15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15TEMMUZ1992 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 Kaıtal Festivali'nde bugûn •KühürServisi-11. Kartal fesnvali kapsanunda bugûn •îsaatl7.00'de Kartal Weydam'nda Sami JCaraören ın yöneteceği *" Basın ve Sorunlan' paneline lSail Güreli, Mustafa Ekmekçi, Orhan Birgit ve ISecmi Tanyolaç katılıyor. Aynca 14.00-20.00 arasında Kartal Rıhtım Park'ta Türk Vazarlar Sendikası'nın düzenlediği, 14.00-18.00 arasında da Cumhuriyet KJtap Kulübü'nün organize ettiği konuk yazar ve şairlerle söyleşi ve ımza programı gerçekleşurilecek. Gençlik konserleri kapsanunda da ' Kartal Gül Bahçesf nde 'îkbal-GrupTürkü', Gürcistan Halk Danslan Topluluğu, Bostancı sının Kartal Beledıye Parkı'nda da Grup Büyülüyelken ve Grup Vhsky izlenebilinir. 'Yahudileri İnönü kuptardı' •ANKARA(ANKA)- California Üniversitesi'nda, Osmanlı ve Türk tarihi okutan Prof.Dr. Stanford Shaw, bugün Heybeliada'daki İnönü Evi'nde, "İsmet İnönü döneminde soykınm tehlikesinde musevilere Türkiye'nin kanatgermesi" konulu bir konferans verecek. İnönü Vaakfı'nca düzenlenen konferansta Prof Shaw, bir süre önce ortaya atılan "Türk hükümeti Nazilerle işbirliği yaparak sooykınmına yardım etli" yolundaki iddıalara yanıt verecek. Standford Shavv'un Türkçe vereceği konferansa Baaşbakan Süleyman Demirel ile Başbakan Yardıması Erdal İnönü'nün de katılması bekleniyor. Olimpiyat'a mûzik • Kûltür Servisi - 'Son İmparator" fılmının müziğini gerçekleştiren Ryuichi Sakamoto, 25 temmuzda başlayacak Yaz Olimpiyatlan'nın açıhş töreni müziğini haarhyor. Barselona kentindeki açıhş töreninde Sakamoto, dünyanın dört bir yanından milyonlarca izleyianin önünde kendi bestesi olan parçayı büyük bir senfoni orkestrasıyla seslendirecek. İspanyol yönetmen Pedro Almodovar'ınfilmlerinede müzik yapan Sakamoto, İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci'nin 'Son İmparator' adlı filmine haarladığı parçayla En İyi Film Müziği dabnda Oscar ödülü de alnuştı. '#20. ULUSLARARASIISTANBUL FESTİVALİ AKM'de bir resital veren Katia&MarieUe Labeque kardeşier, bu akşam John McLaughling ve triosuna Açıkhava'da eşlik edecekler. (İBRAHİM GÜNEL) Caznı ayağı öyle değü• Katia ye Maçelle Labeque Pivano Ikilisi ile John McLa- ughlin Üçlüsü, bu akşam Açıkhava'da birlikte çalacak. Klasikçi Labeque'ler caza vurgun. Cazcı McLaughlin ise klasiğe tutkun. Kûltür Servisi - Katia ve MarieDe La- beque piyano ikilisi ile John McLaughlin Üçlüsü bugün İstanbul Festivali'nin en ilginç konserlerinden birini verecek. Dün Atatürk Kültür Merkezi'nde bir kJasık müzik konseri veren Labeque Kardeşier, bu akşam Açıkhava Tiyatro- su'nda John McLaughlin (gitar), Trilok Gurtu (vurmalı çalgılar) ve Dominique Di Piazza (bas) ile bir araya gelecekler. John McLaughlin Üçlüsü'nün kendi başına vereceği konser ise yann akşam yine Açıkhava'da. Katia Labeque, ünlü İngiliz gitara John McLaughlin'le yalnızca yaşamını değil, caz tutkusunu da paylaşıyor. Sü- reklj yenilik peşmde koşan Labeque Kardeşler ve McLaughlin son yıllarda bir araya gelip caz ve doğaçlamalar içe- ren konserler de veriyorlar. Klasik müziğin yanı sıra caza da bü- yük ilgi duyan Labeque Kardeşler'den Katia, McLaughlin'in CBS için doldur- duğu plakta yer aldı ve onun gitar ve pi- yano için bestelerini seslendirdi. Öte yandan, Latin Amerikalı genç caz piya- nisti Micbel Camilo'ya Philharmonia Orkestrası'nca Labeque Kardeşler için bir parça sipariş edildi. Labeque'lerin son plaklanndan Renklerin Aşkı tü- müyle caz parçalanndan oluşuyor. Ka- tia ve Manellc, Renklerin Aşkı' nda sy- nthesizer çabyorlar. 1960'lann sonlannda ABD'ye yer- leşen John McLaughlin, Lifetime adlı ünlü caz grubuna kaülmış, Wayne Shorter ve Miles Davis ile çalmış, 1970'- lerin başında davulcu BUly Cobham ve kemana Jerry Goodman ile yapüğı My Goals Beyond yılın en iyi plağı seçibnişti. Daha sonra kurduğiı 'caz fusion' gruplanmn en parlağı Mahavishnu Or- kestrası efsane topluluklar arasına giren McLaughlin, calışmalannı bir yandan da Carios Santana ile sürdürmüştü. Müziğinde gerçekleştirdiği sürekli ye- niliklerle ünlenen McLaughlin, yalnızca akustik gitar çalma isteğiyle Shakti gru- que'lerin bunu kurmuş, David Sanbum ve Chick Corea ile işbirlığine gjtmişti. Friday Night in San Francisco ve Pas- son, Grace and Fire adlı efsane albüm- ler ise McLaughlin"i Paco de Lucia ve Al Di Meola gibi iki büvfık gitarcıyla bir araya getirmişti. McLaughlin'in Akde- niz adlı gitar konçertosu ise ünlü gitarcı ve İskoç Ulusal Orkestrası tarafından 18. İstanbul Festivali'nde 'yorum- lanmıştı. 1988'de klasik müziğe yönelik çalışmalannın yanı sıra, Afnka asıllı AJ- man basçı Kai Eckhardt-Karpeh ve Hintli vurmalı çalgılar virtüozu Trilok Gurtu ile kendi üçlüsünü kuran McLa- ughlin, 18. Uluslararası İstanbul Festi- vali'nden sonra bir kez daha İstanbul'- da. Ama bu kez basçı Eckhardt-Kar- peh'in yerini Fransız basçı Dominique Di Piazza almış durumda. Başsağlığı mektuplan bir gerçeği ortaya çıkardı RessamVan Gogh 'yalruzadam'değildi AMSTERDAM (Reuter) - Tablolan günümüzde rekor fi- yatlara satılan Hollandalı res- sanr Vincent van Gogh , genel kanınıntersine,dostuolmayan, yalnız, zamanında değeri an- laşılmamış bir ressam değildi. Amsterdarn'da yeni açılan bir sergi, Paul Gauguin, Henri de Toulouse-Lautrec ve Claude Monet gibi ünlü ad- lann,daha ogünler- deVan Gogh'u hem bir ressam hem de bir dost olarak yü- celttiklerini ortaya koyuyor. Hollandalı res- samın yapıtlannın dünyadakı en bü- koleksiyonur.unyer aldığı Van Gogh Müzesi'ndeki Bü- yük Bir Ressam Oldü başlıklı sergide, Van Gogh'un 1890'da37yaşındain- tihar etmesinden sonra, erkek kardeşi Theo' ya ve ailesine gönderüenvebugünekadarpek az bilinen başsağlığı mektup- lanna yer veriliyor. Sergiyi dü- zenleyenler, Van Gogh'a sevgi ve hayranlıkla dolu olan baş- sağlığı mektuplannın, kamuo- yundaki 'yalnız Van Gogh' imajını degiştireceğine inanı- yorlar. Yaşamının son aylan- nda Hollandalı ressamm teda- visinı üstlenen Dr. Paul Gac- het, mektubunda Van Gogh'- tan bir 'dev' ve 'sanat şehıdf diye söz ediyor. Toulouse- Lautrec ise 'Benim ne kadar yakın bir dostum olduğunu ve bana olan sevgisini her fırsatta nasıl gösterdiğini bilirsiniz' di- yor. Sergide yer alan en dokunaklı mek- tup, Gauguin'in mektubu: 'O benim cok yakın bir dos- tum ve gerçek bir ressamdı. Günü- müzde pek az rast- lanan gerçek bir res- sam!' Bılindıgı gibi, VanGoghl888No- eli'nden iki gün önce Gauguin'le şiddetle bir tarü- şmaya girmiş ve sonra da ku- lağının bir bölümünü kesmişti. 1990'da Van Gogh'un ölü- münün 100. yılı dolayısıyla Amsterdam'da düzenlenen büyük sergiyi dünyanın dört bir yanından gelen 900 bin kişi gezmişti. öte yandan, aym yil Van Gogh'un Dr. Gachet'nin Portresi' adh tablosu müzaye- dede 82.5 milyon dolara alıcı bularak dünya rekoru kırmıştı. SinemaGenel Müdürlüğüneatanmıştı Ongörengörevireddettiçok teşekkürediyorum. Ne var ki, atamam yapılc Kûltür Senisi-Küitür Ba- kanlığı Sinema ve Telif Hak- lan Genel Müdürlüğü'ne ata- nan gazetemiz yazarlanndan Mahmut Tali Ongören göre- vinden vazgeçtiğini belirtti. Öngören, görevine başlaya- cağı günde, bu görevden vaz- gecmesinin nedenini şöyle acı- kladı: " Ashnda Sayın Kültür Ba- kanı Fikri Sağlar. Müsteşar Emre Kongar ve Müsteşar Yardıması Gülşen Karakadı- oğlu'na beni böyle bir göreve getirmeyi düşündükleri için y yapıldıktan sonra Güvenlik Soruşturması'nın sonucu bekleme ve her türlü sonuca göre yapılabilecek işle- me de boyun eğeme zorunlulu- ğunu en son dakikada öğren- dim. Bu, gerçekten iyi nıyetli bürokratlan da aşan bir du- rum. Oysa ben insan haklan mücadelesi içinde güvenlik so- ruşturmasının kaldınlması- ndan yana bir tavır koymuş ki- şiyim. Şimdi kalkıp bu gibi so- ruşturmanın olumlu ya da olumsuz sonuçlannı göze al- mayı kendimeyediremedim." Festivalde Oxford Şehir Orkestrası'nı yöneten Cem Mansur: Bestedlerinhayalgücü çalgıların ötesinde EVİN tLYASOĞLU Cem Mansur, geçen hafta Aya İrini'de Oxford Şehir Or- kestrası'nın iki konserini yönet- ti. Birind konserde Peter-Lucas GraFın flütüyle kaüldığı bol Mozarfb bir program, ikıncide Londra Pro Musica Korosu'- nun kaüldığı Haendel'in Mesih Oratoryosu seslendırildi. Cem Mansur ilk kez Aya İrini'de bir konser yöneü'yordu. 1957 doğumlu şefimiz yirmi yaşında ciddi bir müzik eğiti- mine başlamış, 1981'de Guild HaD Müzik Okulu'nu bitirmiş; İstanbul Devlet Operası'nda, İngiliz Oda Orkestrası'nda ve 1989'dan bu yana Oxford Şehir Orkestrası'nda şeflik görevi üstlenmiş. Bu orkestrayla Av- rupa'nın çeşitli kentlerinde tur- nelere katılmakta. - Keşke müziğe daha erken yıl- larda başlamış olsaydıra dediği- niz oluyor mu? - Her zaman diyorum deme- sine, ama şu anda o kadar önemli değil artık. İnsan sürekli birgelişmehalinde. Her zaman, tamamlanmamış bir şeyler var. Altı yaşında da başlasaydım yine eksiklerim olacaktı. Şu an hcrhangi bir geri kalmışlığım yok. Ashnda işin güzellığı de, hep tamamlanmamışı duyabil- mekte. Yoksa emekli olursu- nuz. - Gençlere, müziğe daha kücük başlamalannı öğütkr mi- amz? - İsteyen istediği yaşta baş- lasın. Harika çocukluk kendine özgü bir olay. Sonunda bazen harikalığı gidiyor, çocukluğu kalıyor. • On yaşoıda bir piyanisti, yir- mi yaşmda bir şancıyı keyifle dinliyorsunuz, ama şeflik bir bi- rikim işi. Otuzundan önce pek durup oturmuyor değil mi? - 25 yaşında yaptığını o anda harika sanıyorsun. Oysa geri dönüp baktığında, değil. Önemli olan o koşullar içinde • tutarlı olması. - öoceki söyleşilerimizden bi- rinde, 'Bestednin eseri yazdığı cağ, içinde yasadığı dönem, o eseri anlamakta büyük önem taşv' demiştiniz. Hala her yö- neteceğiniz eser için, yazıldığı dönemin araştırmasını yapıyor musumız? mek, bazı tür müzisyenler için gecerli. Baalan içgüdüsel halle- diyor. Kendi dünyamda duy- gusal olarak zor yaklaştığırn besteciler için o çağı incelemem çok yararb oldu. Orneğin Berli- oz'da bir problemim vardı: ce" dediğimiz serbest çahşan- lar. Tümü de çok profesyonel. İngiltere'de bütün orkestralar artık bu statüde. Orkestranın kullandığı bir b'ste var. Müzis- yen başka yerde anlaşma yap- mışsa bir sonraki geliyor sırada. • Oxford Şehir Orkestrası'nın şefı Cem Man- sur, "Harika çocukJuk kendine özgü bir olay" diyor. "Sonunda harikabğı gidiyor, çocukJuğu kalıyor bazen." •Aya İrini'de ilk kez konser yöneten Cem Mansur, Oxford Şehir Orkestrası ile Avrupa'- nın çeşitli kentlerinde turnelere de katılıyor. 35 yaşmdaki Mansur, İngiliz Oda Orkestrası'nı da yönetmişti.Orkestra şefi Cem Mansur - Çağa ne kadar yaklaşabilır- sen o kadar yararlı. Müzik as- hnda çok soyut bir sanat dalı. Çağ hakkında dünya kadar araştırma yapıp müziğe ya- kmlığı olmayan insan, ona hakkım verecek demek değil- dir. Müziği "entelektüalize" et- Onun Fransız romantizmini kavrayamamışüm. O dönemin Fransız şürini, tiyatrosunu okuyarak yaklaştım. - Bir süredir yönetmekte ol- duğunuz Oxford Şehir Orkest- rası'nın yaptsı nedir? - Üveler değışken. "Freelan- - Kalite değismiyor mu? - Orkestradaki ilk perfor- mansında memnun bırakma- mışsa bir daha çağnlmaz o üye. - İngiliz müzik tarihi Purceü ve HaendeTden sonra uzun bir süre üretünine ara vermiş, ancak vimünci yüzyü başjyla Avrupa müziğine katkdarda buhmmuş, Elgar, Vaughan VViUiams, Wal- ton, Britten gibi besteciJerden sonra bugünkü İngiliz bestedleri incelemeye daha çok firsatmız ohıyor mu? - Bence yaşayan en büyük besteci Mkhael Tıppet Pek çok cağdaş İngiliz besteci var ilgi duyduğum ve programlanma katmaya çahşüğjm. - Günümüzde çağına uygun, özgün çalgılarla icra moda ha- üne geldi. Siz ne düşünüyor su- nuz? - Plak şirketleri bu olayı çok sömürdü. Bütün repenuan baştan kaydetmeye bahane oldu. Barok ve Klasik dönemin sazlannı kullarup o zamanın üslubu içinde çalmak ilginç bir araştırma. Bugüne kadar ara- dan geçen romanük akımın et- kisini de unutmamak gereki- yor. Bir yerde, bu tür eserlerin üzerindeki tozu kaldırmak olu- yor bu. Bence daha önemlisi, Barok ve Klasik çağın cümle yapısına uygun çalış stilini modern çalgı- lara uyarlamak. Besteci 200 yü önce bir şeyler yazmışsa ve hala bize bir şeyler söylüyorsa, o söylediğinin üzerine basmak gerek; Haendel'i Brahms gibi çalmak değil. Müziği yaşatan çalgıların bugün geldiği nofctada, eseri müzelik bir hale getirmeden seslendirmek. Bach, "Goldberg Çeşitlemeleri"ni klavsenin kısıtlı ses dinamiğinden öteler- de hayal etmiş mutlaka. Çalgının geüşmesi daima ar- kadan gelîniş. Bestecilerin ha- yalgücü kullandıklan caJgılann ötesindeymiş. FESTİVALDE BUGÜN • John McLaughlin İ'çlüsü ile Katia ve MarieOe Labeque Pi- yano İkilisi / Açıkhava Tiyatro- su, 21.30 FESTİVALDE YARIN •John McLaughlin Üçlüsö / Açıkhava Tiyatrosu, 21.30 STODYOIMGEA Y L I K M Ü Z İ K D E R G İ S İ ELTON JOHN NICK CAVE GARY MOORE KISS PEARLJAM MISSION BLACK CROVVES CARTER DAVİD BOWIE+ Kadir Çöpdemir - Erdal Göksoy - Burak Eldem Orhan Kahyaoğlu - Gökalp Baykal - Adnan Özer Barbaros Devecioğlu - Murat Beşer Ceyhun Canbazoğlu - Eyüp S.lblağ - Abdülika Afşin Akın - Recep Karaş - Mert Özmen - Murat Ersan Cengiz Alkan - Nezih Onur - Alan Hosman • Merkez Gazete Bayilerinde • Bazı Pfakçılarda • Bazı Kitabevlerinde İSTEME ADRESİ: Zeynep Sultan Cami Sok. 21 Alemdar Mah. 34410 Cağaloğlu-istanbul Tel: 512 16 36 - 512 36 76 Bulaşıkçılıktan fotoğrafçılığa, edebiyat öğretmenliğinden yazarlığa Tekin Sönmez Bu düııyaııııı eveilleşıııeyeıı yaratddarmdan AHUANTMEN Hindistan'ın büyülü dünya- sını solumuş olduğu belli olu- yordu zaten. Gazetemizde ya- yımlanan "Hiodistan Büyüsü" başlıklı yazı dizisini gazetemize getirdiğinde, Tekin Sönmez ger- çekten de bir Hintli gibiydi. Ka- rarmış teni, ince bedeni, san- daletleriyle, onu daha önce gör- memiş olanlar hemen sordu: "Kirobur Bir yabana. Belki de değil? Tanıdık. ama sanki biraz uzak. Bir yazar. Sanatçı. Sürekli ara- yan, soru soran ve sorgulayan, bir gezgin gibi hep yeni bir şeyi keşfetmek için uğraşan, hiç yo- rulmadan 'yflröyen' -Hindistan, Meksika, Guatemala, İsveç, Almanya yalnızca birkaç du- rak-, dünyanın kendi deyimiyle "evcilleşmeyen yaratıklan"ndan biri Tekin Sönmez. Onun yoiculuklan asbnda hepimizin yaşamda bir kez, ama hayır, belki de tüm bir ya- şam boyunca çıkmamız gere- ken yolculuğa benziyor: Bu, kendi yolculuğumuzdan, ken- dimizi keşfetmemiz için gere- ken çabadan başkası değil. Onun için, "Ben kendimi her yerde yabancı görüyorum" de- yince yadırgamıyor insan Sön- me7'ı: "Kendimi kendi içimde de ya- bancı görüyorum. Kendimi ken- dime tanımlamakta zorluk çeki- yorum. Kuşkusuz bütün ömrüm kendimi tanunak için geçti. Ben, ben olabildim mi onu da bilmiyo- rum. Her yerde yabancıyım, ama bununla birlikte her yerde bir parçam var gibi de geliyor bana. Ayrıldığım her yerde bir parça bırakıyonun ve gideceğim her yerde de bir parçamı bulacak gibiyim." ranıyor, yalnızca sezgileriyle konuşuyor: "Kültür köklerim Anadolu'- dan geliyor. İÖ 7 binlere da vanı- yor bu kültür. Bunun içinde İsla- mivet'in ne kadar yeri olabilir onu ben bUemem. Ama sezgileri- me dayanarak sövleyebilirim ki İslamiyet bana ne kadar yakınsa ötekiler de o kadar yakın. Ben bir sanatçı olarak yansız da kal- mak istiyorum. Bununla birlikte Cermen coğrafyası da beni ilgi- • Bir 'yabana'. Belki de değil. Tanıdık, ama sanki biraz uzak. Bir yazar. Sanatçı. Sürekli ara- yan, soru soran, sorgulayan; bir gezgin gibi hiç yorulmadan yürüyen biri.Kendi deyimiyle, bu dünyanın 'evcilleşmeyen yaratıklanndan.' Tekin Sönmez'in ilginç bir öyküsü var. Anadolu'da geçen çocukluğu, bulaşıkçılıktan fo- toğrafçılığa, edebiyat öğret- menliğinden yazarlığa dek uza- nan upuzun bir serüven. onun yaşamı. Dokuz yıldır Türkiye'- den uzak. Dönmeve de pek ni- yeti yok gjbi. Türkiye'de de git- tiği onca ülkede olduğu gibi, bir yabancı sonuçta. "DinB" değil. ama bütün dinlere saygılı, bü- tün dinlerden bir şey öğrenme- ye bakıyor. Kendinden söz ederken, son derece özgür dav- lendiriyor. Maya-Aztek de beni ilgilendiriyor. Çünkii ben koz- mosun bir parçasıyım. Ve koz- mos bilincinin haşan, ele avuca sığmaz ve aykın hastalıklı çocu- ğuyum da. Belki kozmos bilincini kendün tam edinebilseydim, onu ancak o kadar güzel, mükemmel kulla- nabilseydim, o kadar hastalıklı olmayacaktim ve beni doğuran bu doğanın, bu dünyanın, bu gü- zeüiklerin rahmini parcalayan ve onu işlemez hale getiren sayrı- lı bir varlık olmavacaktım. Bu nedenle kozmosun bir parçası- yım, ama kozmosun aynı za- manda hastalıklı bir parçasıyım da." Tekin Sönmez'in Türkçe yazdığı kitaplan. yalnız Türk okuruna yönelik değil. Türkçe bir söylem tutturmaya çalışı- yor, ama kendini "Avnıpalı" bir yazar olarak görüyor. "Gi- zem ve Büyü", "Hindistan Rü- >alan'\ "Kadınlar Vardı" ve "Söylence Berlin", kitaplann- dan birkaçı. Son kitabı "Söylence Bertin"i Berlin Kültür Senatosu'ndan aldığı bir burs ile kaldığı Ber- ün'de ya2mış. Kitapta kişi ya- bana, konu yabanalaşma. Erotik bir kitap. Sönmez'in teknik olarak' Türkiye'de bu anlamda 'usta* diyebileceği bir yazar yok. Avrupa'yı merkez alarak çok kültürlü ınsanlan tanımaya çalışıyor Sönmez. "Söylence Berlin"i şöyle anlatı- yor: "Onbinlerce insan bir Helga arayışındadır, evlenip orada ka- labilmek için çalışma ve oturma izni alabilmek için. Bu Helga'vı anlattım biraz. Gümimüz Hel- ga'sını. Gflnümüz Helga'sını arayanı anlattım. Biraz da poli- siye yam var kitabın. Politik bir sığınnıacı da var... İsterseniz ge- risini okura bırakalım..." Tekin Sönmez, yeni kitabı "Söylence Berlin"de biraz erotik, bi- rstr polmye bir öykü anlatıyor. (İBRAHİM GÜNEL)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle