Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS1992 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
GenelEğitim Kaosuve
ÖzgürÜniversite
Hiç zaman kaybedilmeden eğitim kaosuna son verecek şekilde ülke çapında
bir eğitim planJama ve genel eğitim reformuna gidilmesi Türkiye'nin bir
numaralı sorunudur. Bu sağlanmadıkça üniversitenin özgürlüğü veverimliliği
t&m olarak gerçekleşemez, üniversitelerin birer meslek okulu haline
dönüşmeleri önlenemez.
Prof. Dr. EROL KULAKSIZOĞLU
Üniversite özgürluğünun simgesi "üniversitele-
rin kendi yöneticilerini kendilerinin seçebil-
mesi"dir. Bu yönde ne yazık ki olumlu sayı-
labilecek bir gelişme henüz yok.
12 Eylül yönetimince bazı siyasal partilerle
liderlerine kısıtlamalar konmuş, bu arada üni-
versiteler de cezalandınlmış, emir-kumanda
zinciri altına alınarak YÖK boyunduruğuna
sokulmuşlardı.
Sonradan bu partiler ve liderleri siyasal et-
kinliklerine tekrar kavuştular, ardından bu-
gûnkü koalisyon oluştu. Oysa üniversiteler 12
Eylül'ün getirdiği baskj kurumu YÖK'ten,
koalisyon partilerince verilmiş sözlere karşın
hala kurtanlamadılar. Tersine, üniversite öz-
gürlüğünün simgesi olan üniversitelerin kendi
yöneticilerini seçme konusu rektör seçimleri
ıle ilgili yasa değişikliği yozlaştınlarak drama-
tik ve esef verici bir şekil aldı. Gene birileri bil-
diklerini okumaya devam ettiler.
fstifa eden YOK Başkanı'nın YÖK tutkusu
ve kulisleri, bunlar karşısında milletvekilleri-
nin boyun eğişleri, koalisyon liderlerinin anla-
şılmaz suskunluğu, sonuçta gene YÖK'ün
istediğinin oluşu, bu sorunun ileride kesinlikle
çözümleneceği yolunda liderierce yeniden ve-
rilen sözler... Bütün bunlar "artık yeter" de-
dirten, bıktıran birer kısır döngü halini aldı.
tcine üniversiteyi de alan ve ülkemizde uzun
yülardan beri süregelen eğitim kaosu Tür-
kiye'nin bugününü, böyle gjderse geleceğini
de büyük ölçüde sarsacak en önemli konudur.
Terörden de, enflasyondan da önemlidir, çün-
kü "güçlü Türkiye" olgusunu zedeleyen ters
bir gidiştir bu gjdiş. Bu ters gidişi aşağıdaki şe-
kilde anlatmaya cahşalım:
Ülkemizde bu yüzyüın ortalanndan baş-
layarak eğitim ortamında büyük tutarsızlı-
klar izlenmektedir. Ülke kalkınmasını başa-
rabilecek, atılım sağlayabilecek beyin gücü
planlamanın ve beyin gücü üretmenin önceli-
ğine gjderek önem verilmemeye başlanmışür.
Güncel sorunlar karşısında nasıl olursa olsun
her şeyden önce iş ve kazanç üretme tercih
edilmiş, adam yetiştirme ve eğitim geri planla-
ra aülmışör.Kalkınmış ülkelerde 100 ilköğre-
tim öğrencisine karşılık 40-60 ortaöğretim öğ-
rencisi ve 3-5 yükseköğrenim öğrencisi plan-
lanmaktadır. Araştırmalara göre kalkınmak-
ta olan ülkeler için bu oran 100/25/2 olarak
önerilmektedir.
Ülkemizde bu oran 100/40/8-10 şeklindedir
ve bu durum gerek ilköğretim gerekse orta-
öğretim sırasmda yönlendici ve meslek ka-
zandına yeterli eğitim sisterninin sağlana-
mamış olduğunun göstergesidir. Bu durum,
birçok meslek alanında niçin büyük boyutlar-
da ara eleman sıkıntısı çekildiğinin de
kanıtıdır.
AT ülkelerinin hemen hepsinde görülen 8
yıllık temel eğitimi ülkemiz için de hedef alan
Temel Eğitim Kanunu bir türlü uygulanma-
maktadır, engellenmektedir. Temel Eğitim
Kanunu'nun imam hatip okullannı baltala-
mak amacı ile çıkanldığı iddia edilmiş, gide-
rek TBMM'de Kuran kursu mezunlanna or-
taokul dengi haklann tanınması önerileri
yapilmıştır. Yeterince meslek ve ara eleman
okulu açılmasını öneren çıkmamıştır. Bu kar-
gaşa içinde milli eğitim hedefleri, büyük öğre-
tim açığı ve benzeri sorunlar önemsenmemek-
te, tam bir laçkahk sürüp gjtmektedir. Örne-
ğın daha geçenlerde, ortaöğretimde, hemen
öğretmenliğe atanmak üzere 12.000 lise mezu-
nu genç sınava çağnlabilmiş, buna karşın ye-
terli sayıda öğretmen okulu açılması yoluna
gjdilmemiştir.
Sorumsuz ve plansız
Işte bu sorumsuzluk ve plansızlık içinde
yükseköğretim ve üniversite kapılannda
900.000 mertebesinde lise ve dengi okul mezu-
nu genç birikmiştir. Bu sayı giderek artmakta-
dır.
Yanhş ve plansız eğitim gidişinin doğurdu-
ğu bu birikim sorununun yalnızca sayısal yanı
üzerinde durulmakta, yükseköğrenim önce-
sinde mesleklere yönlendirici eğitim sistemini
bir an önce devreye sokmak yerine, hemen
üniversite kontenjanlannın arttınlması, o da
yetmeyince, üniversite sayısının arttınlması
gibi son derece tutarsız kararlara gidilmekte-
dir.
Bu yanhş yolda daha da ileri gitmekten hiç
çekinilmemektedir. Nitekim daha dün, millet-
vekillerinin 30 yeni üniversite dışında kendi
seçim bölgeleri olan başka illerde de üniversite
açılmasını istedikleri ve Meclis Eğitim Komis-
yonu'nun bu baskılar karşısında yeni üniver-
site sayısını 45'e çıkardığı görülmüştür. Bu su-
retle üniversite sayısı neredeyse 74'e çıkacakü.
Son olarak üniversite sayısı 21'de durdu, 2000
yılında bile çalışmaya başlayamayacak yeni
yeni sözde üniversiteler karar altına alındı. Bu
akıl almaz gidiş sonunda insan gücü yetiştir-
me piramidınin 100/40/8-10 gibi zaten çok
olumsuz durumunun 100/40/20 gibi bir orana
doğru tırmanacağı ve içinden çıkünıaz hal ala-
cağı gayet acıktır. Üniversite sayısının sorum-
suzca arttınlması sonunda üniversitelerimizin
birer meslek okulu düzeyine inmesinden de
herhangi bir endişe duyulmamaktadır.
Oysa istenen her yerde üniversite açılamaz.
Bir yörede önce uygarhk belirtisi kentleşme,
sanayileşme, üretim, kültüretkinlikleri doğar;
ardından üniversite oluşabilir ve gelişebilir.
Bu olguyu tersine çeviremezsiniz. Çağdaş uy-
garhğın sonuç ürünlerini; uçaklan, elektro-
nikleri, benzeri araç-gereç ve tesisleri satın ahp
hizmete sokarak çok ilerlemiş olduğunuzla
övünemezsiniz. Bilimde ve araştırmada o uy-
gar uluslar gibi terlememiz, yaratmamız, üret-
memiz, bunun için de hayali üniversitelere de-
ğil gerçek üniversitelere sanlmamız gerekir.
Ote yandan 900.000 mertebesindeki yükse-
köğrenim adayı kitlesi, yeni üniversiteler ve
yüksekokullar açmak için adeta tatlı bir pazar
olarak görülmektedir. Ailelerin ödeme düzey-
leri ve eğitimde fırsat eşitliği dikkate almmak-
sızm parah yükseköğrenim ve üniversite pro-
jeleri tasarlanabilmektedir. Anayasa zorlan-
makta, kaçamak yollara başvurulabilmekte-
dir. ÖSS hazırlama kursu ticaret fırmalan da
bu pazann bir uzantısı halinde sürüp gitmek-
tedir.
Üniversite kapılanndaki birikime bir çö-
züm olarak, lise mezunlanna meslek edindir-
me kapsamh LİMME projesi gibi avunmalar-
la yetinilmek istendiği görülmektedir. Bugün
ise bu proje de uygulanmamaktadır. Bütün
bu aymazlıklardan kurtulup tutarh bir tüm
eğitim pianlamasına gidilse, hatta LÎMME
benzeri çözümlerle dahi bu gidiş bir ölçüde
kontrol altına ahnabilse, yakın gelecekte üni-
versite öncesinde meslek edindirici ve ara ele-
man yetiştirici olumlu bir düzelme sağlanabil-
se, 900.000'lik ters birikim 300.000 dolaylan-
na inebilse, o zaman bu yeni üniversitelerin
neye yarayacağı, birçok alanda zaten ihtiyaç
fazlası eleman üreten üniversitelerin ileride ne
olacağı düşünülmemektedir.
Planh kalkınma yoluyla sorunlannı çözme
yoluna giden ülkeler bugün, üniversitelerde
mezun sayısından çok yetişenlerin nitelikleri
ve yetişme düzeyleri üzerinde duruyorlar.
özellikle nitelikli ve üst düzeyde yaratıa ve
araştırmacı beyin gücü yetiştirmeye daha çok
önem veriyorlar.
Ülkemizde ortaöğrenim sonunda sağlanan
yetişme düzeyi de çok yetersiz. Bu yetersizlik
ise üniversiteler için ayn bir temel sorun konu-
su oluşturmaktadır.
1950'lerden sonra ülkede artan sanayileşme
ve iş hacmi genelde dışa bağımlı, yabancı pa-
tentçi ve yaraücı olmayan bir yönde gelişmiş-
tir. Sanayiciler ve iş çevreleri sorunlannı ya-
bancılarla çözmeyi tercih etmişler, eğitim ve
üniversite dışlanmıştır.
Bu yozlaşma ortamında YÖK de, plansız
ve büinçsiz eğitim gidişinin biriktirdiği, gide-
rek artan ve sayılan 900.000'lere varan gençle-
re yeni üniversiteler açarak ya da mevcut üni-
versitelerin kontenjanlannı emirle arttırarak
sözde çözümler peşinde koşmaktan başka bir
işe yaramamıştır.
Eğitimdeki bu ters gidişin getirdiği sorun-
lann çözümünün yalnızca yükseköğretim ve
üniversitelere çekidüzen verilmesi ile sağlana-
bileceği büyük yanılgısı hala sürmekte ve 12
Eylül kalınüsı YÖK ayakta tutulmaktadır.
Aslında teşhis yanüş yere konmuştur. Soru-
nun aksayan yanı, yeterli oranlarda ve nitelik-
te insan gücünün planlanamaması ve yetiştiri-
lemeyişindedir.
Temelde eğitim altyapısındaki aksakhkla-
nn üst kurum üniversitelere baskı yoluyla
zahmetsizce çözümlenebileceği yanılgısı ile
politikacılann dört elle sanldığı YÖK ise bir
şey getirmemiş, tersine hep götürmüştür:
YÖK, en ufak aynntılara kadar inen ve her
şeyi emredici bir kurum olarak çalışmıştir.
Üniversiteleri tek modele sokmuş, ders prog-
ramlanna, ders isimlerine, derslerin yıllara
dağılımına dahi kanşmıştır. Özellikle üni-
versiteler birer lise ortamına itilmişlerdir.
YÖK tarafından atanan yöneticiler genel-
likle Y.Ö. Kanunu'nun tanıdığı yetkilerini
emir-kumanda zinciri içinde kullanmışlar, bu
arada YÖK'ten fazla YÖK'çü yöneticiler de
türemiş, alt akademik organlar yeterince dev-
reye sokulmamış, çoğu kez tek sorumlu üst
yönetici rolü oynanmış, yeterli danışmalara
dahi başvurma gereği duyulmamışür. Gide-
rek yöneticiler ile akademik taban arasında
kopma olmuş, fıkir alışverişini ve diyaloğu
reddeden bir kapalı döngü içinde kararlar
alınıp yürürlüğe konmuştur. Sonuçta üniver-
siteyi yapan nitelikler uçup gitmiş, demokra-
tik ve özgür üniversite ortamı kaybolmuştur.
Akademik kariyerin kaynaği olan asis-
tanlık kurumu temelde reddedilmiş, yok edil-
miştir.
Artan kontenjanlar, sayılan artan üniversi-
teler; giderek kısılan bütçeler ve maddi ola-
naksızhklar getirmiş, öğretim kalitesi düş-
müştür.
YÖK, eğitim ve akademik kadro stan-
dartlan ile sürekli oynamışür. Aynlmalar ne-
deniyle öğretim üyesi sayısı azaldıkça ve yeni
üniversitelere eleman gerektikce, akademik
kariyerde yüksebne standartlan düşürülmüş,
yozlaştınlmışür. Bu aldatmaca sayesinde
YÖK, üniversitelerde öğretim üyesi •sayısının
eksilmediğini, tersine arttığını iddia edebil-
miştir.
Bütün bu aa gerçeklere karşın, "üniversite-
ler kendilerini yönetemezler, kendi seçtikleri
ile iyi yönetilemezler" savı da çok yanhştir.
Oysa cumhuriyet döneminde üniversiteler
Darülfiinun'dan bu yana giderek çağdaş üni-
versiteye yaraşır yasalara kavuşmuş ve kendi
seçtikleri yöneücilerle büyük atılırnlar yapa-
bilmişlerdir.
Sonuç
Hiç zaman kaybedilmeden eğitim kaosuna
son verecek şekilde ülke çapında bir eğitim
planlama ve genel eğitim reformuna gidilmesi
Türkiye'nin bir numaralı sorunudur. Bu sağ-
lanmadıkça üniversitenin özgürlüğü ve ve-
rimliliği tam olarak gerçekleşemez, üniversi-
telerin birer meslek okulu haline dönüşmeleri
önlenemez.
YÖK var oldukça YÖK Başkanı Ihsan
Doğramacı'nın istifalan özde bir şey değiştir-
mez. 12 Eylül'ün üniversiteler hakkındaki
yanıigılan sonucu doğan YÖK'ten anayasa
değişikliği ile kesinlikle kurtulmak ve özgür
üniversite düzenini getirecek yeni bir yasa çı-
karmak zorunludur.
Yeni yasa kapsamında, üniversitelerarası
koordinasyon dışmda Milli Eğitim Bakanlığı
ve DPT ile sürekh işbirliği içinde çahşacak bir
üniversitelerarası kurul, yükseköğretimi ve
üniversiteleri ülkenin miİli eğitim hedefleri
içindeki yerine yerleştirici bir işlev üstlenmeli-
dir. Bu bağlamda politikaalar, planlamaa ve
eğitimcilere saygı göstermeli, her ile üniversite
kurma tutkulanndan vazgeçmelidirler.
ARADABIR
RIZA ZELYUT
Hactbektaş'ta Oynanan
Komedi...
Darbe döneminin komedisinde Hacı Bektaş, elinde kılı-
cı ile kafir öldürmek üzere Orta Asya'dan Anadolu'ya ge-
len bir mücahit. Koyu Müslüman... Namazmda niyazında...
Hem Selçuklu devletinin hem Osmanoğullarının hizmetin-
de... Adı konulmamış bir derebeyi... Hıristiyanların belalı-
sı, şeriatın savunucusu...
Aleviler bu oyunu tutmuyorlar... Generallerin sivil giysili
adamları yeni bir oyun hazırlıyorlar. Oyunun aktörleri ara-
sına dünyanın şurasından burasından getirdikleri ünlüleri
deyerleştiriyorlar. Şenliklerin adı "Uluslararası Hacı Bek-
taş Törenleri" oluyor.
Bu komedinin birinci perdesinde siyasi liderleri izliyo-
ruz. Saat 11 .OO'den itibaren başlıyorlar nutuklarına. Dedik-
leri de şunlar: Sevgili vatandaşlarım, bu Hacı Bektaş Veli
çok büyük bir insan, ben dünyada ondan daha büyük bir
insan görmedim. (Seyirci durumundaki Aleviler, yüzyıllar-
dır çektikleri sıkıntının, horlanmanın ezikliği altında kendi
büyüklerine büyük dendiğini duyunca coşuyor, basıyorlar
alkışı.) Hacı Bektaş Veli olmasaydı biz yanmıştık. (Alkış,
alkış) (Siyasetçiyi oynayan aktörün yüzünde acıklı bir gü-
lüş, gözlerinde garip bir pırıltı vardır ve konuşmasını sür-
dürür) Sizler de Hacı Bektaş Velinin torunları olarak çok
çok büyüksünüz... (Alkış ki hem de ne alkış) Hacı Bektaş
için çpk şeyler yaptk, daha da yapacağız...
Bu komediyi izleyen halk rahatlamıştır; yüzyıllardır ken-
dilerine dudak büken insanlann torunları şimdi gelmiş,
onlan övmektedirler. Kendi içlerinden çıkan küçük oyun-
cular da davranışları ile büyük oyuncuları onaylamakta-
dırlar. Her şey güzel güzel işlemektedir.
Tam bu sırada halkın içinden birisi sahneye fırlar. Sah-
nenin sağında ve solunda kümeleşen artistlere şu soruları
sorar:
1- Siyasetçileri canlandıran değerli komedi oyuncuları
ya da komedi oynar gibi siyaset yapan sayın liderler, sizce
Türkiye'de Alevi denilen bir kitle var mıdır, yok mudur?
(Sahnenin sağından ve solundan siyasetçiler korosunun
sesi yükselir: Elbette vardır...)
2- Türkiye'de Alevi kitle varsa, siz bu insanlar için şimdi-
ye değin devlet bütçesinden bir kuruş harcadınız mı? (Ko-
ro susar, yanıt yoktur.)
3- Alevilerin de ödediği vergilerle oluşturulan bütçeden
.Dtyanet Işleri'ne 2.2 trilyon lira para veriyorsunuz. Bunun
700 milyar lirası Alevilerin cebinden çıkıyor. Peki bu 700
milyar liradan Aleviler için 7 liralık bir hizmet yaratılıyor
mu?
Alevilerin parasıyla hizmet gören Diyanet'in {her üç
imamdan birisinin aylığını Aleviler ödüyor...), Alevileri ka-
ralama, kötüleme kampanyası yürütmesi sizin vicdanınızı
sızlatmıyor mu?
4- Sizin bile karşı olduğunuzu söylediğiniz darbeci ge-
nerallerin getirip anayasaya yerleştirdıği zorunlu din dersi
uygulaması ile bizim çocuklarımıza zorla Sünnilik öğretili-
yor. Bu uygulamanın hakla hukukla ve sizin şu sıralar çok
sık kullandığınız demokrasi ile ilgisi olduğunu düşünüyor
musunuz? Eğer bu uygulamayı kaldırmazsanız, sizin, dar-
beci Kenan Paşa'dan farkınız kalır mı?
Aykırı adamın soruları uzayıp gidiyor... Sahnede yer
alan ve aynı sözleri yineleyen politika oyuncuları bu soru-
ları duymazlıktan gelerek seyırcilere (Alevileri) övmeyi
sürdürüyorlar. Bu yıl daha şık demokrat ve sosyal demok-
rat giysiler içinde sahnede yer alacak komedi oyuncuları
için aynı sorular hazırlanıyor.
Yaşıyoruz, göreceğiz... Siyasetin yeni oyuncuları baka-
lım nasıl yanıt verecekler aykırı adamın sorularına...
1ABTISMA
Adli Tatil Kaldırılmalıdır
A dli tatil, her yıl 20 temmuz günü Yar-
gıtay Başkanı'nın konuşmasıyla baş-
lar, 5 eylül mesai saati sonunda biter ve 6
eylül günü yeni adli yıla girilir. Gerek adli
tatil ve gerekse adli yılın başlamasıyla il-
gili olarak basında Yargıtay Başkanı'nın,
Adalet Bakanı'nın, Barolar Birliği Başka-
nı'nın görttş ve temennileri zaman zaman
yayımlanır. Daha sonra da hukukçulann
yazüan çıkar peş peşe. Olumlu veya olum-
suz görüşler yazılıp durur senelerce...
Adli tatilin içerigı yasalarla saptanmış
bulunmaktadır. Hukuk mahkemelerinde,
ceza mahkemelerinde, Yargıtay'da. Askeri
Yargıtay'da, Damştay'da, Sayıştay'da ve
kısaca bütün mahkemelerde adli tatilin sü-
resi aynıdır. 20 temmuz - 5 eylül, yani 45
gündür.
Adli tatil süresince kural olarak mahke-
melerdeki dava ve işlere bakılmaz. Fakat
bu kurahn istisnları bir hayli yoktur.
Altmış beş yıldan beri uyğulanmakta
olan adli tatil, davalann uzamasına sebep
olan adli tatil, davalann uzamasına sebep
olan nedenlerden birisi ve önemlisidir.
Adli tatil iki amaçla konulmuştur. Ne
var ki bu amaçlar günümüzde önemini
çoktan yitirmiştir. Şöyle ki:
1- Adli tatil konuhırken, larsal kesimde
yaşayan köylü ve ciftci halkımızm hasat
mevsrmınde zaman kazanması düşünül-
müştür. Günümüzde bu amaç önemini >i-
ürmiştir. Altmış beş senc önce ülkemizde
ulaşım yetersizliğinin olduğu bir vakıa iken
bugün aynı imkânsızlıktan söz etmek doğ-
ru değildir. Keza, o günlerde güçlü bir ta-
nm ülkesi iken, bugün sanayileşmede ileri
adımlar atmış bulunuyoruz. O yıllarda,,
köylerde ve kırsal kesimlerde yaşayan hal-
kımızın çoğunluğu kentlere kaymış, köyle-
rin yerini kentlerde gecekondular ve hatta
gündüz kondular, yanı seçim kondulan al-
mışür. Aynca köylüyü ilgilendiren birçok
işler adli tatil de dahi görülmektedir. Örne-
ğın: Tapulama mahkemelerinde sulh hu-
kuk mahkemelerinde, iş mahkemelerinde,
icra ve iflas dairelerinde, icra tetkik merci-
lerinde görülen dava ve işler gibi...
2- Yasa koyucu, yargıçlann adli tatilde
dinlenmelerini düşünmüştür. Günümüzde
bu amaçla önemini yitirmiştir. Yukandaki
1. paragrafta belirttiğimiz gibi, birçok
mahkemelerde adli tatil uygulanmamakta-
dır. Belirtilen mahkemelerde görevli olan
yargıçlar için adli tatilden söz etmek ola-
naksızdır. Daha ziyade nöbetçi olmayan
asliye hukuk mahkemelerinde adli tatil uy-
gulanmaktadır. Bir kısım mahkemelerde
adli tatil uygularurken, birçok mahkeme-
lerde uygulanmaması bu alandaki bozuk
düzenin ve çarpıklığın bir göstergesidir.
Böylece yargı bütünlüğü de sarsılmakta-
dır. Yargı sistemimizin gerek bütünlüğü ve
gerekse bağımsızlığına İüçbir zaman hıçbir
sebeple gölge düşmemelidir. Yargıç ve sav-
alanmızın da diğer devlet memurlan gibi
yılhk izinlerini alarak dinlenmeleri daha
doğru olur kanısındayız. Yargıçlanmızın
görevleri ağır, adliyelerdeki dosya sayısı
alabildiğine. kabanktır. 15 mayıstaki bir
dunışma 27 kasıma talik edilirken adli tati-
lin gereği üzerinde neden bu kadar durulur
bilinmez.
Avukatlar için adli tatili düşünme olana-
ğı zaten yoktur. Bir kısım mahkemelerde
adli tatilin uygulandığı, bir kısmında uygu-
lanmadığı yargı sisteminde adli tatilden
nasıl söz edilebilir. O iki ay görev yapan
avukatlar, bağımsız yargının bağımsız sa-
vunmasını her zaman olduğu gibi yine her
türlü güçlüklere göğüs gererek tüm özveri-
leri ile adli tatilde bile yapacaklardı.
Adh tatil nedeniyle yargı bütünlüğü ke-
sinlikle sarsılmakta, bitmeyen davalar da-
ha da uzamaktadır. Buna rağmen yargı
sistemimizin bağımsızlığına hiçbir sebeple
gölge düşmeyeceği inanandayım.
Av. ABDULLAH ÇETtN OGUZOĞ-
LU İstanbul
BAŞSAĞLIĞI
Eski İstanbul Belediye Başkanı, istanbul Milletvekili
ve TBMM Başkan Vekili
AYTEKİN
KOTİL'invefatından derin üzüntü duyduk.
Ailesine, yakınlarına ve çalışma arkadaşlanna
başsağlığı diler, acılarını paylasırız.
BELEDÎYE İŞ SENDİKASI GENEL
YÖIVETİM KURULU
BAŞSAĞLIĞI
Sevgili
"DAY DAY"ınuzı
13 ağustosta kaybettik. 14 ağustosta Eskişehir'de
toprağa verdik. Tüm sevenlerine başsağlığı
diliyoruz.
CEMAL SOYOĞUL,
OSMAN SOYOĞUL, NEŞE TANYELt
VEFAT VE BAŞSAĞUĞI
İdaremiz personellerinden emekli
MEHME'l FAHTR
OTUK
vefat etmiştir. Merhuma tanrıdan rahmet,
kederli ailesine başsağlığı dileriz.
İSKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
A a KAYBEVflZ
Kıymetli dünürümüz
T4I.İP BİLGE'yi
kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Merhuma tanrıdan
rahmet, kederli ailesine, yakınlarına sabır ve
başsağlığı dileriz.
GOLDENBERG AİLESİ
PENCERE
EmperyafemL
Ankara'da bir semt. Bir mahalle. Bir sokak. Apart-
manlar. insanlar. Kalabalık. Coşku. Pencerelerden
Türk bayrakları sarkıtılmış. Polisler. Arabalar. Clnifor-
malılar. Siviller. Eli silahlılar. Birden Milli Marş söyle-
niyor. Herkes hazırolda. Marş bitiyor. Alkışlar başlı-
yor. Başı kukuletalı, göğsü çelik yelekli özel tim
elemanı, elindeki silahı havaya kaldırıp alkışlayanları
selamlıyor.
Coşku dorukta...
Ertesi gün gazetelerde başlıklar:
"-Rambo'lann operasyonu!.."
Olay şu:
"Ankara'da iki ayn yerde, iki evde, teröristlerin yu-
valandıklarını halk ihbar ediycr. Özel tim göreve
çağrılıyor. Örgüt militanları 'teslim ol' çağnlarına si-
lahla karşılık veriyorlar. Çatışma başlıyor. Teröristler
ölü olarak e/e geçiriliyorlar."
insan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet
Kahraman, içişleri Bakanı ismet Sezgin'le birlikte ça-
tışma yerindedir. Bakan ANKA ajartsı muhabirine di-
yor ki:
"-Içerdekilerin teslim olmaları için yapılan anonsla-
rı duydum. Sayın içişleri Bakanı bizzat bu çağrımn
yapılmasını istedi. Çağrıda ısrar edilmiştir."
Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Canseven'in ope-
rasyondan sonra yaptığı açıklamalar, çevrede bulu-
nan kalabalığın artığı sloganlar ve alkışlarla sık sık
kesilmiş:
"-En büyük Türkiye!.."
•
Şimdi ne olacak?
Herkesin ne yapacağı ve ne söyleyeceği belli değil
mi? Birileri diyecekler ki:
"-Polisinfazı!.."
Ne demek bu?
"-Polis, sanıkları yakalayıp sa/cıya teslim edeceği-
ne, hemen oracıkta işini görmüştiir. Bu da ilk kez olan
bir şey değildir. Devlet teröru sürüyor."
Birileri de yanıt verecek:
"-Halk televizyon filmlerinde seyrediyor, teslim ol'
çağrısına silahla karşılık verildi mi, yasalara göre
polis silahını kullanabilir. Infaz dedikleri budur."
Terör, ülkemizde yeni bir şey değil; çeyrek yüzyıldan
beri sürüyor ve nitelik değiştiriyor; kimi zaman devlet
terörü ağır basıyor; kimi zaman bireysel terör sıcakla-
şıyor; kimi zaman eylemler devrim-karşı devrim gö-
rüntüsü veriyor; kimi zaman etnik çatışmanın ağır
bastığı görülüyor; kimi zaman dinsel ağırlıklı terör
gündeme giriyor. Hangi olayda, ne tür bir kavganın içi-
ne düşüldüğü somut kanıtlarla ortaya dökülmedikçe,
yanılgı kapının eşiğindedir.
Oevlet, faıli meçhul cinayetleri aydınlatamadıkça,
karanlıkta kurşunlar sıkılacak...
Yeni bir şey mi?
Hayır..
Peki, yeni olan ne?
Halkın tepkisi!..
Bir süreden beri halk devreye girmeye başladı; poli-
sin yanında eyfemi destekliyor. Ankara'da kuşatılan
dairenin içinde ölüler delik deşik yatarlarken sokakta-
ki coşku, aklı başında bir insanı derin derin düşündür-
«melidir.
•
Savaş gibi terör de politikanın değişik bir araçla sür-
dürülmesi diye tanımlanır.
Ister devlet terörü olsun, ister etnik ya da dinsel kö-
kenll olsun, bir siyasetin silahla sürdürülmesi karşı-
sında davranışımız ne olmalı? Terörün kökenine
bakmadan karşısına çıkmak gerekmez mi? Hele 21'-
inci yüzyıla 8 kala yeni dünya dengelerindeki altüst
oluş, Anadolu'da devrimci terör diye bir kavramı sa-
vunma olanaklarını sıfırlamıştır. Örtadoğu'nun etnik
topografyasında, su ve petrol çıkarlarının ta göbeğine
Vaşington yerleşti; at izi kurt izine karıştığından, hangi
yeraltı örgütünün altndan kimin çıkacağını kestirmek
olanaksız.
Anadolu'nun parçalanmasından ve halkların birbiri-
ni yemesinden çıkar sağlayacak tek güç var
Emparyalizm!..
L
L
E
•
P
L
E
SEIDABAGCUI
BAKIRKÖY KADIN SIĞINAĞI'nın
'UĞUR ANA'sı yazdı:
KADIN EVİ
UĞUR İLHAN
(Prof. Necla Arat'ın önsözüyle)
Türkiye'de erkeklerin yanya yakını kocanın kansını
dövmeye hakkı olduğunu düşünüyor. Resmi kayıtlara göre
bir yıl içinde eşlerini döven erkek sayısının 1.100.000
civannda olduğu biliniyor.
Işte Uğur llhan diye bir kadın ve arkadaşlan bu tür
şiddete maruz kalan, tecavüze uğrayan, zorla satilan
kadınlann sığınabileceği bir "Kadın Evi" girişimine
öncülük ederek, bu sığınağı iki yıl süreyle yönettiler.
Bu küçük kitapta belki binlerce kadının her gün
yaşamakta olduğu büyük trajedinin bireysel yansımalan
dile getiriliyor.
Piyerloti Cad. 7-9, Ç.taş
34400-İstanbul
Tel- Fax:1-516 2004