15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
&AYFA CUMHURİYET 16 AĞUSTOS1992 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Anadolu Sıcağında Hacı BektaşVeli... ÜMİTSARLASLAN Alevi-Bektaşi kültürünü, Hacı Bektaş Veli'- yi, bu kültürün kaynaklannı, tarihsel oluş içindeki yerini değerlendirmek işinde çeşitli yaklaşımlar var. Sade insanın olaya bakışını, geleneksel kaygılarla, eğilimlerle davranması- nı anlamak olanaklı. Ancak. bualandaki kimi araştırmaalann, Alevi-Bektaşi kültürünü araştırmak. değerlendirmek. bu geleneğin gö- nül izini süren yurttaşlanmızın sorun ve sıkın- tılannı yansıtmak amaçlı kurum ve kuruluşla- nn Anadolu'yu, Anadolu kültür varlıklannı değerlendirirken içine düştükleri seçmeci tav- nn (ekletizmin) olumsuzluğunu belirtmeliyiz. Anadolu'nun tarihini, kültür yapısını oluştu- ran bileşenleri değerlendirirken bir noktadan öncesini ya da sonrasını kesip atarak geçmişe bakmak yanılgısı bu alanda da sürüyor. Konuyu dar bir inanç sorunu olarak algıla- mayıp Anadolu'nun ucu on bin yıla varan kültür varlığı içinde geçilip gelinen bir yolcu- luk olarak değerlendirenler olduğu gibi; Ker- bela trajedisinde takılıp kalan, Anadolu'nun uzak geçmişini, bağnnda kök tutmuş kültür- lerin beslendiği kaynaklan kendi toprağı dı- şında arayanlar da var. Alevi-Bektaşi geleneğini, Hacı Bektaş dü- şüncesini Anadolu'nun kültürel sürekliliği içinde anlamlandıran birinci kümedeki anla- yış, tarih içindeki bu yolculukta cumhuriyet devriminin getirdiği laiklikle düşünce özgür- lüğü ve özdeşliğine, biri birinin olmazsa olma- zı olarak bakarken ikinci kümedeki anlayış bu kez, insanla Tann arasında Bektaşice ku- rulan sevimli ve sıcak ilişkinin yerine bin yıflık bir efendi-kul ilişkisini yeğlemekte; Bektaşi- nin iğnesini kendilerine batırmak yerine softa- nın çuvaldızını karşısındakine yöneltmekte- dirler... Bugün Haabektaş ilçesinde Hacı Bektaş Veli'yi anma törenleri ve kültür etkinliklerinin 29'uncusu başlıyor. Hacıbektaş Şenliği, kültürel iletişimi sağla- mak dışında demokratik açılımı hızlandır- mak yönünde de etkin işlevler yüklenen dü- zeyli şenlikler arasında. Ama, onlardan ayn- lan önemli bir yanı var. Şenlik, Haa Bektaş Veli gibi Anadolu kültür varlığının tepe nok- talanndan bir düşün ve eylem adamının adın- dan yola çıkıyor. O ada yaslanmış geleneğin ikliminde sürdürülüyor bu etkinlik. Bu gele- nekte insana saygı vardır, hoşgörünün tandı- nnda pişen mizahta ışıldayan usçuluk vardır, tatlan da acılan da payla^ma vardır. dansla üretim vardır, kadına saygı vardır, demokrasi vardır; Anadolu halkının kendisi vardır... Haa Bektaş Veli düşüncesi ve geleneğinin toplumsal düzlemde hoşgörülü, yüzü bu dün- yaya dönük, yaşama hakkı ve sevgisini göksel buyrultularla sınırlamayan bir yaklaşımı, dü- şünsel düzlemdeaktarmaa değil ussal bir tu- tumu var. Bu özelliğiyle de İslamın tutucu yo- rumuna karşı özgürlükçü yorumundan yana bir düşünce damannı emzinniş, beslemiş hep. Bunu yaparken bugün de toplumsal kültürel varoluşumuzun sağlıklı temellendirilmesinin biricik yolu olduğuna inandığımız Anadolu'- ya sahip çıkmak yolunu seçmiş. 700 yıl önce böyle düşünüp eylemiş bu gelenek, 'Ulusal Kurtuluş Savaşımız'da bu yüzden Mustafa Kemal'e destek ve arka olurken bugün de de- mokrasi, insan haklan ve iaiklik düzleminde çağdaşlaşma ve özgürleşme ülküsüne desteği- ni sürdürüyor... "Haa Bektaş Veli bir Horasan eri olabilir, ancak onu yaşatan inanç, 'Bektaşjlik'i ku- rumlaşüran düşünce, yayan, geliştiren emek Horasanlı değildir. Hacı Bektaş Veli'yle başlar üstünde yer veren sevgi, saygı, Horasanlı değil Anadoluludur." Aynı biçimde Bektaşilik'le dirsek teması içinde tarihsel yolculuğunu sür- düren Alevilik de "Anadolu insanının tarihini oluşturan kesimlerden biridir"(*) Arap yan- madasının değil Anadolu'nun bir kültür zen- ginliğidir. Hacı Bektaş ne kadar Horasan'dan gelse de Anadolulu-Anadolu'nun olduysa. Alevilik de bugün saygı duyulan özüne bu topraktan özümsedikleriyle kavuşmuş... Hacı Beştaş'ın bizim olması. yerliliği Ana- dolu kültür teknesinde kanlı hamurun özünü kuran sürekliliği kavramış olmasındandır. Anadolu'da yerli olanın sürekli de olduğunu bütün uygarhk tarihi anlatıyor. "Öyle bir bahçe ki Anadolu Her kim Ne- reden gelirse gelsin Ayırdına vanr bir gün Sonsuzdan gelip Sonsuza gittiğinin." (Ab- dülkadir Paksoy, Hacı Bektaş Destanı 1992) Bu oluşu, akışı, kültür kabarmasını Ana- dolu'yu yurt tutmuş bütün halklann, insanla- nn gelenek, görenek, inanç, duyuş, düşünce... gibi kültür ürünlerini, üretmelerini izlerken görüyoruz. "Uygarlıklar beşiği Anadolu, tarihinin fec- rinden günümüze kadar, bu fıkir sürekliliğini ısrarla korumuş, tann. toprak, insan iştirakı- nın gereği fikrini. Temel düşünce, zamanla baa tali değişmelere uğramışsa da özünü boz- madan, bütün büyük dinleri, Hıristiyanlığı, İslamı delip geçerek günümüze çıkmış. Bu dü- şünce tüm Anadolu adamının malıdır." (Bur- han Oğuz, Anadolu Aleviliğinin Kökenleri, Alevilik Üstüne Ne Dediler? Cemal Şener. s. 308). Tapınağım insan olsun Akdeniz'in, Anadolu îlkçağının, Anadolu toprak ve tarihinin bilge araştınası Halikar- nas Balıkçısı, nasıl kendine ceza diye biçilen 'sürgün'den toprak, tarih ve suyla haşır-neşir olarak bütün bir Anadolu'nun öz tarihini sü- züp çıkardıysa, -ki bu tarih, bizim gökte arar- ken yerde bulduğumuz kendi kültürümüz- dür- Hacı Bektaş da Selçuklu ve Frank kılı- cından artık olarak kendine seçtiği Sulucaka- rahöyük'te (şimdiki Haabektaş ilçesi) Hali- karnas'ı da içine alan, "Tüm Anadolu adamının malı" daha geniş ve evrensel bir ay- racın (parantezin) hem sürdürücüsü, hem ye- niden yaratıası oluyordu. Halikarnas Ba- lıkçısf nın yetkinlikle tanımlayacağı uzak kül- tür köklerimizin toprağına en soylu ve bizden bir daman Anadolu'nun ortasında aşılıyor- du. Bu kök. bu damar, insana saygndı, "can'a sevgiydi: insana ve insani olana sonsuz sevgi, tapınma kertesinde inan ve güvendi. Anadolu uygarlıklannın, Anadolu ilkçağının simyacısı Halikarnas Balıkçısı'nda 'can' bizim kendi ta- rihimiz, toprağımız, suyumuz içre bir deli tut- kuya dönüşüp, on bin yıllık kültürümüzün canevine yerleştirilirken 700 yıl önceden Haa Bektaş Dergâhındayankılanan"Gelincanlar bir olalım!" çağnsıyla çoğullanıp. İlkçağ Ege- si'nin kıyılannda aklın veduygunun evliliğini kuran filozoflara el veriyordu: Her şeyin ölçü- sü insandı, her şey onunla başlıyor, onunla bi- tiyordu. Hacı Bektaş Veli ve onun adıyla çağnşan düşünsel gelenek, XIII. yy Anado- lusu'ndaki bu düşünsel göverme kendini esin- leyen. besleyen Anadolu ilkçağının düşün da- ğannı da kuşanarak eklemlenir kültür evre- nimize... Tapınağım İnsan Olsun'da Ceyhun Atuf Kansu'nun dediği gibi: Bir kardeşim varsa insandır bu Bir dostum varsa Bir sıcak el varsa tutacağım Uğruna öleceğim tek kale: insandır bu Güz çimeni yolu ve mürdüm ağaçlanyla gölgeli Bir tapınağım varsa Oturup yan yana kandil ışığında Her şeyi söyleyeceğim ona: İnsadır bu. İnsani, insan değerlerini dışlayan, hiçleyen bir 'kültür' dünyanrn hiçbir yerinde tutma- mıştır, tutunamamıştır. Odağına insani koy- muş Haa Bektaş düşüncesinin, dilimizin. dil- dedirilen düşüncemizin büyük ustası Yunus'- un insanlık anlayışı ve sevgisinin altına imza atmayan hiçbir kültür kalıcı değildir!.. Yenile- yici, yenileştirici, aklın ve insanca yaşama se- vincinin ışıklı çileli yolunda yürümüş ve yürü- yecek insanlıkla birleştirici değildir... Sa- ğaltıa, insanın insanlaşması yolundaki taşlan ayıklayıcı değildir... (*) İsmet Zeki Eyuboğlu, Bütün Yönleriyle Bektaşilik Alevilik (1980, s.27) adlı inceleme- sinin girişinde bu konuyu derli toplu ve sürük- leyici bir dille anlatır. PENCERE ARADABIR RAMISDARA "Dil Kulaği" Okumaya koşullanmış, gönlü harflere, sözcüklere düş- müş biri olarak kötü bir 'TV' izleyicisiyim ben. Buna "nere- deyse izlemeyicisi" de diyebilirsiniz. özel tavır aldığı- mdan değil, onunla örtüşmeyen, duygularım dahaçok; bir de ya zaman bulamıyorum, ya söylediğim gibi harfler, sözcükler, kağıtlar çekiyor. Ama kağıtlarla okuma-yazma alışverişim sırasında da radyom açık durur çok zaman. Genellikle müzik içindir bu. Haber içinse çok az olmak üzere radyoya ya da TV'ye başvururum. Bilinçli bilinçsiz bütün bu önlemlerime karşın, yine de kendimi yanlış vurgulanan sözcüklerin verdiği sıkıntıdan kurtaramam Belirtmeli miyim? Burada yanlış sözcük seçiminden, ya da sözcüğün yanlış söylenişinden söz etmiyorum. Bu tür yanlış daha belirgin, başka deyişle fiziki olacağı içindüzel- timi de nispeten daha kolay olacaktır. Üzerinde durduğum vurgulama yanlışlığının izlenmesi açısından işte size anahtar bir sözcük: "Yalnız". Bu sözcü- ğün kimi anlamlarını Türk Dil Kurumu'nun bize son arma- ğanlarından olan iki ciltlik Türkçe Sözlük'ten aktarıyorum: 1. Yanında başkaları bulunmayan: "Koca evde yal- nızdım, evin de yabancısı." -R.H. Karay; 2. Yanında başka- ları olmayarak: "Kahya kapının üstündeki odada yalnız oturuyordu.' -K. Tahir; 3. Salt, sadece: "Çok yakın bir za- mana değin bizde eleştiri türü yalnız çeviri ile beslenmiş- tir." -A.Erhat. Bu üç ayrı "yalnız"ı aynı vurgulamayla okumamızın ola- nağı var mı? Bence, birinci ve ikinci maddedeki "yalnız"ın ilk hecesini vurgusuz, üçüncü maddedeki "yalnız"ın ilk hecesiniyse vurgulayarak "yalnız" biçiminde okumak ge- rekir. Bu birzorunluluk. Tersi durumlarda ne olur? örneğin, ikinci tümcedeki "yalruz"ın ilk hecesi vurgulanarak okunursa, tümcenin so- nuna "hiç ayağa kalkmıyordu" gibi bir ifadenin daha ek- lenmesi gerekir ki, orada anlatılmak istenenin bununla bir ilgisi yok. Üçüncü tümcedeki "yalnız'ın ilk hecesini vurgu- suz okuduğumuzdaysa, "sadece çeviri, salt çeviri" yerine, "yanında başkaları bulunmayan çeviri, tek başına yaşa- yan çeviri" gibi anlamlar çıkacaktır. "Soyut ve varsayımsal örnekler bunlar" demiyorsunuz umarım. Ne zaman kulağım 'TV' ya da radyodaki bir ko- nuşmaya takılsa, çok somut yanlış vurgulama örnekleriyle karşılaşıyorum kendi payıma ve öfkeleniyorum. Herkesi öfkelenmeye zorlayacak değilim, ama bundan böyle 'yalnızca' üçüncü maddedeki "sadece, salt" anlamındaki "yalnız"a dikkat ederseniz; onun neredeyse her zaman yanlış vurgulandığına sizler de tanık olacaksınız. Buradaki amacın, belli meslek topluluklarını suçla- mak olmadığı söylenmeli mi? Onlar dilimizi elbette ki biz- den daha iyi konuşanlar, se- se, renge dönüştüren kişiler. Eleştiriliyorlarsa, görevleri- nin ne kadar önemli olduğu- nu anımsatmak ve daha iyisi, daha doğrusu, daha güzeli yolunda çaba harcamalarını istemek için. İşte bir de olumlu ömekten söz edecek; bir spikerin, uya- rıcı bir vurgulamayla, yıllar- dır kafamı kurcalayan bir konuda beni nasıl aydınlattı- ğını açıklayacağım. Kemani Tatyos Efendi'nin "Gamze- deyim deva bulmam" diye başlayan ünlü şarkısını bilir- siniz. Ben buradaki ilk sözcü- ğü "gamze" olarak algılar, işin içinden birtürlüçıkamaz- dım. Aslında ayrıntılı düşün- müş değildim bu konuda, ama kafamın arkalarında bir yerde de böyle belli belirsiz bir sorun'cuk yaşar giderdi. Ne zaman ki, bir radyo spike- ri bu şarkıyı anons' ederken, "gam" hecesini birazcık vur- guladı, aklımın şafağı o za- man attı. Onca zaman yan bakış (gamze) içerisine otur- tamadığım şarkı kişisi, ora- dan fırlayıp bana "gamlı, tasalı" (gamzede) olduğunu söylemeye başladı. Hemen bu gam ve kasavete' ortak oidum ve rahatladık. TARTIŞMA Zihniyetimiz ve Post-Modernizm Çağdaşlaşmak ya da "çağ atlamak" isterken akıl yürütmelerimize ve yargılanmıza dikkat etmek, düşüncelenmizle yaptıklanmız arasında tutarlılık bulunmasına özen göstermek zorundayız. Toplumlankarakterizeedon. birbakıma remiyoruz. o toplumda yaşayan ınsanlann düşün- Aslında pratikte, yani yaşarken, düşün- me bicimleridir de. Düşünme biçimlerin- celerimizle eylemlerimiz birbirlerinden ay- denbelirli birdönemdeenyaygın vegeçerli nlmıyorlar. Aynlamazlarda. Düşünceleri- olanınadazihnıyetdenebilir. miz de birer gerçektir. Düşüncelerimiz ve ya da toplumumuzda egemenliğini sürdü- ren zihniyetin kimi özelliklen belki şöyle dile getirilebilir: Düşünürken ve konuşurken aynmlar yapmadan ya da gerekmediği yerde aynm- lar yaparak düşünmek ve konuşmak ya da akıl yürütmek. Sonuçta kavramlann birbi- rine kanşması. neyin ne olduğunun ayırt edilemez, iletişimin gerçekleşemez oluşu. Bu bağlamda, canlılığını koruyagelen iki olgudan söz edılebilir: Bunlardan birisi, çok yakındığımız. ama kaynaklannı bir türlü doğru teşhis edemediğimiz "çifte standart". Insanlanmız, "isteme ya da dü- şünme başka şey. gerçeklik başka şey" diye dile getirilebilecek olan bir ilkeden hareket- le tutum ve davranışlannı oluşturuyorlar. "Hocamn dediğini yap, yapügını yapma" biçiminde adeta bir atasözü gibi günlük ya- şamımızda somutlaşan bu ilke çocuklara da örnek oluyor. Bu mantığı "çağdaş" top- lumlar arasına katılmayı isterken dışanya karşı da kullanıyoruz. Sonuçta bize kuş- kuyla bakıhyor; karşırruzdakine güven ve- Çağdaşlaşmak ya da "çağ ar!amak" is- terken akıl yürütmelerimize ve yargılanmı- za dikkat etmek, düşüncelerimizle yaptık- lanmız arasında tutarlılık bulunmasına özen göstermek zorundayız. Bu bağlamda. modernliği ve aklı henüz yeni yeni keşfetmeye ve dolayısıyla zihniye- tini bu yönde değiştirmeye niyet etmiş bir toplumda, yaygın bir düşünce olarak post- modernizmi tehlikeli bulduğumuzu belirt- gerçekleri- mizdir. Ama biz gencl olarak, "naiv" bir gerçeklik anlayışına sahip olarak yaşadığı- mız için, "cllerimizle tutup gözlerimizle görmediğimiz" hiçbir şeyi "gerçek" kate- gorisıne sokmuyoruz. İkinci olgu, manüksal olarak zorunluluk bulunmadığı haldc, olgular ya da düşünce- ler arasında zorunlu ve nedensel ilişkiler kurarak ifadeler üretmek, açıklamalar yapmak biçiminde dile getirilebilir. Bir başka deyişte, olan bitenin ne olduğunu bilmcden mantıksal çıkanmlardabulunup, üstclik bunun gerçek olduğunu düşünmek ve onu görmek. Yaygın deyişle. bir konuda "gelin-güvey olmak". Bu, aynmlar yapa- mama olgusunun daha da somut bir biçimi belki. Çağdaşlıkla ılgisinde ise çağdaş ola- mamış bir kafanın özelliği. Filozoflar. özelliklc de Immanuel Kant, bizden çok önce bunu gördü ve yaşarru bo- yunca insan aklının bu biçimdeki kurma- calanyla savaşılması gerektiğini anlatmaya calıştı. O, bu bakımdan, Batıda "Aydın- lanma"nın öncüsü sayılmışür. bir alan bırakmamak demekür. Ama in- sanlar her zaman kendileri için güvenilir ve sığınılır yerler bulurlar. Nitekim son yıllar- da dine ve baa ideolojilere olan ilginin yo- ğunluğu görülebilir. Bu yoğunluk öylesine artmıştır ki felsefe, yerini dine mi terk edi- yor sorusu sorulmaktadır. Felsefı açıdan yapılması gereken çahşmalar, dini açıdan ve dini haklı çıkarmak amaayla yapılıyor. Yeni yeni olgular yaraülıyor. Bütün bunla- n insanın kendi aklıyla yapügını söylemeye ve genelde post-modernist söylemin kulak- lannı çınlatmaya gerek yok sanınm. Sayın Prof. Dr. İsmail Tunalı "Post- modernizm ve Geürdikleri" başlıkh yazı- sında "umutla yeni bir akıl çağını bekle- mek" gerekliliğinden söz ediyor. Bizce. böyle bir bekleyiş yerine her zaman ve her fırsatta aklı göstermek için çaba harcamak daha gerçekçidir. Dr. İSMAİL H. DEMİRDÖVEN Türkiye Felsefe Kurumu Genel Sekreteri PENDİK İCRA CEZA MAHKEMESİ Sayı: 990/222 Hakim: İsmet Yıldırım 18570 Sanık: Coşkun Dinç: Ali oğlu Kiraz'dan olma 1%5 d.lu Ordu ılı Alakuş ilçesi Gokçebayır koyü nuf. kayıtlı halen adresi meçhul Katip: M. Kemal Keskin 363 Karar tarihi: 2.4.1991 Suç: Taahhudu ihlal Suç tarihi: 21.9.1990 Karar sonucu: İİK'nun 340 maddesi geregince bir ay hapis cezası ile mahkumiyet. Davacı Ali Kaşçı vekili avukat D. Ali Ozdağlı tarafından davalı Coş- kun Dinç aleyhine mahkememizde şikayet ile açılan davanın yapılan açık duruşması sonunda: Sanığın musnet suçtan İİK'nun 340. maddesi geregince bir ay ha- fif hapis cezası ile cezalandınlmasına İİK'nun 352/a maddesi gere- ğince cezasının tecil edilmeyeceğine, 647 sayıh yasanın 4 ve TCK'nun 119. maddelerinin uygulanmayacağına, 10.000 TL'sı maktu ucretı ve- kalet ile 3.000 TL'sı >'argılama giderinin sanıktan tahsiline, temyizi kabil olmak uzere şikayetçi vekilinin yuzune karşı sanığın yokluğunda ve- rilen karar açıkça okunup usulen tefhim kılındı. Sanık hakkında verilen mahkumiyet karannın hüküm hûlasası yu- karda açıklanmıştır. Sanığa tebligat yapılamadığı ve açık adresinin bilinmediği savcılıktan alınan cevabi yazıdan anlaşılmıs olmakla. gı- yabi hukmun davetiye yerine kain olmak uzere gazetelerden birinde ilanı ile neşredilecek gazetenin mahkememize gonderilmesi ve kara- rımızın açıklanan hukum kısmının gazetelerden birinde da\etiye ye- nne kaım olmak üzere ilanen sanığa teblığ olunur. 10.07.1992 Basın: 34892 Eskimo... Söylence mi? Gerçek mi? Kimi söylence, gerçekten daha gerçektir; söylene söylene yayılır,. dilden dile aktarılır, kuşaktan kuşağa geçer; sonunda öyle bir gerçeklik kazanır ki kökeninde yalan olsa da hiçbir şey değişmez. Çünkü söylencenin kendine özgü bir gerçeği vardır. Önemli olan da bu değil mi? Eskimo söylencelerini çocukluğumdan beri işitirim. Ne tuhaf!. Yeryüzünde topu topu altmış bin eskimo ya- şıyor; ama, ünlerini duymayan yok. Tüm bedenini sa- ran hayvan postundan giysileriyle ve çekik gözleriyle Eskimo'yu sevmeyen yoktur. Buzdan kulübesinde ya da fok derisinden çadırında barınıp avcılıkla ömrünü tüketen Eskimo, çok katı koşullarda yaşammı sürdür- meye çalışır; ilkel ve ortak bir düzeni sürdürür gider. Kimi zaman, bu ilkel düzende, insani çarpan kurallar- dan sözaçılır. Söylence mi? Gerçek mi? * Yaşlanan Eskimo'yu yakınları alıp uzaklara götürür- lermiş, buz çölünde bir yere bırakırlarmış... ölsündiye... Kuş uçmayan, kervan geçmeyen, uçsuz bucaksız ıs- sız ve soğuk buz çölünde ölüme terk edilmiş Eskimo'yu düşünürüm. Ortalık göz alabildiğince beyazdır. Yerle gök arasındaki çizgi ayrımsanamaz. Uzaklıkla yakınlık birbirine karışmıştır. Soğuk ve kar kuşatmıştir her ya- nı. Evren beyazlıktır. Beyazlığın ortasında bir leke gibi kalan yaşlı Eskimo, ölümü bekler yalnız... Ne eş, ne dost, ne ana, ne baba, ne kardeş, ne çocuk, ne hısım. ne akraba, ne doktor, ne imam, ne papaz, ne ilaç, ne hareket, ne telaş, ne de tepesinde asılı serum şişesi... Yaşlı Eskimo ölümü bekliyor, tükendiğini biliyor, herkes onu terk etmiştir; ama kimseye kızmaz, töre böyledir, doğa yasasıdır. Eskimo'nun gözünde yaş yok. Zamanın geçmişte kaldığını, kendisi için akmadığını algılayıp özümseyecek daha anlamlı bir 'an'ı yaşaya- bilir mi? Gözbebeğinin yuvarına hiçbir canlının ya da cansızın imgesi artık yansıyamaz. Doğaya karışmaktadır Eskimo... Yeryüzünde topu topu altmış bin Eskimo var... Azmı? Ancak yeryüzündeki beş milyar insanın çoğunluğu, ölüme doğru yaklaştıkça Eskimolaşıyor; kişinin benli- ğinde garip bir dönüşüm başlıyor; çünkü çevresindeki- ler, onu buz çölünün uzak bir köşesine götürüp bırak- mak için elbirliği etmiş gibidirler. Kar beyazlığı, Eskimolaşan ihtiyarın gözbebeğine oturuyor. Kapısı- nın daha az çalındığını, telefonda daha az arandığını, çevresini saran sıcaklığm soğuduğunu, ilginin azaldı- ğını, yerle gök arasındaki ufuk çizgisinin birbirine ka- rıştığını, uzaklıkla yakınlığın ayrımsanamadığını du- yumsayan kişi nasıl Eskimolaşmaz? Eksimolaştıkça, gözünün bebeğine ölümün belli be- lirsiz gölgesi nasıl oturmaz? Sözde biz uygar dünyada yaşıyoruz... s * •—»* Eksimolar ilkel mi? Çoğu insan, bilimsel teknolojik devrimin çarkları arasında dönen bu dünyada beyaz buz çölünün, bir kö- şesine bırakılmış Eskimo'nun yaşammı sürdürmekte- dir. Eskimo töresinden daha gaddar bir kuralın uygula- ması, büyük kentlerin gürültüsü ve dağdağası arasın- da kaynayıp, gidiyor. Hepimiz, sevdiklerimizi uzaklara götürüp, buz çölünün bir köşesine kendi ellerimizle bı- rakmıyor muyuz? Isterse yatağının başında bir serum şişesi asılı dur- sun, damla damla damarlarına aksın... Isterse dokto- ru, hemşiresi, hısmı, akrabası çevresinde bulunsun... O, çoktan Eskimolaşmıştır... inanmazsanız, eğilip gözüne bakın!.. 1967-1992 Odamız üyesi, jeofizik mühendisi NESRÎN SAY'ı yitirdik. Ailesine, meslektaşlarımıza ve üyelerimize başsağlığı dileriz. TMMOB JEOFİZİK >IİHENDİSLERİ ODASI IICEMK FÜUAUTOMATiC'l£RD£ BUYVK lAKStT AVANÎAJI"...Biliyorsunuz; artık tam otomatik çamaşır makineleri her evin, her ev hanımının en büyük ihtiyacı! İşte şimdi bir Arçelik Fullautomatic sahibi olmak için yalnız size özel bir imkân... Ve işte tüm Arçelik Fullautomatic'lerde Büyük Taksit Avantajı! Hemen bir Arçelik Yetkili Satıcısına gelin... Fullautomatic'inizi seçin! Ister hemen teslim alın, isterseniz Ekim - Kasım seçeneği için peşinatınızı Arçelik Yetkili Satıcısı'na yatırın! OeuHES » ' SECE*JE< FEŞH CAMA5IR MAKINELE»! âtUA.MC 6 975 000 4.M0.000 5 200 000 2 SECENEK KŞINA' 'OflAM ft'AT 1.0U.OO0 t 125 000 H0.H0 140 000 1.015.000 1 125 000 •00.000 140 OOO 7.175.000 7 175 000 uoo.He S «10 OOO 6.I60.M0 HEMEN TESÜM : SE:ENE\ I0»UW FIYA- 1025.000 710.000 1 125 000 775 000 MO.OM i S H M » 140 000 510 000 UO.OO0 610.000 tm.ooo 1175 OOO tjatjm 6.640.000 6.9(0,000 •t "AKS" "0P14M RYAF I.Oli.OOO 1 125 OOO MfcMO 140 000 M0.OM S80.000 630 OOO 450OO0 475 000 S00.000 • 14SM0 9 945 000 MMJOO 7 490 000 7.M0JM EKIM- KASIMTESÜM î«5INA- 1;T«>" TOIAM £! YAI «0.000 765 000 MftJflM 570 000 teo.00» 700.000 ' 7.7«.OOO 765 OOO I41SOO0 M U M L S.«M.«M 570 000 6 270 000 «40400 . *MtMt KURUTMA MAKINESİ U00JM 4J0.OO0 420.000 2.«4OJW0 420JM , 210000 U30.000 | 410.000 M U H 3JMJM 3IM0S ttl.000 , 11MJ00 'Peşınatiannı Ağustostayattronlann urunlen Ekım de Eylu1 de yatıranlann Kasım da teshm edıleceklır ^ 8ı. kompanya. 23 Ocak / 986 tarıhh Resmı Gazele de C yayınianan ılgılı teblığe uygun, ozei bir uygulamodtr "C I —'. furr sorı tt s<yunİQfinızı cevapiandırmot uzere TÜKtTİCİ DANftMA StKVtStma >s rumoroi' ozel lelefon hatlanmızla ucretsız oromomzo lahsıs edılmıstı'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle