci Tsini haraç mezat satışa çıkarmak bize bunu anımsattı... Dr. NEZİH H.NEYZİ Araştırmacı 1 993 yıbnda, kapitülasyonlann kaldınlmasmdan yetmiş yıl sonra bu konuyu özelleştirme ile karşılaştırmak genç kuşak- lara yersiz gibı gelebilir. PTT- nin ikinci Tsıni haraç mezat satışa çıkarmak bize bunu anımsattı. Dışborçsarmalı Osraanlı tmpatorluğu'nun mirasın- dan kalan dış borçlar (ki bunlar kapitü- lasyonlann başlıca nedenidir) ancak 1954'te ödenebildi. Türkıye Cumhuriye- ti hem sanayıleşme aülırnlannı yapmış hem de kendi payına düşen dış borçlan ödemiştir. Dış krediler ve borçlar döne- mi 1948de "MarshaU Planı" ile başla- mışur tkınci Dünya Savaşı'ndan sonra NATO üyeliği ve ABD ile ilişkiler. Türk dış ve güvenlik pobtıkalannın, içınde ya- şadığımız günlere kadar belkemıgmi oluşturmuştur. NATO"ya ginnceye kadar Türk ordu- sunun gereksinımleri. kendi ulusal ola- naklanyla. olduğu kadar karşılanıyor- du. Bu olanaklar Rusya karşısında. özellikle Stalin döneminde yetersiz kalı- yordu. NATO ve Amenkan Yardım Heyeti'nın katkılanyla donarum (teçhi- zat) bakımından ordumuz güçlenmiş, fakat bu durum giderek bağımsızlığı- mızdan ödünler verilmesine vol açmıştır. tşte şimdi "Çekiç Güç'ü istemiyoruz" de- mek hükümetler için zor bir konu ol- muştur. Incirlik'ten ABD savaş uçakla- n, Irak'ın Musul yakınlanndaki uçaksa- var tesislerine dört kez saldın düzenli- yor; Irak bataryalanmn bu uçaklara füze atmaya hazırlandıklannı ancak Amenkan ka>Tiaklanndan öğrenebıli- yoruz. Gene Amerikahlar o bölgeye mis- ket bombası attıklannı duyuruyorlar; bizden hiçbır açıklama ya da itiraz yok. MarshaU Planı ile kalkınma program- lan başlatılmış ve özel sektör geliştiril- miştir. Ote yandan karayollan da Ame- nkan yardımından çok yarariannuştır. Tanma. traktör ve suni gübre ile ilaçla- ma gjrmiştir. Sanayi Kalkınma Bankası kredileri ile yeni özel sektör fabrikalan çabşmaya başlamıştır. Bütün bu yatı- nmlar için dış krediler, hibeler ve askeri yardımlardan yararlanılmışür. Özal dö- nemiyle borçlanma yaygınlaşmış ve be- lediyeler bile dış kredi kullanır olmuştur. Büyük projeler, tstanbul köprüleri gibi. hep dış kredilerie yapılmıştır. Şimdi öde- me zamaru gehniştir ve kredi ödemek için yeni krediler almak gerekmektedir. Ulusal gelirimizin büyük bir kısmı dış borçlann faızlenni ödemek için aynl- maktadır. Bunun sonu nereye varacak, iyice düşünmemiz gereklidır. Kapitülasyonlann oluşumu ve etkileri Günümüzde içinde bulunduğumuz durum akla ister istemez yakın tarihi- mizdeki kapitülasyonlar dönemini geti- riyor. Genç iktisatçılanmızdan Dr. Emine Kmy'ın "Osmanlı'da Ekonooıik Yapı ve Dış Borçlar" başlıklı kitabı (*) bu konuda titizlikle derlenmiş geniş kap- samlı bilgiler ve yazannın net bir bicim- de ortaya koyduğu sonuçlandırmalarla, dalında çok önerrüi ve değerli bir çakş- manın ürünü olma nitelığini taşıyor. Yazann deyişiyle "geçmişte olanı ya da getecekte oiabikceği aıdamak için" ge- rekli verileri ıçeren, bılgilendina olduğu kadar okurunu düşünmeye yönelten bir yapıt olduğu görüşümü vurgulamak is- terim. Kıray. kitabına "Osmanlı tmpator- htğu'Dunflkdtş borcunu 1854 yılıııda Kı- nm Savaşı sırasında aldjğmı" belirterek başlıyor. Üç milyon sterlin değerinde olan bu borçİanma, 1875 yıhnda 220 milyona yükseHyor ve ödeyemeyeceğimiz açıkla- nıyor. Uzun görüşmelerden sonra tahvil sahıbi ülkeler (Ingiltere, Fransa, Alman- ya, îtalya, Hollanda ve Avusturya- Macaristan) "Düyun-u Umumiye 1da- resT'ni kuruyorlar. Bu idarenin yönetimi alacaklı devlet temsilcileri ve Osmanlı Bankası ile Galata bankerlerinden olu- şuyor. Borçlann ödenmesi amacı ile imparatorluğun gelirlerinden yaklaşık yüzde 20'sinin yönetimi ve toplanması bu idareye bırakılıyor. (Sonraki yıllarda bu oran toplam gelinn yüzde 30-35'ıne ulaşacaktır.) "Muharrem Kararnamesi" ile (Arabk 1881) Düyun-u Umumiye Idaresi kuruluyor ve Osmanlı gelırleri- nin yönetimi bu idarenin temsilcilerine bırakılıyor. Tütün (Reji olarak bilinir), hmanlar, Boğaaçi geçişinde kılavuzluk ve gemi kurtarma işleri, fenerler, demir- yollan hep bu idareye bağb. Düyun-u Umumiye, alacakblann temsilcilerinden oluşan bir yürütme meclisine sahip. Bu meclis Osmardı ve Avnıpalı 5000 kişilik bir personel ile bir bakanhk halınde çalı- şıyor ve Osmanlı maliyesini denetimine alıyor. Rejı denen tütün tekelinin kolluk güç- leri vardı ve bütün tütün üreticileri bu silahlı güçler tarafmdan denetlenirdi. Köylü, ürününü ancak Düyun-u Umu- miye temsilcilerine satabibrdi. İşte, tütün kaçakçıhjb sözcügü de buradan doğ- muştur. Orününe değer fıyat alamayan üretici, tütünü ancak kaçırarak başka yörelere götürebilir ve birkaç kunış fazla fiyata satabilirdi. Boğaz'dan geçen gemiler tngilizlerin kontrolünde idi ve kılavuzluk hizmeti veya gemi kurtarma işleri Worms şirketi tarafmdan yapıbrdı. Istanbul, İzmir b- manlan Fransızlann, demiryollan Al- manlann ve tngilizlerin idaresindeydi. Bütün bu idareler yönetici olarak azın- bklan kullanırlar, Türklere ancak polis- lik ve koruculuk gibı işler verilirdi. 1854-1914 arasında abnan borç 280 milyon sterlin, fakat Hazine'ye giren. 181 milyon sterb'n. Bütün bu borçlanma sonucu Osmanlı ekonomik yapısı güc- lenmıyor, bu dönemde ticaret fazlasında önemli bir artış olmuyor, ithalat devamlı olarak ihracattan fazla artıyor. Yabana sermaye bazı altyapı (liman, demiryolu, kent içi ulaşım) yaünmlannı üstleniyor. bu yaünmlar da devamh dıştan gelen malzeme ile yapıhyor ve yedek parça ba- kımından gene dışa bağımlı kalınıyor. İlk borçlanma yıllannda Osmanlı ida- resi, Mısır'dan gelen gelirle borç faizlen- ni ve anapara ödemelenni karşılayabilir- yor, fakat imparatorluk küçüldükçe bu dış gelir kaynaklan kuruyor ve borçlar ile faizler ancak yeni "istikrazlar" (borç- lanmalar) ile karşılanır hale geliyor. Devlet gelirleri masraflan karşılaya- maz olunca Osmanlı maliyecileri sikkenin tağşişine başvuruyorlar. Gü- müş parada bulunan gümüş, yan yanya azaltıhyor. Bu uygulama sonucu enflas- yon oranında artış baş gösteriyor. fıyat artışlan yılda % 3"ten bu uygulama ile % 6'ya çıkıyor. Devletin ilave gelir elde etmek için toprak gebrinden çeşitli türde vergiler abnaJctan başka seçeneği kabnı- yor. îmtiyazlar almış Avnıpab tüccarlann hepsi, kapitülasyonlar nedeniyle farklı bir konum kazanıyorlar. Osmanlı vergi- lerinden muaf olma ve Osmanlı tücca- nndan daha düşük vergi ödeme gibı haklara sahipler. Orneğin, Ingiliz Levent şirketi Osmanlı pazanna ucuz kumaş sa- tarak tift'k, üzüm ve anason gibi ürünle- ri ucuza abp Ingiltere'de büyük kârlarla pazarbyor. Sanayi daha gelişmedıği için toprak en önemli gelir kaynağı; Ösmanb, yöne- ticileri bu kaynağı vergilendirebilmek için kullanıyor, fakat zaman geçtikçe bu durum vergi toplayan beyleri çok güç- lendiriyor ve sonunda merkezi idareye başkaldınyorlar. Osmanlı dönemi dış ticareti sürekb açık veriyor. özelbkle tngiltere'den ithal edilen askeri malzeme. yedek parca, ka- lay, demir ve çeiık şbi ürünlerin karşılığı tiftik, tütün. incir. üzüm ve palamut gibi ürünlerle karşılanıyor; dış ticaret açığı dışandan gelen sermaye ile fınans edili- yor. I838'de tngiltere ile imzalanan an- laşmaya göre Osmanlı ülkelerine ithal edilen Ingiliz ürünlerinden % 5 vergi alı- nıyor, fakat Osmanlı ürünlerine Ingilte- re % 60 gümrük vergisı koyabiliyor. Bu şekilde. özelhkle Mısır'ın pamuğunu. ln- giltere çok ucuz fıyattan alarak Osmanb- lann gelinni azaltıyor. Osmanb'da enf- lasyon devam ediyor ve zamanla "akçe" piyasadan kalkarak onun yerini gümüş sikke olarak "kuruş" abyor. Avrupalı tüccarlar liman kentlennde tıcari etkin- liklerini arttınyorlar. Örneğin Türkiye'- deki yabana tüccarlar buharlı çırcır ve ayıklama makineleri getirterek ürünü Avrupa'dan sağladıklan krediler ile sa- tın alırken. yerel tüccarlar ancak iç böl- gelerde perakendeciliğe, tefeciliğe ve pamuk alıcılığına itiliyorlar. Yabancılar tüm kişisel vergjlerden muaf; bu nedenle yabana tüccar yerli tüccann yerini kapı- yor. Kapitülasyonlar sonucu elde edilen fonlar yatınma gitmiyor, ekonominin üretim kapasitesini arttırmıyor, ancak zorlanmadan borç ödemek amaayla ila- ve borç abnır duruma düşülüyor. Kıray'ın kitabında sunulan yukanda- ki bilgjlerin ışığında günümüzdeki geliş- meleri gözlemlediğimizde. yerb sanayi kuruluşlannın kendi kapitülasyonlannı uygulamaya sokmuş olduklannı anla- mak hıç de zor olmuyor. Pek çok eskı fırma, hısselerini yabana fırmalara sata- rak iş alanmdan çekilmekteler. Bunun en son örnekleri arasında Hacı Şakir Sa- bunlan'nın Colgate Palmolive tarafın- dan. Bozkurt Heha Fabrikası'nın Knorr tarafmdan. Etsu şirketinin Nestk tara- fmdan abnmasını gösterebıliriz. Bunlara benzer daha pek çok örnek verebiliriz. Özel sektörde kapitülasyon dönemi baş- ladı ve gebşiyor. Eski aile şirketleri ya- bancı şirketlerin rekabetine dayanamı- yor ya da rahat bir rant temini için tıcari markalannı satıp pıyasa paylannı ya- bana kuruluşlara terk edıyorlar. İleride onlann kârlan Yabana Sermaye Ka- nunu'na göre rahatça dışan transfer edı- lecektir. Çimento sanayii de Fransızlara satıl- dı, birkaç yıldan beri çimento fıyatlan artünldı ve kârlar dışanya gitmeye baş- ladı bile. Acaba Türkiye bu satıştan ne kazandı? Bir defalık bir döviz gjrdisı ol- du, fakat enflasyonu önleyici ya da sana- yimizi gebştirici bir işe yaramadı. Aynı durum şimdi PTTnin son T'sın- de gerçekleşmış olacak. Gelecek birkaç milyar döviz. zaten araa fırmalann ko- misyonu filan derken taksitlerle gelecek ve gene Hazine'yi kalkındırmayacak. PTT halen güzel güzel tırtıklanmakta. Netaş yılda 400 milyar kâr ediyor ve kâr- lann büyük bir bölümü dışan transfer edib'yor. Satışlann çoğu PTTye yapılı- yor. PTT, Kocaeli'de en büyük yatınm- lan gerçekleştıriyor PTTnin elinde olan Tektaş kuruluşu gittı bile. KOİ, Tele- taş'taki % 18 hisselenni Alcatel'e satı- verdı. Ne oldu: Bell Tetefon % 39, Alca- tel % 26 ile şirkete egemen oldular, PTT yardımlaşma sandığı % 8 ile kalakaldı! Oysa bu şirketi PTT ve ARGE bırhkte kurmuşlardı. Şimdi yönetım ve haar kârlar yabancı kuruluşlara geçti. T'si elinden alınınca PTT yaünm \apamaya- cak ve zavallı bir KİT durumuna düşe- cek. Artık med>a, özelleştirmenin tartı- şılmasını bile istemiyor. Bu işin bir acele- >e getırildiği ortada. Özelleştirme. kapitülasyonlann hortlamasından baş- ka hiçbir işe yaramayacak... (•) Emıne Kıray, OsmanJı da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar. tletişım Yayınlan. 1993 ARADABIR Doç.Dr. MEHMET SEMİH GEMALMAZ Doğulu Tipli...Sorumsuz ve bilisiz dil kullanımı mı; bilinçli bir düş- manlık tohumları serpme siyasası mı? Her ikisi de olum- suz, tehlikeli ve ürkütücüdür. 18 Ağustos 1993 gecesi, özel TV kanallarından HBB- de yer aian haber programında, aynı gün öğleden sonra istanbul Laleli'de gerçekleştırilen bombalı saldırının ka- çan failieri için yapılan tanımlamanın bir öğesi olarak "Doğulu f/p//"nitemi kullanıldı. Bir önceki haberdeki bozuk Türkçe ise şuydu: "Kısa adı, Istanbul Su ve Kanalizasyon Idaresi olan, İSKİ." "Doğulu tipli" nitelemesi işte yanlışTürkçe kullanımırun arkasından gelmişti. Bilindiği gibi, haber metinleri önce- den hazırlanmaktadır; sunucunun önüne gelene dek en az iki-üç yetkilinin ve ayrıca düzeltmenlerin elinden geç- mektedir. Yani, anında, hazırhksız, hataya daha kolay açık bir dile getirme söz konusu değildir. Kuşkusuz ki bir siyasal yöntem olarak, gerek bireysel ve örgütsel. gerekse devlet kaynaklı yıldırının benim- sendiği, sıklıkla ve yoğun biçimde kullanıldığı yerde ve zamanda, sorumlu dil kullanımı yaşamsal önem taşı- maktadır. Çünkü, yıldırıyı kullanan er^cier, aslında yıldı- rının mağduru olan kitlelere, iletim araçlarını kullana- rak, kendi haklılıklarını, karşı tarafın haksızlığını dayat- maya çalışmaktadır. Silahtı mücadeleye silahla yanıt verilirken; bu mücadeleye lojistikdesteksağladığı kabul edilen büyük bir toplum kesimi, bir yandan hak ihlalleri- ni kurumsallaştırmak yoluyla sindirilmekte, öte yandan isetoplumunöbürkesimlerindenyalıtılmayaçalışılmak- tadır Toplum kesimlerini, farklı etnik, dil, din, siyasal görüş vb. özelliklere sahip grupları birbirlerinden yalıtma, ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda, hafrfinden ağırına dek yıldırı öğesi de içeren yöntem ve araçlarla, pek çok düzlem ve biçimde gerçekleştirilmektedir. Belli gruptan olan kişileri istihdam etmemek; ekonomikyarar bulunsa bile onlarla ticari ilişkiye girmemek: toplumsal ve kültürel yaşamı nimet ve külfetleriyle paylaşmamak- tan başlayıp, mala ve cana yönelik tehdit, yıldırı ile o yöreyi terk etmeye zorlamaya varıncaya dek bir dizi uy- gulama örnekleri gözlenebilmektedir. Bu tehlikeli uygulamaya elverişli zemini, hiç kuşku- suz, toplum kesimleri arasında düşmanlıkduygularının yaratılması ve pekiştirilmesi oluşturur. Bir birlikteliğin temelineyerleştirilebilecekenetkilibölücülükvirüsü, iş- te bu tür bir düşmanlık yaratılmasıdır. "Doğulu tipli" suçfailieri duyurusu, bu anlatım biçimi- nin TV haberlerinde milyonlarca kişiye dayatılması, basit bir bilisiz ve sorumsuz dil kullanımı sayılmamalı- dır. Gerek içeriği, gerekse de yansımaları bakımından, özellikle ülkenin içinde bulunduğu bu çok duyarlı evre- de, düşmanlıkları kışkırtıcı nitelikte görülmelidir. Bu niteleme, içerik olarak tutarsızdır. Çünkü, faili ta- nımtayıcı özellikler, onun yakaianmasına yetecek so- mutlukla olmalıdır; kişiye özel, onu kimleyecek kapsam- da olmalıdır. Bu nitelemeye uygun olarak, güvenlik güçlerinin, içlerinde kendi mensupları da olmak üzere, bu toplumun en az yarısını zanlı varsayması gerekirdi. Ote yanda, söz konusu ifadenin yansısı, mantıksal uzan- tısı da. kaçınılmaz olarak, yine bu ülkede yaşayanların kayda değer bir bölümünü potansiyel suçlu ilan etmesi- dir. Bu ise açık biçimde yayıncılık ilkelerine aykırı düşül- mesidir. Daha da vahimi, bu tür nitelemeler, bırakın faşist re- jimleri, açıkça ırkçı rejimlerde kullanılan ölçütlerdir. Demokratik, çoğulcu, insan haklarınadayanan rejimler- de ve bunu bir yaşama biçimi haline getiren toplumlar- da, insanlar ve bu arada zanlılar da, renklerine, dilleri- ne, dinlerine, etnik kökenlerine, cinsiyetlerine vb. özel- liklerinebağlı olarak sınıflandırılmazlar;tiplemeleretabi tutulmazlar. Basında ve TV'de bu tür dil kullanımının yaygınlaşma- sının, devlet yıldırısının yükseldiği savının bu evreye denk düştüğüne de dikkat etmek zorunludur. Bu evre, Güneydoğu'da askeri operasyonlann, büyük kentlerde ise güvenlik güçlerinin yasadışı infaz savlarının yogun- laştığı dönemdir. Yapılan açıklamalarda biçemdeki hoy- ratlık bir yana, kapsam ve mantık dokusu bakımından "Doğulu tipli" yaklaşımı ile ne denli örtüştüğü, koşut düştüğü gözden kaçmamalıdır. Hiç olmazsa, insaf, aklı- selim ve sorumluluk duygusu gereğinden ödün verilme- melidir. TARTTŞMA Anayasa MahkemesiA Anayasa J L Mahkemesi'nin i ^ k esas görevi; Lm^^ yasalann / W Anayasa'ya JL. J^~ uygunluğunu denetlemektir. Mahkemenin "önleyici denetim" ve "görüş biMirme" yetkisi yoktur. Anayasaya uygunluk denetimi ancak. "dûzeltici" ya da "sonradan denetim" niteliğindedir. Anayasa'da. "so>nt ve somut norm denetimi" olmak üzere iki denetim öngörülmüştür. Mahkeme, anayasa değişikliklerini yalnızca 'şe'"'' yönünden denetleyebilmektedir. Kural olarak. Atatürk devrimlerinin korunmasını amaçlayan yasaiar dışında (md. 174). tüm yasaiar anayasal denetimin kapsamındadır. 12 Eylül sorumlulannı ve yasalannı da anayasal denelimin kapsamı dışında tutan, Anayasa' nmgeçici 15. maddesidir. Anılan maddenin ve tümüyle *82 Anayasaa'nın halen yürürlükte oluşunun tarihsel ve hukuksal sorumluluğu tüm partilere, sonuçta yasama organına aittir. Yasalan yapma, değişürme ve kaldırma yetkisi TBMM'nindir. Meclis'in görevini yapmamasıyla doğan sorunlann çözümünde Anayasa Mahkemesi yetkili değildir. Anayasanın, yasayla düzenlenmesini gerekli gördüğü konulann çözüm ve yasalaştırma yeri TBMM'dır. Var olan anayasaya ve özel yasasına göreçalışmakta olan Anayasa Mahkemesi'ni yıpratmaya yönelik eleştirilen. "mahkeme kararlarmı eleştirme özgûrlüğü" anlam ve kapsamında kabul etmek olanaksızdır. "Anayasaya karşı anayasa kuralîan" kuramına yakın olan Anayasa Mahkemesi. gölgesız geçmişi ile Atatürk devrim ve ilkelennin güvencesıdir. Eleştırilerin amaa; başta anayasa olmak üzere tüm yasalanyla, insan haklanna dayab, demokratik, laik. sosyal hukuk devleti olabilmek özlemini gerçekleştirmek ise bu özlemin öncelikle duyulması ve duyurulması gereken yer TBMM'dir. Yasama dokunulmazhğının. zaman zaman "sorumsuzluk kurumuna" dönüşebildiği gerçeği yadsınamaz iken, TBMM yerine Anayasa Mahkemesi'ni eleştirmek; kuruluşunun 31. yılında bu mahkemeyi en azından tanımamış ve anlamamış olmak demektir. Mahkemeyi diğer yüksek yargı organlan ile kıyaslamak; Anayasa Mahkemesi'ni. kavram ve kurum olarak kavrayamamış olmarun somut bir kanıtıdır Anayasa Mahkemesi'nden'12 Eylül hukuktımı temizierne işievini yerine getirmesini bekkmek; hukuksal dayanak ve yasal gerekceden yoksundur ve en hafif ifadesiy le, bir yarulgıdır. Eleştinlerin iyi nıyetle yapıldığı kabul edilse dahi, Anayasa Mahkemesi'nin hedef alınmasmın. Atatürk Cumhuriyeti için özlenen demokrasiye hiçbir yaran yoktur. Eleştiriler.doğrudan yasama organına yöneltilmelidir. Anayasa Mahkemesi. kararlanyla konuşur ve koşullan da Anayasa'da ve yasada gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin HEP'le ilgjli karan nedeniyle Sayın Fehmi lşıklar'ın sıfatının sona ermış olması; TBMM sayın üyelerinin bugüne kadar değiştiremedikleri, '82 Anayasası'nın açık buynığunun uygulanmış olmasının sonucudur. Anayasaya uygunluk denetiminde kullanılan ilk ölçü. Anayasa'nm kendisidir. Bir anayasa hükmü olan geciti 15. maddenin yok sayılması gerektiğini savunan hukuk mantığı ile Atatürk devrim ve ilkelerini yaşatan ve koruyan anayasal hükümlerin de uygulanmasına son v erilebılmesı mümkündür. Yasa yapmak yasama organının görevidir. Anayasa Mahkemesi. yasalann ıyi yada kötü olduğunu söyleyemez. Onun görevi, biryasanın ya da kurahn anayasanın sözüne ve özüne aykın olup olmadığını denetlemektir. 12 EylüTünçarpık hukuk anlayışını ve tüm yasalannı. yapılan ilk genel seçim sonrasında koruyan da. sürdüren de sıyasi partiler olmuştur " Ana> asayı bir kez de biz çiğnesek ne olur" ciddiyetsizlığinin öncüsü ve izleyicileri. "gelin önce anayasay ı değiştirelim" cağnstnı inatla duymazhktan gelmişler, Anayasa Mahkemesi'nin nesnel ve tinsel kişiliğinde hukuk devletini yıpratmaya yönelmişlerdır. Hukuk fnantığından süzülerek bilimsel sorumlulukla yapılan eleştirilerin amacı; olan ve olması gereken hukuku ıncelemek. irdelemek, vaşam ve yasa uyumunu sağlayabilmek konusunda çaba göstermektir. Av. Hulusi Metin İstanbul PENCERE Nataşa deyimi güzel değil S on yıllarda yurdumuza gelen Rus hanımlanna Nataşa adıtakıldı. Ekonomik zorluk durumunda olan uluslann kadını da erkeği de yaşamak için kısa bir süre baa aşağılanmalara katlanabilir. Böyledurumlardaeskiler. "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin" der ve "Beyaz Rus kadınlan, Romen kadmlar" gibi deyimlerkullanırlardı. Bizim zor duruma düşmemiz halinde yabana basında "Fatmacıklar, Ayşedkler" gibi bir deyim kullanılmasının bizd nasıl üzeceğini düşünerek, çok nazik ve dikkatli davranmamız, ulusal özelliklerimize daha uygun duşecektir. Aynca, yine 'Kadına Saygi' konusuna yakınlığı bakımından Aleviük ve Bektaşilik'te kadın sorununa da deginmek istiyorum. Alevi mezhebine atılan iftiralara ben Alevi olmadığım halde hayatımın hiçbir devresinde inanmış değiÜm. Alevilerde aile hayatının ve evlilik ahlakının en azöbürmezheplerdeki kadar sağlam olduğunu biliyonım. Bu bakımdan. Sn. Cemal Şener'in yayımladığı ve bu konuda hiç de uzman olmadığı hemen belli olan Anton Joseph Dieri tarafmdan yazılmış Anadolu Alevihği kitabında geçen bir paragrafın, Cemal Şener tarafmdan reddedilmesi. çok yerinde bir davramş olur. Adı geçen kitapta Dieri, Yeniçerilerin Bektaşiliği kabul etmesini, bu mezhebin geniş görüşlü olmasma ve böylece Yeniçerilerin, de geçirdikleri Hıristiyan kasabalannda kadınlara rahatça tecavüz etmelerine bağlıyor. Eğer ben Almanva'da Katolık ve Protestan savaşlannı cinsel özgürlüğe veya tecavüze bağlayan bir kitap yazsaydım, Almanya'da yayımlayacak hiçbir yayınevi bulamazdım. Kendisi Alevi olan Sn. Cemal Şener, bu kitabı nasıl beğenerek yayımlatmış anlayamadım. Özetlersem, Rus kadınlanna Nataşa dememe hareketinin Cumhuriyet gazetesi nçe başlatılmasını ve Alevi-Sunni mezhep aynmında Cumhuriyet gazetesinin banştıncı bir rol üstlenmesini diliyorum. Prof. Dr. Hüsrev Hatemi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Düşünüyor musun?.. Öyteyse Yoksun.. Filozof' "- Düşünüyorum " demiş, "öyleyse varım." Yalnız varolmanın kanıtı değil, yaşamanın tadıdır dü- şünmek, keyif verir insana... Birkaç günden beri Inönü'ye düzülen övgüler beni dü- şündürüyor; Erdal Beyi yere göğe koyamıyoruz; neler de neler söylemiyoruz. SHP kurultayı bir büyük koroya dönüşmüştü: "Birşarkısınsen, Ömür boyu sürecek..." Doğrusunu isterseniz, Inönü bütün övgüleri ve türkü- leri hak etmişti, tümüne layıktı... Ya medya ne yaptı?.. Basında bütün köşe yazarları Inönü'yü yüceltmek için yarışa çıktılar. Özel televizyonlarda bu yarışa katıldılar; olay arabesk bir nitelik almaya başladı. Güftesi daha belleğime ışlemedi; ama, alaturkanın ustası Muazzez Abaa'dan arabeskın yeni yıldızı Ebru Gündeş'e kadar bütün ünlülerin söylediği moda şarkı, inönü için teren- nüm ediliyordu: "Bana herşey seni hatırlatıyor..." Oysa inönü daha anı olmamıştı; SHP milletvekili kimli- ğiyle parlamentodaki koltuğuna oturup siyaset yapacak- tı; ama, olsun!.. Biz sulu gözlü insanlarız, bir kez ağla- maya başladık mı tutamazsın. • Filozof "-Düşünüyorum''demiş, "öyleyse varım..." Ben de düşünüyorum, Inönü'yü niçin yere göğe koya- mıyorduk? övgüler, yakınmalar. ağlamalar, öpüşmeler, sarılmalar, kucaklaşmalar, gözyaşları, yazılar, çiziler, ne anlam taşıyorlardı? Sayıpdökelim mi: - Alçakgönüllüydü, çantasını kendi taşır, paltosunu kimseye tutturmazdı... - Kürsüye çıktığı zaman nutuk atmaz, bağınp çağır- maz, gırtlağını yırtmaz. şişinip babalanmaz, söyleyece- ğini adam gibi söylemekle yetinirdi... - Sade bir insandı, gerektiğinde gölgede kalmasını, paylaşmasını bilirdi... - Ucuz kahramanlığa hiçbir zaman sıvanmadı, "küçük dağlan ben yarattım"demedi, hava atmadı... - Kalabalıkların omuzlarına çıkmamak için kendisini yere atmayı göze alırdı... - Göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünen bir liderdi; politikaya yeni bir üslup getirdi... - Arabesk ve bayağı olmaktan kaçındı; yağdanlıklar- dan uzak durmasını bildi; sulu sepken cıvık olmadı... - "Dünyayı ben yönetiyorum" iddiasjyla ortaya çıka- rak gülünç duruma düşmedi... - Soylediğiyle yaptığı arasındaki dengede ciddi politi- kacı kimliğini taşıdı... Daha da sayabilıriz; özetle Erdal Bey için söylenenler bunlar değil mi?..Gerçierdemleri "di'ligeçmiş zaman"- la anlatılıyor; ama, inönü ölmedi. yaşıyor, üslubunu Meclis in çatısı altında sürdürecek... • Filozof: "-Düşünüyorum"demiş. "öyleyse varım..." Ben de varolmak için düşünmeye çahşıyorum ve ken- di kendime soruyorum: - Peki, hepimiz -sağcısıyla solcusuyla- Inönü'yü yere göğe koyamıyoruz da, neden erdemsiz, kendini bir halt sanan. her dakika hava basan, kürsûde adam gibi konu- şacağına gırtlağını yırtan. ucuz kahramanlık taslayan, bayağı, arabesk, cıvık, içi boş, dipten dolma politikacıla- radüşkünüz?.. A Modern English Course For Turks (Ortal) A MODERN ENGUSH ÇOUBSE FOR TURKg Langenscheidt's sözlükleri ve Oxford ansiklopedik sözlükleri yazan Resuhi Akdikmen, 30 yılbk birikim ve deneyimini ortaokul ve bse öğrenalerinin hizmetine sunuyor. Bu projenin ilk ürünü olan "'A Modern Engbsh Course For Turks - Elementary 1 (orta 1)" Milli Eğitim Bakanbğı'nın titiz denetiminden geçerek basıldı ve dağıüldı. Ortaokul öğrencileri İngilizce öğrenimlerine artık bu kitapla başlayacaklar. Modem eğitim tekniği, sevimli çizimler ve kaliteli baskısı ile yabana basım kitaplan aratmayacak nitelikte ve ekonomik bir fıyatla. KDV içinde 27.400 TL. REKLAM SATIŞ ELEMANI İSTANBUL TABİP ODASINCA HAZIRLANACAK, "İSTANBUL TIP KATALOĞU" NA REKLAM ALACAK ELEMANLAR ARANIYOR. Müracatiann, Ceren Tanıtn LW. Şt ı Yideposta Cad. Yeşil Apl A Blok No26 K 12 D26 Gayrettepe adresıne 16.09.93 Perşembe günûne kadar 1400-1600 saaoen arasrtdaşahsenyaptması SİLAH HUKUKU Avnkat Kâm Ekşioğlu'nun ateşli, ateşsiz ve spor silahlan konusundaki temel ve ilgili mevzuat üzerine kitabı çıktı. Tel: Yasa Yaymları; 5275488,5129838 HEP ATATÜRK'ÜN YANEVDA Salih Bozok-Cemil S. Bozok 30.000 (KDV içinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul Öderaeli göaderilmez SAVAŞ YILLAREVDA BİRSÜRGÜN KemalSülker 30 000 (KDV içinde) Çağdaş t uyınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul ÖdemeB gönderilmez
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle