Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 AĞUSTOS 1992 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
Yunanistan, yıllar sonra Türkiye ile diyaloğa girdi
Savaş korkusu zîrveye zorladı
KIBRIS BARIŞ
HAREKÂTI
VE SONRASI
ECMELBARUTÇU
— 13—
Milliyetçi partiler koalisyonunun
kurulmasmdan sonra daha Çağlayan-
gil koltuğunu ısıtmadan Atina büyü-
kelçimizden bakanlığa bir mesaj geldi.
Bu mesajda Kamuran Gürün, Dışişle-
ri Bakan Yardımcısı Stavropulos ile
konuştuğunu, onun kendisine Yuna-
nistan'ın Türkiye ile arasındaki bütün
meseleleri, Kıbns meselesi dahil bütün
ihtilaflı konulan müzekere yolu ile
halletmeyi arzuladığını, Cumhurbaş-
kanı Karamanlis'in de böyle düşündü-
ğünü, bizzat Karamanüs'ten aldığı
talimata istinaden Türkiye ile bütün
bu konularda müzekerelere girrnek is-
tediğini. bu nedenle kendisinin bir
Türk temsilcisi ile istenilen yerde gizli-
oe buluşup müzakerelere başlamayı
teklif ettiğini bildiriyordu. Bu teklifi
aldığımız zaman bakanlıkta durumu
enine boyuna inceledik. Yunan Dışiş-
leri Bakanı Bitsios o sıralarda Aüna'-
da bulunmuyordu. Ortadoğu memle-
ketlerine bir geziye çıkmışü. Stavropu-
los ile Bitsios arasında bir şahsi ihtila-
fın mevcut olduğunu, Stavropulos'un
Karamanlis'in adamı olarak Dışişleri
BakanlığVna oynadığını btiiyorduk.
Stavropulos ile özel bir ilişki yürütme-
nin yararlı olabileceğini düşündük ve
bUdi ve her iki yolu da denememizi
söyleyerek çıkıp gitti. Necdet Tezel ile
yalnız kabnca yine düşünmeye başla-
dık. Bizim kanımızca Stavropulos'u
arük unutmamız gerekiyordu. Yuna-
nistan'ın resmi teklifini aldıktan sonra
diğeri üzerinde de durmarun anlamı
yoktu. Aksi takdirde hükümetten hü-
kûmete olan ilişkileri bırakıp Yunan
Hariciyesi'nin arkasından iş görmek
gibi bir duruma düşecekük. Günûn bi-
rinde, Yunan Hariciyesi bize "Kapı-
sından giremediginiz yere bacadan
girmeye niye çalışıyorsunuz" diyebı-
lirdi. Kendi içlerinde bir ihtilaf varsa
onu halletmek onlann işi idi. Bize bu
durumda resmi teklifle iş görmek dü-
şüyordu. Bakan ile oturup bu durumu
enine boyuna görüşmemiz laamdı.
Oturup kendisini bekledik. Görüşü-
müzü gelince kendisine etrafhca anlat-
ük. Bu defa biraz tereddüt etti. "O
halde Kamuran'a yaan, anlamaya ça-
lışsm" dedi. öyle yapıldı. Atina büyü-
kelçimiz aradaki mutemet adamı ile
konuşacağını, kendisinden Karaman-
lis'i görüp durumu açıkbğa kavuştur-
masıru isteyeceğini ve neticesini bize
bildireceğini mesajladı. Birkaç gün
sonra mutemet adamının Karaman-
lis'i gördüğünü, Stavropulos'un tam
yordu kı Yunan Dışişleri Bakanhğı ile
Devlet Başkanı Karamanlis arasında
işler iyi gitmiyordu ve Bitsios Orta Do-
ğu ziyaretinden avdette Stavropulos
işini öğrenince bunu önlemenin yolu-
nu iki Dışişleri Bakanının bir araya
gelmesinde bulmuştu. Kamuran Gü-
rün telgrafında bu vesile ile "Zaten bir
süredir Bakanlığın ilgiü dairelerinde
bana karşı bir tutumu seziyordum" di-
yerek hepimize veriştiriyordu. Halbu-
ki böyle bir durum söz konusu bile
değildi.
Cenevre'de Cunis ile iki Dışişleri Ba-
kanı arasındaki buluşmanın haarbğı-
nı yaptıktan sonra Ankara'ya dön-
dük. İki bakanm 16-19 Mayıs 1975
tarihlerinde Roma"da bir araya gelme-
leri kararlaşünldı. Bitsios bu arada
Çağlayangü'e bir mesaj göndererek
KTFD kurucu meclisince hazırlanan
anayasa için 18 mayıs günü yapılması
kararlaştınlan referandurnun ertelen-
mesinı istedi. Çağlıyangil bu talebi
haklı buldu. Öyle ya, iki bakanın
Roma'da aralanndaki meseleleri gö-
rüşmek için bir araya geldikleri sırada
Kıbns Türk Federe Devleti'nde refe-
randum yapılmasının Yunanlılann
canını sıkması kadar normal birşey
olabilir miydi? Onun için benden Kıb-
ns'a giderek bunu sağlamamı istedi.
Bu asbnda bir "imkânsız görev-missi-
on impossible" idi. Bütün güç işlerin
bana düşmesi de benim kaderimdi.
Türk cemaatine bunu anlatmak çok
güçtü. Kuşkulanacaklar, Türkiye'nin
tavizci tutumu girdiği kanaatinden
kendilerini kurtarmalan mümkün ol-
mayacaktı. Kendilerine hem gerçeği
söylemeyecektim hem de refarandumu
ertelemeye kendilerini ikna edecektim.
Bu nasıl olacaktı? Üstelik KTFD baş-
kanına söyleyeceğim başka olacak,
cemaatin duyacağı gerekçe başka ola-
yılım yeni doldu. Daha bir yılım var
çıkmak için.
- Geçenlerde Demokrat Partili bir
arkadaşa rastladım. Amerikan Hükü-
meti bize 300 milyon dolar kredi vere-
cek ama dışişleri bakanlığında Faik
Ahmet Barutçu'nun oğlu var. O bu
yardımı almamıza rnani oluyor. Ama
onu şimdi dışan tayin ediyoruz. Arük
engel olamayacak dedi. Ben de seni bu
yüzden çoktan gitmiştir sanıyordum.
Düşünün ben Hariciye'ye yeni gir-
mişim ve eski tabiriyle bir müsevvitten
başka birşey değilim. Ben nasıl olurda
ABD'nin Türkiye'ye yardım yapması-
na mani olabilirim. Bunu, akhnı pey-
nir ekmekle yemeden bir kimsenin
söylemesi mümkün olamazdı. Gerçi
ben işin farkındayım. Rahmetli Sacit
Menzilcioğlu herhalde aldığı talimat
gereği veya işgüzarlık icabı o 'yardım
dosyası'nı benden gızlemek için başka
dosyalann içine koyardı ve ertesi günü
daireye geldiğinde sık sık degiştırdiği
için meşhur' dosyanın hangisinde ol-
duğunu unuturdu.
Menüvenleşme
Bu konu yüzünden beni bir yıl üzeri-
ne New York Başkonsolosluğu'na
kançılar olarak tayin etmişlerdi.
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu
gönlümü almak ihüyacını da duymuş
ve bundan böyle New York Başkon-
soloslugu ile Birleşmiş Milletler nez-
dindeki misyonumuz arasında bir
merdivenleşme usulü getireceklerini
ve buna göre bu süre sonra beni BM'-
deki misyona aldıracağını söylemişti.
Buna 1960 ihtilalinde uğradığı acı so-
nuç dolayısıyle ömrü vefa etmeyecek
ve bu sözü Genel Sekreter Namık Tol-
ga yerine getirecekti.
Çağlayangil olgun insandı ve kendi-
sini Hariciye'de çok sevdirmişti. Ara-
görünse bile böyle dûşünmediğini bili-
yordum. Ama Denktâş, bütün zanne-
dilenlerin hilafına Türkiye'ye hiçbir
zaman güçlük çıkarmak istemezdi. Bu
kanaatimi belki herkes paylaşmaz,
ama benim değişmez kanaatim budur.
Rauf Denktaş hiçbir şeyin Türkiye'siz
yapılamayacağı bilincine herkesten
fazla varmıştır. Bu uğurda kendisini
pek çok defa Türkiye'nin kullanmış
olmasını, şahsiyetinin ezilmesi pahası-
na da olsa, davarun selameti için sine-
sine çekmiştir. Günü geldiğinde bu
insanın hakkında tarih tabii ki doğru
hükmünü verecektir. Onu bazen des-
pot görüntüsü içine sokanın Türkiye
ve Türkiyeli makamlann olduğunu bir
gün tarih yazacaktır. Hayatımda
onun kadar kabiliyetli bir insanı tanı-
madığımı ve şayet Türkiye'de bir Türk
vatandaşı olarak doğmuş olsa idi. ken-
di memleketimizde eksikîiği çok duyu-
lan devlet adamı olarak büyük ve
beynelmilel bir şöhret olacağı husu-
sunda en ufak bir tereddütüm olmadı-
ğmı da burada beh'rtmeh'yim.
Sonunda referandumu ertelemeye
kurucu meclis karar verdi, ama gerçek
nedeni bugün dahi biliyorlar mı bile-
miyorum. Bununla beraber Rauf
Denktaş'ın korktuğu gibi olmadı. Re-
ferandum bir kere ertelenirse yol olur.
Yunanlılar her seferinde Türkiye'yi bu
konuda ikna edebilir şeklindeki kor-
kunun yersiz olduğunu gördü ve erte-
lenen referandum 3 hafta kadar sonra
8 haaranda yapıldı.
Demirel ile Karamanlis 31 Mayıs 1975
tarihinde Brüksel'de buluştular. Bu
zirve toplantısı neden ve nasıl vuku
buldu? Yunanistan bir yıldan beri te-
masLan kaçındığı Türkiye ile bu diya-
loğa neden yaklaşü? Bunun da hikâye-
sini anlatmalıyım.
Yunanistan'ı Türkiye ile zirve top-
Karamanlis 1 yıl sonra Türk devlet adamları ile görüştü.
Y unanlılar,
Türkiye'nin
Yunanistan'a
saldıracağına inanır
halegelmişlerdi. Bu
inanca Ege Denizi
üzerindeki ihtilaflı
konulann yarattığı
hava sebep olmuştur.
Bu havayı da Ege
Denizi'ndeki
kıyılanmıza yakın
Yunan adalannın
silahlandınlması
yaratmıştır. Daha
doğrusu bu adalann
silahlandınlması
haberlerinin
Türkiye'ye ulaşması
üzerine tarafımızdan
girişilen atılımlar buna
S e b e p OİmUŞtUr. Demird,31 Mayıs 1975'te Brüksel'de KaramanlisTebirara\a geldi
konuyu derinleştirmeye değer bulduk.
Stavropulos birkaç günlüğüne Ce-
nevre'ye gideceğini bildirdiği için Ce-
nevre Daimi Delegemiz Coşkun Kırca
haberdar edilerek Stavropulos'u gör-
mesi ve düşüncelerini derinleştirmeye
çalışması istendi. Bundan maksat
Stavropulos'un söylediklerini Yunan
hükümcti adına yapıp yapmadığmı
daha iyi anlamak idi. Stavropulos,
Kırca'ya Kamuran Gürün'e söyledik-
lerini tekraretti. Tamamen Karaman-
lis'in talimatı ile hareket ettiğini söyle-
di. Garip bir durumla karşı karşıya
bulunuyorduk. Yunanistan'ın An-
kara'da bir büyükelçiliği vardı ve bur-
dan bize resrru kanaldan bu konu ile
ilgili bir şey intikal etmiyordu. Kara-
manlis'in bu resmi kanalı bırakıp Stav-
ropulos ile bizimle bir diyalog kurma-
sındakı maksadı ve bunun manası ne
idi? Kamuran Gürün bunu ortaya çı-
karmalı idi.
(rfdi mesaj
Yunan Büyükelçisi tamamen
bilgisiz olduğunu belli etti ve Stavro-
pulos hakkında iyi konuşmadı. Öbür
yandan Kamuran Gürün arada kul-
landığı adama itimat ediyordu. Bu
adam bir Rum idi. Ondan aldığı malu-
mata göre Karamanlis etrafında güve-
nilir eleman olmamasından şikayet
ediyormuş, Dışişleri Bakanı Bitsios'-
dan şikayetçi imiş, kendisine dışişle-
rindeki elemanlar daima güçlük çıka-
nyormuş, onun için Stavropulos'u
görevlendirmesi doğru imiş. Bu arada
ikinci bir gelişme oldu. Yunan Dışiş-
leri Bakanı Atina'ya döndükten sonra
bu defa Yunan Büyükelçisi Bakanlığa
gelerek, Yunanistan'ın Türkiye ile me-
selelerini müzakere yolu ile halletmek
için iki Dışişleri Bakanı'nın buluşması
için resmi teklifte bulundu. Durum
büsbütün garip bir hal almıştı. Bir ta-
raftan Karamanlis'in talimatı ile hare-
ket ettiğini söyleyen Stavropulos ile
yapılacak gizli toplana, öbür yandan
da Yunanistan'ın resmi teklifi ile karşı
karşıya bulunuyorduk. Bu durumda
birincisini arük unutmak veresmitek-
lifi işleme koymak gerekirdi. Bu dü-
şüncemizi Siyasi İşler Dairesi Genel
Müdürü Necdet Tezel ile birlikte ba-
kana arzetük. Yemek randevusu için
dışan çıkmak üzere olan Çağlayangil
bizi ayakta ancak iki dakika dinleye-
yetkili olduğunu söylediğini Bakanlı-
ğa intikal ettirdi. Duruma şaşmamak
mümkün değildi. Acaba aradaki mu-
temet adam mı yalan söylüyordu?
Ama Atina büyükelçimiz bunu kabul
etmiyor ve ısrar ediyordu. Onun ısran
karşısında, Çağlayangü'in talimaü ile,
ikisini de denemek gibi bir yola gidildi.
Genel Sekreter Şükrü Elekdağ'ın Ko-
penhag'da katılacağı bir toplanü dö-
nüşü Cenevre'de 21 Nisan 1975 günü
Stavropulos ile buluşması kararlaşü-
nldı. Ben de kendisine katılmak için
Cenevre'ye giderek orada Elekdağ'ı
bekledim. Genel Sekreter Cenevre'ye
geldi ve Stavropulos'u beklemeye baş-
ladık. Randevu günü adamdan hiç
haber çıkmadı.Coşkun Kırca, Ce-
nevre'deki Yunan Daimi Delegesi ile
temasa geçerek vaziyeti öğı^enmeye ça-
lıştı. Yunanlı delege hiçbir haberi ol-
madığmı kendisine söyledi. Böylece
Şükrü Elekdağ'ı buluşma olmadan
Ankara'ya uğurladım. Ben Cenevre'-
de kaldım ve Yunan resmi teklifi gere-
ğince iki Dışişleri Bakanı arasındaki
toplantının hazırlığı için Cunis ile Ce-
nevre'de buluşacak olan Necdet Te-
zel'i bekledim. Birkaç gün sonra bu
sefer Cunis Cenevre'ye geldi. Orada
Tezel ile kendisini görerek Çağlayan-
gil-Bitsios buluşmasının haarlığını
yaptık. Ankara'ya döndükten sonra
Genel Sekreterin Atina büyükelçimize
sert bir telgraf gönderdiğini ve içine
düşürüldüğü durumdan dolayı onu
sorumlu tuttuğunu öğrendim. Bakan
da vaziyete içerlemişti. Atina büyükel-
çimiz araya adam koyarak Stavropu-
los'la temas şeklini eleştiriyordu. "Bir
seferki bulunduğu memleketin hükü-
meü ile normal yollarla cabşma itiyadı-
m kaybeüniştir bundan artık ne bekle-
nir" diye küplere biniyordu.
Necdet Tezel, genel sekreterin Atina
büyükelçimize göndermek için hanr-
ladığı telgrafı biraz hafıfletmek iste-
miş, fakat Elekdağ, Necdet Tezel'in
tashihatını silerek tekrar eski ifadeleri-
ni kullanmak suretiyle telgrafı gön-
dertmiş. Bu telgraf üzerine Kamuran
Gürün merkeze döşenen bir telgraf
gönderdi. Atina büyükelçimiz bu telg-
rafta kabahati Necdet Tezel'e yüklü-
yor ve onun Ankara'daki Yunan
Büyükelçisi ile görüşerek Stavropulos
işini ona çıtlatmasının hatalı olduğunu
söylüyordu. Kamuran Gürün bu gö-
rüşte haklı olabilirdi. Açıkca anlaşılı-
cakü. Bu çok meçhullü denklemin
içinden çıkmaya imkan göremiyorum.
Onun için giüTiek istemiyordum. Ama
bakan da illa benim gitmemi istiyor-
du. Bunu ancak benim yapabileceğimi
kanaat getirmişti.
Çağlayangü'e büyük sevgi ve saygun
vardı. O da beni çok önemli görevler-
de denemiş ve hakkımdaki notunu
vermişü. Partisinden gelen bütün bas-
kılara rağmen dışişleri bakanlığına
politikayı sokmamış ve hiçbir memu-
ru bilinen siyasi eğilim veya düşünçele-
rinden dolayı harcamamışür. İlter
Türkmen Yunanlılarda Isviçre'de
Kıbns konusunda gizli görüşmelerde
bulunurken ben de onunla Bakan ara-
sında gizli mesaj taşıyan kimse olmuş-
tum. Ilter Türkmen Zürih'te gizli
görüşmeler yapar ve kıraladığj Volks-
wagen ile Cenevre'ye iner görüşmeleri
bir nevi 'supervise' eünek için orada
bir otelde kalan Şuat Hayri ile emekli
Büyükelçi Settar İksel'e olan biteni an-
laür ve sonra da ben masajlan ahr,
Ankara'ya bakana götürürdüm. Ni-
çin CHP'i bir kimsenin oğlunu bu den-
Û gizb" bu iş için kullanıyorsun diye
kendisine herhangi bir kimsenin ikaz-
•da bulunup bulunmadığını bilmiyo
!rum. Bulunmuş olsalar dahi Çağlayan-
gil'in buna aldınm edeceğini sanmıyo-
rum. Halbuki ben dışişlerine intisap
ettiğim zaman tamamen tersi cereyan
etmiş ve merkezdeki sürem dolmadan
beni bir yıl üzerine Demokraük Parti
Meclis Grubu'nun ısran ile dışanya
posta eünişlerdi. Onu da buraya yeri
gelmiş iken anlatmak isterim.
Daha önce de belirüniş olduğum gi-
bi Semih Günver'in Genel Müdürü
olduğu MEİDUM - Milletlerarası
Ekonomik İşler Dairesi'nde Ameri-
kan yardımına bakan 2. Şubede göre-
ve başlamıştım. Şube müdürüm rah-
metli Sacit Menzilcioğlu idi. O sıralar-
da Demokrat Parti Hükümeti
ABD'den 300 milyon dolar kredi al-
mak için uğraşmakta ve fakat bu iş bir
tûrlü olumlu şekilde bağlanmamakta
idi. Birgün Amerikan yardımı ile meş-
gul olan dışişlerine bağlanmış bulunan
Milletlerarası İktisadi İşbirbği Teşki-
laü'nda çalışan Rıza Tuna ile karşılaş-
üm ve bana hayretle,
- Sen hâlâ burda mısın, ben senin ta-
yin olup dışan çıkuğını sanıyordum.
dedi.
- Nerden çıkü bu, dedim benim bir
mızda zamanla bir dostluk da meyda-
na geldi. Onun Yalova'daki yazlık
evinde kordiplomatik şeflerine verdiği
yaz yemekleri çok meşhurdu. Kışın
yabancı büyükeiçiJer taranndan ken-
disine gösterilen misafirperverbğe bu
şekilde toplu cevap verirdi ve içerideki
büyükelçilerimiz kadar yaz taüllerini
Türkiye'de geçiren büyükelçilerimiz
de bu yemeğin müdavimleri idiler.
Ama Çağlayangil iküdardan düşüp
muhalefete geçtikten sonra Yalova'da
yine bu şekilde bir yemek verdi. O ye-
meğe de gittim. Her ikisi de rahmeüi
olmuş Semih Akbil ile Savlet Altuğ dı-
şında başka Türk Büjükelçisi yoktu.
Çağlayangil, aynbrken "'aslan" diye-
rek beni yanağımdan öptü. Bu jesün
anlamı çok büyüktü ve Çağlayangil
bir daha da galiba Yalova'da yemek
vermedi.
Şimdi yeniden konumuza ve bırak-
tığımız yere döneüm. Güç bir iş için
Kıbns'a gitmem gerekiyordu. Yunan-
blann talebini söylemeyip onun yerine
başka bir gerekçe bulmuştum: Refe-
randum yolu ile Kıbns Türk nüfusunu
artürmak. Bunun için hem güneyde
kalan Türklerin referanduma katıbina-
lannı sağlayacak hazıriıklan yapıp
Banş Gücü aracılığı ile bunu düzenle-
mek hem de 1963 yıbndan beri baskı-
lar yüzünden adayı terke zorlanmış
olan dış ülkelerdeki Kıbnsb Türklerin
referanduma katılmalan gerekecekti.
Bu haarlıklann yapılabilmesi için re-
ferandum ertelenmeli ve böylece za-
manı geldiğinde yapılacak referandu-
ma mümkünse bütün Kıbnsb Türkle-
rin iştirakini temin ederek nüfusu
yükselunenin yolu aranmab idi.
Londra'da 30 bin kadar, Türkiye'de
de 2 ila 3 bin kadar Kıbnsb Türk var-
dı. Bunlan da referanduma sokacak-
tık. Ne yazık ki bu planımın gerçek
amacını günü gelince Türkiye'deki
Kıbnsb Türk öğrenciler anlamaya-
caklar ve politik nedenlerle referandu-
mu Türkiye'de boykot dahi edecekler-
di.
Kıbns'a gittiğimde muhataplanmı
şüpheci bir tutum içinde bubnakta ge-
cikmedim. Zaten onlar da "Barutcu
geldığine göre gene bir şeyler piştiği"
kanaatinde idiler. Bu durumu görünce
Rauf Denktaş'a gerçek durumu söyle-
mek mecburiyetinde kaldım. Onu ik-
na etmişe benziyordum. Böyle diyo-
rum, çünkü Denktaş'ın ikna edilmiş
lanüsına iten etken harp korkusu ol-
muştur.
YunanbJar, Türkiye'nin Yunanis-
tan'a saldıracağına inanır hale gelmiş-
lerdi. Bu inanca Ege Denizi üzerindeki
ihtilaflı konulann yarattığı hava sebep
olmuştur. Bu havayı da Ege Denizi'-
ndeki kıyılanmıza yakın Yunan ada-
lannın silahlandınlması yaratmıştır.
Daha doğrusu bu adalann silahlandı-
nlması haberlerinin Türkiye'ye ulaş-
ması üzerine tarafımızdan girişilen
atıbmlar buna sebep olmuştur.
Kıyüanmıza yakın 12 Adalar içinde
en büyüğü olan Rodos Adası milletle-
rarası şöhrete sahip turistik bir belde-
dir. Her yıl bu adaya o dönemde 300
bin yabancı turist gelerek Yunanis-
tan'a büyük döviz bırakırlar. Rodos
Adası'na gelen yabancı turistlerin ada-
nın karşısındaki Türk kıyılannda yer
alan turistik değeri haiz Marmaris'e il-
gj duymalan ve Rodos'tan Marma-
ris'e geçmek istemeleri kadar doğal bir
şey olamaz. Bir bakıma Rodos ve
Marmaris birbirine tamamlayan iki
turisük belde obnaktadır. Ama Yu-
nanblar Türk ekonomisine zarar ver-
mek için Rodos'a gelen yabancı turist-
lerin Marmaris'e geçmesini istemezler.
Turistlerin böyle bir ziyareti yapmala-
nnı engellemeyi adet habne getirmiş-
lerdi.
Şflcâyetfa-
1975 yıh bahar başlannda yine bu
türden şikayetlerle karşılaştım. Buna
çare aradım. Normal yoldan yapılan
diplomatik girişimler bir sonuç vermi-
yordu. Madem ki Yunanblar Türk
turizmini baltalamak istiyorlardı, o
halde bİ2 de bunu onlann yanına bı-
rakmamabydık diye düşündüm. Yıl-
larca Yunanlılan uyannaya ve turizm-
de işbirliği yapılması halinde bundan
her iki memleketin de istifade edeceği-
ni kendilerine anlatmaya çabşmış ol-
mamıza rağmen onlan bir türlü yola
getiremiyorduk. O halde biz de onla-
nn turizmine darbe vurmahydık. Na-
sihatle uslanmayanın hakkı kötek
değil miydi? Bu dayağa layık hale gel-
mişlerdi. Enformasyon Genel Müdü-
rü Semih Akbil'e telefon ederek kendi-
sinden bir şe> isteyeceğimi söyledim.
StHECEK
POLIT1KA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Biraz da Turtzm...
Boğaz'ın üstünde bir dizi gerdanlık gibi duran birinci
asma köprüyü geçtiniz mi, sağınızda yeşillikler arasın-
da bir-iki tepe uzanır. Buralara Nakkaştepe diyorlar.
Artık Boğaz'ın Anadolu yakasındasınız. Kendileri
hemşerimiz olur, yahut biz kendileriyle hemşeri sayılı-
rız; Vehbi Koç, Rumeli yakasında nesi var nesi yoksa
hepsini buraya taşımış. Nakkaştepe'ye baktınız, "Bu-
rası Koç Holding" diyorlar. Tepe, zamanla nakkaşlık-
tan holdingliğe'dönüşmüş...
Neden buraya Nakkaştepe demişler? Kitaplar karış-
brdım, ansiklopediler açtım, bulamadım. Siz Istanbul'-
da tepe mi ararsınız?.. Eski istanbul (Bizans'tan kalan)
yedi tepe üstüne kurulmuştur. Boğaz'ın Anadolu yaka-
sıysa; Alemdağ, Kayışdağ gibi adı dağ, kendi tepedir.
Nakkaştepe'nin bir bölümünde de Arif Ertunga'nın
spor tesisleriyle Erguvan Restoran var. Arif Ertunga'-
yı, DP'nin ilk yıllarından bu yana milletvekili olarak
tanırız. Meclis'e zaman zaman bir girer bir çıkar. Be-
şiktaş'ın da yöneticilerinden biridir. İkinci başkanlığa
kadar çıkmıştır.
Gür yeşillikler arasında Çamlıca'ya bakan Nakkaş-
tepe'nin bir bölümü de Musevi sosyetesinin gece kulü-
bü imiş. Kocaman kırmızı bir tabelası var. Arif Ertunga
dostumuz gösterdi.
Yolum düştükçe, buralar neyin nesidir diye merak
eder dururdum. Geçende Turizm Yatırımcıları Derne-
ği, Erguvan Restoran'da bir kokteyl, ardından bir ye-
mek verdi. Genç turizm yatırımcılarıyla basın mensup-
ları bir araya geldiler. Epey var, böyle kokteyllere pek
gidemiyordum, iyi oldu. Birçok eski dostla karşılaştık.
Rahmi Turan'la Günaydın'da çalışmışlığımız var.
Toplantı boyunca eski günleri andık. Laf uzadıkça yılla-
rın nasıl akıp gittiği belli oluyordu.
Turizm Yatırımcılan'nın sözcüsü Barlas Küntay, ya-
trımcılar ve dernek adına bir konuşma yaptı. Turizm
ekonomisinin nasıl geliştiğini anlattı. Turizm sektörü-
nün ekonomiye katkıları yıllar geçtikçe artıyormuş.
Tümüyle bağımsız bir kuruluşa bir sektör araştırması
yaptırılmıştır. Turizm sektörünün literatürüne geçecek
olan bu araştırma her şeye ışık tutuyor. Verilen rakam-
lar var. 1985-1990 arasında büyük yatırım atağı görülü-
yor. Bu yıllarda sektör, devletten 422 milyon dolar hibe
tarzında teşvik alıyor. Buna karşılık olarak 1990 yılında
bunun on katına eşit döviz getiriyor. Gene 1990da
3.965 milyon dolar hizmet satıyor.
Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Barlas Küntay,
Nakkaştepe'de Ertunga tesislerinde yapılan toplantıda
hem yenilir hem içilirken "Turizm yatırımcılarının eko-
nomiye katkıları" üstüne konuşuldu, tartışıldı. Barlas
Küntay'ın babası Ismail Küntay, Ankara Emniyet Mü-
dürü idi. Bizler de birer genç gazeteciydik. O yılların
acı tatlı anılarını andık, pırıl pırıl ışıklı gecede...
Gecenin içinde çevreyi incelerken. şöyle bir baktım,
nice arkadaşlar türlü gazetelerde bir arada çalışmış,
sonra dağılmışız. Ömer öztürkmen vardı. Şimdi ömer,
Yeni Türkiye'de. Oysa yıllar öncesi Yeni istanbul'da
birlikte çalışmıştık. Mavi başlıklı Yeni istanbul'u genç
arkadaşların çoğu bilmiyordu.
Çoğu genç gazetecileri de ben resimlerinden tanı-
yordum. Bir de televizyon gazeteciliği vardı ki bizler de
bu konuda az şey biliyorduk.
Işıklar altındaki Nakkaştepe'de, bir zamanların rüya
kenti olan istanbul'u konuşuyorduk. İstanbul, gündüz-
leri kente sığmayan bir kalabalık yığını... Gecelerıyse
her yanı bomboş bir rahatlık ve ferahlık kenti... Boş
caddelerde arabalar bir yerden öte yere kolayca akıp
gidiyor. Kalabalıktan yılmış olan bizim gibilerin için-
den Istanbul'un gecelerinieevmek geliyor.
Şair, "Istanbul'un gecelerini yaşamayan İstanbul'u
ne anlar" diyor. İstanbul, gündüz silahlı gece külahlı
oldu...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Birbiri ardından
gelen. 2/ Küçük tek-
ne kaptanı... Iskam-
billerle oynanan bir
tür oyun. 3/ Amon-
yak tuzu. 4/ Bir tür
otomobil yarışı...
Duman lekesi. 5/
Düşünce... Balıkçı-
nın ayağıyla iterek
çamur üstünde kay-
dırabileceği kadar
hafıf olan, küçük ve
alü düz tekne. 6/ Es-
kiden Karagöz oyna-
tılan kahvelere veri-
len ad... Gücü denilen ve bez tezgâ-
hında ipüği ayarlayan tarak. 7/ Nok-
talama isaretlerinden biri. 8/ Eylem-
leri olumsuz yapmakta kullanılan
ek... Ikiyüzlülük. 9/ Istemli kas ha-
reketlerinde düzensizlige yol açan eş-
güdüm bozukluğu... Müstahkem yer.
YUKARIDAN AŞAGIYA:
1/ Ağn, kızartı, sıcaklık ve şişmeyle
beürgin eklem iltihabı... Su. 2/ Bir
nota... Düşmanlık. 3/ Konser. 4/
Isıyla ilgili olan; termik... Soy, sülale. 5/ Bir çeşit telli bürilm-
cük. 6/ Karakter... Tlp dilinde idrar salgısının azalmasına veri-
len ad. 7/ Genellikle dondurmanın yanında yenilen bir tür tatb
bisküvi. 8/ Afrika'da bir ülke... "Hayır" anlamında kullanılan
söz. 9/ Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Kertenke-
le derisinin sepilenmesiyle elde edilen ve marokencilikte kulla-
nılan deri.
tLAN
ANKARA 14. SULH HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
Sayı: 1992-458
Davacı TEK vekıli tarafından davalı Zafer Inşaat akyhine açılan
374.360- liralık alacak davasının mahkememi2xle yapılan açık duruşması
sırasında, venlen ara karan gereğınce-
Davalı Zafer Inşaat, Bartın sokak no: 4 Keçiören-Ankara adresinde
olduğu büdirilen davalıya çıkanlan tebligatlar kendisine tebliğ edileme-
miş ve adresi de zabıtaca tespit edüemeınış olduğuodan adı geçenın bir
dahaki dunışma günü olan 1 10 1992 günü saat 11.35'te lüm deiıileri ile
birbkte mahkememizde haar bulunması ve>a kendisini bir vekilie temsil
ettirmesı aksı takdirde dunışmanın gıyabında de\am edecegi ve karar ve-
rilebileceği ihtarlı davetiye yerine geçerü olmak üzere HUMK'.nın 509.
maddesi gereğınce tebliğ yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
Baan: 33828
tLAN
ANKARA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESÎ
Sayı: 1991 957
Davalı: I-) fbrahim Çelik, Sandibek köyü Vezirköprü Samsun
2-)ömer Eroğlu. Sokullu Mehmet PaşaCad. EliciSok. No: 11,6Dik-
men-Ankara davacı Sabiha Nur tarafından aleyhınize açılan alacak da-
vasında mahkememizde yapılan duruşma sırasında:
Adınıza çıkanlan davetiye bıla ikmal iade edilmiş, adresleriniz zabıta
tahkikatından da meçhul kaldından, dava dilekçesinin ve duruşma günü-
nûn ilanen tebliğıne karar verilmiş olup karar geregince dunışmanın bıra-
kıldığı 7.10. 1992 günü saat 11 10'da bizzat mahkememizde hazır bulun-
mani7 veya bir \ekıl larafından temsil edılmediğıni7 takdirde HUMK.'-
nın 213 ve 377 maddelen gereğınce tahkıkat ve yargılamayj yokluğunuz-
da devam edılıp karar verileceği, dava dilekçesi ve duruşma günü yenne
kaım olmak üzere ilanen duyurulur