Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Dışişleri Bakariı Esenbel, 'Federe devlet ilan yerine, federe yönetim ilan edelim' diyordu
Daktilo başında kurulan devlet
ECMEL BARUTÇU
—ıo—
Brüksel'den aynlmadan önce Melih
Esenbel, Bern Büyükelçimiz Prof. Su-
at Bilge'yi Brüksel'e çağırdı ve Lef-
koşa'dakı görüşmelerde federal mer-
kezi organın yetkilerinin ele alınması
sırasında Denktaş'a yardımcı olmak
üzere Lefkoşa'ya kendısini gönderece-
ğini söyleyerek konu üzerinde haar-
lanmasını istedi.
Kıbns'ayolculuk
Brûksel'deki üçlü temaslarda van-
lan mutabakatı Rauf Denktaş'a aynn-
tılanyla anlatmak için Brüksei dönüşü
hemen Kıbns'a hareket ettim. Bu gjdi-
şimin ne kadar isabetli olduğu daha ilk
gün meydana çıktı. KJerides, Denktaş
Ue ilk buluşmasında siyasi konuyu gö-
rüşmeyi teklif etti. Denktaş ise kendisi-
ne intikal ettirilen Brûksel mutabaka-
ünın böyle olmadığını söyledi ve ertesi
günü öğleden sonra tekrar buluşmak
ûzere görüşmelere ara verdiler.
Ertesi günü Denktaş'tan, KJerides
ile buluşmaya gjtmeden önce öğle ha-
berlerinde Brüksei mutabakatınj içe-
eli kolu bağlı şekilde^duruyordu.
Dışişleri Bakanı Melih Esenbel'in ya-
nınagittim.
-Efendim, dedim Amerikan Kongre-
si'nin ambargo karan yürürlüğe girdi.
Bu karar karşısmda hareketsiz kalma-
mız doğru olmaz, bir şeyler yapmamız
lazım. Aksi takdirde Kongre daha da cü-
ret kazanacaktır. Madem ki Türkiye'de
tepkimizi göstermek için hükümet sevi-
yesinde tereddüt var, o halde Kibrıs'ta
yapalım.
Bakanlıkta söylenti
Melih Esenbel, Dışişleri BakanbğY-
na getırildiği zaman kendisinden açı-
lan Washington Büyükelcibği'ne bir
lunda verdiği demeçlerin de rolü oldu.
Bu demeçlerin, bizdeki sessizliğin bir
bakıma dışanda doğurduğu kuşkulan
arttıncı bir rol oynadığıru da söyleye-
bilirim.
VVilson'dan mesaj
İngiliz Başbakanı Harold Wilson,
Başbakan Sadi Irmak'a üst üste iki
mesaj gönderdi. Bu mesajlannda 1n-
giltere Başbakanı Türkiye'nin adada
girişebileceği bir hareketin sakıncala-
nna değiniyordu. İfadesi muğlakü ve
"hareket" ile neyi kastettiği açık değil-
di. Bunu İngiliz sefirine sorduk ve
mesajlarda yatan endişe ve korkunun
üçüncü askeri harekât olduğunu orta-
ya çıkartük. Bu durum karşısında,
Kıbns'ta devleti ilan ettiğimiz takdir-
de yeni bir askeri harekât,bekleyenlere
"çok şükür bu kadar ile işi atlatük"
dedirtebilecektik. Bu görüşün öncülü-
ğünü yapıyordum. Siyasi İşler Genel
Müdürü Necdet Tezel de benim gibi
düşünüyordu. Zaten onunla anlaş-
makta güçlük çekmezdim. Genel Sek-
reter Sükrü Elekdağ da bize kaüldı.
Tabü karşı mütalaalarla da karşılaş-
üm. Çok sevdiğim ve takdir ettiğirn bir
genel müdür arkadaşım Kıbns'ta fe-
dere Türk devletinin kurulmaa yolun-
daki düşüncemi duyunca.
Arük sadece devieti ilan etmenin ka-
fi olmayacağı anlaşıldığından, aynı
zamanda bizırn de siyasi tekJiflerimizle
ortaya çtkrnamız gerekiyordu. Her iki
konuyu birden hazırlamak için vakti-
miz çok azdı.
Bu sırada hükümet seviyesinde dev-
let ilanı konusunda mevcut bazı tered-
dütlerin bakanımızı da etkilediğini
müşahede ettik. Şükrü Elekdağ, Nec-
det Tezel ve ben, üçümüz birlikte Me-
lih Esenbel ile makam odasında konu-
yu tekrar görüştük. Dışişlen Bakanı
Esenbel, "federe devieti" ilan yerine
"federe yönetimi" ilan edelim diyor-
du.
-Bütün dünya üstümüze gelir, hü-
kümetin durumu zaten malum, ısrar
etmeyin.
Diyerek sıkınüsını anlatmaya çahşı-
yordu.
Güvenoyu alamamış bir hükümetle
Kıbns meselesini yürütme güçlüğü
içinde bulunan bizler, tabü, bakanın
durumunu anlıyorduk, ama ortada da
kaçınlmaması gerektiğine inandığımız
bir fırsat vardı. Bakana, "federe yöne-
tim" ilanının hiçbir arüamı olmadığı-
nı, eğer federe devlet ilanından çekini-
liyorsa o zaman hiç değılse ortalama
bir yol arayalım diyerek, mesela "fede-
re devlet esasına göre yönetimin tan-
IVlakine başmda Lefkoşa'ya şu talimatı yazdırdım:"Deklarasyon metninin
kabulünden sonra toplantîda ikinci bir karar alınsın ve bunlar 'Kurucu Meclis
Başkanı, Federe Türk Devieti Başkanlığı görevini de şimdiden yerine getirir'
densin."
atama yapmamışü. Bu duruma baka-
rak onun, yerini garanü altında tuttu-
ğu, bu nedenle Amerika Birleşik Dev-
letleri'ne karşı ister istemez kollayıcı
ren bır açıklama yapmasını ve orada o
ıa c a
ğ, yolunda bakanlıkta alttan alta
tespıt edilen gündeme uygun düşecek y a y ı l a n b i r
söylenti kulağıma gelmişti.
tarzda görüşmelere Türk tarafının ha-
zır olduğunu ifade etmesini istedim.
Bundan maksadım, şayct KJerides işi
çıkmaza sürükleyecek olursa, her za-
man yaptıklan gibi, durumu istismar
edebilmelerine imkân vermeyecek şe-
kilde Amerikaülara Brûksel mutaba-
kaü çerçevesinde görüşmelerden yana
olduğumuzu, ancak Rumlann Brük-
sei mutabakatını bozmuş olduklannı
gösterebilmekti.
Farkhifadeler
-Sen aklını mı yedin. bütün dünya
üzerimize saldıracak, dedı.
Bu arkadaşım Kıbns'ta başanlı gö-
rev yapmıştı.
-Bu sözü bana Kıbns'ı bilmeyen.
olaylan yaşamayan biri söylese aldır-
Burada şunu açıklıkla belirtmeliyim ki mam, ama sen kı Kıbns'ta acı günleri
böyle bir intiba veya söylentiyi hakh yaşamış ve Türk toplumunun Rumlar
gösterecekbiremareolmamıştırveile- tarafından nasıl ezildiğini gözlerinle
ride de anlatacağım gibi beş ay süren görmüş bir insansın, sen bunu nasıl
zim edileceğini" ilan edelim diye teklif-
te bulundum. Sonunda bunun üzerin-
de mutabık kalındı.
Bakanın gorevi
Amk yapılacak iş ilk önce hükümeti
ikna etmek ve ondan sonra da siyasi
partı liderleriyle görüşerek bunu des-
teklemelerini sağlamaktan ibaret hale
gebyordu. Bunu da bakanımız yapa-
Nitekim, bu açıklama yapıldıktan
sonra KJerides, ilk günkü tutumunu
mubafaza edemedı. Bu arada Genel
Sekreter'in özel temsilcisi Weckman
Munoz, Rum Dışişleri Bakanı Hristo-
fıdes'i görerek Brüksei mutabakatı
hakkında Denktaş ve Klerides'in fark-
lı ifadeler kullandıgını bildirmiş ve
hangisinin doğru olduğunu ondan öğ-
renmek istarrişti. Hristofıdes, bu gö-
rüşmede Munoz'a Denktaş'ın ifadesi-
nin doğru olduğunu söylediğinden
KJerides için gerçeği kabul etmekten
başka çare kalmamıştı.
Bu şekilde başlayan görüşmelerde,
ABD Kongresi'nin ambargo karan-
nın kendısini bütün ağuiığı ile hissetti-
receği yolunda sahip olduğumuz ve
Amerikablar dahil herkese söylediği-
miz inancımm Rumlar teyit edecek bir
davranış içine girmekte gecikmediler.
Onlar için önernli olan, Kongre kara-
nnın uygulanmasının ertelendiği 5
şubat tanhine bir an evvel gelmesiydi
ve bunun için görüşmelerde hiçbir ge-
lişme kaydedilmesi onlar için ön plan-
dâ geliyordu. Bu yüzden görüşmelere
ilgileri kayıp oldu.
Lefkoşa Havaalanı'nın yabancı ta-
rafsız bir uzmanın başkanlığı altında
trafiğe açüması, Magosa Limanı'nın
Rum ve Yunan bandırah gemiler dahil
beynelmilel seyrüsefere açılması ve bir
kısım Rum mültecisinin kontrolümüz
alünda sayılan bazı sınır köylerine
dönmeleri yolundaki tekliflerimize hiç
ilgj göstermez ve hatta bıınlan alayla
karşılar bir tutum içine girdiler. Ken-
disini S şubat tarihine göre hazırlamış
olan Makarios, 3 şubatta verdiği bir
demeçte sorunu milletlerarası hale ge-
tirmekten ve Kıbns meselesine çözüm
şekli bujmak için Türk tarafına müh-
let vereceğinden ve sonra da Güvenlik
Konseyi'ne gjdileceğinden bahsedi-
yordu.
5 şubat tarihine bu şartlar içinde ge-
lindi ve Kongre'nin Türkiye'ye askeri
yardımı kesme karan yürürlüğe girdi.
Bu durum karşısında, Türkiye'nin
Amerika'ya karşı alacağı tutum ve
göstereceği tepkinin iki yerde olması
kadar doğal bir şey olamazdı. Askeri
yardım Türkiye'ye bir lütuf olsun diye
verilmiyordu ve yardım karşılıklı yar-
dımlaşma icabıydı.
Bu bakımdan Amenka'nın Tür-
kiye'de ortak tesislerdeki kolaylıklan-
nı kaybetmesi normaldi. Bundan
başka Amerikan Kongresi'ne yardım
konusunu Kıbns meselesine bağlı tut-
makla ne kadar hatalı bir davranış içi-
ne girmiş olduğunu da fiilen göster-
mek lanmdı.
Konfederasyon bayrağı
Rauf Denktaş, Kıbns'ta bayrağı aç-
mış, konfederasyondan bahsetmeye
başlamıştı bile. Artik Kıbns'ta Türk
tarâfının devlet haline gelmesi gereki-
yordu. Görüşmelerin eşit şartlar ve
esjt seviyede yapılması Kjbns Banş
Harekâü'ndan sonra Birleşmiş Mil-
letler'de kabul edilen 3212 sayılı karar
gereği olduğu halde Rum tarafı "hü-
kümet" olarak muamele görüyordu.
Bu durumda ya Rum tarafının ce-
maat seviyesine inmesi ya da Türk ta-
rafının onun seviyesine çıkması sure-
tiyle bu eşitliği sağlarnak lazundı.
Rumlar cemaat olmaya yanaşmadık-
lanna göre Türk tarafmın devlet ol-
maktan başka çaresi kalmıyordu. Bu
konuda bir sıkıntımız vardı. Sadi Ir-
mak hükümeti, TBMM'de güvenoyu
alamamıştı ve yeni hükümetin kurul-
masına kadar günlük işleri yürütmek-
te olan bir hükümet durumundaydı.
ABD Kongresi'nin karan karşısında
tkinci Banş Harekâtı nasıl tngfltere DtşişJeri Bakanı Callaghan'uı ikinci Cenevre Konferansı'ndaki hatalı tutumu yüzün-
den gerçekkşmişse, Kıbns Türk Federe Devleti'nin kunılması da İngiltere Başbakanı VVüson'un mesap sayesinde oldu.
Sadi Irmak hükümeti güvenoyuna
mazhar olmadan görev gördügü halde
bu beş ayhk süre içinde Melih Esen-
bel'in bakanlığı sırasında Kıbns konu-
sunda büyük işler yapılmıştır. Hem de
Amerikahlara ders verircesine.
Bakan beni dinledikten sonra,
-Ne yapabiliriz JCıbns'ta?
-Kurucu Meclis'i kuralım. Zaten bu
fıkir Ecevit'ten gelmiştir. Onun fikrini
tahakkuk ettirmiş olacağımız için par-
lamentoda ondan destek göreceğiz
demekür.
Esenbel, tereddüt etmeden,
-Peki, kurun dedi.
Kıbns'ta Türk devletinin kunılması
için Amerikan Kongresi'nin karanna
karşı bizim bakımımızdan tepki şek-
linde bir fırsat doğduğunu ve bunun
kaçınlmaması gerektiğiru düşünüyor-
dum. Ancak, böyle bir hareketin ini-
kaslan ne olabilirdi? Bunu kestirmek
tabü tamamen mümkün değildi. Bu
nedenle bir süre sonra Melih Esenbel
bu konuda tereddüt göstermeye başla-
dı. Bereket versin tam bu sıralarda
İngüizlerin bir hatası oldu. Kıbns'ta
görüşmelerin 5 şubat tarihi yüzünden
askıda kalır bir hale gelmesi üzerine
gerek Kıbns'ta gerek dış çevrelerde
Türkiye'nın adada yeni bir askeri ha-
rekâta geçeceğine dair bazı endişelerin
su üstüne çıkmaya başladığını gör-
düm. Bunda Denktaş'ın Güney Kıb-
ns'ta kalan 65 bin civanndaki Kıbnsü
Türkün Kuzey'e gönderilmemeleri
halinde vuku bulacak gelişmelerden
Kıbnslı Rumlann sonımlu olacağı yo-
söylersin? Kıbns'ta 1968'de Kıbns
Türk geçici yönetimi kurulduğunda ne
oldu kı şimdi değişik bir şey olsun? İşi
dünyaya bir tabela değişikliği gjbi gös-
termekte zorluk çekeceğunizi sanmı-
yorum, diyerek onu da ikna etmeye
çalışıyordum.
İngiliz Başbakanı'nın mesajındaki
havayı ileri sürerek bu konuda bakanı
da ikna etmiştim. Bu sırada aldığımız
haberler Klerides'in, Amerikan yardı-
mının kesilmesi karannın yürürlüğe
girmesinden sonra 7 şubatta yapılması
beklenen toplumlararası görüşmeler-
de Türk tarafına siyasi çözüm şekli
hakkındaki tekliflerini yapacağını
gösteriyordu. Bu suretle sorunu Gü-
venlik Konseyi'ne götürmenin zemini-
ni kendilerine en uygun gelecek şartla-
ra göre haarlarnış olacaklardı. Zira
getirecekleri teklif kanton sistemi idi
ve bu teklif, Birinci Cenevre Konfe-
ransı'ndan bu yana köprülerin altın-
dan çok su akmış olduğu için tabiatıy-
la Tûrk tarafınca reddedilecekti.
Zaman gerekiyor
Bızım yönümüzden devleü ilan et-
mek için zamana ihtiyacımız vardı.
Bunun üzerine Denktaş 7 şubat tarihlı
toplantının 10 şubat pazartesi gününe
ertelenmesini Ozel Temsilci Munoz'-
dan istedi. KJerides bundan kuşku
duydu ve pazartesi günü de görüşme-
lerin yapılmayabileceğini anladığin-
dan siyasi tekliflerini Denktaş'a bir
mektupla ve Munoz vasıtasıyla gön-
derdi. Bu durum bizim için yeni bir
gelişmeydi.
caktı. Tabü onun görevi çok zordu.
Zira aülacak her adım için sadece hü-
kümet seviyesinde karar almak kafı
değildi ve siyasi parti liderlerinin de
desteği lazımdı. Her biri ile ayn ayn
görüşüp orüan bir çizgide buluştur-
mak kolay değildi, ama Melih Esen-
bel, Dışişleri Bakanlığı görevini aldığı
günden beri zaten her seferinde böyle
güç şartlar içindeydi ve yine aynı yol-
dan gidecekti ve başka çaresi yoktu.
Üstelik bu sefer atacağımız üç yeni
adım için kesif bir temas ve çalışma tu-
runa girmesi gerekiyordu. Elimizde
Kurucu Meclis'in ilanı metni, Denk-
taş'ın siyasi tekhfleri ve bir de federe
devletin anayasa ilkelerini tespit eden
üç metin vardı. Bunlar hakkında siyasi
parti liderlerinin desteğine ihtiyaç var-
dı. Anayasa ilkelerini Prof. Suat Bilge
hazırlamıştı. Bunun için JCıbns'a bir-
likte gitmiş ve iki hafta kadar kalmış-
ük. Onun görevi başka, benimkisi ise
başkaydı.
Prof. Suat Bilge, Denktaş-Klerides
görüşmelerinde federal merkezi orga-
na bırakılacak yetkilere dair gündem
maddesi görüşülürken Denktaş'a yar-
dıma olmak için Lefkoşa'ya gitmişü.
Benimki ise farklıydı. Amerikahlara
bu görüşmelerde iyi niyeümizi göster-
mek ve Denktaş-Klerides görüşmele-
rinden sonuç alınmasına yardıma
olmayı samimi olarak istediğimizi gös-
termek için yüksek dereceli memurlar-
la görüşmeleri yerinde izlemeye özen
verdiğimizi göstermek için gjdiyor-
dum. Nitekim, benden önce Necdet
Tezel gitmiş ve benim gitmetn üzerine
de Ankara'ya avdet etmişti.
Devktinvetkisi
Prof. Bilge, merkezi organa bırakı-
lacak yetkilerin tespiti için her şeyden
evvel Türk kanadını oluşturacak fede-
re devletin yetkilerini tespit noktasın-
dan hareket etmeyi uygun görmüştü.
Bu da tabü onun ilk önce Türk kana-
dının anayasasını tanzim etmesini ge-
rekli kılıyordu. Zaten toplumlararası
görüşmeler de bir neyi ölü noktaya
geldiği için oradaki ikameümizi bu
anayasanın hazırlanması konusunda
değerlendirmek daha isabetli olacaktı.
Ankara'ya beraber döndüğümüzde,
Prof. Bilge, Kıbns'taki temas ve çalış-
malannı nihayetlendinniş ve yeni ana-
yasanın ilkelerini tespit eden metni
hazuiamıştı. Buna nihai şeklini ver-
mek için birkaç gün benim odama
kapandık. Çalışmalan kapımın önün-
den aynhnayan gazetecilerden gızle-
mek lazımdı. Zira basın yoluyla dışan-
ya sızdığı takdirde beklenebilecek dış
tazyiklerle her şey önlenebilırdi. So-
nunda gazeteciler bizün Ege Denizi
için tahkimname hazırladığımızı san-
dılar.
Ancak Melih Esenbel'i adeta eteğin-
den çekerek onu yavaşlatmaya çalışan
Başbakan Sadi Irmak son dakikada
bu metne mutantan bir hava verilmesi
için başına bir dibace eklenmesini iste-
di. Halbuki Dışişleri Bakanı meseleye
fazla mühimsenmeyecek bir hava ve-
rilmesini dış tepkiler yönünden uygun
görmüştü. Başbakan böyle isteyince
bakanımız beni gece saat 23.00'te
Köşk'e çağırdı ve orada karann diba-
cesini hazırladı.
Deklarasyon metni nihai şeklini al-
dıktan sonra Lefkoşa'ya gönderildi.
Yalnız bunun açıklanmasından önce
Denktaş'ın KJerides'e siyasi teklifleri-
ni tevdi etmesi gerekiyordu. Aksi tak-
dirde bunlan tevdi etmenin yolu tıka-
nacak ve Kıbnslı Rumlann teklifleri
cevapsız kalacaktı. Bizim hazırladığı-
mız teklifler siyasi parti liderleri ile
Esenbel'in yaptığı görüşmeler sırasın-
da bir hayli kuşa çevrildi vp dünya
kamuoyuna sempatik göriinmesi için
yer almasını istediğimiz kısımlar üraş
edildi.
Fakat yapacak bir şey yoktu, Türki-
ye anormal şartlar içinde idare edili-
yordu. Kıbns gibi son derece önemb
bir dış sorunumuzun bulunduğu sıra-
da siyasi partileri asgari müştereklerde
buluşturmak suretiyle Kıbns politika-
sını yürütmek gibi bir yöntemin mem-
leket idaresinde uygulanması, tabü bir
talihsizlik olduğu kadar, işleri de son
derece güçleştirmekteydi.
Toplum nasıl vönetilecek?
Nihayet teklifler Denktaş tarafın-
dan KJerides'e onun kullandığt aynı
yolla iletildi. Artık deklarasyonun ila-
nı için bir engel kalmıyordu. Parti li-
derleri de bu işe desteklerinı vermişler-
di. CHP, devletin ilanı üzerinde duru-
yordu, bunu sulandırmak için bir
sebep görmüyordu. Fakat metnin ni-
hai şekb' yine de "federe devlet esasına
göre düzenleme" şeklinde kalmışü.
Aynca ortava bir boşluk da çıkmıştı.
Bunun çaresi Rauf Denktaş'ı Kuru-
cu Meclis BaşkanlığTna getirmekle
bulundu. Kurtuluş Savaşı'mız suasın-
da zaten durum böyle olmamış mıydı?
Mustafa Kemal aynı zamanda Meclis
Başkanı da değil miydi? İşlerin düzen
içinde yürütülebilmesi için bunun böy-
le olması gerekbydi. Deklarasyon met-
nine böylece gerekli ilave yapıldıktan
sonra metin Lefkoşa'ya gönderildi.
13 şubat perşembe günü Yürütme
Kurulu ve Yönetim Meclisi birükte
toplanarak bunu ilan edeceklerdi. O
sabah Lefkoşa Büyükelçiliği'nden du-
rumu öğrenmek için telsiz başına gide-
rek Büyükelçi Asaf İnhan'la makine
başında görüşmek istedim? Asaf İn-
han toplanünın birazdan yapılacağını
söyledi. Her şeyi aldıkiannı, gece sa-
bahladıklannı ve hazırbklan eksiksiz
yerine getirdiklerini bildirdi. Bu arada
makineden bana şöyle bir mesaj gön-
derdi:
Denktaş'ın istedi
...Denktaş yeni sıfatını kullanmak
istiyor, yani Kıbns Türk Federe Dev-
ieti Başkanı. Bunu ben de uygun görü-
yorum...
Bu, benim için bulunmaz bir fırsattı.
Hemen yanı başımdaki dahili telefona
sanldım ve bakana yukandaki mesajı
bildirdim.
Melih Esenbel biraz duraladıktan
sonra:
-Atatürk de Kurtuluş Savaşı'nda
hem Mecbs Başkanı hem de Devlet
Başkanı değil miydi? Zaten CHP de
böyle istiyor. Buraya kadar geldikten
sonra söyle devlet olsun ve bitsin bu iş,
dedi.
Makine başında Lefkoşa'ya şu tali-
matı yazdırdım:
Deklarasyon metninin kabulünden
sonra toplantîda ikinci bir karar abn-
sın ve bununla "Kurucu Mecbs Baş-
kam, Federe Türk Devleü Başkanlığı
görevini de şimdiden yerine getirir"
densin.
"Kıbns Türk Federe Devieti" işte
böyle makine başında kuruldu.
ikinci Banş Harekâtı nasıl İngiltere
Dışişleri Bakanı Callaghan'ın ikinci
Cenevre Konferansf ndaki hatalı tutu-
mu yüzünden vuku bulmuş ise Kıbns
Türk Federe Devleti'nin kunılması da
İngiltere Başbakanı Harold Wilson'-
un mesajı sayesinde oldu ve Amerikan
Kongresi'nin ambargo karannı Kıbns
meselesine bağlamasına bir cevap teş-
kil etti.
Sanki Yunanlılar ve Rumlar, Kıb-
nslı Türklere ve Türk askerlerine sal-
dınrlarken Amerikan silahlannı kul-
lanmamışlar gibi ABD Kongresi'nin
bu tek yanlı ambargo karanna daha
sonra Türkiye de tepki gösterecek ve
Demirel hükümeti zamanında Tür-
kiye'deki üslerdeki bütün Amerikan
faabyetleri durdurulacakü.
StRECEK
P0UT1KA VE OTESI
MEHMED KEMAL
EsMyen Şairler.Bir şair öldükten sonra anıldıkça uzurt yaşar. Adı dergi-
lerde, kitaplarda, radyolarda.TV'lerdegeçmiyorsaunutul-
maya yüz tutmuştur. Geçende Yahya Kemal üstüne konu-
şuyorduk, bunlan anımsadık. Bizim edebiyatımızda
Yahya Kemal çok renkli bir kişiliği sergiler. Şairlikle siya-
setin birlikte dalgalandığı yıllarda çok genç yaşında Pa-
ris'e kaçmıştır. Korkudan mı kaçmıştır? Hayır. O yaşlarda
kaçmak, biraz kurtuluştur. Her muhalif Osmanlı şairi kaç-
mayı ya denemiş ya özlemiştir. Yahya Kemal de bu soy-
dandır.
Paris'te baba parasıyla geçen öğrencilik yılları hep sol-
cular arasındadır. Bunlar Fransız solcuları olur, Osmanlı
solcuları olur. Osmanlı solcuları ile öylesine içli dışlı, öyle-
sine senli benlidir ki onlarla 'Paris anısına' fotoğraflar bile
çektirir. Bu fotoğraflardan biri, sonradan TKP'nin uzun yıl-
lar birinci sekreterliğini yapan Dr. Şefik Hüsnü iledir.
Paris'ten döndükten sonra türlü çevrelerle ilişki kursa
da hiçbiriyle bağdaşamaz. Birden solculardan elini eteği-
ni çeker, sağa kayar. Bu sağ biraz Osmanlı, biraz bohem-
dir. Edebiyatçılar arasına, Yakup Kadri ve Kıbnslı Şevkef-
in eteğinden tutarak girer. Boğaz, mehtap, adaları sosyete
olarak tanır. Bu, Avrupalı ne ise ona özenen sosyetedir.
Aydın çevrelerin içinde olsa bile biraz tepeden baktığı bel-
lidir. Üniversitede yer bulur. Osmanlı savaşı yitirince ülke
saldınya uğrar, kiminle olacağını bir süre şaşırır. Istan-
bul'da Damat Ferit, Ankara'da Mustafa Kemal vardır. Ana-
dolu'ya gelmesi için gönderilen parayı, Eskişehir bozgunu
üzerine paniğekapılarak yer, Bulgaristan'agider. Bir süre
şöyle böyle oyalanır. Falih Rıfkı'ya göre, bağışlatjlmak
üzere Bursa'ya geldiğinde Atatürk'ün ayağına kapanır.
Falih Rıfkı "Ben, yere kapanarak Atatürk'ün ayağını öpen
tek adam hatırlarım: Yahya Kemal!" der. ömrü çok yakı-
nında geçtiği için bilir. Adını, 'Osmanlı emperyalizmi des-
tancısı' koyar.
Bu ayağa kapanmadır ki çevreye girmeyi de sağlar. Mil-
letvekili, büyükelçi olmanın yollarını açar. Ulusal savaşın
barındığı ve üeride başkent olacak Ankara için "Nesini se-
versiniz?" diyesorulduğunda "Istanbul'adönmesini" diye
küçültücü nükteler yapmaktan çekinmez. Ulusal Kurtuluş
Savaşı'nı, liderini, liderlerini anlatan bir dizesine rastlaya-
mazsınız. Bu, çok kişinin dikkatini çekmiş olacak ki şöyle
bir açıklama yapmak zorunda kalır:
"... Ben Türk Istiklal Mücadelesinin taraftarlarından bi-
riydim. Fakat istiklal Mücadelesine dair şiir yazmadım. Bir
gün mücadelenin başta gelenlerinden biri çağırdı,
'Sen bizim istediğimiz gibi şiir yaz' dedi.
Yazmam' dedim.
'Neden?'
'Ben ancak istediğim gibi şiir yazarım. Sizin istediğiniz
gibi şiir yazarsam, o şiir olmaz. Sanat ayn bir meseledir."
Yahya Kemal'e Osmanlı emperyalizmi destancısı deni-
yor ya, bunu nerede ise benimser, hatta bununla övünür.
Osmanlı yaşamını dizelerine aktarırken, zengin de yoksul
da bizim insanımız değildir. Başka bir toplumun insanlan-
nı aktarır gibidir. işte iki dize:
Kuru ekmekle bayat peyniri lezzetle yiyen
Çeşmeden her su içerken "Şükür Allaha!" diyen
Hayal ettiği yokşulun peyniri neden bayat olsun, suyu
neden musluktan içsin! Böyle bir yoksulu gecekondularda
bile bulamazsınız.
En acısını Falih Rıfkı'nın ağzından yazalım: "Atatürk öl-
cTükten sonra, eğer bana anlatılanlar doğru ise bir Boğazi-
çi yalısında 'Mustafa Kemal gibi kahramanı, o zamanlar
lazım olduğu için biz icat ettik' dememeli idi."
Demişse, sırası gelince unutulmaya yüz tutacağını da
hesaplamıştır. Yaşamı da, şairliği gibi hesap üstünedir.
BULMACA
9
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4
1/Evlerde serinle-
mek için kullanüan
önü açık yer. 2/
Briçte ^a7anılan her
ele verilen ad... Eski
bir Hint tanrısı.
3/Utanç duyma...
Oluşturma, yarat-
ma. 4/İnsan biçi-
minde yapılmış
oyuncak... Bir şeyin
yere bakan yanı.
5/Satrançta bir taş...
Nazi partisinin aske-
ri polis örgütü. 6/
Yanardağ kökenli
doğal cam. 7/ Mısır'da en eski pira-
mitlerin bulunduğu arkeolojik böl-
ge. 8/ Tavlada bir sayı... Kuzu sesi...
Bir gıda maddesi. 9/ Arap harfleriyle
büyük levhalara ve taş üzerine yazı-
lan kabn ve büyük yazı biçimi... Türk
müziğinde bir makam.
YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/Kısa
ve dik kesilmiş saç biçimi. 2/ Değir-
menlerde, taş üe kasnak arasında ka-
lan ve hayvan yemi olarak kullanı-
lan un... Şarap, içki. 3/ Tuzağa duşürülen şey... Büyük ağırhk-
lan tartmaya yarayan aygıt. 4/ Bir sorunun çözümünü bulma-
ya yönelik felsefe yöntemi. 5/ tlave... îskambvlde bir kâgıt. 6/ ,
Insan türünün belli başb ve sürekli ceşitlerinden her biri... Tk-
şıtlarda bulunan ve tiz ses çıkaran aygıt. 7/ Acufaç da denilen
ve sıcak ülkelerde yetisen bir ağaç. 8/ Bir uzunluk ölçüsü... Ko-
nu t. 9/ "Dost, metres" anlamında argo sözcük.
2.400.00()+KD\
Tam pansiyon + yol +
geziler -feksi) harcayacağmız filmler
DQGU KARADENİZ'e
YEŞEL YOLCULUK
İnebolu'dan Hopa'ya Karadeniz.-Sarp kapısından
Kaçkarlar'a. Uzungöl'den Çamlıhemşin'e,
Ayder'den Kümbete dağlann doruklannda yeşil
ötesi yolculuk. Amasya"da tek Türk mumyası,
Hattuşaş'ta Hitit Uygarlığı, Anadolu Uygarlıklan
Müzesi, Ankara Kalesi'nde veda yemeği ve
buraya sığdıramadıklarımız.
PAMUKBANK'LA 12 AYA KADAR VADE
BAYBASÛS TURIZM
İSTANBUL
33« H6 61 - 33» 16 51
Se\ahat Actfntası İ
ANKARA
425 90 82 - 4İ
7
54 67
lme Helgf no 2H9
EYÜP 1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 1989/722
Karar No: 1991/615
Karar tarihi: 23.12.1991
Mahkememizin yukanda sayılan yazılı karan Ue Bilecik, Pazar-
yeri, Yüzbaşı Mahallesi cilt: 006/02 S-46 Kütük 118'de nüfusa ka-
yıtlı 1934 D.lu Ümmügül ile Hasan'dan doğma ALt TEKTAŞ'ın ga-
ipliğine karar verilmiştir.
Bilgi sahibi olanlann dosyamıza mOracaatlan ilanen tebliğ olunur.
Basın: 8606