Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 HAZİRAN1993 PAZAR
12 DIZIYAZI
'Ashııda okuıııagıicümzayıP
-7-
P
eki Yaşar Kemal?
ÖCALAN- Yaşar Ke-
mal. toplumun dışına çık-
mış insanı romanlaştınyor.
Aynksılan romanlaştınyor.
Bu da tabii güçlü bir devrim
davası olmadığı için bövle-
dir. tsyanı romanlaştınyor. Kötü bir ış
değil. Fakat bana göre çok yetersiz. Ya-
şar Kemal bir >önüyle Kürttür aslında.
Yaşar Kemal tanımına belki kendinin de
fark edemediği bir katkıyı yapayım.
Eğer onun kökeni olmasa romancı ola-
mazdı. Bir Türk kültür kökeninden öyle
romana çıkmaz. Böyle onun gibi Çuk'u-
rova'da bir sürü Türk kökenli çocuk
vardı. Ama böyle bir romancıhk aklına
bile gelmez. Böyle bir romancı olabil-
mek için Çukurova'yı bılen bir Kürt ol-
mak gerekir. Yaşar Kemal'in çelişkisı şu:
Kürt ulusal özelliklenyle ondan kopu-
şun. Çukurova'da büyümeninsenlezidir
Sanatuı işlevi
• Yaşar Kemal'le ilgili değerlendirmeni
haksız buiuyorum.
ÖCALAN- Bu tanımı iyi yapmalı.
Yaşar Kemal. Kürt ulusal rnotiflerini.
Çukurova'da karşılaştığı veya Çukuro-
va'da bu motiflerin bu özelliklerin. yeni
alacalı biçimlerle zenginleşmesinın ürii-
nüdür. Niye bu konu fazla bilimsel ola-
rak düşünülüyor. Aslında onun o
Fransız gazeteciyle yaptığı anı-söyleşisi
var. O Onu anlamak ısüyor ama, sayın
Yaşar Kemal'in kendisini doğru cevap
veremiyor. Anlayamışor aslında. Cevap
verme gücü yok.
- Yaşar Kemal, Musa Anter'in ölü-
münden sonra Kürt sonınuna ilişkin Cum-
huriyet gazetesindc iki gün siircn bir ma-
kale \azdı. O yazıj ı okumadıysanız oku-
roanızı isterim. Çok önemli bir yazıydı
Yaşar Kemal'in Kürt meselesine ilişkin
açık fikirleri vardı?
ÖCALAN- Arada böyle çıkışlar ya-
pabilirsiniz. tnsanın toplumsal altüst
oluşlardakı etkilenmesini güçlü yakala-
maya çalışın ve hatta sanatîa inceltin. sa-
lafırsat bulamıyorum
okumaya. Şüphesiz eksiklik.
Benim ogücümyok, bendeçok
zayıf. Yaşadığım süreç bunafazla
fırsat vermiyor. Fiziki olarak
sıkıntılarım var. Damar sertliğimi
var... İşte öyle bir sey. Yaşam
yoğunluğufırsat vermiyor. Yoksa
çok isterim.
natla onu biraz daha güzelleştırin. ol-
ması gereken biçimi saptavın ki. de\rim
biraz daha ete kemiğe bürünsün. Aşınlı-
klanndan veya olumsuzluklanndan
annsın. Sanatın da işlevi budur.
- Sözünü ettiğin toplumsal işlevi. Sa-
natın incelikleri ve estetiği var.
ÖCALAN- Sanatın incelikleri şudur:
Beni bir sanat tartışmasına konuk etmek
istıyorsunuz. Yapıyorum zaten bunu.
Sanat ciddi bir iştir. Ama Türkiye'de sa-
nat . adeta toplumun siyasal sosyal at-
mosferinin dışına çtkrr.iş. ksndinı kopar
mış hıssedenlerin son uğraşısı olarak dü-
şünülü\or.
- Bu göriişünüze katılmıv onım. Sanat
toplumun gerçeğini yansıtamadığı zaman
karşılık almaz. Divelim ki ben kendi ken-
dime sanafçıvım diverek bir şeyler yaz-
dm. Eğer bunun bir değeri varsa...
ÖCALAN- Tabii ki her şey toplum-
saldır. Ben bu gene lemeyi yapmıyorum.
Benim yaptığım geielleme toplumun te-
mel sanatla genel kurumlanması gere-
ken yani vardır. Türkiye'de 12 Eylül'ün
insan üzennde muazzam yıkımlan var-
dır. Bunu kim yakıladı değerlendirdi. "
Bu büyük romanı yazalım. I
- Siz roman okuyor musunuz? *
ÖCALAN- Ben romanı okumaktan
ziyade, gerçekçi bir roman nasıl geliş-
tırilebilir. onun ü?erinde yoğun-
laşıyorum.
- Yaşar Kemal'in "Kale
Kapısı" romanı çıktı. Bir
Kürt romanı olduğu tartış-
ması yapılıyor. Gerçi ro-
manı ben henüz Dku-
madun. üzerine yazı-
lardan söz ediyorum.
örneğin sizin bu ro-
manı okumanız gere-
kivor."Lanetli Onı-
riin Kırlangıçlan'*ııı
okumanız gerekiyor.
ÖCALAN- Doğ-
rudur, bu konuda bi-
raz tahlil sunabilnem
için şüphesiz yararlıdır.
Firsatım olursa değerlen-
dınrim ama. benim kendime bictiğim rol
daha çok bir roman dokusunun hem
yapıcisı olmak hem dile getiricisi ol-
maklır. Ben rpmanın lemel işlevini biraz
kavramışa benziyorum. Romanın. genel
olarak edebiyatın. esas olarak nereye yö-
nelmesi gerektiğini fark ediyorum. Bunu
PKK olayında taslak düzeyindede olsa.
sanınm >akında bir ürün ortaya çıkabi-
lir.
- Roman üzerine bir inceleme mi yapt-
yorsunuz?
ben buna?
- Roman mı yazdınız?
ÖCALAN-Şımdi
tasiağıyla uğraşıyo-
rum. Benim roman
yazmam başkalannın yazmasına benze-
mcz. Yolaçtığım. çok çarpıa ilişkiler.
ruhsal durumlar. kurumlaşmalar söz
konusu. Onlan yansıtmaya çalışaa-
cağım.
- Roman denemesi mi?
ÖCALAN- Roman dedığin. roman
ruh derinliklerinı büyük çapraşıklığı
ıçinde yakalamak demektir. Ortaya
çıkan tanhi bir süreci kavramak demek-
tir. Türkiye'de böyle roman yazılmıyor
kı... Ben bu konuda güçlü bireleştiri ya-
pacağım diyorum.
- Bir röportajda ben roman > azsam Ya-
şar Kemaİ'den daha güzelini yazarım diye
bir şöz etmiştiniz.
ÖCALAN- Daha güzelinden öleye
konu>u çarpıcı bırşekilde seçenm.
- O makale olur. roman değil. Roman
yazmak başka bir iş.
ÖCALAN- Roman söylediğiniz gibi
değıldır. Roman en temel soruna da, en
temel bir siyasi soruna da dayandırarak
geliştirilebilir.
- En son hangi romanı okudunuz. Bir
savaşın komutanı. bir partinin lideri ve bir
aydın olarak okumaya ihtiyacınız var.
Örneğin roman okumaya, siyasi makale-
ler okumaya ihtiyacınız var, okuyor mu-
sunuz?
ÖCALAN- Fazla fırsat bulamı-
yorum okumaya.
-Bu bir eksiklik değil mi?
ÖCALAN- Şüphesiz
eksiklik.
- Bir önderin roman
okuması, edebiyatla ilgi-
lenmesi gerekmez mi?
ÖCALAN- Bir ro-
man gibi olaylan, ol-
gulan tanhi izliyorum.
Sonuç çıkanyorum biraz.
Yani kavrayış noksanlığım
söz konusu değil.
- Kavrayış anlamında de-
ğil. Sanat edebiyat insanı
zenginleştiren bir
şeydir.
Viüzik de öyle.
ÖCALAN- Kendime zengin diyebi-
leceğim kadar algılama yeteneğim var.
Bu ihtiyacı gideriyorum aslında. Bir in-
sanla yaşam zenginliğini birliktc yürüte-
bılccek gücüm var. bu cdcbiyatçıyla da
olur. askerle de olur. siyasetçiyle de olur.
- Güçlü bir algılama yeteneğiniz oldu-
ğunu biliyorum.
Ama büyük devrimcilere bakıyonız...
ÖCALAN- Ben bu konularda tam bir
seçkincıyim. Kalitenin yüksekliğine çok
yüksek bırdeğerbıçerim. Sıradanlığa ta-
hammül edemem.
- Büyük devrimcilere bakıyoruz. Mese-
la Lenin'e...
ÖCALAN- Benim o yönüm zayıf.
Çok iyi incelemecidirler, çok iyı okurtar.
Gözümalmıyor
- Lenin neredeyse tüm dünva edebivatmı
hatmehniş.
ÖCALAN- Benim o gücüm yok. ben
de çok zayıf. Yaşadığım süreç buna fazla
fırsat vermiyor. Fizikı olarak sıkıntıla-
nm var.
- Bu konuda kendinizj değiştirme ça-
bası içinde bulunuyor musunuz? Ben Türk
edebiyatını veya dünva edebivatmı öğ-
reneyim, okuvayım dediğiniz olmuyor
ımı?
ÖCA LAN-Dediğim gibi gözüm almı-
yor fazla. Sağlık nedenlerim fırsat vermi-
yor.
- Okuma güçlüğünüz mü var. Nedir?
ÖCALAN- Damar sertliği mi var...
İşte öyle bir şey. Yaşam yoğunluğu fırsat
vermiyor. Yoksa çok isterim.
- Yaşam yoğunluğu gerekçesini kabul
ermivorum. Yani bir edebivat, bir sanat,
bir müzik olayını incelemeden olmaz.
- ÖCALAN - Onun bicimıni ben tayın
ediyorum. Yoğunluğun sanatsal ifadesi-
ni yakalıyorum. Kendime göre bir
yöntemım vardır. İyi algılıyorum, insan-
lann yaptıklan işı. yaşadıklan işi. Onun
oldukça iyi bir sanat değen ifade etmesi
için nasıl olması gerektiğini de biliyo-
rum. Bir Yeşilçam artistini de yorumla-
yacak güçteyim.
- Ama fibn seyretmezseniz nasıl ola-
cak?
ÖCALAN- Bir fılm yeter. 2!aman za-
man film seyrediyorum. Seyrederim.
- Türk filmlerini seyrettiğiniz oiuyor
mu?
ÖCALAN- Gayet tabii. Bir spor
olayını seyrettiğim vakit artistik hareke-
ti, artistik yönü seziyorum. Spor da bir
sanattır. Artistik bütün yönlen görme
gücüm var. Müzik için böyledir. Sezgi
bu konuda da biraz var. Bu konu beni
idare ediyor.
Yann: Sosyaliznt
C
inseüik konusunda bir
başka konuyu tarttşalım.
Eşcinseilerin birözgürlük
sonınu var. Diyorlar ki, biz
böy le bir cinsel tercih
yapıyoruz. Bu tercih baskı altında
tutuluyor.
ÖCALAN - Hayır. O bir çarpıklıktır.
Bir hastalıktır. Kesin olarak kabul
edilemez.
- Tipik bir geleneksel değerlendirme
yapıyorsunuz. Ben kendi cinsel tercihi-
mi nasıl yapacağıma kendim karar
veririm. Buna kanşmasınlar diyor.
ÖCALAN - Ben bu konuda imha
edelim ezelim demiyorum. Mevcut
gerçeklikleri fazla zorlamamak lazım.
Bu insanJan tedavi etmek gerekiyor.
- Onlan bir hasta olarak görmek doğru
değil. Bu bir tercih sorunudur. Bu terci-
hi tasvip edersin etmezsin.
ÖCALAN - Elımızden geldiğince bu
tercihi sınırlandırmalıyız.
- Bundan sonra Hitler'in tuturnu gelir.
ÖCALAN - Bence ahlaki tedbirler
yeteriidir. Cezai tedbirlere başvurma-
mak gerekir.
- Kardeşim. bir erkek diyor ki; senin
eğilimlerinin tersine ben bir erkekle be-
raber olmak istiyonım, bir kadın da,
ben bir kadınla beraber olmak istiv o-
rum cinsel tercihim seni iigilendirmez,
diyor. Ne yapacaksın y asaklayacak
mısnı?
ÖCALAN - Ölçüleri fazla zorlama-
mak gerekiyor.
Öcalan'ın kisüiği, kadın, aşl-: ve cinsellik / 6
Eşcinsellik kesin olarak kabıüecülemez
bu insanlan tedavi etmek gerekir
- Ama bu. dünyanın gündeminde
önemli bir sorun olarak tartışılıyor.
ÖCALAN - Bana göre sınırlandınl-
ması gereken, bu kadar sorun haline
gelmişse.. Toplumsal sorunlann bü-
yüklüğünden kaynaklanır. Amerikan
halkında bu kadar yaygmsa, Ameri-
kan toplumunun insanlıkla ne kadar
oynadığından kaynaklanır. Birdö-
nemde Roma'da gelişti. Roma toplu-
*mu yozluğun kol gezdiği bir toplum-
du.
- Ama mesela dünyanın birçok yerinde
böy le cinsel tercihleri olan var, ne ya-
pacaksın?
ÖCALAN - Genel kuralı bozamaz-
sın. Geneli yaşayana da aynksılığı bir
kural haline getirmek doğru değildır
- Azınlıkların hakkı yok mu? Bunlara
hayat hakkı olmayacak mı?
ÖCALAN - Doğal azıniıklar vardır.
- Bunlar da doğal azmlıklar olduklarını
söylüyorlar.
ÖCALAN - Doğal bir azınlıksa,
azınlık olarak kalacaktır. Genelin
kendisine zarar vermemesi de demok-
rasinin gereğidir. Bir azınlık için dü-
şündüğünü genel ıçın düşündüğünle
kıyaslayamazsın.
• Her zaman çoğuniuğun azınlığa ta-
hakküm etmesi tehlikesi vardır.
ÖCALAN - Demokraıikhk olsun.
Çoğuniuğun yaşadığı değerler her-
halde. demokrasinin gereği olarak en
başta saygılı olunması gereken değer-
lerdir. Çoğuniuğun yaşadığı değerlere
azınlığın saygı göstermesi de demok-
rasinin gereğidir.
- Sen böyle bir tercih yamyorsun, ben
de böyle bir tercih yapıyorum, derse ne
djyeceksin?
ÖCALAN - Şöyle bir ölçü vardır.
Ölçü. çoğuniuğun iradesidir.
- Azınlık haklarnun konınması da bir
ölçüdür.
ÖCALAN - Çoğunluğunun iradesini
dikkate almayan bir azınlığın genei
kuralı saptırdığından bahsedilebiür.
- Bu manttğın sonucu. çoğuniuğun de-
ğer yargüan dışında kimsenin birşey
vapamacağı anlamınagelir.
ÖCALAN - Hayır, çoğuniuğun değer
yargılan konusunda birşey yap-
masın.
- Tamam. Adam veya kadın diyor ki;
sen kadın erkek ilişkilerinî esas alan
bir tercih y apıv orsun. ben de senden
farklı olarak kadın kadına vey a erkek
erkeğe bir ilişkiyi tercih ediyorum. Bu
da benim hakkımdır. Sen de buna mü-
dahale edemezsin. Ne yapacaksın?
ÖCALAN - Doğada olsun, canhlar
aleminde. bitkilerhayvanlaralemin-
dç böyle olaylar çok azdır.
- İnsan en gelişmiş varlıkrır.
ÖCALAN - En gelişmiş var-lıktır. Fa-
kat, insan soyunu şimdiye kadar bu
duruma getiren cinslerin karşılıklı iliş-
ki düzeyleriningelişmesidir. Insanlığı
vareden temel bir kuraldır. Biz bu te-
mel kuralı bozamayız. Fantezi olur.
-Bozma...
ÖCALAN - Aksi halde demagoji
olur.
- Bunu demagoji kabul etmek miimkün
değil. Sen, bunu tercih olarak doğru
bulmuyorum. diyebilirsin; karşı çı-
karsın. ben de karşı çıkanm. onlarla
karşılıklı tartışma da y apabüiriz. O da
onun cinsel tercihi sayıln- ve iş biter.
ÖCALAN - Güzellik neyı emrediyor,
doğalbk neyi emrediyor. sağlıklılık
neyi emrediyorsa o yapılmalıdır. Has-
talığa prim verilerhez.
- Dünyada birçok üniü felsefeci, dü-
şünür, günümüzde sağlıklı birçok insa-
nın eşcinsel olduğu söy leniyor. Örne-
ğin eski Yunan'ın büyük Mİozofu Sok-
rat eşcinseldi, bunlara hasta diyebilir
miyiz?
ÖCALAN - Bu konuda araşürma
yapmış değilim. Aslında bu tip şeyler-
le kafamı \ ormak da istemcm
- Bu soru kaçınılmaz olarak günde-
minize gelecek.
ÖCALAN - Ben, şimdi bu konudaki
özgürlük sorununu fazla gündemleş-
tirmeyeyim, diyorum.
- Bunu sizin cephenize bir soru olarak
atıyorum.
ÖCALAN - Sanınm Clinton da bu
konuyu savundu ve sonra vazgeçti.
Bitti işte, bu hızla gjderse iyi şeyler de
yapamayacak.
- O biraz da bu konuda oportûnizmi
tercih etti.
ÖCALAN - Oportünizm, radikalizm
meselesi de değil de.. Gündemi yapay
sorunlarla seviyeden düşürmeyelim.
- Size bunlan bir siyasi önder olarak
üzerinde düşünesiniz diy e soruyorum.
ÖCALAN - Anlıyorum da, düşkün
buluyorum. Bu konulara kişi olarak
ilgi duymak istemiyorum. Kapatıyo-
rum bu konuyu.
O N B I N L E R
ICİN YA2DS
Uğur Mumcu'ya
Ölerek mületini
birleştirdiğin anda
Ulusunkalbiatar,
duvardakikanında
Yaşıyorsun inan ki
milvonlarm canında
Öliim bile çaresiz
artık seninyantnda
Ey! Eşitlik, özgürlük
demokrasi Uğur'u
Kaleminden korkanlar
senialçakça vurdu.
Yüreğin durdu ama:
suskun halkın konuştu
O millet ki. tek nefes, tek
yürek, tek yumruktu.
Bu, cenaze löreni,
uğurlama değildi
Hainleri ürküten
bükülmez bileğindi.
Mumcu'nun sesi
İpekçi, Emeç, Dursun, Üçok ve Mumcu
Bir bir katlediliyorgazeteciler
Kan ağlıyor çiçekler, alkaranfûler
Ölümsüzleştirdiler eesaretsizler
Ölümün sesi çaldı çanında,
Ya üç beş kurşun, ya da hain bir bomba
Sesizce sokuldupatladıyananda
Ölümsüzleştirdilerbeni anmda
Çürüteceklerdibelki tezlerimi
Unutacaklardıya da sözlerimi
Göstermeden kapattılar gözlerimi
Ölümsüzleştirdiler bu bedenimi
Özgürlük ve demokrasidir benim adım
Öldürseler de artıkhepdünyadayun
Şözde susturdular dünyaya haykvdvn
Ölümsüzleştirdiler ölen bu canım
Tanrı dan tek dileğim olsun sonuncu
Şöyleyemem yanıyor dilimin ucu
Ölmedinyaşıyorsun sen Uğur Mumcu
Ölümsüzleştirdiler dikildi burcu.
A.Kadir Yaşar
Milleübirleştiren, korkusuz
yüreğindi,
Ölüm de, büyüklüğün
karşmnda eğildi.
Bu toplumsaldönüşüm, bu
silkiniş, uyanıs
Yüz binlere ellerin birleştiği
tek alkış,
Yaktığın mum meşale,
inancın vangın olmuş
Yeniden doğıışunla, milletin
şaha kalkmış.
Yemedittiçkimsenin, malınt,
parasını
Halkı, ımutmaz anısmı
Demokrasikanıyor, saralım
yarasmı
Silelim alnunızdan insanlık
karasuu.
Sen Atatürkçülüğün,
çağdaşlığm eşiydin.
Sen gazeteciliğin, kilometre
taşıydm.
Sen insan haklarının sonsuz
abidesiydin
Sen bağımstz ve laik, Türkiye
simgesiydin.
Bu ışık sönmeyecek, senin
ateşin sönmez.
Yiğitler, devrimciler inanç
yolımdan dönmez.
Aksoy lar, İpekçi'ler,
Üçok lar asla ö'lmez.
Bilsinlerki; Uğur'lar
öldürmekle tükenmez.
Türkân Koca
SÜRECEK
CALISANLARIN SORULARI/SORUIVLARIYILMAZ SİPAL
Tazminatımı istedim ve ödenmedi
SORU: Nisan 1990'da özel bir finnada çahşmaya başladım. Yak-
laşık bir yıl sonra, çaJıştığım firma isim değiştirdi ve baş-
ka bir fırma oldu. Ocak 1993'te son çalışdğm ve ismi
değişen firma Ue Uişiğim kesildi. Tazminatımı istedim ve
ödenmedi. Her iki finnada toplam 33 ay çalıştun.
1) Kjdem tazminatımı hangi süre uzerinden alınrn? Son
çalıştığım firmadan mı, yoksa her iki firmadaki toplam
çalışma sürem olan 33 ay uzerinden mi?
2) Kıdefli tazminatım hangi ücretten hesaplanır?
(S.Ü.)
YANTT: !ş Yasası'nın 14. maddesi uyannca "İşçilerin kıdemle-
ri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden aktedil-
miş olmasına bakılmaksızın ayru işverenin bir veya değjşik işyer-
lerinde çahştıklan süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşyerle-
rinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden
başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçi-
nin kıdemi işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri süresinin top-
lamı uzerinden hesaplanır."
Yasanın açık hükümleri, size kıdem tazminatlannın her iki iş-
yerinde geçen süreler toplamı olan 33 aylık süre üzerinden öden-
mesini gerektirir.
2) İş Yasası'nın yine 14. maddesinde şöyle denilmektedir:
"Kıdem tazrninatı hesaplanması son ücret üzerinden yapUır."
SORU: Benim sorum Sosyal Sigortalar Kurumu'nun isteğe
bağlı sıgortası ile ilgili.
Eşim, uzun bir süre SSK'lı olarak çalıştıktan sonra işinden ay-
nldı.
Daha sonra, isteğe bağlı sigortalı olarak ve o günkü ekonomik
imkanlanmıza göre, ortalardan bir gösterge seçtik ve 3.500 gös-
tergeden prim ödemeye başladık.
Eşim. kendi mesleği ile ilgili yeniden bir iş buldu ve isteğe bağlı
sigortasını bırakıp, bu kez işveren yanında sigortalı oldu.
Şu anda yine işsiz ve isteğe baglı sigortalı olmak istemekte, an-
cak bu defa en yüksek göstergeden prim ödemeye gücümüz var.
Yeniden isteğe bağlı sigortalı olursa, eski göstergesi olan 3.
500den mi prim yatıracak, yoksa tavangöstergeyi seçmehakkı
varmı?
(Y.F.)
YANIT: Sorunuz, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun 12.4.1991
günlü ve 33 sayılı genel yazısmda yanıtlanmaktadır.
"tsteğe bağlı sigortaya yeniden kabul edileceklerle, ilk defa ka-
bul edıleceklerarasında herhangi bir farklılık bulunmamaktadır.
Bunlar da istedikleri derece ve kademeyi seçebileceklerdir."
ANKARANOTLARI
MUSTAFA EKMEKCİ
SabahattinAli Dağlannda...
Geçtiğimiz pazar sabahı, erken uçakla Ankara'dan
ayrıJırken, kafam DYP ile SHP arasında karmakarışıktı.
Düşünüyordum; Tansu Çiller'i kazandırsa kazandırsa,
Köksal Toptan kazandırabilirdi. O da oldu!
SHP'de ne olacaktı? Haydi "Hinthorozu"demeyeyim,
Erdal Bey, Onur Kumbaracıbaşı'nın cuma akşamı verdi-
ği yemekte, gözüme isteksiz görünmüştü ya, o akşam
yemekten sonra, içeriğini çok kimsenin bilmediği ilginç
bir toplantı oldu. Yemekte, ben de sıkılmıştım doğrusu.
"Artık gitsek"diyordum. Kalkttk, Alaattin Polat'ın araba-
sına gidip bindik. Yola koyulacağız, aaa ne o? Erdal Bey
ile yanındakiler de arabalarına binmişler. gidiyorlar. O
da sıkıldı demek. Pastayı bitirir bitirmez, oradakilere,
masa masa dolaşıp"/4//afta/smar/acW("demeden ayrılı-
verdi. Bir ara Erdal Bey'lerin arabasını görmedik."K/m
bilir nereye gittiler" deyip evimize gittik. Sonra öğren-
dim, çiftlikteki fişek fabrikasının lokaline gitmişler. Ora-
da, başka bazı bakanlar da Erdal Bey'i bekliyorlar.
Kararını bir daha gözden geçirmesi için rica edecekler.
Onlarla birlikte olmayı gerçekte Erdal Bey(!) istemiş ol-
malıydı. Onlara da düşüncesini açıklayacaktı. Bunlar,
Fikri Sağlar, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Abdülkadir
Ateş, Ibrahim Tez, Mehmet Kahraman, Erman Şahin,
Türkan Akyol ile Başdanışmanlarından Fikret Ünlü idi.
Fikret Ünlü, sayrıydı; beyine giden damarlardan biri b-
kanmış, onda görme güçlüğü yaratmıştı. Fikret Ünlü,
gördüklerini çatal görüyor, okuyamıyordu. Orada bulu-
nan bakanlar, Genel Başkana her zaman bağlı kalmış-
lardı. Duygusal bağlılıkları vardt ayrıca. Bir de haklı
olarak şöyle diyorlardı:
- Biz hizmetlerimizin ürününü yeni almaya başladık.
1994 yerel seçimlerine giderken, bunlan yazın bir bir
göstereceğiz. Açılışlarla, toplantılarla, temel atmalarla
yapacağız. Bunlan da siz bizimle birlikte yaşamalısınız.
Biz size, hak ettiğiniz ölçüde yakınlık gösteremedik, bizi
bağışlayın! Biraz daha olsun kalamaz mısınız başımız-
da?
Abdülkadir Ateş, şöyle dedi:
- Efendim, şimdi bir lider çıkacak aramızdan, önümüz-
de 94 seçimleri var.. O, bir anda sosyaldemokratlan alıp
götürecek. Kolay değil ki liderlik. Bu yüzme bilmeyen
çocuğu birden kaldınp denize atmak gibi bir şey!
- Yok, yok diye karşılık verdi Erdal Bey, çocuklar yüz-
meyi çabuk öğrenirler!
Bakanlardan biri, dondurma isteyip istemediğini Er-
dal Bey'e sorarken:
- Nasıl olsun efendim dondurmanız? deyince, Erdal
Bey:
- Dondurma gibi olsun! karşılığını verdi. Çok rahatt.
Mehmet Kahraman:
- Efendim, ben de birşeyler söylemek istiyorum! de-
yince:
- Söyle söyle, insan hakları bakımından beni savun!
karşılığını veriyordu. Konuşmalar bitince, Erdal Bey
özetle şunları söyledi:
-Bakın, ben olaylara böyle bakmıyorum; tabiiçok hak-
lısınız, benim hakkımda çok güzel şeyler söylediniz,
ayrıca mahçup da oldum. Böyle konuşmalara neden ol-
duğum için de üzülüyorum. Ama, işte olaylara farklı
bakmak gerekir diye düşünüyorum. Ben lise 1 de 2'de
iken felsefeye merak sarmıştım. Aslında ben felsefeci
olmak istemiştim ama, babam razı olmamıştı. Bana
"Felsefeyle bir ömür geçirilmez, sen yine fizikçi ol" de-
mişti. Oysa sonradan Ali Fuat Erden'in anılarında oku-
muştum, babam da gençliğinde felsefeye çok meraklıy-
mış. Ben felsefeye merak sarmıştım. Bütün ünlü filozof-
lann kitaplannı, Ingilizce, Fransızca, Türkçe okumuş-
tum. Hiç unutmam, bir Hollandalı düşünürün kitabı beni
çok etkilemiştioyıllar, "Yüksek Ahlak Teorisi". Olaylara
sonsuzluğun bakış açısından, penceresinden bakabil-
mek. Yani "Bugün, yann ne olacak? Öbür gün ne ola-
cak? Bugün bir olay oldu, vah ne yapacağız? Yann
bunun etkisi ne olur?" gibi değil, olaylara sonsuzluk
içinde bakmak gerekir. Nasıl bir etki bırakıyor, sonsuz-
luk içinde insanlığa, evrene, evren içinde? Böyle baktı-
ğımız zaman olaylara, daha rahat edersiniz. Olaylara
böyle bakıyorum ve rahat ediyorum o yüzden...
Erdal Bey, şöyle sürdürüyordu konuşmasını:
- Ve ben, bir ömür içinde on yılımı politikaya verdim,
halkıma hizmet için, demokrasiyi geliştirmek için bunu
yaptığımı sanıyorum. Başarılı oldum. Şimdi, "benim
yaptığım bu işleri, benden başkası yapamaz" diye bir
saplantı içinde değilim. Hepiniz yaparsınız. Hatta, farklı
bir lider İipine gereksinim olduğunu düşünüyorum şim-
di. Benim biçemim bu. Ben, böyle siyasetyaptım...
Bir gün de şöyle demişti:
- Ben küçükken, spor yaparken, tenis oynarken de
böyle bakardım olaylara. Bir arkadaşımla tenis oynar-
dık; ben solumu güçlendirmeye çalışırdım, sol vuruşları.
Sol vuruşlar, teniste çok zordur; o arkadaşımın beni ye-
neceğini bilirdim; ama benim amacım farklıydı, ben
kazanmak için oynamazdım, ben oyunumu geliştirmek
için oynardım.
Bakan arkadaşlarına döndü:
- Siz de böyle bakın, çıkar arkadaşlarımızdan biri; bir-
likte destekleriz, çok iyi günler görürüz.
Erdal Bey, "Ha diyordu, ben biraz da okumak, yazmak
istiyorum..." Belki de on yılın öyküsünü yazacaktı, kim
Şimdi, Istrancalar'dayım, Sabahattin Ali'nin öldürül-
düğü dağlarda. Kırklareli aydınları, Istrancalara, "Saba-
hattin AliDağları" adını koymuşlar, ne güzel!
BULMACA
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4
1/ Okyanuslann çok de-
rin kesimlerine verilen
ad... Bir bağlaç. 2/ Antik
dönemlerde Anadolu'-
nun güneybaüsına veri-
len ad... Sabahattin Ali-
nin bir öykü kitabı. 3/
Yeniçeri kışlası... Sayılan
göstermek için kullanılan 6
işaretlerden her biri. 4/
Eylemleri olumsuz yap-
makta kullanılan ek..."- -
- gönûller! Ne giden son
gemidir bu/Tücranlı ha-
yatın ne de son mâtemidir
(Yahya Kemal). 5/ Tath sularda
yaşayan bir balık. 6/ Örgensel
maddeleri eritmekte kullanılan
uçucu bir sıvı... Baryumun simge-
si. 7/ Bir çeşit takunya... Su baskı-
nı. 8/ Bir vidada iki diş arasında
kalan çukur bölüm... Şiıler'de ho-
ca ya da imam. 9/ Bir göz rengi...
Sanat öğreticisi.
YUKARIDAN AŞAĞrYA:
1/ Müzikte '"eşlik etme" anlamm-
da kullanılan sözcük. 2/ Şarap, içki... Dilenci. 3/ "trlanda
Cumhuriyet Ordusu"... Ekvator bölgesindeki büyük akarsula-
nn geçtiği havzalarda bulunan geniş ve balta gdrmemiş orrnan-
lara verilen ad. 4/ Bir nota... Biryön adı. 5/ ABD'nin bireyaleti.
6/ Oynak kemiklerin arasındaki açılan genişletmeye yarayan
kaslann genel adı... Derviş selamı. 7/ Yurtlandırma. yerleştir-
me... Elam kralhğının başkenti. 8/ Shakespeareın bahtaz bir
kralı... Bir şiirin belirli sayıda dizelerden oluşan bölümlerinden
her biri. 9/ Victor Hugo'nun, "Notre-Dame'ın Kamburu" ro-
manındaki Çingene kızın adı.