Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31EKİM1993PAZAR
12 DIZIYAZI
1980 yılının karmakanşık 12 Eylül
sonrası günlerinde, Ecevit
"görevlerini yerine getinnesi
olanaksız" olduğu gerekçesiyle
CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa
ettiğini açıklıyordu. Ecevit'in istifası
demek, CHP'nin başsız kalması
demekti.
CHP yönetiminin 'çare aramak'
için düzenledikleri toplantılar ise,
sıkıyönetim yasaklan engeline
takılıyordu. Siyasal partilerin
kapatılmasıyla birlikte solda hem
boşluk, hem de şaşkınlık
doğdu ve 'yeni parti' gündeme
geldi.
YUROAGUL ERKOCA
Liderlikyolununkilometre
Ecevit CHP GenelBaşkanlığı 'nı 'bırakıyor', solda boşluk doğuyor, Demirel
AP'yi 'bütünlük içinde' tutuyor, 12EylüTün baskısıgiderekartıyor, 52
Sayılı Bildiri yasaklan 'getiriyor ve; ErdalBey 'in kapısı çalınıyor
-2-
30 Ekim 1980 günü, yani darbeden
1.5 ay sonra "genel başkanlık görevle-
rini yerine getirmesi olanaksız" olduğu
gerekçesiyle Ecevit, ikinci kez istifasını
CHP yönetimine verecekti. Kendisini
ikna etmeye çahşanlan ise "Genel baş-
kan olaraİc konuşmam ve yazmam ya-
saklanıyor. Herkes ıyi kötü konuşacak
yazacak, partide dilediği gibi at oyna-
tacak, ben genel başkan olarak yetki-
lerimi kullanamayacağım, fakat par-
tinin içini kanşürmak isleyenler istedik-
lerini yapabilecekler. bununla genel
başkanhğın bağdaşmayacağmı duşü-
nüyorum..." diyerek geri çeviriyordu.
Bu tarihten itıbaren de parti yönetia-
lenyle genel başkanın arası giderek
acılıyor ve takip eden günlerde de
CHP'de eski defterler ortaya dökülü-
yordu. Ecevit'in istifasına üişkin tartı-
şmayı, 12 Eylül öncesinde parti nasıl ve
kimler tarafından bu hale getirildi tartı-
şması izliyordu. Tartışmalar, taraflann
birbirini suçlamasıyla aylar değil yıllar-
ca sürecekti.
Derli toplu AP
Solda bu tartışmalar sûrerken De-
mirel, Adalet Partisi kadrolannı etra-
fına toplaraış; ikili, ûçlü, bazen beşerli
onarlı gruplar halinde görüşlerini an-
latıyor, kadrosunun nıoralini sağlam
tutmaya çahşıyordu.
MHP ve MSP için ise davalar
açıimıştı.
1981 yüının başlannda CHP Genel
Sekreter Yardımalan Hasan Esat Işık,
tsmail Hakkı Btrler ve Ali Topuz, daha
sonra Şeref Bakşık'ın da katıhmıyla bir
metin hazırlayarak. genel başkan başta
ohnak ûzere partinin tüm yönetici kad-
rolannı, mayıs ayı içinde "geçmişi de-
ğerlendirmek ve ne yapılacağına karar
veraıek" için toplantıya çağmyoriardı.
Ancak toplantı tarihinden bir gün
önce genel sekreter yardımcılannın giri-
şırru sıkıyönetim tarafından yasaklanı-
yordu.
Genel başkanlıktan istifa eden Ecevit
ise gazeterilık yapmak ve vakıf kurmak
gibı iki amaca sahipti o günlerde.
Nitekim, 21 şubatta yayımlanan
Arayış dergisinin ilk sayısıyla gazeteci-
lik hayatma başlıyordu.
Aynı yüın nisan ayında ise "sosyal ör-
gütlenme ve sosyal çahşmaya" ağırbk
vermek amacıyla kurmayı planladığı
vakıf calışmalanru başlatıyordu.
