27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Dışişleri Bakariı Esenbel, 'Federe devlet ilan yerine, federe yönetim ilan edelim' diyordu Daktilo başında kurulan devlet ECMEL BARUTÇU —ıo— Brüksel'den aynlmadan önce Melih Esenbel, Bern Büyükelçimiz Prof. Su- at Bilge'yi Brüksel'e çağırdı ve Lef- koşa'dakı görüşmelerde federal mer- kezi organın yetkilerinin ele alınması sırasında Denktaş'a yardımcı olmak üzere Lefkoşa'ya kendısini gönderece- ğini söyleyerek konu üzerinde haar- lanmasını istedi. Kıbns'ayolculuk Brûksel'deki üçlü temaslarda van- lan mutabakatı Rauf Denktaş'a aynn- tılanyla anlatmak için Brüksei dönüşü hemen Kıbns'a hareket ettim. Bu gjdi- şimin ne kadar isabetli olduğu daha ilk gün meydana çıktı. KJerides, Denktaş Ue ilk buluşmasında siyasi konuyu gö- rüşmeyi teklif etti. Denktaş ise kendisi- ne intikal ettirilen Brûksel mutabaka- ünın böyle olmadığını söyledi ve ertesi günü öğleden sonra tekrar buluşmak ûzere görüşmelere ara verdiler. Ertesi günü Denktaş'tan, KJerides ile buluşmaya gjtmeden önce öğle ha- berlerinde Brüksei mutabakatınj içe- eli kolu bağlı şekilde^duruyordu. Dışişleri Bakanı Melih Esenbel'in ya- nınagittim. -Efendim, dedim Amerikan Kongre- si'nin ambargo karan yürürlüğe girdi. Bu karar karşısmda hareketsiz kalma- mız doğru olmaz, bir şeyler yapmamız lazım. Aksi takdirde Kongre daha da cü- ret kazanacaktır. Madem ki Türkiye'de tepkimizi göstermek için hükümet sevi- yesinde tereddüt var, o halde Kibrıs'ta yapalım. Bakanlıkta söylenti Melih Esenbel, Dışişleri BakanbğY- na getırildiği zaman kendisinden açı- lan Washington Büyükelcibği'ne bir lunda verdiği demeçlerin de rolü oldu. Bu demeçlerin, bizdeki sessizliğin bir bakıma dışanda doğurduğu kuşkulan arttıncı bir rol oynadığıru da söyleye- bilirim. VVilson'dan mesaj İngiliz Başbakanı Harold Wilson, Başbakan Sadi Irmak'a üst üste iki mesaj gönderdi. Bu mesajlannda 1n- giltere Başbakanı Türkiye'nin adada girişebileceği bir hareketin sakıncala- nna değiniyordu. İfadesi muğlakü ve "hareket" ile neyi kastettiği açık değil- di. Bunu İngiliz sefirine sorduk ve mesajlarda yatan endişe ve korkunun üçüncü askeri harekât olduğunu orta- ya çıkartük. Bu durum karşısında, Kıbns'ta devleti ilan ettiğimiz takdir- de yeni bir askeri harekât,bekleyenlere "çok şükür bu kadar ile işi atlatük" dedirtebilecektik. Bu görüşün öncülü- ğünü yapıyordum. Siyasi İşler Genel Müdürü Necdet Tezel de benim gibi düşünüyordu. Zaten onunla anlaş- makta güçlük çekmezdim. Genel Sek- reter Sükrü Elekdağ da bize kaüldı. Tabü karşı mütalaalarla da karşılaş- üm. Çok sevdiğim ve takdir ettiğirn bir genel müdür arkadaşım Kıbns'ta fe- dere Türk devletinin kurulmaa yolun- daki düşüncemi duyunca. Arük sadece devieti ilan etmenin ka- fi olmayacağı anlaşıldığından, aynı zamanda bizırn de siyasi tekJiflerimizle ortaya çtkrnamız gerekiyordu. Her iki konuyu birden hazırlamak için vakti- miz çok azdı. Bu sırada hükümet seviyesinde dev- let ilanı konusunda mevcut bazı tered- dütlerin bakanımızı da etkilediğini müşahede ettik. Şükrü Elekdağ, Nec- det Tezel ve ben, üçümüz birlikte Me- lih Esenbel ile makam odasında konu- yu tekrar görüştük. Dışişlen Bakanı Esenbel, "federe devieti" ilan yerine "federe yönetimi" ilan edelim diyor- du. -Bütün dünya üstümüze gelir, hü- kümetin durumu zaten malum, ısrar etmeyin. Diyerek sıkınüsını anlatmaya çahşı- yordu. Güvenoyu alamamış bir hükümetle Kıbns meselesini yürütme güçlüğü içinde bulunan bizler, tabü, bakanın durumunu anlıyorduk, ama ortada da kaçınlmaması gerektiğine inandığımız bir fırsat vardı. Bakana, "federe yöne- tim" ilanının hiçbir arüamı olmadığı- nı, eğer federe devlet ilanından çekini- liyorsa o zaman hiç değılse ortalama bir yol arayalım diyerek, mesela "fede- re devlet esasına göre yönetimin tan- IVlakine başmda Lefkoşa'ya şu talimatı yazdırdım:"Deklarasyon metninin kabulünden sonra toplantîda ikinci bir karar alınsın ve bunlar 'Kurucu Meclis Başkanı, Federe Türk Devieti Başkanlığı görevini de şimdiden yerine getirir' densin." atama yapmamışü. Bu duruma baka- rak onun, yerini garanü altında tuttu- ğu, bu nedenle Amerika Birleşik Dev- letleri'ne karşı ister istemez kollayıcı ren bır açıklama yapmasını ve orada o ıa c a ğ, yolunda bakanlıkta alttan alta tespıt edilen gündeme uygun düşecek y a y ı l a n b i r söylenti kulağıma gelmişti. tarzda görüşmelere Türk tarafının ha- zır olduğunu ifade etmesini istedim. Bundan maksadım, şayct KJerides işi çıkmaza sürükleyecek olursa, her za- man yaptıklan gibi, durumu istismar edebilmelerine imkân vermeyecek şe- kilde Amerikaülara Brûksel mutaba- kaü çerçevesinde görüşmelerden yana olduğumuzu, ancak Rumlann Brük- sei mutabakatını bozmuş olduklannı gösterebilmekti. Farkhifadeler -Sen aklını mı yedin. bütün dünya üzerimize saldıracak, dedı. Bu arkadaşım Kıbns'ta başanlı gö- rev yapmıştı. -Bu sözü bana Kıbns'ı bilmeyen. olaylan yaşamayan biri söylese aldır- Burada şunu açıklıkla belirtmeliyim ki mam, ama sen kı Kıbns'ta acı günleri böyle bir intiba veya söylentiyi hakh yaşamış ve Türk toplumunun Rumlar gösterecekbiremareolmamıştırveile- tarafından nasıl ezildiğini gözlerinle ride de anlatacağım gibi beş ay süren görmüş bir insansın, sen bunu nasıl zim edileceğini" ilan edelim diye teklif- te bulundum. Sonunda bunun üzerin- de mutabık kalındı. Bakanın gorevi Amk yapılacak iş ilk önce hükümeti ikna etmek ve ondan sonra da siyasi partı liderleriyle görüşerek bunu des- teklemelerini sağlamaktan ibaret hale gebyordu. Bunu da bakanımız yapa- Nitekim, bu açıklama yapıldıktan sonra KJerides, ilk günkü tutumunu mubafaza edemedı. Bu arada Genel Sekreter'in özel temsilcisi Weckman Munoz, Rum Dışişleri Bakanı Hristo- fıdes'i görerek Brüksei mutabakatı hakkında Denktaş ve Klerides'in fark- lı ifadeler kullandıgını bildirmiş ve hangisinin doğru olduğunu ondan öğ- renmek istarrişti. Hristofıdes, bu gö- rüşmede Munoz'a Denktaş'ın ifadesi- nin doğru olduğunu söylediğinden KJerides için gerçeği kabul etmekten başka çare kalmamıştı. Bu şekilde başlayan görüşmelerde, ABD Kongresi'nin ambargo karan- nın kendısini bütün ağuiığı ile hissetti- receği yolunda sahip olduğumuz ve Amerikablar dahil herkese söylediği- miz inancımm Rumlar teyit edecek bir davranış içine girmekte gecikmediler. Onlar için önernli olan, Kongre kara- nnın uygulanmasının ertelendiği 5 şubat tanhine bir an evvel gelmesiydi ve bunun için görüşmelerde hiçbir ge- lişme kaydedilmesi onlar için ön plan- dâ geliyordu. Bu yüzden görüşmelere ilgileri kayıp oldu. Lefkoşa Havaalanı'nın yabancı ta- rafsız bir uzmanın başkanlığı altında trafiğe açüması, Magosa Limanı'nın Rum ve Yunan bandırah gemiler dahil beynelmilel seyrüsefere açılması ve bir kısım Rum mültecisinin kontrolümüz alünda sayılan bazı sınır köylerine dönmeleri yolundaki tekliflerimize hiç ilgj göstermez ve hatta bıınlan alayla karşılar bir tutum içine girdiler. Ken- disini S şubat tarihine göre hazırlamış olan Makarios, 3 şubatta verdiği bir demeçte sorunu milletlerarası hale ge- tirmekten ve Kıbns meselesine çözüm şekli bujmak için Türk tarafına müh- let vereceğinden ve sonra da Güvenlik Konseyi'ne gjdileceğinden bahsedi- yordu. 5 şubat tarihine bu şartlar içinde ge- lindi ve Kongre'nin Türkiye'ye askeri yardımı kesme karan yürürlüğe girdi. Bu durum karşısında, Türkiye'nin Amerika'ya karşı alacağı tutum ve göstereceği tepkinin iki yerde olması kadar doğal bir şey olamazdı. Askeri yardım Türkiye'ye bir lütuf olsun diye verilmiyordu ve yardım karşılıklı yar- dımlaşma icabıydı. Bu bakımdan Amenka'nın Tür- kiye'de ortak tesislerdeki kolaylıklan- nı kaybetmesi normaldi. Bundan başka Amerikan Kongresi'ne yardım konusunu Kıbns meselesine bağlı tut- makla ne kadar hatalı bir davranış içi- ne girmiş olduğunu da fiilen göster- mek lanmdı. Konfederasyon bayrağı Rauf Denktaş, Kıbns'ta bayrağı aç- mış, konfederasyondan bahsetmeye başlamıştı bile. Artik Kıbns'ta Türk tarâfının devlet haline gelmesi gereki- yordu. Görüşmelerin eşit şartlar ve esjt seviyede yapılması Kjbns Banş Harekâü'ndan sonra Birleşmiş Mil- letler'de kabul edilen 3212 sayılı karar gereği olduğu halde Rum tarafı "hü- kümet" olarak muamele görüyordu. Bu durumda ya Rum tarafının ce- maat seviyesine inmesi ya da Türk ta- rafının onun seviyesine çıkması sure- tiyle bu eşitliği sağlarnak lazundı. Rumlar cemaat olmaya yanaşmadık- lanna göre Türk tarafmın devlet ol- maktan başka çaresi kalmıyordu. Bu konuda bir sıkıntımız vardı. Sadi Ir- mak hükümeti, TBMM'de güvenoyu alamamıştı ve yeni hükümetin kurul- masına kadar günlük işleri yürütmek- te olan bir hükümet durumundaydı. ABD Kongresi'nin karan karşısında tkinci Banş Harekâtı nasıl tngfltere DtşişJeri Bakanı Callaghan'uı ikinci Cenevre Konferansı'ndaki hatalı tutumu yüzün- den gerçekkşmişse, Kıbns Türk Federe Devleti'nin kunılması da İngiltere Başbakanı VVüson'un mesap sayesinde oldu. Sadi Irmak hükümeti güvenoyuna mazhar olmadan görev gördügü halde bu beş ayhk süre içinde Melih Esen- bel'in bakanlığı sırasında Kıbns konu- sunda büyük işler yapılmıştır. Hem de Amerikahlara ders verircesine. Bakan beni dinledikten sonra, -Ne yapabiliriz JCıbns'ta? -Kurucu Meclis'i kuralım. Zaten bu fıkir Ecevit'ten gelmiştir. Onun fikrini tahakkuk ettirmiş olacağımız için par- lamentoda ondan destek göreceğiz demekür. Esenbel, tereddüt etmeden, -Peki, kurun dedi. Kıbns'ta Türk devletinin kunılması için Amerikan Kongresi'nin karanna karşı bizim bakımımızdan tepki şek- linde bir fırsat doğduğunu ve bunun kaçınlmaması gerektiğiru düşünüyor- dum. Ancak, böyle bir hareketin ini- kaslan ne olabilirdi? Bunu kestirmek tabü tamamen mümkün değildi. Bu nedenle bir süre sonra Melih Esenbel bu konuda tereddüt göstermeye başla- dı. Bereket versin tam bu sıralarda İngüizlerin bir hatası oldu. Kıbns'ta görüşmelerin 5 şubat tarihi yüzünden askıda kalır bir hale gelmesi üzerine gerek Kıbns'ta gerek dış çevrelerde Türkiye'nın adada yeni bir askeri ha- rekâta geçeceğine dair bazı endişelerin su üstüne çıkmaya başladığını gör- düm. Bunda Denktaş'ın Güney Kıb- ns'ta kalan 65 bin civanndaki Kıbnsü Türkün Kuzey'e gönderilmemeleri halinde vuku bulacak gelişmelerden Kıbnslı Rumlann sonımlu olacağı yo- söylersin? Kıbns'ta 1968'de Kıbns Türk geçici yönetimi kurulduğunda ne oldu kı şimdi değişik bir şey olsun? İşi dünyaya bir tabela değişikliği gjbi gös- termekte zorluk çekeceğunizi sanmı- yorum, diyerek onu da ikna etmeye çalışıyordum. İngiliz Başbakanı'nın mesajındaki havayı ileri sürerek bu konuda bakanı da ikna etmiştim. Bu sırada aldığımız haberler Klerides'in, Amerikan yardı- mının kesilmesi karannın yürürlüğe girmesinden sonra 7 şubatta yapılması beklenen toplumlararası görüşmeler- de Türk tarafına siyasi çözüm şekli hakkındaki tekliflerini yapacağını gösteriyordu. Bu suretle sorunu Gü- venlik Konseyi'ne götürmenin zemini- ni kendilerine en uygun gelecek şartla- ra göre haarlarnış olacaklardı. Zira getirecekleri teklif kanton sistemi idi ve bu teklif, Birinci Cenevre Konfe- ransı'ndan bu yana köprülerin altın- dan çok su akmış olduğu için tabiatıy- la Tûrk tarafınca reddedilecekti. Zaman gerekiyor Bızım yönümüzden devleü ilan et- mek için zamana ihtiyacımız vardı. Bunun üzerine Denktaş 7 şubat tarihlı toplantının 10 şubat pazartesi gününe ertelenmesini Ozel Temsilci Munoz'- dan istedi. KJerides bundan kuşku duydu ve pazartesi günü de görüşme- lerin yapılmayabileceğini anladığin- dan siyasi tekliflerini Denktaş'a bir mektupla ve Munoz vasıtasıyla gön- derdi. Bu durum bizim için yeni bir gelişmeydi. caktı. Tabü onun görevi çok zordu. Zira aülacak her adım için sadece hü- kümet seviyesinde karar almak kafı değildi ve siyasi parti liderlerinin de desteği lazımdı. Her biri ile ayn ayn görüşüp orüan bir çizgide buluştur- mak kolay değildi, ama Melih Esen- bel, Dışişleri Bakanlığı görevini aldığı günden beri zaten her seferinde böyle güç şartlar içindeydi ve yine aynı yol- dan gidecekti ve başka çaresi yoktu. Üstelik bu sefer atacağımız üç yeni adım için kesif bir temas ve çalışma tu- runa girmesi gerekiyordu. Elimizde Kurucu Meclis'in ilanı metni, Denk- taş'ın siyasi tekhfleri ve bir de federe devletin anayasa ilkelerini tespit eden üç metin vardı. Bunlar hakkında siyasi parti liderlerinin desteğine ihtiyaç var- dı. Anayasa ilkelerini Prof. Suat Bilge hazırlamıştı. Bunun için JCıbns'a bir- likte gitmiş ve iki hafta kadar kalmış- ük. Onun görevi başka, benimkisi ise başkaydı. Prof. Suat Bilge, Denktaş-Klerides görüşmelerinde federal merkezi orga- na bırakılacak yetkilere dair gündem maddesi görüşülürken Denktaş'a yar- dıma olmak için Lefkoşa'ya gitmişü. Benimki ise farklıydı. Amerikahlara bu görüşmelerde iyi niyeümizi göster- mek ve Denktaş-Klerides görüşmele- rinden sonuç alınmasına yardıma olmayı samimi olarak istediğimizi gös- termek için yüksek dereceli memurlar- la görüşmeleri yerinde izlemeye özen verdiğimizi göstermek için gjdiyor- dum. Nitekim, benden önce Necdet Tezel gitmiş ve benim gitmetn üzerine de Ankara'ya avdet etmişti. Devktinvetkisi Prof. Bilge, merkezi organa bırakı- lacak yetkilerin tespiti için her şeyden evvel Türk kanadını oluşturacak fede- re devletin yetkilerini tespit noktasın- dan hareket etmeyi uygun görmüştü. Bu da tabü onun ilk önce Türk kana- dının anayasasını tanzim etmesini ge- rekli kılıyordu. Zaten toplumlararası görüşmeler de bir neyi ölü noktaya geldiği için oradaki ikameümizi bu anayasanın hazırlanması konusunda değerlendirmek daha isabetli olacaktı. Ankara'ya beraber döndüğümüzde, Prof. Bilge, Kıbns'taki temas ve çalış- malannı nihayetlendinniş ve yeni ana- yasanın ilkelerini tespit eden metni hazuiamıştı. Buna nihai şeklini ver- mek için birkaç gün benim odama kapandık. Çalışmalan kapımın önün- den aynhnayan gazetecilerden gızle- mek lazımdı. Zira basın yoluyla dışan- ya sızdığı takdirde beklenebilecek dış tazyiklerle her şey önlenebilırdi. So- nunda gazeteciler bizün Ege Denizi için tahkimname hazırladığımızı san- dılar. Ancak Melih Esenbel'i adeta eteğin- den çekerek onu yavaşlatmaya çalışan Başbakan Sadi Irmak son dakikada bu metne mutantan bir hava verilmesi için başına bir dibace eklenmesini iste- di. Halbuki Dışişleri Bakanı meseleye fazla mühimsenmeyecek bir hava ve- rilmesini dış tepkiler yönünden uygun görmüştü. Başbakan böyle isteyince bakanımız beni gece saat 23.00'te Köşk'e çağırdı ve orada karann diba- cesini hazırladı. Deklarasyon metni nihai şeklini al- dıktan sonra Lefkoşa'ya gönderildi. Yalnız bunun açıklanmasından önce Denktaş'ın KJerides'e siyasi teklifleri- ni tevdi etmesi gerekiyordu. Aksi tak- dirde bunlan tevdi etmenin yolu tıka- nacak ve Kıbnslı Rumlann teklifleri cevapsız kalacaktı. Bizim hazırladığı- mız teklifler siyasi parti liderleri ile Esenbel'in yaptığı görüşmeler sırasın- da bir hayli kuşa çevrildi vp dünya kamuoyuna sempatik göriinmesi için yer almasını istediğimiz kısımlar üraş edildi. Fakat yapacak bir şey yoktu, Türki- ye anormal şartlar içinde idare edili- yordu. Kıbns gibi son derece önemb bir dış sorunumuzun bulunduğu sıra- da siyasi partileri asgari müştereklerde buluşturmak suretiyle Kıbns politika- sını yürütmek gibi bir yöntemin mem- leket idaresinde uygulanması, tabü bir talihsizlik olduğu kadar, işleri de son derece güçleştirmekteydi. Toplum nasıl vönetilecek? Nihayet teklifler Denktaş tarafın- dan KJerides'e onun kullandığt aynı yolla iletildi. Artık deklarasyonun ila- nı için bir engel kalmıyordu. Parti li- derleri de bu işe desteklerinı vermişler- di. CHP, devletin ilanı üzerinde duru- yordu, bunu sulandırmak için bir sebep görmüyordu. Fakat metnin ni- hai şekb' yine de "federe devlet esasına göre düzenleme" şeklinde kalmışü. Aynca ortava bir boşluk da çıkmıştı. Bunun çaresi Rauf Denktaş'ı Kuru- cu Meclis BaşkanlığTna getirmekle bulundu. Kurtuluş Savaşı'mız suasın- da zaten durum böyle olmamış mıydı? Mustafa Kemal aynı zamanda Meclis Başkanı da değil miydi? İşlerin düzen içinde yürütülebilmesi için bunun böy- le olması gerekbydi. Deklarasyon met- nine böylece gerekli ilave yapıldıktan sonra metin Lefkoşa'ya gönderildi. 13 şubat perşembe günü Yürütme Kurulu ve Yönetim Meclisi birükte toplanarak bunu ilan edeceklerdi. O sabah Lefkoşa Büyükelçiliği'nden du- rumu öğrenmek için telsiz başına gide- rek Büyükelçi Asaf İnhan'la makine başında görüşmek istedim? Asaf İn- han toplanünın birazdan yapılacağını söyledi. Her şeyi aldıkiannı, gece sa- bahladıklannı ve hazırbklan eksiksiz yerine getirdiklerini bildirdi. Bu arada makineden bana şöyle bir mesaj gön- derdi: Denktaş'ın istedi ...Denktaş yeni sıfatını kullanmak istiyor, yani Kıbns Türk Federe Dev- ieti Başkanı. Bunu ben de uygun görü- yorum... Bu, benim için bulunmaz bir fırsattı. Hemen yanı başımdaki dahili telefona sanldım ve bakana yukandaki mesajı bildirdim. Melih Esenbel biraz duraladıktan sonra: -Atatürk de Kurtuluş Savaşı'nda hem Mecbs Başkanı hem de Devlet Başkanı değil miydi? Zaten CHP de böyle istiyor. Buraya kadar geldikten sonra söyle devlet olsun ve bitsin bu iş, dedi. Makine başında Lefkoşa'ya şu tali- matı yazdırdım: Deklarasyon metninin kabulünden sonra toplantîda ikinci bir karar abn- sın ve bununla "Kurucu Mecbs Baş- kam, Federe Türk Devleü Başkanlığı görevini de şimdiden yerine getirir" densin. "Kıbns Türk Federe Devieti" işte böyle makine başında kuruldu. ikinci Banş Harekâtı nasıl İngiltere Dışişleri Bakanı Callaghan'ın ikinci Cenevre Konferansf ndaki hatalı tutu- mu yüzünden vuku bulmuş ise Kıbns Türk Federe Devleti'nin kunılması da İngiltere Başbakanı Harold Wilson'- un mesajı sayesinde oldu ve Amerikan Kongresi'nin ambargo karannı Kıbns meselesine bağlamasına bir cevap teş- kil etti. Sanki Yunanlılar ve Rumlar, Kıb- nslı Türklere ve Türk askerlerine sal- dınrlarken Amerikan silahlannı kul- lanmamışlar gibi ABD Kongresi'nin bu tek yanlı ambargo karanna daha sonra Türkiye de tepki gösterecek ve Demirel hükümeti zamanında Tür- kiye'deki üslerdeki bütün Amerikan faabyetleri durdurulacakü. StRECEK P0UT1KA VE OTESI MEHMED KEMAL EsMyen Şairler.Bir şair öldükten sonra anıldıkça uzurt yaşar. Adı dergi- lerde, kitaplarda, radyolarda.TV'lerdegeçmiyorsaunutul- maya yüz tutmuştur. Geçende Yahya Kemal üstüne konu- şuyorduk, bunlan anımsadık. Bizim edebiyatımızda Yahya Kemal çok renkli bir kişiliği sergiler. Şairlikle siya- setin birlikte dalgalandığı yıllarda çok genç yaşında Pa- ris'e kaçmıştır. Korkudan mı kaçmıştır? Hayır. O yaşlarda kaçmak, biraz kurtuluştur. Her muhalif Osmanlı şairi kaç- mayı ya denemiş ya özlemiştir. Yahya Kemal de bu soy- dandır. Paris'te baba parasıyla geçen öğrencilik yılları hep sol- cular arasındadır. Bunlar Fransız solcuları olur, Osmanlı solcuları olur. Osmanlı solcuları ile öylesine içli dışlı, öyle- sine senli benlidir ki onlarla 'Paris anısına' fotoğraflar bile çektirir. Bu fotoğraflardan biri, sonradan TKP'nin uzun yıl- lar birinci sekreterliğini yapan Dr. Şefik Hüsnü iledir. Paris'ten döndükten sonra türlü çevrelerle ilişki kursa da hiçbiriyle bağdaşamaz. Birden solculardan elini eteği- ni çeker, sağa kayar. Bu sağ biraz Osmanlı, biraz bohem- dir. Edebiyatçılar arasına, Yakup Kadri ve Kıbnslı Şevkef- in eteğinden tutarak girer. Boğaz, mehtap, adaları sosyete olarak tanır. Bu, Avrupalı ne ise ona özenen sosyetedir. Aydın çevrelerin içinde olsa bile biraz tepeden baktığı bel- lidir. Üniversitede yer bulur. Osmanlı savaşı yitirince ülke saldınya uğrar, kiminle olacağını bir süre şaşırır. Istan- bul'da Damat Ferit, Ankara'da Mustafa Kemal vardır. Ana- dolu'ya gelmesi için gönderilen parayı, Eskişehir bozgunu üzerine paniğekapılarak yer, Bulgaristan'agider. Bir süre şöyle böyle oyalanır. Falih Rıfkı'ya göre, bağışlatjlmak üzere Bursa'ya geldiğinde Atatürk'ün ayağına kapanır. Falih Rıfkı "Ben, yere kapanarak Atatürk'ün ayağını öpen tek adam hatırlarım: Yahya Kemal!" der. ömrü çok yakı- nında geçtiği için bilir. Adını, 'Osmanlı emperyalizmi des- tancısı' koyar. Bu ayağa kapanmadır ki çevreye girmeyi de sağlar. Mil- letvekili, büyükelçi olmanın yollarını açar. Ulusal savaşın barındığı ve üeride başkent olacak Ankara için "Nesini se- versiniz?" diyesorulduğunda "Istanbul'adönmesini" diye küçültücü nükteler yapmaktan çekinmez. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı, liderini, liderlerini anlatan bir dizesine rastlaya- mazsınız. Bu, çok kişinin dikkatini çekmiş olacak ki şöyle bir açıklama yapmak zorunda kalır: "... Ben Türk Istiklal Mücadelesinin taraftarlarından bi- riydim. Fakat istiklal Mücadelesine dair şiir yazmadım. Bir gün mücadelenin başta gelenlerinden biri çağırdı, 'Sen bizim istediğimiz gibi şiir yaz' dedi. Yazmam' dedim. 'Neden?' 'Ben ancak istediğim gibi şiir yazarım. Sizin istediğiniz gibi şiir yazarsam, o şiir olmaz. Sanat ayn bir meseledir." Yahya Kemal'e Osmanlı emperyalizmi destancısı deni- yor ya, bunu nerede ise benimser, hatta bununla övünür. Osmanlı yaşamını dizelerine aktarırken, zengin de yoksul da bizim insanımız değildir. Başka bir toplumun insanlan- nı aktarır gibidir. işte iki dize: Kuru ekmekle bayat peyniri lezzetle yiyen Çeşmeden her su içerken "Şükür Allaha!" diyen Hayal ettiği yokşulun peyniri neden bayat olsun, suyu neden musluktan içsin! Böyle bir yoksulu gecekondularda bile bulamazsınız. En acısını Falih Rıfkı'nın ağzından yazalım: "Atatürk öl- cTükten sonra, eğer bana anlatılanlar doğru ise bir Boğazi- çi yalısında 'Mustafa Kemal gibi kahramanı, o zamanlar lazım olduğu için biz icat ettik' dememeli idi." Demişse, sırası gelince unutulmaya yüz tutacağını da hesaplamıştır. Yaşamı da, şairliği gibi hesap üstünedir. BULMACA 9 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/Evlerde serinle- mek için kullanüan önü açık yer. 2/ Briçte ^a7anılan her ele verilen ad... Eski bir Hint tanrısı. 3/Utanç duyma... Oluşturma, yarat- ma. 4/İnsan biçi- minde yapılmış oyuncak... Bir şeyin yere bakan yanı. 5/Satrançta bir taş... Nazi partisinin aske- ri polis örgütü. 6/ Yanardağ kökenli doğal cam. 7/ Mısır'da en eski pira- mitlerin bulunduğu arkeolojik böl- ge. 8/ Tavlada bir sayı... Kuzu sesi... Bir gıda maddesi. 9/ Arap harfleriyle büyük levhalara ve taş üzerine yazı- lan kabn ve büyük yazı biçimi... Türk müziğinde bir makam. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/Kısa ve dik kesilmiş saç biçimi. 2/ Değir- menlerde, taş üe kasnak arasında ka- lan ve hayvan yemi olarak kullanı- lan un... Şarap, içki. 3/ Tuzağa duşürülen şey... Büyük ağırhk- lan tartmaya yarayan aygıt. 4/ Bir sorunun çözümünü bulma- ya yönelik felsefe yöntemi. 5/ tlave... îskambvlde bir kâgıt. 6/ , Insan türünün belli başb ve sürekli ceşitlerinden her biri... Tk- şıtlarda bulunan ve tiz ses çıkaran aygıt. 7/ Acufaç da denilen ve sıcak ülkelerde yetisen bir ağaç. 8/ Bir uzunluk ölçüsü... Ko- nu t. 9/ "Dost, metres" anlamında argo sözcük. 2.400.00()+KD\ Tam pansiyon + yol + geziler -feksi) harcayacağmız filmler DQGU KARADENİZ'e YEŞEL YOLCULUK İnebolu'dan Hopa'ya Karadeniz.-Sarp kapısından Kaçkarlar'a. Uzungöl'den Çamlıhemşin'e, Ayder'den Kümbete dağlann doruklannda yeşil ötesi yolculuk. Amasya"da tek Türk mumyası, Hattuşaş'ta Hitit Uygarlığı, Anadolu Uygarlıklan Müzesi, Ankara Kalesi'nde veda yemeği ve buraya sığdıramadıklarımız. PAMUKBANK'LA 12 AYA KADAR VADE BAYBASÛS TURIZM İSTANBUL 33« H6 61 - 33» 16 51 Se\ahat Actfntası İ ANKARA 425 90 82 - 4İ 7 54 67 lme Helgf no 2H9 EYÜP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1989/722 Karar No: 1991/615 Karar tarihi: 23.12.1991 Mahkememizin yukanda sayılan yazılı karan Ue Bilecik, Pazar- yeri, Yüzbaşı Mahallesi cilt: 006/02 S-46 Kütük 118'de nüfusa ka- yıtlı 1934 D.lu Ümmügül ile Hasan'dan doğma ALt TEKTAŞ'ın ga- ipliğine karar verilmiştir. Bilgi sahibi olanlann dosyamıza mOracaatlan ilanen tebliğ olunur. Basın: 8606
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle