15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 HAZİRAN1992 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 KIŞLALININ KONUĞU FERİDUN YAZAR PKK,12 Eylül dönemininürünü HEPGenel Başkanı Feridun Yazar, 1944 yılında Urfa'da doğdu. Yaptığı birkonuşmadan dolayı, 12 Mart döneminde DiyarbakırCezaevi'nde 1.5 yıl kaldı. 1973'teCHP'yegirdive 1977 yılında bu partinin adayı olarakUrfaBelediye Başkanıseçildi. 1979yılında, ülkücülerindüzenlediğivefaillerininhâlâbulunamadığı bir silahh saldında, eşiyle birlikte yaralandı ve birkaç ameliyat geçirerek hayatta kaldı. 12 Eylül döneminde tekrar tutuklandı ve gene Diyarbakır Cezaevf nde 1 yılı hücrede olmak üzere 1.5 yıl yattı. 1988'de Urfa SHP İl Başkanı oldu. 1989'da kuruculan arasında bulunduğu HEP'e Genel Sekreter seçildi. Fehmi Işıklar'ın ay- nlmasından sonra da, son kurultayda HEP Genel Başkanlığı'na getirildi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Yazar, Güneydoğu sorunu ile iîgili görüşlerini, yazanmız Ahmet Taner Kaşlah'ya anlattı. Şubat ayından sonra sertleşen hava ve Olağanüstü Hal Yasası'nın gündeme gelmesi işleri koparma noktasına getirdi Başbakan, u Kürt realitesini kabul ediyonım" demesinin de ötesinde, Cumhuriyet'e verdiği demeçte, "Kürtler etnik bir yapıdır ve hakları verilmelidir" demişti. Ama hiçbir somut adım atılmadı. Artık bu koalisyon hükümetinedestek vermenin anlamı kalmamıştı. KIŞLALI: HEP kökenb" millervekilleri yeniden yuvaya dönüyor- lar. Ama Güneydoğu sorununun bir büyük kitle partisi içinde ete aluunasuun dalia sağlıklı olduğunu düşünenler de var. YAZAR: HEP zaten SHP ile birleşmemiş, bir seçitn ittifakı yapmıştır. Ama hükümetin demokrasi paketine, ilİc önce çok umutla, sevgi ve saygı ile baktık. Ancak hava birden sertleşti ve Kürt sorununun, demokratik yollardan değil de askeri yollar- dan çözülmesi isteği hemen gündeme geldi. Amacımız Tûrkiye'- nin demokratikleşmesi olduğu için, oradaki arkadaşlanmıan demokrasıyi hızlandma yönde çalışmalannı ve hatta koşullan varsa, sürekli olarak SHP'de kalmalannj ben ve yönetimdeki arkadaşlanmız hesaplamıştık. Fakat şubat ayından sonra sert- leşen hava ve Olağanüstü Hal Yasası'nın gündeme gelmesi işleri koparma noktasına getirdi. Başbakan, '"K.ürt realitesıni kabul ediyorum" demesinin de ötesinde, Cumhunyet'e verdigı demeç- te, "Kürtler etnik bir yapıdır ve haklan verilmelidir" demişti. Ama hiçbir somut adım atılmadı. Artık bu koalisyon hükümeti- ne destek vermenin anlamı kalmamıştı. KIŞLALI: HEP Medis'te gnıp kurabilecek mi? YAZAR: SHP'den aynlan arkadaşlanmız, önce çok geniş kap- samlı bir parti kur- mak ıstediler. Buna biz de 'evet' dedik. Konuşan silahlan susturmak. akan kanlan durdurmak için ne gerekiyorsa yapıimalıdır yak- laşımı içinde, bütün Türk aydınlanna, demokratik kitle ör- gütlerine geniş kap- samlı bir toplantı çağnsı yapıldı. Partı birlikte oluşacaktı. Ancak 9 mayıstaki toplantıya çoğu çev- reler ya ilgi duy- madılar, ya da "Belli bir kıvama getinn, bakalım, uygun gö- rürsek katılınz" gö- rünümü içerisinde oldular. HEP'in 47 ilde örgütlenmesi var. 29 hazirandan ıtibaren seçimlere katılma hakkını elde etmiş olacak. Yeni bir partinin bu aşa- maya gelmesi için. iki yıla ve milyarlar- ca liraya gereksin- mesi var. Bu durum- da onlan HEP'e çağırdık. 'HEP'teeksiklik varsa tamamlanz, yanlışlık varsa dü- zeltiriz' dedik. Biz Kürt partisi olmak istemiyoruz. Ama kamu- oyuna böyle lanse edildi ve Kürtlerin çoğu da bizde yer alınca, fıilen böyle bir durum ortaya çıktı. Ancak sadece Kürt halkının değil, Türk halkının da sorunlanyla ilgilenmek zorundayız. Meclis'te grup kurabilmek için şu anda matematiksel olarak iki kişiye daha ihtiyacımız bulunuyor. Ama ben grup kuracağımız ve hatta grup için gerekli sayıyı aşacağımız inanandayım KIŞLALI: Demokratik bir diyaloğun yeterli düzeyde kurulabil- mesi ve bunun kitlelere de \ansı\abilmesi için, HEP'in Meclis'te grup kurmasının ve TV'deki liderler arası açıkoturumlara kaül- masının yararlı olacağına inanıvorum. YAZAR: Basın bizi çok yanlış tanıttı. Sanki devleti bölecek, Türk halkına düşman bir yapı olduğumuz izlenimi yaratıldı. Oysa Türkiye'de yaşayan tüm insanlarla. çok sıcak ilişkiler için- de olmak istiyoruz. Ve tümüyle biriikte oimak ıstiyoruz. Bu yanlış anlaşılmalan ortadan kaldırmamız için. belirttiğiniz gıbı, bizim de kitle iletişim araçlanndan yararlanmamız gerekir. Sanıyorum, birkaç defa TV'ye çıksak, hakkımızdaki önyargı- lan yıkanz. KIŞLALI: Abdullah Öcalan yeni bir Kürt partisi kurmak isteyen- leri tehdit etti ve "PKK varken başkasma gerek yoktur" dedi. Ama HEPi hiçbir zaman bedef almadı. Nasıl açıklıyorsumız? YAZAR: PKK'nın ısmi Kurdıstan İşçi Partisi'dir. Oysa biz Kürt Partisi olmadığımız, Türkiye genelinde bir parti olmak is- tediğımLZ için kendisinin sahasına gırmemiş oluyoruz. Bu ne- denle de bize karşı tavır almak zorunda kalmıyor. Onun karşı çıktığı, gecenlerde basında tartışılan, açıkça bir Kürt partisi ku- rulmasıdır. Bizim amacımızda Kürt partisi olmak yoktur. Her yerde söylüyorum; yasalar izin verip de Kürt partisi kuru- lursa, ben HEP'in o zaman da birTürki- ye partisi olarak kalmasından ya- nayım. Biz Kürtle- rin kendi kimlikle- riyle, ama Türklerle birlikte yaşama- lannı savunuyoruz. Biz tüm insanlann eşitliğini savunur- ken, bin yıldır birlikte yaşadığımız bir halk için ayn. kendimiz için ayn bir statü düşünemeyiz. Kürt sorunu, Türk halkının da sorunudur; Türk halkının sorunu, Kürt halkının da sorunudur. KIŞLALI: Hakkmızdaki bazı önyargılann kalkması için size fırsat verilmesi gerektiğini az önce sövlediniz. Ama Leyla Zana ve Hatip Dicle'nin HEP'e katılmaiarı, PKK sözcüsü görünfimleri nedenivle, bu önyargılan daha da pekiştirmeyecek mi? YAZAR: Bu. bizim aramızda da bir hayli konuşulan bir konu- dur. Bu iki arkadaşımızı basın çok bambaşka bir biçimde lanıt- tı. Gerçekte şu anda benim savunduklanmın dışında bir düşün- ceye sahip değıller. Yemin töreninden önce, Kürt kökenli Gü- neydoğulu milletvekilleri aralannda kura çekmişler. Birisı çıkıp, "Bu yemini anayasal zorunluk altmda yapıyoruz" diyecekti. Fakat o kurada çıkan arkadaşımız, bu görevi yerine getırme- mek için o gün Meclis'e gelmemiş. Leyla Zana ve Hatıp Dicle'- nin o gün kürsüden söyledikleri, onun gelmemesine bir tepki idi. Oysa basın bunu, sanki bir Kürdistan devleti kuruluyormuş gibi lanse etti. Ondan sonra da söyledikleri her şeye önyargılı olarak bakıldı. KIŞLALI: Ama Dicle ve Zana'nın, PKK'yı savunur biçimde bir tavrı zaman zaman sergilemedikleri söylenebilir mi? YAZAR: PKK aleyhıne konuşmak ödül gerektiriyor, "haklıdır" demek ise ceza. O bakımdan, hem doğrusunu hem yanlışını ortaya koymak serbest oluncaya kadar, bu konuda pek konuşmak istemiyorum. Ama bize yakıştınlan, "PKK'nın yan örgütü" yaklaşımını ben kesinlikle reddediyorum. Ben si- lahlı mücadeleyi kabul etmeyen bir adamım. Sorunlara banş içinde, demokratik yollarla çözüm getınlmesi gerektığınc ınanı- yorum. Ama PKK da, Doğu'da Kürt halkının ıçındcn çıkmıştır. Birailedebın PKK'hisebıri HEP'lıdir. Bırcenazeto- renine köyün ya da kasabanın tümü katıhyor. Sadece HEP'li değil, SHP'lı, DYP'li de katıhyor. Ama orada bayrak çckılip bazı sloganlar atılınca, katılan insanlann tümüne PKK'lı imiş gibı davranılıyor. KIŞLALI: Leyla Zana'nın PKK kamplarına gittiği yolunda çe- şitli taıuklıklar var. YAZAR: LeylaZanaıleilgilihaberlerin ben spekülasyonolduğu- na ınanıyorum. AbdullahÖcalan telefonla konuştuğunu söyicdı Ben Zana'yasordum; "Böylebirşeyyoktur"dedi. "Tekzipetsem de etmesem de, değişen bir şey yok" diyor. Bekaa'ya gitmesi ola- yına da ben inanmıyorum. Ancak gerek Leyla Zana, gerekse Hatıp Dicle, partimize döndükleri takdirde, partinin kurallan- na, disiplinine uyacaklardır. KIŞLALI: Güneydoğu'da terörün 12 Eylül sonrasında büyük bir sıçrama yaptığı izlenimi var. Nasıl açıklıyorsunuz? YAZAR: 12 Eylül öncesinde demokratik yollar biraz daha açıktı. Hele 12 Mart döneminden öncekı budanmamış haliyle, 1961 Anayasası Türkiye'deki toplumun kaçırdığı bir fırsattır. Ben 12 Mart döneminde de, 12 Eylül döneminde de Diyarbakır Cezaevi'nde kaldım. Evet bazı haksızlıklar yapıhyordu, ama 12 Mart'taki cezaevi, 12 Eylül'deki cezaevinin yanında tatil kampı gibiydi. Çok açık söyleyeyim, bana pislik yedirildi. İnsanlann namusuna, haysiyetine tecavüz edildi ve savunma haklan el- lerinden alındı. Cezaevinde görüşmeye gelen ailelere, kadın- erkek yat-kalk yaptınldı. Dayaktan geçinldi. İnsanlar köylerde çınlçıplak soyulup, kadınlı erkekli birbirlerine seyrettirildi. Devletin yarattığı bu terör, bir takım insanlarda, demokratik mücadelenin oîamayacağı, silahh mücadelenin gerektiği inancını yerleştir- di. PKK bunun ürünüdür. Beni savunmak isteyen iki avukatı tutuk- ladılar. Birisi sol- cu falan da değil- di. Bozbeyli'nin Demokratik Par- ü'sindendi ve daha sonra ANAP adayı ol- muştu. Ama altı ay içerde yatıp çıktıktan sonra HEP'li oldu. KIŞLALI: 12 Ey- lül döneminde baskı ve işkence yapdmamtş ol- saydı, PKK terö- rüne açıktan karşı çıkar mıydınız? YAZAR: Baştan beri deviet hoşgö- rülü olsaydı, inkârabirpolitika gütmeseydi, bun- lar olmazdı. Belki silah kullananlara karşı, biz, Kürt haJkı birlikte karşı çıkardık. Ama ce- zaevinde ve dışar- da yapılanlar aklı- ma gelince, "Acaba silahtan başka çareleri kalmış mıydı?" diyo- rum kendi kendime. Kım ölmek ister? Bana göre, inİcârcı resmi ideoloji, Türk halkının, Türk ulusunun ideolojisi değildir. İçin- de Kürtlerin, Çerkeslerin, Araplann da olduğu bir kesimin çıkar bulup savunduğu bir ideolojidir. Devletin resmi ideolojisi bence Atatürkçülük de değildir. Atatürk Kürtleri hiçbir zaman inkâr etmemiştir. "Kürtler Türktür" gibi bir ideolojinin Ata- türk*e maledilmesi, ona da haksızlık olur. KIŞLALI: ANAP iktidarı ile şimdiki hükümetin Güneydoğu'ya yaklaşnnı arasında nasıl bir fark görüyorsunuz? YAZAR: Ben Turgut Özal'ın yönettıği ANAP'ı farklı görüyo- rum. CHP-DP çizgisinin uzantısı olan diğerleri, devletin resmi ideolojisinin dışına çıkamıyorlar. Şimdiki hükümet sorunu çöz- mekten vazgeçmiş ve çözümü askerlere havale etmiştir. KIŞLALI: PKK terörü sürerken, devletin bölgedeki polisiye ön- lemlerden vazgeçmesini beklemek ne ölçüde gercekçi? YAZAR: PKK'nın taraftar bulması. bu uvgulamalann devamı sayesindedir. Bence devlet olağanüstü halı ve köy koruculuğu- nu kaldırmalı, bundan korkmamalıdır. Yönetimi orada sivillere bırakmalıdır. Yanıldığımı sanmıyorum; böyle olduğunda, PKK orada savaşacak gücü zor bulacaktır. Ve yaptığı şeylenn demokratik açılımı engellediğini de belki görecektir. Halk da bunu görecekür. "Biz çekılirsek PKK işgal eder" savı yanlış. Neyiyle işgal edecek. Koskoca ordu, istediği zaman bölgeye gene girer. KIŞLALI: Eğer PKK terörünü de açıklıkla eleştirseniz, devlet te- rörünü eleştirirken daha inandıncı ve etkili olursunuz. PKK'ya sempati beslediğiniz için mi bunu yapmıyorsunuz, yoksa korktu- ğunuz için mi? YAZAR. Biz za- demokratikOtonomi, federasyon, bağımsız devlet gibi çözümler dahil, her şey açıklıkla tartışılmabdır. Sonra da halka, neyi istediği sorulınaudır. Ben inanıyorum ki, birlikte yaşamaktan yana bir tavır çıkar. Çünkü birbirimize karışmışız; kimin ne kadar Kürt, kimin ne kadar Türk olduğu tartışüır biçime dönüşmüş. Doğu'dakiinsan,oradainsanikoşullarda yaşamaimkânı bulduğu zaman, neden Batı'ya pasaportla gekin? Bunda ne ?yaran var ten çözümü savu- nup, silahlann susması gerekti- ğini söylüyoruz. Ama çıkıp "PKK'ya karşı- yız" diye bağırır- sak, bir kargaşa yaratınz. Diyalo- gu kopanmamak gerekiyor. Bu bi- zimle onlar arasın- da bir diyalog değil. Ama biz o zaman kendi halkımızı iki kam- pa bölmüş olacağız. Ve Türkiye'nin başına yeni bir belaçıkar kı, bu yanlıştır. Aynca hep söylüyoruz: PKK'nın çıkış zeminini devlet hazırlamıştır; devlet vazgeçer de PKK vazgeçmez ise biz o zaman düşünürüz. Yoksa bu salt korkuya da dayalı değildir. Allah bir can vermiş. alırsa da alır. Ama halktan taban bulmuş bir yapıyı düşman ilan etmek, ınsanın kendisinin halktan soyut- lanması sonucunu verebilir. O>-sa biz kendimizi halktan so- yutlamazsak, belki demokratik mücadele biçiminin daha geçerli olduğunu onlara anlatma olanağımız olur. Benim Çetinkaya Mağazası olayıru kınayan demecimi Güneş gazetesi manşetten vermişti. Devlet götürüp bunu. helikopterle Şırnak. Cizre, Cudi dağlannda attı. Amaç düşman kamplar yaratmak. Bu işin için- de çok ince hesaplar var. KIŞLALI: Bir de Türkiye'yi Birleşmiş Milletler'e şikayet eden 290 imzalı bir dilekçe konusu var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? YAZAR: Onlar Güneydoğu'da savaşan iki taraftan söz ediyor- lar. Ama Genelkurmay Başkanı da. o bölgede adı konmamış bir savaş olduğunu söylüyor. Eğer savaş varsa, kurallanna da uy- mak gerekir. Konuyu TBMM'de, hükümet düzeyindedile geti- remiyorsanız, içerde demokratik yollar ükanmışsa, bu dav- ranışı doğal saymak gerekir. Nıhayet, demokratik yollar tıkandı diye silaha sanlmıyorlar; Türkiye'nin de kabul ettiği uluslararası hukuk kurallanna göre bir dilekçe yazıyorlar. Şu cümle ağırdı diye tartışılabılir; ama biçim olarak doğrudur. KIŞLALI: HEPin grubu olup da konuyu Meclis'in önüne getir- se\di. böyle bir davranışa o zaman karşı çıkar mıydınız? VÂZAR: Eğer TBMM'de, TVde. basında. bu konuvu meşru zcmınlerde tartışma olanaklan bulunmuş olsaydı, bö>le bir dı- lekçenın gerekliliğine inanmazdım. KIŞLALI: Güneydoğu sorunu için somut çözüm öoeıiniz nedir? YAZAR: Otonomi. federasyon. bağımsız devlet gibi çözümler dahil. her şey açıklıkla tartışılmalıdır. Sonra da halka. neyi iste- diği sorulmalıdır. İnanıvorum ki. birlikte yaşamaktan yana bir tavır çıkar Çunkıi bırhınmi/e kanşmışız; kımın ne kadar Kürı. kımın ne kadar Türk olduğu tartışılır biçime dönüşmüş. Doğıı- dakı ınsan. orada insani koşullarda >aşama imkânı bulduğu za- man. neden Batı'ya pasaportla gelsın? Bunda ne yaran var1 ' KİM KİME DUM DUMA BEHİç AK 'oj fa dtyacajk. 0AA/{/W "<* 9>dıP> t*rnc * ^c *""*> PİKNİK PİYALE MADRA AĞAÇ YAŞKE1N EĞİLİR KEMAL (,OKHA\ GLRSES GARFIELD jm DAVis lc tl y HARBİ SEMİH POROY OYNAMAHN.Z BU, HföBİ'NİN NO&U4L TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARMAN 15 Haziraıt İSPANYA'DA 41 r/L SO/V&t$EÇM 'DE BU6UU, İSPAM/A'Pfi41 y/LpflZ MPfLAN IIX SÜYÜK İ Ş Ş . SSO CiLEfS M£Ci.r£t'MO£ /6S &trftc e/&ctet* BAŞKAMf APOCFO Sc//ie£Z, KJSAL Ç NAfJ SuARez, SBÇ/MLÇZIN ARPINDAM S/K4- SAL &BFOGM 04*c£rw/• M£CCf£TElV GeÇJ&- M/ÇTİ. SuA/S^Z., 8U AMAÇlA, SOSYAUST MF Ü/ Ğ YAPMtŞrt. İLAN ERZİNCAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ DOSYA NO: 1991/333 Es. Davacı Bayındırhk ve Iskan Bakanlığı tarafından davalılar Şazi- yer Çahk, Hamiye Çalık, Abdulkadir Çalık, Hamide Çalık, Hüse- yin Çalık ve Hatice Çalık aleyhine mahkememize açılan kamulaştınlan taşınmazın tapusunun iptali ile tapuya tescil davasının mahkememizce yapılan açık duruşmasında verilen ara kararı gereğince; davalıların adreslerinin meçhul olduğu bildirildiğinden ve yapılan araşrırmaya rağmen de davalıların adresleri meçhul olduğu anlaşıldığından dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğine karar verilmış ol- duğundan duruşmanın bırakıldığı 20.7.1992 günü saat 10,00'da ya- pılacak olan duruşmaya bizzat gefmeleri veya kendilerini bir vekille temsil ettirmelerı, ettırmedikleri takdirde yargılamaya yokluklann- da devam edileceğı ve karar verileceği (H.U.M.K.'nun 509. madde- si) hususu ilanen teblığ olunur. 26.12.1991 Basın: 47981 İLAN ANKARA 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN DOSYA NO: 1989/857 KARAR NO: 1991/887 Davacı Ismail Uluçay vekili tarafından davalılar Hasan Çelik ve Sabit Çelik aleyhine açılıp bitirilen tazminat davasında; Mahkememizden verilen 27.12.1991 gunlü karar ile 6.025.000.- TL tazminatın 19.2.1988 olay tarihinden itibaren işleyecek yasaJ faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve muteselsilen tahsiline karar ve- rilmiştir. Davalı Sabit Çelik'e mahkememizden verilen karar davetiye ile teb- 1İ6 edilemediğınden, ilanen tebliğioe karar verılmiş olup, işbu kara- ra ilışkin üanın gazetede yayımlandığı tarihten itibaren yasal suresi içerisinde davalı Sabit Çelik tarafından temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceği hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 29439
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle