Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYhA
8 PAZAR YAZILARI
Bab Avrupa'nın
kimliksiz başkeııti
• Fransa'nın tanınmış şarap bölgelerinden Alsa-
ce'ın başkenti olan Strasbourg, Fransız olduğu
kadar Alman bir kent. Pembe gotik katedrali, tari-
hi köprüleri ve 15. yüzyıldan kalma ahşap puntolu
evleriyle ünlü Strasbourg, genç subay Rouget de
Lisle'ın, Fransızlann milli marşı Marseillaise'i
bestelediği kent. Ama Fransız bir kent değil. Stras-
bourglular kaldınm cafelerinde şarap yerine bi-
rayı tercih ediyorlar.
• Oturduğum evin karşısında-
ki duvardan Ibrahim Kay-
pakkaya bana bakıyor. Ar-
kasında, ellen silahlı gerillalar.
TKP-ML (B)'cikr dün gece
Strasbourg'un merkezini
Türkçe afişlerle donatülar.
Fransızlar afişlere ahşkın, tu-
risüer hayretkâr gözlerle bakı-
yorlar. Avrupa'nın başkenti
Strasbourg, Alman kentleri
kadar olmasa da Türkleri tanı-
yor.
Fransa'nın tanınmış şarap
bölgelerinden Alsace'ın baş-
kenti olan Strasbourg, Fransız
olduğu kadar Alman bir kent.
Pembe gotik katedrali, tarihi
köprüleri ve 15. yüzyıldan kal-
ma ahşap puntolu evleriyle ün-
lü Strasbourg, genç subay Ro-
uget de Lisle'ın, Fransızlann
milli marşı Marseillaise'i be-
telediği kent. Ama Fransız bir
kent değil.
Strasbourglular kaldınm ca-
felerinde şarap yerine birayı
tercih ediyorlar. Almanlann
ünlü Sauerkrau, aynı zaman-
da Alsace spesiyalitesi, ama
Strasbourg Alman da değil.
Strasbourg ne o, ne öbürü; ha-
liyle tam bir Avrupa kenti. Av-
rupa kimliğinın içeriksizliğini
kendi kimliksizliğinde taşıyor.
Belki bu yüzden, belki tarihin
garip cilvesi, Avrupa Konseyi
ve Avrupa Parlamentosu ev
sahıpliğine, yani Avrupa'nın
başkenti olmaya değer bulun-
muş. Strasbourglular da
Fransızlıklan kadar Avru-
palılığı yaşıyorlar. Nerede bir
Fransız bayrağı varsa. yanı-
başında 12 yıldızb Avrupa
bayrağı dalgalanıyor. Bu. res-
mi binalardan turist gezdiren
kanal teknelerine kadar her şey
için gecerli.
Avrupalıhk, Güney Av-
rupalılarda bir takıntı. Güney
Avrupalılar, Avrupa bayrağı
asma konusunda olduğu ka-
dar, AT içinde daha fazla bü-
tünleşmenin de öncü savaşçı-
lan. Hatta Güney Avrupalıla-
ra kalsa, AT en kısa zamanda
federal bir devlete dönüşecek.
AT içinde daha fazla bütün-
leşmeye ayak direyenler ise
Kuzey Avrupalılar. İngjltere,
topluluğun daha derinlemesi-
ne entegre olmasını önleyebil-
mek için vakit geçirmeden üye
sayısırun arttınlması için
basünyor. Kuzey Avrupalılar,
ATde işbirligine evet diyorlar,
ama egemenliklerinden zırnık
taviz vermeye yanaşmıyorlar.
örneğin 1986'da kabul edilen
iç pazar anlaşmasıyla AT üyesi
ülkeler arasındaki sınır kont-
rollerinin 1993'ten itibaren
kalkması gerekirken, İngiltere
ve Danimarka "Biz kaldır-
mayız kardeşim" diye direti-
SlR \SUOl R(,
FERRUH
YILMAZ
yorlar.
' Diğer birçok alanda olduğu
gıbi bu konudaki tavırlarda da
klasik sağ-sol aynmı anlamıru
yitirmiş durumda. lngiltere'de
muhafazakâr Thatcher hükü-
meti, AT içinde daha fazla bü-
tünleşmenın baş düşmanıy-
ken, Danimarka'da yeminli
muhalefeün başını sosyalistler
çekiyor.
İngiliz muhafazakâr milli
özelliklerini yitirmekten kor-
karken, Danimarkalı sosyalist,
daha merkezı bir yapıda de-
mokrasinin başına kötü işler
geleceğinden çekiniyor. Karar
mekanizmasına daha da uzak-
laşmaktan kaygı duyuyor. Oy-
sa Avrupa Komisyonu Baş-
karu Jacques Delors'un gele-
cek planlannda daha şimdiden
Brüksel'in karar verdiği konu-
lann bile yerel, yani ulusal hü-
kümetlere bırakılması öngörü-
lüyor ve topluluğun demokra-
tik denetime açık tek kurumu
olan Avrupa Parlamentosu'-
nun yetkilerinin arttınlması
hedefleniyor. Delors'a göre
Brüksel dış politika, genel eko-
nomik kararlar gibi konularda
karar almalı ve örneğin çevre
konusu yerel hükümetlerin de-
netimine bırakılmab. Oysa bu
öneri, merkezüeşmeye karşı
Danimarkalı sosyalistin tüyle-
rini ürpertiyor. Çünkü ortak
karar mekanizmalan sayesin-
de bu konuda fazla bilincli
görmediği Güney Avrupa'-
daki standartlan yükseltebile-
ceğini düşünüyor.
Danimarkalı için demokra-
tik gelenekler önemli. Kararla-
nn kulislerde alınmasına alışık
Güney Avrupalı için AT ne ka-
dar bütünleşirse bütünleşsin
halen ekonomik bir birlik. Da-
nimarkalı, Almanya'nın AT
sayesinde tam bir süper güç ol-
masından korkuyor. Fransız,
Almanlann büyümesini AT
içinde eriterek dizginlemeye
çalışıyor. ltalyanlar iliklerine
kadar işlemiş mafyayı, karar
mekanizmalannı ülke dışına
çıkararak etkisizleştirmeye
çahşıyorlar. Yunanlılar, ATyi
arpahk olarak görüyorlar.
Türkler ise Avrupa'nın baş-
kenti Strasbourg'u, gerilla sa-
vaşına çağıran Türkçe afışlerle
donatmaya devam ediyorlar.
Işte Avrupa'nın başkenti
Strasbourg'un düşündür-
dükleri bunlar.
Birlikteyaşayıp birlikte oturmayanlarEvlenmeden, ama birlikte "yaşayıp" ama bir-
likte "oturmayanlar" var. Yani birlikte yaşıyor-
lar, ama aynı evde, dairede oturmuyorlar. Ikisi-
nin de ayn yerleri var kalacak. îsterlerse birbirle-
rinde kalabiliyorlar. Ama bu, ne bir gereklilik,
ne bir kural. Sadece bir zeyk. Bu anlayışta çiftleri
arayıp bulmak kolay değil.
Tıpkı doğa programlannda olduğu gibi
bunlann bulunabileceği yerlere gidip bakına-
caksmız. Hoş, bakınca da hemen anlaşılmıyor
"apartner" oîduklan. Ancak konuştuktan son-
ra...
New York'tan Londra'ya ithal bir kavram
"apartnerük". Londra'da da belli bir sosyal ke-
sim ve belli semtler dışında da rastlanır gibi değil
zaten. "Apart"m sözlük anlamı "ayn, arası
açık" anlamına. "Apartment" ise Türkçedeki
apartman dairesi karşıhğı. "Partner", Türkçede
de olan "ortak, eşlik eden kişi".
Bir sözcük oyunu "apartner". Büyük olaah-
L()\|)R\
EDtPEMtL
ÖYMEN
• Apartnerler, ayn yaşıyor, ayn uyuyor, isterlerse
birlikte oluyorlar. Uyku kalitesi önemli onlar için.
Yorgan kavgası, yastık paylaşımı ve hele horultu
senaryo dışı.Simone de Beuavoir ile Jean-Paul
Sartre örnek onlar için. Onlar da 50 yıl birbirlerine
âşıktılar, birlikteydiler, ama ayn yaşıyorlardı.
kla bir evde değil de apartman dairesinde birbir- min işi daha stratejik ve paralı diye tartışmalar
lerinden ayn ve uzakta yaşayan ama birlikte ve "herkes yerini bilsin" de yok.
olan çiftler anlamına. Türkçede, "çıkmak" deni- Apartnerler, ayn yaşıyor, ayn uyuyor, ister-
len durumu andınyor, ama tam değil. Çünkü lerse birlikte oluyorlar. Uyku kalitesi önemli on-
"apartner"de sosyalden cinsele kadar geniş bir lar için. Yorgan kavgası, yastık paylaşımı ve hele
davranış ve yaşam pratiği var. Süreklilik de ge- horultu, anlaşılmaz mınltılar, kâbuslu sıçramalar
rektiriyor. Genç ev orta yaşh profesyonellik ge- senaryo dışı.
rektiriyor. Bağımsızlık gerektiriyor. Yalnız kal- Simone de Beuavoir ile Jean Paul Sartre ör-
mak istemeyen, hoşlandığı ile birlikte olan, ama nek onlar için. Onlar da 50 yıl birbirlerine
gündelik yaşamın zorunluluklannı paylaşmak âşıktılar, birlikteydiler, ama Paris'teayn yaşıyor-
istemeyenler için "apartner"lik. lardı. İngiliz feministlerinin en iz bırakanların-
Aynı çatı alünda iktidar mücadelesi yok. Ki- dan Germaine Greer, apartnerliği övdü evvelki
gün televizyonda bir programda. "Iki erkek dü-
şünün" dedi. "Biri size kendi isteği ile gelsin, biri
de gidecek kalacak başka yeri olmadığı için.
Hangisi, geceyi sizin kollannizda geçirir? Elbette
birincisi. Şayet 24 saat birlikte değilseniz, birbiri-
nizin sinirine dokunma şansınız da az. Işte buy-
run bakalım, apartnerük hakkında siz karar ve-
rin şimdi."
20. yüzyılın sonuna yaklaşırken apartnerlik,
kadın ve erkeğin bağımsızhgmı koruması için
sürekli balayı anlamına. Post-modern birkaç ül-
kenin kozmopolit bir iki kentinde, yüksek gelir
düzeyi ve yüksek sosyal tabaka, kaliteli eğitim ve
öğrenimle desteklenen ve herkese göre olmayan
bir yaşam biçimi.
Apartnerler evlendikleri takdirde de ortak ev-
lerinde her şeyden iki tane oluyor: İki ütü tahta-
sı, iki çamaşır makinesi, iki kedi, iki televizyon,
iki müzik... Aynı çatı alünda apartnerliklerini
sürdürmek için.
Bir nehir ki her
yerde gözü var
»ehirde sabah başka bir ikmdir, diş fırçalamalar, çamaşır yıkamalar.Temizlikten sonra çay ve yemek için ibrikler sarkıtüır suya.
Bangkok'ta Chao Phya
Nehri, akan bir yaşamdır. Ken-
ün en ücra köşesinde bile bir
gözü veya kulağı vardır; Bang-
kok'ta nehir, sokaklann sus-
kun tanığıdır.
Karmaşık ve yoğunluğu ile
ün yapmış metrosuz Bangkok
trafiğinde halkm deyişiyle "En
iyi şoförler hâlâ hayatta olanlar-
dır!" Kent içi ulaşımda nehir en
emin yoldur. Beünize güveni-
yorsanız Duk-duk denilen mo-
tosiklet bozması dolmuşlara bi-
nebilirsiniz. Siz iyisi mi şehri ka-
noyla dolaşın. Ağızlannda acı
tütün, gözlerinı güneşe kısmış
kanoculann kılavuzluğuna
bırakın kendinizi. Aldırmayın,
biraz kandırsınlar sizi; Tılan
show!' diye yanaştırdığı ucuz
gösteri numaralannı yutmuş
görünün. Çünkü Tayland'da
her şey saülıktır, ülkenin başı-
boş yılanlan bile...
Bunlann Hindu yılanlan gibi
mistik bir taraflan yoktur, dans
etmeyi de pek beceremezler,
yalnızca gövde gösterisi yapar-
lar.
B \ \ ( . k ( ) k
ŞANSBS
DURAK
Ege kıyılarınıdüşleyerekilkyazıkarşılamak
llkyazın yaşandığı, dallann çiçekle-
nip doğanın gülümsediği şu aralarda,
Bavyera'nın ünlü göl kenarlanna akın
edenlenn sayısı da hafta sonlannda
giderek artıyor. Havarun ikide bir de
puslu ya da yağmurlu oluşuna aldınş et-
meden, bahann keyfini Bavyera onnan-
lannda çıkaranlann sayısında da artış
var.
Haritalan açıp da Bavyera'nın üstün-
de parmağınızı dolaştınrsanız küçük
küçük romantik gölkr gözünüze çarpa-
caktır... Yemyeşil çayırlann ortasında
kıpır kıpır göz kırpan bu gölcüklerden
"Chimsee"yi,"Ammersee"yi ve "Staru-
berger see"yi az buçuk tanıyanlar, ya da
bizim Abant'ı andıran "Königssee" ile
tanışanlann yani sıra bu yöredeki en
ünlü göl deyince, şıp diye "Tegernsee"yi
gösterenler Bavyera'yı tanıyor sayıh-
rlar.
Yaz-kış cüzdanı şişkin Almanlann,
yaşı geçkın macera heveslisi dullann,
parasız Akdenizli çapkmlann ve vakit
öldürmek için burayı seçen Bavyerah
MîNİH
EROL
ÖZKAN
• Bavyera gölleri ilkyazlarda bir baş-
ka olur... Romantik bir eskiliğin ya-
şatıldığı göl kıyısmdaki bir köhne bira-
hanede neşelenip, taze biçilmiş çimen
kokan çayırlarda koşturmak, Bavye-
ra'yıyaşamaklaeşanlamlı...
emeklilerin buluştuğu bu küçücük gö- varamazsınız.
lün civan da, öteden beri kartpostal gü- Zira eski mi eski bir çiftlik evinden
zelliğinde köşeleriyle dikkatleri çekiyor. bozma bu pastanenin iri dilimli kekleri
Münih'in güneyinde, romantik man- ile tanınmış oluşu bir yana, en çarpıcı
KENTLI
ÇALIŞIYORII M
KOYLU
YATIYOR
NOKTA'NIN
"KÖYLÜ TABUSU"NU
YIKACAK
SORUŞTURMASI
RİO'DA YENİ BİR DÜNYA ARAN1YOR
KIYAMET ZİRVESİ
SOZEN'I DOLANDIRDILAR... BAKKALLARLA AN
LAŞIP BEBEKLERİN 200 BİN ŞIŞE SÜTUNÜ ÇALDILAR
• DEMOKRASIYE SELAM, DGM'LERE DEVAM • DGM FEZ-
LEKESINI CINDORUK MU İMZAUVrnRDI? • 27 MAYIS'IN
SUSKUN KAHRAMANLARI NOKTA YA KONUŞTU • ÜMIT
KOPRUSU PKKYA YENİ BİR KAPI Ml? • PODYUMUN ÇIP-
LAKLARINA ISLAM DUNYASINDAN HUSNU KABUL • HEM
TURK HEM ALMAN. PARAMPARÇA BİR YAŞAM • BREZİLYA
POLISININ SOKAK ÇOCUKLARIYLA MUCADELE YONTEMh
OLDUR VE KURTUL • TURKIYE - IRAN DIPLOMASI SAVAŞI
• ORTA ASYA TÜRK CUMHURIYETLERINE FIKIR IHRACATI
• haftalık kent rehberı sınema. tıyatro, televizyon, vıdeo, radyo.
muzık sergı gezı ve etkınlıkler ıkıncı dergınızde' nctierede
HABERCIUKTE SON NOKTA
zaralann çerçevelendiği bir yerde gü-
lümseyen Tegernsee gölünün turistik
cekiciüğini, biraz da eski birahaneler,
güngörmüş oteller ve hediyelik eşya sa-
tılan dükkânlar sağlıyor.
Paskalya yorgunluğunu üzerinden
atamamış Güney Almanya'nın bu kö-
şesinde ilkbaharlar hüzünlü bir güzel-
Ûkte yaşanıyor gibi. Tegernsee gölünü
çepeçevre dolanıp da gölün öteki ucun-
da, son yülarda bir hayli ünlenmiş, pek
çok meşhurun, politikaanın gidemeden
yapamadığı Winkl Stüberl'in pastanesi-
ne uğramazsanız, Tegernsee'nin keyfıne
özelliğinin, duvarlardaki tahta raflan
süsleyen yüzlerce değışik tipte yapılmış
antika kahve değ^rmenleri koleksiyonu
olduğunu görürsünüz.
Bizim eski Türk kahve değirmenle-
rinden de birkaçının baş köşeye oturtul-
duğu romantik bir eskilik insanın ol-
dukça hoşuna gidiyor. Pek çok koleksi-
yoncuyu ve sanat tarihçisini hayran
edebilecek bir sabır ve merakla, 1960
yılından beri toparlanmış onca kahve
değirmeni, gıardayan merdivenlerle
cıkılan rustik bir atmosfer ve taze ciko-
lata kokan pastane havası. Winkl
Dayı'nın ününe ün katmaya yetmış.
Her Allahı'ın günü tıklım üİclım dolup
boşalan bu yerden çıkıp çam ve orman
kokan bir serinliği ciğerlerinize doldur-
mak güzel...
Yani kısacası; Bavyera gölleri bu
mevsimde harikulâde... Dallann çiçek-
lendiği, kuş avılüh orman görünümle-
riyle iç içe bu göl kıyısında Ege kıyılannı
düşleyerek ilkyazı karşılamak da gü-
zel...
Hafta sonlannda piknik yapmaya
gelmiş bizim işçilerin arabalanndan sü-
zülen eski Zeki Müren şarkılannı dinle-
yerek gurbet hüznünü dindirmeye ça-
lışmak mümkün.
Bavyera gölleri ilkyazlarda bir başka
olur... Romantik bir eskiliğin yaşauldığı
göl kıyısındaki bir köhne birahanede
neşelenip, taze biçilmiş çimen kokan
çayırlarda koşturmak, Bavyera'yı yaşa-
makla eşanlamlı... Işte bahann yüzünü
gösterdiği bu ilkyaz günlerinde Bavyera
ormanlan ve gölleri böylesine çekici ve
böylesine büyülü...
Şehrin tüm kaldınmlan açık
pazardır, nehir, sokaklardan
geri kalmaz. Bangkok'ta nehir
kentin kalbidir, ondan habersiz
bir iş yapılmaz. Şu dünyada bir
eşi olmayan yüzen market;
suya kurulmuş bir pazar! Ne is-
terseniz bayan? Hasır şapka,
muz, kokonat, bir buket yase-
men. karnınız acıktıysa kano-
lokanta...
Nehir boyunca sazlıklann
arasında görünen tahta ba-
caklı, egzotik evlerin yüzlerine
sakın kanmayın, arka cepheleri
caddelerin keşmekeşine bakar.
Tay evleri iki yüzlüdür; suya ve
karaya dönük!
Nehirde sabah başka bir
âlemdir; diş fırçalamalar, ça-
maşır yıkamalar... Lazınüık
dökmelerle başlayan sabah te-
mizliğinden sonra çay ve yemek
için tencereler, ibrikler sarkıtılır
suya...
Chao Phya: Bangkok'a ha-
yat veren nehir! Soya sosu, kan,
ter, aşk suyu, hepsinin yolu bir-
dir, oraya gider. Sakın kork-
mayın, hiç pislenmez nehir,
çünkü Bangkok her ekimde de-
nize döner.
Günbaumında uzaktan kra-
liyet sarayı görünür. Kıyıdaki
tapınağın bahçesinde turunç çi-
çeği açan bir Budist rahip gezi-
nir. Dönme vakti gelişmiştir.
Akşam yedide esmer kaldınm-
lara yiyecek tezgâhlan kurulur-
ve kızgın soya dumanından göz
gözü görmez olur. Kaldınmlar
coşarken nehir durulur. Bang-
kok'ta gece sofralarda tüketil-
mez; ayaküstü atıştırmak ve
uzun uzadıya sevişmektir.
Kaldınmlar, su uyuyana kadar
esmer vücutlan bekler. Siyam
kedileri ay yükselirken hır-
çınlaşır.
Aıiık Bangkok'ta gece; göz-
lerini ve kulaklannı kapa, sen
iyisi mi yatağına dön Chao
Phya...
Ya Saddam çevreci ya da bombalar yetmedi
Doğa, tüm cömertliğini ser-
güiyor Kuzey Irak'ta. Çoğu in-
sanın çıplak, geniş arazilerden
oluştuğunu düşündüğü yörede,
yeşil alanlar, ormanlar, göz ala-
bildiğince uzanıyor. Zap suyu
daha coşkulu akıyor. Pek bilin-
meyen türde çam ağaçlan adeta
gökyüzünü deliyor...
Yukandan bakıldığında yüz-
lerce köyü, 20'şer bin nüfuslu
Şaklava'yı, Selahaddin'i fark
etmek oldukça zor. Tümüyle
ağaçlar içine gömülmüşler san-
ki... Bunlan görünce, "Saddam
ya çevreci ya da ağaçlann gizle-
diğj yerleşim birimlerini bom-
balatamamış" diye geçiriyoruz
içimizden. Zaho, Duhok, Dia-
na, Selahaddin, Şaklava ve Er-
bil'de gözlerimiz boşuna fabri-
ka anyor. Binlerce nüfuslu yer-
leşim birimlerinde doğanın ade-
ta bakir kalması, çevreyi kirle-
tecek unsur azhğı ve insanlann
çok katlı yapılaşmayı keşfetme-
melerinden kaynaklanıyor bel-
\.\um
MEHMET
AKA
ki. Görükbilen birkaç yüksek
katlı bina ya otel ya da Sad-
dam'ın cezaevleri. Kuzey
Irakklar cezaevlerinde öldürü-
len binlerce Kürdün dramını
anlatıyorlar bu binalan göste-
rirken...
Bölgedeki nüfusun sık sık "sa-
vaş göçü" yaşaması ve 200 bi-
nin üstünde peşmergenin dağ-
larda, çadırlarda kalmalan bu-
güne kadar konut gereksim-
mini de en az boyutta tutmuş.
Yerleşim birimlerinde evlerin
çoğu mimari açıdan oldukça
çekici villalar. Az olan yapılaş-
ma sırasında yeşil alanın ko-
runmasına özellikle dikkat edil-
diği de anlaşılıyor...
• Bölgedeki nüfusun sık sık "savaş göçü" yaşaması
ve 200 binin üstünde peşmergenin dağlarda, çadır-
lardakalmalan bugüne kadar konut gereksinimini
de en az boyutta tutmuş.Yerleşim birimlerinde evle-
rin çoğu mimari açıdan oldukça çekici villalar. Yeşil
alanın korunmasına dikkat edildiği de anlaşılıyor...
Kuzey Irak seçimlerini izle- lefon vardı. Iletişim teknolojisi-
mek üzere geçen hafta bölgeye nin bütün nimetlerinden yararla-
giden Türk ve yabancı yüzlerce narak ber
aberlerinde uydu tele-
gazeteci bu doğal görünüm şaş-
İunlığını yaşadı önce. Böyle
bulmayı beklemedikleri Irak
Kürdistanı'nda gazetecilik yap-
manın keyfini çıkardı. Doğal
güzelliğjn keyfini sürerken, böl-
gedeki iletişim konusunda ya-
şanılan sorunlar, bağlı oldukla-
n yayın organlanna zamanında
haber yetiştirememelerinin sı-
kınUsma yol açtı. Çünkü Kuzey
Irak'ta biri Barzani'nin Sela-
haddin'deki, biri de Talabani'-
nin Şaklava'daki karargâhlann-
da olmak üzere uluslararası ko-
nuşma yapılabilen sadece iki te-
fonlar getiren buyük ajanslar dı-
şında bütun gazeteciler yaşadı ha-
berlerini nasıl geçebileceklerinin
sıkınüsını. Telefonlann belirli
zamanlarda göriişmelere ka-
paülması yaklaşık 20 kilometre
uzakhkta bulunan iki kasaba
arasında yoğun bir gazeteci tra-
fığine neden oldu. Bu nedenler-
le bir sayfa haber geçebilmek
için 60 dolara kadar para öde-
mek zorunda kalan gazeteciler
yine de şanslı saydılar kendileri-
ni.
Bölgede görev yapan gazete-
ciler arasında da kimi zaman
Yerküreyi simgeleyen 5 lahitin öyküsü
Ateşyeri (ocak) I ve Il'in Ba-
sel kentince 1977 ve 79'larda
alınmasından sonra 1984'te Be-
uys'un güncelleştirdiği 5 lahit
Zürih Sanatevi'nde sergilenme-
ye başlandı. Küremizin 5 ana-
karasını, başka bir deyişle dün-
yamızı imgeleyen bu 5 taş kü-
vetler, güç, düşünce, doğruluk
ve banşın simgesiymiş. Bu veri-
lerle "Oüvestone"lar değişik
kültürler arasında halklann
yakmlaşmasını, düşünce bü-
tünlüğünü imgeliyormuş.
1985 yılından bu yana "Oli-
vestone"nun (zeytintaşlan) pe-
şinde olan Zürih Sanatevi. sa-
natkârın 1986'da ölmesi uzerine
ne yapacağını şaşırmış. Tam
alınacakken eşi Eva Beuys bu
ve diğer tüm yapıtlann kendisi-
ne ait olduğu savıyla yargıya
başvurmuş... Yıllar birbirini
DOĞAN
ABALIOĞLU
kovalamış. Beuys'un 71 doğum
gününde yargı sonu malın sahi-
besi Barones Durini eliyle ve
karşıhksız Zürih'e armağan
edilmiş.
Joseph Beuys'un Barones'le
arkadaşlığı, birlikte calışmalan
daha eskilere, 70'lerin başlanna
dayanıyor. O zaman Pescara'da
(İtalya) cağdaş sanat için birlik-
te bir galeri acıyorlar. Ve bu taş-
lar da zaten Barones'in yaşadığı
Palazzo Durini'nin bodruoıun-
da iki yüz yıldan beri duruyor-
• Küremizin 5 ana-
karasını, başka bir deyiş-
le dünyamızı imgeleyen
bu 5 taş küvetler, güç,
düşünce, doğruluk ve
banşın simgesiymiş.
muş. Eski çağlarda lahit biçimi
oyulmuş küvetlere doldurulan
zeytinyağı bir yıllık süreyle din-
lendirilmeye bırakılmış. Beuys'-
un yaptığı. buna gözenekli ki-
reçtaşından kapak oturtması,
günışığına çıkarması, sergileme-
si... Şimdi Barones Lucrezia De
Domizio Durini, Beuys'un dü-
şüncelerini açıklamalar ve söy-
leşilerle yaşatmaya. yaymaya
çalışıyor.'
İkınci Dünya Savaşf nda al-
dığı bir yara sonucu kafatasına
eklenen bir çelik plaka nedeniy-
le sürekli şapka (fötr) ile dola-
şan, yelekli giysileriyle de dik-
katleri uzerine çeken Joseph Be-
uys'un göriişü; sanatta ilkelliğin
halen kullanılabilirliğini gözler
önüne sermek, diyebiliriz. Artık
Zürih'in mab olan ve Palazzo
Durini'de işlevsiz kalmış olan
"Olivestone"lann ortaya çıkışı
konuya bu açıdan eğilmesin-
den. Ancak gözenekli kireç-
taşının kurumasını önlemek
için arada bir zeytinyağı dökül-
mesi ve bunu bütün yüzeye yay-
ma işlemini unutmamak gereki-
yormuş. Zürih'teki armağan tö-
reninde Barones Durini elleriyle
zeytinyağını yayarken eski Ro-
mahlar gibi giyinebilirdi. Oysa
anısını savunduğu düşünceye
göre çağdaş giysileriyle eskinin
işlevini günümüze taşıyordu.
ayncalıklar uygulanması tepki-
lere yol açıyordu. Özellikle
ABD'li, İngiliz, Fransız gazete-
ciler, emirlerine verilen araç,
rehber ve sağlanan rahat çalış-
ma ortamlanyla Türk gazeteci-
lere oranla daha az güçlük ya-
şadılar.
KDP Sözcüsü Hoşyar Zeba-
n, Türk gazetecilerin sorusu
uzerine, "Çünkü Çekiç Güç bu
ülkelerin askerlerinden olu-
şuyor. Onlar bizim için daha
önemli" derken, diplomatik dil
kullanma konusundaki ustalı-
ğının hakkını veremiyordu.
Zebari'nin diplomatik dil
kullanmadaki ustalığmı özel-
likle Barzani'nin basın toplantı-
lannda gözlüyordu Kürtçe bi-
len gazeteciler. Barzani'nin
Kürtçe son derece sert açıkla-
malan Zebari tarafından '•dip-
lomatik lngjlizce"ye çevriliyor-
du.
İlginç noktalardan biri de
bölgede Kürtçe bilen gazeteci
bolluğuydu. Ancak bunlar sa-
nılacağı gibi seçimleri izlemek
üzere Türkiye'den giden Kürt-
çe bilen gazeteciler değildi. Bir-
çok Alman, İsveçli ve başka ül-
kelerden gazeteci; okumasıyla,
yazmasıyla, konuşmasıyla pek
çok Kürtten iyi Kürtçe biliyor-
du.
Aralannda aylardır Kuzey
Irak'ta yaşayanlar da vardı.
Oysa Türkiye'den gelen Kürt
kökenli HEP miUetvekilleri ve
gazeteciler, Duhok'tan öteye
geçtiklerinde, Kürtçenin deği-
şik bir lehçesinin konuşulduğu
yerleşim birimlerindeki görüş-
melerinde oldukça zorlandılar.
Nevruz'a konu olan demirci
Kawa'nın anıtının da bulundu-
ğu Süleymaniye'de konuşulan
dil konusunda HEP kökenli
milletvekili Ahmet Türk. "İki
gün hiçbir şey anlamadım. Son-
ra dikkat ettim ki bizim kelime-
lerin sonuna bir takı getiriyor-
lar" diyordu.