Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25AĞUSTOS1992SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Dün toprağa verdiğinıizcumhuriyet döneminin heykelüraşlanndan Zühtü Müridoğlu bir şöyleşide şöyledemişti:
Herkesbir şeydenölecek,bensezevkiıııdeııöleceğîııı
•Nice yapıtlar
üretti, nice öğrenci-
leryetiştirdi.
•Yaşamının pek
çok gerçeklerini al-
çakgÖniUlü, çelebi
kişiKğinden ödün
vermeden sürdürdü
ve noktaladı.
FERİHA BÜYÜKÜNAL
Cumhuriyet sonrası Türk sa-
natına yapıtlan ve eğitmenlikle-
ri ile emek vermiş, değerli hoca-
lann aramızdan aynhşının yeni
bir hûznü Zühtü Müridoğlu.
Nice yapıtlar üretti, nice öğren-
cüer yetiştirdi. Yaşamının pek
çok gerçeklerini alçakgönüllü
çelebi kişiliğinden ödün verme-
den sürdürdü ve noktaladı.
Zühtü hocarun serüveni yaşı
17'sine gelene dek Istanbul'da
çeşitli deneyimlerle geçer. Okul-
lara girer, bırakır. Birgün evle-
rinin tavan arasında bulduğu
resim kutusu çıkış noktası olur
ve bu kutu onu Sanayi-i Ne-
fise'de resim öğrenciliğine geti-
rir. Resimde aradığını bulama-
yınca da heykel bölümüne ge-
çer. Hocası İhsan Özsoy'dur.
Tutkuyla sanldığı heykel sana-
tını akademi sonrası Paris'te
sürdürür. 1928'lerde, Paris sa-
natın merkezidir. Sergilerin
boUuğu, müzeler onu şaşırtır ve
heyecanlandınr. Bu kez de ho-
cası Marcel Georom.
7 yıl sanat eğitimi aldığı halde
sanatın öğretilmesine karşıdır
Müridoğlu. Hocalann bilgi ve
görüşlerini değil, sanatın teknik
1980lerde televizyonda izlediği buz dansçüanndan etkilenir Zühtü Hoca. Seyrettiği fıgürleri tüm
devinimleri ile ufak heykellere dönûştürür. Emeklilik döneminde keyifle ürettiği işlerdir bunlar.
tarafının öğretilmesinden yana-
dır. 1932'den bugüne geliştirdi-
ği sanatında rastlanülann öne-
mi büyüktür. 1950 yılına kadar
süren fıgüratif yapıtlannın ne-
deni akademide başlayan mo-
del çalışmalandır. Sonra bir de-
ğişim olur, Kalamış'ta otur-
dıîklan evin önünde budanan
ağaç dallanndan etkilenir ve
yavaş yavaş figürsüz sanata yö-
nelerek 1960'lara dek uzanan
soyut dönem içine girer.
1980'lerde ise Zühtü hocanın
televizyonlarda izlediği buz
danscılanndan etkilendiğine ta-
mk oluruz. Seyrettiğimiz figür-
ler tüm devinimleri ile ufak hey-
kellere dönüşür. Emeklilik dö-
neminde keyifle ürettiği işlerdir
bunlar.
Sanat tarihimizde "D" Gnı-
bu olarak bilinen, sanatın yay-
gınlaşmasını amaçlayan aydın
sanatçılar arasında Müdiroğlu
tek heykel sanatçısı olarak var-
dır.
Kaybettiğimiz değerler ıçin
yazı yazmak, hele Zühtü hoca
gibi tanıyıp sevdiğimiz bir İs-
tanbul efendisi için yazı yaz-
mak güçtür. O nedenle kendisi
ile yaptığım röportajın bandını
dinleyip bazı bölümleri kendi
cümleleri ile aktarmayı, yakın
gelecekte onun için neler yap-
mamız gerektiğini vurgulamak
için uygun buldum.
-Her sanatçı hoca otabilir mi
hocam?
Sanatçı ayn, hocalık ayndır.
Herkes sanat hocalığı yapa-
maz, çünkü ben yapamazdım.
Beni severierdi başka. Hadi
(Bara) ile ben, gençlerle hep ar-
kadaş olduğumuz için severler-
di. 1940 yümda akademiye
modlaj hocası olarak girdim.
1950'de atölye hocası oldum ve
5 yıl yaptım. Daha sonra tahta
atölyesi hocalığı yaptım. Tam
bir heykel hocası değıldım.
-Yapıtlannızı sizden sonraki
kuşaklara ne biçımde kalmasını
islersiniz?
Sergimden sonra heykelleri-
mi evimde koyacak yerim ol-
madığı için 70-80 eserimi İstan-
bul Resim ve Heykel Müzesi'ne
"İsterseniz alın, ısterseniz atın"
diye teklif etmiştim. Onlar aldı-
lar. Şimdi yavaş yavaş 3-5 hey-
kelim de evlere girmeye başladı.
Ona seviniyorum çoİc. Çok se-
viniyorum. Amaam hep oydu.
Insan ömründe müzeye 3-5 de-
fa gider ama evinde olunca hiç
olmazsa belirli bir süre onunla
karşı karşıya olacaktır.
-Çağdaş bir müzenin gerekli-
liği konusunda görüşleriniz ne-
lerdir?
Yeni bir müze çok gerekli.
Bizim nesil ve bizden emekli
neslin büyük bir sanat
yaptığımıza inanmıyorum.
Ama bunlann bizden sonraki
kuşaklara kalması lazım ki ken-
dilerinden evvel "bu kadar
yapmışlar, biz onlan aşahm"
desinler.
-Kolay mutlu olabiliyor mu-
sunuz?
Bir deyimim vardır benim.
Herkes bir şeyden ölecek, bense
zevkimden öleceğim.
Artık Göztepe'deki mütevaa
apartman dairesinin 355 17 39
numaralı telefonuna cevap ver-
meyecek sevgili Zühtü Müri-
doğlu. Yıllar evvel yitirdiğim;
eşi, değerli biricik hocam Seni-
ha Hanım gibi...
OZGEÇMÎŞİ
19O6'da Istanbul'da doğ-
du. 1924'te girdiği Sanayi-i
Nefise Mektebi'nde önce re-
sim sonra heykel öğrenimi
gördü. 1928'de Avrupa bur-
sunu kazanarak gittiği Paris'-
te Colarossi Akademisi'nde
Marcel Gimond'un atölyesi'-
nde 1932'ye dek çalıştı.
1932'de döndüğünde Alay
Köşkü'nde açtığı ilk kişisel
sergisi Türkiye'de açılan ilk
heykel sergisi oldu.
1932-36'da Samsun Li-
sesi'nde resim öğretmenliği
yaptı. 1936'da tstanbul Ar-
keoloji müzesi heykelciliği,
1939-47 arasında Ankara
Gazi Eğitim Enstitüsü resim
öğretmenliği, 1940'ta DGSA
heykel bölümü öğretmenliği
yaptı, 1955'te ağaç oyma
atölyesinin başına getirildi.
1%9'da DGSA'da profesör
oldu, 1971'de emekli olduk-
tan sonra da kurumda 74'e
kadar görevini sürdürdü.
D Grubu'nun kuruculan
arasındaki tek heykelci olan
Müridoğlu'nun heykelden
başka çizim, seramik ve anıt
çalışmalan da bulunuyor.
Sanatçının büyük kom-
pozısyonlan arasında, Beşik-
taş'taki Barbaros heyke-
1K1942 Hadi Bara ile), Zön-
guldak'taki Atatürk anıtı ile
Inönü heykeli (1946 Hadi
Bara ile), Anıtkabir'deki bü-
yük merdivenin batısındaki
kabartma(1953), Büyükada
ile Muş'taki Atatürk heykel-
leri(l%5)sayüabilir.
"Uzaya
bıüaşmış
kaz"Cemal Süreya'nm, Zühtü
Müridoglu'nun 1989'da Cu-
malı Şnat Galerisinde acılan
sergisi için kaleme aldığı yazı:
Evet daası buldu.
Giacometti ile arasında
şöyle bir aynm var: Giaco-
metti yerçekimi tutkunu bir
sanatçı; Zühtü Müridoğlu'-
nda ise bütünüyle bir gökçeki-
mi söz konusu. Avucunu üs-
tüne koyduğu anda malzeme
çılgınca bir hareket, bir uçma
sürecine girer.
O hareket, yerden kopma
girişimini kendisi de şu sözle-
riyle açıklamıştır "Kafamla
ellerim aynı biçimde çalışmı-
yor; kafam ellerimin çalı-
şmasına yetişmiyor."
Taş dışında her çeşit melze-
me. Elbet öncelikle bakır.
Bakınn müzıkal suskunluğu.
Maillol sevgisi. Onun etkisin-
de kalmış. Zühtü Müridoğlu
da Maillol gibi klasik heykel
anlayışından sıyrdma, malze-
me bütününü özgürlüğe taşı-
ma eğiliminde oldu hep.
Maillol'un toplu, etÛ buüu,
tam dünyalı bedenlerine karşı.
O, evrensel bedeni, işaret-
bedeni aramaya başladı.
Uzay dedim demin, ama
Müridoglu'nun bir amacı da
heykeli evlere sokmak. Her
şeyi inceltti. Bir yandan da
uzaüyor. "Bale" heykelini dü-
şünüyorum. Sanlmış kadınla
erkeğin arasında bırakılmış
hem evcil, hem erotik, hem
uzaysal, hem düşünsel
aralığı...
Anıtlar da yaptı Zühtü
Müridoğlu.
Ama şimdi anıt yerine mık-
natıs karşısındayız.
Anıtı aşan mıknaüs.
Yine müzik. Mavilik müzi-
ğin yerini tutacaksa, işte o.
Para? Fena geçmemiş sanat
hayaü bu yönden. Daha
doğrusu, ilk sergisini 1932'de
Alay Köşkü'nde açtıktan son-
ra idare edip gitmiş. Ama söz-
gelimi Beşiktaş'taki "Barba-
ros" heykeli işinden Hadi Ba-
ra'yla birlikte, 1942'de 7-8 bin
lira zarara da uğramışlar (bu-
güne, yani' 1989'a endekse
edersek, ne kadar acaba? -ya
bugüne, yani 1992'ye-..).
Kuğu nedir? "Uzaya bulaş-
mış kaz". Zühtü Müridoglu'-
nun heykellerinden sonra her
kazın kuğu olma hakkı doğ-
du.
'İp-ince, up-uzun, ap-akıl, dup-duygu', seksenaltı yaşındakibir delikanlının yaşama sevinci:
Yaşamnndapek vakııımadııiL, saııslı adaıııdııııKüttür Servisi-Zühtü Müri-
doglu'nun beş büyük dosyayı
dolduran anılan Yapı Kredi'-
nin "Ustalar Dizisi"nde "Züh-
tü Müridoğlu Kitabf'adıyla bu
yıl mart ayında yayımlanmıştı.
Sunuş yaasında Turhan Ilgaz'-
ın beÛrttiği gibi, bu kitabın so-
nunda yaymlanmasına çok se-
vinmişti:
"... Rakısını yudumlayışın-
daki keyiften dökülen güngör-
müş-gençliğinin; her beş daki-
kada bir yaktığı sigarasından-
(üpkı bir ayine hazırlanır gibi:
önce, uzun uzun, ince parmak-
lar arasında çevrilip duruyor,
arada bir dudaklann arasına
götürülüyor. neden sonra yakı-
hyor ve bir, bilemediniz ikı ne-
fes çekilip hemen söndürülü-
yor)vazgeçmeyişindeki umur-
samaz-gençliğinin; konuşurken
konuşurken, bırden lafı kesip,
el çırparak, "Hay Allah, kita-
bım çıkıyor!"diye bircocuk gibi
ÖDÜLLERİ
11. Devlet Resim Heykel
Sergisi'nde (1940) birincilik.
17. Devlet Resim Heykel
Sergisi'nde (1956) ikincilik.
îngjltere'de "Bilinmeyen
Siyasi Hükümlü" adlı yan-
şmada dördüncü grup ödülü
(1953)
5. Tahran Bienalı'nde îran
Sanat ve Kültür Bakanlığı
heykel ödülü(1966)
Sedat Simavi Vakfı plastik
sanatlar ödülü (1979)
Atatürk Sanat Armağanı
(1981)
sevinen, hiç-büyümemiş-gençli-
ğinin yaşama sevincine, geç de
olsa tanık olmanın, ortak olma-
nın mutluluğunu tattım."
Birçok kişinin "anılannı yaz"
demesine karşm, bir gün eşi Se-
niha hanımla birlikte rastladık-
lan Cevat Dursunoğlu'nun da
aynı konuda ısrar etmesi ve eşi-
nin de üstelemesi üzerine anıla-
nnı çizmek geliyor aklına. Eşi
Seniha hanımın rahatsızlığı
sırasında başladığı çalışma bir
buçuk yıl sürüyor. Yoruluyor
ama çok eğleniyor. 1978'de bir
yayınevi basmak istiyor bu ça-
hşmayı. Ancak dört yıl sonra
kayboluyor çizimler. "Saghk
olsun" diyerek yeniden çizmeye
koyuluyor.
Sonunda bu yıl yayımlanabi-
len kitabmda yer alan yazısında
şöyle diyordu Zühtü Müridoğ-
lu:
"Amaç, gecmişteki algılama-
lanmı çizmek; ama bunlann bir
bölümü belleğimde daha belir-
gin, ötekiler daha belirsiz, bu-
ğulu...Geçmişte beni etkileyen,
belleğimde iz bırakmış olaylan,
kişilen ve görüntüleri çizme ça-
basına yöneldim, gerçekleri de-
ğil. Küçük bir ev çocuk algı-
layışımla kocaman görüntüsü
bırakrruşsa bende, onu çizmeye
yöneliyorum burada. Doğru
yol da bu olsa gerek. Anılanmı
yazıp onlanresimlemeksöz ko-
nusu değil. Çizımlen açıklamak
için ekliyorum bu yazüan."
Zühtü Müridoğlu, arulannı
desenler, suluboya çalışmalan
ve altlanndaki açıklamalarla
canlandımııştı.
Kitabında bize özyaşam öy-
küsünden kesitleri, "belleğinde
ız bırakan kişi ve görüntüleri"
anektodlarla süsleyip, kimi za-
man özeleştiri yaparak,kimi za-
man da bazı olaylarda yaşam
görüşünü belirterek sunuyor.
"Zühtü Müridoğlu Kitabı"-
nda yer alan ünlü heykelüraşın
bazı desen açıklamalanndan
alınülarla kendi duygu ve dü-
şûncelerini aktanyoruz:
En büyük şansım
"Çok küçük yaşımda da aile-
min başınm derdiydim. Huy-
suz, vızıl vızıl dolaşan uyumsuz,
berbat bir velettim. 12 yaşım-
dan sonra hepten dert oldum....
Sıfır numara serseri olmama az
kalmıştı, iki rastlantı beni kur-
tardı. İlki üzerimdeki etkisi
bakımından çok önemlidir.
Muhsin(Ertuğrul) ve arkadaş-
lannın Ferah Tiyatrosu'ndaki
gösterilerine gitmiştim. O güne
dek gittiğim tiyatrolara hiçben-
zemiyordu. Kantolar, düetto-'
lar yok, kocaman lakırdılar edi-
len bir oyun; fıstık yenmeden,
ses çıkanlmadan izleniyor. Sev-
dim bu oyunu, boyanmadığım
bir boya kalmıştı, aktörlük;
onu da denemelıydim. Karar
verdim ve ertesi sabah Muhsin
Bey'in huzuruna çıktım, aktör
olmak istediğimi söyledim. Hiç
bir şey sormadan 'yann gel baş-
la'dedi. Dört beş ay sürttüm
Ferah'ta. Aktör olamadım
ama, hiç bir yerde öğrenemeye-
ceğim bazı şeyler öğrendim ki,
beni serseriükten kurtardı.
Çalışmayı, kendini işine verme-
yi, işini sevmeyi, çıkann değil,
işin önemli oldugunu öğren-
dim...Yaşamımda en büyük
şansım bu okula gidebilmem
olmuştur. İkinci rastlanü: Evi-
mızın tavan arasında buldu-
ğum bir kutu. Olacak şey değil,
Kasımpaşa'da Cezayirlİ Gazi
Osman Paşa Camisi başimamı
Hafız Mehmet Efendi'nin evi-
nin tavan arasında görkemli bir
yağlıboya resim kutusu!...Kutu
hoşuma gjtti ama, nasıl kullanı-
Bodrum'da motor değnekçisi Ali Çavuş bakıyor. fih'nta gibi iki kıza. Beni görünce 'erken gelmişiz
dünyaya' dedi. Zavallı Ali Çavuş, sen motor değnekçisi oldukça dünyava geç gelsen ne jazardı?
hr bu boyalar bilmem ki. Mit-
hat'la(Özar) tanıştırdılar beni.
Boya kullanmasını, fırça tut-
masını öğretti biraz. Bir süre
sonra da Mithat tutturdu'bizim
okula gireceksin'diye. Okul de-
diği, Sanayi-i Nefise Mektebi
Alisi idi. Mithat diretti okul
için, boyun eğdik girdik okula.
Aynı dönemde Ferah stajını da
görmemiş olsaydım, bümem bu
okulda tutunabilir miydim?"
Heykeki olacağun
"Hikmet Hoca'yla(Onat)
aramız iyi değil. ..Eskilerle arka-
daş olmaya başlamışüm. Özel-
likle Turgut Zaim ve Eşref
Üren'le. Üzüntümü gören Tur-
gut 'modlaj atölyesinde çamur-
la uğraş, çizimine yaran olur'-
dedi. Ertesi gün adına modlaj
denen ve camurla uğraşılan
odaya daldım, önüme bir baş
koyup çamur yığmaya başla-
dım...Atölyeye çok temiz giyin-
miş, akça saçh bir_ zat girdi.
İhsan Hoca'ymış.(Özsoy) Gü-
leryüzlüydü. Benim çamur yığı-
nına baktı, 'taş yontulur, tahta
da öyle, ama çamuru yontmaya
gerek yok, küçük parçalan ek-
leyerek yaparsan daha kolay
olur"dedi. Hoca gittikten sonra
önerdiği gibi çalışmaya koyul-
dum... Artık g^leriye az uğru-
yor, modlaj atölyesinde camur-
la uğraşıyordum. Atölyede
benden başka kimse yoktu o
dönemde. Bir gün hoca 'de gay-
n ressam mı olacaksın helkeltı-
raş mı? diye sordu. 'Heykelci
olacağım'yanıtını verdim. Yıl-
larca hangi baltaya sap olacağı-
nı bilmeden dolaşan Zühtü
Efendi, sonunda bıkmadan uğ-
raşacağı br iş bulmuştu."
tki pınl pınl göz
"Okul bir Bursa gezisi düzen-
lemişti....Eski yapılar gezisi sü-
rerken bir haber geldi. Gazi
Hazretleri Bursa'daymışlar,
Çekirge'deki köşkte Sanayi-i
Nefise Mektebi Aliyesi öğrenci-
lerini kabul edeceklermiş...
Kapıyı açıp içeri girmemle do-
nakalmam bir oldu. ?ki pınl pı-
nl göz, başka bir şey göreme-
dim önce. Gazi Mustafa Kemal
Paşa bu sıska veledin şaşırması-
n/anladı sanınm. Elini uzattığı-
nı farkettim. Koştum elini sık-
tım ama bırakmadım. Teşek-
kür ettim. Elimi bırak, anlamı-
na geliyordu bu. Anladım da.
nasıl çıkılır bir cumhurbaşkanı-
nın yanından, bilmiyordum ki.
İkinci, belki de üçüncü kez te-
şekkür etti. Elini bıraktım Ga-
zi'nin. Kapı açılıp geç kalanlar-
dan bir bölüm daha içeri girince
odandan dışan fırladım. Arke-
oloji müzesindeki Atatürk büs-
tünde o yüzü yapmaya çok
çalıştımsa da olmadı."
"1927-1928 yılının bitirme
yanşını, en sonunda ben de ka-
zandım. Paris'te bir süre sergile-
ri dolaştım. Yapıtlan hoşuma
giden Gimond adlı bir heykelci-
nin özel Colarossi Akademisi'-
nde hocalık ettiğini öğrendim.
Oraya yazıhp çalışmaya başla-
dım..."
"Halil( Dikmen), Bedia ve
Hadi(Bara) ve de ben, büyük
sergilerden birinde, Brancusi'-
nin Kuşu'nu(L'oiseau dans 1'-
espace)görmeye gittik. Söylen-
tilere göre, Brancusi yirmi yıl J
çalışmış bu yapıta. Üç kanş bo-C
yunda, güzel parlaülmış bir '
tahta parçası. Enayileştik kal-
dık karşısında; biraz da alay et-
tik ya...Sonra anladık Bran-
cusi'nin bûyüklûğûnû."
İlk kişisel sergim
"1932 yılı nisan ayı sonu
Samsun Lisesi'ne resim öğret-
meni atandım.-.Tatilde İstan-
bul'a döndüm. Samsun'a git-
meden önceki ve tatil boyunca-
ki heykel çalışmalanm kişisel
bir sergj açacak sayıya ulaştı. O
yılın Eylül ayında, Gülhane
Parkı'nın girişindeki Alay Köş-
kü 'nde ilk kişisel sergjmi, tümü
arkadaş ve hocalanm olan do-
kuz kişiyle açtık. İlginç olan,
ikinci heykelimi satışım gene bir
sanatçı arkadaşa, rahmetli Ce-
mal Nadir'e oldu. O da hediye
kabul etmedi."
"...Yeni gelen fızik hocası Se-
niha'yla arkadaşiığımız, portre-
sini yapmakla başladı. Sonra
duygusal bir yola yönelince, bu
arkadaşlık ikimizi de kapana
kıstırdı. Ama hiç fena olmadı
da. Kırk yıl beraber yaşamak
olanağı sağladı, ikimize. Yaşa-
saydı, 1985 ellinci yılımız ola-
cakü."
"Seniha Ue Sultanahmet Ca-
misi arkasında bir apartmanın
alt katında, kocaman üç odası
olan bir daireyi kiralamıştık.
Bizim eşyamız pek azdı, ev san-
ki boş gibiydi. İşte Boğaziçi ve
Marmara'yı gören odada bü- •
tün eşya iki iskemle, iki koltuk '
ve bir masadan ohışuyordu." •
Ataç'ın yumnığu :
"Müzelerden aynldım, bir süre '
Ankara'da hocalık yapüm. Sa- •
bahattin de Ankara'daydı. Evi
eğitimcilerin uğrak yeri olmuş- >
tu. Ataç'ın olduğu akşamlar'
briç oynarlar, dördüncü bula-
madıklannda bana başvurmak
zorunda kalırlardı. Briçi seve-
:
rim ama, her oyun gibi onu da '
yanlış oynanm. Ataç da buna
kızdığı için, ondan yanbşlanmı'
hoşgörüyle karşılaması için ön-
ceden söz alırdım. Ama öyle '
yanlışlar yapardım ki, zavallı '
Ataç en sonunda 'Bu denli yan-
'Çağaimzasını atan' Müridoğlutoprağaverildi
Kühür Senisi - Prof. Zühtü Müridog-
lu'nun ölümü üzerine Mimar Sinan
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Rektörlüğü'nce dün saat 10.30'da bir
tören düzenlendi.
Törene Süleyman Saim Tekcan, Dev-
rim Erbil, Hüseyin Gezer, Kerim Siliv-
rili, Hüsamettin Koçan, Neşet Günal,
Ekrem Kahraman, Özdemir Altan,
Aydın Cumalı, Mengü Ertel, Adnan
Çoker, Alaattin Aksoy, Gülçin Ülge-
zen, Cevat Çapan, Handan Börüteçene,
Semra Germaner, Ali Teoman Germa-
ner, Oktay Anılanmert, Beril Anılan-
mert, Bülent Özer, Hamit Kınaytürk,
Leyla Belli, Sadi Diren, Avni Arbaş,
Ünal Cimit, Metin Deniz ve çok sayıda
sanatçı ve bilim adamı kauldı.
Rektör Prof. Gündüz Gökçen adına,
Genel Sekreter Sabit Ayasbeyoğlu,
Müridoğlu'nu kaybetmekten duyulan
üzüntüyü dile getiren telgrafı oİcudu.
Rektör Yardımcısı Prof. Sami Şekeroğ-
lu, a, "Böyle zamanlarda, hocalanmıza
karşı ne yapıyoruz diye düşünürüm"
dedi. Prof. Hüseyin Gezer ve Prof. Ke-
rim Silivrili de Zühtü Müridoglu'nun ,
çağma katkısı ve sanatçılığının ve kişili-
ğinin ayncalıklı yanlannı dile getiren bi-
rer konuşma yaptılar.
Kültür Bakanlığı'nı temsilen Ba-
kanlık Danışmanı Hasan Bülent Kah-
raman da konuşmasında "Zühtü Müri-
doğlu, soyadının getirdiği gerçeğe 86 yıl
bağlı kaldı ve soyadına uygun olarak
sanaunda derviş oldu. Sanatın özü ya-
ratjcılıktır. Yaratıcılık bir ayncalıktır.
Sanatçılar, evrenin gerçeğini sorgula-
yan kişilerdir. Sanatçılann tek olmayı
istemeleri doğaldır. Sanatçılar aynca
toplumsal bir duyarlılık ve sorumluluk
taşırlar. Türk toplumu ne yazık ki belle-
ği olmayan bir toplum. Bu nedenle ya-
şayan değerlerine hep geç sahip
çıkmıştır.
Şimdi bize düşen ona daha fazla sa-
hip çıkmakür. O gerçekten sonsuza ka-
dar yaşayacak" dedi.
Zühtü Müridoglu'nun cenazesi,
Erenköy Gaüppaşa Camisi'ndeki öğle
namazından sonra Karacaahmet Me-
zarlığı'nda defnedildi.
lış yapıhnaz Zühtü', diye masa-;
ya yumruk atardı."
"Ankara'dan İstanbul'a,
Akademi'ye hoca atandım, bu
son durağım oldu....îkinci Ci-
han Savaşı başlamıştı; korkulu •
günler yaşamaktaydık...Savaş
bütün dünyayı sarmış durum-
da. Bu sıra ikinci kez askere al- -
dılar beni ve Çorlu'ya gönder-,
diler..."
Şansü adamdım
"Geldik 1986'ya. Yaş seksen.
Bu seksen yıllık yaşamımda ya-
kmacak bir durum pek olmadı
sanınm. Şanslı bir adamdım. •
Çizimlerin başında da anlattım
ya, huysuz, vırvırcı bir veledin
onsekiz yaşına dek her aklına
geleni yapmasını hoş karşılaya-
cak kaç ana-baba vardır? Bir
gün 'ben heykelci oldum'diye
gelince, Hafız Mehmet Efendi
hiç karşı çıkmayacak, olacak
şey mi bu? 34 yaşında Aka-
demi'ye hoca olacaksın, hemen
hemen her konuda anlaşüğın
bir eş bulacaksın ve 62 yıl çalîj-
ma olanağın olacak, daha ne is-
teyebilirim bu dünyada?"