Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ŞAYFA
12
15 HAZİRAN1992 PAZARTESf
DİZİ1AZI
16mayıs sabahı saat beşte bütiin tarüşmalanri önünü keserek intihannı düğümledi Köprü
Köprü iııtilıar etıııiş
ıııııtlu ölmüş deniyor- 1 —
"Karaköy Köprûsû'nün altı her za-
man tstanbul kokar. Baharda, yazın,
sonbaharda, hatta kar yağarken kışın.
Vapurlar geçtikçe hafıf sallanan duba-
lan, ayn bir özentiyle her mevsimde
mucızevı bir bahçe gibi değişik renkle-
re bûrünen manavlan, şerbetçileri,
gazete saücılan, küçük lokantalan,
hareketlı büfeleriyle ve kendine özgü
pash ıslakljğıyla Köprüalü, İstanbul
albümünün en vazgeçilmez sayfalann-
dan biridir..."
Mayısın son gününde bir öğle son-
rasj uğrayıverdik Köprüaltına. Kayık-
larda ekmek içine konup satılan, kesil-
miş taze balık dilimleri kızarülıyordu.
Çevik yaylanışlanyla gelip geçene:
-Buyur ağabey, diye sık sık kendini
hatırlatan manav arkadaştan, yanm
kilo sert Yarunca kirazıyla, kütûr kû-
tûr can eriği aldık.
Son zamanlarda yan yana çoğalı-
vermiş olan lokantalann vitrinlennde
alü pullu balıklar duruyordu. Ta dip-
teki kahvenin önü denize fırlayacak-
mışçasına taşmışü. İskemleler insan
doluydu. Tatîı bir avareliğin adımla-
nyla elimizdeki kesekâğıdından kiraz
yiye yiye yürûyorduk. Yavaş yavaş
Köprü'nün .- Haliç yönûne geçtık.
Köprü'nün Marmara yönüyle Haliç
yönü, bir evin hanımıyla aynı çatı al-
tında yaşayan evlatbgı kadar birbirin-
EDEBIYATIMIZDA
GALATAKÖPRÜSÜ
REFİK DURBAS
A
JLMiaaam
Köprü'nün
edebiyatını yapmak
değil, edebiyatımızda
Köprii'nün izini sürmek
birkaççizgjyle... Çünkü
İstanbuTuanlatan
hemen her romanda,
şiirde, anlatıda, öyküde
Köprü'nün izini görmek
mümkün. Hatta anılarda
büe...
den farkhdır. Bir taraftan Kadıköy,
Adalar yoJculan geçer. öteki taraftan
Balat, Hasköy, Eyûp yolculan. Bir ta-
rafin vapurlan büe yüksek, büyûk, dik
burunlu, öteki tarafm vapurlan bile
mütevaa, ufak, küçük burunludur.
Böyle bir Haliç vapunı gelip yanaş-
mışü Köprü'ye... Çarşaflı, başörtülü
kadın yoîcularla, kasketli, sepetli er-
kek çocuklar biniyordu vapura. Eli-
mizde kirazlarla erikler, son dakikada
biz de atlayıverdik vapurun içine."
Çetin Altan "Al Işte İstanbul" adlı
anlaüsında böyle çiziyor Galata Köp-
rûsû'nün suretini. Kitap, 1980 yılında
"Yazko" yayınlanndan çıktığına gö-
re, bu canh renklerle bezenmiş suretin
gölgesinde on-on beş yıl öncesinin izle-
ri yaşıyor demek...
Adı yainızca "Köprü"
Kimimiz Galata Köprüsü demişiz,
kimimiz Karaköy Köprüsü. O zaman-
lar yayalann hizmetine "kapab", in-
sanlann intiharettiği "asma" köprüler
olmadığı için kimimiz de yalmzca
Köprü, ranmadan çok önce can çekişmcye başladı. önce neşey lc biralannı içen sevgili arkadaşlan terketti onu. Yine de direndi dubalanıun üstiinde. Fazla
aldmnadı. Sonra bemen yanıbaşında inşa edilmeye başlanan Yeni Galata Köprüsü'ne bakınca anladı bir gün yalnızbğa terkediJeceğüıi. Ve insaniarm onu
mezarlığa götiirmesini beklemeden, kurduğu gizli bir planla intihar etti. Kimse anlamadı. Herkes,'Vah, vah. Yazık oldu. Yandı gitti' dedi.
"Köprü" demekle yeünmişiz.
Can Yücel'in deyışıyle "Islam Istan-
bul'la Pera'yı birleştiren bir nokta"
köprü. Bu nokta şimdi "di'lı geçmiş"-
in labirentinde kendı çığlığmı yiye bitı-
re gözden kayboluyor.
16 mayıs sabahı saat beşte bütün
tartışmalann önünü keserek intihannı
düğümledi Köprü. Bedeni artık Kara-
köy'le Erninönü arasında her sabah
doğan güne karşı gerinemeyecek bel-
ki. Başıru Habç'ın durgun sulannda
dinlcndiremeyecek, ayaklannj Mar-
mara'nın serinliğine uzatamayacak...
Köprü, gerçekten silindi mi yaşamı-
mızdan?
Peki, onun için yaalan bunca ro-
man, anlatı, öykü, şiir...
Onlar ne olacak?
Bu öyküler, romanlar, şiirler yaşa-
dıkça Köprü de yaşamayacak mı?
Ne diyordu Çetin Altan Köprüaltı
için?
"istanbul albümûnün en vazgeçil-
mez sayfalanndan biri..."
Şimdi bakalım bu albûmün sayfala-
n edebiyaumıza nasıl yansınuş. Ama-
cım Köprü'nün edebiyatını yapmak
değil, edebiyaümızda Köprü'nün izini
sürmek birkaç çizgiyle... Çünkü Jstan-
bul'u anlatan hemen her romanda, şi-
irde, anlatıda, öyküd» Köprü'nün
izini görmek mümkün. Hatta anılarda
bile...
Kimı yazarlanmız romanlannı gün
boyu Köprüaltında yazmışlar. Köprü
yanmadan ıki gün önce konuştuğum
Erzurum Çayevi'nin 46 yıllık çalışanı
Recep Usta bunun canlı tanığı... Işte
Murat Sertoğlu. İşte "Recebin Kahve-
si"...
Seksen yıllık ömründe nice yazann,
ozanın uğirak yeri... Üstünden geçme-
seler de, altında oturmasalar da ka-
lemlerinin ucunda mutlaka Köprü'-
nün gölgesi...
Ashnda Eminönü ve Karaköy mey-
danlannm kalkmasıyla Köprü zaten
intihannı yaşamaya başlamış. Bunu
edebiyatta da görmek olası. Yani Ka-
raköy ve Eminönü meydanlan varken
Köprü daha çok edebıyaün içinde.
Gerçi son zamanlannda kimi genç şa-
irler, örnegin Küçük İskender, kimı
çizerler Köprü'yû mekân tutmuşlardı
ama, Köprü, edebiyatta hayatiyetini
en çok 1940 ile 1960 arasında yaşamış
gibi...
Son zamanJan da yazılacak elbet-
te...
Köprü deyince ilk önce Sait Faik'le
Orhan Veli gelmiyor mu aklımıza?
öyleyse Sait Faik'le girelim söze.
Sait Faik'in "Mavnalar" öyküsü
şöyle başlıyor
"Köprûnün üstünde el ayak çekil-
mişti. Üstünden başından amele oldu-
ğu anlaşılan adamla, yine aynı yaşlar-
da elbisesinden gemiciliği dökülen bir
başka adam hiç konuşmadan yan ya-
na sigaralannı tüttürerek Üsküdar'a
doğru bakıyorlardı."
Sait Faik daha sonra Köprü'nün şii-
rini de yazacakür.
Oktay Akbal da 1944'te yazdıgı
"Köprû Üstü" adlı öyküsünde gün
boyu Köprü'den geçen insanlan anla-
ür
"Acaba Köprü dûşûnür mu?
"İki değişik dünyayı birbinne bağ-
layan bu köprûnün her saatinde çeşitli
insanlan vardır. Ben onun akşam üst-
lerini ve gece yanlannı biliyorum. Sa-
bahlannı hiç görmedim, yalnız hayal
ettim? Kimbiür bu kaldınmlar üzerin-
den her sabah kaç yüz kişi geçer, kaçı
kadın, kaçı erkekür; neler düşünürler,
nerelere giderler?"
Sait Faik'se aşağı yukan aynı yıllar-
da "Köprü" şıırinde soruyu bir başka
biçimde soracakür:
"İnsanlar köprüden geçmedığı za-
man/Acaba Köprü düşünür mü?"
Yine dönelim Oktay Akbal'ın Köp-
rü üstüne...
"Köprünün iki başlangıç yerinde iş-
lerinden dönen bütün bu insanlan
bekleyenlep dizilmiştir. Bunlar sucu,
leblebici, fındık fısük, yeni hayat satan
ufak çocukJarla ihtıyar kâğıt helvacısı-
dır. Hepsi de güneş şehrin tepesınden
çekilmeye yüz tuttuğu an ortaya çıkar-
lar. Ihtiyar kozhelvacı ise günün her
saati oradadır. Köprüden her geçen
onu bir gölge altında, ayakta veya çö-
melmiş görür. Onsuz bu köprû düşü-
nülemez, sanki o köprûye ait bir parça
olmuştur."
Akbal'ın "bu insanlannı" her yerde
görmek mümkün değil. Kimi yakın-
lardaki fabrikalarda, kimi deniz tez-
gâhlannda çalışır. Kimileri de küçük
memurdur.
Sokaklar bir yelpaze gibi açılır köp-
rûye. İnsanlar köprünün iki kaldın-
rrundan kentıtı öte yanındaki yoksul
semtine giderler. Ve her kaldınmın
kendine özgü yolcusu vardır. Denizci-
ler soldan, esnaflar ve küçük memur-
lar sağdan yürürler. İşçi kızlarsa bu
kurala uymazlar?
Köprüden neler görünür? "Mesela
küçük vapur iskeleleri, balıkçı motor-
lan, ufacık sahdallar, sıra sıra mavna-
lar, geçip dönen bücür vapurlar, dol-
muş kayıklan, şehrin en uzak semtleri-
ne kadar bırbiri ardınca sıralanmış
minareler dızisi, en uzakta beyaz me-
zar taşlan..."
Akbal'ın öyküsü biraz da 4O'Iı yıl-
ların Koprusu'nun tarihi değil mi?
SÜREtEK
insanlan ev sahibi yapma sorunu, ülkeyi yönetenlerin gündeminde hep ilk sıralarda yer aldı
Kîracıyım^ öyleyse yaşamıyonun
KONUT SAVAŞININ
— 1 —
"Paranın haramı ya binaya, ya zi-
naya gider" sözü çoktan unutuldu...
21'inci yüzyıla yaklaşırken artık her-
kes mekân peşinde... 21. yüzyılda her
dört kişiden üçünün kentlerde yasaya-
cağı göz önüne alınarak yılda 500 bin
könut üretümesi gereği vurgulanıyor ve
gelip geçen tüm iktidarlar, insanlan na-
sıl mekân sahibi yapabilecekleri soru-
suna yanıt anyor...
İnsanlan evsahibi yapma sorunu, ül-
keyi yönetenlerin gündeminde hep ilk
sıralarda yer aldı. 1950'li yıüarda baş-
layan köyden kente göç olgusu yüzün-
den konut sorunu çığ gibi büyüdü.
Yap-salçılar ve kooperatifler eliyle üre-
tilen konutlar sorunu çözmekte yeter-
siz kaldı. Köyden kente göçen on bin-
lerce yurttaş Toplu Konut Idaresi Baş-
kanı Yiğit Gülöksüz'ün deyişiyle,
"Mağazadan alışveriş yapamayınca,
işportadan giyindiler". Kentler gece-
kondularla kuşatıldı. öyle ki bugün
kentlerin nüfusunun yansından fazla-
sı gecekondularda yaşıyor...
Bugün Türkiye'nin konut stoku 12
milyon. 4 milyonu kırsal kesimde, ka-
lanı kentlerde. Ancak bu stok, göç bas-
kısı karşısında çok yetersiz kalıyor.
1990 nüfus sayımı verilerine göre nü-
fusun yaklaşık yuzde 60'ı kentlerde ya-
şıyor. 1950-60, 1960-70, 1970-80 yıUan
arasında on yıllık dönemlerde kentleş-
mede artış 5-7 puan arasında değişir-
ken 1980-90 yılları arasında 15 puan-
uk bir artış gözlendi.
2000'liyıllaryaklaşırken Türkiye'de
2 milyon konut açığı var. Her yıl 500 bin
konut yapılması gerekiyor. Kentler bü-
yüyor, yasal ya da yasadışı konutlarla
genişliyor. Eski Ankara Belediye Başka-
nı Vedat Dalokay ölümünden kısa bir
- süre önce yaptığunız bir görüşmede,
"Megalopolisler doğuyor. Yakında
kentler yollar boyunca birbirine birlese-
cek. Örneğin İstanbul bir ucu Tekirdağ'-
da, bir ucu Bolu'daolan dev biramipgi-
bi olacak. Dev bir nebuloz gibi dağınık
ve parça parça. Hiç bitmeyen, kırsal ya-
pıyı tahrip eden, kıra çıkamayacağınız
çirkin bir megalopolis. Kentiesme değil
yığılma olacak'' diyordu... Mimar Ve-
dat Dalokay'ın öngörüleri ne ölçüde
gerçekleşecek bilemiyoruz ama görünen
o ki kentler büyümeyedevam edecek...
Konut sorunu ve kentleşme sorunlan
da... Yöneticiler ise kentlerin bozulan
kimliğindençok, kentegöçen yuzbinler-
ce kişinin nasıl konut sahibi olacağı so-
rusuna yanıt arayacaklar...
İktidarlann arayışlan
însanları mekân sahibi yapmak için
gelip geçen tüm iktidarlar çeşitli yollan
denedi. İlk konut kooperatifi 1887 yılın-
da İstanbul'da, Ingilizler tarafından ku-
ruldu. Cumhuriyet döneminde ise ilk
konut kooperatifi 1934'te kuruldu.
1960 yılında Türkiye'de 1750 konut
kooperatifi vardı. 1950yılına dek sade-
ce Emlak Kredi Bankası kredi veriyor-
du, bu yıldan sonraSSK da kendi işçile-
rine kredi vermeye başladı. Emlak Kre-
di Bankası, 1954 yılına değin tum koo-
peratiflerin kredi istemlerini karşılaya-
biliyordu. Ancak bu tarihten sonra so-
runlarçıkmaya başladı. 1970'liyıllann
sonuna gelindiğinde, SSK da kredi is-
temlerini karşılayamaz duruma geldi.
80'liyıllardasiviltoplum örgutlerinin
önderliğinde kentlerin büyümesi günde-
me geldi. 1984 yılında çıkan Toplu Ko-
nut Yasası ile birlikte Toplu Konut Fo-
nu'nun devreye girmesiyle kooperatif
patlaması oldu.Her yerde 10bin, 20bin,
30 bin, 40 bin, 50 bin konutluk projeler
başlatıldı, çok sayıda konut kooperati-
fi kuruldu. Öyleki bugün70bindolayın-
da konut kooperatifi bulunuyor...
1984 yılında verilen toplu konut kre-
disinin maliyetin yüzde 80'ini karşılıyor
olması, kooperatif kurulmasını teşvik
etti. Ancak zaman içinde bu oran gide-
rek düştü, yüzde 20'lerin altına dek in-
di. Kredilerin azalması, kooperatiflerde
yaşanan bazı yolsuzluk olaylan koope-
ratifzedeleri yarattı. Kooperatiflerin
başlangıçtaki ortaklan ile biten konut-
ların sahipleri farklı kişiler olmaya
başladı.
ANAP iktıdarlarının en büyük pro-
paganda malzemelerinden olan, toplu
konut kredileri birsüresonra kaynaklar-
dakidaralmanedeniyletıkandı. 1989 yı-
lında fonda biriken paraların yüzde
30'unun birduzenlemeyle bütçeyeakta-
rılması sağlandı. Toplu Konut Uygula-
ma Yönetmeliği değiştirilerek koopera-
tiflere kredi verilmesi zorlaştınldı. Top-
lu Konut İdaresi'nin alıcı payı hesabına
belirli bir para yatırılması öngörüldu.
1990 yılına gelindiğinde ise fondan büt-
çeye aktarılan kesinti yüzde 50'ye çı-
karıldı.
ANAP'ın diğer arayışları
ANAP iktidarlan işçileri ve memur-
lan konut sahibi yapmak için başka yol-
lar da gündeme getirdi. Memurlar için
devlet, işçiler için işveren tarafından
ödenen konut edindirme yardımlarıyla
işçileri, memurları konut sahibi yapa-
caklarını söylediler. Dönemin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mükerrem
Taşçıoğlu "Birkaç yıl içinde Türkiye'de
YILLARA GÖRE KENTLEŞME (1935-1990)
Yıllar
1935
1940
1950
1960
1970
1980
1990
Kentlı nüfus
3.802.642
4.346.249
5.244 337
8.859 731
13.691.101
19.645.007
33.666.967
Kentleşme oranı (%)
23 5
24 4
25.0
31.9
38.5
43.9
59.1
ÇALJŞAN NÛFUSUN SEKTÖREL DAĞIUMI(%)
Tarım
Sanayi (Inşaat dahil)
Hizmetler
Diğer
1955
77.4
8.0
86
60
1960
74 7
95
10.5
5.3
1970
68.4
11.5
20.9
0.2
1980
560
15 2
28 7
0.1
1990
50 9
19.2
29.9
konutsuz yurttaş kalmayacak. Ustelik
cebindende bir kuruş cıkmayacak" di-
ye demeçler verdi. Ancak bu uygulama
beklenen sonucu vermedi. Bugün bu
fonda 12.5 trilyon lira para birikti. An-
cak bu kanaldan hiçbir memur ve işçi ev
sahibi olamadı...
1989yılında da arsa sertifikası gunde-
me getirildi. Konut arazilerine dönüştü-
rülen Hazine arazilerinin sertifika yo-
luylasatışınabaşlandı. 140 bin 200 ser-
tifika Ziraat Bankası aracılığıyla satışa
sunuldu. Bu uygulama da umut edilen
sonucu vermedi. Bugüne dek toplam 18
bin 327 sertifika saulabildi. Başarı sağ-
lanamayınca ihaleyle satış yolunagidildi
ve sertifika uygulamasından, ikinci bir
değerlendirmeye kadar vazgeçildi...
1984 yıhndan ben birçok sefer yönet-
melikler değişti, insanlan konut sahibi
yapmak için çeşitli modeller gündeme
getirildi, sihirli formuller arandı. Tele-
vizyonlarda, miting alanlarında insan-
lara "sizi ev sahibi yapacağız" umudu
dağıtıldı. Peki ne kadar insan bu dönem-
deev sahibi olabilfli? Toplu Konut İda-
resi Başkanı Yığit Gülöksüz 1984'ten
bugune dek 860 bin 262 konuta toplam
6 trilyon 850 milyar lira kredi verildiği-
nisöyledi. Gülöksüz, "Ancak bu para-
nın bugünun rakamlanyla 30-40trilyon
demek olduğu unutulmamalı" diyor.
Kredi verilen konutlardan 567 bin 500
tanesi tamamlandı, insanlar içinde otur-
maya başladı. 292bin500'unüniseinşa-
atısurüyor...
1914 yılında basılan Nevsal-ı Milli 'de
(Ulusal Yıllık) "Hayati Bir Mesele:
Ucuz Meskenler" başlığıyla insanlan
ucuz konut sahibi yapma sorunu anlatı-
lıyordu... Aradan yıllar geçti, 20'nci
yüzyılın sonuna doğru bu sorun yine
gündemde... Sadece sorunu anlatırken
kullanılan sözcükler değişti: "Yaşamsal
bir sorun: Ucuz konutlar".
POUTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Uzun Selviler Altında...
Nâzım Hikmet'in yurtdışında bizden daha çok tanındığı-
nı söylerler. Geçende bir yazı okudum, Neruda'ya sor-
muşlar:
'On şairlik bir antolojide Nâzım'ın yeri var mı?'
'Böyle bir antoloji de yalnız Nâzım'ın olur' demiş. Nâ-
zım'ı böyle görüyorlar. Başta Ispanya olmak üzere Latin
Amerika kültürünün önde gelen şairi de böyle söylüyor.
Nâzım'ın büyüklüğü gün geçtikçe daha çok anlaşılıyor.
'Tanganika Röportajları'nı okuyordum, İstanbul u anlabr
gibiydi.
Erzincan depremi için yâzdığı 'Kara Haber'i yeniden
okudum. Deprem sırasında şiirin tümü elimde degildi,
şimdi elime geçti. Birkaç dize sunmak isterim. Depremin
üstünden neredeyse yıl geçiyor, yıkılan evler henüz yapıl-
mamış, yapılacağı da yok Toplanan yerli ve yabancı para-
lardan oluşan milyarlar ne oldu? Biz gene Nâzım'a döne-
lim, 'Kesemde yoictu yüreğimden verdim' diyor.
Ses edip geceye beyaz taşından
Kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık
Kiminin sakalı ak
Kimi on üç, on dört yaşında;
Kimi yola gidecek
Kimisi mektup bekler
Yan yana sırt üstü yatan ölüler.
Yayıkta yağı vardı, dövülemedi,
Ak peynir torbaya konulamadı
Hasret gitti ölüler
Dünyaya doyulamadı.'
• • •
Depremde Erzincan Hapishanesi göçüyor, duvarlar yv
kılıyor. Hapisler yıkıntılar arasından Raçmıyorlar. Tersine
yıkık duvarlar arasında yaralıları topluyorlar. Kimin aklına
kaçmak gelir? Nâzım yıllarca hapis yatt, hapislik nedirçok
iyi bilir. Memleketimden İnsan Manzaralan' adlı şiiri ha-
piste yazdı. llya Ehrenburg bu şiir için Türk halkınm desta-
nıdır' der.
Hapishane elbette kötü bir yer, güzeli olur mu? Kişinin
hapiste yatmasını öğütleyenler var, onlar hapislik nedir
bilmeyenlerdir. Hapishane konusu açıldığında Nâzım, 'Or-
da beni siyasal karşıtlarım yatırdı' der. Hiçbir zaman ha-
pislikle övünmez, övünenlere de kızar.
Üsküdar'da bir cenazede idim. ölüyü uzun selviler altın-
daki mezara gömdüler. Uzun selviler ve deniz. Selimiye
Kışlası denize bakıyordu. Biraz hüzün, biraz keder, biraz
acıma.. Dalmışım. Arkadaş sordu:
'Bir şeye mi canın sıkıldı?'
'Evet' dedim. Selimiye'yi gösterdim. 'Ben bu kulelerin
altındaki taş koğuşlarda yattım. Nasıl da nem kokar, çigsil
çiğsil..'
Ne zaman yattın?'
'12Eylül'de.'
Niye yattın' demez mi... Anlatacak bir şey kalmamıştı.
Ayn ayn dünyaların adamıydık. Selimiye'de yatışımızı Ta-
rık Akan Selimiye işkencelerini anlatırken yazdı.
12 Eylül gecesi üst düzeyde bir bürokratı da içeri afmış-
lar. Karargâhta sabahlamış. Darbenin ilk saatlerinde ge-
fieraller telaşlı imiş. Bir yerlerden bir şeyler gelir diye
kuşkulu imişler. Saatler geçmiş, hiçbir şey olmamış. Dar-
benin başarı ile sona erdiğini anladıklarında birbirlerine
sarılmışlar. Can her yerde tatlıdır.
Nâzım'ın 'Bir inilti duydum selviliklerde' diye başlayan
şiiri Karacaahmet'i anlatr.
Dost ölüyü gömdük, Üsküdar'ın mezarlık kokan uzun
selvileri altından geçerek her birimiz bir yerlere dağıldık.
ölüm yok gibiydi!
BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
8
9
1 2 3
I I
•
u
4 5 6
L
7 8 9
f
H
SOLDAN SAGA:
1/ Yurdumuzda ku-
rulmuş yirmi bir köy
enstitüsünden biri.
2/ Halk dilinde so-
ğuk algınlığına veri-
len ad... Antalya yö-
resine özgü, kaburga
kemiği ve pirinçle pi-
şirilen bir yemek. 3/
Beceri, ustalık. 4/
Kadında cinsel iste-
ğin hastalık derece-
sinde artması. 5/
Çam ağacından ya-
pılmış su testisi... Bir
nota. 6/ Vilayet...
Sessiz, uslu... Lantan elementinin
simgesi. 7/ Tavlada bir sayı... Gulünç
bir biçimde giyinip süslenen kadın.
8/ Güvenilir... Mürekkep hokkalan-
na konulan ham ipek. 9/ Tann'nın
insan ruhlarını yarattığı zaman...
Stronsiyum elementinin simgesi.
YUKARmAN AŞAĞIYA:
1/ Hükümdann tahta çıkışı ttzerine
yaalarak sunulan kaside 2/ Uğraş...
Bir tür tuzsuz ve yumuşak peynir. 3/
Işık akısı birimi... Bir tür geçirimsiz toprak. 4/ Kiraya verilerek
gelir getiren ev, dükkân gibi mülk... Bir soru sözü. 5/ Tarih ön-
cesi dönemlerde görülen, ölünün ana rahmindeki gibi dizleri ve
başı karna doğru çekilmiş biçimde gömülmesi durumu. 6/ Ara-
lannda herhangi bir bakımdan ilgi ya da benzerlik bulunan şey-
lerin tümü... Tapınma, tapım. 7/ D>okunca... Türkçede ilgi adı-
U. 8/ Belçika, Hollanda ve Lüksemburg'un oluşturduğu iktisa-
di topluluk. 9/ Yavaş, ağır hareket eden... Eskiden harman ürün-
lerinden onda bir oranında alınan vergi...
İLAN
ANKARA 9. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Dosya No: 992/167
Davacı: Ayşen Gıire
Vekili: Av. Alaattin Açıkel
Gaip: NRJRİ KUMRU, Arif oğlu, Aysel'den olma 1332 D.lu Eski-
şehir Merkez Cumhuriyet Mah. kutuk 605'de nüfusa kayıtlı.
Yutanda açık kimliği yazılı Nuri Kumru'nun yıllarca önce Ankara
Emek Mahallesi'ndeki evinden aynlıp bir daha kendisinden haber alı-
namadığı, yakınlan tarafından 18.9.1985 tarihinde Polis Radyosu'na
hakkında kayıp ilanı venldiği, akraba yakınlarının Nuri Kumru'dan
hiçbir haber alınamadığından gaipliğine karar verilmesi istenilmek-
le:
Işbu ilanın yayımından itibaren bir yıl içinde gaipliğine karar ve-
rilmesi istenilen yukanda kimliği yazılı Nuri Kumru hakkında bılgı
ve görgusu olanların Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 992/167
esas sayılı dosyasına müracaat ederek bilgi vermeleri T.M.K.'nun 32.
maddesi uyarınca ılanen duyurulur. 14.5.1992
Basın: 29426
İLAN
GELİBOLU KADASTRO MAHKEMESİ
1981/298
Davacı Orman Genel Müdurlüğü'nu temsılen Gelibolu Orman bölge
Şefliği tarafından Yeniköy köyüne ait taîinmazların tespit maliki olup
tebligat yapılamayan Havva Yoruk, Firdevs öztürk, Hanife Şentürk,
Refıye Yorük, Safıye Yörük, Meryem Yönen, Rukiye Bütün, Cemile
Butun, Şehrıban keskın adlarına tebligat yapılamadığmdan adı ge-
çenlere ilanen tebligat yapılmasuıa karar verilmekle 7.7.1992 günü saat
09.00'da Kadastro Mahkemesi dunışma salonunda hazır bulunmala-
rı ilanen tebliğ olunur.
Basın: 48064