19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31EKİM1993PAZAR 8 PAZARYAZILAM Paranın kokusunu alanTürk STUTTGART AHMET ARPAD Adam ne istediğini biliyor. Almayı ta- sarladığı mala şöyle bir göz attıktan sonra atölye şefıni kenara çekiyor. Ku- lağına bir şeylerfisıldıyor.El sıkışıyor- lar. Anlaştılar bile. "Mükemmel mal" diyor yanındakı adamına. Doğu Çin'in Ju Rong eyaletinde 300 ipek halı satın aldı Şefik Tûrker az önce. 1934 İskenderun doğumlu Türker, Karlsruhe'de ınşaat mühendısliği yük- sek öğrenimınden sonra Stuttgart'm ünlü kuruluşlanndan Züblin'de yıllarca çalışır. 1963'te Türkaş adlı şırketini ku- rarken "Devamlı ilerlemelisin" der ken- di kendine. Aradan 30 yıl geçtikten son- ra Türker Almanya'nın en önemli şark hahlan ithalatçıstdır. Bugün habnın yaru sıra ham ıpek, porselen eşya ve ci- lah mobılya da getirmekte 20 ülkeden Almanya'ya. Aynca büyük bir çamaşı- rhane ile bir otelin de sahibi. Yılhk ciro- su 150 milyon mark. Geçenlerde Baden - Württemberg eyaletı Ekonomi Bakanı Dieter Spöri ıle Çin gezisi yapan 60 kişilik Güney Al- manya işadamlan delegasyonuna Şefik Türker de kaülmıştı. Bakan gezi sonrası yaptığı basın toplantısında "1,2 milyar insanın yaşadığı bu ülkeye bizden önce Amerika >e Japonya el atmış" diye ko- nuştu "Ulkemiz ise 1989 haziranında Pekin öğrenci olaylarından sonra Çin Ue birçok ilişki>i dondurmuş,ticaretinide oldııkça azaitnuştı." Çin artık Avrupa'ya da açılmak isti- yor. Yalnızca Amerika ve Japonya'ya bağımlı kalmak nıyetınde değil. Eyalet Bakanı Dieter Spöri ile giden işadamlan geziden 30 ortak proje sözleşmesi ile döndü. Çin ekonomide liberalizmi istı- yor. Tüm dünya ile ticari ilişkilere girmeyi planlayan ülke 2000 Olimpıyatlanna da adaybğını bu amaçla koymuştu. Ancak insan haklannm ayaklar altında ezildiğı Çin'e olimpiyatlan vermek, onunla bü- yûk ticarete girmek ne derece doğru ola- caktı. Sanınm olımpiyat komitesi üyele- ri az farkla da olsa 2000 Olimpiyatlan'- nı Sidney'e verirken bunu pek göz ardı edemediler. Son yıllarda önlerine yenı ışalanlan açılan Çinlilere gelince, günde ellerine geçen 5-6 marktan onlar memnun. "Bu parayı kazanan, ülkesinde düşük ücretli işçi savılmıyor ki" dıyor Şefik Türker. Adam paranın kokusunu almasını bi- liyor. Umut, barıştadeğil kuponda STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Ne enflasyon canavan ne de artan iş- sizlik; hiçbır şey insanoğlunun umudu- nu yitirmesıne yetmıyor. Banş ıçinde yaşanan bir dünya değil umudu canh tutan. Özlem, bır gecede köşeyi dönü- vermek! Gemisini kurtaran kaptan an- layışı, kim ne derse desin, giderek yayüı- yor. Yoksa İsveç gibi 8.5 milyonluk bir ülkede yılda adam başı 3 bin kron, yani 4.5 milyon lira şans oyunlanna harcanır mıydı? Bır yılda 36 trilyon lira şans de- nemek içın verilmış. Ama hangi şans? 35 sayıdan 7'sıni bulma üzerine kuru- lu Lotto'da (kron olarak) milyonu vur- ma şansı, 6.7 milyonda 1.1980"den beri 523 kişi bu yolla milyoner olmuş. Spor- Toto'dan zengin olma şansınız ıse, 1.6 milyonda 1. Bizdeki Milli Piyango'nun benzen Penninglotteriet'te bu olasılık epey artarak 187.000'de l'i buluyor ama. orada da ikramiye miktan büyük çeşıtlilik göstenyor. Yeni başlaülan Vikinglotta'da 48 nu- maradan 6 sı bilinecek; şansınız 12 mil- yonda 1. Yine de halk, kupon başına 6 bin lirayı büyük bir zevkle sokağa aü- yor. Televizyonun en başanh özel kanalla- nndan TV 4'ün tanıtüğı Bingolott'un cekilişi canlı yayınla yapılıyor. Her program öncesi, 3.3 milyon kupon satıhyor! En büyük ikramiyeyi kazan- ma umudu, 1.5 milyonda 1. Kupon ede- ri 30 bin lira. Kimi heyecan, kimı umut için elinde bilet, geçiyor ekranın karşısı- na. Devletin bu isteriden kazancı, yılda 6.5 trilyon lira. Kitlelerin parasını soka- ğa atmasına kanşmamasının nedeni bu. Bu arada, partiler ve dernekler de bu yolla kasalannı doldurmaya çalışıyor. Sosyal demokratlann Kombi adb pi- yangosu. bunlardan en eski ve yaygını. Bilet başına 225 bin lirayı verenin 1 mil- yon kron kazanma şansı, 150 binde 1. Yılda bir kez yapılan çekiliş son derece gözde. Bazı şans oyunlanna olan ilgı azah- yor. Bunlardan bin, bizdeki kaa ka- zanın karşılığı olan Triss. 100 bin kron kazanma şansı 50 binde 1 olduğu halde halk. daha çok TV'nin araa olduğu şans oyunlannı yeğliyor. Almanlar 'kötüizleıx sihneyeçalışıyorTelefon deftenm, hiç gıünediğim yerle- rin adlanyla dolu. Oralarda oturan birdos- tum, tanıdığım hatta sevmediğim biri bile yok. Bergicsh-Glabach, Bietigheim, Bis- singen diye başlayıp Mölln, Sinsheim, NVülfath diye süren bu Alman köylerin hepsinin polis karakollannın telefon nu- maralan defterimde kayıtb. Bu uzaktaki ve hiç de "beninr olmayan köylerin ortak ya- m, beni günün ya da gecenin beklenmedik bir anında ırkçı bir saldın haberiyle irkilt- miş obnalan. Artık atlasta en ücra köyü bile elimle koymuş gibi buluyorum. Her gün bsteye yeni köy ve kasaba adlan ekle- niyor. Taşra karakollanndaki nöbetçi amirlerin sesleri ahizemde. Telefon defte- rimde hiç gitmediğim yerlerin listesi uza- dıkça uzuyor. Kötü şöhrete kavuşan Alman kasabala- nnın sakınleri dertli. "Biz yabancı düşmanı değiliz kf\ diyorlar, "Köyümüzün, şehrimi- zin cinayetkrle aynı solukta anılmasını hak etmedik". Ne de olsa televizyon reklamlan insanlara neyi hak ettiklerini en tatb ton- larda fisıldıyor. "Tatiti hak ettin", "ber er- keğin hak ettiği tıraş bıcağı", "zaten başka ne lüksün var ki, bu birayı hak ettin", "hak ettiğiniz kredi karü..." Hak edecek bu ka- dar çok şey varken cinayetle gelen kötü şöhretı elbette hak etmediler. Hele bu ka- dar dürüst, çalışkan, disipbnb, başlattıklan her savaştan açık alınla çıkıp yenilse bile sonunda gab'p gelen insanlar olarak. Ya- bana düşmanbğını, saldırganbğı, şiddeti hak etmediler. İşte bu yüzden çoğu Alman, kendilerine bu hiç hak etmedileri kötü şöh- reti bulaştırdıklan için Türklere çok kızı- yorlar. Yahudileri soykınma uğratıp Al- man adına leke sürdükleri için, adlannı kö- tüye çıkartüklan için asla affetmiyorlar. Tabii istisnalar kaideyi bozmaz kaydıyla. Eskiden beri üretüğı paslanmaz çebği "kalitesi dünyaca ünlü" sloganıyla pazarla- yan çatal-bıçak şehir Soüngen de, 29 ma- yısta beş Türkün öldürülmesiyle ulaştığı şöhreti hak etmediği inancında. Başta şeh- rin sosyal demokrat belediye başkanı Gerd Kaimer olmak üzere kent erbabı, şimdi So- lingen için bir "imaj kampanyası" başlattı- lar. Yerel gazete Sobnger Tageblatt'ın des- teğindeki reklam kampanyasını bizat baş- bakan Kohl'ün seçim kampanyalanru yû- rüten Mannstein reklam ajansı üstlendi. Paralar belediyenin yanı sıra şehrin belli başb esnafından ve "Rostfrei" çatal-bıça- ğın üreticisi firmalardan akıyor. DİLEK ZAPTÇIOĞLU Belediye ilk iş olarak Solingen'de yakı- lan evi, burayı ırkçıbğa bir anıt olarak mu- hafaza etmek isteyen derneklerin ısrarlan- na kulak asmayarak yıkürrnaya gjrişti. Saldınnın izleri boylece yok edildikten son- ra kollar. uygun bir slogan bulmak için sı- vandı. Metin yazarlannın akbna mutlaka esprili bir slogan gelir. Bu arada Sobngen'de Dazlaklar ve ör- gütlü Neo Naziler çift atmayı sürdürüyor- lar. Şimdi ortaya çıktığı üzere temmuzun ilk haftasında bir mülteci yurduyla bir Türk lokantası ateşe veribnek istendi. 24 temmuzda iki ayn sokakta Türklere ait ev- lerin çöp bidonlanna yanra madde aüldı. Sob'ngen'deki Türk dükkanlanna imzasız tehdit mektuplan geliyor. Yalnız Türlder değil, Neo Nazilere karşı mücadelede eden Almanlar da tehditlerden nasibini alıyor. Belediyenin davetiyle uluslararası bir "çalışma kampı^nda yaz tatilini geçirmeye gelen gençler de Sobngen'de her şeyin eskı tas eski hamam sürdüğüne şahit oldular. Yerel basın, on bir ülkeden yirmi üç gencin şehre geçişıni "entemasyonalist ruh" adına göklere çıkardıktan sonra. kel kafab Sobn- gen' gençliğj yaşıtlanna hoşgeldin ziyare- tinde bulundu. Kampta olay çıkartan Daz- laklar, amaçlanna ulaşamayıp "Yine gele- ceğiz" diyerek gittiler. Bunun üzerine So- lingen'deki "SOS Rasizm" derneği üyeleri kampın önünde her gece nöbet tuttu ve böylece "enternasyonilst ruh"a zeval gel- memesi sağlanmış oldu. Bu arada devlet, Dazlaklarla neo faşiz- me sempatı duyan gençleri kt topluma yeni- den kazandırmak" amaavla milyonlarca markbk bir fon kurdu. Fak-fuk Dazlakla- nn yararlandığı fondan paralarla gençlere boş zamanlannı geçirecekleri, dart ve lan- gırt oynayacaklan evler tutuluyor. Bu ev- lerden bazılannda Neo Nazilerin eylemle- rinı planladıklan ortaya çıktı. ama devlet ulvi nedenlerle para dağıtmayı sürdürüyor. Geçen hafta bu fondan paralarla Doğu Almanya'dan, içlennde örgütlü Neo Nazi- ler de bulunan bir grup, "Yahudi düşmaıüı- ğından anndırılınak" üzere İsraü'e götürül- dü. Kudüs'teki soykınm anıtlannı ziyaret eden. daha doğrusu ettirilen Neo Nazilerin sokaklarda haki üniformayla dolaşıp "Ya- hudi domuzlara" küfredip durduğu iddia edıldi ve olay skandala yol açtı. İsrail Kon- solosu, "Almanlar Neo Nazilerini kendi ül- keierinde tedavi ettikten sonra İsraü'e sal- smlar" diyerek bu "eğüsel" geziyi eleştirdi. Devlete 60 bin marka mal olan gezinin yankılan epey süreceğe benziyor. Hatırlanacağı gibi yazın Almanya'dan Dazlaklar "Önyargılanndan anndıriunak" amacıyla Türkiye'ye getirilmişü. Türkiye'- de turistik gezi programını devıren ve dü- ğünlere, eğlencelere götürülüp "Türk kfil- tûrûyle" tanışan Dazlaklar, mikrofonlara "Zaten biz Türklere değil, Almanya'ya ge- len öteki yabancılara, zencilere filan karşj- yız" dediler. Bu. geziyi organıze eden Türk öğretmenler ve Alman sosyal pedagoglar tarafından "başan" olarak nitelendi. Hani bir Laz fıkrası vardır: Temel'e sormuşlar, "Aptal mı obnak isterdin, güzel nuT1 diye. Temel uzun uzun düşündükten sonra ce- vap vermiş: "Aptal olmak tsterdim. "Ne- den"diye sorulunca da şöyledemiş: "Gözel- lik geçicudur da." T e k &&*1 k a >T O 81 pinnç o*"1 Tayia«u« çiftçfler, pi- g nnç mevsiminin bitimini coşku)la kutiuyorlar. Mevsim boyunca pirinç tarlalarında sulann içinde sabana koşulan boğalar. sahiplerinin hasat mutluluğuna da ortak oluyorlar. Sahiplerinin en yakın dostu olan boğalar, her \ıl ekim ayında yapılan Pirinç Fesri\ali'ndeki yanşmalarda bu kez sahip- lerine birincilik onurunu tattırmak için çabalıyorlar. (Fotoğraf: REUTER) BoşanmakzorgeliyorHer ülkenın farkb iki bölgesi var. Fransa'nın kuzeydoğusu ile güneyi, Almanya'nın doğu- su ile batısı. İtalya'run kuzeyi ile güneyi, Avrupa'da ilk akla ge- lenler. Ve tabii İngiltere'de de kuzey ile güne> farkı büyük. Kuzey nerede başlar0 Kuzey dediğimız, İskoçya. Bellı smın var. Karayolunda bir levha ola- rak. Şimdi İskoçya'dasınız şek- bnde. Ya da güneye doğru yol alırken yol levhalan Ingiltere yönünü gösteriyor. Hantalarda da öyle. Romalı- lar ne akla hizmetşe buralara kadar gelmışler. İskoç ayı- lannın güneye inmesinı engelle- mek ıçın doğudan baüya boylu boyunca Çin Seddi gibi duvar çekmış. İki ayn ulus, iki ayn din. tngi- lizler, Şakson ve Norman kanı- ndan. İskoçlar. Vikıng ve ah- baplan. İngilizler, uzun uzun Katolik mi olsak Protestan mı LONDRA EDtPEMtL ÖYMEN diye debelenmışler, ıç savaş, birkaç yüzyıl suren çekişmeler. itış kakış sonucu sonuçta Pro- testanbğın da en sulandınlmış bıçımine. kendi uydurduklan Anglıkan Kilisesi'ne fıt obnuş- lar. İskoçlar. coğrafyaya çok aykın biçimde, Fransa ile ılişki içinde Koyu Katolıklikte karar kılmışlar. Oysa Fransa, İngıl- tere'nin karşı kıyısı. Mimari an- layışlan, kibselerini yapışlan, hayata bakışlan, hala Katolik ve Fransız. Ekose sözcüğü. Fransızcadan geliyor. İskoç de- mek. tskoçlann kırrruzıb yeşılli Tükürükle bedavaya rahatlayabilirsinizArtık sokakta rahat adım atamaz oldum. Her an bir yandan sürpriz bir tükürük gelebiür korkusuyla te- dirginim. Oyle geliyor ki yerlere tükürme abşkanbğı, Rusya'da salgın bir has- tahğa dönüştü. Özelbkle de gençler araşmda. Üstebk uzmanlaşıyorlar tükürük konusunda. Kimi önüne, kimi ola- bildiğince ileriye, bazılanysa sağına veya soluna tukürüyor. Ok gibi gi- den, püskürtülen ve aşırtma tükü- rükler de var. Acaba tükürük çeşitlerine göre insanlann psikolojik yapılannı, ka- rakterlerini ya da politik eğüimlerini saptamak olası mı? Bu soruyu kim- seye sormaya cesaret ederriîyorum. Sonra ne derler adama! İşin mi yok kardeşim?.. Asbnda kimsenin önemsediği yok bu gebşigüzel yollara serpilen tükü- rük ve balgamlan. Herkesın daha önemli işleri var. Zaten tarihte hiç- bir zaman yollara tükürme yandaş- lanyla karşıtlan bir çelişki olmadı ve herhalde olmayacak da. Ve tükürenler, tükürmeye devam edecekler hep. Hatta korkanm, sayılan artacak. Böyle bir rahatla- ma yönteminden yararlanmak fena mı? Üstelik bedava! Cezası falan da yok. Bakıyorum bazı gençlere: Bir ha- valara giriyorlar ki tükürürken ya da tükürdükten sonra... Kendileri- ne olan güvenleri pekişiyor sanki. MOSKOVA HAKAN AKSAY Böyle sık tükürdüklerine bakıb- rsa, bunun doğal bir gereksinimden kaynaklanmadığı ortada. Öyleyse bu işin nedeni ne? Uzmanlar, sözlüklerin büyük bir safbkla "tükürük bezlerinin ağza akan salgısı" olarak tanımlamakla yetindiği tükürüğün yan etkilerini nasıl da görmezbkten geb'yorlar! Tükürüğe karşı bu ganp tutku, yüklü bir "tnkörük edebiyatın nı da beraberinde getiriyor. Örneğin, bız- dekınden en az üç kat fazla deyim var Rusçada tükürmekle ilgili. En işlek olanı da, kaygısızbğı ifa- de etmek için kullanılanı. Parlamen- tonun bombalanması hakkmda gö- rüşünü soruyorsun, aldığın yanıt tü- kürüklü: Ben bu işlere tükürmüşüm!.. Ya da örneğin, ülkede diktatör- lük kurulduğu yolundaki kaygını dile getirdiğin zaman, "boşver" yeri- ne yine o sözcüğü duyuyorsun: Tükür bu sorunlara! Hafta sonu ne yapıyorsun. onu söyle. "Birinin gözüne tükürmek", onu toplum içinde rencide etmek an- lamına geliyor. "Tavana tükürmek", boş gezmeyi anlatıyor "Bir tükü- rüJüök iş", önemsenmeyecek, kolay iş demek. Çok kalabahk olduğunu belirtmek için, "tükerecek yer yok" deyişı kullanıbyor. "Sol omuz üze- rinden tükürmek" ise nazar değmc- sin dıleğini ifade ediyor. Ve daha ne- ler. neler... Sonuçta ortaya bol tüküriiklü bir pazar yazısı çıkıyor. Fazla mı kafayı taktım ne bu tükürük hastabğına? Herhalde en iyisi bu tükürükleri görmezbkten ve duymazlıktan gel- mek: o zaman biraz rahatlanm bel- ki. Ama bu da devekuşu gibi kafayı kuma gömmek olmaz mı? Ne yapmalı, bilmem ki? Aşağı tükürsen sakal. yukan tü- kürsen bıyık!.. büyük karelı kumaşlanndan. Bugün bile İskoçya'da Fransız etkısi gözle görülür. Bakkal dükkanına Victor Hugo'nun adını verecek kadar severler. İngibzlerse Fransızlardan hala nefret ederler. Avrupa Toplulu- ğu içinde bile birbirlerini boğ- mak için ftrsat anyorlar. İki ulusun birleşmeye karar vermesi. kaç yüz yıl süren, kaç jumbo jeti ve transatlantiği dol- duracak kadar çok sayıda in- sanın ölümüyle sonuçlanan sa- vaşlardan sonra mümkün ol- muş 18. yüzyılda. Ama iki ulu- sun bugün bile bırbirini tam olarak anladığı ve sevdiğı söyle- nemez. İngilizler İskoçlann köylü- lükleri. kendilerini ifadede öz- gür hissetmeleri ve şiveleri ile dalga geçerler. Iskoçlar da İngi- lizlen kabız ve içten pazarbklı bulurlar. Özgürlüklerini kısan gereksız bir yönetia olarak gö- rürler. Türkler içın tskoçya, İngilte- re'nin tunstik bir yöresinden ibaret. İngilizler için ise İskoç- ya, ayn bır ulus, ayn bır memle- kct. Iç ışlerinde büyük ölçüde özerkbk verdikleri türden ama. Ve öyle kı, İskoçya'da adüye bile Ingiliz hukuk sistemine göre değil, Kıta Avrupası hu- kuk sistemine, yani Türkiye'de de geçerb olan Roma Hukuku'- na göre çalışır. Bu aynmı, sıra- dan İngiliz bilmez bile. O kadar ki, İngiliz hukuk uygulamasına göre suç oluşturan bir unsur, iskoç hukukuna göre hiç de oluşturmayabiur. Ve tabii, bu kadar farİdıhğı siyasi güce ve oya çevirecek bir de milliyetçi parti gerek. O da var. Var da, doğru dürüst oy toplayamıyor. Çünkü kimsenin. 200 yıl biriik- te yaşadıktan sonra boşanmaya niyeti yok. Kermedyler ClintonıpeksevdiDış HaberlerServisi -Başkan Bill Clinton'ın rüyalan gerçek oldu. Amerika'nın efsanevi başkanlanndan John Fitzgerald Kennedy'nin (JFK) ailesi, Clinton'ı onun •meşru halefi' ilan etti. JFK'yeolan hayranbğını her fırsatta dile getiren ve politıkaya girme karannı 16 yaşınday ken öğrenci temsilcisi olarak ziyaret ettiği JFK'yi tanıdıktan sonra aldığmjsöyleyen Cbnton için herhalde bu, bulunmaz bir nimet. Üstelik Kennedy ailesi öyle pek herkesede yüz vermiyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin 'kralivet aifesi' olarak tanınan Kennedyler, daha önce Demokrat başkanlardan Jimmy Carter'a kök söktürmüştü. Clinton'a ise pek çabuk ısındılar. JFK'nin kendi admı taşıyan kütüphanesinin 6.9 milyon dolar harcanarak yerulenmesindcn sonracuma günü düzenlenen açılış törenine Cbnton da davetliydi. Törende bir konuşma yapan senatör Edward Kennedy. Cbnton'ın insan haklannın geliştinlmesı başta olmak üzereJFK'nin şampiyonluğunu yaptığı birçok konuda mücadeleettiğini söyleyerek 'Sayuı Başkan, kardeşim hayatta okaydı sirinle gurur duyardı. Tıpkı şu anda bizlerin duyduğu gibi1 dedi. Kenndey ailesi Clinton'a aynca JFK ve kardeşi Robert Kennedy'nin yaalanndan oluşan 5 cilt armağan etti. Oysa eski başkanlardan ve Demokrat Parti lıderlerinden Jimmy Carter. kütüphanenin ilk acıbşma çağınlmak için epeyce uğraşmak zorunda kalmıştı. Kennedyler, 'Demokrat Parti'nin liberal politikalarma ve ilkelerine ihanet ettiğüi' söyledikleri Carter'ı hiç sevemediler. Başkan Cbnton'ın toplantıda oldukca neşeli olduğu ve JFK'nin dul eşi Jacky Onasis ile canb bir sohbete girdiğı görüldü. Son günlerde özelbkle dış politikadaki başansız adımlan nedeniyle ıçte ve dışta ağır eleştirilere hedefolan Cbnton'a bu övgüler kuşkusuz büyük moral verdi. Ancak Kennedyler'in şahsında bulduğu sıcak ilginin onu ne kadar uzun süre ısıtabileceği de bibnmez tabii. Redondo, Ispanyol işçilerini yetimbırakü İnönü ile yaşadığımız son yıllann politik havaündan. en azından bir 'İnönü olgunluğu' öğrenmiş olmalıyız. Son nefesi- ne kadar el öptürerek pobtika yapan siyasetçilerin ülkesinde "Arkadaşlar, zarnanı geldi. Ben gidiyonım" diyebilme olgunlu- ğu. Bu türlü davranışlan Batı'- da sık sık görüyoruz. Batı top- lumu rahat bir toplum. Tepede- ki bderlerin kör hırslan yok. Bu olmayan hırslann olmayan ger- gınliklen de topluma yansımı- yor elbette. İspanya işçilerinin babası Ni- kolas Redondo da geçen hafta "Arkadaşlar ben gküyorum" dediğı zaman, bir hüzündü, se- venlerinin ve de pobtik olarak karşısmda olanlann yüreklerin- de duyduklan. "67 yaşmda- ym" dedi. "önümüzdeki nisan kongresinde aday olmayaca- ğmı." 1936, İspanya'da iç savaşın başladığı yıldır ve Nikolas do- kuz yaşındadır. Franco ve Cumhuriyetçıler. savaşın iki ya- kasıdır. Nikolas'm babası, Bask'ta bir madenci. Cumhuri- yetçi. Sosyalist Parti'nin miüta- nı ve sendikacı. Franco'nun as- kerlerine yakalanmış. ölüme mahkum. Arkadaşlannı ele vermemek için intihar etmeye çalışır hapiste. Onurludur. Fa- şizm aamasız. Demokrasi, yaklaşık kırk yıl Pireneler'i aşıp ulaşamaz İspanya'ya. Yıl 1937. İç savaş sürüyor. Havana gemisi, çocuk yüklü. Franco'nun faşizmınden kacan cumhuriyetçilerin çocuklan. Babalan ya tutuklanmış ya da Franco'ya karşı savaşıyor. Ço- cuklardan birisi de Nikolas. İs- tikamet, Fransa. Cumhuriyetçi MADRID AÜ KIŞLAK bu- sürgün obnanın tadmı yaşa- mış dokuz yaşında; faşızmın ne olduğunu öğrenmiş çocuk ya- şında. Üç yıl süren iç savaştan sonra İspanya'ya döner Nikolas. Sa- vaşı Franco kazanmıştır. Ve Franco'nun ölümüne kadar sü- recek bir diktatörlüğü yıkma savaşı başlar Nikolas için. Madenci çocuğu, madencidir Nikolas. Cumhuriyetçidir. 20 yaşında sendikaya ve genç sos- yabstlere katıbr. İç savaşın yü- künü partilerin değil, sendika- lann çektikleri söylenir. Fran- co, partılere göz açtırmaz. Ger- çi sendikalann işi de kolay de- ğildir. Nikolas adında bınnın ortabğı kanşürmakta olduğu- nu haber abr Franco'nun as- kerlen. Hangi Nikolas? Kimse ele vermez Nikolas'ı. Askerler de madendekı tüm Nikolaslan tutuklarlar. Tutuklanmalar başlamışür artık Nikolas için. Hapisteyken yalnızca bugünün başbakanı Felipe Gonzalez ıle göriiştürülür. Febpe. sendıka- lann avukatıdır o dönemlerde. Franco'nun askerlerince 14 kez tutuklanır Nıkolas, oradan oraya sürülür; çoğu hapislerde geçer yaşamının. Eskiden parti ve sendika iç içeydi. Nikolas da hem partıde hem de sendikada yönetıci. Sosyalist Parti'nin Fransa'da Suresnes kongresi yapılmakta- dır. Kırk yıla yakın süren dikta- törlük döneminde sendıkanın ve partinin kongrelen hep İs- panya dışında toplarurdı; tek yasa Franco'ydu ve her şey ya- saktı. 1974 Suresnes Kongresi, Ispanyol sosyalistleri için de îs- panya için de önemb bir dönüm noktasıdır. Sosyabst Parti'nin delegeleri, Nikolas'ın genel sekreter ol- masmı ıstemektedir. Nikolas ıse Febpe Gonzalez'i önenr. Genel sekreter, belki de yannın başbakanı obnak istemez. "Ben sosyalistim ve sendikacıyım" der. Polonya'da Lech VValesa. sendika bderliğinden devlet başkanbğına çıktı. Sendikaa olarak kalmab mıydı? İşçilerin haklannı daha iyi savunabib- yor mu şimdi? Nikolas. ömrünü işçilerin haklannı savunmaya adarruş; Franco'nun faşist diktatörlü- ğünde Franco'ya karşı, Febpe'- nin sosyalist döneminde Fe- bpe'yle birbkte ve Febjje'ye karşı! 1988'de sosyabstlere kar- şı bir genel greve bile gitti. İşçi- lenn eylem birliğini savundu: 1 mayıslan komünist sendikalar- la birbkte omuz omuza kutla- ma geleneğini getirdi. İspanya'nın en büyük işçi sendikası Genel İşçi Birbği'nin tanhı bderi Nikolas artık bahk tutacak. Bask'ın yeşil kırlann- da gezecek. İşçiler oldukca sendikalar da olacak elbette. Ama artık o eski sendikalar yok. O eski sendika- cılar da birer birer tarih oluyor. 1 mayıslarda milyonlar toplan- mıyor artık. Sendikalann, sos- yabzmin böylesine yümaz sa- vaşçılar yetiştirdiği bir tarih, boşuna geçmış bir tarih ola- maz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle