15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUSLER Niçin ServetVergisi».. Borçlanmayı zoriamak ve daha önemlisi Merkez Bankası kaynaklanna -yani para basümasına- yönelmek ya da ulusun malı olan KİT'leri iyileştirecek yerde haraç-mezat satmak yerine kısa dönemde günlük ödeme telaşından bir ölçûde kurtulmak için çare, hiç vakit yitirmeden bir servet vergisi uygulamasıdır. ATtLLAAYBÂY Sık sık yinelenen 'serbest pazar ekonomi- sine geçtik; artık liberal ekonominin kuralllan işliyor' gibi sözleri duyunca sanınz ki 12 Eylûl ve onun ûrûnü ANAP dönemi öncesinde ül- kemizde tûm üretim araçlannın kamuya ait olduğu bir sosyalist rejim vardı da Koç, Ecza- başı, Sabana vb. ile Balat kökenü vatandaş- larimız o günlerde 'Kolhoz'larda görev ya- parlarken akşamdan sabaha büyûk işadam- lan oluvermişlerdir. ANAP iktidannın ve holdinglerin ekono- mik yağdanhklannın zırvalan bir yana, her akh başında yurttaşın bildiği gibi 12 Eylûl ön- cesinde hemen bütün alanlann özel girişimci- lere açık olduğu bir ekonomik dûzen geçerli idi. Beş yıllık planlar ise kamu kesimi için em- redici, özel kesim için ise özendirici önlemler içeren belgelerden ibaretti. Yine bilindiği gibi, devletin ekonomik alana işletmeci olarak gir- mesi ise ne îngiltere'deki 'kamulaştırma-özel- leştirme' sürecine ne de sosyalist ülkelerdeki uygulamalara benzer. Yabancı sermayeyi özendirmek için çıkanlan ve halen yürürlükte olan yasanın tarihi ise 1954'tür. Bugün de aynı yasaya dayanılarak kararnameler, teb- liğler çıkanlmaktadır. Sözü uzatmayalım, 12 Eylül sonrasının ve ANAP iktidannın getirdiği ekonomik düzen asbnda ABD'de iç savaş sonrasında General Grant'ın başkanlığı sırasında uygulanan- ve zarnan zaman Kösem Sultan döneminden kalma Doğulu izler de taşıyan- vahşi kapita- • lizme benzer. Grant döneminin 'carpet bag- gers' (heybeliler) diye anılan vurgunculannın yerini de bizde argodaki deyimle 'haybeciler' diyebileceğimiz hayali ihracatçılar ve öteki devlet soygunculan almıştır. Sonunda hangi noktaya gelindiği ortadadır: Borçlanma sınırlannı zorlayan iç ve dış borçlar, gelir bö- lüşümündeki perişanlık, duraklayan büyüme, trilyonlann döndüğü alt-ekonomiler ve de dargelirlilere yaşamı zindan eden enflasyon... 'Nevzuhur' işadamlan! öte yandan toplumdaki değer yargılan da alt-üst olmuş ve 'nevzuhur' işadamı taslak- lannın (kendıne subay süsü, polis süsü ver- mek suç oluyor da işadamı, devlet adamı, sûsü vermek nedense ayıp bile sayılmıyor!) davranış biçimlerini örnek alanlar için her yola başvurarak 'köşeyi dönmek' neredeyse erdem haline gelmiştir. Genelev işletmecile- rinin vergi rekortmeni olduğu, kaçırdığından artakalanı bile -devletin gösterdiği kolaylıkla- ra karşın- ödememekte direnen vergi mükel- leflerinin düğünlerde, derneklerde, etrafa dö- viz saçtığı bir ortamda çocuklanna dürüstlü- ğû, çalışkanlığı, alınteri ile kazanmayı, yurtse- verliği, insan sevgisini, öğretenlere bazı kesim- lerde aptal gözüyle bakılmaktadır. Yıllann kalıtı (mirası) olan böyle bir eko- nomik kargaşayı düzlüğe çıkarmak ve onun ûst- yapısını oluşturan 'ideoloji' nin yerine sosyal adalet ilkeleri ile tutarh, bireye sevgj ve sevecenlikle yaklaşan, onun mutluluğunu, gö- nencini, (refahını) her şeyin üstünde tutan, ulusun devlete güvenini pekiştirecek bir yak- laşımı egemen kılmak zorunlu duruma gel- miştir. Ancak bunu gerçekleştirmek için her gün değişen demeçler ve avutucu sözler yerine tutarh bir çerçeve içinde somut kararlı ve inandıncı adımlar aülmalıdır. Aynca hantal- laşmış. işlevini, yerine getirmesi gjderek güç- leşmiş devlet örgütünü yeniden düzenlemeye, "benim memurum işini bilir" gibi özendirici! sözlerle kamu hizmeti anlayışı çarpıtılmaya çalışılan kamu görevlilerine gerçekten insanca yaşayabilmelerini sağlayacak bir ücret sistemi oluşturmaya gereksinim vardır. Aksi halde -zaten bilimsel araştırma potansiyeli kasıtlı olarak baltalanmış, yeni fikirler üretemeyen bir toplumun- çağ atlaması, 21. yüzyılı yaka- laması, dünya ile bütûnleşmesi şöyle dursun bugünkü konumunu koruması bile kuşkulu- dur. Bu, hiçbiri ötekinden az önemli olmayan 'ideoloji- uygulama-bilimsel araştırma' üç- lüsü sorununu çözmek için çeşitli mazeretle- rin arkasına saklanmak, hele terörle müca- deleyı ileri sürmek savunulabilir bir görûş de- ğildir. Ingiliz Imparatorluğu'nun gücünün doruğa ulaştığı Victoria döneminde Londra'- da dınamitler patlıyordu. Bakanlar kuruluna havan topu ile saldınlması da daha bellekler- den silinmedi. İspanya'da başkentteki patla- malar. İtalya'da mafyanın faâliyetleri vb. bu hûkümetler tarafından mazeret olarak kul- lanıbnamıştır. Toplam ûretimi ve verimliliği arttırmak ve ürûnkri dış pazarlarda rekabet edebilen -hat- ta bazı ürûnlerde rekabet üstünlüğü sağlamış- en ileri teknolojileri kullanan bir sanayi toplu- mu haline gelmek için bilinen orta ve uzun va- deh onlemleri burada tekrarlamıyoruz. (Zen- gin toplum sözünü özellikle kullanmadık. Siz sanayileşmiş ülkeler doruğuna Suudi Arabis- tan, Bayreyn, Kuveyt vb. gibi zengin ûlkelerin çağnldığmı duydunuz mu?) Kısa dönemde yapılacak işlerin başında ise yıllardır bir türlü 'aşağı çekilemeyen' enflas- yonu yenmek geliyor. Hemen üretim artışı sağlanamayacağma göre çözûmü kaynak/ harcama ilişkisinde aramamız gerekiyor. Toplam talep hacmini daraltmak için çoğun- luğu henüz Batı standartlanna göre tûketici düzeyinde olmayan ve kemerleri değil gırtlağı sıkılma noktasına gelmiş halkımızdan fedakârlık istemeye kimsenin hakkı yoktur. Kamu harcamalannı kısmak için benzerieri- ne geçmişte çok rastlanan "... bundan böyle ! tasarruf tedbirlerine uyulacaktır" gjbi göster- melik genelgeler cıkarmanın da bir yaran ol- maz. 'Fon' maskaralığına son verilerek bütçe içinde sağlam bir harcama disiplini gercekleş- tirilmelidir. Anayasaya, milletvekillerinin gö- rev yaptıklan dönemde yolluk ve ödenekle- rinde artış yapamayacaklanna ilişkin bir hü- küm konuîması da düşûnülecek 'örnek' bir önlemolabilir. Yerel yönetimlerin de birtakım fantazilerle uğraşacak yerde kaynak israfından kaçınarak temel hizmetlere ağırlık ve öncelik vermeleri sağlanmalıdır. Örneğin, vatandaş artık şehrin merkezi sayüabilecek bir semtte kanalizasyon olmadığından, musluğundan su akmadıgın- dan yakınırken, tuzu kurular için sahnele- nen bir müzikale ya da gideri-geliri belirsiz projelere para harcamak ciddi bir savur- ganlıktır. (Slogan 'ekmek ve oyun'dur. Yani önce temel gereksinimlerin karşdanması son- ra eğlence!). Kaynak yönûne gelince borçlanmayı zor- iamak ve daha önemlisi Merkez Bankası kay- naklanna -yani para basümasına yönelmek ya da ulusun mah olan KİTleri iyileştirecek yerde haraç-mezat satmak yerine kısa dönem- de günlük ödeme telaşından bir ölçüde kur- tulmak için çare, hiç vakit yitirmeden bir ser- vet vergisi uygulamasıdır. Daha önce de öner- diğimiz gibi (Cumhuriyet 24 Mart 1988) dar ve sabit geürüleri kapsam dışı bırakan beyana dayalı fakat denetime açık bir yöntemle bir defaya mahsus olarak alınacak böyle bir ver- ginin geçmişteki talihsiz'Varhk Vergisi' dene- yine benzemesini önlemek olasıdır. Bu ülkede kazananlardan ülkenin zor günlerinde biraz fedakârlık etmelerini istemek doğal karşılan- malıdır. PENCERE ARADABIR Dr. ALPASLAN BERKTAY Aydınlar™ Fizikte, ışık bölümünde, cisimter, ışık verenler ve ışığı dışandan alıp yansıtanlar olarak ayrılır. Zifiri karanlıkta or- talığı kendi ışıklarıyla aydmlatanlara aydın denılıyor. 12 Eylül karanlıklannı ucundan ilk aydınlatanlar, aralayanlar bu aydın- lar oldu. AydıniarDilekçesi,insan hakları mücadelesi, ana- yasa ve demokrasi kurultayları birbirini izledi. Galile'lerin, Bruno'lann onurlu sorumluluklarından başka dayanakları olmadan ve 12 Eylül şampiyonlarının Alaşehir'den, Manisa'- dan yağdırdıkları 'vatan haini' suçlamalanna, "tutuklayın hapsedin" fermanlarına karşın... Yeterince örgütlenememiş toplumlarda jş aydınlara düşüyor!.. Siyasal partilerin anayasa çalışmalannı sürdürdükleri şu sırada "Meclis aritmetiği" gibi hesaplar, pazarlıklar gündem- dedir; aydınların bu çıkmazlarda seslerini çıkarmalarının da zamanıdır. Siyasal partilerin anayasa çalışmalarının resmi ağırlığına karşılık aydınların sürdüreceği bir anayasa çalıs- masının bilimsel, nesnel, ödünsüz niteliği olacaktır. Niçin anayasa değişikliği değil de, yeni bir anayasa? 82 Anayasası, bir 12 Eylül anayasasıdır. 12 Eylül iktidan zorla, silahla.işbaşına gelmiştir. Bu anayasa bu hareketin kimliğini taşımakta, onu simgelemektedir. Bu çıplak gerçeği örtebil- mek için zincirleme makyajlar yapılmakta, "normal-meşru düzen" görüntüsü sağlamaya çalışılmaktadır. "Evet" lerin serbest, "hayır"lann sakıncalı, yasak olduğu ve saydam zarf- ların, üzerinden okunduğu bir oylamadan (x) bir anayasa çıktı. Arkasından, tüm uyarılara karşın ayrı bir seçimi göze alamayan 12 Eylül lideri, tırmanışını böylesi bir oylamaya bağladı. Herhalde böylece "meşru" durum kazandığını dü- şündü (Arturo Oui'nin önlenemeyen Yükselişi). Gerçek bilim adamlarının sırtından zorla çıkanlan cüppe, bu zata giydirildi. Barış Derneği'ni savaş koşullannda yargılatıp yöneticilerini yıllarca cezaevlerinde tutması, banş ödülü almasını engelle- yemedi. Uzun söze ne gerek; bu anayasaya kendi damgasını vurdu, sahip çıktı. ("Ben bu anayasaya şahsen kefilim, bu anayasayı deldirtmem"). 5-6 kitaplık anılarmda darbeciliğini anlatan ve şimdi de koalisyonun demokratlığını öven de aynı kişidir. 3. Izmir iktisat Kongresi'nde de onur konuğu olarak ağırlanmıştır. Ama işin özündeki zorbalığı unutturmak müm- kün değildir! Kısaca, bir anayasanın ruhunu, kimliğini değerlendirme- den aynnblarını düzeltmeye girişmek öncelikle onun "meş- ru-yasal" olduğunu kabullenmektir. Görünen-görünmeyen kurumlan, uygulamaları, kadroları, yasaları, anayasası.. ile 12 Eylül ayaktadır. Görünen, sadece buzdağının su yüzünde- ki kesimidir. 12 Eylül'den tümüyle kurtulmadan sağlıklı bir topluma geçilemez. Bu nedenle, "meşruiyet", "hukuk", 12 Eylül ile hesaplaşmak zorundadır. Bu da öncelikle 12 Eylül anayasasından kurtulmayı gerektirir. Yeni bir anayasa, 12 Eylül anayasasının da 12 Eylül'ün kendisinin de bir anlamda yargılanması olacaktır. Yoksa kavram yozlaştırmaları bitme- yecektir. ûmeğin, 12 Eylül'den de, ondan önceki askersel darbeden de hala nezaketle, üstü örtülü bir biçimde "ara rejim" diye söz edilmektedir. Hukukta böyle bir kavram olamaz. Bu, ger- çeğe aykırıdır, saptırıcıdır, bilime saygısızlıktr; hukukta, zor- balıkların yerleşebileceği bir boş alan yaratmaktır. 12 Eylül'ün sürüp giüiğinin başka, yeni bir kanıtı izmir 3. İkti- sat Kongresi'dir. Bu, 12 Eylül'ün gerçek ruhunun, özelleştir- menin, alabildiğine meydanı boş bulup tek yanlı olarak at koşturduğu bir kongre olmuştur. Eğitim konusu, YÖK Baş- kanı'ndan; KİT'lerin özelleştirılmesi, özel sektör şampiyonu- nun yöneticisinden sorulmuş, kediye ciğer teslim edilmiş, 12 Eylül lideri onur konuğu yapılarak onurlandırılmıştır. Cum- hurbaşkanı, yansızlığını yalnız partiler değil, iktisadi doktrin- ler arasında da koruyamamakta, "Devlet Baba artık yoktur" diyerek özel sektörcülüğü benimsemekte, bir oldubittiye ge- tirdiği devlet korumacıhğını, plancılığı bir kalemde silmekte- dir. Izmir iktisat Kongresi'nde ortayaçıkan tablo da böylesine bir özel sektör arenasına dönmüştür. Egemen tek düzen kapi- talizm iken; açlık, yoksulluk, gerilik giderek artmakta iken, ka- pitalizm tüm bunların tek sorumlusu değil, tek seçenek olarak gösterilmekte, bu konuda tartışmalar bir oldubitti biçiminde rafa kaldırılmaktadır. Bu bilim dışı yorumların karşısında ne ekonomik ne de politik özel çıkarlara dayanmayan bilimsel görüş ortaya konulmalıdır. Bu başıboş özel sektörcülüğe dur demek, öncelikle bilim adamlarına ve aydınlara düşmektedir. Tüm meslek odalannı, sendikaları, demokratik kıtle örgütleri- ni de kapsayan, bilimsel ağırlıklı bir seçenek iktisat kongresi şimdiden gündeme gelmelidir Ozetle, 12 Eylül, tüm kurumlarıyla, hukuk ve ekonomi mo- delieriyleyaşamaktadır. Buna karşı, "olması gereken anaya- sa" "olması gereken ekonomi" modellerini ortaya koymak, aydınlarımızın, bilim adamlarımızın görevidir. Bu görev bit- memiştir. (x) Oy kullandığımız sandığın başkanı bakışlarını zarfların üzerinde odaklaştırıyordu. Benden önceki kadıncağız, ezilip büzülerek zarfinı kat kat katlayarak attı. Ben zarfımı başkanın bakışlarına uzun uzun tuttum. Kendisinin, zarfların üzerinden II tane hayır okuduğunu, zarflar açıidığında da II tane hayır çıktğını söylediğini duydum. TARTIŞMA Konser Salonu Süpermarket Değildir Belediye, alt kata TV stüdyolan yapsa ne olur? Diğer TV istasyonlanna bir yenisi eklenir. Kentin en güzel yerine TV stüdyolan kur, tef dümbelek getir, çiftetelli kaydet, yukan salonda Beethoven, Saygunçalınsın... 2 Temmuz 992 tarihli Cumhuriyet gaze- tesinde, kültür servisi kökenlı yayımla- nan bir haberde; belediyenin, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun altına stüdyolar inşa ederek BRT adı altında radyo ve TV yayınlan için kayda başlayacağı yazıh>dı. Bu yüzden örneğin; soyunma odalan aza- lacağından bir senfoni orkestrası konseri artık yapılamayacakmış. Aynı haberde; dolmadığı gerekçesi ile salonun daha po- püler gösteriler için ve kâr amacı ile kulla- nılacağı belırülmekte, ancak bu hususta Belediye Kültür Dairesi Başkanı Hilmi Yavuz'un beyanattan kaçındığt yazılmak- tadjr. Öncelikle; belediyenin bir kültür dairesi- ne malik olması ve başında bir kültür ada- mının bulunması bu kurum için büyük bir aşamadır. Konservatuvanmız belediyeye bağlı iken bütçe görüşmeleri sırasında, yö- netimden sorumlu kişiler, konservatuvann kapanmamaşı için kimi asık yüzlü müdür yardımcılan ile pazarlık ederler. Sonunda Cemal Reşit gjder konuşur, o da olmazsa Münir Nurettin gider ve konservatuvan kapanmaktan kurtanrdı. Belediye o za- man da sanat kurumlanna soğuk bakardı. Cemal Reşit Rey Salonu, belediyenin bu tutumunu değiştirmiştir diye düşünüyor- duk, yanılmışız... Bir kere, "popülarite" sanatın, kendisin- den ödün vermesi, düzeyini düşürmesi, es- tetik kaygılardan uzaklaşması, kısaca nite- liklerini kaybetmesidir. Müzik sanatında bu dekadans, derme çatma kadrolu, düzeyi düşük ucuz müziği ile Evita müzikali ile başlar. Yozlaşmış Türk sanat müziği ve folklora, sonunda arabeske vanr. Bu çöküş (dekadans) televizyonla hızlanmış, özel TV'ler bu aşağı kültür ürünlerine tümüyle teslim olmuştur ve ülkemizde yaşanan en büyük facia işte budur. Kâr amaana gelince: Bu amaca yönel- mek de yoz kültüre teslim olmaktır. Sanat kurumlan ticarethane değildir. Tıpkı eği- tim kurumlan gibidir. Ticari düşünce ile yönetilmez, işletilmez. Halkın kültür düze- yini yükseltmeye çalışır. Bu nedenle; kon- ser salonlan, operalar, kültür merkezleri zarar ederler. Devlet ve belediye sübvansi- yonu ile yaşarlar. Belediye alt kata TV stüdyolan yapsa ne olur? Diğer TV istasyonlanna bir yenisi ek- lenir. Kentin en güzel yerine TV stüdyolan kur, tef, dümbelek getir, çiftetelli kaydet, yukan salonda Beethoven, Saygun çalın- sm... Ve Cemal Reşit Hocamız'ın kemikleri sızlasın... Not: Bu yazı, "Sayın Filiz Ali'nin, Cemal Reşit Rey Salonu Sanat Yönetmenliği gö- revinden sebepsiz bir biçimde uzaklaştınl- masmdan önce kaleme ahnmıştır. Prof.Dr. ERGİCAN SAYDAM MSÜ Devlet Konservatuvan Öğretim Üyesi Oglunıuz DÖDAlDSüN'un Doğumunu tüm dostlanmıza müjdeleriz.. 7/7/1992 FEZA41ÜDAT TOÖUN OZEL BORA SÜRÜCU KURSU 87.DÖNEMKAYITLARI DEVAM EDİYORI Hatta sonu-Hafta içi ve Aksam kurslan devam ediyor. Dershane: OSKÜOAR: 343 87 82-310 92 86 KOZYATAĞI: 382 47 33 TARABYA: 262 08 18 live music Internatıonal Mutfak (öğle^akşam) Yazlık bahçe rtstaurant / bar düzenlemesiyk Istiklal Cad. Odokule yani Beyoğlu îel:249 68 95-251 95 91 ROMANVE \AZARLIK ONURU Samim Kocagöz 10.000 lira (KDV içinde) A.U. TÖMER tSTANBUL ŞUBESİ'NDE ÇALIŞTIRILMAK ÜZERE ORTAOKUL VE LİSE MEZUNU GEÇİCt tŞÇİLER ALINACAKTIR. Adres: Inönü Cad. Tank Zafer Tunaya Sok. No: 18 Gümüşsuyu Tel: 252 51 54 Basın: 32310 İNSAN SICAĞI Erdal Atabek 5. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. İ9-41 Cagaloğlu-tstanbul Ödemeli gönderilmcz. 1 /' 061) im d,yen.\ bilgı edinmek P.K.45 ile ilgiti ister$eniz' Beyoğltı İSTANBUl Istanbul'dan aldığım Sürücü Belgemi kaybettim. Geçersizdir. ŞÜKRÜ KOYUN Tarfhsel KoaHsyon!.. 19'uncu yüzyıldan bu yana 'devrim' ile 'karşıdevrim' dalgalanmalarında yaşayan iki tarihsel akım, ilk kez DYP-SHP koalisyonunda gönül rızasıyla buluştu; de- mokratik bir uzlaşmada bağdaşabildi; ortak hükümeti- ni kurdu. Bir yanda Ittihat ve Terakki, Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokratlar!.. öte yanda Hürriyet ve Itilaf, Ser- bestçiler, Demokrat Parti, AP ve Doğru Yolcular!.. İki ayrı kökenden gelme iki akımın demokrasi kavramın- da uzlaşması, yüzeysel politikanın ötesinde bir tarih- sel anlam taşıyor. Oysa 12 Eylül askeri yönetiminin planlamasına göre, 2000 yılına, Ozal'ın yönetiminde bir 'merkez partisi' ile girilecekti; bu program bozuldu. DYP-SHP ortak hükümetinin üstlendiği "tarihsel misyon" demokrasinin kurulmasıdır. Ancak bu iş kolay değil. 12 Eylül askeri darbesi, derinliğine bir altüst oluşu topluma yaşattı; ardından gelen ANAP iktidan da sekiz yıl ortalığı birbirine kattı; geriye çürük bir miras bırakt. DYP-SHP koalisyon hükümetinin yapmak zorunda olduğu çok şey var; önce özal yönetimi süresinde yok edilen "devlet ciddiyeti"n\ yeniden canlandırmak ge- rekiyor. ANAP iktidarında bir aşiret devletine dönüştü- rülen Türkiye'de her şey şirazesinden çıkmış; devletin hesabı kitabı birbirine karışmıştı. Özal'ın tişörtle tören birliğini denetlemesi, kimilerince sivil toplumun gös- tergesi sayılabilir; ama, bütçe kavramı yok edilmiş bir ülkenin iki yakasını bir araya getirmek olanaksızdır, "anayasanın bir kez delinmesinden bir şey çıkmaz" diye konuşan eski siyasal iktidar, hukuk devletinin bü- tün dayanaklarını yıkmıştır. Koalisyon hükümetinin ilk işi, devletin hesabını kita- bını düzenlemekti. Altı ayda bu sorunun üstesinden gelebildi mi? Bütçenin denkleştirilmesi, başıbozuk fonlann dü- zenlenerek bir disipline bağlanması, enflasyonla sa- vaşım için gerekli mekanizmalara egemen olunması, öyle bugünden yarına çözümlenecek işlerden değildir. Herkesin bildiği ve yinelediği bir nakarat var "Kay- nak yaratmak!" DYP-SHP koalisyonundan kaynak yaratması isteniyor. Bu da vergi almak demektir. Vergi vermeye alışmamış egemen çevreler bile 'vergi re- formu'ndan söz açıyorlar. Gerçek bir vergi reformu, Türkiye'de kıyamet koparır. Hükümet bunu çok iyi bil- diği için işi ağırdan alıyor. DYP-SHP koalisyonu daha bir süre bu konuya el atamayacaktır. Çünkü el attığı anda, "bütçeyi denkleştir" diye bağıran kodamanlann karşısına dikileceğini düşünemeyecek kadar saf değil- dir. Türkiye, daha bir süre enflasyonla yaşayacak... Enflasyon hızı yavaşlarsa, büyük başarı!.. • Yalnız enflasyonla değil, ülke daha bir süre terörle de yaşamak zorundadır. Çünkü Kürt sorununda çözüm geciktikçe, Güneydoğu'nun ve metropollerin bugünkü , topografyasında terörü durdurmak olanaksız gibi gö- rünüyor. *• Kürt sorununu demokratik köktencilikle çözümleye- bilecek bir Meclis yapısı da yok... Ortak hükümet, parlamentodaki dengeleri gözetmek zorundadır. iş bu kadarla da kalmıyor. Koalisyonun iki başı var; Demirel ve Inönü! Her iki lider de kendi parti- lerinin tabanından gelen egilimleri gözetip dengele- mek durumundadırlar; ortaklığı bozacak bir adım atmaktan sakınırlar. • Ortak hükümetin en başarılı olduğu alan, dış politi- ka!.. Türkiye'nin dışanya dönük yüzünde olumlu adım- lar birbirini izliyor; içeriye dönük yüzüne güç veriyor. Ancak 'tarihsel koalisyon' için temel sınav, demok- ratikleşme' alanındadır. Koalisyon bu sınavda çakarsa, kamuoyu karşısında kendisini savunamaz duruma düşecektir. Bu nedenle DYP'nin demokratikleşme yolundaki yürüyüşe çelme atması, anlaşılır gibi değil. Çünkü DYP, bugün iktidarda var oluşunu 12 Eylül hu~ kukuna karşı demokratikleşme davasına bağlamıştır. Sanırım DYP'nin kimi milletvekili, yapraklara bakar- ken ağacı görmüyor; demokrasiye ve hukukun üstün- lüğüne giden yolda parti tökezlediği an, koalisyonun, bütün ülkede yarattığı ortaklaşa güven duyguları yara- lanabilir. ÖĞRETİM ÜYELERİNE Ç A Ğ R I Değerti Meslektaşlarımız, Bu hafta ünıversrtelerimizde rektör adaylan 'secimlen" yapılıyor. Oy pusulasına yalmzca bir Islm yazılarak altı aday belırlenecek. Neden böylesine gartp bir "seçim" yöntemı? Ünrversrtenın belirleyici olmasını önlemek için. Üniversitede gerçek bir seçim yapılmasını önlemek için. Son sözün, yani gerçek seçim yetklstnin Sayın Doğramacı'ya ve Sayın özal'a ait olmasını garantiye almak için. Ne YÖK'ün, ne de Cumhurbaşkanı'nın üniversitelerden gelecek sıralamaya uyacaklarını beklemek yersiz. Kimse hayale kapılmamah. Sayın Özal ile Sayın Doğramacı'nın bugûne kadarki davranışlannın bu konuda kimseye umut ve iyimserlik vermesi beklenemez. Onlar uvgun gördOkleri, begendikteri kişiyi atayacaklar. Kaçıncı sırada olursa olsun.- Dolayısıyla üniversitelerde yapılacak olan, gerçek bir seçim değil, daha çok bir nabız yoklamasıdır. Böyle bir oylamada kullamlacak oylarla rektör seçilmış olmayacak, yalmzca YÖK'ün belırteyeceğı rektörlere bir de "seçilmışlik" payesının verılmesı sağlanacaktır. Bu seçımde oy kullanmak YÖK sıstemının ışleyışıne katkıda bulunmak demektir YÖK*e yeni bir destek vermek demektir. Tüm meslektaşlarımızı ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASIna çağırıyoruz: Üniversıte özerklrğe sahıp çıktığını kanıtiamalıdır Üniversıte özerkhğe layık olduğunu kanıtiamalıdır. Ünıversıtenın özerkhğe güçlü biçimde sahıp çıkması, üniversıte reformunun gerçekleşmesinı de kolaylaştıracaktır "SEÇİME" KAT1LMAYARAK YA DA BOŞ OY ATARAK ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASINA güç katmanızı diler, saygılar sunarız ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYEUERİ DERNEÖI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle