Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 1 AĞUSTOS1992 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Sorun, RektörSeçimi
Değil!
Bir an öncehazırlanması dilenen yasada amaç, sadece üniversite
üyelerinin akademik özgürlüğü değil, araştırma ve üretim
özgürlüğüdür.
Prof. Dr. DOĞAN KUBAN İTÜ Öğretim Üyesi
trrasyonel toplumlar, sorunlannı gerçek
alanlardan yan gerçek, hatta hayali alanlara
kaydınyorlar. Böylece soruna yanıt bulma-
dan ikincil sorunlann kavgasını yapıyorlar.
Bu biraz bilinçli, fakat daha çok biünçsiz, top-
lum kültürünün yapısından doğan bir tutum.
Rektör seçimi gürültüsü de öyle. Bizim üni-
versitelerin sorunu Doğramacı ile başlamadı
ve onunla bitmeyecek. Sorun, toplum içinde,
hatta kendine bilim adamı diyenlerin kafası-
nda bilimin toplumdaki statüsü konusunda
bir türlü gelişmemiş düşüncelerde. Onlar, her-
hangi bir rejimin yasalanyla bilgi üretmenin
özj ılüğü konusunda var olan ilişkileri kav-
ray uyorlar. Bilimin geçici rejimlerin yasa-
lannüan daha Önemli olduğuna da hala ina-
namamışlar. Bu medrese kafalı davranışlar
konusunda İslam tarihinin erken dönemlerin-
den bu yana açık gözlemler yapılabilir.
Aydınlıktan karanlık medreseye
El-Biruni, Gazneli Mahmut dönemindeki
baskılı otokratik rejimin zararlannı düşüne-
rek "Günümüzde bilimde ve yeni araştırma-
larda gelişme olanağı yok. Bugün bilim dedi-
ğimiz şey eskilerin dağınık mirasından başka
bir şey değil" demiş. El-Biruni bunu İslam
dünyasında bilimsel ve felsefı düşüncenin par-
lak zamanlannda yazıyordu. 11. yüzyıldan
sonra İslam dünyasında büyük kitaphklann
yozlaşmasını, yok edilmelerini ve yakıl-
malannı izliyoruz. Fatımilerin Kahire'deki
sarayındaki kitaphk bir dünya harikası ola-
rak nitelendiriliyordu. İki yüz binden fazla el-
yazması yapıta sahipti. Bunlann içinde 18.000
cilt eskil (antik) çağ bilimlerine iüşkindi. Ta-
bari'nin ünlü tarihinin 900 kopyası ve en ünlü
hattatlann, bu arada İbn Mukla'nınkiler de
dahil olmak üzere 2400 Kuran vardı. önce
Fatımi donemi kargaşalıklannda yağmala-
nan bu kitaphk Selahaddin Eyyubi dönemin-
de yanya inmiş olarak bir medreseye nakledil-
mişti. Rey Kitaplığı, Sultan Mahmud tarafı-
ndan, Bağdat Kitaplığı Tuğrul Bey Bağdat'a
girdiğinde, Nişabur Kitaplığı 1153'te, Save
Kitaplığı 1220'de Moğollar tarafından tahrip
edilmişlerdi. Kurtuba'daki büyük kitapbk 11.
yüzyüda bağnaz fakihler tarafından
dağıülmıştı.
Gelişen Şiilik alomlanna karşı örgütlenen
Sünni medrese, otoriter devleti destekleyen
bir kurum olarak gelişti. Abbasi ve Fatımi
çağlanrun eskil çağ bilgjsine karşı duyarlıh-
klan ve liberalizmini de sona erdirdi. Gazali
ve El-Aşan düşüncesi, ondan sonraki İslam
düşüncesine egemen oldu. Bu, bir politik araç
olarak İslam dünyasının güçlenmesi ve âyak-
ta kalmasına yardım etmiş olabilir. Fakat
îslamın bugünkü durumunu da hazırladı.
Devletin politik araa olma niteliği, medreseyi
devlete adam yetiştiren ve amacı iktidan
ayakta tutmak için dini kullanan bir araç du-
rumuna dönüştürdü. Ne kadar tutucu ve sta-
tükocu olursa sultanlar için o kadar ya-
rarlıydı. Medrese örgütlenmesi ilerledikçe bi-
limsel düşüncenin gelişmesi de medresenin
kapısından dışan çıktı. Profesörler memur ol-
dular. El kitaplannı (bugünkü ders notlan)
ezberlemek, icazet almak için yeterliydi. So-
nunda medrese, yanokumuşlar; dolayısıyla
yancahiller yetiştiren bir kuruma dönüştü.
islam dünyası ortaçağdan öteye -antik bilgiyi
Avrupa'ya ulaştıran bir köprü görevi yaptı-
ktan sonra- dünya bilimine, birkaç özel du-
rum dışında, hiçbir katkıda bulunmadı. Tür-
kiye'de Fatih döneminin bazı açılımlannı ve
18., özellikle 19'uncu yüzyıldan bu yana
Baülılaşma, daha doğrusu geç aydmlanma
döneminin çabalannı bir yana bırakırsak,
Katip Çelebi'nin bilgi düzeyinden öteye bir
şey üretmedik.
YÖK medreseleşmesi
VÖK, bir yeni zaman medreseleşmesidir.
Amacı bu olmayabilir. îlk cumhuriyet üniver-
sitelerine Alman bilgjnlerinin getirdiği büyük
atılımdan sonra Türkiye'deki birkaç üniversi-
tenin bilimsel düzeyi de şimdikinden çok daha
parlak değüdi. Ne var ki YÖK sistemi El-
Biruni'nin sözünü ettiği, içinde bilimin geliş-
mesi olanağı olmayan bir otoriter, merkezi
sistem getirmiştir. üniversite, kendisini öcü
gibi gören bir düşüncenin egemen olduğu bir
devlet denetimine verilmiştir. Bu, memur-
profesörler için elverişli bir denetimdi. Gerçi
kıyıda köşede bilim üreten birkaç kişi her za-
man olmuştur. Fakat sistem içinde bunlann
ağırlığını tartacak ölçü bile bulunmamak-
tadır. Üniversite kitaplıklan ya donmuş ya da
parçalanmıştır. Medrese profesörlerinin
sayısı giderek artmışür . Oğrenciler ders
notu ezberlemek dışmda kitap okumaz ol-
muşlardır. Okumak isteseler de bulabilecekle-
ri Türkçe kitap sayısı devede kulak mertebe-
sindedir.
Bugün YÖK'ün rektör ve dekan seçme yet-
kisi tartışıhyor. Oysa bunlann etkisi, bugün-
kü süreç içinde hiç mertebesindedir. Çünkü
sonın, idareci değil, öğretim sorunudur.
Kaldı ki YÖK üniversitelerinin kendi içlerin-
den çıkaracaklan idarecilerin büyük çoğunlu-
ğu, YÖK'ün Ankara'da seçebileceklerinden
daha iyi olmayacakür. Çünkü birkaç eski ve
büyük üniversite dışında seçileceklerin çoğu
zaten YÖK medreselerinde profesör olmuş-
lardır. Ve partiler gibi, üniversite içinde de ik-
tidar' kavgası yapan gruplar çekişecekler.
Kimse adayın bilimsel perförmansına, kişili-
ğine bakmayacak. Kaldı ki büyük üniversite-
lerde bunu bilmeye de olanak yok. Bugün
üniversitenin içine düşürüldüğü durum bu ki-
şiliksiz çekişmede çok iyi tammlanmaktadır.
Ilkel "compromis'lerle birileri sonunda rektör
olacak. Eğer üniversitelerin gerçek bir bilim-
sel kişiliği olsaydı ve toplum gerçekten bunun
satın alınamayacak bir değer olduğunu bil-
seydi, zaten kimse onlarla böyle oynaya-
mazdı. Burada kimilerinin yasa gereklerini
yerine getirmesi, kimilerinin de bunun karşısı-
na çıkması politikacılann çok hoşuna giden
bir durum yaraüyor: "Öyle de olur, böyle de
olur" diyorlar. Sorun giderek demokratik (!)
bir seçim sorununa indirgenmiş oluyor. Tür-
kiye'nin birçok sorunu gibi, bilim üretme so-
runu da sonunda tutarsız bir seçim sürecine
dönüşüyor. Ortaçağdan bugüne medrese ka-
fası ile gelmiş olmamızın sonuçlannı yine
karşımızda buluyoruz.
Önerfler
Bugün on binlerce öğrencisi, yüzlerce ho-
cası, onlarca fakültesi olan bir üniversitede
sağlıkh bir rektör seçimi yapmak ola-
naksızdır. Politizasyon batağına batmış kül-
tür ortamımızda kimse böyle olur mu' diye
düşünmediği için, yapıyoruz, oluyor. Oysa
bugün fakülteler, partiler gibi birbirlerinden
ayn düşmüştür. Hiç kimse başka fakülte üye-
lerini tanımıyor. Taruyamaz! Rektör aday-
lanriın adını bile işitmemiş olabilir. Gerçi o
kadar çok YÖK rektörü yeniden seçilmek is-
tiyor ki, şimdilik bu tehlike yok sayılabilir.
Âma sistemde var!..
Bugün denetlenebilecek tek birim fakülte-
dir. Eğer iktidardaki partiler ne yapacaklannı
sahiden bilir de, üyelen'ne de söz geçirebilirler-
se yeni yasada kendini bir ölçüde denetleyebi-
lecek birimin fakülte olduğunu unutma-
malıdırlar. Fakülteler kendi dekanlannı sece-
bilirler. Bu seçime, kanımca, fakültelerin son
sınıf öğrencileri de belli koşullarla katılabilir.
Dekanlar da kendi aralanndan bir rektör se-
çerler. Bu rektörlük hem seçime hem de belirli
bir altemasyona dayanır. Böylece kalabalık
fakültelerin sürekli egemenliğine de son veril-
miş olur. Eskiden Teknik Üniversite de böyle
bir dönüşümlü rektörlük uygulanıyordu. Fa-
külteler akademik kararlannda bağımsız ol-
malıdırlar. Akademik koordinasyonu, de-
kanlar kolejinin seçtiği rektör sağlamalıdır.
Üniversite bütün akademik kararlannda
bağımsız olduğu kadar, bütçesinin sarfından
da tek sorumlu olmalıdır. Bu prosedür fakül-
teler için de aynı şekilde geçerli olmahdır.
Bütün bu bağunsızlık önerilerinin çözeme-
yeceği bir sorun kalmaktadır: Akademik ya-
şamdan gelen rektörlerin on binlerce kişilik
kurumlar olan ve oldukça karmaşık işletme-
ler niteliğine bürünmüş üniversiteleri yönet-
me yetenekleri de, akademik performanslan
ne olursa olsun, bir sorundur. Bir bakıma
akademik performans üst düzeyde olduğu
oranda işletmecilik yeteneginin smırlı olabi-
leceğini düşünebiliriz. Bu noktada dünyanın
birçok ülkesinde olduğu gibi, üniversitelerin
idari ve mali sorunlannı izleyen, hükümetle ve
başka kurumlarla ilişkilerini yürüten, bütçele-
rinin zenginleşmesini gerçekleştiren bir idari
rektörün (chancelier), başka bir yolla işbaşma
gelmesi de önem taşıyan bir sorundur. Bu se-
çimin, akademik kolej tarafından bazı koşul-
larda veto edilebilmesi ve benzer sorunlann
doğru tanımlanması gerekir. Bir an önce hazı-
rlanması dilenen yasada amaç, sadece üniver-
site üyelerinin akademik özgürlüğü değil,
araştırma ve üretim özgürlüğüdür.
YÖK, bir Doğramacı sistemi değildi. Bir
merkezi despotizmle dünya sorunlannı çöze-
ceklerine inandınlrruş kişilerin yaratüğı bir
sistemdi. Sayın Doğramaa da o tür bir sis-
temden memnun bir yöneticiydi. Ama ben,
onun yerine gelselerdi daha büyük terörler es-
tirecek çok adam tanıyorum!..
ARADA BİR
REŞAT KADAYIFÇILAR Hukukçu
CHP Açılırken...
CHP'nin açılması iki açıdan önemlidir. Birincisi demok-
ratikleşme ve 12 Eylül'ün tasfiyesi sürecinde önemli bir
aşamayı ifade etmesi. Ikincisi ise ideoloji, örgüt ve birlik
sorunlarının tartışmasında; sosyal demokrat ve demokra-
tik sosyalist, ilgilı herkesin kısıtlanmaksızın katılabileceği,
varsa görüşünü, önerisini ve fikir üretimini sunabileceği
btr ortamın yaratılması...
O nedenle CHP'nin açılmasının bazı politikacılarda ya-
rattığı özlemsel duyguların yükselmesine ve "10 yıllık din-
lenme" sonrası heyecanına saygı duymak gerek. 12 Eylül
haksız, keyti kararlarıyla siyasal partileri, sivil toplum ör-
gütlerini kapatmış, malvarlıklarınael koymuş, siyasetçile-
re siyaset yasağı getirmişti. Siyasetyasağının kaldınlması
için yapılan referandum ve CHP dahil eski siyasal partile-
rin açılması kararları, siyasal demokratiklesmede yeterli
olmayan, ama gerekli iki adımı oluşturuyor. Bu adımların
atılmasındaSHP'nin öncü işlevini, özverili ve kararlı çaba-
lannı unutanlara anımsatmak gerektiğine de inanıyoruz.
Kuşkusuz gerçek demokratlar, fikir zenginliğinden, tar-
tşmadan ve farklılaşmadan mutsuzluk duymazlar. Çünkü
fikir farklılıkları vetartışma, zayıflığm göstergesi değil, ge-
lişme ve büyümenin itici gücüdür. Günümüzdeki sosyal
demokrasinin birlik, örgüt ve ideoloji tartışmatarını da bu
• Arkaa 17. Sayfada
KAŞ'TA ŞİRİN BİR EVİNİZ VAR
ANIMOTEL
* Tüm odalar Balkonlu, Duşlu, WC.li
* 24 saat sıcak su
* Panoramik manzaralı cici bir teras
2 KÎŞİ^DA + AÇIK BÜFE
KAHVALTI : 150.000 TL.
Rezervasyon: 9 (3226) 1791
Not: En az 6 kişilik grubunuz varsa neden MAVİ
YOLCULUĞU denemıyorsunuz?
Teknede tam pansiyon kişi başı günlük 300.000 TL.
Adres: Recep Bılgın Cd. No: 12 KAŞ
TEŞEKKÜR
Cide'de geçirdiğim rahatsızhk sonucu
acilen kaldırıldıgım CİDE DEVLET HASTA-
NESÎ'nde sağlıgım ile ilgilenen,
Sn. Dr. Sıth KESEDAR
Sn. Dr. Vahide KESEDAR
Sn. Dr. Sabahattin BOZKVRT
Sn. Dr. Ayşegül ÖKSÜZOĞLU'na
Hemşireler, Yeşim ÇAKMAK, Sebahat
ALPAY Nazan ÜNAL, Nazlı ACAR,
Besime GÖKTEPE, Aysel ALKAN, Aysel
TAŞKIN'a
Hastanenin bütün personeline, Cumhuri-
yet İlkokul'u müdürü Hasan SÖZEN ve tüm
öğretmenlere, Süleyman FALCI'ya, bizzat
ziyaretime gelen sayın Cide Belediye Başkanı
Ramazan ÇALIM'a, Cide halkına ve Devlet
yetkililerine, telgraf ve telefonla geçmiş olsun
dileklerini ileten değerli dostlarım ve okurla-
rıma teşekkür ederim.
RIFAT1LGAZ
PENCERE
Sermaye - Emek...
TÖPkçü - Körtçû!..
Soru:
- Ülkemizde demokrasi, sermaye-emek çelişkisine mi
oturacak, Türkçü-Kürlçü çatışmasına mı?
Batı'daki tarihçesi, demokrasinin sermaye-emek çeliş-
kisi üzerinde geliştiğini gösteriyor. Sanayileşmeyle atbaşı
gidiyor demokrasi; önce feodallere karşı burjuva sınıfı
başkaldırıyor; siyasal iktidar soyluların tekelinden kurtarı-
lınca, sermaye sınıfıyla emekçi kitleleri arasında hesap-
laşma başlıyor. Siyasal demokrasiden sosyal demokrasi-
ye geçiş kolay olmuyor, ama alınterinin hakkını savunan-
lar, parlamentoya ağırlıklannı koyuyorlar.
Demokrasinin altebesi bu!..
Kapitalizmden sosyalizme geçişin tarihsel çabalannı da
bu süreçte aramak zorundayız. Sınıflar arası çatışma
Rusya'da, Çin'de, Ingiltere'de, Almanya'da değişik dışa-
vurumların halkaUrını oluşturur. Sosyalist akımlar, insan-
lık tarihinin vazgeçilmez bir sürecini oluşturur; Avrupa'da
ya da Asya'da değişik renklere bürünür; diktacı sosyalist
partiyle, demokratik sosyalist parti arasındaki aynm, Batı
ile Doğu tarihinin farklılaşmasını da içeriğinde taşır.
Demokrasinin ise beşiği Batı'dır; sermaye ile emek bu
beşikte birlikte büyüdüler.
Peki, sermaye ile emekçelişkisini geriye iten bir demok-
rasi icat edilebilir mi?
Devridaim makinesinin mucidi Con Ahmet, ülkemizin
çok partili rejiminde, uzun süre solsuz ve sağsız demokra-
sinin ihtira beratını elinde tuttu. Sendikactlık yasak, toplu-
sözleşme yasak, grev yasak, sendikayla siyasal parti iliş-
kileri yasak, sol fikirler yasak, alınteri edebiyatı yasak;
ama, bu yasaklarüzerine demokrasi yükselebilir miydi?
Peki, 21"mci yCzyıla 8 kala durum nedir?
12 Eylül hukukunun antidemokratik yasaları kaç cilttutu-
yor? Çalışan kiflenin memur kesiminde toplusözleşme ve
grev yasak. Öğretmen kitlesinin eii kolu bağlanmış. Sendi-
kalara siyaset yasak. Bankalar kesiminde çalışanlara
grev yasak. Emekçinin örgütlerini kurup haklarını savun-
ması için tüm olanakların suyu 12 Eylül'de kurutulmuş.
Üniversite rektörlerini bile cumhurbaşkanının atadığı bu
ülkede, sermaye kesimindeki kurumlaşma alabildiğine
gelişmiş; emekçi kitlelerinde sıfıra sıfır, elde var sıfır...
Evet, Avrupa'da demokrasinin tarihçesi, sermaye -
emek çelişkisi üzerinde yükseldi. Bugün de durum değiş-
miş değil; üretilen ulusal gelirinpaylaşımı, parlamentoda
dengelenen sermayeci-emekçi güçleri arasında demok-
ratik tartışmayla gercekleşiyor.
Gerçi bilimsel teknolojik devrim, bilgisayarlaşma, ro-
botlann üretim sürecine katılması, uygardünyadasınıfsal-
lığın geleceği üzerine bir tartışma başlattı; ama, bu dönü-
şüm zengin-yoksul çelişkisini yeryüzünde yumuşatacağı-
na sertleştirdi. Türkiye'de ise yaşanan dönem, iik sanayi
devrimini gerçekleştirme çabalarında belirginleşiyor.
»12 Eylül hukukunu tasfiye ederek demokratikleşmeyi
gerçeklestirmek kolay değil.,.
Tam bu sırada, demokrasi tartışmaları, özünden uzakla-
şarak Türkçü-Kürtçü kavgasına mı dönüşüyor? Sermaye-
emek çelişkisi tümden geriye doğru itildi.
Ne var ki etnik çatışmalar yalnız bize özgü değil; bütün
dünyayı sarmış durumda. Türkiye'de emekçi kitleleri ağır-
lıklarını parlamentoda duyuracak düzeye ulaşırken öne
çıkan çelişki Türkçü-Kürtçü kavgasına dönüşürse, tarihin
yine gerisinde kalacağız.
Sosyalizmin, Sovyetler'deki yıkıntısından karamsarlığa
düşen çoğu kıdemli Marksistin, kimliklerini Kürtçülükte
aramaları da birtalihsizlik!.. Emekçi kitleleriyle özdeşleş-
mek yerine, ya Kürtçülere ya da Türkçülere sarılarak
demokrasi yapmak olanaksızdır. Sınıfsallığın bilincinda
saydamlaşmamış bir savaşımda çağdışılığın tehlikesi
ağırbasar.
T.C.
ULAŞTIRMA BAKAIMLIĞI'IMDAN
ANKARA- İSTANBUL SÜRAT DEMİRYOLU ve İSTANBUL BOĞAZI TÜP GEÇİŞİ JNŞAATI
Müşavirlik; Mühendislik ve Kontrollük Hizmetleri ile
Çift Hat Sürat Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi İHALESÎ
Türkiye Cumhuriyeti, Ulaştırma Bakanlığı, Demiryollar, Limanlar ve
Havameydanian İnşaatı Genel Müdüriüğü (DLH) tarafından ANKARA-
İSTANBUL Çift Hat Sürat Demiryolu ve İstanbul Boğazı Tüp Geçişi;
l - Müşavirlik, Mühendislik ve Kontrollük Hizmetleri ile
2- Çift Hat Sürat Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi işleri.
Türkiye Cumhuriyeti, Başbakanlık; Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığfnın beliriediği şartlara uygun biçimde KREDİÜ olarak ayrı ayrı
ihale edilecektir.
İHALENİN KONUSU; Ankara - Sincan - Çayırhan - Arifıye - İstanbul
güzergahından geçen ve İstanbul Boğazı Tüp Geçişi bağlantısı ile birlikte
yaklaşık 430 km. uzunluğundaki çift hatlı, elektrikli, sinyalizasyonlu ve
yüksek standartlı demiryolunun Müşavirlik, Mühendislik ve Kontrollük
hizmetleri ile Çift Hat Sürat Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi işleridir.
BAŞVURULAR; Müşavirlik, Mühendislik ve Kontrollük işinin tümü için,
Demiryolu İnşaatı ve Hızlı Tren Sistemi işinin ise tümü veya bir kısmı için
yapılabilir.
Tarif edilen bu işlerde, uluslararası deneyime sahip f\rrr\d\ar arasından
ön değerlendirme suretiyle seçim yapılacağından, ilgi duyan firmaların
münferiden veya teşkil edecekleri konsorsiyumla birlikte 15.9.1992 Salı
günü Saat 17.00'ye kadar benzer işlerdeki deneyimierini gösteren gerekli
döküman ve referans listeleri ile kredi önerilerini belirten ilgili banka ve
müesseseden onaylı belge vey3 kredi teklif mektuplarını T.C. Ulaştırma
Bakanlığı, Demiryollar, Limanlar ve Havameydanları İnşaatı Genel
Müdürlüğü'nün Emek/ANKARA adresindeki merkezine teslim etmeleri
gerekmektedir.
İlgililere saygı ile duyurulur.