30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYhA 8 PAZAR YAZILARI Bab Avrupa'nın kimliksiz başkeııti • Fransa'nın tanınmış şarap bölgelerinden Alsa- ce'ın başkenti olan Strasbourg, Fransız olduğu kadar Alman bir kent. Pembe gotik katedrali, tari- hi köprüleri ve 15. yüzyıldan kalma ahşap puntolu evleriyle ünlü Strasbourg, genç subay Rouget de Lisle'ın, Fransızlann milli marşı Marseillaise'i bestelediği kent. Ama Fransız bir kent değil. Stras- bourglular kaldınm cafelerinde şarap yerine bi- rayı tercih ediyorlar. • Oturduğum evin karşısında- ki duvardan Ibrahim Kay- pakkaya bana bakıyor. Ar- kasında, ellen silahlı gerillalar. TKP-ML (B)'cikr dün gece Strasbourg'un merkezini Türkçe afişlerle donatülar. Fransızlar afişlere ahşkın, tu- risüer hayretkâr gözlerle bakı- yorlar. Avrupa'nın başkenti Strasbourg, Alman kentleri kadar olmasa da Türkleri tanı- yor. Fransa'nın tanınmış şarap bölgelerinden Alsace'ın baş- kenti olan Strasbourg, Fransız olduğu kadar Alman bir kent. Pembe gotik katedrali, tarihi köprüleri ve 15. yüzyıldan kal- ma ahşap puntolu evleriyle ün- lü Strasbourg, genç subay Ro- uget de Lisle'ın, Fransızlann milli marşı Marseillaise'i be- telediği kent. Ama Fransız bir kent değil. Strasbourglular kaldınm ca- felerinde şarap yerine birayı tercih ediyorlar. Almanlann ünlü Sauerkrau, aynı zaman- da Alsace spesiyalitesi, ama Strasbourg Alman da değil. Strasbourg ne o, ne öbürü; ha- liyle tam bir Avrupa kenti. Av- rupa kimliğinın içeriksizliğini kendi kimliksizliğinde taşıyor. Belki bu yüzden, belki tarihin garip cilvesi, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu ev sahıpliğine, yani Avrupa'nın başkenti olmaya değer bulun- muş. Strasbourglular da Fransızlıklan kadar Avru- palılığı yaşıyorlar. Nerede bir Fransız bayrağı varsa. yanı- başında 12 yıldızb Avrupa bayrağı dalgalanıyor. Bu. res- mi binalardan turist gezdiren kanal teknelerine kadar her şey için gecerli. Avrupalıhk, Güney Av- rupalılarda bir takıntı. Güney Avrupalılar, Avrupa bayrağı asma konusunda olduğu ka- dar, AT içinde daha fazla bü- tünleşmenin de öncü savaşçı- lan. Hatta Güney Avrupalıla- ra kalsa, AT en kısa zamanda federal bir devlete dönüşecek. AT içinde daha fazla bütün- leşmeye ayak direyenler ise Kuzey Avrupalılar. İngjltere, topluluğun daha derinlemesi- ne entegre olmasını önleyebil- mek için vakit geçirmeden üye sayısırun arttınlması için basünyor. Kuzey Avrupalılar, ATde işbirligine evet diyorlar, ama egemenliklerinden zırnık taviz vermeye yanaşmıyorlar. örneğin 1986'da kabul edilen iç pazar anlaşmasıyla AT üyesi ülkeler arasındaki sınır kont- rollerinin 1993'ten itibaren kalkması gerekirken, İngiltere ve Danimarka "Biz kaldır- mayız kardeşim" diye direti- SlR \SUOl R(, FERRUH YILMAZ yorlar. ' Diğer birçok alanda olduğu gıbi bu konudaki tavırlarda da klasik sağ-sol aynmı anlamıru yitirmiş durumda. lngiltere'de muhafazakâr Thatcher hükü- meti, AT içinde daha fazla bü- tünleşmenın baş düşmanıy- ken, Danimarka'da yeminli muhalefeün başını sosyalistler çekiyor. İngiliz muhafazakâr milli özelliklerini yitirmekten kor- karken, Danimarkalı sosyalist, daha merkezı bir yapıda de- mokrasinin başına kötü işler geleceğinden çekiniyor. Karar mekanizmasına daha da uzak- laşmaktan kaygı duyuyor. Oy- sa Avrupa Komisyonu Baş- karu Jacques Delors'un gele- cek planlannda daha şimdiden Brüksel'in karar verdiği konu- lann bile yerel, yani ulusal hü- kümetlere bırakılması öngörü- lüyor ve topluluğun demokra- tik denetime açık tek kurumu olan Avrupa Parlamentosu'- nun yetkilerinin arttınlması hedefleniyor. Delors'a göre Brüksel dış politika, genel eko- nomik kararlar gibi konularda karar almalı ve örneğin çevre konusu yerel hükümetlerin de- netimine bırakılmab. Oysa bu öneri, merkezüeşmeye karşı Danimarkalı sosyalistin tüyle- rini ürpertiyor. Çünkü ortak karar mekanizmalan sayesin- de bu konuda fazla bilincli görmediği Güney Avrupa'- daki standartlan yükseltebile- ceğini düşünüyor. Danimarkalı için demokra- tik gelenekler önemli. Kararla- nn kulislerde alınmasına alışık Güney Avrupalı için AT ne ka- dar bütünleşirse bütünleşsin halen ekonomik bir birlik. Da- nimarkalı, Almanya'nın AT sayesinde tam bir süper güç ol- masından korkuyor. Fransız, Almanlann büyümesini AT içinde eriterek dizginlemeye çalışıyor. ltalyanlar iliklerine kadar işlemiş mafyayı, karar mekanizmalannı ülke dışına çıkararak etkisizleştirmeye çahşıyorlar. Yunanlılar, ATyi arpahk olarak görüyorlar. Türkler ise Avrupa'nın baş- kenti Strasbourg'u, gerilla sa- vaşına çağıran Türkçe afışlerle donatmaya devam ediyorlar. Işte Avrupa'nın başkenti Strasbourg'un düşündür- dükleri bunlar. Birlikteyaşayıp birlikte oturmayanlarEvlenmeden, ama birlikte "yaşayıp" ama bir- likte "oturmayanlar" var. Yani birlikte yaşıyor- lar, ama aynı evde, dairede oturmuyorlar. Ikisi- nin de ayn yerleri var kalacak. îsterlerse birbirle- rinde kalabiliyorlar. Ama bu, ne bir gereklilik, ne bir kural. Sadece bir zeyk. Bu anlayışta çiftleri arayıp bulmak kolay değil. Tıpkı doğa programlannda olduğu gibi bunlann bulunabileceği yerlere gidip bakına- caksmız. Hoş, bakınca da hemen anlaşılmıyor "apartner" oîduklan. Ancak konuştuktan son- ra... New York'tan Londra'ya ithal bir kavram "apartnerük". Londra'da da belli bir sosyal ke- sim ve belli semtler dışında da rastlanır gibi değil zaten. "Apart"m sözlük anlamı "ayn, arası açık" anlamına. "Apartment" ise Türkçedeki apartman dairesi karşıhğı. "Partner", Türkçede de olan "ortak, eşlik eden kişi". Bir sözcük oyunu "apartner". Büyük olaah- L()\|)R\ EDtPEMtL ÖYMEN • Apartnerler, ayn yaşıyor, ayn uyuyor, isterlerse birlikte oluyorlar. Uyku kalitesi önemli onlar için. Yorgan kavgası, yastık paylaşımı ve hele horultu senaryo dışı.Simone de Beuavoir ile Jean-Paul Sartre örnek onlar için. Onlar da 50 yıl birbirlerine âşıktılar, birlikteydiler, ama ayn yaşıyorlardı. kla bir evde değil de apartman dairesinde birbir- min işi daha stratejik ve paralı diye tartışmalar lerinden ayn ve uzakta yaşayan ama birlikte ve "herkes yerini bilsin" de yok. olan çiftler anlamına. Türkçede, "çıkmak" deni- Apartnerler, ayn yaşıyor, ayn uyuyor, ister- len durumu andınyor, ama tam değil. Çünkü lerse birlikte oluyorlar. Uyku kalitesi önemli on- "apartner"de sosyalden cinsele kadar geniş bir lar için. Yorgan kavgası, yastık paylaşımı ve hele davranış ve yaşam pratiği var. Süreklilik de ge- horultu, anlaşılmaz mınltılar, kâbuslu sıçramalar rektiriyor. Genç ev orta yaşh profesyonellik ge- senaryo dışı. rektiriyor. Bağımsızlık gerektiriyor. Yalnız kal- Simone de Beuavoir ile Jean Paul Sartre ör- mak istemeyen, hoşlandığı ile birlikte olan, ama nek onlar için. Onlar da 50 yıl birbirlerine gündelik yaşamın zorunluluklannı paylaşmak âşıktılar, birlikteydiler, ama Paris'teayn yaşıyor- istemeyenler için "apartner"lik. lardı. İngiliz feministlerinin en iz bırakanların- Aynı çatı alünda iktidar mücadelesi yok. Ki- dan Germaine Greer, apartnerliği övdü evvelki gün televizyonda bir programda. "Iki erkek dü- şünün" dedi. "Biri size kendi isteği ile gelsin, biri de gidecek kalacak başka yeri olmadığı için. Hangisi, geceyi sizin kollannizda geçirir? Elbette birincisi. Şayet 24 saat birlikte değilseniz, birbiri- nizin sinirine dokunma şansınız da az. Işte buy- run bakalım, apartnerük hakkında siz karar ve- rin şimdi." 20. yüzyılın sonuna yaklaşırken apartnerlik, kadın ve erkeğin bağımsızhgmı koruması için sürekli balayı anlamına. Post-modern birkaç ül- kenin kozmopolit bir iki kentinde, yüksek gelir düzeyi ve yüksek sosyal tabaka, kaliteli eğitim ve öğrenimle desteklenen ve herkese göre olmayan bir yaşam biçimi. Apartnerler evlendikleri takdirde de ortak ev- lerinde her şeyden iki tane oluyor: İki ütü tahta- sı, iki çamaşır makinesi, iki kedi, iki televizyon, iki müzik... Aynı çatı alünda apartnerliklerini sürdürmek için. Bir nehir ki her yerde gözü var »ehirde sabah başka bir ikmdir, diş fırçalamalar, çamaşır yıkamalar.Temizlikten sonra çay ve yemek için ibrikler sarkıtüır suya. Bangkok'ta Chao Phya Nehri, akan bir yaşamdır. Ken- ün en ücra köşesinde bile bir gözü veya kulağı vardır; Bang- kok'ta nehir, sokaklann sus- kun tanığıdır. Karmaşık ve yoğunluğu ile ün yapmış metrosuz Bangkok trafiğinde halkm deyişiyle "En iyi şoförler hâlâ hayatta olanlar- dır!" Kent içi ulaşımda nehir en emin yoldur. Beünize güveni- yorsanız Duk-duk denilen mo- tosiklet bozması dolmuşlara bi- nebilirsiniz. Siz iyisi mi şehri ka- noyla dolaşın. Ağızlannda acı tütün, gözlerinı güneşe kısmış kanoculann kılavuzluğuna bırakın kendinizi. Aldırmayın, biraz kandırsınlar sizi; Tılan show!' diye yanaştırdığı ucuz gösteri numaralannı yutmuş görünün. Çünkü Tayland'da her şey saülıktır, ülkenin başı- boş yılanlan bile... Bunlann Hindu yılanlan gibi mistik bir taraflan yoktur, dans etmeyi de pek beceremezler, yalnızca gövde gösterisi yapar- lar. B \ \ ( . k ( ) k ŞANSBS DURAK Ege kıyılarınıdüşleyerekilkyazıkarşılamak llkyazın yaşandığı, dallann çiçekle- nip doğanın gülümsediği şu aralarda, Bavyera'nın ünlü göl kenarlanna akın edenlenn sayısı da hafta sonlannda giderek artıyor. Havarun ikide bir de puslu ya da yağmurlu oluşuna aldınş et- meden, bahann keyfini Bavyera onnan- lannda çıkaranlann sayısında da artış var. Haritalan açıp da Bavyera'nın üstün- de parmağınızı dolaştınrsanız küçük küçük romantik gölkr gözünüze çarpa- caktır... Yemyeşil çayırlann ortasında kıpır kıpır göz kırpan bu gölcüklerden "Chimsee"yi,"Ammersee"yi ve "Staru- berger see"yi az buçuk tanıyanlar, ya da bizim Abant'ı andıran "Königssee" ile tanışanlann yani sıra bu yöredeki en ünlü göl deyince, şıp diye "Tegernsee"yi gösterenler Bavyera'yı tanıyor sayıh- rlar. Yaz-kış cüzdanı şişkin Almanlann, yaşı geçkın macera heveslisi dullann, parasız Akdenizli çapkmlann ve vakit öldürmek için burayı seçen Bavyerah MîNİH EROL ÖZKAN • Bavyera gölleri ilkyazlarda bir baş- ka olur... Romantik bir eskiliğin ya- şatıldığı göl kıyısmdaki bir köhne bira- hanede neşelenip, taze biçilmiş çimen kokan çayırlarda koşturmak, Bavye- ra'yıyaşamaklaeşanlamlı... emeklilerin buluştuğu bu küçücük gö- varamazsınız. lün civan da, öteden beri kartpostal gü- Zira eski mi eski bir çiftlik evinden zelliğinde köşeleriyle dikkatleri çekiyor. bozma bu pastanenin iri dilimli kekleri Münih'in güneyinde, romantik man- ile tanınmış oluşu bir yana, en çarpıcı KENTLI ÇALIŞIYORII M KOYLU YATIYOR NOKTA'NIN "KÖYLÜ TABUSU"NU YIKACAK SORUŞTURMASI RİO'DA YENİ BİR DÜNYA ARAN1YOR KIYAMET ZİRVESİ SOZEN'I DOLANDIRDILAR... BAKKALLARLA AN LAŞIP BEBEKLERİN 200 BİN ŞIŞE SÜTUNÜ ÇALDILAR • DEMOKRASIYE SELAM, DGM'LERE DEVAM • DGM FEZ- LEKESINI CINDORUK MU İMZAUVrnRDI? • 27 MAYIS'IN SUSKUN KAHRAMANLARI NOKTA YA KONUŞTU • ÜMIT KOPRUSU PKKYA YENİ BİR KAPI Ml? • PODYUMUN ÇIP- LAKLARINA ISLAM DUNYASINDAN HUSNU KABUL • HEM TURK HEM ALMAN. PARAMPARÇA BİR YAŞAM • BREZİLYA POLISININ SOKAK ÇOCUKLARIYLA MUCADELE YONTEMh OLDUR VE KURTUL • TURKIYE - IRAN DIPLOMASI SAVAŞI • ORTA ASYA TÜRK CUMHURIYETLERINE FIKIR IHRACATI • haftalık kent rehberı sınema. tıyatro, televizyon, vıdeo, radyo. muzık sergı gezı ve etkınlıkler ıkıncı dergınızde' nctierede HABERCIUKTE SON NOKTA zaralann çerçevelendiği bir yerde gü- lümseyen Tegernsee gölünün turistik cekiciüğini, biraz da eski birahaneler, güngörmüş oteller ve hediyelik eşya sa- tılan dükkânlar sağlıyor. Paskalya yorgunluğunu üzerinden atamamış Güney Almanya'nın bu kö- şesinde ilkbaharlar hüzünlü bir güzel- Ûkte yaşanıyor gibi. Tegernsee gölünü çepeçevre dolanıp da gölün öteki ucun- da, son yülarda bir hayli ünlenmiş, pek çok meşhurun, politikaanın gidemeden yapamadığı Winkl Stüberl'in pastanesi- ne uğramazsanız, Tegernsee'nin keyfıne özelliğinin, duvarlardaki tahta raflan süsleyen yüzlerce değışik tipte yapılmış antika kahve değ^rmenleri koleksiyonu olduğunu görürsünüz. Bizim eski Türk kahve değirmenle- rinden de birkaçının baş köşeye oturtul- duğu romantik bir eskilik insanın ol- dukça hoşuna gidiyor. Pek çok koleksi- yoncuyu ve sanat tarihçisini hayran edebilecek bir sabır ve merakla, 1960 yılından beri toparlanmış onca kahve değirmeni, gıardayan merdivenlerle cıkılan rustik bir atmosfer ve taze ciko- lata kokan pastane havası. Winkl Dayı'nın ününe ün katmaya yetmış. Her Allahı'ın günü tıklım üİclım dolup boşalan bu yerden çıkıp çam ve orman kokan bir serinliği ciğerlerinize doldur- mak güzel... Yani kısacası; Bavyera gölleri bu mevsimde harikulâde... Dallann çiçek- lendiği, kuş avılüh orman görünümle- riyle iç içe bu göl kıyısında Ege kıyılannı düşleyerek ilkyazı karşılamak da gü- zel... Hafta sonlannda piknik yapmaya gelmiş bizim işçilerin arabalanndan sü- zülen eski Zeki Müren şarkılannı dinle- yerek gurbet hüznünü dindirmeye ça- lışmak mümkün. Bavyera gölleri ilkyazlarda bir başka olur... Romantik bir eskiliğin yaşauldığı göl kıyısındaki bir köhne birahanede neşelenip, taze biçilmiş çimen kokan çayırlarda koşturmak, Bavyera'yı yaşa- makla eşanlamlı... Işte bahann yüzünü gösterdiği bu ilkyaz günlerinde Bavyera ormanlan ve gölleri böylesine çekici ve böylesine büyülü... Şehrin tüm kaldınmlan açık pazardır, nehir, sokaklardan geri kalmaz. Bangkok'ta nehir kentin kalbidir, ondan habersiz bir iş yapılmaz. Şu dünyada bir eşi olmayan yüzen market; suya kurulmuş bir pazar! Ne is- terseniz bayan? Hasır şapka, muz, kokonat, bir buket yase- men. karnınız acıktıysa kano- lokanta... Nehir boyunca sazlıklann arasında görünen tahta ba- caklı, egzotik evlerin yüzlerine sakın kanmayın, arka cepheleri caddelerin keşmekeşine bakar. Tay evleri iki yüzlüdür; suya ve karaya dönük! Nehirde sabah başka bir âlemdir; diş fırçalamalar, ça- maşır yıkamalar... Lazınüık dökmelerle başlayan sabah te- mizliğinden sonra çay ve yemek için tencereler, ibrikler sarkıtılır suya... Chao Phya: Bangkok'a ha- yat veren nehir! Soya sosu, kan, ter, aşk suyu, hepsinin yolu bir- dir, oraya gider. Sakın kork- mayın, hiç pislenmez nehir, çünkü Bangkok her ekimde de- nize döner. Günbaumında uzaktan kra- liyet sarayı görünür. Kıyıdaki tapınağın bahçesinde turunç çi- çeği açan bir Budist rahip gezi- nir. Dönme vakti gelişmiştir. Akşam yedide esmer kaldınm- lara yiyecek tezgâhlan kurulur- ve kızgın soya dumanından göz gözü görmez olur. Kaldınmlar coşarken nehir durulur. Bang- kok'ta gece sofralarda tüketil- mez; ayaküstü atıştırmak ve uzun uzadıya sevişmektir. Kaldınmlar, su uyuyana kadar esmer vücutlan bekler. Siyam kedileri ay yükselirken hır- çınlaşır. Aıiık Bangkok'ta gece; göz- lerini ve kulaklannı kapa, sen iyisi mi yatağına dön Chao Phya... Ya Saddam çevreci ya da bombalar yetmedi Doğa, tüm cömertliğini ser- güiyor Kuzey Irak'ta. Çoğu in- sanın çıplak, geniş arazilerden oluştuğunu düşündüğü yörede, yeşil alanlar, ormanlar, göz ala- bildiğince uzanıyor. Zap suyu daha coşkulu akıyor. Pek bilin- meyen türde çam ağaçlan adeta gökyüzünü deliyor... Yukandan bakıldığında yüz- lerce köyü, 20'şer bin nüfuslu Şaklava'yı, Selahaddin'i fark etmek oldukça zor. Tümüyle ağaçlar içine gömülmüşler san- ki... Bunlan görünce, "Saddam ya çevreci ya da ağaçlann gizle- diğj yerleşim birimlerini bom- balatamamış" diye geçiriyoruz içimizden. Zaho, Duhok, Dia- na, Selahaddin, Şaklava ve Er- bil'de gözlerimiz boşuna fabri- ka anyor. Binlerce nüfuslu yer- leşim birimlerinde doğanın ade- ta bakir kalması, çevreyi kirle- tecek unsur azhğı ve insanlann çok katlı yapılaşmayı keşfetme- melerinden kaynaklanıyor bel- \.\um MEHMET AKA ki. Görükbilen birkaç yüksek katlı bina ya otel ya da Sad- dam'ın cezaevleri. Kuzey Irakklar cezaevlerinde öldürü- len binlerce Kürdün dramını anlatıyorlar bu binalan göste- rirken... Bölgedeki nüfusun sık sık "sa- vaş göçü" yaşaması ve 200 bi- nin üstünde peşmergenin dağ- larda, çadırlarda kalmalan bu- güne kadar konut gereksim- mini de en az boyutta tutmuş. Yerleşim birimlerinde evlerin çoğu mimari açıdan oldukça çekici villalar. Az olan yapılaş- ma sırasında yeşil alanın ko- runmasına özellikle dikkat edil- diği de anlaşılıyor... • Bölgedeki nüfusun sık sık "savaş göçü" yaşaması ve 200 binin üstünde peşmergenin dağlarda, çadır- lardakalmalan bugüne kadar konut gereksinimini de en az boyutta tutmuş.Yerleşim birimlerinde evle- rin çoğu mimari açıdan oldukça çekici villalar. Yeşil alanın korunmasına dikkat edildiği de anlaşılıyor... Kuzey Irak seçimlerini izle- lefon vardı. Iletişim teknolojisi- mek üzere geçen hafta bölgeye nin bütün nimetlerinden yararla- giden Türk ve yabancı yüzlerce narak ber aberlerinde uydu tele- gazeteci bu doğal görünüm şaş- İunlığını yaşadı önce. Böyle bulmayı beklemedikleri Irak Kürdistanı'nda gazetecilik yap- manın keyfini çıkardı. Doğal güzelliğjn keyfini sürerken, böl- gedeki iletişim konusunda ya- şanılan sorunlar, bağlı oldukla- n yayın organlanna zamanında haber yetiştirememelerinin sı- kınUsma yol açtı. Çünkü Kuzey Irak'ta biri Barzani'nin Sela- haddin'deki, biri de Talabani'- nin Şaklava'daki karargâhlann- da olmak üzere uluslararası ko- nuşma yapılabilen sadece iki te- fonlar getiren buyük ajanslar dı- şında bütun gazeteciler yaşadı ha- berlerini nasıl geçebileceklerinin sıkınüsını. Telefonlann belirli zamanlarda göriişmelere ka- paülması yaklaşık 20 kilometre uzakhkta bulunan iki kasaba arasında yoğun bir gazeteci tra- fığine neden oldu. Bu nedenler- le bir sayfa haber geçebilmek için 60 dolara kadar para öde- mek zorunda kalan gazeteciler yine de şanslı saydılar kendileri- ni. Bölgede görev yapan gazete- ciler arasında da kimi zaman Yerküreyi simgeleyen 5 lahitin öyküsü Ateşyeri (ocak) I ve Il'in Ba- sel kentince 1977 ve 79'larda alınmasından sonra 1984'te Be- uys'un güncelleştirdiği 5 lahit Zürih Sanatevi'nde sergilenme- ye başlandı. Küremizin 5 ana- karasını, başka bir deyişle dün- yamızı imgeleyen bu 5 taş kü- vetler, güç, düşünce, doğruluk ve banşın simgesiymiş. Bu veri- lerle "Oüvestone"lar değişik kültürler arasında halklann yakmlaşmasını, düşünce bü- tünlüğünü imgeliyormuş. 1985 yılından bu yana "Oli- vestone"nun (zeytintaşlan) pe- şinde olan Zürih Sanatevi. sa- natkârın 1986'da ölmesi uzerine ne yapacağını şaşırmış. Tam alınacakken eşi Eva Beuys bu ve diğer tüm yapıtlann kendisi- ne ait olduğu savıyla yargıya başvurmuş... Yıllar birbirini DOĞAN ABALIOĞLU kovalamış. Beuys'un 71 doğum gününde yargı sonu malın sahi- besi Barones Durini eliyle ve karşıhksız Zürih'e armağan edilmiş. Joseph Beuys'un Barones'le arkadaşlığı, birlikte calışmalan daha eskilere, 70'lerin başlanna dayanıyor. O zaman Pescara'da (İtalya) cağdaş sanat için birlik- te bir galeri acıyorlar. Ve bu taş- lar da zaten Barones'in yaşadığı Palazzo Durini'nin bodruoıun- da iki yüz yıldan beri duruyor- • Küremizin 5 ana- karasını, başka bir deyiş- le dünyamızı imgeleyen bu 5 taş küvetler, güç, düşünce, doğruluk ve banşın simgesiymiş. muş. Eski çağlarda lahit biçimi oyulmuş küvetlere doldurulan zeytinyağı bir yıllık süreyle din- lendirilmeye bırakılmış. Beuys'- un yaptığı. buna gözenekli ki- reçtaşından kapak oturtması, günışığına çıkarması, sergileme- si... Şimdi Barones Lucrezia De Domizio Durini, Beuys'un dü- şüncelerini açıklamalar ve söy- leşilerle yaşatmaya. yaymaya çalışıyor.' İkınci Dünya Savaşf nda al- dığı bir yara sonucu kafatasına eklenen bir çelik plaka nedeniy- le sürekli şapka (fötr) ile dola- şan, yelekli giysileriyle de dik- katleri uzerine çeken Joseph Be- uys'un göriişü; sanatta ilkelliğin halen kullanılabilirliğini gözler önüne sermek, diyebiliriz. Artık Zürih'in mab olan ve Palazzo Durini'de işlevsiz kalmış olan "Olivestone"lann ortaya çıkışı konuya bu açıdan eğilmesin- den. Ancak gözenekli kireç- taşının kurumasını önlemek için arada bir zeytinyağı dökül- mesi ve bunu bütün yüzeye yay- ma işlemini unutmamak gereki- yormuş. Zürih'teki armağan tö- reninde Barones Durini elleriyle zeytinyağını yayarken eski Ro- mahlar gibi giyinebilirdi. Oysa anısını savunduğu düşünceye göre çağdaş giysileriyle eskinin işlevini günümüze taşıyordu. ayncalıklar uygulanması tepki- lere yol açıyordu. Özellikle ABD'li, İngiliz, Fransız gazete- ciler, emirlerine verilen araç, rehber ve sağlanan rahat çalış- ma ortamlanyla Türk gazeteci- lere oranla daha az güçlük ya- şadılar. KDP Sözcüsü Hoşyar Zeba- n, Türk gazetecilerin sorusu uzerine, "Çünkü Çekiç Güç bu ülkelerin askerlerinden olu- şuyor. Onlar bizim için daha önemli" derken, diplomatik dil kullanma konusundaki ustalı- ğının hakkını veremiyordu. Zebari'nin diplomatik dil kullanmadaki ustalığmı özel- likle Barzani'nin basın toplantı- lannda gözlüyordu Kürtçe bi- len gazeteciler. Barzani'nin Kürtçe son derece sert açıkla- malan Zebari tarafından '•dip- lomatik lngjlizce"ye çevriliyor- du. İlginç noktalardan biri de bölgede Kürtçe bilen gazeteci bolluğuydu. Ancak bunlar sa- nılacağı gibi seçimleri izlemek üzere Türkiye'den giden Kürt- çe bilen gazeteciler değildi. Bir- çok Alman, İsveçli ve başka ül- kelerden gazeteci; okumasıyla, yazmasıyla, konuşmasıyla pek çok Kürtten iyi Kürtçe biliyor- du. Aralannda aylardır Kuzey Irak'ta yaşayanlar da vardı. Oysa Türkiye'den gelen Kürt kökenli HEP miUetvekilleri ve gazeteciler, Duhok'tan öteye geçtiklerinde, Kürtçenin deği- şik bir lehçesinin konuşulduğu yerleşim birimlerindeki görüş- melerinde oldukça zorlandılar. Nevruz'a konu olan demirci Kawa'nın anıtının da bulundu- ğu Süleymaniye'de konuşulan dil konusunda HEP kökenli milletvekili Ahmet Türk. "İki gün hiçbir şey anlamadım. Son- ra dikkat ettim ki bizim kelime- lerin sonuna bir takı getiriyor- lar" diyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle