Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2KASIM1993SALJ
12 DİZİYAZI
„ YUROAGUL ERKOC/Ui
Şan zarf açılıp da 'sakıncalılar'ın başmda Erdal
înönü'nün geldiği görülünce, genel merkeze bomba
düşmüş gibi oldu ama Erdal Bey son derece
sakindi: "Parti devam edecektir" dedi ve yerinden
yavaşça doğrularak ekledi: "Eh, ben
gideyimartık..." r
.
GenerallerdengelenVeto'
Takvimkr 23 haziranı gösteriyor-
du. Konur Sokak'taki genel merkez-
de parti yöneticileri ve kurucular top-
lanmıştı. O günleri anlatırken odada
bulunarüann biri, ortamı "Gerginlik
ete kemiğe bûrünmûş, gelip aramıza
oturmuştu o gün" diye tanımlaya-
cakü.
San zarfi Genel Sekreter Ahmet
Durukoğlu acıyordu...
Bır anda odaya bomba düşüyordu
adeta...
Zarf elden ele dolaşıyor, şöyle bir
göz atan, yanındakine veriyordu...
Çoğunluk sessizdi. Günlerdir kim-
lerin veto edileceğine ilişkin dediko-
dular kulaktan kulağa yayılıyordu.
Nihayet tebligat yapıbnış, beklenen
san zarf gelmişti. İnönü başta olmak
üzere 21 kişi veto edilmişti.
özellikle.İnönü'nün veto ediimesi
şok etkisi yapıyordu kurucular ara-
sında. Veto edilenler, yaşadı-
klan hayal kınklığının yanı sıra
generaller tarafından veto edil-
menin onurunu yaşarken, veto
edilmeyenlenn yüzünde "suçlu-
luk duygusu" okunuyordu.
Veto edilmek ya da edilmemek
o günlerde bir "siyasi onur" me-
selesiydi. Nihayet şaşkınlık, ye-
rini meraka bırabyordu: "Şim-
di ne olacak?"
hip çıkarken, onu korurken yine de-
mokratık sûreçlerle korumak olarak
kendini gösterdi. Yani bir ihtilal ya-
palım. Gayrimeşru işlere girelim. O
şekilde demokrasiyi koruyaüm diye
bir şey aklımdan geçmedi. O zamanki
düşüncem buydu. Bir taraftan de-
mokrasiyi kuracağımızı söylüyor-
duk, bir yandan da askeri rejimi
karşımıza almamaya dikkat ediyor-
duk. Karşımıza alırsak demokrasinin
yerleşmesi daha gecıkir diye düşünü-
yorduk. HaUan iradesınin eninde so-
nunda ortaya çıkacağıru ve tam bir
demokrasıye geçebileceğimize inanı-
yorduk. Önun için bunu yapmakJa
onlar yanlış bir şey yapıyorlardı. Bu
ileride düzelecektir, ama şimdi bunu
niye yapünız diye bunlarla kavga et-
menin anlamı yok. Bugünkü yetkiler
içınde bunu yapıyorlar, ama bunun
yanbşlığı ortaya çıkacaktır. Do-
layısıyla fazla etki yapmadı bende.
Herhangi bir biçimde benim kişiliği-
koyuyordu. Genel Başkanlığa veda
kurultayında, Karayalçın'ın karşjsı-
nda adayhğmı koyan Aydın Güven
Gürkan kürsüden, "Sabretmesini öğ-
rettiniz bana Sayın Genel Başkanım"
diyerek teşekkür edecekti kendisine
yıÜar sonra. Gerçekten de 10 yıl için-
de bir gün bile telaşlandığını, sinirlen-
diğini, hoşuna gjtmeyen gebşmeler
karşısında bıle duygulannı belli ettigi-
ni gören olmamıştı.
Danışmanlanndan Fikret Üniû,
genel başkanım anlatırken "Mantık
her zaman duygudan önde gelir İnö-
nü için. Bunu verdi bize" diyordu.
Her türlü gelişmeyi, yûzünden eksik
etmediği bir gülümsemeyle karşı-
lamıştı. On yıl içinde yakın çeyresi ve
gazeteciler yalnızca bir kez sinirlendi-
ğine tanık olmuşlardı. Dönemin Baş-
bakanı Turgut Ozal'ın torunu Turgut
yeni dünyaya gelmişti. Turgut özal
bir gün tnönü'yü yanıtlarken gazete-
cilere "O gitsin, bunlan Küçük Tur-
gerekiyordu. O gün Başbakanbk'tan
çıkarken yağmur yağıyordu. Daha
doğnısu serpeliyordu. Bir arka-
daşunızın bana şemsiye tutuğunu far-
kettim. Ben de ktzdun. şemsiyeyi ittim.
tki daltikahl \ol, ora\a gidene kadar
şemsiyeye gerek yok. Zaten öyie şakır
şakır yağmıyordu. Ama öyle görünum
hiç boş değfl. Birisi yürüyor, başka biri
de ona şemsiye tutuyor. Bu da eskiden
kalan bir anlaytş. Onun için ittim. Hat-
ta sonradan oradaki gazetecüer "Bu-
gün çok sinirÜsiniz" diye yorum yaptı-
lar. Böyle şeyier oluyor taİ>ü. Beiirli bir
yaklaşmu, abşdmış bir yaklaşmıı de-
ğiştirmek için çauşırken Şapma" de-
mek yetmiyor. Nezaketen yapma dedi-
ğjniz sanüıyor. Onun için çok da sert
söylemek, çüuşmak gerekiyor. öyle
şeyler yaptiğım oldu..."
Veto olayından sonra süratle yeni
kurucular bulunuyordu. İnönü de bu
sırada kendisiyle görüşenlere, partiyle
ilişkilerin sürdürülmesi gerektiğıni
Babasının oğlu
Olayı en soğukkanlı karşıla-
yan tnönü'ydü belki de. Niha-
yet sessizliği bozuyor ve "Parti
devam edecek" dıyordu. Kısa
bir süre sonra da partililerin
şaşkın bakışlan arasında "Hadi
ben gideyim aruk" diyor ve
kapıya yöneliyordu. Odayı
dolduraruar da peşinden aşağı-
ya iniyor, İnönü'yü arabasına
bindirip yolcu ettikten sonra,
bundan böyle ne yapılacağını
tarOşmaya başlıyorİardı.
San zarflar her partide
şaşkınlık ve öfke yaratmıştı,
ama ŞODEP'e gelen veto en
önemüsiydi. O ana dek kurulan
partiler arasında genel başkam
veto edilen tek partiydi.
Veto edilen genel başkan da,
generallerin korumaya calıştığı
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuru-
culanndan tsmet Paşa'nın oğ-
luydu... Bu garip çelişkı,
şaşkınlık, kızguıbk ve giderek is-
yan duygulan yaratıyordu par-
tililerde...
Darbenın başkanı Kenan Ev-
ren bu çelişik durumun nedenini
yakın çevresine şöyle açıklryor-
du:"Babası hepimizin komu-
tanıdır. Cumhuriyetin kurulu-
şunda büyük katkısı vardır.
Ama aşın solcular tnönü so-
yadını kullanarak Erdal Bey'i
paravan olarak kullanıyorlar."
SODEP'in yalnız genel baş-
kanı değil, 21 kurucusundan
21'i veto edilmişti. Veto karan
tebliğ edildikten bir gün sonra
veto edilmeyenler toplandı ve
Cezmi Kartay'ı genel başkanb-
ğa seçerek "devam" karan aldı.
Veto olayından bir kaç gün son-
ra İnönü, İstanbul'a dönüyor-
du. Veto edilmeyenler ise kısa
bir süre sonra önce ikili-üçlü,
sonra daha kalabalık gruplar
halinde toplanıp "devam" ka-
ran aüyordu. Veto edilenler bü-
yük bır haksızbğa uğramışhk
duygusu içindeydı. O günlerde
veto edilen kurucular arasında
bulunan Korel Göymen şöyle
anlatıyor yaşadıklan duygulan
ve devam karannı:
Kurakız oyunun kurallan
"Oyunun kurallan demokra-
tik ohnayan bir biçimde ortaya kon-
muştu. Siyasal faaliyete yeniden mü-
saade edilme karan da demokratik
olmayan bir biçimde ve ortamda
abnmışti" Bunun ezikliğmin sıkıntı-
sını zaten hissediyorduk. Ama oyu-
nun kurallannı yeniden tanımladı-
ktan sonra son derece haksız, son de-
rece geçersiz ve sudan nedenlerle baş-
ta tnönü olmak üzere veto edilmemizi
hiçbirimiz ıçimize sindiremedik.
Bunu hem bir kişisel onur meselesi
yaptık hem de Türkiye'nin yeniden
demokratik sisteme gecmesinde çok
ciddi bir eksiklik, çok yanlış bir mü-
dahale, bana göre olumsuz sonuçlan
günümüze kadar uzanan haksız bir
müdahale olarak niteledik..."
Devletle karşı karşıya
tnönü, hayatında ilk kez devletle
karşı karşıya kalıyordu veto olayıyla.
O anda neler hissetmişti:
"Yanlış olduğunu bib'yordum. Ge-
çerü bir hareket değildi. Her zaman
benim yaklaşımım, demokrasiye sa-
T^K. urrı
ümpartilerde
bir san zarf öfkesi egemendi
ama, SODEP için bunun
anlamı çok farklıydı. Çünkü,
o ana dek genel başkanı veto
yiyen ilk ve tek parti
durumundaydı sosyal
demokratlar. Herkesin
kafasında aynı soru vardı:
"Şimdi ne olacak?"
B.'irlider
veto edilebilirdi o günün
koşullan içinde ama bu kez
veto edilenin soyadı
İnönü'ydü... Darbenin başı
Kenan Evren'e göre,
Cumhuriyet'in kurucu
önderlerinden İsmet
İnönü'nün oğlunun veto
ediimesi 'doğal'dı. Çünkü
"aşın solcular, İsmet
Paşa'nın soyadını kullanarak
oğlu Erdal Inönü'yü paravan
olarak kullanmaktadırlar."
Errdal İnönü,
veto sonrası 'hissettiklerini'
şöyle dile getiriyor: "Bir
darbeyapalımda
demokrasiyi koruyalım
düşüncesi benim aklımın
ucundan bile geçmedi. Ama,
bir yandan askerleri
karşımıza almamak, bir
yandan da demokrasiyi
kurmak zorundaydık. Eğer
askerleri karşımıza alırsak,
demokrasinin gecikeceğini
düşünüyor ve halkın sağ-
duyusunun sonunda galip
geleceğine inanıyorduk." Kenan Evren, tnÖDÜ'nün paravan olarak kullanıldığına inana dursun vetohı 'göl-
ge' genel başkan, siyasi kararlan halka mal etmenin yoilannı anyordu.
min örselendiğini filan düşümnedim.
öyle düşünenler oldu. Bu arada çok
saygıdeger insanlar veto edildi. Ve
onlar çok üzüldükr. Veto edilmek
'sen siyaset yapamazsın, sen memle-
kete, siyasete hizmet edemezsin, de-
mek senin bir kusurun var' anlamma
geldiği için insanlar çok üzüldüler.
Atatürk'ün yaverlerinden çok değerli
bir arkadaşınıız vardı kurucular
arasında. O çok üzüldü. 'Ben bütün
hayaümı Atatürk'ün yarunda en ileri
meykilerde en iyi hizmetfer vermekle
geçirdim. Beni veto etmek nasıl bir
şey' diye çok üzüldü. Tabii üzülecek
bir şey yoktu. Bir oyundu. Siyasi bir
oyundu, ama neticesiz bir oyundu. Si-
yaset hayatımıza geürdiği kanşıklı-
klar devam etti, ama gene eninde so-
nunda gerçek demokrasi kuruluyor.
Kuruldu ve ekaklikleri düzeltilerek
kurulmaya devam edilecek."
Veto olayını başmdan beri en so-
ğukkanlı karşılayan İnönü'ydü.
Daha sonra on yıl Türk politika ha-
yatımn tanık olacağı sabır ve soğuk-
kanlığını ilk kez veto olayıyla ortaya
gut'a anlatsın" diyordu. Bu sözler
Inönü'yü çileden çücartıyor, Meclis'-
teki odasından çıkarken "Bu konuda
ne diyorsunuz?" diye soran gazeteci-
lere yanın, "Bunu gidin erbabına so-
run, bana sormaym" oluyordu.
söylüyordu. 24 ağustosta seçimlere
katılabilecek partiler belli oluyordu.
MDP, ANAP ve HP seçimlere girebi-
liyor, BTP'nin kapatılmasından son-
ra kurulan Doğru Yol Partisi ile SO-
DEP ve Refah Partisi ise 6 Kasım se-
Demirel de yıllar sonra, ortağı İnö- çimlerine giremiyordu. Seçimler so-
nü'nün bu özelh'ğini çevresindekilere
şöyle anlatacaktı:
nunda Meclis Aritmetiği ANAP 211,
HP 117, MDP 71 olarak biçirnlenince
"Benim konuşma üslubumu bili- Turgut özal başkanlığındaki ANAP,
yorsunuz, jestlerimle mimiklerimle hükümeti kuruyordu. Türkiye Cum-
belli ederim. Ama tnönü hiç belli et-
mıyor, ne düşündüğünü en akılü
olanlar bile bir hafta sonra anlarlar ne
demek istediğini."
Genel Başkanlık koltuğundan
kalkmadan bir iki ay önce İnönü'ye,
televizyon ekranlanna gelen bir gö-
rüntüsünü hatırlanyoruz... Başba-
kanlıktan çıkarken, kendisine şemsi-
ye tutan bir görevlinin elinden sertçe,
şemsiyeyi çekişinin nedenini soruyo-
ruz. Inönü'yü "kibar, saygılı" kişili-
ğiyle taruyan milyonlan şaşırtan bu
davranışının nedenini soruyoruz:
"Genellikk yaptığmı anlaşdamrvor,
bunun için zaman zaman sert söylemek
huriyeti'nin 45. hükümeti 24 Aralık
1983'te Meclis'ten güvenoyu abyor-
du.
tnönü, veto edildikten sonra za-
manımn önemli bir bölümünü tstan-
bul'da geçiriyor, ama Ankara'ya sık
sık gelerek parti çalışmalannı izliyor-
du.
SODEP Genel Başkam Cezmi
Kartay'dan bilgi abyordu. Yasak-
lann kalkmasıyla, henüz 1983 ta-
mamlanmadan Kartay genel baş-
kanlık koltuğunu Erdal İnönü'ye
devrediyordu.
Kartay'm anlatığına göre çok da
kolay olmuyordu tnönü'yü SODEP'-
in genel başkanlık koltuğuna oturt-
mak. Kartay'ın "Buyrun koltuğunu-
za" ısrarlanna tnönü, "Siz devam
edin. Başan gösteriyorsunuz. Ben de
size yardıma olurum" yamtmı ve-
riyordu. Kartay. son çare İnönü'ye,
bir emrivaki yaparak kendisini genel
başkanlık koltuğuna oturtacağını,
önce MKYK'yı toplayıp istifasuıı ve-
receğıni ve kendisini de genel başkan
sectireceğini söylüyordu. Israrlar so-
nucunda tnönü, SODEP'in başma
geçmeyi kabul ediyordu.
Yüzde 45'le iktidar olan Turgut
özal, 6 Kasım genel seçimlerine katı-
lamayan partilerin ilk yerel seçimlere
gınnesi için bir yasa önerisı hazırbyor
ve 15Ocak 1984'teöneriyi Meclis'ten
geçiriyordu.
Ve 25 Mart yerel seçimlerinde sos-
yal demokrat oylann yüzde 22'si SO-
DEP'e, yüzde 8.5'i de HP'ye gidiyor-
du. Halkçı Parti yüzde 8.5'le Meclis'te
muhalefetken, SODEP yüzde 22 oyu
ile Meclis dışı muhalefeti oluştu-
ruyordu. İki partinin kurulduğu
günden ben süren solda birük
tartışması yerel secimlerden
sonra yeniden gündeme geliyor-
du böylece.
Seçimlerde Halkçı Partible-
rin, CHP'den tanıdıklan SODEP
adaylanna oy verdikleri söylenti-
leri dalga dalga yayılıyordu.
Demek ki solun yüzde 30 civan-
nda oyu vardı. "Tabandan ge-
len istekJe gerçekleşen birleşme
sonunda öyle bir hava eser ki
oylar yüzde 33-35'i bulur" di-
yordu birük yardılan. Nitekim
secimlerden sonra gerçekleştiri-
len SODEP kongresinde birük
konusunda genel başkana yetki
verilmişti. Bunun üzerine
HalkçıPartiyegiden tnönü'ye,
Calp'in yamtı "Birlikten ya-
nayız, ama henüz kurultaya gjt-
medik. Kunıltayı gerçekleştire-
üm, sonra görüşeüm" oluyor-
du. Halkçı Parti'nin 1985 Mayıs
ayında yapılan kurultayında
Aydın Güven Gürkan, 'birlik'
sloganını öne çıkartıyordu.
Aynca Gürkan'm sol söylemi
de tabanda kabul görüyor ve iki
partiyi, SODEP'le HP'yi birbi-
rine daha çok yaklaştınyordu.
SODEPveHP'nin
sürpriz birteşmesi
İnönü'nün en çok eleştirilen
bir yönü de, en önemli kararlan
örgüte ve yetkib organlara danı-
şmadan abnasıydı. Bu karar-
lann başında da HP ile birlik ge-
üyordu... Halen şu anda parti
içinde ya da parti dışmda, hatta
şu anda CHP'de bulunan pek
çok kişi, iki partinin birleşme
sürecinin sağüksız geüştiği dü-
şüncesını taşıyor.
Nasıl gerçekleşiyordu birük?
Aydın Güven Gürkan'm SO-
DEP'i ziyaret edeceği haberi ge-
üyordu. Ziyarete gazeteciler de
pek ilgi göstermiyor, parti yöne-
ticilerinin neredeyse tümü gö-
rüşmede hazır bulunmayı kabul
etmiyordu. HP'nin çiçeği bur-
nunda Genel Başkam Gürkan
söze giriyor ve "Birleşme gün-
deme geldi. Ama nasıl birleşece-
ğiz. Aramızda buz dağlan oluş-
tu yerel seçimlerde" diyordu.
Gürkan'ın önerisi, komısyonlar
kurularak birük çabşmalanna
başlamaktı. Gürkan sözlerini
tamamlar tamamlamaz Erdal
Bey sözü abyor, herkesi şaşkına
çeviren unlü konuşmasını yapı-
yordu:
"Yok, yok Sayın Gürkan,
ben bu ışin uzamasına karşıyım.
Hemen ohnah bu iş. Bunun için
düşündüm ve üç altematif geldi
aküma. Birincisi HP seçimlerde
yüzde 8'lere indi, biz de yüzde
20'lerde kaldık. Küçük bir parti
kendini feshetmeü ve diğerine kaül-
mah. Bu bir yoldur. Ama biz neden
parlamentodaki partiyi kapatahm.
Bu doğru bir yol değil. Hem para
yardımı abyor hem televizyona
çıkıbyor hem milletvekilleri var. Bu
oünaz diye düşünüyonım. Belki ikin-
ci bir altematif olarak her iki parti de
kendini kapatmah, ortak koşullarda
yeni bir parti kurulmalı. Bunu da
doğru bulmuyorum. İki parti birleşe-
cekse niye kapansınlar. Tabü bence
en doğrusu SODEP'in kendini feshe-
derek Halkçı Partı'ye katılması. Bu-
rada da en büyük sorun liderük soru-
nudur. Ben de size onu bırakıyorum"
Bu açıklamadan sonra başta Aydın
Güven Gürkan olmak üzere odada
buhınanlar şok geçiriyorlardı. Ga-
zeteciler bu beklenmedik teklif
karşısında şaşkınlıktan fotoğraf çek-
meyi bile unutuyorlardı. İnönü sürp-
riz yapmışü.
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Ö. Asım Aksoy'un Gözleri
19 Eylül Pazar günkü "Ankara Notlan"nda çıktı; telefon-
da konuşurken ömer Asım Aksoy'a sormuştum:
- Efendim, şimdi sağlık durumunuz nasıl?
- Sağlık durumum şu: İki ay içerisinde iki ameliyat geçir-
dim. Idrar çıkmıyordu, idrar çıkıyor şimdi. Ondan sonra
apselerim vardı, gerçi şimdi bunlar geçti. Geçti ama, vücu-
dumda halkalmadı. Vücudum bitti. Günden güne zayıflıyo-
rum. Takatim yok. Mumun yana yana sonunu bulması gi-
bi... Bir mum gibı yavaş yavaş sönüyorum. Iştahım yok,
yemek yiyemiyorum. Onun için ben son günlerim diye dü-
şünuyorum. Kavak uzaya uzaya göğe yetişmez ya. Hayatın
sonu bu olacak. Çok şükür, buna da çok şükür! İyi kötü gün-
leri gördük...
Ankara'ya dönünce, Ömer Asım Bey'e Dil Bayramı'nda
gıtmiş, sesınden Dıl Bayramı için ıletisıni almıştım.
Ö. Asım Aksoy, 30 Ekim Cumartesi sabahı saat 06.00'da
öldü. Gıtgide zayrflamış, otuz kıloya dek düşmüş. 95 yaşın-
daki dil ustası, 29 Ekim'i 30 Ekim'e bağlayan gece, sayrı
yatağında Ankara Televizyonu'na Cumhuriyet'i anlatmışt;
şöyle diyordu'
"- Ben 25 yaşındaydım. 25 yaşına kadar topluma egemen
olan en büyük güç dındi; eğitimde din, öğretimde din, top-
lum hayatında din. Öyle ki, ramazanın geldiğını ispat etmek
için mahkemenin karan lazımdı: Uydurmasyon bir dava
açarlar, filan adam, falancadan şu kadar alacağım var, bi-
rinci günü bana verecekti, daha vermedi, diye dava açar,
hâkim de karşı tarafa: "Öyle mı?" diye sorar. O der ki:
"Efendim, ramazanın birıncı günü geldi1
Hâkim sorar:
"Nerden belli geldiği, şahıt lazım, şahitlerin de ayı görmesi
lazım". işte, "Biz gördük, bu akşam hılal, ışte şu semtten
doğdu. onun için biz ayın biri olduğuna şahadet ederiz!"
derler şahitler. Hâkim de bu şahide göre, "öyleyse rama-
zan gelmıştir!" diye karannı verir.
Cumhuriyet'ten bir sene sonra, ben evlenirken, kanmın
yüzünü görmedım. Çünkü benim doğduğum çevrede kara
çarşaf, peçe.. Kadın bunların altında kimseye görünmez,
Atatürk, birincı görev olarak bağımsızlığımızı kurtardı, fa-
kat ondan sonra, şu mealde, şöyle bir konuşma yaptı: "Asıl
savaşı bundan sonra vereceğiz." Cumhuriyet'ten önce,
sözgelişi toplumda, derlerdikı: "Bu memlekette bırçivı da-
hi yapamıyoruz!" Halbuki, gördük ki, çivi, topluiğne yap-
mak değil, bilgisayarlar yapıyoruz. İki dönemi karşılaştınr-
sak, adeta hayallerin üstünde bırçok gelişme oldu, her
alanda. Yazı devrimi ne demek? 1000 yıllık bir yazıyı bırakı-
yoruz, yepyeni bir yazıya kavuşuyoruz. Enver Paşa da
denemişti ama, başaramadı. Çünkü zamanlamayı bilmedi.
Ama, Atatürk zamanlamayı biliyordu. Bağımsızlığımızı ka-
zanıncaya kadar bu konulara el atmadı.
1932'den önce yazı dilimizde ancak yüzde 25 Türkçe,
yüzde 75 Arapça ve Farsça vardı. Bugün rahatlıkla yüzde
85-90 Türkçe konuşuyoruz. Bu, 50-51 yıl içerisinde gerçek-
leştirilen olağanüstü, hatta dünyanın hıçbir yerinde görül-
memış... Bunu ısrarla söyleyeyim; dünyanın hiçbıryerinde,
böyle eskı yazı bırakılsın da, birkaç ay içerisinde yeni yazı-
ya geçilsin, bu hayallerin bile alamayacağı büyük bir dev-
rımdir."
ömer Asım Aksoy'la konuşmayı TV, ölümünden birkaç
saat önce yapmadı kuşkusuz, bır hafta kadar önce, gelip
konuştu, 29 Ekim günü yayımladı. Olsun. ölümünden bir
hafta önce, 95 yaşında bir kişi, böyle bir konuşmayı kolay
yapabilir mi? Dil Bayramı'nda da öyleydi.
Emin özdemir anlattı: Berlın'den dönüşünde görmeye
gitmiş ö. Asım Aksoy'u; Berlin ızlenimlerini anlatmış. Oz-
demir, "Dil Bayramı"n\ Berlın'de kutlamış. özdemır'in ko-
nuşmasından önce, Berlin Yazın ve Ekin Derneği Başkanı,
-bir işçiymiş- dil devriminin nasıl başladığını, Atatürk'ün
Türk Dil Kurumu'nu nasıl kurduğunu anlatmış, şöyle de-
miş:
- Çok yaşlı, ama Türkçenin özleştirme akımının baş
emekçisi Ömer Asım Aksoy a, biz Berlin dekı dilseverlerin
selamlarını, sevgilerinı götürmesi için Emin Özdemir'i gö-
revlendinyoruz. Lütfen bu salondakiler adına, bu görevi
yehne getirin, Türkiye'ye dönunce (Başkan, Emin özde-
mir'e bir de çikolata vermış, Ö. Asım Aksoy'un sayrı oldu-
ğunu bilmıyor). Bunu kendisi yemese bile kendisini ziyare-
te gelen dilseverlere ikram etsin!
E. özdemir, Ö. Asım Aksoy'a bunlan anlatmış:
- Hocam, ben de sizin adınıza orada dedim ki: "Gerçek-
ten Ömer Asım Aksoy, sizin nitelendırdığiniz gibi, Türk dili-
nın baş emekçisidir. Ama şu anda, gerçekten yatağa çivi-
lendi kaldı. Bedensel gücü ilezihinsel gücü arasında büyük
bir uçurum başladı..."
ömer Asım Aksoy, Emin Özdemir'e şöyle demış:
- Işte bunlar bana büyük mutluluk veriyor; Mustafa anyor,
Berlin'den ses geliyor, Boğaziçi'nde hiç tanımadığım bir
profesör beni savunuyor. Yataktayım ama, bütün bunlar
beni mutlandınyor. Bu arada, hep kendi kendimin özeleşti-
risini yaptım; şuna inandım, şu noktaya vardım ki: Yaşarn-
dan pişman olacağım, yani "Yapmasaydım, iyi olurdu!"
dıyebıleceğim hıçbir hareketim yok.
Emin özdemir, ömer Asım Aksoy'un başucunda bekle-
yen çocuklarına:
- Insan yetıştığı toprağın ürünüdür, ne yaparsa yapsın!
deyince, ömer Asım:
- Ona da inanıyorum, ölünce beni Gaziantep e gömmele-
rini vasiyet ettim! demiş, ardından eklemiş:
- Birkaç gün önce ıştahım kesıldi, çok sevindim; "Artık
tamam! dedim, vadem doldu, gidiyorum!" Fakat 2-3 gün
geçti, ıştahım açıldı, ağrılarım kalmadı. O zaman da üzül-
düm! (Emin Özdemir, "Bunlar, ölüm karşısında insanın bil-
gece söyleyeceği sözler" diye düşünmüş). Fakat dahası da
şu: Ben gideceğim ama, sorduğum sorulann yamtmı ala-
madan gidiyorum! (ömer Asım'ın başucunda, 400'den faz-
la yanlış bulduğu, devlet daıresi TDK'nın yayımladığı
"Türkçe Sözlük" duruyormuş. Ne Milli Eğitim Bakanı, ne
Başbakan -O zaman S.D. idi- ne yöneticiler, sorulanna ya-
nıt vermışlerdi. Bu yüzden gözleri açık mı gidiyordu?)
BULMACA
SOLDANSAĞA:
1/ Yedi karton parçasın-
dan oluşan ve bunlarla
çeşitü şekiller elde etmeye
yarayan eski bir Çin oyu-
nu. 2/ Dört Haüfe'nin
sonuncusu... Etek ucuna
doğru genişleyen gjysi. 3/
Köroğlu'nun gerçek adı.
4/ Güzel sanat... Küçük
bal teknesi. 5/ Kimi felse-
fe ve din kuramlannın
dayandığı temellerden 8
her biri... Bir bilgisayar n
belleğinin sığasını ölç-
mekte kullanılan birim. 6/ Çıplak
vücut resmi... Dikişi gizlemek için
ayakkabının taban köselesine açı-
lan yank. 7/ Bir nota... "Olmaz
ilâç sine-i — pâreme/Çare bulun-
maz bibrim yâreme" (Haa Arif
Bey). 8/ "Dost, metres" anlamın-
da argo sözcük. 9/ Yiğit... Üstü
kapah olarak anlatma... Tarla sı-
nın.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Kokusu anasonu andıran, çab
görünümünde bir bitki... Kuzu sesi. 2/ Eski dilde erik... Güney
Amerika yerblerinin oklanna sürdükleri çok güçlü bitkısel ze-
hir. 3/ Beürti... Hayvanlara vurulan damga. 4/ Siirt'in bir ilçesi..
Boru sesi. 5/ Evcil bir geyik... Suçşuz, günahsız. 6/ Bir ticaret
senedinin üzerine yazılan kefdbk... İyi, hoş, latif. 7/ Diyarbakır-
Silvan yolu üzerindeki ünlü tarihi köprü. 8/ Cem Suttan'a Batı-
blann verdiği ad... Uzakbk işareti. 9/ Tavlâda bir sayı... Kazak
başkanlanna verilen ad.