1981 yılı ilk aylannda liderler için ya-
saklar daha da belırginleşti ve nihayet 2
Haziran 198 l'de meşhur 52 sayıL bildiri
yayımlandı. Kapsamh bir yasaklar
manzumesı olan 52 Sayılı Bildiri, İnö-
nü'yü politikaya götüren önemli kilo-
metre taşlanndan biriydi.
Bildiri, 6 Kasım 1983 secimlerine ka-
dar iki buçuk yıl süreyle ülkede uyuj-
ması gereken kurallar ve yasaklar dizisi-
ni oluşturan en önemli MGK. karan
olarak tarihe geçiyordu.
Bildiriyle, "parlamentoda üyesi bu-
lunan parülenn her kademede yönetici
ve mensuplannın Türkiye'nin geçmiş
veya gelecek siyasi ve hukuki yapısıyla
sözlü ve yaah beyanda bulunmalan, bu
amaçla toplantı yapmalan" yasaklanı-
yordu.
Sıkıyönetim uygulamalan ve sıkıyö-
netim komutanhklannın koyduklan
yasaklann herhangi bir biçimde tarüşı-
lması da yasaklar kapsamındaydı.
16 Ekim 198l'de siyasi partiler ka-
paühyor ve Tûrkiye tarihinde ilk kez
partisiz yaşam başbyordu.
Solda bir boşluk var
CHP'nin kapatılmasıyla Ecevit ile ör-
gût arasındakı uçurum da derinleşti.
Orgütün tavn. "Şimdi solda bir boşluk
var, biz doldurmazsak başkası doldu-
rur" biçimindeydi. Ecevit ise parti ku-
rulması fikrine şiddetle karşı çıkıyor ve
CHP'nin kapatılmasına karşı parti yö-
neticilerini direnmeye çağınyordu.
Önerisi, tüm genel yönetim kurulu üye-
lerinin Anayasa Mahkemesi'ne dava
açmalan ya da bir bildiri yayımlama-
lanydı. Parti yöneticileri, Ecevit'in bu
önerilerine "parti kapaüldığına göre ne
sıfatla bildiri yayımlayıp dava aça-
cağız?" diye karşılık vermekJe yetini-
yordu.
1982 yüı kasım ayında anayasa hal-
koyuna sunulduğunda Ecevit, "askeri
yönetimin getirdiği yasaklan çiğnediği"
gerekçesiyle üçüncü kez hapis yanyor-
du.
1982 yıhnın son aylanndan başlaya-
rak partileşme gündeme geliyordu.
1983 yıh kasım ayında yapılacak seçim-
ler için sağda da, solda da kollar
sıvanmıştı.
Ecevit, parti kurulması için kapısını
çalanlara "Hayır" demekle kalmıyor,
reddi miras yapıyordu. Istifasından o
güne dek partisi tarafından sürekli
yalnız bırakıldığına inanan Ecevit dü-
şüncelerini açıklarken, eski genel baş-
kan olarak partiye karşı hiç bir sorum-
luluk duymadığını belirtiyor ve şunlan
söylüyordu:
"CHP zaten burjuva partisiydi. O
Jjülniilent Ecevit,
yeni bir sosyal demokrat parti kurul-
masına şiddetle karşı çıkadursun,
CHP'liler çoktan kollan sıvayıp yeni bir
lider arayışına girişmişlerdi bile
Öyle bir lider bulunmalıydı ki, hem ta-
ban, hem de tavandan
kabul görsün.
k>J^ ^ munda, işadamı
İbrahim Cevahir Erdal İnönü'nün
kapısını çaldı. İnönü'nün o günlerdeki
görüşleri "Babamın Türkiye'de demokrasiyi
kurmak için ne kadar uğraştığım
biliyordum. Onlara, 'o gürüerin havasını
yeniden yaşatmak lazım' dedim"
şeklindeydi.
Ecevit, kazeti kabul etmiyordu. Bu yüzden yeni parti arayışlanna karşı çduyor ve soldaki boşluk endişesi artryordu.
de tabanı toparlayacak.
misyonunu tamamladı. Sosyal demok- du.
rat bir parti olamadı. 197Tdekigücüy- Ecevit'siz
le, parasıyla, arabasıyla. binalanyla ver-
seniz artik gözümde yok..." Bu görüş-
me Ecevit için yeni bir oluşumun baş- edemeyeceği, sosyal demokrat seçme-
langıa olurken, İnönü için, henüz ken- nin reddedemeyeceği bir liderdi ihtiyaç
disi farkında olmasa da Türkiye'nin en duyulan. Kısacası, birleştinci bir lidere
büyük sosyal demokrat partisinin lider- ihtiyaç vardı. Hem partiyi hem sosyal
liğine giden yolda dönulen önemh' bir demokrat oylan birleştirecek bir lider...
dönemeçti. Yani 6 milyon seçrneni olan CHP'nin
1981 yıh sonlanndan beri eski il, ilçe devamı olacak partinin başına bir lider
ve belediye başkanlannın sürdürdüğü aranıyordu. Bu konuda hemen herkes
"Sosyal Demokrat Güç", partileşme bir arayış içindeydı artık...
gündeme gelir gelmez çauşmalannı yo- Bilim adamlığından siyasete uzanan
ğunlaştırmıştı. yol tamamlannuştı. Türkiye'nin 12 Ey-
öncekri "Ecevit etrafında birleşe- lûl'le başlayan siyasi trajedisinden yeni
lim" göriişünü savunan SDG etrafı- bir sosyal demokrat lider çıkmasına az
nda toplananlar, Ecevit'in 'reddi mi- bir süre kalmıştı. 1982 yılı arahk ayı
ras'ından sonra CHP içindeki gruplan sonlannda, şimdilerde ANAP'ta poüti-
kapsama hedefi koyuyorlardı önlerine. ka yapan o dönemin sosyal demokrat
Öte yandan. Ankara'-
da CHP Genel Yö-
netim Kurulu ve Ge-
nel Başkan Vekili
Mustafa Cstündağ'ın
başını çektiği bir
gnıpta yeni bir parti
için tartışmalan baş-
latmıştı.
Deniz BaykaL, Ali
Topuz, Necdet Uğur,
tsmail Hakkı Birler ve
hatta tstanbul'da
İsmail Cem'in, yeni
parti için ayn ayn kol-
lan sıvadığı söylenti-
leri kulaktan kulağa
yayıhrken, geçmişe
dönük tartışmalar da
sürüyordu.
Kurucular kurulu
bir türiü belirlenemi-
yor, her geçen gün li-
derliğe soyunanlann
da sayısı artıyordu.
Solda bir kazan
kaynıyor, günde yuz-
lerce görüşme yapılı-
yor, "aman parçalan-
mayahm" dedikçe
parçalanma artıyor-
du.
Ancak siyaset ya-
saklan çabuk geldi-
ğinden "kim lider ola-
cak kavgası" uzun
sürmüyordu.
Siyaset yasaklan,
İstanbul'da bilimsel
çalışmalannı sürdü-
ren Inönü'yü, kendi
deyişiyle "Babası için-
de olduğu için ister is-
tetnez izlediği" politi-
kaya ulaştıran son ki-
lometre taşlanndan
biriydi.
ama öyle kaldı. Sonra bir defa daha gö-
rüştük. O. partilileri tanıyordu. Sonra
kurulacak parti içinde ekipleriyle etkın- doğrudan doğruya partılilerle göriiş-
lik kurmaya çalışacak olanlann itiraz tüm. Bırdefasında Ankara'yageldığim-
İnönü'nün kapısı çalınıyor
Siyaset yasaklan gelmış pek çok eski
poliükacı siyaset dışı tutulmuş ve solda
Ecevit'le boşalan lider boşluğu yasakla
iyice büyümüş ve karamsarhk baş-
lamıştı.
Bütün bunlara ek olarak Ecevit'e
'Politikaya atıbr mısınız?' Bflün adamı Erdal tnönü'ntoi yaşamı-
nda karşdaştığı en zorlu problem bu sonıyla başiayacak, çözümfi
uzun zaman alacak ve doğru sonuç 'lider' çıkacaktı.
işadamı îbrahim Cevahir, İnönü'nün
kapısını çalıyordu. Boğaaçı Üniversite-
si'nde fızik profesörü olan ve TÜBİ-
TAK'ın Marmara Araştırmalar Ensü-
tüsü'ne bağlı Temel Bilimler Enstitüsü'-
nün başkanhğını yapan tnönü açısı-
ndan ise süreç şöyle yaşanıyordu:
"istanbul'da siyasete girmek için Ce-
vahir üniversiteye beni görmeye geldi ve
uzun bir giriş yaptıktan sonra siyasete
girmeyi önerdi. Ben kendisini tanımı-
yordum. Ne maksatla bunu söylediğinı
rağmen kurulacak bir partinin hiç bir
şansı olmayacağı gerçeği de işleri iyice , _ ^
zorlaşünyordu. Lider arayışı başlıyor- de anlamadım. llgimi çekti ş'üphesiz.
de CHP'nin son genel sekreteri ve Ece-
vit aynldıktan sonra fiilen genel baş-
kanlık yapan rahmetli Mustafa Üstün-
dağ ile görüştüm. O beni siyasete
çağırdı. Bu ara dönemden çıkarken be-
nim gibi insanlara ihtiyaç olduğunu
uzun boylu anlattı. Sonra jine Ankara"-
da Necdet Uğur'la görüştüm. O da yine
geniş açıklamalar yaptı ve bir çok örnek
vererek o günkü durumu bildiği ka-
danyla anlattı. Pek umutlu değillerdi
hazırlanan şekillerden. Yukanda bir
grup insanın. MGK'nın kontrol edece-
ği güdümlü bir demokrasiye geçileceği
korkulan vardı. Kendileri CHP'den
geldikleri için temel güvence olarak
CHP'yi görüyorlardı bu
durumda. 'CHP olmaz-
sa gerçek demokrasi ol-
maz. Bizim geleneğimiz-
de bu yoktur. Onun için
de güdümlü bir rejime
gidiyoruz' diyorlardı.
Ozellıkle de bunu söylü-
yorlardı bana. Ben de
babamın gerçek demok-
rasiyi kurmak için ne ka-
dar uğraştığını biliyor-
dum. O'na aüf yaparak
'O havayı yeniden yaşat-
mak lazım ülkede. Senin
bu konuda katkın olur'
diyorlardı. Rahmetli
Sun Atalay'la konuş-
tum. Sonralan Ankara'-
ya geldiğimde pek çok
insanla konuştum. Siya-
sete girmeye karar ver-
meden görüştüğüm in-
sanlar arasında Ziya
Müezzinoğlu vardı. Sos-
yal demokrat düşüncede
baa gençler ve tabii üni-
versitede konuştuğum
insanlar... Onlar 'Sakın
böyle bir şey yapma" de-
düer. Keza şüphesiz Te-
mel Bilimler Enstitüsü'-
nü kurmak için birlikte
çakştığun arkadaşlanm,
tanınmış bilim adamlan
'Aklını mı kaçırdm' di-
yorlardı. Eşim de hiç
hoşlanmadı. Üniversite
hayatını bırakmamızı,
kendi hayaümız bakımı-
ndan yanlış ve ha-
yatımızı bozacak bir
davranış olarak görü-
yordu ve o yüzden de
karşı çıkıyordu..."
tnönü, kendisiyle,
eşiyle, yakın çeyresiyle ve CHP'nin üst
düzey yöneticileriyle konuyu tartı-
şırken, tabanda İnönü'nün, yeni parti-
nin başına geçeceği kulaktan kulağa
yayüıvordu. Nihayet bir İstanbul gaze-
tesinde "İnönü geliyor" haberi ya-
yımlanınca sosyal demokrat çevrelerde
yeniden bir canlanma başhyordu.
Oysa kendisi henüz öneriyi kabul et-
memişti... Edirne'den Antalya'ya,
Trabzon'dan JCırşehir'e kadar pek çok
ilden temsilciler Ankara'ya geliyordu.
Tabanda yaygın düşünce "lider, Ece-
vit'ti, ama CHP'ye İnönü sahip çıkıyor-
du. inönü'nün partinin başına geçme-
siyle CHP'nin yeni adresı de belli ola-
caktı." Yukanda ise "İnönü soyadı, o
güne kadar siyasete bulaşmaması, ama
ODTÜ döneminden dolayı sosyal de-
mokrat tabanda tanınmış olması ve
Ecevit'le arasındaki dostluk" nedeniyle
İnönü'den iyisinin bulunamayacağı
tartişmasız kabul görüyordu. tnönü'yle
birlikte parti bir bütün olarak ortaya
çıkacak, CHP'nin son dönemlerinde
var olan hızipler tnönü adı etrafında te-
reddütsüz toparlanacaklardı...
1983 yıh ilkbahanna gelinmişti.
İsmet Paşa'nın özel kalem müdürü ve
Ecevit döneminin İzmir Valisi olan ve
12 Eylül'den sonra da Bülend Ulusu'-
nun müsteşarlığını üstlenmiş olan Nec-
det Calp yeni dönemde bir sosyal de-
mokrat parti kurmak için kollan sıvı-
yordu. Calp'in bu girişimi bazı eski
CHP'liler tarafından da kabul görüyor-
du. Düşünülen; böylesi hassas bir dö-
nemde. "Asker'in tepkisini çekmeyecek
biriyle yola çıkmarun gerekliliğiydi. En
uygun isım de Calp'ti. Hem Kenan Ev-
ren bir ara, en sevdiği bürokratın Calp
olduğunu da belirtmişti. O halde Calp'i
ikna etmek gerekiyordu.
Nitekim, 12 Eylül Hükümeti'nın için-
den ileriki günlerde üç parti çıkacaktı.
Başbakan Ülusu'nun odasından, daha
sonra Sunalp'in başına geçeceği MDP;
Başbakan Yardıması Turgut Özal'm
odasından, ANAP ve BaşbakanLk
Müsteşan Necdet Calp'in odasından
ise Halkçı Parti doğacakb. Ecevit, he-
nüz partiler kurulmadan kendisini ziya-
rete giden eski bakantardan Alev Coş-
kun'a "Bir odada sağ, bir odada sol
parti kuruyorlar. Bir de bizden destek
istiyorlar" diyordu.
CHP, icazete karşı
Ancak CHP'nin önde gelenleri için,
Başbakanlık Müsteşan Necdet Calp'in
MGK. icazetiyle kunnaya kalktığı par-
tinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu.
Solda tanınmış isimlerin hiçbiri muva-
zaalı partide yer almayı kabullenmiyor-
du.
Takvimler 28 nisanı gösterdiğinde,
sosyal demokrat tabanda yeni bir düş
kınkhğı yaşanıyordu.
Çünkü "geldi, geliyor" gözüyle ba-
kılan İnönü, o günkü gazetelere bir açı-
klama yapmış ve "politikaya girmeye-
cegini" belirtmişti.
iki gün sonra 57 ilin temsikisi An-
kara'da bir araya geliyordu. Bir grup il
başkanı önce Ecevit'e gidiyor ve görûş-
lerini soruyordu. Ecevit'in tavn ise "gi-
din başımdan" oluyordu. Kızgınlığını
ise "Ülkede demokrasi gitmiş, parti ka-
patılmış, siz parmağımzı oynat-
mamışsınız. Şimdi kalkmış, 'parti kuru-
yoruz bize yardım et' diyorsunuz. Siz
evvela demokrasi için mücadele verin.
Bunlan venneden sizlerin siyasete gir-
meye ne hakkınız var" diyerek dile getı-
riyordu.
Yeniden başa dönülmüştü.
Ecevit'le görüşmenın ardından iller-
den gelen temsilciler Ankara Barosu sa-
lonunda bir araya gelip "Parti kurulsun
' mu kurulması mı" diye bir kez daha
tartışıyorlar ve tarüşma sonunda "Parti
mutlaka kurulmah. Meydan sahte sos-
yal demokratiara bırakılmamah" görü-
şü ağırlık kazanıyordu. Ve oybirliğiyle
"Ecevit'e rağmen parti kurulmab" ka-
ran alınıyordu.
tl başkanlan daha sonra gerçekleş-
tirilecek faahyetleri düzenlemek ve or-
ganizasyonu sağlamak için bir komite
seçiyor ve komiteye tam yetki veriyor-
lardı. CHP kökenli belediye başkanlan
da eşzamanlı olarak başka bir hareket
başlatmışlar, benzer bir komite de onlar
oluşturmuşlardı. îki komite mayıs ayı-
nda bir araya gelerek ortak bir açıkîa-
mayla faaliyeti birlikte sürdüreceklerini
bildinyorlardı. Şimdi sıra, belediye ve il
başkanlannın ortak komitesine gebniş-
ti. Ve bu ortak komite, birleştinci olma
rolünü üstlenerek solda parti kurma gi-
rişiminde bulunanlarla görüşmelere
başbyordu.
CHP içinde tanınmış, etkinliği olan
ve partinin yönetim kademelerinde gö-
rev abnış bir grup da, Genel Sekreter
Üstündağ başkanbğında bir araya geli-
yordu. Eski başbakan yardımcıla-
nndan Hikmet Çetin, MiUet Mecbsi
başkanlanndan Cahit Karakaş ile Ke-
mal Güven ve Cumhuriyet Senatosu
Başkanı Sım Atalay ve Necdet Uğur'-
dan oluşan bu grup "Lordlar" olarak
adlandınbyor ve ilk iş olarak kurulacak
partinin ilkelerini bebrb'yorlardı.
Belediye başkanlan ve il başkanlan
"tepeden inmeci oluşumlan reddedip
tabandan tavana örgütlenme modeli-
nin tek seçenek olduğu"nu savunurken,
Lordlar "hizipler koabsyonuna son ve-
recek bir model" arayışı içindeydi. Çab-
şmalar sürüyor, ama genel başkan bul-
ma sıkıntısı bir türlü aşılamıyordu.
vann: Demokrasi
ugruna 'EVET'
ANKARA NOTLART
MUSTAFA EKMEKÇİ
Hayvan Herif!
13 yıldır Çankaya'nın kapısından adım atmamıştım. Bu, 29
Ekim'de ilk kez gidecektim. 12 Eylül içimi karartmış. sanki Çan-
kaya'ya kûsmüştüm. Kenan Bey, orada otururken, gazeteci-
yazar olarak çağrılmadım Görüşme isteği de içimden gelme-
di. Benden önceki Çağdas Gazeteciler Derneği başkanlan da,
ne toplanölarına Kenan Bey'i çağırmışlar, ne de çağnlara git-
mişler Arkadaşlanm, Çankaya'nın demokratlaşmasını bekle-
mlşler. Hacı Tö'nün, ÇGD Başkanı diye yaptığı çağrılara, yine
örgütün karan gereği katılmadım. Bu kez, çağrı S.D.'den (Sû-
leyman Demirel) gelince arkadaşlanm da:
- Artık katılmalısın! deyince, katıldım.
Çağrıda, "smokin", "koyu renk" giysi diyeyazıyor. Eşim:
- Senin koyu renk giysın yok, dedi, git kendine bir giysi al! (U-
han Selçuk da, "Al bir koyu renk giysi" dedi.
Yeni Karamurselin yolunu tuttum. önce, yöneticisl Mustafa
Mut'a telefon ettim.
- Sen gel, bir şeyler yaparız, smokin var! dedi.
On dakika sonra oradaydım. 50 beden bir smokin ceket,
pantolon da uydu iyi! Mustafa Bey:
- Sana bir de gömlek bakalım, dedi. Baktık, o da tamam. Yal-
nız ceketin kollarıyla, pantolonun paçaları kısalacak "Onu da
yaparız! Dur, sana bir de kravat armağan edelim! O bizden ol-
sun..." dedi Mustafa Bey.
Düşündüm, bir de ayakkabı gerekir; gerçi çağrıda yazmıyor
ama. Mustafa Mut, ayakkabı bolümünde, gence
- Ben, dedi, kendime bir ayakkabı ayırmıştım, onu getır...
Geldi, ı-ıh, büyük geldi, benim ayağım41, taraklı.
- Sen bağcıklı al istersen, dedi Mustafa Bey, makosen git-
mez bu giysinin altına.
- Pekı! Onu da aldık. Ceketı beğendim, "Sarar", Eskişehır'de
yapım yerine gitmiştik O zaman bir gömlek almıştım Necati,
Şinasi giysileri ucuz almışlardı.
Hesaplaryapıldı, getirildi. Pahalı gibi geldi. amataksitle, n1
-
apalım! "Bayram çocuğu olalım!"dedik, bir kez...
Vakko'dan da bir sapka almalı Zaten şapkayı çokça Vakko -
dan alıyorum. Haydi Vakkoya, Nuri Bey'e (Turgut). Biz
çay içerken bir güzel kız 58 numara şapkayı getirdi!
- Borcum ne kadar?
- Aman efendim, ne borcu? Eski müşterimizsiniz!
- Ama, beni mahçup ediyorsunuz!
Halit Çelenfc anlatmıştı. o da şapkayı Vakko'dan alırmtş.
Uğur Mumcu, Halit Çelenk'in yanından geçerken:
- Vakko! diye seslenir, takılırmış...
Tüm bunlar, 27 ekim günü, yarım saatin içinde oldu. O ak-
şam. Basın-Yayın Genel Müdürü Murat Ersavct ile eşi Zeynep
Ersava'nın, Devlet Konukevı'nde verecekleri "Cumhuriyet
Bayramı" kokteyline gidecektim. Ersavcılar, çağrıyı ÇGD'ye
göndermişlerdi Günlük giysimi giyip gittim. Basın-Yayın biz-
den sayılırdı
1
Kokteyl çok kalabalık değildi. ÇGD'liler oradaydılar. I
ref Hekimoğlu yla konuştum. Yunan Basın Ataşesi Stavros
Stathulopulos la karşılaştim. Stavros
- Selanık yazılarını okudum, dedi, çok sevdik.
- Aynaroz'la ilgili katkılarınıza teşekkür ederirri!
"Aynaroz "daki Türk manastırını hazırlarken, Meclis kitaplı-
ğında, Musahipzade Celal'in "Aynaroz Kadısı" kitabını ara-
dım, yokmuş. Bir gün postadan "Aynaroz Kadısı" kitabı çık-
maz mı? Nasıl sevindim... Musahipzade Celal'in torunu, Celal
Musahipoğlu hazırlamış kitabı, Haldun Mariah günümüzün
dılıne çevırerek oyunlaştırmış. Sağolsunlar
1
Eşim berbere gitti, ben Yunanistan'a giderken gitmiştim,
berbere. Bir de, berberde beklemesini sevmiyorum. Aztz Ne-
sin, saçlarını kendi kesiyor, ben beceremiyorum!
28 ekim akşamı, saat 18.30'da giyinip kuşandık, Çankaya'ya
Cumhuriyet Bayramı kutlamasına gidiyoruz.
- Bir taksi çağırsam, deyip Köşk Taksi'den bir araba istiyo-
rum.
- Çağırma, gelmez, yoldan bineriz... diyor eşim. Gerçekten
de gelmedi taksi. yürüyoruz. Cüneyt'in evinin önünde bir ara-
ba duruyor beylik. Soruyorum:
- Cüneyt Bey'ı mi bekliyorsunuz?
- Evet!
- Haydı, diyorum, Cuneyt'le gideriz. Bir iki dakika sonra, Cü-
neyt'le eşi Esin Hanım iniyorlar aşağıya. Cüneyt:
- Oooo, diyor hadi gelin siz de...
Biniyoruz arabaya, doğru Çankaya Köşkü. Arka kapıdan gi-
rip, ön kapının girişine geçiyoruz. Bizden önce gelenler var,
uzun bir kuyruk' Içeri girince, eşim ceketini, ben şapkamı bıra-
kıyoruz askıyerine (vestiyere). Yolda gelirken, arabada, öz-
gen Acar'la Mustafa Balbay'ı görmüştüm; onlar içeri girerken.
biz askıyerine yönelmiştik Cüneyt de pardösüsünü arabada
bırakmıştı. Biz, salona çıkan merdıvenleri onlardan sonra ör-
mandık. Tam, merdivenlere adım atmak üzereydik ki, önümde
yürüyen bir kişinin yanda duran bir görevliye bağırmasıyla ir-
kildim. O, öfkeyle:
- Hayvan tıerif! diye söyleniyor, bağınyordu:
- Hayvan herif, kimı arayacağını bilmiyor musun?
İki kez geri dönüp görevliye bakt; görevli çıt çıkarmadan ol-
duğu yerde duruyordu. Ben kasılıp kalmıştım. önümde yürü-
yen kimdi? Bir ses kulağıma çalındı:
- Ne biçim bakan? diye Bir bakan mıydı? Çoğunu tanıyor-
dum bakanların ya, bunu tanımıyordum. Belki bakan da değil,
bir üst düzey yönetici, bürokrattı. Köşk'ün kapısından girdikten
sonra, bir manyetik alan kapısından giriyormuşuz, ben ayn-
mında değildim, girdim. Herhalde, önümde giden adam ora-
dan geçmemiş olmalı ki, görevli elinde-uyargacıyla, yaklaş-
mak istedi. Yönetici de buna öfkelendi. Öfkelenmeye, orada
görevini yapan kişiye, "Hayvan herif!" demeye ne hakkj var
/
>
Başta S.D., Çankaya Köşkü'nün yetkilileri, bunu araştırmalı,
"Hayvan herif" diyenin yakasına yapısmalılar. En azından bu-
nun kim olduğu ortaya çıkmalı Kendisine "Hayvan herif" de-
nen görevli, bana mektupla durumu açıklarsa, onu da yayımla-
mak isterim. Isterse, adını yayımlamam!
13 yıl sonra Çankaya'ya böyle mi girecektim?
•••
"Ankara Notları"m bitirdiğim sırada öğrendim ömer Asım
Aksoy'un öldüğünü. Dilin özleşmesine yıllarını veren bir usta
aramızdan ayrılıyordu...
BULMACA
1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA:
1/ Et suyunun soğuduk-
tan sonra gevşek ve esnek
bir kıvam almış duru-
mu... Mersin yakınlann-
da kurulu petrol antım
tesisi. 2/ Hakka uygun...
Yavru, çocuk. 3/ Beril-
yum elementinin simge-
si... Su geçirmez kumaş- 6
tan yapılan bir çeşit spor -,
ceket. 4/ Yazı... Fazla
bön, avanak. 5/ Uğur. 6/ 8
Eski dilde isimler... Is- n
kambilde koz. 7/ En bü-
yük ustası Montaigne olan
türii... Bir renk. 8/ Yapım... Göko-
va Körfezi'ne verilen bir başka ad.
9/ Karabatağa benzeyen, siyah
tüylü bir av kuşu... AJgılanan nes-
nelerin temel niteliği.
YTJKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bir erkek gömleğinin ya da bir
kadın elbisesinin göğüs kısmına
büzgülü ya da pliseli olarak iliştiri-
len süsleme... Yapdrnış, gerçekleş-
miş iş. 2/ Vazife... Sersem. ahmak.
3/ Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki... Halk dihn-
de dere yatağına verilen ad. 4/ Bir göz rengi... İşçi. 5/ Büyük
makamdakı kımseleri hoş sözlerle, fıkra ve öykülerle eğlendiren
kimse. 6/ Peşin parayla belli bir süre için bir şeye abcı olma işi...
Avrupa Topluluğu'nun ortak para birimi. 7/ Balık yumurtasıy-
la yapılan bir tür meze... Kimyada basit şekerlere verilen ad. 8/
Kalabalık... Fide yetiştirmek için aynlmış toprak bölümü. 9/
Haydut... Zümre, kategori.