18 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29TEMMUZ1992ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Mebrure Alevok öldü • Kültür Servisi- Cumhuriyet döneminin ilk kadın yazarlanndan Mebrure Alevok tedavi gördüğü özel Menderes Hastanesi'nde öJdü. 84 yaşında olan Alevok, yaşamını sürdürdüğii Gökova, Okluk Koyu'nda bir süre önce geçırdiği kalp knzi sonucunda Internaüonal Hospital'e kaldınlarak bir süre tedavi görmüştü. Daha sonra özel Menderes Hastanesi'ne nakladilen Alevok, Okluk koyunda toprağa verildi. "Sönen Işık", "Leylaklar Altında'", Çöl Gibi", Sevgilerin En Güzeli" gibi yapıtlan olan Mebrure Alevok, Pearl S. Buck'ın "Ana" ve "Gurbetteki Kadın", Balzac'ın "Tours Papazı", Steinbeck'in "Fareler ve Insanlar"mı da çevirmişti. Yapı Kredi kültür Merkezi Kültür Servisi- Yapı Kredi Kültür Merkezi, bugün saat 17.00'de Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafından açılacak. Galatasaray'da bulunan Yapı Kredi Kültür Merkezi'nin giriş katında Yapı Kredi kaam Taşkent sanat Galerisi ve yapı Kredi yayınlannın sergilendiği bir satış merkezi bulunuyor. Lana Turner kanser • İSTANBUL (İÜHA)-Ünlü Amerikalı şarkıcı Lana Turner gırllak kanseri tedavisi görüyor. USA Today gazetesinde yer alan bir habere göre, sanatçmın kızı Cherly Crane sanatçının beş haftadan bu yana radyasyon tedavisi gördüğünü bıldırdi. Turner'in durumunun ümit verici olduğunu söyleyen Crane. "Doktorlan annemın son derece cesur olduğunu söylüyorlar" dedi. SerpilSûevöldü • Kültür Servisi - İstanbul Belediyesi ŞehırTiyatrolan sanatçısı Serpil Süev yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak dün öldü. 30 yıllık tiyatro yaşamında 50'yi aşkın oyunda rol alan Süev 40 yaşındaydı. Son olarak geçen yıl Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde oynanan 'Müfettişte rol alan Süev'in cenazesi bugün Şişli Camii'nde kıhnacak öğle namazından sonra Zincirliği Mezarlığı'nda toprağa verilecek Guggenjieim yöneticisi • KültürServisi - Nevv York'taki Guggenheim Müzesi Dış İlişkiler Müdür Yardımcısı Jan Adlmann 21 ağustosta İstanbul'a gelecek. 5 eylüle kadar İstanbul'da kalacak olan Adlmann, çeşitli gruplara konferanslar verecek. Uluslararası İstanbul Festivali'nde çalan ünlü trompetçi Wynton Marsalis: ResimdePieasso^ııriizikteEUington • 'Caz nedir diye sormak, meyve nedir diye sormaya benzer' diyen Marsalis'e göre, 20. yüzyıl resmi için Pablo Picasso neyse, 20. yüzyıl müziği için de Duke Ellington aynı şey. MEHMET ULUĞ Son dönemin en ünlü caz trompetçı- lerinden VVynton Marsalis. bu yıl Ulus- lararası İstanbuJ Festivali'nin yıldızlan arasındaydı. Açıkhava'da topluluğuyla birlikte çalan Marsalis'le cazdaki geliş- meler üzerine konuştuk. -Sizinle ilk olarak caz üzerine konuş- mak isü'yorum. Sizce caz ne demek, cazı nasıl tanımlarsuuz? - Caz nedir demek, meyve nedir de- meye benzer; herkes meyvenin ne ol- duğunu bilır, fakat meyveyi anlaimak çok zordur, çok geniş bir kategondir. Cazın bazı belirgin özellikleri vardır: Blues'un fazlaca kullanılması, topluca doğaçlama anlayışı, blues vokabülen, klasik müzık içeriği, caza özgün olan duraklamalar, çağn-cevap ikılemı, standart melodiler üzerine doğaçlama yapma geleneğinin caz müzisyenlerine folk materyali doğurması, 4/4 ritminde değişebilen ritimler, vals ve 2 stepin kanşımı... Kısacası caz birçok şeydır. Fakat içinde olması gereken 2 şey var- dır: 1) Blues'un "percussive" yanından gelen "swing" niteliği 2) Blues içeriği. - Bana öyle geliyor kı uzun zamandan beri ve özelhkle bu günlerde caz büyük değışiklikler geçiriyor, genişliyor ve yayıbyor. Sizce caz belli sınıriar içinde olmad mı? - Öyle olmah, yoksa her şey caz olur- du. Bence caz olmayan birçok şeye caz deniliyor. - Peki caa ayıran çizgi nedir. nasıl ayı- rabiliriz bu sının? - Cazın tarihine dönüp bakmamız ve neyin gelişme ve neyin dejenerasyon ol- duğunu saptamamız gerekiyor. Dejene- rasyonu bulmamız için ise cazın temel prensıplerini aramamız gerekiyor. Bun- lardan biri blues içermesi; bugünlerde çok az blues çalınıyor. Birçok formlar blues'a dokunmuyorlar. Bunlar gerçek caz formlan değiller. - Fakat Ornette Coleman gibi biri, müzığınde çok kuvvetli blues unsurlan taşımasına rağmen geleneksel cazın bir- çok temel prensibine uymuyor. - Hangi Ornette Coleman'dan söz ediyorsunuz, eski Coleman mı, yoksa yeni topluluğu Prime Time mı? - Eski Coleman'dan söz edıyorum. Wynton Marsalis, son dönemde Nevv York'taki Lincoln Center'ın veıri kunılan caz bölümünün sanatyönetmenliğini de üstlendi. (İBRAHÎM GÜNEL) - Siz o zaman Ornette Coleman'dan söz ediyorsunuz. Pnme Time'la eski Or- nette Coleman arasındaki farkı biliyor- sunuz, değil mi? İşte bu, pop müzikle caz arasında olan farktır. - Fakat Coleman, 1950'li yıllann so- nunda. yani eski döneminde büe caz çevrelerince temel prensiplere uyma- makla ve kuralları bozmakla suçlanı- yordu. - Coleman sadece cazın bazı özellik- lerini kullanmadı. Bu onun çok yönlü bir sanatçı olmamasından kaynakla- nıyor. O tek bir stili olan sanatp. Onun müziği tek bir caz stili, cazın bir versiyo- nu. Duke EUington'a gelelim. O çok yönlü bir sanatçı. Mesela "Shape of Jazz to Come" adlı yapıtına bakarsanız orada blues ve ritim değişiklen çalıyor- lar. Coleman'ın çalışı konvansiyonel ol- mamakla beraber gene de blues içeriyor ve dörtlüsü toplu doğaçlama yapıyor. Onlann caz çalmadıânı söyleyen kişi cazdan anlamıyordur. - Peki Prime Time'dan söz edelim; on- lar toplu doğaçlama yapmıyorlar mı? - Evet. fakat blues kökeni olmayan bir doğaçlama. Ornette Coleman ken- disi hâlâ Blues çalıyor. Müzik daha çok pop ve rock müziklerinden geliyor. Bir de karmaşa var. Cazın ana hedefı kar- maşık bir durumu anlaşılır yapmaktır. Bır şeyı kaotık yapmak pek kuvvetli bir caz sözcüğü değıldir. - Peki bazı çok ciddi ve kuvvetli sa- natçılar var; örneğin Cecil Taylor, Al- bert Aylergibi. - O caz değil. Bir kere Taylor blues çalmıyor, ikincisı caz geleneğinden ge- len bır tarzda piyano çalmıyor. Onun çalışı daha çok klasik müzik -Avrupa müziği- tarzında. 1920'lerdeki Alman çağdaş müziği gibi. Taylor'un müziği buna benziyor. - Kısacası caz müziği svving etmeli ve blues içcrmelidır, bu kadar. - Evet. - Bu günlerde Lincoln Center'da yeni kunılan caz bölümünün artistik direk- törlüğünü yapıyorsunuz. Aynı zaman- da Lincoln Center Caz Orkestrası'nda da çalıyorsunuz. Amaç, bu büyük or- kestra geleneğıni sürdürmek mi, yoksa Ellington'un müziğini çalmak mı? - Ellington'un müziğini çabyoruz. Ama büyük orkestra geleneğini de sür- düriiyoruz. 20. yüzyıl resmı için Picasso ne ise 20. yüzyıl müziği için Ellington odur. Çok yönlü ve yetenekli bir sa- natçı. - Büyük orkestra geleneğini sürdüren ve kimilerince yaşayan bir efsane olarak kabul edilen Sun Ra hakkında ne düşü- nüyorsunuz? - Onun orkestrası Ellington'unkin- den çok farklı ve onun kadar kendini kanıtlamış değil. Kimse oturup Sun Ra'nın müziğini konuşmuyor. Ben hiç- bir oturumda bulunmadım ki Sun Ra'- nın ne yaptığı konuşulsun. Onun müzi- ğini bilen müzisyenler ya da çalan mü- zisyenler de tanımıyorum. Nasıl tartış-. ma olabilir? Sun Ra'dan konuşabilmek. için önce müziğini tartışmak gerekir. Sun Ra'nın müziği çok az müzisyeni et- kilemiştir. - Fakat çok olası ki Sun Ra'nın mü- ziği yeterince tanınmıyor, bilinmiyor. Birçok müzisyen yaşamlan boyunca lanınmadı, yıllar sonra değerleri ortaya çıktı. Örneğin Debussy, Varessegibi. - Bu doğru değil. Bazı istisnalar dı- şında büyük müzisyenlerin çoğu za- manlannda müzisyenlerce tanınıyor- lardı. Debussy, Beethoven. Bach bun- lann hepsi yaşamlan boyunca tarundı- lar. - Evet Sun Ra'ya da yaşaysn birçok müzisyen tarafından saygı duyuluyor. - Benim tarafımdan değil. - Evet, ama bu onun müzisyenJer ta- rafından tanınmadığı anlamına gelmez. John Gilmore, Pat Patrick, Marshall Allen, bunlar çok değerli müzisyenler ve 30 yılı aşkın süredir kendisiyle birlikte- ler. Onun dışında Julian Priester, Pha- roah Sanders. Billy Higgins, Don Cherry, Archie Shep ve nıceleri Sun Ra ile dönem dönem calmış ve kendisinden etkilenmiş isimler. - Duke Ellington. Ekol odur. Ben avant-garde müzikten hoşlanmam. Ta- mam mı? Bunu size açık olarak söyleye- yim. Ben şahsen hoşlanmam. Müziği kaotik buluyorum ve bana hitap etmi- yor. Ben Lester Bovvie ve David Mur- ray'le birlikte de çaldım ve ben bu tarz müzikten hoşlanmıyorum. Çünkü o müzik cazın ana temellerini içermiyor ve ben bu sebeple hoşlanmıyorum. Avant-garde müziği takip eden bütün yazarlar büyük hata yaptılar, çünkü in- sanlar bu müziği takip etmeyecekler. Hiç kimse Lester Bowie'nin büyük bir trompetçi olduğunu düşünmüyor. Hiç kimse tek bir trompetçi bile. Sadece ya- zariar böyle düşünüyorlar. Bilkent Gençlik Orkestrası'nın genç solisti Ada Alpsan, üç şey düşünüyor: Çellom, annem, bir de müzik hocam Kültür Servisi- Bilkent Ulus- lararası Gençlik Senfoni Or- kestrası'nın geçen perşembe ak- şamı şef Gürer Aykal yöneti- mindeki konserinde genç solist 1974 Ankara doğumlu çellist Ada Alpsan'dı. Konserde Gab- riel Faure'nin 'Elegie'sini yo- rumladı. Dört yaşında baleye başla- yan Ada. iÛcokulda buz pateni ve yüzmeyle de uğraşmış. 1986 yılında ılkokulu bitirerek Bil- kent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi Mü- zik Hazırlık Okulu yetenek sınavmı kazanarak burslu öğ- renci olarak kabul edilmiş. O yıl piyano çalışmak için çok ısrar etmiş, ama dekan Prof. Ersin Onay ellerinin bü- yük ve esnek oluşundan çelloda ısrar etmiş ve " Bana güven" de- miş. "Bu doğru çıktı" diyor, Ada, "artık ben ve sazım bir bütün üz." Ada, Uluslararası Yaz Oku- lu'na 3 yıldır kauhyor. Pekçok ülkeden gencin bir arada ol- masınm çok yararlı olduğunu düşünüyor. Ocak ayında bir gün cello ça- lışırken kapının açılıp odaya gı- ren görevhnin dekanın onunla konuşmak istediğini söyleme- • Bilkent Uluslararası Gençlik Şenfoni Orkest- rası'nın İstanbul Festi- vali'ndeki konserine so- list olarak katılan çellist Ada Alpsan 18 yaşında. 4 yaşında baleye başla- yan, ilkokulda buz pa- teni ve yüzmeyle uğra- şan Alpsan, önce piya- noda diretmiş. Ama Prof. Ersin Onay, elleri büyük ve esnek olduğu için çello çalmasını iste- miş. Alpsan, 'Prof. Onay haklı çıktı' diyor. 4 Artık ben ve sazım bir bütünüz.' siyle başlamış bu konserde so- list olmasının öyküsü. Çellosu- nu bırakıp gittiğinde Prof. Er- sin Onay, "Geçen yıbn genç so- listi EmreŞen'di. Bu zor göreve, bu yıl seni seç- tik" demiş ve eklemiş "Şu anda nasıl hissediyorsun kendini?" "İnanıbnaz derecede mutlu" diye yanıtlamış Ada. Prof. Onay tebrik ettikten sonra da koşarak çello dersine gitmiş. Ada'nın günü sabahlan 7. 00de başbyor, kahvaltıdan sonra eğer sabah dersı yoksa. genelde 3, 3.5 saat çello çalışı- yor. Öğleden sonra kültür ders- lerinin yoğunluğundan sonra da çalışması yetmemişse akşam yemeğine gkmeden çelloya de- vam ediyor, yaklaşık 8-10 saat çabşıyor, 23.00 gibi yatıyor. Ada Gürer Aykal'a, Suna Kan'a, Ersin Onay'a ve Doğan Cangal'a çok şey borçlu oldu- ğunu söylüyor. "Hocam Doğan Cangal bana gerçekten müziği nasıl yapmam gerektığmi, nasıl çalışılacağıru, nasıl insan olu- nacağını öğretmeye çabştı. Ben de alabildiğim kadannı alı- yorum. Gerçekten hocam, be- nim için tartışılmaz biri. Hayat- ta düşündüğüm ilk üç şey: Çel- lom, annem ve hocam." Ada, annesi bale sanatçısı Şenlet Doğan'ın da başansında büyük pavı olduğunu, ama yurtta kaldığı için onu çok az görebildiğini söylüyor. Hafta ıçindeki calışmalann- dan sonra hafta sonlan mutla- ka sinemaya gidiyor, yürüyüş yapıyor, kaslanru diri tutmak için spor yapıyor. Konserler öncesi yemeğine, uykusuna çok dikkat ediyor." Brahms, Bach ve Beethoven ilk anda akbna gelen onu etkile- yen isimler. "Brahms'a yakınlığım, romantik bir kişib- ğe sahip olmamla açıklanabıbr. Bach ise beni derinden etkıli- yor." Arkadaşlan ve çevresindeki insanlar yorulmuyor musun, artık tatil yapmabsın dedikleri zaman, ancak kısa süreli tatiUe- re vakit ayırdığını söylüyor. "Eğer çellomu üç gün çalmaz- sam, yanımda olmazsa büyük bireksiklik hissedivorum, sinir- b oluyorum. Çünkü gerçekten bir yanm yokmuş gibi oluyor. Böyle zamanlarda mutlaka müzik dinliyorum." 'İstanbul 2000'in amblem tasanmı Kıtalann Buluştuğu YerdeBuluşahrnKültür Servisi - 2000 Olimpıyatlan için aday kent- ler arasında yer alan Istan- bul'un adaylık tanıtımını üst- lenen Young and Rubicam/ Remlamevi'nin önerdi^ 'İstanbul 2000'in amblem- logo tasanmı bütün tarutım çabşmalannda kullanılmaya başlandı. Kullanılan amblem-logo- nun tasanmcılan Yusuf Kıbç , Uğurcan Ataoğlu ve Bülent Erkmen , amblemde İstanbul'un "iki kıtanın birleştiği yerde kurulu tek kent" obna özelbğini vurguluyorlar. 5 kıtanın, birbirinin ıçinden geçen beş halkayla simgelendıği olimpiyat ambleminden bir aynntı abnmış, büyütülmüş ve forma verilen bir perspektifle yaraü- lmak istenen görsel etkiye 'oraya ulaşma'yı, 'orada buluşma'yı vurgulayan bir yol duygusu eklenmiş. Logoda ise, yine olimpiyat ambleminin, üst sırasındaki üç halkanın önüne konan '2' rakarru ile 2000 okunması sağlanmış. Amblem-logo, Young and Rubicam'Reklamevi'nin yü- rüttüğü tanıtım çabşmalannda, 'Kıtalann Buluştuğu Yerde Bu- luşalım' sloganıyla birbkte kullanılıyor. İSTANBUL 'Cazınhaysiyeti'Erol Pekcan g^. Dünyaca ünlü caz şarkıasıElla Fitzgerald'ın "Düştüğün za- man tutunacağın bir yer olduğunu bilmektir" sözleriyle yo- rumladığı caz müziğinin "emektan" Erol Pekcan, önceki gece Cazbar'da gerçekleştirilen "30. sanat yılı kutlamasf'nda mü- ziğin insan üzerinde gerçek anlamıyla bir "gençlik aşısı" oldu- ğunu kanıtladı. Caz Demeği'nin 100 bin liradan satışa sundu- ğu sanat gecesinin biletlennı alarak "maddi"; o gece yanında bulunarak "manevi" açıdan destek veren sanatçı dostlanna sahneden "teşekkür" eden Erol Pekcan, "Bravo Erol Ağa- bey" ye "18 yaşmdaki gibi bateri konuşturdu","Yaşasın müziğin haysiyeti caz" seslen arasında sanatını icra etti... 30 yıllık sanat geçmişine rağmen ilk günkü heyecarunj bugün bile yaşayan Pekcan'a sürpriz bır destek ise İstanbul Festivali'nde müzikseverlere unutulmaz güzellıkte konser veren saksofon- cu Garry MuÜigan'ın orkestra elemanlanndan geldi (Fötoğraf: MUHARREM AYD1N) 'Evita'cılar Filiz Ali'yi kınadı 6 Ithalciemprezaryo maııtığıhakiıır Kültür Senisi-"Evita" müzi- kalinin kadrosu , Cemal Reşit Rey Konser Salonu eski genel sanat danışmanı FiUz Ali'yi, oyunla ilgili olarak basında yer alan görüşleri için kınadı. Aralannda Ruhsar Öcal, Suat Ankan, Cihan Ünal, Hülya Aksular, Kartal Kaan ve Serdar Yalçın'ın bulunduğu Devlet Opera ve Balesı ile Şe- hir Tiyatrosu sanatçılannın imzaladığı yazılı açıklamada. "Genel sanat yönetmeni ün- vanını taşıyan birinın, ülke- mizde parmakla sayılabilecek kadar az olan kardeş sanat ku- rumlannı, sanatçılannı ve sa- natsal çabalanru bu biçimde karalamasını ve kişisel kavga-, lanna alet etmeye çalışmasmı çok talihsiz ve yakışıksız bulu- yoruz" denildi. Metinde Filiz Ab'nin görev- den aynlma nedenini "Evita" müzikali olarak göstererek. bu oyunun kadrosunu da yete- neksizbkle suçladığı beürtildi. Filiz Ali'nın "orta smıf sa- natçılar ve sesler" olarak nıte- lendırdiğı kadronun "ülkemiz- de biraraya gelebilecek en üst düzey sanatçılardan" oluştu- ğunu vurgulayan sanatçılar, Ab'nin "Evita"nın konusun- dakiyorumunuanımsatıp,"Pe- ron faşist bır diktatör, Evita da bır sokak kadını. Bu oyun Türk seyircisine ne verir?'biçi- mindeki düşüncesini şöyle ya- nıtladılar: "Oyun konulannı böyle basite indirgeyerek değerlen- dirmenin, Othello'yu Arabm İntikamı diye niteleyen devir- de kaldığını sanıyorduk. Filiz Ali'nin ağzından duymak bizi çok şaşırtt. " Fibz Ali'nin "Nevv York'tan orijinabni getirtıp bir hafta Ce- mal Reşit Rey'de oynatsam kı- yamet kopardı, daha da ucuza gelırdi"düşüncesini de bir 'it- halci' emprezaryo yaklaşımı olarak nitelendiren sanatçılar, Ab'nin kendi iddıalanyla çebş- tiğini savunarak, " yani oyun, Nevv York'tan getirtibp Ingj- lizce oynanırsa, Peron dikta- tör, Evita sokak kadını ol- mayacak, Türk seyircisine bir- şeyler verebikcek ve Cemal Reşit Rey'in sahnesi yıpran- mayacak.. Kültür • Sanat 232 64 26 • 230 21 87 Yön: BERNARDO BERTOLUCCI 16 TAŞINOAN KUÇUKLER SErREDEMEZ Seyoölu «TUIS (243 75 7S) 11 45-1415-16 «-19 15-21 30 Osmajıtey 6HZI ı247 96 65) 11 0O-13 30-16 00-18 30-21 30 A Kadıkoy KSM 133890 761 11 00-13 30-16 00-19 00-2! X Hr Ankara MTROPOL 1425 74'Bl BEYOĞLU SİNEMASI (251 32 40) YAZ ŞENLİCİ 2 OSCARLIFİLMLER ŞÖLENİ BUGÜN AMADEUS MILOS FORMAN 12 00-15.00-18 30-21.30 8EKLAM FİLMİDAĞIT1MINDA 249 50 33 Sinema Tiyatro Gösteri 232 64 26 23O 21 87 8 1 r T I M T O B R A S S F1I4111 FRANKFINLAV STEFANIA SANDRELLI 2. HAFTA ŞştSİIf (2476947) 11JJO-13.15-15.3O-1745-21.45 fey(#uSİNEW (2511174) 1200-H.15-14JW8.4521.00 KoiloySÛRffY* (3360682) 11 0O-I3JÜ İİCKH9.002H5 ÇKB SAFAJt 1 (5162660) I I 00-13.3016.00-18J0 21.00 idaiifİKm (572M3?) ll.00-13JOIiW18J021.15 KOMEDİ FİLMLERİ HAFTASI Kadılcöy AS{336 00 50) 13.00-15 45-18.30-21.15 Harbiye AS-2 [247 63 15) 11.30-14.30-17 00-19.30-21 45 Cuma * - Cumartes, *• Pazar <*- Pazartesi - r Pazartesi <•" SaJ, «• Sd, *r Çarşamba <*~ Perşembe «- ASTERIX AUEN - 2 KURALDIŞI KADIN AMAZONDA FIRTINA SUC DALGASI GÜLLERİN ŞAVAŞI BjG - BÜYÜK ÇİNGENELER ZAMANI HarbıyşAS NİL'İN İNCİSİ AMADEUS Harb.)«AS 1200-15 15-T8 30-21 45 THE DOORS (isteküzerine) ÇALIŞAN KIZ 1 IÎOO.MJ5-«JJ.IS«2I IS PK»»«M ;~X0;m 12.00100 u 's2130 Bir ANDRZEJ WAJDA Fılını VAATLER ÜLKESİ MODA SİNEMASI 12.00-15 15-16 30-21 30 337 01 28 Ikanıs on l'sınde KCHltrgenlh Cerçeji fVES MONTAND IKARUS'un İsi VÖN IfENRY VÎRNEÜIL OKM Ortoköy Kültir Merkezi BEYOĞLU SİNEMASI 251 32 40 YAZ ŞENLİĞİ 3 AVRUPA FESTİVALLERİNDEN SEÇMELER BAĞDAT CAJFE Yön:Percy AdJon 31-8A|ustos THELMA & LOUISE Yön:Rjdley Scott 1-6 A^ustos AVRUPA YönrLars Von Tner 2-13Ağustos AĞIT Yön.-Zoltan Fabri 3-12 Ağustos NIKITA Yön:Luc Besson 4-9 Ağustos CYRANO DE BERGERAC Yonjean Paul Rappenau 5-10 Ağustos . AŞK ÜZERİNE BÎR FİLM Yon:Krzyszlof Kievlovski 7-11 Ağustos fâjMELJ HİSARI KONSERLER1 NIÜJFER Her akşam 21.15de SON 3 KONSER Kl«Satı$Yeıieri Rıımdı Hısan Gişesi, Td:257 75 50 Tateım, Td.25128 88 Sıuulıje, Td:35O 87 42 M9IT PflOOUCTION RUMELI HİSARI KONSERLERİ M ü z i K o m e d i I I NUKHETDURU DEMETAKBAĞ & RASİM ÖZTEKIN 1 - 7 Ağustos Saat: 21.15 Bileller Satışa Sunulmuştur. BiletSaliîVerien: Runırfı Ilısjn Cifesı, TPJ 257 75 50 \Jkkorjnu, Takum, Tcl.251 28 88 \jktoranu, Suadi)c. Tel 35(187 42 M9IT PB00UCTI0N
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle