02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 1 AĞUSTOS1992 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Sorun, RektörSeçimi Değil! Bir an öncehazırlanması dilenen yasada amaç, sadece üniversite üyelerinin akademik özgürlüğü değil, araştırma ve üretim özgürlüğüdür. Prof. Dr. DOĞAN KUBAN İTÜ Öğretim Üyesi trrasyonel toplumlar, sorunlannı gerçek alanlardan yan gerçek, hatta hayali alanlara kaydınyorlar. Böylece soruna yanıt bulma- dan ikincil sorunlann kavgasını yapıyorlar. Bu biraz bilinçli, fakat daha çok biünçsiz, top- lum kültürünün yapısından doğan bir tutum. Rektör seçimi gürültüsü de öyle. Bizim üni- versitelerin sorunu Doğramacı ile başlamadı ve onunla bitmeyecek. Sorun, toplum içinde, hatta kendine bilim adamı diyenlerin kafası- nda bilimin toplumdaki statüsü konusunda bir türlü gelişmemiş düşüncelerde. Onlar, her- hangi bir rejimin yasalanyla bilgi üretmenin özj ılüğü konusunda var olan ilişkileri kav- ray uyorlar. Bilimin geçici rejimlerin yasa- lannüan daha Önemli olduğuna da hala ina- namamışlar. Bu medrese kafalı davranışlar konusunda İslam tarihinin erken dönemlerin- den bu yana açık gözlemler yapılabilir. Aydınlıktan karanlık medreseye El-Biruni, Gazneli Mahmut dönemindeki baskılı otokratik rejimin zararlannı düşüne- rek "Günümüzde bilimde ve yeni araştırma- larda gelişme olanağı yok. Bugün bilim dedi- ğimiz şey eskilerin dağınık mirasından başka bir şey değil" demiş. El-Biruni bunu İslam dünyasında bilimsel ve felsefı düşüncenin par- lak zamanlannda yazıyordu. 11. yüzyıldan sonra İslam dünyasında büyük kitaphklann yozlaşmasını, yok edilmelerini ve yakıl- malannı izliyoruz. Fatımilerin Kahire'deki sarayındaki kitaphk bir dünya harikası ola- rak nitelendiriliyordu. İki yüz binden fazla el- yazması yapıta sahipti. Bunlann içinde 18.000 cilt eskil (antik) çağ bilimlerine iüşkindi. Ta- bari'nin ünlü tarihinin 900 kopyası ve en ünlü hattatlann, bu arada İbn Mukla'nınkiler de dahil olmak üzere 2400 Kuran vardı. önce Fatımi donemi kargaşalıklannda yağmala- nan bu kitaphk Selahaddin Eyyubi dönemin- de yanya inmiş olarak bir medreseye nakledil- mişti. Rey Kitaplığı, Sultan Mahmud tarafı- ndan, Bağdat Kitaplığı Tuğrul Bey Bağdat'a girdiğinde, Nişabur Kitaplığı 1153'te, Save Kitaplığı 1220'de Moğollar tarafından tahrip edilmişlerdi. Kurtuba'daki büyük kitapbk 11. yüzyüda bağnaz fakihler tarafından dağıülmıştı. Gelişen Şiilik alomlanna karşı örgütlenen Sünni medrese, otoriter devleti destekleyen bir kurum olarak gelişti. Abbasi ve Fatımi çağlanrun eskil çağ bilgjsine karşı duyarlıh- klan ve liberalizmini de sona erdirdi. Gazali ve El-Aşan düşüncesi, ondan sonraki İslam düşüncesine egemen oldu. Bu, bir politik araç olarak İslam dünyasının güçlenmesi ve âyak- ta kalmasına yardım etmiş olabilir. Fakat îslamın bugünkü durumunu da hazırladı. Devletin politik araa olma niteliği, medreseyi devlete adam yetiştiren ve amacı iktidan ayakta tutmak için dini kullanan bir araç du- rumuna dönüştürdü. Ne kadar tutucu ve sta- tükocu olursa sultanlar için o kadar ya- rarlıydı. Medrese örgütlenmesi ilerledikçe bi- limsel düşüncenin gelişmesi de medresenin kapısından dışan çıktı. Profesörler memur ol- dular. El kitaplannı (bugünkü ders notlan) ezberlemek, icazet almak için yeterliydi. So- nunda medrese, yanokumuşlar; dolayısıyla yancahiller yetiştiren bir kuruma dönüştü. islam dünyası ortaçağdan öteye -antik bilgiyi Avrupa'ya ulaştıran bir köprü görevi yaptı- ktan sonra- dünya bilimine, birkaç özel du- rum dışında, hiçbir katkıda bulunmadı. Tür- kiye'de Fatih döneminin bazı açılımlannı ve 18., özellikle 19'uncu yüzyıldan bu yana Baülılaşma, daha doğrusu geç aydmlanma döneminin çabalannı bir yana bırakırsak, Katip Çelebi'nin bilgi düzeyinden öteye bir şey üretmedik. YÖK medreseleşmesi VÖK, bir yeni zaman medreseleşmesidir. Amacı bu olmayabilir. îlk cumhuriyet üniver- sitelerine Alman bilgjnlerinin getirdiği büyük atılımdan sonra Türkiye'deki birkaç üniversi- tenin bilimsel düzeyi de şimdikinden çok daha parlak değüdi. Ne var ki YÖK sistemi El- Biruni'nin sözünü ettiği, içinde bilimin geliş- mesi olanağı olmayan bir otoriter, merkezi sistem getirmiştir. üniversite, kendisini öcü gibi gören bir düşüncenin egemen olduğu bir devlet denetimine verilmiştir. Bu, memur- profesörler için elverişli bir denetimdi. Gerçi kıyıda köşede bilim üreten birkaç kişi her za- man olmuştur. Fakat sistem içinde bunlann ağırlığını tartacak ölçü bile bulunmamak- tadır. Üniversite kitaplıklan ya donmuş ya da parçalanmıştır. Medrese profesörlerinin sayısı giderek artmışür . Oğrenciler ders notu ezberlemek dışmda kitap okumaz ol- muşlardır. Okumak isteseler de bulabilecekle- ri Türkçe kitap sayısı devede kulak mertebe- sindedir. Bugün YÖK'ün rektör ve dekan seçme yet- kisi tartışıhyor. Oysa bunlann etkisi, bugün- kü süreç içinde hiç mertebesindedir. Çünkü sonın, idareci değil, öğretim sorunudur. Kaldı ki YÖK üniversitelerinin kendi içlerin- den çıkaracaklan idarecilerin büyük çoğunlu- ğu, YÖK'ün Ankara'da seçebileceklerinden daha iyi olmayacakür. Çünkü birkaç eski ve büyük üniversite dışında seçileceklerin çoğu zaten YÖK medreselerinde profesör olmuş- lardır. Ve partiler gibi, üniversite içinde de ik- tidar' kavgası yapan gruplar çekişecekler. Kimse adayın bilimsel perförmansına, kişili- ğine bakmayacak. Kaldı ki büyük üniversite- lerde bunu bilmeye de olanak yok. Bugün üniversitenin içine düşürüldüğü durum bu ki- şiliksiz çekişmede çok iyi tammlanmaktadır. Ilkel "compromis'lerle birileri sonunda rektör olacak. Eğer üniversitelerin gerçek bir bilim- sel kişiliği olsaydı ve toplum gerçekten bunun satın alınamayacak bir değer olduğunu bil- seydi, zaten kimse onlarla böyle oynaya- mazdı. Burada kimilerinin yasa gereklerini yerine getirmesi, kimilerinin de bunun karşısı- na çıkması politikacılann çok hoşuna giden bir durum yaraüyor: "Öyle de olur, böyle de olur" diyorlar. Sorun giderek demokratik (!) bir seçim sorununa indirgenmiş oluyor. Tür- kiye'nin birçok sorunu gibi, bilim üretme so- runu da sonunda tutarsız bir seçim sürecine dönüşüyor. Ortaçağdan bugüne medrese ka- fası ile gelmiş olmamızın sonuçlannı yine karşımızda buluyoruz. Önerfler Bugün on binlerce öğrencisi, yüzlerce ho- cası, onlarca fakültesi olan bir üniversitede sağlıkh bir rektör seçimi yapmak ola- naksızdır. Politizasyon batağına batmış kül- tür ortamımızda kimse böyle olur mu' diye düşünmediği için, yapıyoruz, oluyor. Oysa bugün fakülteler, partiler gibi birbirlerinden ayn düşmüştür. Hiç kimse başka fakülte üye- lerini tanımıyor. Taruyamaz! Rektör aday- lanriın adını bile işitmemiş olabilir. Gerçi o kadar çok YÖK rektörü yeniden seçilmek is- tiyor ki, şimdilik bu tehlike yok sayılabilir. Âma sistemde var!.. Bugün denetlenebilecek tek birim fakülte- dir. Eğer iktidardaki partiler ne yapacaklannı sahiden bilir de, üyelen'ne de söz geçirebilirler- se yeni yasada kendini bir ölçüde denetleyebi- lecek birimin fakülte olduğunu unutma- malıdırlar. Fakülteler kendi dekanlannı sece- bilirler. Bu seçime, kanımca, fakültelerin son sınıf öğrencileri de belli koşullarla katılabilir. Dekanlar da kendi aralanndan bir rektör se- çerler. Bu rektörlük hem seçime hem de belirli bir altemasyona dayanır. Böylece kalabalık fakültelerin sürekli egemenliğine de son veril- miş olur. Eskiden Teknik Üniversite de böyle bir dönüşümlü rektörlük uygulanıyordu. Fa- külteler akademik kararlannda bağımsız ol- malıdırlar. Akademik koordinasyonu, de- kanlar kolejinin seçtiği rektör sağlamalıdır. Üniversite bütün akademik kararlannda bağımsız olduğu kadar, bütçesinin sarfından da tek sorumlu olmalıdır. Bu prosedür fakül- teler için de aynı şekilde geçerli olmahdır. Bütün bu bağunsızlık önerilerinin çözeme- yeceği bir sorun kalmaktadır: Akademik ya- şamdan gelen rektörlerin on binlerce kişilik kurumlar olan ve oldukça karmaşık işletme- ler niteliğine bürünmüş üniversiteleri yönet- me yetenekleri de, akademik performanslan ne olursa olsun, bir sorundur. Bir bakıma akademik performans üst düzeyde olduğu oranda işletmecilik yeteneginin smırlı olabi- leceğini düşünebiliriz. Bu noktada dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, üniversitelerin idari ve mali sorunlannı izleyen, hükümetle ve başka kurumlarla ilişkilerini yürüten, bütçele- rinin zenginleşmesini gerçekleştiren bir idari rektörün (chancelier), başka bir yolla işbaşma gelmesi de önem taşıyan bir sorundur. Bu se- çimin, akademik kolej tarafından bazı koşul- larda veto edilebilmesi ve benzer sorunlann doğru tanımlanması gerekir. Bir an önce hazı- rlanması dilenen yasada amaç, sadece üniver- site üyelerinin akademik özgürlüğü değil, araştırma ve üretim özgürlüğüdür. YÖK, bir Doğramacı sistemi değildi. Bir merkezi despotizmle dünya sorunlannı çöze- ceklerine inandınlrruş kişilerin yaratüğı bir sistemdi. Sayın Doğramaa da o tür bir sis- temden memnun bir yöneticiydi. Ama ben, onun yerine gelselerdi daha büyük terörler es- tirecek çok adam tanıyorum!.. ARADA BİR REŞAT KADAYIFÇILAR Hukukçu CHP Açılırken... CHP'nin açılması iki açıdan önemlidir. Birincisi demok- ratikleşme ve 12 Eylül'ün tasfiyesi sürecinde önemli bir aşamayı ifade etmesi. Ikincisi ise ideoloji, örgüt ve birlik sorunlarının tartışmasında; sosyal demokrat ve demokra- tik sosyalist, ilgilı herkesin kısıtlanmaksızın katılabileceği, varsa görüşünü, önerisini ve fikir üretimini sunabileceği btr ortamın yaratılması... O nedenle CHP'nin açılmasının bazı politikacılarda ya- rattığı özlemsel duyguların yükselmesine ve "10 yıllık din- lenme" sonrası heyecanına saygı duymak gerek. 12 Eylül haksız, keyti kararlarıyla siyasal partileri, sivil toplum ör- gütlerini kapatmış, malvarlıklarınael koymuş, siyasetçile- re siyaset yasağı getirmişti. Siyasetyasağının kaldınlması için yapılan referandum ve CHP dahil eski siyasal partile- rin açılması kararları, siyasal demokratiklesmede yeterli olmayan, ama gerekli iki adımı oluşturuyor. Bu adımların atılmasındaSHP'nin öncü işlevini, özverili ve kararlı çaba- lannı unutanlara anımsatmak gerektiğine de inanıyoruz. Kuşkusuz gerçek demokratlar, fikir zenginliğinden, tar- tşmadan ve farklılaşmadan mutsuzluk duymazlar. Çünkü fikir farklılıkları vetartışma, zayıflığm göstergesi değil, ge- lişme ve büyümenin itici gücüdür. Günümüzdeki sosyal demokrasinin birlik, örgüt ve ideoloji tartışmatarını da bu • Arkaa 17. Sayfada KAŞ'TA ŞİRİN BİR EVİNİZ VAR ANIMOTEL * Tüm odalar Balkonlu, Duşlu, WC.li * 24 saat sıcak su * Panoramik manzaralı cici bir teras 2 KÎŞİ^DA + AÇIK BÜFE KAHVALTI : 150.000 TL. Rezervasyon: 9 (3226) 1791 Not: En az 6 kişilik grubunuz varsa neden MAVİ YOLCULUĞU denemıyorsunuz? Teknede tam pansiyon kişi başı günlük 300.000 TL. Adres: Recep Bılgın Cd. No: 12 KAŞ TEŞEKKÜR Cide'de geçirdiğim rahatsızhk sonucu acilen kaldırıldıgım CİDE DEVLET HASTA- NESÎ'nde sağlıgım ile ilgilenen, Sn. Dr. Sıth KESEDAR Sn. Dr. Vahide KESEDAR Sn. Dr. Sabahattin BOZKVRT Sn. Dr. Ayşegül ÖKSÜZOĞLU'na Hemşireler, Yeşim ÇAKMAK, Sebahat ALPAY Nazan ÜNAL, Nazlı ACAR, Besime GÖKTEPE, Aysel ALKAN, Aysel TAŞKIN'a Hastanenin bütün personeline, Cumhuri- yet İlkokul'u müdürü Hasan SÖZEN ve tüm öğretmenlere, Süleyman FALCI'ya, bizzat ziyaretime gelen sayın Cide Belediye Başkanı Ramazan ÇALIM'a, Cide halkına ve Devlet yetkililerine, telgraf ve telefonla geçmiş olsun dileklerini ileten değerli dostlarım ve okurla- rıma teşekkür ederim. RIFAT1LGAZ PENCERE Sermaye - Emek... TÖPkçü - Körtçû!.. Soru: - Ülkemizde demokrasi, sermaye-emek çelişkisine mi oturacak, Türkçü-Kürlçü çatışmasına mı? Batı'daki tarihçesi, demokrasinin sermaye-emek çeliş- kisi üzerinde geliştiğini gösteriyor. Sanayileşmeyle atbaşı gidiyor demokrasi; önce feodallere karşı burjuva sınıfı başkaldırıyor; siyasal iktidar soyluların tekelinden kurtarı- lınca, sermaye sınıfıyla emekçi kitleleri arasında hesap- laşma başlıyor. Siyasal demokrasiden sosyal demokrasi- ye geçiş kolay olmuyor, ama alınterinin hakkını savunan- lar, parlamentoya ağırlıklannı koyuyorlar. Demokrasinin altebesi bu!.. Kapitalizmden sosyalizme geçişin tarihsel çabalannı da bu süreçte aramak zorundayız. Sınıflar arası çatışma Rusya'da, Çin'de, Ingiltere'de, Almanya'da değişik dışa- vurumların halkaUrını oluşturur. Sosyalist akımlar, insan- lık tarihinin vazgeçilmez bir sürecini oluşturur; Avrupa'da ya da Asya'da değişik renklere bürünür; diktacı sosyalist partiyle, demokratik sosyalist parti arasındaki aynm, Batı ile Doğu tarihinin farklılaşmasını da içeriğinde taşır. Demokrasinin ise beşiği Batı'dır; sermaye ile emek bu beşikte birlikte büyüdüler. Peki, sermaye ile emekçelişkisini geriye iten bir demok- rasi icat edilebilir mi? Devridaim makinesinin mucidi Con Ahmet, ülkemizin çok partili rejiminde, uzun süre solsuz ve sağsız demokra- sinin ihtira beratını elinde tuttu. Sendikactlık yasak, toplu- sözleşme yasak, grev yasak, sendikayla siyasal parti iliş- kileri yasak, sol fikirler yasak, alınteri edebiyatı yasak; ama, bu yasaklarüzerine demokrasi yükselebilir miydi? Peki, 21"mci yCzyıla 8 kala durum nedir? 12 Eylül hukukunun antidemokratik yasaları kaç cilttutu- yor? Çalışan kiflenin memur kesiminde toplusözleşme ve grev yasak. Öğretmen kitlesinin eii kolu bağlanmış. Sendi- kalara siyaset yasak. Bankalar kesiminde çalışanlara grev yasak. Emekçinin örgütlerini kurup haklarını savun- ması için tüm olanakların suyu 12 Eylül'de kurutulmuş. Üniversite rektörlerini bile cumhurbaşkanının atadığı bu ülkede, sermaye kesimindeki kurumlaşma alabildiğine gelişmiş; emekçi kitlelerinde sıfıra sıfır, elde var sıfır... Evet, Avrupa'da demokrasinin tarihçesi, sermaye - emek çelişkisi üzerinde yükseldi. Bugün de durum değiş- miş değil; üretilen ulusal gelirinpaylaşımı, parlamentoda dengelenen sermayeci-emekçi güçleri arasında demok- ratik tartışmayla gercekleşiyor. Gerçi bilimsel teknolojik devrim, bilgisayarlaşma, ro- botlann üretim sürecine katılması, uygardünyadasınıfsal- lığın geleceği üzerine bir tartışma başlattı; ama, bu dönü- şüm zengin-yoksul çelişkisini yeryüzünde yumuşatacağı- na sertleştirdi. Türkiye'de ise yaşanan dönem, iik sanayi devrimini gerçekleştirme çabalarında belirginleşiyor. »12 Eylül hukukunu tasfiye ederek demokratikleşmeyi gerçeklestirmek kolay değil.,. Tam bu sırada, demokrasi tartışmaları, özünden uzakla- şarak Türkçü-Kürtçü kavgasına mı dönüşüyor? Sermaye- emek çelişkisi tümden geriye doğru itildi. Ne var ki etnik çatışmalar yalnız bize özgü değil; bütün dünyayı sarmış durumda. Türkiye'de emekçi kitleleri ağır- lıklarını parlamentoda duyuracak düzeye ulaşırken öne çıkan çelişki Türkçü-Kürtçü kavgasına dönüşürse, tarihin yine gerisinde kalacağız. Sosyalizmin, Sovyetler'deki yıkıntısından karamsarlığa düşen çoğu kıdemli Marksistin, kimliklerini Kürtçülükte aramaları da birtalihsizlik!.. Emekçi kitleleriyle özdeşleş- mek yerine, ya Kürtçülere ya da Türkçülere sarılarak demokrasi yapmak olanaksızdır. Sınıfsallığın bilincinda saydamlaşmamış bir savaşımda çağdışılığın tehlikesi ağırbasar. T.C. ULAŞTIRMA BAKAIMLIĞI'IMDAN ANKARA- İSTANBUL SÜRAT DEMİRYOLU ve İSTANBUL BOĞAZI TÜP GEÇİŞİ JNŞAATI Müşavirlik; Mühendislik ve Kontrollük Hizmetleri ile Çift Hat Sürat Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi İHALESÎ Türkiye Cumhuriyeti, Ulaştırma Bakanlığı, Demiryollar, Limanlar ve Havameydanian İnşaatı Genel Müdüriüğü (DLH) tarafından ANKARA- İSTANBUL Çift Hat Sürat Demiryolu ve İstanbul Boğazı Tüp Geçişi; l - Müşavirlik, Mühendislik ve Kontrollük Hizmetleri ile 2- Çift Hat Sürat Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi işleri. Türkiye Cumhuriyeti, Başbakanlık; Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığfnın beliriediği şartlara uygun biçimde KREDİÜ olarak ayrı ayrı ihale edilecektir. İHALENİN KONUSU; Ankara - Sincan - Çayırhan - Arifıye - İstanbul güzergahından geçen ve İstanbul Boğazı Tüp Geçişi bağlantısı ile birlikte yaklaşık 430 km. uzunluğundaki çift hatlı, elektrikli, sinyalizasyonlu ve yüksek standartlı demiryolunun Müşavirlik, Mühendislik ve Kontrollük hizmetleri ile Çift Hat Sürat Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi işleridir. BAŞVURULAR; Müşavirlik, Mühendislik ve Kontrollük işinin tümü için, Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi işinin ise tümü veya bir kısmı için yapılabilir. Tarif edilen bu işlerde, uluslararası deneyime sahip f\rrr\d\ar arasından ön değerlendirme suretiyle seçim yapılacağından, ilgi duyan firmaların münferiden veya teşkil edecekleri konsorsiyumla birlikte 15.9.1992 Salı günü Saat 17.00'ye kadar benzer işlerdeki deneyimierini gösteren gerekli döküman ve referans listeleri ile kredi önerilerini belirten ilgili banka ve müesseseden onaylı belge vey3 kredi teklif mektuplarını T.C. Ulaştırma Bakanlığı, Demiryollar, Limanlar ve Havameydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü'nün Emek/ANKARA adresindeki merkezine teslim etmeleri gerekmektedir. İlgililere saygı ile duyurulur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle