23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 EYLÜL1993 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI 4 Her etııikgrup keııcli toprağuıa 9 Prof Castles "Çağdaş pazar eko- nomisi dünyada yalnız sermaye, kay- naklar ve malların değil, işgücünün -yani insanlarm- de uluslararası sirkü- iasyonuna dayanıyor" dıyor ve her yerde farklı ülkelerden ınsanlann bir- biriyle karşılaştığını vurguluyor. Castles'a göre "her etnik gnıbun kendi devletine. bavrağına, ordusuna, olim- piyat takımına ve pullarına sahip ol- masına dayalı millivetçilik düşüncesi, artık çağdaş bir düşünce değil." 'Kurumsar ve 'gayri resmi' ırkçüık Batı Avrupa'da bugün 15-20 mil- yon göçmen yaşıyor; Almanya'dakı Türkler yakJaşık iki milyonla bir ül- kedeki en büyük grubu oluşturuyor- lar. Ve ıki türlü ırkçılıkla karşılaşıyor- lar: Prof. Castles'm "kıırumsal ırkçı- lık" adıru verdıği resmi önlemlerle seçme-seçilme hakkından serbest do- laşıma kadar. Almanlann sahip oldu- ğu haklann hiçbiri onlara verilmıyor. Türkler; yasalarla, siyası stratejilerle ve idari önlemlerle çoğunluktan, yani Almanlardan dışianıyor. "Gayri resmi ırkçdık" ise günlük hayatta yaşanıyor. Tramvayda ıtilfp kakılmaktan tut, ev kiralanmaması- na; sokakta öfkeli bakışlann odağı ol- maktan açık saldınya uğramaya ka- dar uzanan bir zintir bu. Bir Alman atasözünün dediğı gıbı "SürekJi dam- layan su taşı oyar" mısalı ruhu oyan bir ırkçıhk. Almanya'da türetilen ve Türkçeye kazandınlan "yabancı döşmanJığı" te- rimınin ardında ırkçıhk yatıyor. Bir kere. bütün yabancılar "yabancı" de- ğil Almanya'da. Görece ileri ülkeler- den gelen, yüksek mesleki statüye sa- hip akraba bir külıürel veya etnik kö- kenı olan yabanalar, Amerikahlar, İngilizler. Fransızlar, Danimarkalılar düşmanlığın hedefı değil. Kafatasından kültüre Stephen Castles gibi ırkçıhk konu- sunda araşurma yapan çoğu uzman aynı gerçeğe işaret edıyor Irkçıhk 21. yüzyıla gjrerken çehresmı değıştirdı. 19. yüzyılda doğan "bilimsel ırkçı- Uk", insanlar arasında var olduğunu öne sürdüğü bıyolojik farklan temel alıyor ve her ırkın kendi fızyonomisi- Alman Dazlak ne, zeka ve karakter özelliklerine sa- hip olduğunu ileri sürüyordu. Biyolo- jik ırkçılık, Avrupa'nın sömürge poli- tikasını meşrulaşlırmak, sömürgeleş- tirilen halklan ezmek için kuUaruldı önce. "Kuzey' ırkının/Ari ırkın üstiin- löğü" tezi ve antisemitizm de buradan kaynaklandı. Naaler. bir ırkın biyo- lojik özelliklennden ötürü diğerlerin- den üstün olduğu ve bu yüzden onlar üzerinde tahakküm kurması gerektiği teorisini bu kaynaktan ürettiler. Ancak gerek Avrupa sömürgecili- ğjnin geride kalması, gerekse Nazile- rin vahşeti "biyoJojik ırkçdığı" göz- den düşürdü. Çoğu doğa ve sosyal bi- limci. insanlann sınıflandınlmasında "ırk" kavramının geçersizleştiğınde hemfikir artık. Ama "biyolojik ırkçılık" her şeye rağmen bitmiş değil, günlük hayatta rol oynamaya devam ediyor. Ancak Almanya gibi gelişmiş ülke- lerde yabanalar artık farklı bir ideo- lojiyle dışlaruyor: İngiliz araştırmacı Mkhaei Barker'ın 1981 'de yayımla- dığı "The New Racisra" kıtabında be- lirlediği gibi "yeni ırkçılık" artık "ırk" değil. "köken" ya da "etnik grup" te- rimlenm kullaruyor. Bu "ırksız ırkçı- lığın" temel söylemi; bütün insanlann ilkede eşit olduğu. ancak kültürleri- nin birbiriyle uyuşmadığı ve bu yüz- den her etnik grubun kendi toprakla- nnda yaşaması gerektiğidir. Yeni ırkçılık, 'kültürel kimlik'te ısrarlı Fransız toplumbihmci Cornelius Castoriadis, "Irkçı düşüncenin teme- linde. yabancının asimile olamayacağı inancı yatar" diyor. "Etnik ve kültürel köken, çıkartılması olanaksız bir leke gibi silinınez kabul edilir. Bu nedenle gerçek ırkçınm mantığı, ötekinin dö- nüşümünü istemez, onu öldunmek is- ter." Burada "ölöm"ün hem sembo- Lngiliz araştırmacı Michael Barker'ın The New RacistrT kitabında belirlediği gibi 'yeni ırkçıhk' artık 'ırk' değil, 'köken' ya da'etnik grup' terimlerini kullanıyor. Bu 'ırksızırkçılığın' temel söyleminde insanlann ilkede eşit olduğu, ancak kültürlerinin birbiriyle uyuşmadığı ve bu yüzden her etnik grubun kendi topraklannda yaşaması gerektiği vurgulanıyor. İLEK ZAPTÇIOĞLU / BERLİN - 6 IAlmanya'da Türk imajı Hamburg'da 1970'lerde bir Türk işçi ailesi evi. Bağımsız ve eleştirel gazetecilik payesini elinden bırakmavan Alman Der Spiegel dergisinde yayımlanan bu fotoğrafı tanımlayan iki kelime >ar yalnızca: "Erişte ve kebap". Despot,azgeKşnriş ve uyumsuz Almanya'daki Türklerin, özelhkle gençlerin en çok yakındıklan şey, toplumda egemen olan klişeler. "Türk" kimdir Almanya"daki genel- gecer kanıya göre? -Bir kere siyasi ve ekonomik açıdan azgelişmiş bir ülkenın insarudır. Türkiye'de de- mokrası yoktur ya da sınırhdır- Uluslararası Af Örgütü raporlan ve "Geceyansı Ekspresi", ortalama Al- manın Türkiye ımajıru belirler Sı- vas'ta insan yakan softalann haber- leri bu imajı zenginleştırir. "Türk kültürii" diye yekpare bir kültürel yapıdan yola çıkan ortala- ma Alman; bundan döner kebabı, kansını eve hapseden, kızını rüştüne ermeden zorla evlendiren, kazakhğı marifet sayan Türk erkeğini; feoda- lizmden arta kaldığına inandığı "na- mus ve şereP kavramlannı anlar. Türk kadınlan başlannı örter. Türk- ler Müslümandır; domuz eti yemez, içki içmezler ve her günbirçok kere duaya yatıp ramazanda oruç tutar- lar. Türkler Kürtleri ezmektedir. Er- menileri doğramışlardır. Kjsacası "oryantal despotizm" Türkiye kö- kenli bir iüettir. Savaşçıdırlar. Viya- na'dan zor gen püskürtülmüşlerdir. Kendini Uberal, hatta solcu sayan Almanlar da bu "Türk imajını" di- ğerleriyle paylaşıyorlar. Sol alterna- tif "Tageszeitung" gazetesinde, Bai|bakan Helmut Kohl'ün son Tür- kiye ziyareti sırasmda bir karikatür yayımlandı. Kankatürde Kohl, De- mirel'den Mölln olayı için özür dili- yor. u Bir daha tekerriir etmeyecek- tir" diyordu. Sol gazetenin çizen. De- mirel'ın ağzına şu balonu yakıştırmıştı: "Zaran yok ama çocuklara söyle- yin, bir dahaki sefere Kürt bir ailenin evini yaksınlar. Böylece işimiz kolay- laşır." Alman basını Siz rastladığınız her Almana ön- yargılardan annması için yardım eli- nı uzatsanız. tartışmaya girseniz bile bu çabanız havanda su dövmeye benzer. Irkçılığın temelını oluşturan önyargjlar kaya gibi sağlam durur- ken. sadece siz sınirlen bozulmuş olarak terk edersiniz arenayı. Eleştirel ve bağımsız gazetecilik Frey: Türkleri Viyana'dan niçin kovduk? payesini elinden bırakmayan ve Tür- kıye'de de tanınan "Der Spiegel" dergisınin sahıbı Rudolf Augstein, Solingen olayından sonra patlak ve- ren "çifte vatandaşlık" tartışmasına bır baş\azıyla katılıp. "Türklerin Av- rupa kültiiründe yeri olınadığını" açı- kçasöylemıştı. Haydi, Augstein bunadı diye dü- şünenler var; ya peki liberal ve de- mokrat, son derece saygın "Die Ze- it" gazetesine ne deme'li? "Die Zeit" birkaç yıldır penyodik olarak "İslam tehlikesi"ni konu alan yazılar yayım- lıyor Yazarlara göre İslamın reforme edilir bır din olduğu kuşkulu. Müslü- manlar. Avrupa'ya her zaman ya- bancı ve hatta artık bir tehdit. Liberal aydmlara göre Müslüman Türklenn Almanya'ya "uyum sağlaması" ola- naklı değil. Liberal ve sol aydınlar kuşkulannı ve önyargılannı böyle dıle getirirken. örneğin aşın sağ "Alman Halk Birüği" partısinin lideri Gerhard Frey daha açık konuşuyor: Diyor ki Frey, "Biz katiyetle Türk düşmanı değüiz, ama Türklerin yeri Türkiye'dir. Biz Türkleri Viyana kapn larından, bugün gelip ül- kemizi Lstila etsinler diye mi kovduk?" lik, hem somut bır anlann var. Al- manya'daki Türklere uyarlarsak, "Her yerde Türk görmek istemiyo- rum" diyen ve ırkçıhğı hiç kendine yakiştırmayan bır Almarun dileği, Türkleri "görûnmez" blmak ya da aşın sağ partılerin lisanıyla "Türkleri Türkiye'de görmek"tır. Türkleri "gö- rünmez" kılmanın görece insani yolu onlan gen göndermekten geçiyorsa, aynı ırkçı yaklaşımın son kertedeki önerisi onlanfizikselolarak imha et- mek olacakür. Mölin'de ve Sohngen"- de bunu pratiğe döken Dazlaklar. "Türkleri görûnmez kılmaktan" ne anladıklannı sergılediler yalnızca. Adotf Hitler, 1945 yıhnın şubat ve nisan aylan arasında en yakınlann- daki kulu Martin Bormann'a vasiyeti- nidikteetmiştı. Almanya'da 1981 yıhnda gün ışığına çıkartılıp yayımlanan vasiyet- te, Hitler'in "ırk" kavramma farkJı baktığı ortaya çıktı. Dışanya karşı vuiger bir "kafatasçılık" sergilerken, asiında düşmanını bir tür "ruhsal ırk" olarak tanımhyor ve şöyle diyordu: "Vahudi, özünde, uyuın sağlayama- yan >e sağlamak istemeyen yabancı- dır. Bu yönüyle başka yabancılardan ayrılır. Yahudi ırkından söz etmemiz, sadece kolaylık içindir. Aslında gene- tik açıdan bakarsak Yahudi ırkı diye bir ırk yoktur. Yahudi ırkı öncelikle ruhsal bir ırktır. Ruhsal ırk, doğal ırk- tan daha kuvvetli \e kalıcıdır. Bir Al- manı Amcrika'ya götür, bir süre sonra Amerikaiı olur. Yahudi ise nereye gitse Yahudi olarak kalır. Irkınoı başlıca özeüiği, asimile olmayışıdır." Hitler bugün yaşasaydı acaba Ya- hudi sözcüğünün yerine Türkü geçir- mez miydı? 'Mültikültürel toplum' tezlerinin yanJışı Almanya'daki "Türklerin külrurle- ri gereği asimile ounadıklan ve uyum sağlamadıkiarı" tezini savunanlar, yalnız Hitler'in izınden giden yeni ırk- çılar değil. Sosyal demokrat ve sol çevreler, aydınlar ve gazeteciler de ço- ğunlukla bu tezi paylaşıyor farkında olmadan (Hatta Türk aydınlan ara- sında da "Almanya'daki Türklerin uyum sağiayamadığından" yakınan- lar var). Başka konularda zıt siyasi görüşler savunan Almanlar. konu "Türk kültürii"nc ve "Türklerin uyum sonımı"na gelince aynı diskuru üret- mektegecikmiyorlar: Türkler uyumsuz! Her toplumda olduğu gibi Türk toplumunda da sınıfsal, siyasi. dinı, etnik, kültürel farkhhklar olduğunu; hele Almanya'daki Türklerin otuz yıldır büyük dönüşümlerden geçtiğini tümüyle gözardı eden bu yaklaşımın sağdaki söylemi "Türkler dışarı" ise soldaki sloganı "mültikültürel top- lum "dur. Nedır "mültikültürel''' ya da çok kültürlü toplum'' 68 öğrenci hareketı- nin önderlerinden Daniel Cohn-Ben- dit bu konuda bır kitap yazdı: "Vatan Babil". Frankfurt'ta \ eşiller Partisi'- nden Mültikültürel İşler Dairesi Baş- kanı olan Cohn-Bendit kitabında bü- tün kültürlerin banş içinde bir arada yaşamasını savunuyor. "Mültikültürel toplum" adı altında, Almanya'da Türkler, Almanlar, Italyanlar, Viet- namlılar bırbırine saygı ve hoşgörü DameJ Cohn Bendit içinde yaşayacak. Tez, bu. İlk anda kulağa hoş gelen bu tez, ikinci bakışta antiteziyle, yani ırkçı söylemle örtüşüyor: Her ikisi de "kültürlerin değişmezli- ği"nden yola çıkıyor ve bireyı etnik kökenine; sahip olduğu varsayılan değişmez kültürel kimliğine göre tanımhyor. Buna göre siz Türk müsü- nüz? O halde tanımlanmış bır kimliği- niz. kültürünüz var demektir. Bunu kim tanımhyor? Elbette Alman top- lumu ya da daha genel söylenirse Av- rupa ve Avrupa merkezli bakış. Çok küîtüriü toplum sa\aınuculan- nı ırkçıdan ayıran nokta, berikinin aşa|ıla\ıp yok etmek istediği "kültü- rel kimliğinizi" diğerinin tolere etme- si, hoşgörü adına katlanmaya raa ol- ması. Ama her ikisi de sizi kendi ba- kışına göre tarif ediyor ve değişmez bir kültürel bütünün parçası olduğu- nuzdan yola çıkıyor. Her ikisi için de siz bir "yabancı"- sınız. Sınıfsal kökeniniz, eğitıminiz, düriya görüşünüz. kendince ah- lakınız; kısacası bırey olarak özellik- leriniz "ruhsal ırkınızuı" karakteri içinde eriyor. Gerek düşmaruyla, gerek dostuyla Almanya'dakı Türklerin işi çok zor! BİTTİ AdoJfHitier Eski SS subayı, aşın sağ Republikaner partisi lideri Franz Schönhuber: Türkleriseviyorum ama burada değilTürkiyd Alman aşın sağ "Cumhuriyetçiler" /"Republika- ner" partisi lideri, eskı SS subayı Franz Schönhu- ber. 1989'da bir kitap yayımladı: "Türkler-Tarihte ve Bugün" başhğını taşıyan ki- Laptan bir pasajı birükte okuyalım: Bugün Batı'va Yeniceriler, Sipahiler ya da Akıncılar değil, konuk işciler akın ediyor. Selçukiu- lar da, başta Bağdat halifesinin konuk işçileri, paralı askerleri olarak işe başlayıp sonra itaat ettikleri patronun efendisi haline gelrnişlerdi. Bugünkü ko- nuk işçilerin işi daha kolay. Binlerce kilometreyi ya- yan *eya at sırtında katetmeleri gerekmiyor. Rahat- ça uçağa. trene, arabaya binip geliyorlar. Hedef bu kez Viyana değil. Marş istikameti Berlin, Stuttgart ve Münih. Ben Türkleri çok seviyorum, ama burada değil Türkiye'de. Devletlerin dostu yoktur, devletlerin çıkarları vardır! Bu yüzden kendimize şu sonıyu soralım: Türkiye Avrupa Topluluğu'na alınsın mı? Benûn bu soruya cevabun •'Ha>ır"dır. Almanya, etnik ve coğrafi açıdan Avnıpa'yla hiç ilgisi olma- yan halklaruı katıldığı bir AT içinde eritilemez. Tür- kiye'nin yüzölçümünün yüzde %.8'i Asya toprak- lanndadır. İstanbul ve Edime'den sonra Avrupa'- daki üçüncü büyük Türk şehri, Berlin'in Kreuzberg ilçesidir. Türk aydınları Türkiye'nin katiyen Asya'ya da- hil edibnesini istemiyor. tlle Avrupalı sayıîmak Lsti- yor ve Atatürk reformlarına atıfta bulunuyorlar. Ama öte yandan Türk mirasına da sahip çıkı\orlar. Peki Türkler nereden gelmelidir? Orta Asya'dan, Altay Dağları'ndan! Türklerin neden Asyalı olduk- larını kabul etmek istemediğini anlamak çok zor. L'ygarlığın beşiği sayılan Anadolu'vu istila etmişol- maktan neden gurur duymuyorlar? Batı toplumfarı. kendilerini çağdas ve aydın sayan Türklere, Türkiye'nin katı, hiyerarşik >e ahlakçı ge- leneğinden ve hayat tarzından daha cazip gelebilir. Ama geçmişlerinden böyle radikal kopunca mutlu olabilirler mi acaba? Avrupa, Boğaziçi'nde sona eri- yor, bunu kabul etmek gerekir. POIİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL Bir Tekel Zamrni GibL. Her şey sona erer, tükenir, biter, nehirler göllere ka- vuşur, göller durulur. Murat Karayalçın'ın günlerdir sü- ren başkanlık kampanyası da sona erdi. soruyorlar: "Solda birlik olur mu?" Sorunun yanıtını kendisi verecektir, veriyor da şöyle: "... Eğer solda birlik iyi bir şeyse, gerçekten ihtiyacı- mız varsa, bu herkesin katkılanyla olacak bir amaçtır." Karayalçın Genel Başkan oldu ama ertesi gün de te- kel maddelerine zam geldi. Bir büyük Yeni 47 bin liradan 60 bine çıktı. Rakıcılar Karayalçın'ı zamlı kutladılar. Ben de kutluyorum. Bundan yıllarca önce Batıkent için Bulvar Palas salo- nunda bir söyleşi yapmıştım. Akşamına Karayalçın bir şölen vermişti. Şimdi o akşam içtiğimiz rakıları düşünü- yorum. "Solda birlik olur mu?" Herkes çok zor diyor, bende öyle diyorum. Birlik, so- lun yapısında yoktur. Nerede sol varsa, orada da o ka- dar ayrılık vardır. Bunu biliyor ki Karayalçın, "Ihtiyacı- mız varsa herkesin katkılanyla olacaktır" diyor. Kimse- nin tılsımlı çözum aramamasına dikkati çekiyor. Solun darmadağın olduğunu herkes bilirken bu dağı- nıklık ıçinden bir kadro çıkarmak hayli güçtür. Güç ol- maktan da öte olası değil. Parti, kendi içinde solda birlik arayadursun, gene kendi içinde hükümet sorununu da çözmek zorundadır. Tansu Çiller'in hükümeti kurma dö- neminde işler bir oranda kolay oldu. İnönü, hükümetin kendi kanadında hiçbir değişiklik yapmadı, kadrosunu olduğu gibi korudu. Kadroyu terazinin bir gözünden alıp öteki gözüne koydu. Bugün öyle değil; Karayalçın. parti içindeki eğilimlere göre hükümet kanadmı oluşturacaktır. Hangi partiden olursa olsun hükümet kurarken bunun gediklileri vardır. Bir köşeye pısarlar, çaktırmadan hü- kümetin içinegirmeyeçalışırlar. Hükümet içinde denge- leri kollarlar, denge hesapları yaparlar. Bir de bakarsı- nız ki, bir köşeden kabineye gırmışlerdir. Bu umulma- dık, bu beklenmedik giriş kimsenin gözüne batmaz, kimseye aykırı gelmez. Bir kabine bunalımında da tere- yağdankılçekergibi kaybolurlar. Kabineye girerkende, kabineden çıkarken de göze batmazlar Bunlar kaşar- lanmış kabine tılkilerıdır. Bir de kabineye girmeden önce ellerinden istifa kâğıdı almanlar vardır. Hiçbir zaman bueldenalınmakâğıdı bir onur sorunu yapmazlar. Daha kabineye girmeden önce verirler, sızıltı da olmaz. Bunlardan birinin istifa ettiğini, radyodan duymuştum. Telefon ettim: "Beyefendi istifa etmişsiniz." "Ya öyle mi, kım söylüyor?" "Radyo 17.00 haberlerinde verdi." "Demek beyefendi istifa dilekçemi yürürlüğe koydu." "Ne yapacaksmız?" "Beyefendi bir daha kabineye alıncaya kadar bekle- yeceğim, ne yapabilirim ki!.." Eski kabine tilkileri böyledir. Hiç alınmazlar, hiç gönül koymazlar, gününü, saatini beklerler. Günü saati geldi mi de açık bır yanından sızarlar. Bu anlattıklarım hükümet kuruluşunda, kabine bunalı- mında geçerli örneklerdir. Aradan bunca yıl geçti, bu- gün nasıldır, bilemeyecegim. Yöntem aynı kalır da uygulama değişık olabilir. Karayalçın için başta gelen işlerden birincisi partiyi örgütleme, ikincisi sol arasında birliği kotarabilmedir. Bir Tekel zammı gıbı... BULMACA SdıönhubenAvrupa Boğaziçi'nde sona erer. 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ Eskı Mezopotamya halklannın ünlü destanı. 2/ Notada durak işareti,.. Yurdumuzda bir ırmak. 3/ Yeni doğmuş çocuk- larda. başın tepesindeki yumuşak bölüm. 4/ Ta- vır, davranış... Papalığın simgesi olan üç katlı taç. 5/ İçyağı... Norveçli kâşif Tbor Heyerdahl'ın, eski Mısırhlann Amerika'ya giuiğıni kanıtlamak için papirüsten yaptığı ve ikinci seferinde başanya ulaştığı teknenin adı. 6/ Nişastayı parça- layarak şekere çeviren bir enzim... İtalya'nın en uzun ırmağı. 7/ İslam hukukuna veriien ad. 8/ Küçük mağara... Deride geniş leke. 9/ Acıkk YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ "Aptal, sersem" anlamında ar- go sözcük. 2/ Hamam... Neodim elementınin simgesi. 3/ Zayıf, çe- ümsiz. 4/ Bir oyun ya da fılmde aniden yaratılan komik durumlar... Erzurum'un bir ilçesi. 5/ Bir şeyi kaüşıksız ve an duruma getirmek. 6/ Afrika'da bir ül- ke... Kaybolma. 7/ Halı ya da kilim dokunan tezgâh... Yazı. 8/ Halk dilinde negatif fotoğrafa veriien ad... Bir soru eki. 9/Türk müziğinde "usul" anlamında kullanılan sözcük... Taş ya da maden çıkanlan yer. İLAN T.C. SAMSUNŞULH HUKUK MAHKEMELERİ İZALE-İŞUYUSATIŞ MEMURLUĞL'NDAN SaüşNo: 1993/24 Samsun 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nın 23.2.1993 gün, 1992/ 1016 esas, 1993,124 sayılı karan ile Samsun Atakum mahalksi, Yah mevkiı, pafta: 22. parsel: 1853'de kayıûı bulunan taşınmazm saülarak ortaklığın gıdenlmesine karar verilmısür. Taşınmazın sauşı davaa Leman Civan ve Yüksel Yergöç vekili Av. Müfit Öztepe tarafından talep edildiğinclen satış işlemlerine baş- lanmış olup taşınmaan 25.10.1993 günü saat 11.40-11.50'de rnemur- luğıımuzda yapılmaana karar verilmıştir, bu arttınnada tahmin edi- len 152.250 000 TL'nin %75'i ile aİKi çıkmadığı takdirde bu kez taşınmaz aynı yer ve saatte 4.11.1993 günü tahmin edikn değerin %40'ından asağı olmamak üzere ikinci artürmaya çıkanlacaktır Davalı Jhsan Everest'e aşamalarda ılanen teblıgat yapılmış oldu- ğundan. satış günJerinın de bu davalıya ilanen tebliğine karar veril- mişUr. Işbu ılan gazetede ilan edildikten sonra 15'gün sonra davalı thsan Everesfe tebliğ edılmiş sayılacağına daır 7201 sayılı Tebligat Ka- nunu'nun 29 ve müteakip maddeleri gereğince ılanen tebliğ olunur. 6.9.1993 Basın: 51014 KARŞIYAKA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESf 1993/332 Davaa Pervin Kombul tarafından davalı Ertan Kombul aleyhi- ne ıkame olunan boşanma davasında: Davab Ertan Kombul'un Samandıra köyü Gölet yoiu Küme: 2 Kartal/İstanbul adresıne çıkartılan tebligatın büa tebliğ ıade edildiği ve savcılıkça yaptınlan araştırmada teblıgaıa sanh adresı tespit edile- medığınden adı geçen davalırun duruşmanın atılı bulunduğu 30.9. 1993 günû saat 09.30'da mahkememizdehazırbulunması veya kendi- sıni bir vekille temsil etürmesi, duruşmaya gelmedığı takdirdeduruş- manın yokluğunda yapılıp karar verileceği hususu davetiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 25.8.1993 Basın:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle