Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUSLER
Niçin ServetVergisi»..
Borçlanmayı zoriamak ve daha önemlisi Merkez Bankası kaynaklanna -yani
para basümasına- yönelmek ya da ulusun malı olan KİT'leri iyileştirecek
yerde haraç-mezat satmak yerine kısa dönemde günlük ödeme telaşından bir
ölçûde kurtulmak için çare, hiç vakit yitirmeden bir servet vergisi
uygulamasıdır.
ATtLLAAYBÂY
Sık sık yinelenen 'serbest pazar ekonomi-
sine geçtik; artık liberal ekonominin kuralllan
işliyor' gibi sözleri duyunca sanınz ki 12 Eylûl
ve onun ûrûnü ANAP dönemi öncesinde ül-
kemizde tûm üretim araçlannın kamuya ait
olduğu bir sosyalist rejim vardı da Koç, Ecza-
başı, Sabana vb. ile Balat kökenü vatandaş-
larimız o günlerde 'Kolhoz'larda görev ya-
parlarken akşamdan sabaha büyûk işadam-
lan oluvermişlerdir.
ANAP iktidannın ve holdinglerin ekono-
mik yağdanhklannın zırvalan bir yana, her
akh başında yurttaşın bildiği gibi 12 Eylûl ön-
cesinde hemen bütün alanlann özel girişimci-
lere açık olduğu bir ekonomik dûzen geçerli
idi. Beş yıllık planlar ise kamu kesimi için em-
redici, özel kesim için ise özendirici önlemler
içeren belgelerden ibaretti. Yine bilindiği gibi,
devletin ekonomik alana işletmeci olarak gir-
mesi ise ne îngiltere'deki 'kamulaştırma-özel-
leştirme' sürecine ne de sosyalist ülkelerdeki
uygulamalara benzer. Yabancı sermayeyi
özendirmek için çıkanlan ve halen yürürlükte
olan yasanın tarihi ise 1954'tür. Bugün de
aynı yasaya dayanılarak kararnameler, teb-
liğler çıkanlmaktadır.
Sözü uzatmayalım, 12 Eylül sonrasının ve
ANAP iktidannın getirdiği ekonomik düzen
asbnda ABD'de iç savaş sonrasında General
Grant'ın başkanlığı sırasında uygulanan- ve
zarnan zaman Kösem Sultan döneminden
kalma Doğulu izler de taşıyan- vahşi kapita-
• lizme benzer. Grant döneminin 'carpet bag-
gers' (heybeliler) diye anılan vurgunculannın
yerini de bizde argodaki deyimle 'haybeciler'
diyebileceğimiz hayali ihracatçılar ve öteki
devlet soygunculan almıştır. Sonunda hangi
noktaya gelindiği ortadadır: Borçlanma
sınırlannı zorlayan iç ve dış borçlar, gelir bö-
lüşümündeki perişanlık, duraklayan büyüme,
trilyonlann döndüğü alt-ekonomiler ve de
dargelirlilere yaşamı zindan eden enflasyon...
'Nevzuhur' işadamlan!
öte yandan toplumdaki değer yargılan da
alt-üst olmuş ve 'nevzuhur' işadamı taslak-
lannın (kendıne subay süsü, polis süsü ver-
mek suç oluyor da işadamı, devlet adamı,
sûsü vermek nedense ayıp bile sayılmıyor!)
davranış biçimlerini örnek alanlar için her
yola başvurarak 'köşeyi dönmek' neredeyse
erdem haline gelmiştir. Genelev işletmecile-
rinin vergi rekortmeni olduğu, kaçırdığından
artakalanı bile -devletin gösterdiği kolaylıkla-
ra karşın- ödememekte direnen vergi mükel-
leflerinin düğünlerde, derneklerde, etrafa dö-
viz saçtığı bir ortamda çocuklanna dürüstlü-
ğû, çalışkanlığı, alınteri ile kazanmayı, yurtse-
verliği, insan sevgisini, öğretenlere bazı kesim-
lerde aptal gözüyle bakılmaktadır.
Yıllann kalıtı (mirası) olan böyle bir eko-
nomik kargaşayı düzlüğe çıkarmak ve onun
ûst- yapısını oluşturan 'ideoloji' nin yerine
sosyal adalet ilkeleri ile tutarh, bireye sevgj ve
sevecenlikle yaklaşan, onun mutluluğunu, gö-
nencini, (refahını) her şeyin üstünde tutan,
ulusun devlete güvenini pekiştirecek bir yak-
laşımı egemen kılmak zorunlu duruma gel-
miştir. Ancak bunu gerçekleştirmek için her
gün değişen demeçler ve avutucu sözler yerine
tutarh bir çerçeve içinde somut kararlı ve
inandıncı adımlar aülmalıdır. Aynca hantal-
laşmış. işlevini, yerine getirmesi gjderek güç-
leşmiş devlet örgütünü yeniden düzenlemeye,
"benim memurum işini bilir" gibi özendirici!
sözlerle kamu hizmeti anlayışı çarpıtılmaya
çalışılan kamu görevlilerine gerçekten insanca
yaşayabilmelerini sağlayacak bir ücret sistemi
oluşturmaya gereksinim vardır. Aksi halde
-zaten bilimsel araştırma potansiyeli kasıtlı
olarak baltalanmış, yeni fikirler üretemeyen
bir toplumun- çağ atlaması, 21. yüzyılı yaka-
laması, dünya ile bütûnleşmesi şöyle dursun
bugünkü konumunu koruması bile kuşkulu-
dur.
Bu, hiçbiri ötekinden az önemli olmayan
'ideoloji- uygulama-bilimsel araştırma' üç-
lüsü sorununu çözmek için çeşitli mazeretle-
rin arkasına saklanmak, hele terörle müca-
deleyı ileri sürmek savunulabilir bir görûş de-
ğildir. Ingiliz Imparatorluğu'nun gücünün
doruğa ulaştığı Victoria döneminde Londra'-
da dınamitler patlıyordu. Bakanlar kuruluna
havan topu ile saldınlması da daha bellekler-
den silinmedi. İspanya'da başkentteki patla-
malar. İtalya'da mafyanın faâliyetleri vb. bu
hûkümetler tarafından mazeret olarak kul-
lanıbnamıştır.
Toplam ûretimi ve verimliliği arttırmak ve
ürûnkri dış pazarlarda rekabet edebilen -hat-
ta bazı ürûnlerde rekabet üstünlüğü sağlamış-
en ileri teknolojileri kullanan bir sanayi toplu-
mu haline gelmek için bilinen orta ve uzun va-
deh onlemleri burada tekrarlamıyoruz. (Zen-
gin toplum sözünü özellikle kullanmadık. Siz
sanayileşmiş ülkeler doruğuna Suudi Arabis-
tan, Bayreyn, Kuveyt vb. gibi zengin ûlkelerin
çağnldığmı duydunuz mu?)
Kısa dönemde yapılacak işlerin başında ise
yıllardır bir türlü 'aşağı çekilemeyen' enflas-
yonu yenmek geliyor. Hemen üretim artışı
sağlanamayacağma göre çözûmü kaynak/
harcama ilişkisinde aramamız gerekiyor.
Toplam talep hacmini daraltmak için çoğun-
luğu henüz Batı standartlanna göre tûketici
düzeyinde olmayan ve kemerleri değil gırtlağı
sıkılma noktasına gelmiş halkımızdan
fedakârlık istemeye kimsenin hakkı yoktur.
Kamu harcamalannı kısmak için benzerieri-
ne geçmişte çok rastlanan "... bundan böyle !
tasarruf tedbirlerine uyulacaktır" gjbi göster-
melik genelgeler cıkarmanın da bir yaran ol-
maz. 'Fon' maskaralığına son verilerek bütçe
içinde sağlam bir harcama disiplini gercekleş-
tirilmelidir. Anayasaya, milletvekillerinin gö-
rev yaptıklan dönemde yolluk ve ödenekle-
rinde artış yapamayacaklanna ilişkin bir hü-
küm konuîması da düşûnülecek 'örnek' bir
önlemolabilir.
Yerel yönetimlerin de birtakım fantazilerle
uğraşacak yerde kaynak israfından kaçınarak
temel hizmetlere ağırlık ve öncelik vermeleri
sağlanmalıdır. Örneğin, vatandaş artık şehrin
merkezi sayüabilecek bir semtte kanalizasyon
olmadığından, musluğundan su akmadıgın-
dan yakınırken, tuzu kurular için sahnele-
nen bir müzikale ya da gideri-geliri belirsiz
projelere para harcamak ciddi bir savur-
ganlıktır. (Slogan 'ekmek ve oyun'dur. Yani
önce temel gereksinimlerin karşdanması son-
ra eğlence!).
Kaynak yönûne gelince borçlanmayı zor-
iamak ve daha önemlisi Merkez Bankası kay-
naklanna -yani para basümasına yönelmek
ya da ulusun mah olan KİTleri iyileştirecek
yerde haraç-mezat satmak yerine kısa dönem-
de günlük ödeme telaşından bir ölçüde kur-
tulmak için çare, hiç vakit yitirmeden bir ser-
vet vergisi uygulamasıdır. Daha önce de öner-
diğimiz gibi (Cumhuriyet 24 Mart 1988) dar
ve sabit geürüleri kapsam dışı bırakan beyana
dayalı fakat denetime açık bir yöntemle bir
defaya mahsus olarak alınacak böyle bir ver-
ginin geçmişteki talihsiz'Varhk Vergisi' dene-
yine benzemesini önlemek olasıdır. Bu ülkede
kazananlardan ülkenin zor günlerinde biraz
fedakârlık etmelerini istemek doğal karşılan-
malıdır.
PENCERE
ARADABIR
Dr. ALPASLAN BERKTAY
Aydınlar™
Fizikte, ışık bölümünde, cisimter, ışık verenler ve ışığı
dışandan alıp yansıtanlar olarak ayrılır. Zifiri karanlıkta or-
talığı kendi ışıklarıyla aydmlatanlara aydın denılıyor. 12 Eylül
karanlıklannı ucundan ilk aydınlatanlar, aralayanlar bu aydın-
lar oldu. AydıniarDilekçesi,insan hakları mücadelesi, ana-
yasa ve demokrasi kurultayları birbirini izledi. Galile'lerin,
Bruno'lann onurlu sorumluluklarından başka dayanakları
olmadan ve 12 Eylül şampiyonlarının Alaşehir'den, Manisa'-
dan yağdırdıkları 'vatan haini' suçlamalanna, "tutuklayın
hapsedin" fermanlarına karşın... Yeterince örgütlenememiş
toplumlarda jş aydınlara düşüyor!..
Siyasal partilerin anayasa çalışmalannı sürdürdükleri şu
sırada "Meclis aritmetiği" gibi hesaplar, pazarlıklar gündem-
dedir; aydınların bu çıkmazlarda seslerini çıkarmalarının da
zamanıdır. Siyasal partilerin anayasa çalışmalarının resmi
ağırlığına karşılık aydınların sürdüreceği bir anayasa çalıs-
masının bilimsel, nesnel, ödünsüz niteliği olacaktır.
Niçin anayasa değişikliği değil de, yeni bir anayasa? 82
Anayasası, bir 12 Eylül anayasasıdır. 12 Eylül iktidan zorla,
silahla.işbaşına gelmiştir. Bu anayasa bu hareketin kimliğini
taşımakta, onu simgelemektedir. Bu çıplak gerçeği örtebil-
mek için zincirleme makyajlar yapılmakta, "normal-meşru
düzen" görüntüsü sağlamaya çalışılmaktadır. "Evet" lerin
serbest, "hayır"lann sakıncalı, yasak olduğu ve saydam zarf-
ların, üzerinden okunduğu bir oylamadan (x) bir anayasa
çıktı. Arkasından, tüm uyarılara karşın ayrı bir seçimi göze
alamayan 12 Eylül lideri, tırmanışını böylesi bir oylamaya
bağladı. Herhalde böylece "meşru" durum kazandığını dü-
şündü (Arturo Oui'nin önlenemeyen Yükselişi). Gerçek bilim
adamlarının sırtından zorla çıkanlan cüppe, bu zata giydirildi.
Barış Derneği'ni savaş koşullannda yargılatıp yöneticilerini
yıllarca cezaevlerinde tutması, banş ödülü almasını engelle-
yemedi. Uzun söze ne gerek; bu anayasaya kendi damgasını
vurdu, sahip çıktı. ("Ben bu anayasaya şahsen kefilim, bu
anayasayı deldirtmem"). 5-6 kitaplık anılarmda darbeciliğini
anlatan ve şimdi de koalisyonun demokratlığını öven de aynı
kişidir. 3. Izmir iktisat Kongresi'nde de onur konuğu olarak
ağırlanmıştır. Ama işin özündeki zorbalığı unutturmak müm-
kün değildir!
Kısaca, bir anayasanın ruhunu, kimliğini değerlendirme-
den aynnblarını düzeltmeye girişmek öncelikle onun "meş-
ru-yasal" olduğunu kabullenmektir. Görünen-görünmeyen
kurumlan, uygulamaları, kadroları, yasaları, anayasası.. ile
12 Eylül ayaktadır. Görünen, sadece buzdağının su yüzünde-
ki kesimidir. 12 Eylül'den tümüyle kurtulmadan sağlıklı bir
topluma geçilemez. Bu nedenle, "meşruiyet", "hukuk", 12
Eylül ile hesaplaşmak zorundadır. Bu da öncelikle 12 Eylül
anayasasından kurtulmayı gerektirir. Yeni bir anayasa, 12
Eylül anayasasının da 12 Eylül'ün kendisinin de bir anlamda
yargılanması olacaktır. Yoksa kavram yozlaştırmaları bitme-
yecektir.
ûmeğin, 12 Eylül'den de, ondan önceki askersel darbeden
de hala nezaketle, üstü örtülü bir biçimde "ara rejim" diye
söz edilmektedir. Hukukta böyle bir kavram olamaz. Bu, ger-
çeğe aykırıdır, saptırıcıdır, bilime saygısızlıktr; hukukta, zor-
balıkların yerleşebileceği bir boş alan yaratmaktır.
12 Eylül'ün sürüp giüiğinin başka, yeni bir kanıtı izmir 3. İkti-
sat Kongresi'dir. Bu, 12 Eylül'ün gerçek ruhunun, özelleştir-
menin, alabildiğine meydanı boş bulup tek yanlı olarak at
koşturduğu bir kongre olmuştur. Eğitim konusu, YÖK Baş-
kanı'ndan; KİT'lerin özelleştirılmesi, özel sektör şampiyonu-
nun yöneticisinden sorulmuş, kediye ciğer teslim edilmiş, 12
Eylül lideri onur konuğu yapılarak onurlandırılmıştır. Cum-
hurbaşkanı, yansızlığını yalnız partiler değil, iktisadi doktrin-
ler arasında da koruyamamakta, "Devlet Baba artık yoktur"
diyerek özel sektörcülüğü benimsemekte, bir oldubittiye ge-
tirdiği devlet korumacıhğını, plancılığı bir kalemde silmekte-
dir. Izmir iktisat Kongresi'nde ortayaçıkan tablo da böylesine
bir özel sektör arenasına dönmüştür. Egemen tek düzen kapi-
talizm iken; açlık, yoksulluk, gerilik giderek artmakta iken, ka-
pitalizm tüm bunların tek sorumlusu değil, tek seçenek olarak
gösterilmekte, bu konuda tartışmalar bir oldubitti biçiminde
rafa kaldırılmaktadır. Bu bilim dışı yorumların karşısında ne
ekonomik ne de politik özel çıkarlara dayanmayan bilimsel
görüş ortaya konulmalıdır. Bu başıboş özel sektörcülüğe dur
demek, öncelikle bilim adamlarına ve aydınlara düşmektedir.
Tüm meslek odalannı, sendikaları, demokratik kıtle örgütleri-
ni de kapsayan, bilimsel ağırlıklı bir seçenek iktisat kongresi
şimdiden gündeme gelmelidir
Ozetle, 12 Eylül, tüm kurumlarıyla, hukuk ve ekonomi mo-
delieriyleyaşamaktadır. Buna karşı, "olması gereken anaya-
sa" "olması gereken ekonomi" modellerini ortaya koymak,
aydınlarımızın, bilim adamlarımızın görevidir. Bu görev bit-
memiştir.
(x) Oy kullandığımız sandığın başkanı bakışlarını zarfların
üzerinde odaklaştırıyordu. Benden önceki kadıncağız, ezilip
büzülerek zarfinı kat kat katlayarak attı. Ben zarfımı başkanın
bakışlarına uzun uzun tuttum. Kendisinin, zarfların üzerinden
II tane hayır okuduğunu, zarflar açıidığında da II tane hayır
çıktğını söylediğini duydum.
TARTIŞMA
Konser Salonu Süpermarket Değildir
Belediye, alt kata TV stüdyolan yapsa ne olur? Diğer TV
istasyonlanna bir yenisi eklenir. Kentin en güzel yerine TV
stüdyolan kur, tef dümbelek getir, çiftetelli kaydet, yukan salonda
Beethoven, Saygunçalınsın...
2 Temmuz 992 tarihli Cumhuriyet gaze-
tesinde, kültür servisi kökenlı yayımla-
nan bir haberde; belediyenin, Cemal Reşit
Rey Konser Salonu'nun altına stüdyolar
inşa ederek BRT adı altında radyo ve TV
yayınlan için kayda başlayacağı yazıh>dı.
Bu yüzden örneğin; soyunma odalan aza-
lacağından bir senfoni orkestrası konseri
artık yapılamayacakmış. Aynı haberde;
dolmadığı gerekçesi ile salonun daha po-
püler gösteriler için ve kâr amacı ile kulla-
nılacağı belırülmekte, ancak bu hususta
Belediye Kültür Dairesi Başkanı Hilmi
Yavuz'un beyanattan kaçındığt yazılmak-
tadjr.
Öncelikle; belediyenin bir kültür dairesi-
ne malik olması ve başında bir kültür ada-
mının bulunması bu kurum için büyük bir
aşamadır. Konservatuvanmız belediyeye
bağlı iken bütçe görüşmeleri sırasında, yö-
netimden sorumlu kişiler, konservatuvann
kapanmamaşı için kimi asık yüzlü müdür
yardımcılan ile pazarlık ederler. Sonunda
Cemal Reşit gjder konuşur, o da olmazsa
Münir Nurettin gider ve konservatuvan
kapanmaktan kurtanrdı. Belediye o za-
man da sanat kurumlanna soğuk bakardı.
Cemal Reşit Rey Salonu, belediyenin bu
tutumunu değiştirmiştir diye düşünüyor-
duk, yanılmışız...
Bir kere, "popülarite" sanatın, kendisin-
den ödün vermesi, düzeyini düşürmesi, es-
tetik kaygılardan uzaklaşması, kısaca nite-
liklerini kaybetmesidir. Müzik sanatında
bu dekadans, derme çatma kadrolu, düzeyi
düşük ucuz müziği ile Evita müzikali ile
başlar. Yozlaşmış Türk sanat müziği ve
folklora, sonunda arabeske vanr. Bu çöküş
(dekadans) televizyonla hızlanmış, özel
TV'ler bu aşağı kültür ürünlerine tümüyle
teslim olmuştur ve ülkemizde yaşanan en
büyük facia işte budur.
Kâr amaana gelince: Bu amaca yönel-
mek de yoz kültüre teslim olmaktır. Sanat
kurumlan ticarethane değildir. Tıpkı eği-
tim kurumlan gibidir. Ticari düşünce ile
yönetilmez, işletilmez. Halkın kültür düze-
yini yükseltmeye çalışır. Bu nedenle; kon-
ser salonlan, operalar, kültür merkezleri
zarar ederler. Devlet ve belediye sübvansi-
yonu ile yaşarlar.
Belediye alt kata TV stüdyolan yapsa ne
olur? Diğer TV istasyonlanna bir yenisi ek-
lenir. Kentin en güzel yerine TV stüdyolan
kur, tef, dümbelek getir, çiftetelli kaydet,
yukan salonda Beethoven, Saygun çalın-
sm...
Ve Cemal Reşit Hocamız'ın kemikleri
sızlasın...
Not: Bu yazı, "Sayın Filiz Ali'nin, Cemal
Reşit Rey Salonu Sanat Yönetmenliği gö-
revinden sebepsiz bir biçimde uzaklaştınl-
masmdan önce kaleme ahnmıştır.
Prof.Dr. ERGİCAN SAYDAM
MSÜ Devlet Konservatuvan
Öğretim Üyesi
Oglunıuz
DÖDAlDSüN'un
Doğumunu tüm
dostlanmıza
müjdeleriz..
7/7/1992
FEZA41ÜDAT TOÖUN
OZEL BORA
SÜRÜCU KURSU
87.DÖNEMKAYITLARI
DEVAM EDİYORI
Hatta sonu-Hafta içi ve
Aksam kurslan devam ediyor.
Dershane:
OSKÜOAR: 343 87 82-310 92 86
KOZYATAĞI: 382 47 33
TARABYA: 262 08 18
live music
Internatıonal Mutfak
(öğle^akşam)
Yazlık bahçe
rtstaurant / bar düzenlemesiyk
Istiklal Cad. Odokule yani
Beyoğlu îel:249 68 95-251 95 91
ROMANVE
\AZARLIK
ONURU
Samim Kocagöz
10.000 lira (KDV içinde)
A.U. TÖMER tSTANBUL ŞUBESİ'NDE
ÇALIŞTIRILMAK ÜZERE ORTAOKUL
VE LİSE MEZUNU GEÇİCt tŞÇİLER
ALINACAKTIR.
Adres: Inönü Cad. Tank Zafer Tunaya Sok. No: 18 Gümüşsuyu
Tel: 252 51 54
Basın: 32310
İNSAN SICAĞI
Erdal Atabek
5. bası 10.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınlan Türkocağı
Cad. İ9-41 Cagaloğlu-tstanbul
Ödemeli gönderilmcz.
1 /'
061) im d,yen.\
bilgı edinmek
P.K.45
ile ilgiti
ister$eniz'
Beyoğltı
İSTANBUl
Istanbul'dan aldığım Sürücü
Belgemi kaybettim.
Geçersizdir.
ŞÜKRÜ KOYUN
Tarfhsel KoaHsyon!..
19'uncu yüzyıldan bu yana 'devrim' ile 'karşıdevrim'
dalgalanmalarında yaşayan iki tarihsel akım, ilk kez
DYP-SHP koalisyonunda gönül rızasıyla buluştu; de-
mokratik bir uzlaşmada bağdaşabildi; ortak hükümeti-
ni kurdu.
Bir yanda Ittihat ve Terakki, Cumhuriyet Halk Partisi,
sosyal demokratlar!.. öte yanda Hürriyet ve Itilaf, Ser-
bestçiler, Demokrat Parti, AP ve Doğru Yolcular!.. İki
ayrı kökenden gelme iki akımın demokrasi kavramın-
da uzlaşması, yüzeysel politikanın ötesinde bir tarih-
sel anlam taşıyor.
Oysa 12 Eylül askeri yönetiminin planlamasına göre,
2000 yılına, Ozal'ın yönetiminde bir 'merkez partisi' ile
girilecekti; bu program bozuldu.
DYP-SHP ortak hükümetinin üstlendiği "tarihsel
misyon" demokrasinin kurulmasıdır.
Ancak bu iş kolay değil.
12 Eylül askeri darbesi, derinliğine bir altüst oluşu
topluma yaşattı; ardından gelen ANAP iktidan da sekiz
yıl ortalığı birbirine kattı; geriye çürük bir miras bırakt.
DYP-SHP koalisyon hükümetinin yapmak zorunda
olduğu çok şey var; önce özal yönetimi süresinde yok
edilen "devlet ciddiyeti"n\ yeniden canlandırmak ge-
rekiyor. ANAP iktidarında bir aşiret devletine dönüştü-
rülen Türkiye'de her şey şirazesinden çıkmış; devletin
hesabı kitabı birbirine karışmıştı. Özal'ın tişörtle tören
birliğini denetlemesi, kimilerince sivil toplumun gös-
tergesi sayılabilir; ama, bütçe kavramı yok edilmiş bir
ülkenin iki yakasını bir araya getirmek olanaksızdır,
"anayasanın bir kez delinmesinden bir şey çıkmaz"
diye konuşan eski siyasal iktidar, hukuk devletinin bü-
tün dayanaklarını yıkmıştır.
Koalisyon hükümetinin ilk işi, devletin hesabını kita-
bını düzenlemekti.
Altı ayda bu sorunun üstesinden gelebildi mi?
Bütçenin denkleştirilmesi, başıbozuk fonlann dü-
zenlenerek bir disipline bağlanması, enflasyonla sa-
vaşım için gerekli mekanizmalara egemen olunması,
öyle bugünden yarına çözümlenecek işlerden değildir.
Herkesin bildiği ve yinelediği bir nakarat var "Kay-
nak yaratmak!" DYP-SHP koalisyonundan kaynak
yaratması isteniyor. Bu da vergi almak demektir. Vergi
vermeye alışmamış egemen çevreler bile 'vergi re-
formu'ndan söz açıyorlar. Gerçek bir vergi reformu,
Türkiye'de kıyamet koparır. Hükümet bunu çok iyi bil-
diği için işi ağırdan alıyor. DYP-SHP koalisyonu daha
bir süre bu konuya el atamayacaktır. Çünkü el attığı
anda, "bütçeyi denkleştir" diye bağıran kodamanlann
karşısına dikileceğini düşünemeyecek kadar saf değil-
dir.
Türkiye, daha bir süre enflasyonla yaşayacak...
Enflasyon hızı yavaşlarsa, büyük başarı!..
•
Yalnız enflasyonla değil, ülke daha bir süre terörle
de yaşamak zorundadır. Çünkü Kürt sorununda çözüm
geciktikçe, Güneydoğu'nun ve metropollerin bugünkü
, topografyasında terörü durdurmak olanaksız gibi gö-
rünüyor.
*• Kürt sorununu demokratik köktencilikle çözümleye-
bilecek bir Meclis yapısı da yok...
Ortak hükümet, parlamentodaki dengeleri gözetmek
zorundadır. iş bu kadarla da kalmıyor. Koalisyonun iki
başı var; Demirel ve Inönü! Her iki lider de kendi parti-
lerinin tabanından gelen egilimleri gözetip dengele-
mek durumundadırlar; ortaklığı bozacak bir adım
atmaktan sakınırlar.
•
Ortak hükümetin en başarılı olduğu alan, dış politi-
ka!.. Türkiye'nin dışanya dönük yüzünde olumlu adım-
lar birbirini izliyor; içeriye dönük yüzüne güç veriyor.
Ancak 'tarihsel koalisyon' için temel sınav, demok-
ratikleşme' alanındadır.
Koalisyon bu sınavda çakarsa, kamuoyu karşısında
kendisini savunamaz duruma düşecektir. Bu nedenle
DYP'nin demokratikleşme yolundaki yürüyüşe çelme
atması, anlaşılır gibi değil.
Çünkü DYP, bugün iktidarda var oluşunu 12 Eylül hu~
kukuna karşı demokratikleşme davasına bağlamıştır.
Sanırım DYP'nin kimi milletvekili, yapraklara bakar-
ken ağacı görmüyor; demokrasiye ve hukukun üstün-
lüğüne giden yolda parti tökezlediği an, koalisyonun,
bütün ülkede yarattığı ortaklaşa güven duyguları yara-
lanabilir.
ÖĞRETİM ÜYELERİNE
Ç A Ğ R I
Değerti Meslektaşlarımız,
Bu hafta ünıversrtelerimizde rektör adaylan
'secimlen" yapılıyor. Oy pusulasına yalmzca bir Islm
yazılarak altı aday belırlenecek. Neden böylesine gartp bir
"seçim" yöntemı?
Ünrversrtenın belirleyici olmasını önlemek için.
Üniversitede gerçek bir seçim yapılmasını önlemek için.
Son sözün, yani gerçek seçim yetklstnin Sayın
Doğramacı'ya ve
Sayın özal'a ait olmasını garantiye almak için.
Ne YÖK'ün, ne de Cumhurbaşkanı'nın üniversitelerden
gelecek sıralamaya uyacaklarını beklemek yersiz.
Kimse hayale kapılmamah.
Sayın Özal ile Sayın Doğramacı'nın bugûne kadarki
davranışlannın bu konuda kimseye umut ve iyimserlik
vermesi beklenemez. Onlar uvgun gördOkleri, begendikteri
kişiyi atayacaklar. Kaçıncı sırada olursa olsun.-
Dolayısıyla üniversitelerde yapılacak olan, gerçek bir seçim
değil, daha çok bir nabız yoklamasıdır. Böyle bir oylamada
kullamlacak oylarla rektör seçilmış olmayacak, yalmzca
YÖK'ün belırteyeceğı rektörlere bir de "seçilmışlik"
payesının verılmesı sağlanacaktır.
Bu seçımde oy kullanmak YÖK sıstemının ışleyışıne
katkıda bulunmak demektir
YÖK*e yeni bir destek vermek demektir.
Tüm meslektaşlarımızı
ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASIna çağırıyoruz:
Üniversıte özerklrğe sahıp çıktığını kanıtiamalıdır
Üniversıte özerkhğe layık olduğunu kanıtiamalıdır.
Ünıversıtenın özerkhğe güçlü biçimde sahıp çıkması,
üniversıte reformunun gerçekleşmesinı de
kolaylaştıracaktır
"SEÇİME" KAT1LMAYARAK YA DA BOŞ OY ATARAK
ÖZERK ÜNİVERSİTE DAYANIŞMASINA güç katmanızı
diler, saygılar sunarız
ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ÜYEUERİ DERNEÖI