Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31EKİM1993PAZAR
8 PAZARYAZILAM
Paranın
kokusunu
alanTürk
STUTTGART
AHMET
ARPAD
Adam ne istediğini biliyor. Almayı ta-
sarladığı mala şöyle bir göz attıktan
sonra atölye şefıni kenara çekiyor. Ku-
lağına bir şeylerfisıldıyor.El sıkışıyor-
lar. Anlaştılar bile. "Mükemmel mal"
diyor yanındakı adamına. Doğu Çin'in
Ju Rong eyaletinde 300 ipek halı satın
aldı Şefik Tûrker az önce.
1934 İskenderun doğumlu Türker,
Karlsruhe'de ınşaat mühendısliği yük-
sek öğrenimınden sonra Stuttgart'm
ünlü kuruluşlanndan Züblin'de yıllarca
çalışır. 1963'te Türkaş adlı şırketini ku-
rarken "Devamlı ilerlemelisin" der ken-
di kendine. Aradan 30 yıl geçtikten son-
ra Türker Almanya'nın en önemli şark
hahlan ithalatçıstdır. Bugün habnın
yaru sıra ham ıpek, porselen eşya ve ci-
lah mobılya da getirmekte 20 ülkeden
Almanya'ya. Aynca büyük bir çamaşı-
rhane ile bir otelin de sahibi. Yılhk ciro-
su 150 milyon mark.
Geçenlerde Baden - Württemberg
eyaletı Ekonomi Bakanı Dieter Spöri ıle
Çin gezisi yapan 60 kişilik Güney Al-
manya işadamlan delegasyonuna Şefik
Türker de kaülmıştı. Bakan gezi sonrası
yaptığı basın toplantısında "1,2 milyar
insanın yaşadığı bu ülkeye bizden önce
Amerika >e Japonya el atmış" diye ko-
nuştu "Ulkemiz ise 1989 haziranında
Pekin öğrenci olaylarından sonra Çin Ue
birçok ilişki>i dondurmuş,ticaretinide
oldııkça azaitnuştı."
Çin artık Avrupa'ya da açılmak isti-
yor. Yalnızca Amerika ve Japonya'ya
bağımlı kalmak nıyetınde değil. Eyalet
Bakanı Dieter Spöri ile giden işadamlan
geziden 30 ortak proje sözleşmesi ile
döndü. Çin ekonomide liberalizmi istı-
yor.
Tüm dünya ile ticari ilişkilere girmeyi
planlayan ülke 2000 Olimpıyatlanna da
adaybğını bu amaçla koymuştu. Ancak
insan haklannm ayaklar altında ezildiğı
Çin'e olimpiyatlan vermek, onunla bü-
yûk ticarete girmek ne derece doğru ola-
caktı. Sanınm olımpiyat komitesi üyele-
ri az farkla da olsa 2000 Olimpiyatlan'-
nı Sidney'e verirken bunu pek göz ardı
edemediler.
Son yıllarda önlerine yenı ışalanlan
açılan Çinlilere gelince, günde ellerine
geçen 5-6 marktan onlar memnun. "Bu
parayı kazanan, ülkesinde düşük ücretli
işçi savılmıyor ki" dıyor Şefik Türker.
Adam paranın kokusunu almasını bi-
liyor.
Umut,
barıştadeğil
kuponda
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Ne enflasyon canavan ne de artan iş-
sizlik; hiçbır şey insanoğlunun umudu-
nu yitirmesıne yetmıyor. Banş ıçinde
yaşanan bir dünya değil umudu canh
tutan. Özlem, bır gecede köşeyi dönü-
vermek! Gemisini kurtaran kaptan an-
layışı, kim ne derse desin, giderek yayüı-
yor. Yoksa İsveç gibi 8.5 milyonluk bir
ülkede yılda adam başı 3 bin kron, yani
4.5 milyon lira şans oyunlanna harcanır
mıydı? Bır yılda 36 trilyon lira şans de-
nemek içın verilmış. Ama hangi şans?
35 sayıdan 7'sıni bulma üzerine kuru-
lu Lotto'da (kron olarak) milyonu vur-
ma şansı, 6.7 milyonda 1.1980"den beri
523 kişi bu yolla milyoner olmuş. Spor-
Toto'dan zengin olma şansınız ıse, 1.6
milyonda 1. Bizdeki Milli Piyango'nun
benzen Penninglotteriet'te bu olasılık
epey artarak 187.000'de l'i buluyor
ama. orada da ikramiye miktan büyük
çeşıtlilik göstenyor.
Yeni başlaülan Vikinglotta'da 48 nu-
maradan 6 sı bilinecek; şansınız 12 mil-
yonda 1. Yine de halk, kupon başına 6
bin lirayı büyük bir zevkle sokağa aü-
yor.
Televizyonun en başanh özel kanalla-
nndan TV 4'ün tanıtüğı Bingolott'un
cekilişi canlı yayınla yapılıyor. Her
program öncesi, 3.3 milyon kupon
satıhyor! En büyük ikramiyeyi kazan-
ma umudu, 1.5 milyonda 1. Kupon ede-
ri 30 bin lira. Kimi heyecan, kimı umut
için elinde bilet, geçiyor ekranın karşısı-
na.
Devletin bu isteriden kazancı, yılda
6.5 trilyon lira. Kitlelerin parasını soka-
ğa atmasına kanşmamasının nedeni bu.
Bu arada, partiler ve dernekler de bu
yolla kasalannı doldurmaya çalışıyor.
Sosyal demokratlann Kombi adb pi-
yangosu. bunlardan en eski ve yaygını.
Bilet başına 225 bin lirayı verenin 1 mil-
yon kron kazanma şansı, 150 binde 1.
Yılda bir kez yapılan çekiliş son derece
gözde.
Bazı şans oyunlanna olan ilgı azah-
yor. Bunlardan bin, bizdeki kaa ka-
zanın karşılığı olan Triss. 100 bin kron
kazanma şansı 50 binde 1 olduğu halde
halk. daha çok TV'nin araa olduğu
şans oyunlannı yeğliyor.
Almanlar 'kötüizleıx sihneyeçalışıyorTelefon deftenm, hiç gıünediğim yerle-
rin adlanyla dolu. Oralarda oturan birdos-
tum, tanıdığım hatta sevmediğim biri bile
yok. Bergicsh-Glabach, Bietigheim, Bis-
singen diye başlayıp Mölln, Sinsheim,
NVülfath diye süren bu Alman köylerin
hepsinin polis karakollannın telefon nu-
maralan defterimde kayıtb. Bu uzaktaki ve
hiç de "beninr olmayan köylerin ortak ya-
m, beni günün ya da gecenin beklenmedik
bir anında ırkçı bir saldın haberiyle irkilt-
miş obnalan. Artık atlasta en ücra köyü
bile elimle koymuş gibi buluyorum. Her
gün bsteye yeni köy ve kasaba adlan ekle-
niyor. Taşra karakollanndaki nöbetçi
amirlerin sesleri ahizemde. Telefon defte-
rimde hiç gitmediğim yerlerin listesi uza-
dıkça uzuyor.
Kötü şöhrete kavuşan Alman kasabala-
nnın sakınleri dertli. "Biz yabancı düşmanı
değiliz kf\ diyorlar, "Köyümüzün, şehrimi-
zin cinayetkrle aynı solukta anılmasını hak
etmedik". Ne de olsa televizyon reklamlan
insanlara neyi hak ettiklerini en tatb ton-
larda fisıldıyor. "Tatiti hak ettin", "ber er-
keğin hak ettiği tıraş bıcağı", "zaten başka
ne lüksün var ki, bu birayı hak ettin", "hak
ettiğiniz kredi karü..." Hak edecek bu ka-
dar çok şey varken cinayetle gelen kötü
şöhretı elbette hak etmediler. Hele bu ka-
dar dürüst, çalışkan, disipbnb, başlattıklan
her savaştan açık alınla çıkıp yenilse bile
sonunda gab'p gelen insanlar olarak. Ya-
bana düşmanbğını, saldırganbğı, şiddeti
hak etmediler. İşte bu yüzden çoğu Alman,
kendilerine bu hiç hak etmedileri kötü şöh-
reti bulaştırdıklan için Türklere çok kızı-
yorlar. Yahudileri soykınma uğratıp Al-
man adına leke sürdükleri için, adlannı kö-
tüye çıkartüklan için asla affetmiyorlar.
Tabii istisnalar kaideyi bozmaz kaydıyla.
Eskiden beri üretüğı paslanmaz çebği
"kalitesi dünyaca ünlü" sloganıyla pazarla-
yan çatal-bıçak şehir Soüngen de, 29 ma-
yısta beş Türkün öldürülmesiyle ulaştığı
şöhreti hak etmediği inancında. Başta şeh-
rin sosyal demokrat belediye başkanı Gerd
Kaimer olmak üzere kent erbabı, şimdi So-
lingen için bir "imaj kampanyası" başlattı-
lar. Yerel gazete Sobnger Tageblatt'ın des-
teğindeki reklam kampanyasını bizat baş-
bakan Kohl'ün seçim kampanyalanru yû-
rüten Mannstein reklam ajansı üstlendi.
Paralar belediyenin yanı sıra şehrin belli
başb esnafından ve "Rostfrei" çatal-bıça-
ğın üreticisi firmalardan akıyor.
DİLEK
ZAPTÇIOĞLU
Belediye ilk iş olarak Solingen'de yakı-
lan evi, burayı ırkçıbğa bir anıt olarak mu-
hafaza etmek isteyen derneklerin ısrarlan-
na kulak asmayarak yıkürrnaya gjrişti.
Saldınnın izleri boylece yok edildikten son-
ra kollar. uygun bir slogan bulmak için sı-
vandı. Metin yazarlannın akbna mutlaka
esprili bir slogan gelir.
Bu arada Sobngen'de Dazlaklar ve ör-
gütlü Neo Naziler çift atmayı sürdürüyor-
lar. Şimdi ortaya çıktığı üzere temmuzun
ilk haftasında bir mülteci yurduyla bir
Türk lokantası ateşe veribnek istendi. 24
temmuzda iki ayn sokakta Türklere ait ev-
lerin çöp bidonlanna yanra madde aüldı.
Sob'ngen'deki Türk dükkanlanna imzasız
tehdit mektuplan geliyor. Yalnız Türlder
değil, Neo Nazilere karşı mücadelede eden
Almanlar da tehditlerden nasibini alıyor.
Belediyenin davetiyle uluslararası bir
"çalışma kampı^nda yaz tatilini geçirmeye
gelen gençler de Sobngen'de her şeyin eskı
tas eski hamam sürdüğüne şahit oldular.
Yerel basın, on bir ülkeden yirmi üç gencin
şehre geçişıni "entemasyonalist ruh" adına
göklere çıkardıktan sonra. kel kafab Sobn-
gen' gençliğj yaşıtlanna hoşgeldin ziyare-
tinde bulundu. Kampta olay çıkartan Daz-
laklar, amaçlanna ulaşamayıp "Yine gele-
ceğiz" diyerek gittiler. Bunun üzerine So-
lingen'deki "SOS Rasizm" derneği üyeleri
kampın önünde her gece nöbet tuttu ve
böylece "enternasyonilst ruh"a zeval gel-
memesi sağlanmış oldu.
Bu arada devlet, Dazlaklarla neo faşiz-
me sempatı duyan gençleri kt
topluma yeni-
den kazandırmak" amaavla milyonlarca
markbk bir fon kurdu. Fak-fuk Dazlakla-
nn yararlandığı fondan paralarla gençlere
boş zamanlannı geçirecekleri, dart ve lan-
gırt oynayacaklan evler tutuluyor. Bu ev-
lerden bazılannda Neo Nazilerin eylemle-
rinı planladıklan ortaya çıktı. ama devlet
ulvi nedenlerle para dağıtmayı sürdürüyor.
Geçen hafta bu fondan paralarla Doğu
Almanya'dan, içlennde örgütlü Neo Nazi-
ler de bulunan bir grup, "Yahudi düşmaıüı-
ğından anndırılınak" üzere İsraü'e götürül-
dü. Kudüs'teki soykınm anıtlannı ziyaret
eden. daha doğrusu ettirilen Neo Nazilerin
sokaklarda haki üniformayla dolaşıp "Ya-
hudi domuzlara" küfredip durduğu iddia
edıldi ve olay skandala yol açtı. İsrail Kon-
solosu, "Almanlar Neo Nazilerini kendi ül-
keierinde tedavi ettikten sonra İsraü'e sal-
smlar" diyerek bu "eğüsel" geziyi eleştirdi.
Devlete 60 bin marka mal olan gezinin
yankılan epey süreceğe benziyor.
Hatırlanacağı gibi yazın Almanya'dan
Dazlaklar "Önyargılanndan anndıriunak"
amacıyla Türkiye'ye getirilmişü. Türkiye'-
de turistik gezi programını devıren ve dü-
ğünlere, eğlencelere götürülüp "Türk kfil-
tûrûyle" tanışan Dazlaklar, mikrofonlara
"Zaten biz Türklere değil, Almanya'ya ge-
len öteki yabancılara, zencilere filan karşj-
yız" dediler. Bu. geziyi organıze eden Türk
öğretmenler ve Alman sosyal pedagoglar
tarafından "başan" olarak nitelendi. Hani
bir Laz fıkrası vardır: Temel'e sormuşlar,
"Aptal mı obnak isterdin, güzel nuT1
diye.
Temel uzun uzun düşündükten sonra ce-
vap vermiş: "Aptal olmak tsterdim. "Ne-
den"diye sorulunca da şöyledemiş: "Gözel-
lik geçicudur da."
T e k
&&*1 k a
>T O
81
pinnç o*"1
Tayia«u« çiftçfler, pi-
g nnç mevsiminin bitimini coşku)la kutiuyorlar. Mevsim
boyunca pirinç tarlalarında sulann içinde sabana koşulan boğalar. sahiplerinin hasat mutluluğuna da ortak oluyorlar.
Sahiplerinin en yakın dostu olan boğalar, her \ıl ekim ayında yapılan Pirinç Fesri\ali'ndeki yanşmalarda bu kez sahip-
lerine birincilik onurunu tattırmak için çabalıyorlar. (Fotoğraf: REUTER)
BoşanmakzorgeliyorHer ülkenın farkb iki bölgesi
var. Fransa'nın kuzeydoğusu
ile güneyi, Almanya'nın doğu-
su ile batısı. İtalya'run kuzeyi ile
güneyi, Avrupa'da ilk akla ge-
lenler. Ve tabii İngiltere'de de
kuzey ile güne> farkı büyük.
Kuzey nerede başlar0
Kuzey
dediğimız, İskoçya. Bellı smın
var. Karayolunda bir levha ola-
rak. Şimdi İskoçya'dasınız şek-
bnde. Ya da güneye doğru yol
alırken yol levhalan Ingiltere
yönünü gösteriyor.
Hantalarda da öyle. Romalı-
lar ne akla hizmetşe buralara
kadar gelmışler. İskoç ayı-
lannın güneye inmesinı engelle-
mek ıçın doğudan baüya boylu
boyunca Çin Seddi gibi duvar
çekmış.
İki ayn ulus, iki ayn din. tngi-
lizler, Şakson ve Norman kanı-
ndan. İskoçlar. Vikıng ve ah-
baplan. İngilizler, uzun uzun
Katolik mi olsak Protestan mı
LONDRA
EDtPEMtL
ÖYMEN
diye debelenmışler, ıç savaş,
birkaç yüzyıl suren çekişmeler.
itış kakış sonucu sonuçta Pro-
testanbğın da en sulandınlmış
bıçımine. kendi uydurduklan
Anglıkan Kilisesi'ne fıt obnuş-
lar.
İskoçlar. coğrafyaya çok
aykın biçimde, Fransa ile ılişki
içinde Koyu Katolıklikte karar
kılmışlar. Oysa Fransa, İngıl-
tere'nin karşı kıyısı. Mimari an-
layışlan, kibselerini yapışlan,
hayata bakışlan, hala Katolik
ve Fransız. Ekose sözcüğü.
Fransızcadan geliyor. İskoç de-
mek. tskoçlann kırrruzıb yeşılli
Tükürükle bedavaya rahatlayabilirsinizArtık sokakta rahat adım atamaz
oldum. Her an bir yandan sürpriz
bir tükürük gelebiür korkusuyla te-
dirginim.
Oyle geliyor ki yerlere tükürme
abşkanbğı, Rusya'da salgın bir has-
tahğa dönüştü. Özelbkle de gençler
araşmda.
Üstebk uzmanlaşıyorlar tükürük
konusunda. Kimi önüne, kimi ola-
bildiğince ileriye, bazılanysa sağına
veya soluna tukürüyor. Ok gibi gi-
den, püskürtülen ve aşırtma tükü-
rükler de var.
Acaba tükürük çeşitlerine göre
insanlann psikolojik yapılannı, ka-
rakterlerini ya da politik eğüimlerini
saptamak olası mı? Bu soruyu kim-
seye sormaya cesaret ederriîyorum.
Sonra ne derler adama! İşin mi yok
kardeşim?..
Asbnda kimsenin önemsediği yok
bu gebşigüzel yollara serpilen tükü-
rük ve balgamlan. Herkesın daha
önemli işleri var. Zaten tarihte hiç-
bir zaman yollara tükürme yandaş-
lanyla karşıtlan bir çelişki olmadı ve
herhalde olmayacak da.
Ve tükürenler, tükürmeye devam
edecekler hep. Hatta korkanm,
sayılan artacak. Böyle bir rahatla-
ma yönteminden yararlanmak fena
mı? Üstelik bedava! Cezası falan da
yok.
Bakıyorum bazı gençlere: Bir ha-
valara giriyorlar ki tükürürken ya
da tükürdükten sonra... Kendileri-
ne olan güvenleri pekişiyor sanki.
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Böyle sık tükürdüklerine bakıb-
rsa, bunun doğal bir gereksinimden
kaynaklanmadığı ortada. Öyleyse
bu işin nedeni ne?
Uzmanlar, sözlüklerin büyük bir
safbkla "tükürük bezlerinin ağza
akan salgısı" olarak tanımlamakla
yetindiği tükürüğün yan etkilerini
nasıl da görmezbkten geb'yorlar!
Tükürüğe karşı bu ganp tutku,
yüklü bir "tnkörük edebiyatın
nı da
beraberinde getiriyor. Örneğin, bız-
dekınden en az üç kat fazla deyim
var Rusçada tükürmekle ilgili.
En işlek olanı da, kaygısızbğı ifa-
de etmek için kullanılanı. Parlamen-
tonun bombalanması hakkmda gö-
rüşünü soruyorsun, aldığın yanıt tü-
kürüklü:
Ben bu işlere tükürmüşüm!..
Ya da örneğin, ülkede diktatör-
lük kurulduğu yolundaki kaygını
dile getirdiğin zaman, "boşver" yeri-
ne yine o sözcüğü duyuyorsun:
Tükür bu sorunlara! Hafta sonu
ne yapıyorsun. onu söyle.
"Birinin gözüne tükürmek", onu
toplum içinde rencide etmek an-
lamına geliyor. "Tavana tükürmek",
boş gezmeyi anlatıyor "Bir tükü-
rüJüök iş", önemsenmeyecek, kolay
iş demek. Çok kalabahk olduğunu
belirtmek için, "tükerecek yer yok"
deyişı kullanıbyor. "Sol omuz üze-
rinden tükürmek" ise nazar değmc-
sin dıleğini ifade ediyor. Ve daha ne-
ler. neler...
Sonuçta ortaya bol tüküriiklü bir
pazar yazısı çıkıyor. Fazla mı kafayı
taktım ne bu tükürük hastabğına?
Herhalde en iyisi bu tükürükleri
görmezbkten ve duymazlıktan gel-
mek: o zaman biraz rahatlanm bel-
ki. Ama bu da devekuşu gibi kafayı
kuma gömmek olmaz mı? Ne
yapmalı, bilmem ki?
Aşağı tükürsen sakal. yukan tü-
kürsen bıyık!..
büyük karelı kumaşlanndan.
Bugün bile İskoçya'da Fransız
etkısi gözle görülür. Bakkal
dükkanına Victor Hugo'nun
adını verecek kadar severler.
İngibzlerse Fransızlardan hala
nefret ederler. Avrupa Toplulu-
ğu içinde bile birbirlerini boğ-
mak için ftrsat anyorlar.
İki ulusun birleşmeye karar
vermesi. kaç yüz yıl süren, kaç
jumbo jeti ve transatlantiği dol-
duracak kadar çok sayıda in-
sanın ölümüyle sonuçlanan sa-
vaşlardan sonra mümkün ol-
muş 18. yüzyılda. Ama iki ulu-
sun bugün bile bırbirini tam
olarak anladığı ve sevdiğı söyle-
nemez.
İngilizler İskoçlann köylü-
lükleri. kendilerini ifadede öz-
gür hissetmeleri ve şiveleri ile
dalga geçerler. Iskoçlar da İngi-
lizlen kabız ve içten pazarbklı
bulurlar. Özgürlüklerini kısan
gereksız bir yönetia olarak gö-
rürler.
Türkler içın tskoçya, İngilte-
re'nin tunstik bir yöresinden
ibaret. İngilizler için ise İskoç-
ya, ayn bır ulus, ayn bır memle-
kct. Iç ışlerinde büyük ölçüde
özerkbk verdikleri türden ama.
Ve öyle kı, İskoçya'da adüye
bile Ingiliz hukuk sistemine
göre değil, Kıta Avrupası hu-
kuk sistemine, yani Türkiye'de
de geçerb olan Roma Hukuku'-
na göre çalışır. Bu aynmı, sıra-
dan İngiliz bilmez bile. O kadar
ki, İngiliz hukuk uygulamasına
göre suç oluşturan bir unsur,
iskoç hukukuna göre hiç de
oluşturmayabiur. Ve tabii, bu
kadar farİdıhğı siyasi güce ve
oya çevirecek bir de milliyetçi
parti gerek. O da var. Var da,
doğru dürüst oy toplayamıyor.
Çünkü kimsenin. 200 yıl biriik-
te yaşadıktan sonra boşanmaya
niyeti yok.
Kermedyler ClintonıpeksevdiDış HaberlerServisi -Başkan Bill Clinton'ın rüyalan gerçek
oldu. Amerika'nın efsanevi başkanlanndan John
Fitzgerald Kennedy'nin (JFK) ailesi, Clinton'ı onun •meşru
halefi' ilan etti. JFK'yeolan hayranbğını her fırsatta dile
getiren ve politıkaya girme karannı 16 yaşınday ken
öğrenci temsilcisi olarak ziyaret ettiği JFK'yi tanıdıktan
sonra aldığmjsöyleyen Cbnton için herhalde bu, bulunmaz
bir nimet. Üstelik Kennedy ailesi öyle pek herkesede yüz
vermiyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin 'kralivet aifesi'
olarak tanınan Kennedyler, daha önce Demokrat
başkanlardan Jimmy Carter'a kök söktürmüştü. Clinton'a
ise pek çabuk ısındılar. JFK'nin kendi admı taşıyan
kütüphanesinin 6.9 milyon dolar harcanarak
yerulenmesindcn sonracuma günü düzenlenen açılış
törenine Cbnton da davetliydi. Törende bir konuşma
yapan senatör Edward Kennedy. Cbnton'ın insan
haklannın geliştinlmesı başta olmak üzereJFK'nin
şampiyonluğunu yaptığı birçok konuda mücadeleettiğini
söyleyerek 'Sayuı Başkan, kardeşim hayatta okaydı sirinle
gurur duyardı. Tıpkı şu anda bizlerin duyduğu gibi1
dedi.
Kenndey ailesi Clinton'a aynca JFK ve kardeşi Robert
Kennedy'nin yaalanndan oluşan 5 cilt armağan etti. Oysa
eski başkanlardan ve Demokrat Parti lıderlerinden Jimmy
Carter. kütüphanenin ilk acıbşma çağınlmak için epeyce
uğraşmak zorunda kalmıştı. Kennedyler, 'Demokrat
Parti'nin liberal politikalarma ve ilkelerine ihanet ettiğüi'
söyledikleri Carter'ı hiç sevemediler. Başkan Cbnton'ın
toplantıda oldukca neşeli olduğu ve JFK'nin dul eşi Jacky
Onasis ile canb bir sohbete girdiğı görüldü. Son günlerde
özelbkle dış politikadaki başansız adımlan nedeniyle ıçte
ve dışta ağır eleştirilere hedefolan Cbnton'a bu övgüler
kuşkusuz büyük moral verdi. Ancak Kennedyler'in
şahsında bulduğu sıcak ilginin onu ne kadar uzun süre
ısıtabileceği de bibnmez tabii.
Redondo, Ispanyol
işçilerini yetimbırakü
İnönü ile yaşadığımız son
yıllann politik havaündan. en
azından bir 'İnönü olgunluğu'
öğrenmiş olmalıyız. Son nefesi-
ne kadar el öptürerek pobtika
yapan siyasetçilerin ülkesinde
"Arkadaşlar, zarnanı geldi. Ben
gidiyonım" diyebilme olgunlu-
ğu. Bu türlü davranışlan Batı'-
da sık sık görüyoruz. Batı top-
lumu rahat bir toplum. Tepede-
ki bderlerin kör hırslan yok. Bu
olmayan hırslann olmayan ger-
gınliklen de topluma yansımı-
yor elbette.
İspanya işçilerinin babası Ni-
kolas Redondo da geçen hafta
"Arkadaşlar ben gküyorum"
dediğı zaman, bir hüzündü, se-
venlerinin ve de pobtik olarak
karşısmda olanlann yüreklerin-
de duyduklan. "67 yaşmda-
ym" dedi. "önümüzdeki nisan
kongresinde aday olmayaca-
ğmı."
1936, İspanya'da iç savaşın
başladığı yıldır ve Nikolas do-
kuz yaşındadır. Franco ve
Cumhuriyetçıler. savaşın iki ya-
kasıdır. Nikolas'm babası,
Bask'ta bir madenci. Cumhuri-
yetçi. Sosyalist Parti'nin miüta-
nı ve sendikacı. Franco'nun as-
kerlerine yakalanmış. ölüme
mahkum. Arkadaşlannı ele
vermemek için intihar etmeye
çalışır hapiste. Onurludur. Fa-
şizm aamasız. Demokrasi,
yaklaşık kırk yıl Pireneler'i aşıp
ulaşamaz İspanya'ya.
Yıl 1937. İç savaş sürüyor.
Havana gemisi, çocuk yüklü.
Franco'nun faşizmınden kacan
cumhuriyetçilerin çocuklan.
Babalan ya tutuklanmış ya da
Franco'ya karşı savaşıyor. Ço-
cuklardan birisi de Nikolas. İs-
tikamet, Fransa. Cumhuriyetçi
MADRID
AÜ
KIŞLAK
bu- sürgün obnanın tadmı yaşa-
mış dokuz yaşında; faşızmın ne
olduğunu öğrenmiş çocuk ya-
şında.
Üç yıl süren iç savaştan sonra
İspanya'ya döner Nikolas. Sa-
vaşı Franco kazanmıştır. Ve
Franco'nun ölümüne kadar sü-
recek bir diktatörlüğü yıkma
savaşı başlar Nikolas için.
Madenci çocuğu, madencidir
Nikolas. Cumhuriyetçidir. 20
yaşında sendikaya ve genç sos-
yabstlere katıbr. İç savaşın yü-
künü partilerin değil, sendika-
lann çektikleri söylenir. Fran-
co, partılere göz açtırmaz. Ger-
çi sendikalann işi de kolay de-
ğildir. Nikolas adında bınnın
ortabğı kanşürmakta olduğu-
nu haber abr Franco'nun as-
kerlen. Hangi Nikolas? Kimse
ele vermez Nikolas'ı. Askerler
de madendekı tüm Nikolaslan
tutuklarlar. Tutuklanmalar
başlamışür artık Nikolas için.
Hapisteyken yalnızca bugünün
başbakanı Felipe Gonzalez ıle
göriiştürülür. Febpe. sendıka-
lann avukatıdır o dönemlerde.
Franco'nun askerlerince 14 kez
tutuklanır Nıkolas, oradan
oraya sürülür; çoğu hapislerde
geçer yaşamının.
Eskiden parti ve sendika iç
içeydi. Nikolas da hem partıde
hem de sendikada yönetıci.
Sosyalist Parti'nin Fransa'da
Suresnes kongresi yapılmakta-
dır. Kırk yıla yakın süren dikta-
törlük döneminde sendıkanın
ve partinin kongrelen hep İs-
panya dışında toplarurdı; tek
yasa Franco'ydu ve her şey ya-
saktı. 1974 Suresnes Kongresi,
Ispanyol sosyalistleri için de îs-
panya için de önemb bir dönüm
noktasıdır.
Sosyabst Parti'nin delegeleri,
Nikolas'ın genel sekreter ol-
masmı ıstemektedir. Nikolas
ıse Febpe Gonzalez'i önenr.
Genel sekreter, belki de yannın
başbakanı obnak istemez. "Ben
sosyalistim ve sendikacıyım"
der. Polonya'da Lech VValesa.
sendika bderliğinden devlet
başkanbğına çıktı. Sendikaa
olarak kalmab mıydı? İşçilerin
haklannı daha iyi savunabib-
yor mu şimdi?
Nikolas. ömrünü işçilerin
haklannı savunmaya adarruş;
Franco'nun faşist diktatörlü-
ğünde Franco'ya karşı, Febpe'-
nin sosyalist döneminde Fe-
bpe'yle birbkte ve Febjje'ye
karşı! 1988'de sosyabstlere kar-
şı bir genel greve bile gitti. İşçi-
lenn eylem birliğini savundu: 1
mayıslan komünist sendikalar-
la birbkte omuz omuza kutla-
ma geleneğini getirdi.
İspanya'nın en büyük işçi
sendikası Genel İşçi Birbği'nin
tanhı bderi Nikolas artık bahk
tutacak. Bask'ın yeşil kırlann-
da gezecek.
İşçiler oldukca sendikalar da
olacak elbette. Ama artık o eski
sendikalar yok. O eski sendika-
cılar da birer birer tarih oluyor.
1 mayıslarda milyonlar toplan-
mıyor artık. Sendikalann, sos-
yabzmin böylesine yümaz sa-
vaşçılar yetiştirdiği bir tarih,
boşuna geçmış bir tarih ola-
maz.