06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS1992 PAZARTESİ OLA YLAR VE GORUŞLER Günüıt Modası: Atatürk Dönemini Kötûlemek! Şimdi günün modası ya, Atatürk'le ilgili ne varsa eleştiriyorlar. Eleştirileri de düşüncesizce ortaya atılmış sloganlar halinde oluyor hep: "Resmi tarih"ten sözediyorlar, "mahutdevrimler" diyorlar, yükseîcten bakarak, "Sevr Anlaşması"nın " l Lozan'*a üstünlüğünü öne sürüyorlar önünü ardını düşünmeden. Prof. Dr. BEDIA AKARSU Bugûnlerde sık sık Ataç'ı anımsıyorum. Ataç sağ olsaydı ya da günümüzde de Ataç düzeyinde biri olsaydı şu ortalıkta ilerici- yiz diye dolaşan ve övünerek herkese üstten bakan, daha doğrusu üstten baktığını sanan birtakım sözümona yazarlara "alıklar" diye seslenseydi ve onlara nerede ve ne düzeyde ol- duklannı gösterseydi herbiri kaçacak delik arardı sanınm. Böyle bir şey nereden aklına geldi diye sorabilirsiniz bana. 40 yıl öncesine giden bir olayı anımsamamdan... Şu yanan, ya da yakılan, Tepebaşı'ndaki es- ki Şehir Tiyatrosu'nda Edebiyatçılar BirliğT- nin bir toplantısı vardı. Sol ve sağ kanşımı protestocu bir grup genç, üst balkonu doldur- muşlar ve hiç kimseyi konuşturmama karan almışlar. Ellerinde balkondan sarkıttıklan özellikle öztürkçe ve Atac'ın diline karşı slo- ganlar olan pankartlar... İlk konuşmayi birlik başkanı Yaşar Nabi yapacaktı, iki üç dakika sonra kürsüden inmek zorunda kaldı. Arka- sından Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ah- met Hamdi Tanpınar gibi ünlü yazarlanmız. hatta o zaman için gençlerin gözdesi olan ünlü "hatip" Behçet Kemal Çağlar vb. birer birer sahneyeçıkülar. Ama gençler hiçbirini konuş- turmuyor, hepsi de birer ikişer dakika sonra sahneden inmek zorunda kalıyorlardı. Salon- da sanki kıyamet kopuyordu. Birden Ataç fır- ladı sahneye. Önce şöyle bir durdu, yukan gençlere doğru baktı ve elini de kaldırarak "alıklar" diye seslendi. Bir anda herkes şaşkın, sustu. Ve Ataç tam bir saat, tam bir sessizlik içinde konuştu. Salonda çıt çıkmı- yordu, kimse soluk almıyordu sanki. Konuş- ma sonunda, başta yukandaki gençler olmak üzere bütün salon Ataç'ı uzun uzun alkışladı. Ataç o her şeye karşı olan gençlere dersini ver- mişti. Ve o gençlerden tanıdığım kimileri şim- di Ataç'm ve Atatürk devriminin yolunda yü- rüyor, bunu da tatlı bir anı olarak belleklerin- de saklıyorlar. Bugün bir Ataç beklemek bir düş, biliyo- rum. Kaldı ki o gün karşı olan 20 yaş gençliği idi. Her şeye karşı olmak, yaşlan gereği olan gençlerdi. Bugünün Atatürk devrimine söv- meyi marifet sanan, çoğu da çıkar peşinde olan züppe takımınm ise yaşlan 30'un hatta 40'ın üstünde. BunJara Ataç da ders veremez, biliyorum. Ama yine de düşlüyorum böyle bir olayı. Çoğu da iyi eğjtim görmüş, iyi yetişmiş ol- ması gereken bu insanlar neden böyle bir hava içine girdiler diye düşünüyorum da şu sonuca vanyorum kendimoe: Bütün bunlar, düşün- mediklerinden, düşünemediklerinden, düşün- meye ahşünlmadıklanndan, düşünme tem- belliğinden, her duyduklannı, kendilerine her verileni üzerinde düşünmeden hemen benim- semelerinden ve kendi düşünceleri imiş gibi yeniden sunmalanndan, birtakım sloganlan, ezberleyip bunlan papağan gibi yineleyerek, üstelik bunu da düşünce özgürlüğü ve bilimsel özgürlük adına yapmalanndan kaynaklanı- yor. Özgürce dûşünebilmek Düşüncemi biraz daha açayım: özgürlük son yıllarda üzerinde en çok dunılan kavram. Demokrasinin temel kavramı olduğu gjbi, in- san olmanm da temel niteliği özgürlük, bunda kuşku yok. Ama insan bir toplumsal varük olduğuna göre, bir toplum içinde yaşadığına göre o toplumun yasalanna da uymak zorun- dadır, eylemlerinde tam bir özgürlük içinde değildir; içinde bulunduğu toplumun yasa- lannı beğenmese de onlara uyacaktır insan. Ama işte demokrasinin en büyük erdemlerin- den biri, insana beğenmediği yasalan eleştir- me hakkını vermesidir. Bunu da düşünce öz- gürlüğü, düşüncelerini söyleme ve yazma öz- gürlüğü sağlar. Bu noktada hemen herkes bir- leşiyor Ne var ki bir nokta .gözden kaçıyor, dü- şüncelerini özgürce dile getirebilmek için önce insanın kendisinin özgürce düşünebilmesi ge- rektiği unutuluyor. Kendisi düşünemeyen, özgürce düşünme alışkanlığı edinememiş, yalnızca kendisine belletilenlere inandınlmış insanlara düşüncelerini söyleme özgürlüğü verildiğinde ne kazanacakür o insan ye içinde bulunduğu toplum? Egitim sistemimiz çocuğa düşünebilmeyi sağlayacak düzeyde değil. Öğ- renciden yalnızca derslerini öğrenmesi istenir, üniversitelerimiz bile bu duruma getirilmiştir son yıllarda. Sonunda ortaya çıkan, düşün- meyen insanlar topluluğudur. Kimi aydınlanmızın kendileri düşünmeden düşünceler ortaya attıklannın yakın tarihi- mizden bir iki örneğini vereceğim: 50'li yıllar- da Marksist solculanmız kendilerinin Mark- sist olduklan için ilerici de olduklannı düşü- nürken, öztürkçetiliğin de ilericiük olduğunu ve bir Marksist'in öztürkçeci olması gerektiği- ni de düşündüklerinden öztürkçeci de oldular. Ama o sıralarda Stalin'in bir yazısı Türkçeye çevrildi. Bir de baktılar ki Stalin dilde öz- leşmeye karşı. Birden hepsi öztürkçeye karşı oluverdiler. Yine kısa bir süre öncesine kadar İzmir İkti- sat Kongresi öne sürûlerek Atatürk'ün dev- letçi olmadığı, liberal ekonomiyi savunduğu öne süriilüyordu. Şimdilerde ise yine aynı in- sanlar bu kez kendileri yeni solcu, yine ileria, liberal oldular ve Atatürk'ü devletçilikle suç- layıp eleştiriye başladılar. Devletçiliği eleşti- rirken ölçüyü kaçınp bireyin egemen olabil- mesi için devletin kalkmasını isteyecek kadar ileri gidenler de var aralannda. Aslında bu da kendi düşünceleri değil, Batı'da da bu gibi ay- kın akımlara rastlanıyor günümüzde. Bizim- kiler de hemen sanlıyorlar böylelerine. Şimdi günün modası ya, Atatürk'le ilgili ne varsa eleştiriyorlar. Eleştirileri de düşüncesizce ortaya atılmış sloganlar halinde oluyor hep: "Resmi tarih"- ten söz ediyorlar, "mahut devrimler" diyor- lar, yüksekten bakarak, "Sevr Anlaşmasf'nın "Lozan"a üstünlüğünü öne sürüyorlar önü- nü ardını düşünmeden. Yine Ataç'tan dinle- miştim, bir tarihçimiz "Bu kadar cehalet an- cak okumuşta olur" dermiş. Sevr'i yırtmak için bu ulus kadını erkeğiyle, köylüsü kentli- siyle üç yıl boyunca savaşmış ve sonunda saldırganlan denize dökerek Lozan banşını sağlamıştı. Bunu nasıl unutabilirler? Türklük bilinci yaratmak Resmi tarih dedikleri de cumhuriyet döne- minin tarih araştırmalan. 600 yıllık Osmanlı döneminde yapılamayan bir şey başanlmış, tarih biühci uyandınlmıştı Türk toplumunda o beğenmedikleri cumhuriyet döneminde. Bunu da Atatürk 1935 yılında Türk Tarih Kurumu adını alacak olan Türk Tarihini Tet- kik Cemiyeti'ni kurarak sağlamıştı. Bu derneğin amacı bir yandan dünya tarihi ile ilgili incelemeler, ömür yandan -asıl amaç- Türk tarihinin hem en eski dönemlerine değin araştınlması, hem de bugün üzerinde ya- şadığımız topraklann en eski uygarlıklannın ortaya çıkanlması ve bugünkü Türkiye halkı ile genel olarak Türk budunlannın birbiriyle ilgisini göstererek genel Türk tarihinin bilim- sel yöntemlerle incelenmesi idi. Bunu gerçek- leştirmek için de çok yanlı bir planlama gerek- li idi. Uzmanlar yetiştirilmesi, arkeolojik kazı- lar yapılması vb. de Türk Tarih Kurumu'nun izlencesi (programı) içindeydi. Tarih incele- melerinin agırlık noktasını da uygarlık ve ekin (kültür) tarihi oluşturuyordu. Bütün bu yapılanlan yadsımak için insanın bilisiz (cahil) olması da yetmez sanınm. Ya kasıtlı yapılıyor bütün bu Atatürk devrimine karşı çıkmalar ya da tam bir aymazlık içinde- ler bunlan yapanlar. ARADABIR FATMA GUREL V ük. Kinıva Mülıeııdisi Zeytinve Üretici İnsan Yolunuz Ege kıyılarına düşerse, Çanakkale'den çıkıp, Kaz Dağı'ndan aşağı inerseniz, Edremit Körfezi'ni saran zeytin ağaçlarının denizin mavisi ile ne güzel kucak- laştığını görürsünüz. Durup seyretmek istersiniz. Binlerce yıl önce buralarda geçen o büyük destanları yazan Home- ros'ahak verirsiniz. Edremit'ten sonra Ayvalık, Dikili, izmir ve aşağılara ka- dar size hep zeytin ağaçlan arkadaşhk eder. Dünyada bu ağacın sevip yerleştiği ülke sayısı, bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar azdır ve bunlardan birisi de bizim yurdumuzdur. Ne yazık ki son yıllarda, kıyılardan başlayarak zeytinlik- ler yerlerini inşaatlara bırakıyor. Yıllardır üretici olmanm sıkıntılarını yaşayan insanlar, artık bu soylu ağaçtan kur- tulmanın yolunu arıyorlar. Çünkü, zeytinyağı sağlık ve lez- zet bakımından bütün üstünlüğüne karşın yerinde para et- mez. Kış ortasında zahmetli ve masraflı bir şekilde topla- nan ürün, hükümetlerin ücret ve ödeme politikası yüzün- den, üreticiyi bıktırmıştır. Havadan yapılan ilaçlamalarye- tersiz olduğu için, ürün giderek daha azalır. Ortalama beş kilo zeytinden bir kilo zeytinyağı elde edilirken zeytinin fi- yatı, yağın fiyatından çok daha yüksektir. Zeytin ağacının verimini ve ürünün değerlendirilmesini gözetmeyen politikalar, açıklanması zor çarpık ilişkiler, zeytin üreticisini yıldırmıştır. O yüzden zeytinliklerin yeri- ne evler, moteller dikilir. Kısaca, zeytin üreticisi rahat değildir, tıpkı başka birçok tarım üreticisi gibi... Küçük ve orta ölçekli sanayici de rahat değildir. Bilgi, emek ve para konarak bir üretim yapılır. Yıllardır süren yüksek errflasyon, hep büyüklerden yana çıkarılan yasa- lar, küçük çaplı üreticileri zorlar. Üretimin, finansmanın zorluklarını aşsa, bu kez karşısındaki güçlü rakiplerle uğ- raşmak zorundadır. Sabah akşam reklam yaparak insan- lartn beynini yıkayan ve ülkeyı bir açık pazar haline getiren çokuluslu firmalarla yanşacaktır. Bir bankaya işi düşerse, her türlü zorluk karşısına çıkarılır. Çünkü bankalar trilyon- ları götürenler içindir. Oysa yapılan iş bir üretimdir. Bir değer ortaya konmak- ta, birçok insan için iş kapısı açılmakta, vergi verilmekte, dışsatım yapılmakta, ülkeye döviz sağlanmaktadır. Kuşku- suz bu, yurdumuz için yararlı bir hizmettir. Ancak üretici yine rahatsız, yine zor durumdadır. Liberal ekonomi, tüm yurttaşları. devletin değil birkaç ailenin işçisi durumuna getiren model olmamalıdır. Tarımcı, sanayici zordadırda bilim yadasanatalanında ürün verenler rahat mı? Bu ortam onlar için büsbütün ışıksız... ûrneğin, inceleme, araştırma, düşünme ve birduygu bi- rikimi sonucu, ortaya bir yapıt koyan yazan, boş vermişlik ve ilgisizlik bekler. Yeniden yaratmak isteğini yitirir. Ancak doğasındaki yaratıcılık dürtüsü de ona huzur vermez. Bu gel-gitler arasında bocalar durur. Kısaca ülkemizde üre- tim yapan ve ürün veren insanlar mutsuz olmaya prog- ramlanmıştır. Rahat olanlara gelince, her işi en kısa yoldan çözüm- lenen ayrıcalıklı grup, aracılık yapanlar, borsa spekülatör- leri, rantiyeler, 'hayali ihracat' gibi uyanıklıklarla devleti soyanlar ya da bir arpalık ele geçirenleri sayabiliriz. Bu ise öncelikle gelecek kuşakları üretici olmadan kolay yol- dan rahata kavuşmaya heveslendiren birdurum. Oysa, ül- kemiz, tarımda, sanayide, bilimde ve sanatta uğraş veren, bir değer üreten, çevresine ve yurduna yararfı olan bu in- sanlarla var olacaktır. Bu insanların yolu açılmalı, daha yüzlerce yıl ürün verecek zeytin ağaçlan gibi kesilip atıl- mamalı, devlet önce onları korumalıdır. TARTTŞMA Köy öğpetmenleri %9 yılında Van ılıne ait bır köy oku- rnizde içme suyu yok. Beş-on kilometre çahşır, çaldığınız kapı açıhrdı. Istek ve di- 1 1 lunda öğretmenliğe başladım. Okulum tek derslikliydi. Öğrenciler için yeterli sıra, öğretmen masası yoktu. Okul bahçesinin sının beürsizdi. Veliler, kızlan okula gön- dermiyorlardı. Köy il merkezine 30 km. uzaktaydı. Köyde ve okulda elektrik, içme suyu yoktu. Yirmi iki yıl sonra, 1991'de Manisa, Gölmarmara, Yeniköy-Ayanlar mahallesi ılkokuluna atandım. 1976'da mahalleye okul açılmıştı. Derslere köylülerin 1983'te yapüğı derslikte başladık. Sıra, masa olma- yan şeylerdi. 1992 yılındavız ama mahalle- uzaktan traktörle su taşınıyor. Tek derslikli yeni okulumuz ekim ayında tamamlandı. 4 kasım günü yeni sıralann gelmesi öğrencileri sevindirdi. Su tesisatı konulmayan öğrenci tuvaletinde nasıl te- mizlik yapılacağını yetkililerin düşünmesı- ni istiyorum. Aradan onlarca yıJ geçmiş, dünyamızda çok şeyler değişmişti. Okul yapma anlayışı- mızda değişiklik olmamışü. Okul deyince leklerinizi söyleyebilirdiniz. Yöjıetici du- rumdakiler dinler, yardımcı olmaya, yol göstermeye çalışırlardı. 199O'lı yıllarda yöneticilerin süslü odala- nna girmek bir ayncalık. Şimdi yukardan aşağıya gönderilen emirler var. Bir de öğ- retmenlere bol cezalar! Bu satırlan köy okullannın, köy öğret- menlerinin sorunlannın çözümüne bir kat- kı olsun diye yazıyorum. Değişen dünyaya neden aklımıza sadece dört duvar geliyor. ve koşullara ayak uydurabilmemiz dileğiy- Eksiklikleri tamamlamak öğretmene kalı- le— yor. Neyle, nasıl tamamlanacak? ARİF ARAS 1969İarda yöneticiler sadece bir odada GülmarmaralManisa PENCERE 83 Rejimi!.. MEHMET YERLİKAYA 1970... P.(K.Hv.)Tğm.l991... Ölümünde yaşamı banndıran bütün yuzlergüzeldir. Sen şimdi daha güzelsin... En güzel günlerimiz henüz yaşayamadıklanmızken, bizi aalar içinde bırakarak aramızdan aynldın. Ölümadın kalleş olsun... ERHAN-HAKAIN-FATİH ÇÜBUK ASLIYE HUKLK MAHKEMESİ NDEN Sayı: 1992 19^ Hasan Yamaç tarafından uçılan ışbu gaplığe hükmedılmesıne ıhşkm davada Da\acı Hasan Yamac karde^ olduğu ılen surülen 1934 do- ğumlu Husevın ve Ke/ıban'dan olma AHMET YAMAÇ"ın 1957 >ı- lından ben kaybolduğu ıddıa cdıldığınden adı geçen Ahmet Yamaç ı gören veya bılen veya bıı kışı hakkındü herhangı bır şckılde bılgısı bu- lunan herkesin bir yıl ıçensınde mahkenıemıan 1992 196 sayılı dava dosvasına müracaaıla bulunmalaı ı ılan olıınur. Basın: 34946 İSTANBUL' UN 7 KATLI SOMON TTD / / L TARİHİ ESERİ RUMELİ CADDESİ'NDE!.. ŞIMDI, 0 TARİHİ ESERDE BİR BAYFORM VAR "elbiselere de aşık olunur, gömleklere de" YAZ İNDİRİMİ AŞAĞIDAKİ MAĞAZALARDA: İSTANBUL - RUMELİ CADDESİ 69 • MÖVENPİCK HOTEL • ATAKÖY GALLERIA» BAKIRKÖY • MERTER FABRİKA SATIŞ MAĞAZASI • BAKIRKÖY SERİ SONU- BAKIRKÖY FİŞEKHANE CADDESİ (yakında açılıyor) Zaman ne çabuk geçiyor.. 80'lt yıllar geride kaldı.. 92yi aşıyoruz. 2000e şunun şurasında ne kaldı? Türkiye 21 'inci yüzyıla hazırlanıyor.. Şaka değil, bir 'binyıl'dan öteki 'binyıl'a geçmek, takvim- de bile olsa, insanı düşündürüyor. • 80li yıllar kimine göre kan, gözyaşı, işkence, baskı, ada- letsizlik, darağacı, utanç, karanlık, faşizm, katliam, cina- yet, devlet terörü, çağdışılıktır... Kimine göre serbest pazar ekonomisine geçiş, dünya ile bütünleşme ve çağ atlamadır. Eskiden kimse cebinde Amerikan Doları taşıyamazdı; 80'lerde döviz dükkânlarm- da mark, dolar, sterlin satılmaya başlandı.. Çağ atlamanın ölçüsü ne? Cepte Amerikan Doları taşımak mı? Yurttaşı gözaltına alıp tam on yıl mahkeme karşısına çıkarmadan zindanda çürütmek mi? Bir bütünlük içinde düşünüldüğü zaman, 80'lerin karan- lığı, insanın bugün bile karalar bağlamasına yeter, en ayıp sayılması gereken politikalar o dönemde utanmazlıkla pi- yasaya sürülebildi, bunlardan biri, neredeyse devlet siya- seti oluyordu: Depolitizasyon!.. • Bir ülkeye körlerin fili yokladığı gibi yaklaşmak, ilkel bir yöntem sayılır. 80'lerde de elbet olumlu işler de yapılmış- tır. 2'nci Abdülhamit, Franco, Salazar, hep kötü şeyler mi yaptılar? En berbat yönetimi bile övecek nedenler, aranın- ca bulunabilir. 12 Eylül faşizminin lideri Evren'den bugünkü Cumhur- başkanı Özal'a devredilen "83 rejimi" bugün de geçerlidir; Türkiye 1990'lara, kişi başına 2000 dolarla birlikte 12 Eylül hukukunu üstlenerek girdi. Yeni binyıl'a kadar Türkiye'de çağdaş demokrasinin hu- kukunu eksiksiz kurmak, bir ayıptan arınmakla eşanlamlı- dır. "İnsan konuşan hayvandır" diye tanımlanır; insanın "düşünen"yada "gülen"biryaratıkolduğunusöyleyenler de çıkmıştır; ama, bir yaklaşım daha var: İnsan siyasal bir hayvandır. Bütün dünya yeni binyıl'a ortak bir siyasetin eşgüdümü içinde hazırlanıyor. Nedir o siyaset? Çağdaş demokrasiyi oluşturan insan hakları ve temel öz- gürlükleri ortaklaşa benimsemek... • 21'inci yuzyııa o Kaıaı.. 83 rejiminden kurtulamadık.. 12 Eylül faşizminin hukuku ülkenin başına beladır; parti- ler halktan kopuk bir politikanın çarkını çevirdiklerinden demokrasi bir türlü öne çıkamıyor, lafta kalıyor; basın ev- lere şenlik durumdadır; politika kulislerinden dedikodular- la porno edebiyatı, ünlü hayat kadınlarıyla borsa oyunla- rından oiuşan bir renkli salatayı karıştırıp lotaryayı da sürmanşete oturttun mu gününü kurtarıyorsun. Depolitizasyon basında geçerli... 80'lerin mirası bu.. • Ülkemizde köktenci bir hukuk seferberliğinin bayrağını *açmak zorundayız. Teröre karşı en etkili ilaç da kimsenin ağzını açıp eleşti- remeyeceği bir hukuk dü- reni kurmaktır. Çünkü terö' tün ortaya sürdüğü gerefcçe öe Türkiye'nin bugünkü dev- let yapısının faşist içerik taşt- masıdır. Terörist eleştirisinde haklı- dır. Yönteminde haksız.. Türkiye yeni binyıl'a şimdi- den hazırlanmak istiyorsa, 12 Eylül'den miras kalan ve "83 rejimi" diye anılan düzeni kö- künden değiştirmek zorun- dadır. ÜNİVERSİTE'ye GİRİŞ Sl- NAVINDA BAŞAR1SIZ OLAN BAYANLAR: üzülmeyıni: I ş v • r e n I • r: "BİR LİSAN İKİ ÜNİVERSI- TEYE BEDELDİR." Diyorlar. İNGİLTEREdeİNGİLİZCE yigü- venceli ve ucuza Öğrenin AU-PAIR A c e n t a m u DERİN'e gelin, sizi Eylûl kurslanna yetiştirelim . DERİN Limited Şirketi Mazhorpaja Sok. 2/9 Befikta; (80700) Ijtonbul 25» 53 42 - 261 43 S6 / »7 OZEL BORA SÜRÜCÜ KURSU 89.DÖNEMKAYITURI DEVAM EDİYORI Hatta sonu-Hafta içi ve Akşam kurslan devam ediyor. Derstıane: ÜSKÜDAR: 34317 82-310 92 N KOZYADVSl 312 47 33 TARABYA; 2t2 08 18 İLAN BEYPAZARISULH HUKUK HAKİMLtĞİ'NDEN Esas No: 1990/254 Davacı AJtuğ Özalp vekili Av. Yurdaer Köylü tarafından dava- lılardan Ahmet Kaya ve raüşte- rekleri aleyhine mahkememizde açılan izalei şuyu davasının du- ruşması sonunda: Mahkememizden verilen 27.9.1991 tarih ve 1990/254 esas, 1991/246 esas sayılı kararla açı- lan davanın reddine karar veril- miş, daha önce adresi tespit edi- lemeyen davalı Mehmet Kaya hakkında ilanen tebligat yapıl- mış, ancak duruşmaya gelmedi- ğinden dava yokluğunda biciril- miştir. Bu nedenle davalı Meh- met Kaya'mn işbu kararı tebliğ tarihinden itibaren 8 gün icersin- de temyiz edilebileceği, aksi tak- dirde kararın kesinleseceği kaıar tebliği yerine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. 7.7.1992 Basın: 35049
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle