Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA
16 HABERLERIN DEVAMI
METROPOL
AltLLA DORSAY
Korsanların Kraliçest
Çocukluğumuzu dolduran, Alkazar sinemasında veya
yazlık sinemaJarda seyrettiğimiz o çılgın serüven filmle-
rinden biri değil bu. Fransız l'Express Dergisi'nin vaktiyle
LeylaGencer için kullandığı deyimlerden biri: "Korsanla-
nn Kraliçesi" ya da "Korsanların Nişanlısı."
Nerden geliyor bu ad? Leyla Gencer'in, "repertuarında
tam 73 opera bulunan" ve "otuzunu kimselerin bilmediği
60 operayı" yıllar boyu sahnelerde söylediği halde, bir
plak stüdyosuna hemen hiç adımını atmamış olan bu bü-
yük sanatçının, korsan kayıtlar sayesinde elden ele dola-
şan plaklarından getiyor.
Ve Zeynep Oral, son kitabı "Tutkunun Romanı"nda biz-
lere Leyla Gencer'i anlatyor. öylesine bir sevgiyle, öyle-
sine bir tutkuyla, yazılarmda ve kitaplarında hep var olan,
hatta bana kimi zaman biraz aşırı gelen öylesine bir duygu
yüküyle anlatıyor ki, sözünü ettiği "tutku", Leyla Gencer'in
opera tutkusu mu, yoksa Zeynep Oral'ın Leyta Gencer tut-
kusu mu, şaşırıyorsunuz.
Zeynep Oral, Leyla Gencer'in öyküsünü bizlere bir geri-
lim romanı gibi nerdeyse soluk soluğa okutmasını başan»
yor. Bir Türk baba ve bir Polonyalı anneden Safranbolu'da
dünyaya gelmiş esmer, küçük bir kızın dünyanın en büyük
sanat arenalarında boy göstermesini, La Scala başta, tüm
ünlü operaların gözde sesleri arasına girmesini, başta
Maria Callas, Maria Tebaldi, Monserrat Caball gibi sesle-
ri n dünyasında "La Turca" veya "La Diva Turca" olarak,
arkasında -diğerlerinin tersine- geleneklerin, birikimlerin
veya devletinin desteği olmaksızın tek başına müthiş bir
savaşım vererek yükselmesini anlatıyor.
Ve bütün o meydan okumalar, o ardı arkası gelmeyen
rekabetlerin, kıskançlıkların, engellemelerin dünyasında,
bir kadının tek başına, inatla, hırsla, tutkuyla verdiği müca-
dele gözlerimizin önüne geliyor. Ve biraz üzüntüyle, piş-
manlıkla soruyoruz kendi kendimize: Tüm o galalar, o
başanlar, o yengiler ve o meydan okumalar niye bize, bi-
zim toplumumuza yansımadı? Leyla Gencer "tek kişilik
savas"ını verirken, biz toplum olarak. devlet olarak. sanat-
sever olarak nerdeydik? Pavarotti veya Carreras için dışa-
rıya "sefer düzenleyen" sanatsever sosyetemiz, o yıllarda
bir kez olsun Leyla Gencer'i dinlemeye gitti mi? Niye onun
başarıları bize gereğince yansımadı, onunla yeterince bü-
tünleşemedik, onu tam dorukta olduğu yıllarda tanıyıp
bağrımıza basamadık?
Zeynep Oral'ın kitabını mutlaka, ama mutlaka okuyun.
Bu eşsiz bir iradenin, müthiş bir azmin, imrenilecek bir tut-
kunun romanı. Hele küçük ekranda iki kere göz süzüp
boyun kırdılardiye "şöhret" haline gelen bomboş insanla-
rın baş tacı edildiği günümüz Türkiyesi'nde, bu kitabı oku-
mak ve Leyla Gencer'i tanımak, nerdeyse bir tür toplumsal
terapi yerine geçiyor. Ve sanatçı Zeynep Oral, sanatçı
Leyla Gencer'e gerçekten de çok hoş bir armağan sun-
muş oluyor.
Notlar:
1- Istanbul Belediyesi'nin kitle turizmini Sultanahmet'-
ten kovmak çabaları tüm hızıyla sürerken, bu konudaki tek
olumlu uygulama, elbette ki belediyeden değil, ama Kültür
Bakanlığı'ndan geldi. Kültür Bakanı, bizlere sözünü edip
söz vermiş olduğu üzere, Topkapı Sarayı'nın girişindeki
askeri alanın turist otobüslerine park yeri olarak ayrılma-
sını sağladı. O yöredeki turizm olayı için tam bir çözüm
olmasa da olayın bir facia boyutları almasını engelleyen
bu uygulama için bakanlığa teşekkür ederim.
2-Istanbul Belediyesi'nin Cemal Reşit Rey Konser Salo-
nu için uygulaması, beklenenin ötesinde tepki aldı. Gerçi
yönetimin "inadım inat" tavrından geriye dönmesi beklen-
miyor. Ancak çeşitli kişi ve kurumlardan gelen protestolar
ve imzaya açıtan bildiriler, bu alanda hiç olmazsa "tepki-
siz toplum" görüntüsünden kurtulmakta olduğumuzu gös-
teriyor. Bu arada, salonun yeni yöneticisi Sabahattin Ba-
tur'dan aldığımız düzeltmeyi de sizlere naklediyoruz.
Batur bize şöyle dedi: "Ben bu görevi gerçek sahibi gelin-
ceye kadar, işler aksamasın, bir makam boş kalmasın di-
ye yüklendim. Burada hiçbir yenilik yapacak değilim.
Salonun tüm dünyayla anlaşmaları var. Onlar yürüyecek.
Ben geçici olarak buradayım. Ve yeni ve uzman bir yöneti-
ci gelince, kendi işimin başına döneceğim."
60 YDL ONCE Cumhuriyet
Doğramacı: Seçim olmaz
Terkos'un yeni tesisatı
15 TEMMUZ 1932
Terkos şirketi müdürü M.
Kastelno, şirket tarafından
şehrimizde yapılmakta olan
yeni tesisat ile şirketin
mubayaa vaziyeti hakkında
bir muharririmize şu izahatı
vermiştir:
"- Şirketimiz tarafından şehre
bol ve temiz su vermek için
yapılan tesisat iki kısımdan
ibarettir. Bu tesisattan birisi
Terkos gölünden terşih
havuzlanna gelen borulann
değiştirilmesi ve yerlerine _ —
konulmasından ibarettir. İkinci tesisat ta suyun otomatik bir
şekilde taksimi içinjevelizasyon tesisatını yapmaktır.
Birinci tesisat, yani borulann değiştirilmesi keyfiyeti
ağustosun on beşine kadar ikmal edilecek veresmiküşadı
yapılacaktır.
ikinci tesisat ta yirmi güne kadar bitecektir. Bu tesisat
bittikten sonra Terkos gölünden Kâğıthane'deki havuzlara
günde şimdikinden 2500 metre mikâb fazla su gelecektir.
Fakat Kâğıtane'deki depolarla şehri rapteden borularda
tadilat yapılmadığı için bu suyun ancak 1500 metre mikâbı
şehre gelecek, geri kalan 1000 metre mikâbı su depoda
kalacakür.
Kâğıtane'deki depolan şehre rapteden borulan yenileştirmek
büsbütün ayn bir iştir ve ayn bir masrafa mütevakkıftır.
Halbuki bizim yaptığımız 100.000 liradan biraz fazlaya mal
ohnaktadır. Şehre tam manasile fazla su vermek için bu
tesisatın tamamen değiştirilip, mecralann yenileştirilmesi
lazımdır. Bu iş için evvelce hazırladığımız programın tatbikı
ise (2) milyon liraya mütevakkıftır.
Şimdi yapılmakta olan tesisat bittikten sonra Beyoğlu'nun
bir çok mahallelennde geceleyin su kesmek usulü kalkacak,
Beyoğlu'nda da İstanbul'da olduğu gibi geceleri su bulmak
kabil olacaktır.
Şimdi İstanbul'un her mahallesine -Kocamustafapaşa
müstesna- her zaman, gece-gündüz muntazam su
verilmektedir.
HAVADURUMU TURKİYE'DE
ANKARA (Cumburiyet Bü-
rosu) - Yükseköğretim Kurulu
(YÖK) Başkanı İhsan Doğra-
maa, üniversitelerde rektör ve
diğer yönetici kadrolann, üni-
versite öğretim üyelerince seçil-
mesine karşı olduğu için göre-
vinden istifa ettiğini açıkladı.
Doğramaa, dünyanın hiçbir
yerinde rektörlerin, üniversite
öğretim üyeleri tarafından se-
çilmediğini öne sürerek, "Üni-
versite öğretim üyelerinin kendi
oylanyla göreve getirecekleri
yöneuciler, oligarşiye neden
olur ve bu sebepledir ki böyle
bir durum demokratik ülkeler-
de hemen hemen hiç uygulan-
mamaktadır" dedi.
İhsan Doğramaa, daha önce
kendisine ait olan ve konut ola-
rak kullandığı, 1974'te Hacette-
pe Üniversitesi'ne bağışladıği
Hacettepe Vakfı'nda dün dü-
zenlediği basın toplantısıyla is-
tifa nedenlerini açıkladı. Seçim
sisteminin, Türk yüksek öğreti-
mini 1960 ve 1970'li yıllann sı-
kıntıh günlerine geri götüreceği
endişesi taşıdığını ifade eden
Doğramaa, "Bu nedenle, göre-
ve devamımın yararlı olamaya-
cağı ve yıllardır savunduğum
ilkelerime ters düşeceği inanay-
la, beni atayan Sayın Cumhur-
başkanı'ndan Yukseköğretim
Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı
görevimden affımı istedim" de-
di. Konuşmasında sık sık,
"YÖK 12 Eylül'ün devamı de-
ğildir, 1975 yılından bu yana
üzerinde çalışılan bir sistemdir"
görüşünü vurgulayan Doğra-
maa, basın kuruluşlan ve çeşitli
çevrelerce kendisine yöneltilen
eleştirilere karşın, sistemi yer-
leştirebilmek için mücadele ver-
diğini anlattı. YÖK sisteminin,
üniversiteleri belli bir düzene
soktuğunu savunan Doğrama-
a, bazı çevrelerin 1402'lik öğre-
tim üyeleri sorunundan kendi-
sini sorumlu tuttuğunu belirte-
rek, "tzmir'de komutanlar
doğnıdan üniversitelere yazı
yazmışlar. Tabii, bize de birkaç
telerinin en yüksek düzeyde gösterdi. Doğramacı, basının
akademik özerkliğe sahip ol- bazı kesimlerinden kendisine
tane gönderilmiştir, ama bu, bi-
zim yarattığımız bir dururn de- - „ .
ğil" dedi. Doğramaa. üniversi- malan, bu sloganın geçerli ol- yönelik eleştiriler geldiğini, an-
madığının açık örneğidir " ~
ğ ğ
telerde ögrencilerin söz sahibi
olmasını her zaman savundu-
ğunu belirterek sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Rektörleri doğnıdan hükü-
metçe veya yukseköğretim ku-
rullannca atanan Ingjliz ve
Amerikan üniversitelerinde
akademik özerklik tamdır ve
bu ülkelerde üniversitelerin
akademik calışmalanna müda-
hale hemen hemen hiç yoktur.
Türkiye'de de YÖK sistemi, ül-
adğ ç ğ
YÖK sisteminin kuruluşunu,
Atatürk'ün 1933 yılında ger-
çekleştirdiği üniversite refor-
muna benzeten Doğramacı,
"Bu iki reformun ortak tarafı,
üniversitelerin toplumun seçtiği
organlar tarafından denetlen-
mesi ilkesine dayanmaktadır"
dedi. Sistemin ilk kez 1973 yı-
lında 1750 sayılı yasayla kurul-
duğunu söyleyen Doğramaa,
"Ancak o dönemde anayasada
Vakit geldi, uçağa yetişeceğim. (Fotoğraf: RIZA EZER)
keye bu tür bir akademik
özerklik getirmiştir ve bu du-
rum, uluslararası kuruluşlarca
kabul ve tescil edilerek örnek
gösterilmektedir. Rektörlerin
öğretim üyeleri tarafından se-
çılmesınin 'idari özerklik' slo-
garu olarak tarumlanması, ida-
ri özerklik olmayınca akade-
mik özerklik olmaz' sloganı
ülkemizde sık sık tekrarlan-
maktadır. Oysa, rektör ve de-
kanlann atamayla göreve geti-
rildiği ABD ve Ingiliz üniversi-
yer alan, 'üniversiteler kendi
seçtikleri organlar tarafından
yönetilir ve denetlenir' hükmü
nedeniyle Anayasa Mahke-
mesi'nce iptal edilmiştir. Üni-
versitenin kendi seçtiği organ-
larca yönetilmesi ve denetlen-
mesi esasına hiçbir demokratik
ülkenin anayasasında yer veril-
memiştir" diye konuştu.
Doğramaa, çeşitli yabana
yayın organlannda. "rektör
aranıyor" ilanlannın yer aldığı
gazete kupürlerini gazetecilere
yönelik eleştiriler geldğini,
cak bu kişilerin, YÖK'ü savu-
nan kişilerin gönderdiği mek-
tuplan köşelennde yayımlama-
dığını öne sürdü. Doğramacı,
daha sonra Istanbul Üniversi-
tesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi
Prof.Dr.Feyza Erkan'ın gaze-
temiz yazan İlhan Selçuk'a yaz-
dığı mektubu basına dağıttı.
Cumhurbaşkanı Turgut
Ozal'a önceki gün istifasınr ver-
diğini, Başbakan Demirere de
"hizmet verdiği sürece yaptığı
yardımlardan dolayı teşekkü-
rünü içeren" bir mektup sundu-
ğunu bildirdi. Cumhurbaşkanı
Ozal'm YÖK Başkanlığı'ndan
istifasıru kabul eden mektubu-
nu da basına dağıtan Doğra-
maa, "Sayın Cumhurbaşkanı,
bu görevde kalmamı istedi. An-
cak ben gerekçemi sununca,
görevimden affımı üzülerek ka-
bul etti" dedi. özal, mektubun-
da, Doğramaa'nın bıraküğı"
eserlerin her zaman yaşayacağı-
nı ifade ederek, "Fedakarhk
ölçüsüne varan büyük gayret-
leri"nden ötürü teşekkür etti.
Doğramaa, bundan sonra,
Bilkent Üniversitesi Mütevelli
Heyeti Başkanlığı görevinin ya-
nı sıra uluslararası kuruluşlar-
daki görevlerini de sürdüreceği-
ni bildirdi. YÖK üyeliklerinden
yeni istifalar olup olmayacağı
yönündeki bir soruya, "Bunu
ben bilemem. İnşallah olmaz"
diye yanıt veren Doğramaa,
"Yerine düşündüğü herhangi
bir isim de olamayacağıru" bil-
dirdi ve "Ben kendi haddimi
bilirim. Onu atama makamı bi-
lir" dedi.
Prof.Dr. ihsan Doğramaa,
daha sonra Koç ailesinin düğü-
nüne katılmak üzere uçakla Is-
tanbul'a gitti. Doğramaa'yı,
Esenboğa Havaalanı'ndan,
YÖK Başkanbğı'na vekalet
eden Prof.Dr. Turgut Akıntürk
başta olmak üzere VÖK Yü-
rütme Kurulu üyeleri uğurladı.
KONUK YAZARLAR
Üniversitelerde yeni dönem
Haber Merkezi - Prof. Dr. İh-
san Doğramaa'nın istifası, yeni
yasama yıhnda YÖK sistemin-
de köklü değişiklik amaçlayan
hükümeti rahaüatırken üniver-
site rektörleri istifayı, "kayıp"
olarak değerlendirdi. Başbakan
Yardıması Erdal İnönü, üni-
versitelerde yeni bir dönemin
başlayacağını söyledi. Millı
Eğitim Bakanı Köksal Toptan,
"ihsan Bey çağdaş üniversite
anlayışının işleyeceğini anladı.
Kendisi buna karşıydı" dedi.
Prof. Dr: Doğramaa'nın 11
yıldır sürdürdüğü YÖK Baş-
kanlığı'ndan aynlması, yüksek
öğretim sisteminde köklü yasal
değişiklik yapmayı amaçlayan.
koalısyon hükümetinin yanı sı-
ra muhalefet tarafından da
"memnuniyetle" karşılandı.
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardıması Erdal İnönü, An-
kara'da gazetecilerin sorusu
üzerine şöyle dedi:
"Evet, Sayın Doğramaa isti-
fa etti. Yeni bir dönem şimdi,
rektörler için. Zaten yeni üni-
versite yasası gelecek. Asıl yeni
dönem o zaman başlayacak.
Sayın Doğramaa belli bir yak-
laşımı temsil ediyordu. Şimdi
onu bırakmış oluyor, hayırlı ol-
sun."
Milli Eğitim Bakanı Köksal
Toptan, Manisa'da yaptığı.
açıklamada, Prof. Dr, Doğra-
maa'nın anlayışını eleştirerek,
"Onun anladığı anlamda
YÖK, atamalar yoluyla ve de-
mokratik olmayan yöntemlerle
oluşmalıydı" dedi.
Toptan, YÖK'ün kaldınl-
ması için anayasa değişikliği
yapılması gerektiğini, bu yapı-
Uncaya kadar da yeni tasanyla
demokratikleşme çahşmalan-
nın sürdürüleceğini savundu.
Milli Eğitim Bakanı, daha
sonra gittiği İzmir'de de sorula-
n yanıtladı. Ege büromuzun
bildirdiğine göre, gelecek yasa-
ma yılında TBMM gündemine
jetirilecek yasayla demokratik
üniversite anlayışının kurumla-
ra yerleştirileceğini belirten
Toptan, "Rektör ve dekanlann
seçimine her düzeyde katılım
sağlayacağız" dedi. Köksal
Toptan, YÖK'ün rektör aday-
lannı objektif ölçülerle değer-
lendirmesi dürumunda bu ka-
ran destekleyeceklerini, aksi
takdirde yapılacak atamalann
tarüşma konusu olacağıru söy-
ledi. Toptan, hazırladıklan
yukseköğretim yasa taslağına,
rektör seçimlerinin yenilenme-
sine ilişkin bir madde ekleme-
diklerini de vurguladı.
Toptan şöyle konuştu:
"Üniversitelerde karar alma
mekanizması diğer organlara
kan Yardıması Mehmet
Gölhan, "Bizim Doğramaa ile
kişisel hiçbir sıkıntımız yoktu.
Sayın hocamın kendi takdiri-
dir" dedi. RP Grup Başkanve-
kili Şevket Kazan da istifayı
memnuniyetle karşıladıklannı
belirterek, "İhsan Doğramaa'-
aktanlacaktır. Bu bütünlük dan yıllardır beklenen özveriyi
içinde rekıörlüğün önemi kal- görebildik" dedi. MÇP Genel
Başkan Yardıması Şevket Bü-mıyor. Hazırladığımız yasa çık-
tığı takdirde kimse rektör ol-
mak için başvurmayacak."
SHP Grup Başkanvekili Ay-
dın Güven Gürkan, Doğra-
maa'nın istifasının yerinde ve
doğru olduğunu, ancak tek ba-
şına çözüm olmayacağıru sa-
vundu. Gürkan, üniversitenin
radikal bir şekilde yenileşmesi
gerektiğini, istifa ile bu yolun
açıldığını kaydetti.
SHP Genel Sekreteri Cevdet
Selvi, istifayı, "Oh, iyi oldu.
Geç bile kalmışü" diye değer-
lendirdi. Selvi, "Doğramacı ile
başlayan istifalar sürecektir.
Ama peşinden çağdaş ye de-
mokratik yapılanmalar da gele-
cektir" dedi. DYP Genel Baş-
lent Yahnici de YÖK'ün ıslah
edilmesi gerektiğini söyledi.
-YÖK Başkanı İhsan Doğra-
maa'nın istifası, üniversite rek-
törleri tarafından "kayıp" olarak
nitelendirilirken, bazı öğretim
üyeleri ve meslek örgütlerince
"memnuniyetle" karşılandı.
Doğramaa'nın istifasını değer-
lendiren rektörler ve öğretim üye-
leri şunlan söyledi:
Yakup Kepenek (Öğretim
Üyeleri Demeği Genel Başkanı):
YÖK Başkanı ihsan Doğramaa,
12 Eylül'ün baskıa yönetiminin
üniversitelerdeki karanlık uygu-
lamalannın bir araaydı. Bu ara-
an ya da simgenin gitmesi, 12
Eylül üniversite anlayışının orta-
dan kalktığj, yok olduğu anlamı-
na gelmiyor. Düzen varlığıru
sürdürüyor. Bizim için önemli
olan, özerk ve demokratik üni-
versite kavramının yaşama geci-
rilmesidir.
Şafak Alpay (ODTÜ öğretim
Elemanlan Derneği Başkanı):
Doğramacı, bence, YÖK'e yapa-
cağı en büyük hizmeü yapmışür.
Kendisine müteşekkiriz. Şimdi
heykeli dikümeyi hak etti. Doğ-
ramaa'nın istifasıyla bir 12 Eylül
safrasından daha kurtulundu.
Kendisini kutlanm.
Halil Cin (Selçuk Üniversitesi
Rektörü): Türk yüksek öğrelimi
açısından büyük bir kayıptır. Ye-
ni secimi bir kargaşa içine soktu-
ğu da kesin. Türk yükseköğreti-
mine büyük hizmetleri oldu.
Mehmet Sağlam (19 Mayıs
Üniversitesi, Rektörü): Kendi
takdiridir. Üniversite camiası için
bir kayıpür. Bizim yaşımız kadar
hizmeti olan bir insan.
.Prof. Dr. Coşkun Özdemir
(Üniversite Öğretim Üyeleri Der-
neği Başkanı): Doğramaa'nın
geç kalmış istifası, YOK sistemi-
nin iflasının resmen ilanıdır.
Özerk üniversitenin önündeki
büyük bir engel kalkmıştır.
Doğramacı'nın veliahtı
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - Prof.Dr. İhsan Doğra-
maa'nın istifasıyla boşalan
YÖK Başkanhğına, Doğra-
macı'ya yakınlığı ile bilinen 19
Mayıs Üniversitesi Rektörü
Prof.Dr. Mehmet Sağlam geti-
rildi. Sağlam Cumhuriyet'e ver-
diği demeçte, "Sayın Doğrama-
cı, bizim yaşımız kadar hizmeti
olan bir insan. İstifası büyük
kayıptır" dedi.
YÖK yasasına göre, Cum-
hurbaşkanı Özal, Doğramaa'-
nın istifasıyla boşalan YÖK
üyeliğine, kendi kontenjanı ol-
ması nedeniyle, önceliği rektör-
lük, dekanlık ya da öğretim
üyeliğinde "başanlı olmuş" öğ-
retim üyelerine vermek koşu-
luyla, ıstediği kişiyi atayabili-
yordu. Cumhurbaşkanı Özal
yine, aynı yasaya göre, YÖK
Başkanhğı'na da YÖK üyele-
rinden herhangi bir birini geti-
rebiliyordu.
Cumhurbaşkanı ÖzaL Prof.
Dr. Sağlam'ın, YÖK Başkan-
Uğı'na getirilmesine ilişkin. yal-
nız kendi imzasıru taşıyan ka-
ramameyi, dün öğleden sonra
DÛNYA'DA
Devlet Bafcanlığı Meteoro-
loji Genel Mûdûriûğü'nden
alınan bilgiye göre yurdun
kuzeydoğu kesimleri çok
buhitkı, Mannara'nın doğu-
şu, Bat ve Orta Karadeniz,
İç Anadolu'nun kuzeybatı-
sı sağanak yağışlı, diğer
yerler açık geçecek. Hava
sıcaklığı değişmeyecek.
Rüzgar kuzey ve batı yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette esecek. Oeniz-
lerde rüzgâr, Marmara'da yıldız ve poyraz, güney Ege'de günbatsı ve kara-
yel, Akdenlz'de günbatısı ve lodostan 3-5 kuvvetinde saatte 10-21 derîız mili
hızla esecek.
Aöana
Afyon
SrAntara
Vlın
Buna
ÇanaUaM
Edinv
Erzunım
E^ahr
btrtul
tznv
Kvs
Knva
Ueran
Samsun
Zoooukök
A
B
A
Y
A
A
Y
A
A
A
A
Y
Y
A
A
Y
A
Y
A
Y
3S°
29°
27°
29°
30°
34°
30°
30°
37°
30°
26°
28°
26°
33°
28°
30°
29°
26°
27»
24°
22°
17°
13»
17°
21°
21°
18°
M°
W
18°
10°
19°
19°
23°
11°
W
23°
17°
19°
17°
bulunu yıjmurlu lahı A-açık B-bulultu G-güneşü K-tariı S-ssi Y-yaJmurtu
imzaladı ve Resmi Gazete'ye
gönderdi. Sağlam. dün Cum-
huriyet'in sorusunu yanıtlar-
ken, "Sayın Doğramaa'nın
görevinden istifası elbette ki
kendi takdiridir. Ancak üniver-
site camiası için büyük kayıptır.
Bizim yaşımız kadar hizmeti
olan bir insandır" dedi.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal'-
ın kontenjanından. önce YÖK
üyesi, ardından da YÖK Başkanı
olan Prof. Dr. Mehmet Sağlam,
1938 yılında Göksun'da doğdu.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fa-
kültesi'ni bitirdikten sonra Co-
lumbia ve New York üniversite-
lerinde doktora ve master yaptı.
1963-65 yıllan arasında Trab-
zon'un Of ilçesinde stajyer kay-
makam vekiü olarak görev yaptı.
1972 yıhnda doktor. 1977 yılında
da docent oldu. 1981 yılında
YÖK kurulduğunda, Odalar Bir-
liği Genel Sekreterliği görevinde
bulunuyordu. Profesörlüğünü,
1980-1984 yıllan arasında Odalar
Birliği Genel Sekreterliği görevi
sürerken. YÖK'ün kurulmasın-
dan bir yıl sonra, 1982 yılında
aldı. 1972-80 yıllan arasında Ha-
cettepe Üniversitesi'nde öğretim
üyesi olarak görevde bulundu.
Sonraki yıllarda, akademik kari-
yerinin yükselmesinde büyük rol
oynayan, Prof.Dr. İhsan Doğra-
macı'yı da bu görevi sırasında
tanıdı.
. Sonradan fakülte olan Gazi
Üniversitesi'ne bağlı İktisadi ve
İdari Bilimler Akademisi'nden
profesör ünvanını da aldıktan
sonra, 1984-85 yıllan arasında
aynı üniversiteye bağlı Mesleki
Eğitim Fakültesi'ne dekan oldu.
İhsan Doğramacı, Sağlam'ın
akademik yükselişindeki en
önemli katkısını da bu tarihte
yaptı. Doğramaa, Üniversitede
görevh' bazı öğretim üyeleriyle
, arasındaki çekişmeler nedeniyle
rahatsızlık kaynağı olan, 19 Ma-
yıs Üniversitesi Rektörü Ali Sü-
mer'in istifasında rol oynadı.
Sümer. istifa ederek, bu görevi
boşaltınca, Sağlam'ın önü açıl-
mış oldu. E>oğramaa'nın başka-
nı olduğu YÖK de, bu göreve
1985 yılında Sağlam'ı getirdi. 5
yıllık görev süresi 1990 yıhnda so-
naeren Sağlam'ın görev süresi
YÖK tarafından ikinci kez uza-
tıldı.
Sağlam, rektörlük görevinin
yanı sıra, Kredi ve Yurtlar Kuru-
mu Yönetim Kurulu Başkanlığı
görevini de yürütüyordu. Sağ-
lam'ın, rektör olduğu üniversite-
nin Tıp Fakültesi Fizyoloji Bö-
lümü'ne öğretim üyesi olarak
atanması da değişik yorumlara
yol açü. Sağlam'ın, bu atama ile
fakültenin döner sermayesinden
gelir sağlamasırun amaçlandığı
öne sürüldü. Sağlam, Cumhuri-
yet'in sorusu üzerine, gelir sağla-
dığı iddialannı yalanlayarak, "19
Mayıs Üniversitesi'nde alanıyla
ilgili birim olmadığı için bu göre-
ve atandığım" söyiemişti.
Sağlam, geçtiğimiz hafta Ha-
cettepe Üniversitesi Çocuk Has-
tanesi'nin önünde açılan Doğra-
maa'nın heykelinin açılış töreni-
nedekatılmıştı.
Sağlam'ın YÖK Başkanhğı'na
seçümesi, YÖK çevrelerinde
sürpriz olarak değerlendirilme-
di. YÖK kaynaklan, Sağlam'ın
bu göreve getirümesinde Doğra-
macı nın etkın olduğunu sandık-
lannı söylediler. Bir YÖK üyesi,
"Sağlam'ın akademik kariyerin-
deki gelişime baktığınız zaman,
Doğramaa'nın kendisine sanki
bir veliaht yetiştirdiği izlenimini
alırsınız" dedi.
1973 yılında ABD'de Foun-
der's Day Award ( Mezuniyet
Şeref Ödülü) alan Sağlam evli ve
iki çocuk babası. Prof. Dr. Sağ-
lam'ın. "Örgütsel değişme" vc
"Alt kademe yöneticilerinin hiz-
met içi eğitimi" başlıklı iki eseri
de bulunuyor.
Çağdaş iüıiversite
nasıl olmalıdır?
• Ülkemizde YÖK öncesi mevcut olan demok-
ratik üniversitenin çağdaş, uluslararası ortam-
da geçerliliği olan araştırmalar yaparak ülke-
nin uluslararası saygınlığına ve refah düzeyine
katkı yapan bir kurum olduğu tezi ne yaziktır
ki doğru değildir.
Prof.Dr. Erdogan S.Şuhubi (1)
Prof.Dr.DrJı.cA.M. Celal Şengör (2)
Bugûnlerde özellikle basın aracıhğı ile kamuoyunu ya-
kından ilgilendiren konulardan biri, hükümetin 2547 sayüı
Üniversite Kanunu üzerinde yapacağı ve 7 Temmuz 1992
tarihinden itibaren de yaptığı değişikliktir. Basında sıkça
görülen yazüann dile getirdiği dilek ortaktır: Üniversite de-
mokratik olmalıdır! Ancak demokratik bir üniversite ç&ğ-
daşlaşmaya aday addedilebilir! Bu arada pek çok yazıda
dile gelen bir husus da, 12 Eylül yönetimi tarafından özerk-
liği elinden ahnmış olan üniversitenin kendisinden bekleni-
len düzeyde çağdaş bilim üretme, eğitim ve araştırma faali-
yetleri temeli üzerinde bilgi çağına geçiş döneminde kıla-
vuzluk yapma, ülkemizin araştırma-geliştirme potansiyeli-
ni, ürettiği bilim ve teknoloji iie arttırma yeteneklerini
kaybetmek üzere olduğu veya tamamen kaybettiğidir. Bah-
si geçen yazarlara göre bu yeteneğin üniversiteye tekrar
kazandınlmasının yolu, üniversiteyi demokratikleştinne-
den geçmektedir.
Bizler, özelhlcle geçen aylar içinde, çeşitli sohbetler esna-
sında ve aynca yazıh olarak, hükümet yetkililerine yukan-
da sayvlan fıkirlere paralel olmayan bazı görüşlerimizi ilet-
meye çahştık. Ancak bunlann en ufak bir yankısını dahi
bugüne dek göremediğimiz için bahis konusu görüşlerimizi,
ülkemizde vergi vererek üniversitelerimizi yaşatan kamuo-
yuna duyurmayı tarihi bir görev bildik.
Ülkemizde YÖK öncesi mevcut olan demokratik üniver-
sitenin çağdaş, Uluslararası ortamda geçerliliği olan araştır-
malar yaparak ülkenin uluslararası saygınlığına ve refah
düzeyine katkı yapan bir kurum olduğu tezi ne yazıkür ki
doğru değildir. Aksine, 1980 öncesi üniversitesi, içerisinde-
ki bazı özverili meslektas ve hocalanmızı tenzih ederek ifa-
de etmek zonındayız ki, İkinci Dûnya Savaşı ve öncesi yüla-
nnda Almanya'dan politik nedenlerle sürülen ve/veya
kaçan üstün nitelikli yabana bilim adamlannın ülkemizde
oluşturduklan saygın bilim düzeyini, genelde ünıversıtede-
ki konumunu çeşitli yoUardan kendisine maddi gelir sağla-
yan etiket çercevesinde değerlendirenlerin ekseriyetfc
makam ve rütbe cevresinde yoğunlaşan kısır çekişmeleri
nedeniyle kısa bir sürede müflis 18. yüzyıl Osmanlı medre-
selerinin düzeyine getirmiş olan üniversitedir. 1981 yüında
(yani 12 Eylül 1980 darbesinden önce yazılmış bilimsel eser-
lerin çoğunun yayımlandığı yılda) nüfusu 50 milyon civa-
nnda olan Türkiye, dünyada yayımlanan 472.669 bilimsel
makalenın binde altısından azını üretmiş olan on ülkeden
biridir. (•) Demek ki 1933'te üniverste reformunu yapmış
ve hale 1936-1945 yıllan arasında üniversitelerinde pek çok
dünya çapında otoriteyi öğretim kadrosunda bulundurmuş
ve 1981'de 3.241 öğretim üyesi bulunan Türkiye'nin dünya
bilimine katkısı yaloızca 368 makale, yani öğretim üyesi ba-
şına 0.1 civanndadır! Yani, 1980 öncesinin demokratik üni-
versitesinde her 10 öğretim üyesinden ancak biri 1981 yılın-
da bir makale yayımlamak marifetini gösterebilmiştir. Bu
durum 1971-1981 aralığında hiç değişmemiştir! Bir başka
ifade ile en az on yıllık bir süre içerisinde üniversite öğretim
üyelerinin ancak onda biri yasa ile belirlenen görevlerini ye-
rine getirmişlerdir ve halkın vergileriyle beslenen "özerk
üniversiteye" bu konuda hesap sormak da hiçbir hüküme-
tin veya vergi mükellefinin aklına gelmemiştir.
Buradan çıkacak ders çok aa, ama çok açıktır: Çağdaş
üniversite, yaratıalığı varlık nedeni olarak benimsemek zo-
runda olduğu için, mutlaka özgür düşünce ve eğitimin gere-
ği demokratik olacaktır; ancak demokratik her üniversite-
nin çağdaş üniversiteyi içermesinin gerekli olmadığı, Türki-
ye üniversitelerinin 1960'tan 1980 yılına kadar olan tarihi-
nin de gösterdiği gibi açıktır! Bugün üniversitelerin temel
sorunu ne YÖK'tür ne de özerklikleri ve demokratik yasala-
n ebnden ahnmış olmakür. Elinde özerklik ve demokratik
yasa varken de görevini yapmamış olan üniversite artık
özerkliğin yasa ile verilen bir hak değil, saygınlıkla kazaru-
lan bir ayncalık olduğunu anlamalı, demokrasi kavramını
da bilim dünyası içinde basit bir çoğulculuk şeklinde değil,
bir "Atina demokrasisi" çercevesinde düşünmeye başlama-
hdır. Keşke yeni çıkan rektör secimi yasasının koalisyon
protokolüne rağmen demokratik ohnamasını istediğj iddia
edilen veya bu konuda sessiz kalan sayın milletvekillerimi-
zin; üniversitenin kendisini idare etme becerisini çoktan
kaybetmiş olduğunu fark etmiş, rektörlüklere Atatürk dö-
neminde de olduğu gibi tepeden atama yaparak, ANAP
iktidannın hovardaca harcadığı bir olanağı değerlendirme-
yi ve koalisyon protokolünde sözü geçen "evrensel stan-
dartlann kabul gördüğü üniversite"yi gerçekten yaratmayı
amaçlayan, ülke ve toplum çıkarlannı geçici koalisyon pro-
tokollerinden daha ciddiye alan kimseler olduklanna inan-
makta bu denli zorlanmasavdık!
Tabii ki YÖK, kâğıt üzerindeki yasası ile değil, üniversite-
deki kalitesiz zümrenin de yaygın desteğini alan sorumsuz
uygulamalan ile üniversitelerimizi "şah iken şahbaz' etmiş-
tir. Zaten pek düşük olan öğretim üyesi kalitesini, seçimin-
de adeta özen gösterdiği, çoğu bilim adamlığı niteliğinden
yoksun idarecileri ve nitelik yerine nicelik arayan hükümet
politikalan marifetiyle elle tutulamaz hale getirmiş, üniver-
sitede vasıfsızlığı özendirmiş, bunun sonucu olarak da öğre-
tim elemanlannın ezici çoğunluğu yaratıalıktan yoksun,
bilgi üretme beceri ve hevesi bulunmayan kimselerden olu-
şur hale gelmiştir. Bu kimselerin seçmen bazını oluştura-
caklan ve meritokrasiye değil, basit bir çoğulculuğa daya-
nan bir yönetici seçim sisteminin üniversitelerimizi ne hale
getireceğıni anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur. Kal-
dı ki önümüzde ders alacağımız bir de Türkiye Cumhuriyeti
yukseköğretim tarihi bulunmaktadır.
Burada yazılanlann kontrolü çok kolaydır. Her yıl ya-
yımlanmakta olan Uluslararası Fen Bilirnleri, Sosyal Bi-
limler ve Sanat ve Hümanite Aüf Endekslerinde Türkiye'-
nin katkısına bakmak cesaretini kendisinde bulacak herkes
burada yazılanlan kendisi adına denetleyebilir. Bu ülkede
verdiği vergilerle çocuğunun ve dolayısıyla ülkesinin gele-
ceğini kendisine emanet ettiği üniversiteleri ayakta tutan
halk, bu gerçekleri bilmeli ve gerek üniversitelerden gerekse
de onlann yasalanru halk adına çıkaran hükümetten hesap
sormahdır. İçtenlikle umanz ki, haUun büyük bir güvence
ile seçerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderdiği
koalisyon ortağı partiler ve sayın başkanlan, kendilerine
yannkı oyu sağlayacak ucuz bir popülizmi aramak yerine;
ülkemizin, önümüzdeki on yıllarda oluşumunu tamamla-
yacağı kesin gibi gözüken bilgi çağı dünya toplumunda öz-
lediğimiz yeri almasmda itici gücü oluşturacak; tezgâhlan-
makta olduğunun verileri bugünden görülebilecek sömurü
düzeninin tutsa^ olmasını önleyecek yaraüalığı özendiren,
bilgi ve teknoloji üretimine birincil öncelik vermesi eereke-
cek üniversitelerimizi yeniden yapılandıracak, YÖK ve
YÖK öncesi sistemlere göre radikal bir reformu, gerekiyor-
sa üniversite mensuplanmızın çoğunluğunu karşısına al-
mayı göze alarak yapabilecek cesaret ve özveriyi gösterirler
ve tarihe devlet adamı olarak geçmeyi politikaabğa yeğler-
ler.
(1) 1976 TÜBİTAK Bilim Ödülü Sahibi Avrupa Akademisi
ve İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
(2)1986 TÜBİTAK Bilim Ödülü Sahibi, Avrupa Akademisi
ve İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi.
(*) Özdaş, M.N., 1983, Türk Bilim Politikasının Ana
Çizgileri. T.C. Devlet Bakanlığı. s. 77.