Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
&AYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS1992 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
Anadolu Sıcağında
Hacı BektaşVeli...
ÜMİTSARLASLAN
Alevi-Bektaşi kültürünü, Hacı Bektaş Veli'-
yi, bu kültürün kaynaklannı, tarihsel oluş
içindeki yerini değerlendirmek işinde çeşitli
yaklaşımlar var. Sade insanın olaya bakışını,
geleneksel kaygılarla, eğilimlerle davranması-
nı anlamak olanaklı. Ancak. bualandaki kimi
araştırmaalann, Alevi-Bektaşi kültürünü
araştırmak. değerlendirmek. bu geleneğin gö-
nül izini süren yurttaşlanmızın sorun ve sıkın-
tılannı yansıtmak amaçlı kurum ve kuruluşla-
nn Anadolu'yu, Anadolu kültür varlıklannı
değerlendirirken içine düştükleri seçmeci tav-
nn (ekletizmin) olumsuzluğunu belirtmeliyiz.
Anadolu'nun tarihini, kültür yapısını oluştu-
ran bileşenleri değerlendirirken bir noktadan
öncesini ya da sonrasını kesip atarak geçmişe
bakmak yanılgısı bu alanda da sürüyor.
Konuyu dar bir inanç sorunu olarak algıla-
mayıp Anadolu'nun ucu on bin yıla varan
kültür varlığı içinde geçilip gelinen bir yolcu-
luk olarak değerlendirenler olduğu gibi; Ker-
bela trajedisinde takılıp kalan, Anadolu'nun
uzak geçmişini, bağnnda kök tutmuş kültür-
lerin beslendiği kaynaklan kendi toprağı dı-
şında arayanlar da var.
Alevi-Bektaşi geleneğini, Hacı Bektaş dü-
şüncesini Anadolu'nun kültürel sürekliliği
içinde anlamlandıran birinci kümedeki anla-
yış, tarih içindeki bu yolculukta cumhuriyet
devriminin getirdiği laiklikle düşünce özgür-
lüğü ve özdeşliğine, biri birinin olmazsa olma-
zı olarak bakarken ikinci kümedeki anlayış
bu kez, insanla Tann arasında Bektaşice ku-
rulan sevimli ve sıcak ilişkinin yerine bin yıflık
bir efendi-kul ilişkisini yeğlemekte; Bektaşi-
nin iğnesini kendilerine batırmak yerine softa-
nın çuvaldızını karşısındakine yöneltmekte-
dirler...
Bugün Haabektaş ilçesinde Hacı Bektaş
Veli'yi anma törenleri ve kültür etkinliklerinin
29'uncusu başlıyor.
Hacıbektaş Şenliği, kültürel iletişimi sağla-
mak dışında demokratik açılımı hızlandır-
mak yönünde de etkin işlevler yüklenen dü-
zeyli şenlikler arasında. Ama, onlardan ayn-
lan önemli bir yanı var. Şenlik, Haa Bektaş
Veli gibi Anadolu kültür varlığının tepe nok-
talanndan bir düşün ve eylem adamının adın-
dan yola çıkıyor. O ada yaslanmış geleneğin
ikliminde sürdürülüyor bu etkinlik. Bu gele-
nekte insana saygı vardır, hoşgörünün tandı-
nnda pişen mizahta ışıldayan usçuluk vardır,
tatlan da acılan da payla^ma vardır. dansla
üretim vardır, kadına saygı vardır, demokrasi
vardır; Anadolu halkının kendisi vardır...
Haa Bektaş Veli düşüncesi ve geleneğinin
toplumsal düzlemde hoşgörülü, yüzü bu dün-
yaya dönük, yaşama hakkı ve sevgisini göksel
buyrultularla sınırlamayan bir yaklaşımı, dü-
şünsel düzlemdeaktarmaa değil ussal bir tu-
tumu var. Bu özelliğiyle de İslamın tutucu yo-
rumuna karşı özgürlükçü yorumundan yana
bir düşünce damannı emzinniş, beslemiş hep.
Bunu yaparken bugün de toplumsal kültürel
varoluşumuzun sağlıklı temellendirilmesinin
biricik yolu olduğuna inandığımız Anadolu'-
ya sahip çıkmak yolunu seçmiş. 700 yıl önce
böyle düşünüp eylemiş bu gelenek, 'Ulusal
Kurtuluş Savaşımız'da bu yüzden Mustafa
Kemal'e destek ve arka olurken bugün de de-
mokrasi, insan haklan ve iaiklik düzleminde
çağdaşlaşma ve özgürleşme ülküsüne desteği-
ni sürdürüyor...
"Haa Bektaş Veli bir Horasan eri olabilir,
ancak onu yaşatan inanç, 'Bektaşjlik'i ku-
rumlaşüran düşünce, yayan, geliştiren emek
Horasanlı değildir. Hacı Bektaş Veli'yle başlar
üstünde yer veren sevgi, saygı, Horasanlı değil
Anadoluludur." Aynı biçimde Bektaşilik'le
dirsek teması içinde tarihsel yolculuğunu sür-
düren Alevilik de "Anadolu insanının tarihini
oluşturan kesimlerden biridir"(*) Arap yan-
madasının değil Anadolu'nun bir kültür zen-
ginliğidir. Hacı Bektaş ne kadar Horasan'dan
gelse de Anadolulu-Anadolu'nun olduysa.
Alevilik de bugün saygı duyulan özüne bu
topraktan özümsedikleriyle kavuşmuş...
Hacı Beştaş'ın bizim olması. yerliliği Ana-
dolu kültür teknesinde kanlı hamurun özünü
kuran sürekliliği kavramış olmasındandır.
Anadolu'da yerli olanın sürekli de olduğunu
bütün uygarhk tarihi anlatıyor.
"Öyle bir bahçe ki Anadolu Her kim Ne-
reden gelirse gelsin Ayırdına vanr bir gün
Sonsuzdan gelip Sonsuza gittiğinin." (Ab-
dülkadir Paksoy, Hacı Bektaş Destanı 1992)
Bu oluşu, akışı, kültür kabarmasını Ana-
dolu'yu yurt tutmuş bütün halklann, insanla-
nn gelenek, görenek, inanç, duyuş, düşünce...
gibi kültür ürünlerini, üretmelerini izlerken
görüyoruz.
"Uygarlıklar beşiği Anadolu, tarihinin fec-
rinden günümüze kadar, bu fıkir sürekliliğini
ısrarla korumuş, tann. toprak, insan iştirakı-
nın gereği fikrini. Temel düşünce, zamanla
baa tali değişmelere uğramışsa da özünü boz-
madan, bütün büyük dinleri, Hıristiyanlığı,
İslamı delip geçerek günümüze çıkmış. Bu dü-
şünce tüm Anadolu adamının malıdır." (Bur-
han Oğuz, Anadolu Aleviliğinin Kökenleri,
Alevilik Üstüne Ne Dediler? Cemal Şener. s.
308).
Tapınağım insan olsun
Akdeniz'in, Anadolu îlkçağının, Anadolu
toprak ve tarihinin bilge araştınası Halikar-
nas Balıkçısı, nasıl kendine ceza diye biçilen
'sürgün'den toprak, tarih ve suyla haşır-neşir
olarak bütün bir Anadolu'nun öz tarihini sü-
züp çıkardıysa, -ki bu tarih, bizim gökte arar-
ken yerde bulduğumuz kendi kültürümüz-
dür- Hacı Bektaş da Selçuklu ve Frank kılı-
cından artık olarak kendine seçtiği Sulucaka-
rahöyük'te (şimdiki Haabektaş ilçesi) Hali-
karnas'ı da içine alan, "Tüm Anadolu
adamının malı" daha geniş ve evrensel bir ay-
racın (parantezin) hem sürdürücüsü, hem ye-
niden yaratıası oluyordu. Halikarnas Ba-
lıkçısf nın yetkinlikle tanımlayacağı uzak kül-
tür köklerimizin toprağına en soylu ve bizden
bir daman Anadolu'nun ortasında aşılıyor-
du.
Bu kök. bu damar, insana saygndı, "can'a
sevgiydi: insana ve insani olana sonsuz sevgi,
tapınma kertesinde inan ve güvendi. Anadolu
uygarlıklannın, Anadolu ilkçağının simyacısı
Halikarnas Balıkçısı'nda 'can' bizim kendi ta-
rihimiz, toprağımız, suyumuz içre bir deli tut-
kuya dönüşüp, on bin yıllık kültürümüzün
canevine yerleştirilirken 700 yıl önceden Haa
Bektaş Dergâhındayankılanan"Gelincanlar
bir olalım!" çağnsıyla çoğullanıp. İlkçağ Ege-
si'nin kıyılannda aklın veduygunun evliliğini
kuran filozoflara el veriyordu: Her şeyin ölçü-
sü insandı, her şey onunla başlıyor, onunla bi-
tiyordu. Hacı Bektaş Veli ve onun adıyla
çağnşan düşünsel gelenek, XIII. yy Anado-
lusu'ndaki bu düşünsel göverme kendini esin-
leyen. besleyen Anadolu ilkçağının düşün da-
ğannı da kuşanarak eklemlenir kültür evre-
nimize...
Tapınağım İnsan Olsun'da Ceyhun Atuf
Kansu'nun dediği gibi:
Bir kardeşim varsa insandır bu
Bir dostum varsa
Bir sıcak el varsa tutacağım
Uğruna öleceğim tek kale:
insandır bu
Güz çimeni yolu ve mürdüm
ağaçlanyla gölgeli
Bir tapınağım varsa
Oturup yan yana kandil ışığında
Her şeyi söyleyeceğim ona:
İnsadır bu.
İnsani, insan değerlerini dışlayan, hiçleyen
bir 'kültür' dünyanrn hiçbir yerinde tutma-
mıştır, tutunamamıştır. Odağına insani koy-
muş Haa Bektaş düşüncesinin, dilimizin. dil-
dedirilen düşüncemizin büyük ustası Yunus'-
un insanlık anlayışı ve sevgisinin altına imza
atmayan hiçbir kültür kalıcı değildir!.. Yenile-
yici, yenileştirici, aklın ve insanca yaşama se-
vincinin ışıklı çileli yolunda yürümüş ve yürü-
yecek insanlıkla birleştirici değildir... Sa-
ğaltıa, insanın insanlaşması yolundaki taşlan
ayıklayıcı değildir...
(*) İsmet Zeki Eyuboğlu, Bütün Yönleriyle
Bektaşilik Alevilik (1980, s.27) adlı inceleme-
sinin girişinde bu konuyu derli toplu ve sürük-
leyici bir dille anlatır.
PENCERE
ARADABIR
RAMISDARA
"Dil Kulaği"
Okumaya koşullanmış, gönlü harflere, sözcüklere düş-
müş biri olarak kötü bir 'TV' izleyicisiyim ben. Buna "nere-
deyse izlemeyicisi" de diyebilirsiniz. özel tavır aldığı-
mdan değil, onunla örtüşmeyen, duygularım dahaçok; bir
de ya zaman bulamıyorum, ya söylediğim gibi harfler,
sözcükler, kağıtlar çekiyor. Ama kağıtlarla okuma-yazma
alışverişim sırasında da radyom açık durur çok zaman.
Genellikle müzik içindir bu. Haber içinse çok az olmak
üzere radyoya ya da TV'ye başvururum.
Bilinçli bilinçsiz bütün bu önlemlerime karşın, yine de
kendimi yanlış vurgulanan sözcüklerin verdiği sıkıntıdan
kurtaramam
Belirtmeli miyim? Burada yanlış sözcük seçiminden, ya
da sözcüğün yanlış söylenişinden söz etmiyorum. Bu tür
yanlış daha belirgin, başka deyişle fiziki olacağı içindüzel-
timi de nispeten daha kolay olacaktır.
Üzerinde durduğum vurgulama yanlışlığının izlenmesi
açısından işte size anahtar bir sözcük: "Yalnız". Bu sözcü-
ğün kimi anlamlarını Türk Dil Kurumu'nun bize son arma-
ğanlarından olan iki ciltlik Türkçe Sözlük'ten aktarıyorum:
1. Yanında başkaları bulunmayan: "Koca evde yal-
nızdım, evin de yabancısı." -R.H. Karay; 2. Yanında başka-
ları olmayarak: "Kahya kapının üstündeki odada yalnız
oturuyordu.' -K. Tahir; 3. Salt, sadece: "Çok yakın bir za-
mana değin bizde eleştiri türü yalnız çeviri ile beslenmiş-
tir." -A.Erhat.
Bu üç ayrı "yalnız"ı aynı vurgulamayla okumamızın ola-
nağı var mı? Bence, birinci ve ikinci maddedeki "yalnız"ın
ilk hecesini vurgusuz, üçüncü maddedeki "yalnız"ın ilk
hecesiniyse vurgulayarak "yalnız" biçiminde okumak ge-
rekir. Bu birzorunluluk.
Tersi durumlarda ne olur? örneğin, ikinci tümcedeki
"yalruz"ın ilk hecesi vurgulanarak okunursa, tümcenin so-
nuna "hiç ayağa kalkmıyordu" gibi bir ifadenin daha ek-
lenmesi gerekir ki, orada anlatılmak istenenin bununla bir
ilgisi yok. Üçüncü tümcedeki "yalnız'ın ilk hecesini vurgu-
suz okuduğumuzdaysa, "sadece çeviri, salt çeviri" yerine,
"yanında başkaları bulunmayan çeviri, tek başına yaşa-
yan çeviri" gibi anlamlar çıkacaktır.
"Soyut ve varsayımsal örnekler bunlar" demiyorsunuz
umarım. Ne zaman kulağım 'TV' ya da radyodaki bir ko-
nuşmaya takılsa, çok somut yanlış vurgulama örnekleriyle
karşılaşıyorum kendi payıma ve öfkeleniyorum. Herkesi
öfkelenmeye zorlayacak değilim, ama bundan böyle
'yalnızca' üçüncü maddedeki "sadece, salt" anlamındaki
"yalnız"a dikkat ederseniz;
onun neredeyse her zaman
yanlış vurgulandığına sizler
de tanık olacaksınız.
Buradaki amacın, belli
meslek topluluklarını suçla-
mak olmadığı söylenmeli mi?
Onlar dilimizi elbette ki biz-
den daha iyi konuşanlar, se-
se, renge dönüştüren kişiler.
Eleştiriliyorlarsa, görevleri-
nin ne kadar önemli olduğu-
nu anımsatmak ve daha iyisi,
daha doğrusu, daha güzeli
yolunda çaba harcamalarını
istemek için.
İşte bir de olumlu ömekten
söz edecek; bir spikerin, uya-
rıcı bir vurgulamayla, yıllar-
dır kafamı kurcalayan bir
konuda beni nasıl aydınlattı-
ğını açıklayacağım. Kemani
Tatyos Efendi'nin "Gamze-
deyim deva bulmam" diye
başlayan ünlü şarkısını bilir-
siniz. Ben buradaki ilk sözcü-
ğü "gamze" olarak algılar,
işin içinden birtürlüçıkamaz-
dım. Aslında ayrıntılı düşün-
müş değildim bu konuda,
ama kafamın arkalarında bir
yerde de böyle belli belirsiz
bir sorun'cuk yaşar giderdi.
Ne zaman ki, bir radyo spike-
ri bu şarkıyı anons' ederken,
"gam" hecesini birazcık vur-
guladı, aklımın şafağı o za-
man attı. Onca zaman yan
bakış (gamze) içerisine otur-
tamadığım şarkı kişisi, ora-
dan fırlayıp bana "gamlı,
tasalı" (gamzede) olduğunu
söylemeye başladı. Hemen
bu gam ve kasavete' ortak
oidum ve rahatladık.
TARTIŞMA
Zihniyetimiz ve Post-Modernizm
Çağdaşlaşmak ya da "çağ atlamak" isterken akıl yürütmelerimize ve
yargılanmıza dikkat etmek, düşüncelenmizle yaptıklanmız arasında
tutarlılık bulunmasına özen göstermek zorundayız.
Toplumlankarakterizeedon. birbakıma remiyoruz.
o toplumda yaşayan ınsanlann düşün- Aslında pratikte, yani yaşarken, düşün-
me bicimleridir de. Düşünme biçimlerin- celerimizle eylemlerimiz birbirlerinden ay-
denbelirli birdönemdeenyaygın vegeçerli nlmıyorlar. Aynlamazlarda. Düşünceleri-
olanınadazihnıyetdenebilir. miz de birer gerçektir. Düşüncelerimiz ve
ya da toplumumuzda egemenliğini sürdü-
ren zihniyetin kimi özelliklen belki şöyle
dile getirilebilir:
Düşünürken ve konuşurken aynmlar
yapmadan ya da gerekmediği yerde aynm-
lar yaparak düşünmek ve konuşmak ya da
akıl yürütmek. Sonuçta kavramlann birbi-
rine kanşması. neyin ne olduğunun ayırt
edilemez, iletişimin gerçekleşemez oluşu.
Bu bağlamda, canlılığını koruyagelen iki
olgudan söz edılebilir: Bunlardan birisi,
çok yakındığımız. ama kaynaklannı bir
türlü doğru teşhis edemediğimiz "çifte
standart". Insanlanmız, "isteme ya da dü-
şünme başka şey. gerçeklik başka şey" diye
dile getirilebilecek olan bir ilkeden hareket-
le tutum ve davranışlannı oluşturuyorlar.
"Hocamn dediğini yap, yapügını yapma"
biçiminde adeta bir atasözü gibi günlük ya-
şamımızda somutlaşan bu ilke çocuklara
da örnek oluyor. Bu mantığı "çağdaş" top-
lumlar arasına katılmayı isterken dışanya
karşı da kullanıyoruz. Sonuçta bize kuş-
kuyla bakıhyor; karşırruzdakine güven ve-
Çağdaşlaşmak ya da "çağ ar!amak" is-
terken akıl yürütmelerimize ve yargılanmı-
za dikkat etmek, düşüncelerimizle yaptık-
lanmız arasında tutarlılık bulunmasına
özen göstermek zorundayız.
Bu bağlamda. modernliği ve aklı henüz
yeni yeni keşfetmeye ve dolayısıyla zihniye-
tini bu yönde değiştirmeye niyet etmiş bir
toplumda, yaygın bir düşünce olarak post-
modernizmi tehlikeli bulduğumuzu belirt-
gerçekleri-
mizdir. Ama biz gencl olarak, "naiv" bir
gerçeklik anlayışına sahip olarak yaşadığı-
mız için, "cllerimizle tutup gözlerimizle
görmediğimiz" hiçbir şeyi "gerçek" kate-
gorisıne sokmuyoruz.
İkinci olgu, manüksal olarak zorunluluk
bulunmadığı haldc, olgular ya da düşünce-
ler arasında zorunlu ve nedensel ilişkiler
kurarak ifadeler üretmek, açıklamalar
yapmak biçiminde dile getirilebilir. Bir
başka deyişte, olan bitenin ne olduğunu
bilmcden mantıksal çıkanmlardabulunup,
üstclik bunun gerçek olduğunu düşünmek
ve onu görmek. Yaygın deyişle. bir konuda
"gelin-güvey olmak". Bu, aynmlar yapa-
mama olgusunun daha da somut bir biçimi
belki. Çağdaşlıkla ılgisinde ise çağdaş ola-
mamış bir kafanın özelliği.
Filozoflar. özelliklc de Immanuel Kant,
bizden çok önce bunu gördü ve yaşarru bo-
yunca insan aklının bu biçimdeki kurma-
calanyla savaşılması gerektiğini anlatmaya
calıştı. O, bu bakımdan, Batıda "Aydın-
lanma"nın öncüsü sayılmışür.
bir alan bırakmamak demekür. Ama in-
sanlar her zaman kendileri için güvenilir ve
sığınılır yerler bulurlar. Nitekim son yıllar-
da dine ve baa ideolojilere olan ilginin yo-
ğunluğu görülebilir. Bu yoğunluk öylesine
artmıştır ki felsefe, yerini dine mi terk edi-
yor sorusu sorulmaktadır. Felsefı açıdan
yapılması gereken çahşmalar, dini açıdan
ve dini haklı çıkarmak amaayla yapılıyor.
Yeni yeni olgular yaraülıyor. Bütün bunla-
n insanın kendi aklıyla yapügını söylemeye
ve genelde post-modernist söylemin kulak-
lannı çınlatmaya gerek yok sanınm.
Sayın Prof. Dr. İsmail Tunalı "Post-
modernizm ve Geürdikleri" başlıkh yazı-
sında "umutla yeni bir akıl çağını bekle-
mek" gerekliliğinden söz ediyor. Bizce.
böyle bir bekleyiş yerine her zaman ve her
fırsatta aklı göstermek için çaba harcamak
daha gerçekçidir.
Dr. İSMAİL H. DEMİRDÖVEN
Türkiye Felsefe Kurumu
Genel Sekreteri
PENDİK İCRA CEZA MAHKEMESİ
Sayı: 990/222
Hakim: İsmet Yıldırım 18570
Sanık: Coşkun Dinç: Ali oğlu Kiraz'dan olma 1%5 d.lu Ordu ılı
Alakuş ilçesi Gokçebayır koyü nuf. kayıtlı halen adresi meçhul
Katip: M. Kemal Keskin 363
Karar tarihi: 2.4.1991
Suç: Taahhudu ihlal
Suç tarihi: 21.9.1990
Karar sonucu: İİK'nun 340 maddesi geregince bir ay hapis cezası
ile mahkumiyet.
Davacı Ali Kaşçı vekili avukat D. Ali Ozdağlı tarafından davalı Coş-
kun Dinç aleyhine mahkememizde şikayet ile açılan davanın yapılan
açık duruşması sonunda:
Sanığın musnet suçtan İİK'nun 340. maddesi geregince bir ay ha-
fif hapis cezası ile cezalandınlmasına İİK'nun 352/a maddesi gere-
ğince cezasının tecil edilmeyeceğine, 647 sayıh yasanın 4 ve TCK'nun
119. maddelerinin uygulanmayacağına, 10.000 TL'sı maktu ucretı ve-
kalet ile 3.000 TL'sı >'argılama giderinin sanıktan tahsiline, temyizi kabil
olmak uzere şikayetçi vekilinin yuzune karşı sanığın yokluğunda ve-
rilen karar açıkça okunup usulen tefhim kılındı.
Sanık hakkında verilen mahkumiyet karannın hüküm hûlasası yu-
karda açıklanmıştır. Sanığa tebligat yapılamadığı ve açık adresinin
bilinmediği savcılıktan alınan cevabi yazıdan anlaşılmıs olmakla. gı-
yabi hukmun davetiye yerine kain olmak uzere gazetelerden birinde
ilanı ile neşredilecek gazetenin mahkememize gonderilmesi ve kara-
rımızın açıklanan hukum kısmının gazetelerden birinde da\etiye ye-
nne kaım olmak üzere ilanen sanığa teblığ olunur. 10.07.1992
Basın: 34892
Eskimo...
Söylence mi?
Gerçek mi?
Kimi söylence, gerçekten daha gerçektir; söylene
söylene yayılır,. dilden dile aktarılır, kuşaktan kuşağa
geçer; sonunda öyle bir gerçeklik kazanır ki kökeninde
yalan olsa da hiçbir şey değişmez.
Çünkü söylencenin kendine özgü bir gerçeği vardır.
Önemli olan da bu değil mi?
Eskimo söylencelerini çocukluğumdan beri işitirim.
Ne tuhaf!. Yeryüzünde topu topu altmış bin eskimo ya-
şıyor; ama, ünlerini duymayan yok. Tüm bedenini sa-
ran hayvan postundan giysileriyle ve çekik gözleriyle
Eskimo'yu sevmeyen yoktur. Buzdan kulübesinde ya
da fok derisinden çadırında barınıp avcılıkla ömrünü
tüketen Eskimo, çok katı koşullarda yaşammı sürdür-
meye çalışır; ilkel ve ortak bir düzeni sürdürür gider.
Kimi zaman, bu ilkel düzende, insani çarpan kurallar-
dan sözaçılır.
Söylence mi?
Gerçek mi? *
Yaşlanan Eskimo'yu yakınları alıp uzaklara götürür-
lermiş, buz çölünde bir yere bırakırlarmış...
ölsündiye...
Kuş uçmayan, kervan geçmeyen, uçsuz bucaksız ıs-
sız ve soğuk buz çölünde ölüme terk edilmiş Eskimo'yu
düşünürüm. Ortalık göz alabildiğince beyazdır. Yerle
gök arasındaki çizgi ayrımsanamaz. Uzaklıkla yakınlık
birbirine karışmıştır. Soğuk ve kar kuşatmıştir her ya-
nı.
Evren beyazlıktır.
Beyazlığın ortasında bir leke gibi kalan yaşlı Eskimo,
ölümü bekler yalnız...
Ne eş, ne dost, ne ana, ne baba, ne kardeş, ne çocuk,
ne hısım. ne akraba, ne doktor, ne imam, ne papaz, ne
ilaç, ne hareket, ne telaş, ne de tepesinde asılı serum
şişesi...
Yaşlı Eskimo ölümü bekliyor, tükendiğini biliyor,
herkes onu terk etmiştir; ama kimseye kızmaz, töre
böyledir, doğa yasasıdır.
Eskimo'nun gözünde yaş yok.
Zamanın geçmişte kaldığını, kendisi için akmadığını
algılayıp özümseyecek daha anlamlı bir 'an'ı yaşaya-
bilir mi? Gözbebeğinin yuvarına hiçbir canlının ya da
cansızın imgesi artık yansıyamaz.
Doğaya karışmaktadır Eskimo...
Yeryüzünde topu topu altmış bin Eskimo var...
Azmı?
Ancak yeryüzündeki beş milyar insanın çoğunluğu,
ölüme doğru yaklaştıkça Eskimolaşıyor; kişinin benli-
ğinde garip bir dönüşüm başlıyor; çünkü çevresindeki-
ler, onu buz çölünün uzak bir köşesine götürüp bırak-
mak için elbirliği etmiş gibidirler. Kar beyazlığı,
Eskimolaşan ihtiyarın gözbebeğine oturuyor. Kapısı-
nın daha az çalındığını, telefonda daha az arandığını,
çevresini saran sıcaklığm soğuduğunu, ilginin azaldı-
ğını, yerle gök arasındaki ufuk çizgisinin birbirine ka-
rıştığını, uzaklıkla yakınlığın ayrımsanamadığını du-
yumsayan kişi nasıl Eskimolaşmaz?
Eksimolaştıkça, gözünün bebeğine ölümün belli be-
lirsiz gölgesi nasıl oturmaz?
Sözde biz uygar dünyada yaşıyoruz... s * •—»*
Eksimolar ilkel mi?
Çoğu insan, bilimsel teknolojik devrimin çarkları
arasında dönen bu dünyada beyaz buz çölünün, bir kö-
şesine bırakılmış Eskimo'nun yaşammı sürdürmekte-
dir. Eskimo töresinden daha gaddar bir kuralın uygula-
ması, büyük kentlerin gürültüsü ve dağdağası arasın-
da kaynayıp, gidiyor. Hepimiz, sevdiklerimizi uzaklara
götürüp, buz çölünün bir köşesine kendi ellerimizle bı-
rakmıyor muyuz?
Isterse yatağının başında bir serum şişesi asılı dur-
sun, damla damla damarlarına aksın... Isterse dokto-
ru, hemşiresi, hısmı, akrabası çevresinde bulunsun...
O, çoktan Eskimolaşmıştır...
inanmazsanız, eğilip gözüne bakın!..
1967-1992
Odamız üyesi, jeofizik mühendisi
NESRÎN
SAY'ı
yitirdik.
Ailesine, meslektaşlarımıza ve
üyelerimize başsağlığı dileriz.
TMMOB JEOFİZİK >IİHENDİSLERİ
ODASI
IICEMK FÜUAUTOMATiC'l£RD£
BUYVK lAKStT AVANÎAJI"...Biliyorsunuz; artık tam otomatik çamaşır makineleri her evin, her ev hanımının en büyük ihtiyacı!
İşte şimdi bir Arçelik Fullautomatic sahibi olmak için yalnız size özel bir imkân... Ve işte tüm Arçelik Fullautomatic'lerde Büyük Taksit Avantajı!
Hemen bir Arçelik Yetkili Satıcısına gelin... Fullautomatic'inizi seçin! Ister hemen teslim alın, isterseniz Ekim - Kasım seçeneği için peşinatınızı
Arçelik Yetkili Satıcısı'na yatırın!
OeuHES
»
' SECE*JE<
FEŞH
CAMA5IR MAKINELE»!
âtUA.MC
6 975 000
4.M0.000
5 200 000
2 SECENEK
KŞINA' 'OflAM ft'AT
1.0U.OO0
t 125 000
H0.H0
140 000
1.015.000
1 125 000
•00.000
140 OOO
7.175.000
7 175 000
uoo.He
S «10 OOO
6.I60.M0
HEMEN TESÜM
: SE:ENE\
I0»UW FIYA-
1025.000 710.000
1 125 000 775 000
MO.OM i S H M »
140 000 510 000
UO.OO0 610.000
tm.ooo
1175 OOO
tjatjm
6.640.000
6.9(0,000
•t "AKS" "0P14M RYAF
I.Oli.OOO
1 125 OOO
MfcMO
140 000
M0.OM
S80.000
630 OOO
450OO0
475 000
S00.000
• 14SM0
9 945 000
MMJOO
7 490 000
7.M0JM
EKIM- KASIMTESÜM
î«5INA- 1;T«>" TOIAM
£!
YAI
«0.000
765 000
MftJflM
570 000
teo.00»
700.000 ' 7.7«.OOO
765 OOO I41SOO0
M U M L
S.«M.«M
570 000 6 270 000
«40400 . *MtMt
KURUTMA MAKINESİ
U00JM 4J0.OO0 420.000 2.«4OJW0 420JM , 210000 U30.000 | 410.000 M U H 3JMJM 3IM0S ttl.000 , 11MJ00
'Peşınatiannı Ağustostayattronlann urunlen
Ekım de Eylu1
de yatıranlann Kasım da teshm edıleceklır ^
8ı. kompanya. 23 Ocak / 986 tarıhh Resmı Gazele de C
yayınianan ılgılı teblığe uygun, ozei bir uygulamodtr "C
I —'. furr sorı tt s<yunİQfinızı cevapiandırmot uzere TÜKtTİCİ DANftMA StKVtStma
>s
rumoroi' ozel lelefon hatlanmızla ucretsız oromomzo lahsıs edılmıstı'