Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 MAYIS1992CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
SINEMA ATtLLA DORSAY
Edip Cansever anıldı
• Kültür Servisi- Şaır Edip Cansever
ölürnıinünö.yılında alesi vedostlan
tarafırıdan anıldı. Cansever"ın
Rurnelihisan'ndaki mezannın başında
anmay a aiiesi. dosılan Tomris Uyar,
Leyla Erbil, Selçuk Baran, Özdemir Ince,
Kernal Bekır ve Clker İnce katıldılar.
İstanbul'uSevmek
• Kültür Servisi- Kadıköy Belediyesi
Kültür veSanat Merkezi ile Dalyan
Lions Kulübü'nünişbirliğiyle
düzenlenen "Sergi ve söyleşilerle
İstanbul'u Sevmek" etkinlikleri
kapsamında bugün bır sempozy um
yapılacak vesergıleraçılacak. Kadıköy
Beledi>esı KültürveSanat
Merkezi'ndeki sempozyum saat 21 .OO'de
başlayacak. Süheyl Konuksay'ın
yöneteceğı sempozyuma Yavuzer
Çetinkaya, Jak Deİeon, Ergun Ersöz,
Tuğrul Şavkay \e Pars Tuğlacı
konuşmacı olarak katılacaklar.
Aıigelica Huston evlendi
J 0 LOS ANGELES (AA) - Oscar ödüllü
Amerikalı film yıldızı Angeüca Huston,
Robert Graham adh bir heykeltıraşla
evlendj. Huston'un menajeri Susan
Geller yaptığı açıkJamada, Huston ile
Graham'ın hafta sonunda dünyaevine
gırdiklerini beürtti. Ünlü yönetmen John
Huston'un kıa ve aktör Walter
Huston'un torunu olan 40 yaşındaki
Angelica Huston, 1985yılmda
"Prizziler'in Onuru" adü filmdeki
rolüyle en iyi yardıma kadın oyuncu
Oscar'ını almıştı.
Frank Sinatra
Londra'da
• LONDRA (AA) • Amerikalı şarkıcı
Frank Sinatra, 32 yıl aradan sonra
geldiği Londra'daki ilk konserinde
hayranlanrun hücumuna uğradı.
Sinatra'nın önceki gece Londra'nın
Royal Albert Hall'deki konserinden
sonra salondaki beş bin kişi sahneye
hücum ederek ûnlü şarkjcıyı
kucaklamak ve öpmek istedi.
Koruyuculannın engellemeye
çaüşmasına karşın Frank Sinatra,
çoğunluğu 50 yaşın üzerindeki
hayranlanndan kendini kurtaramadı.
Konser biletlerinin 125 sterline (yaklaşık
1,5 milyon TL) bır yıl öncesinden
sauldjğı bildirildi. Londra'da 6 konser
verecek olan 72 yaşındaki Frank Sinatra
konsennden sonra bir gazeteciye,
'Bırakın şarkı söylemeyi, sahneye çıkıp
pizza yapsam bile benim sadık
izleyıcilenm benı görmeye gelirler' dedi.
JuliolglesiasİzmiPde
• İZMİR (AA> Ünlü İspanyol sanatçı
Julio Iglesias, 1992 yıh içinde
gerçekTeştireceği dûnya turu
kapsamında, 21 temmuzda İzmir
Atatürk Stadyumu'nda bir konser
verecek. Konserin biletleri 75,110,200,
ve 400 bin lira olarak belirlendi. Geçen
yıl Efes Antik Tiyatro'da bir konser
veren Iglesias'ın, gördüğü yoğun ilgi
üzerine konser için özelükle İzmir'i tercih
ettiği beürtildi. Iglesias, iki saat sürmesi
planlanan konserinde, 67. albümü olan
'Calor'dan parçalann yanı sıra
İspanyolca ve İngiUzce tanınmış
parçalannı da seslendirecek. 35 kişilik
ekiple İzmir'e gelecek olan sanatçırun
konseri için gerekli teknik donanım 3
Tır'la taşmacak. Konserin biletleri
pazartesi gününden itibaren Alsancak ve
Atatürk Stadyumu gişelerinde saüşa
sunulacak. Bu arada 19 temmuzda
İzmir'e gelecek olan sanatçının onuruna,
20 temmuz akşamı Büyük Efes Oteli'nde
bir yemek veriİecek. Gelirirun bir
bölümü Izmır Çocuk Esirgeme
Kurumu'na bırakılacak yemeğe
katılabilmek için bir kişiük ücret de 700
bin lira olarak belirlendi.
Sinemamn geleceği
• Kültûr Servisi- Dûnya Kitle İletişimi
Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen
açıkoturum dizisinde yann saat 14.00'te
Sheraton Oteli salonunda "Sinemamn
geleceği" konulu bir açıkoturum
gerçekleştirilecek. Kültür Bakanlığı'nın
hazırlamakta olduğu sinema yasasııun
tarüştlacağı açıkoturumu Prof.Dr.Oğuz
Onaran yönetecek. Konuşmacılar, Halil
Ergün(KüItür Bakanlığı'nı temsilen),
Osman Seden (SESEM). Tanju
Gürsu(SODER), YavuzÖzkan(FİLM
YÖN-DER), Kadri Yurdatap(FİYAP),
MuzafferHiçdurmaz(SİNE.EMEK.D-
ER), Yaman Okay (ÇASOD), Aydm
Sayman(SİNESEN), İrfan Demirkol
(Sinema Salonu Sahıp.İşlet.) ve Burçak
Evren.
Cannes Şenliği'nin açılış fılmi Temel îçgüdü', Paris'te salonlan dolduruyor
Pornografi mi, yoksa cinsellîk mî?•Pomografıye kaymakla suçla-
nan film, aşimda yoğun bir cinsel-
lik yüklü. İyi bir polisiye niteliği
taşıyan 'Temel İçgüdü' eylül ayın-
da Türkiye'de de gösterime gire-
cek.
"Terod Içgodü" (Basic Instinct) filmi,
Paris'te kuyruklar yaratarak oynuyordu.
Bız de filmin güncelİigini göz önüne alarak
Türkiye'deki gösterimini bekleyemedik ve
gidip izledik. Bu ılgi çekıci filmden sizlere
ilk izlenimlenmızı duyuraüm.
"Temei İçgüdü" bizlere Amerücan sine-
masının günümüzdeki en gözde yazarla-
nndan Joe Eszterhas'ın elinden çıkma "be-
ton gibi" bır senaryo aracıhğıyla klasik ge-
nlım filmlerine özlem yansıtan bir öykü
anlatıyor. Kahramanımız dedektif Nick
Curran, geçmişi oldukça "şaibeli" biridir:
Esrar ve alkol kullanmıştır, iki turisti ge-
reksiz yere vurup öldürmüştür, vb.
Nick, bir cinayet olayını soruştunırken
son derece güzel, zengin, pervasız bir ka-
dınla karşılaşır. Catherine Tramell, ABD'-
nin yüksek sınıflanndan, harcayamayaca-
ğı kadar parası olan vecanı sıkılan insanla-
nn, özelükle de güzel bir kadırun yapabile-
ceği her şeyi fazlasıyla yapmaktadın önü-
ne gelenle seks, pervasız davranışlar, yasayı
ve yasa adamlannı küçümseme, içki, sigara
ve uyuşturucu kullanma...
Ama yalnız bu kadarla kalsa iyi. Polis,
güzel Catherine'in seviştiği erkekleri tam
orgazm anında öldüren bir kanh katil, bir
tür "dışi örümcek" olmasından kuşkulan-
maktadır. Dedektif kahramarumız ise ka-
dırun peşinde gerçekleri araştırırken adım
adım bilmedığı (daha doğrusu bıldiği) bir
tuzağın ıçıne doğru yuvarlanmaya başlar...
Douglas ve Sharon Stooe 'Temel tçgüdü'nün başroOerinde. Douglas, bufilnıdekisahnefer yüzünden çocuklan tanıfndan ekştirM.
"Temel İçgüdü" başta da yazdık, çok
sağlam bir senaryoyu temel olarak almış,
kiıni öğeleriyle Hitchcock'u (özelükle de
"Vertigoyu"yu) düşündttren bir film.
Hitchcock fîlmlerindeki gibi iyi niyetli, "ma-
sum" biradam (ki burada adamın "masum-
luğu"da tartışmaü), kendisini gitgıdc yo-
ğunlaşan bir gizemin içinde buluyor ve
çıkış yolu anyor. Kadırun kişiliğinjn kar-
maşıküğı da (yine "Vertigo"dakı gibi bir
"çıfte kişilik" mi sözkonusu?) bu benzerliği
arttınyor.
Ancak "Temel İçgüdü", çağdaş sinema-
mn tipik verileriyle donanmış. Ve bu veri-
ler onun klasik sinema örnekleriyle kıyas-
lanmasını ancak bir yere dek geçerü
kılıyor. önceliklefilm,etrafında kopardığı
gürültüyü hak edecek kadar cinseUikle
yüklü.
Başoyuncu Sharon Stone'un Cannes'da
gazetecilere "Bu sahneler filmde birkaç da-
kikayı geçmiyor. Niye hep bunlann üze-
rinde duruluyor" diye yakınmasına
bakmayın. Bu sahneler kaç dakika sürü-
yor, bilemem. Ama alabildiğine cüretü ve
pervasız olduklan söylenebiür.
Michael Douglas'ın kimi sahnelerde,
genç bir oyûncunun bile duraksamadan
kabul edemeyeceği biçimde görünmesi,
Douglas'ın "tipik aile" düzenini sarsmış ve
babası Kirk Douglas ne dedi bilemiyoruz,
ama çocuklan tarafından eleştirilmişe ben-
ziyor (Gazeteler öyle yazdı). Umanz ki
Michael bir daha fiİmlerinde pantolonunu
giymeyi unutmaz ve Douglas ailesindeki
sarsınü durulur!..
Evet, film yoğun bir cinsellikle yüldû.
"Pomografıye kayma" belki çok ağır bir
suçlama. Pornografık sinema bambaşka
bir şeydir: Amacı, çerçevesi, havası-suyu
hemen fark ediür onun... Burada elbette
pornografi değil, ama yüklü bir cinsellik
söz konusu.
İşin tuhafı, cinselük yükü sanıldığı gibi
yalnızca "sevişme" sahneleriyle sınırlı de-
|U.
Güzel Catherine'in polis tarafından bir
sorgulanma sahnesi var ki herhalde anto-
lojilere geçecek. Burada güzel Sharon Sto-
ne'un (söylendiği gibi, gerçekten de Kim
Novak'a benziyor) aralannda Michael
Douglas'ın ve sürekü terleyen şişman bir
polisin de bulunduğu "sorguculan" ile oy-
nadığı kedi fare oyunu,filmingerçekten de
kolay unutulmayacak bölümleri araan-
da...
"Temel İçgüdü" sonuç olarak iyi ve
önemli bir fiün mi? Bu fılmi, Paul Verhoe-
ven'in Avrupa döneminden beri sürdürdü-
ğü kimi kişisel saplantılan ve temalanyla,
Hollywood'un bu kez geleneksel "utan-
gaçhğını" bir yana bırakarak giriştiği, poü-
siye fılmi yenileme, çağdaşlaşürma isteği-
nin bir bireşimi olarak görmek gerekiyor.
Ama temelde, tüm çarpıa, şoke edici,
dedikodulu öğelerinden sıynlınca, geride
gerçekten sağlam ve sürükleyici bir poüsi-
ye film, cinselügin pembesiyle desteklen-
miş bir "kara film" örneği kalıyor.
Geçici ve uçucu olanlar bir yana, bu
filmden geriye kalan, iyi bir poüsiye film
olması. Bu arada filmden adı, yani söz
konusu edilen "ilkel" (ya da "temel") içgü-
dünün ne olduğu, yani cinsellikle mi, yok-
sa öldürme dürtüsü ile mi ilişkili olduğu da
seyircinin kişisel yorumuna bağlı kalmış
bir olay.
'Bugsy', Las Vegas'ı yaratan adamın öyküsünü anlatıyor
Hollywood yine gangsterliğe dönüyor
Bugsy / Yönetmen: Barry Levin-
son I Senaryo: James Toback / Gö-
rüntü: Allen Daviau j Müzik: En-
nio Morricone / Oyuncular: War-
ren Beatty, Anneîte Bening, Har-
vey Keitel, Ben Kingsley, Elliott
Goıüd, Joe Mantegna, RichardSa-
rafıan / Bir Wamer-Bros (Tri-
Star) yapımı (Şişli Kent, Beyoğlu
Fitaş, Çemberlitaş Şafak, Kadıköy
Reks, Ankara Batı).
"Bugsy" ya da Hollywood, bir kez daha
gangsterük olayı denen şeye dönüyor...
Amerikan kültürünün ve 20. yüzyıldaki
toplumsal yaşammın aynlmaz bir parçası
olan örgütlü yasadışıük, Hollywood'un
daha başlardan (1920 sonlanndan) beri ilgı
duyduğu, sinema mıtolojisinin en etkili fı-
gürleri arasına katüğı bir olay ve bir tipler
gecidi değil mi?
Bu kez olay 'bizzat' Hollyvvood'a çok
daha yakın. Çünkü "Bugsy" lakaplı Ben
Siegel, Chicago ve New Yorklu değil; Los
Angelesü bir gansgter. Bu gerçekten ya-
şamış kişiük, setlerden çıkmıyor, fıgüran-
larla düşüp kalkıyor, en yakın dostu ünlü
oyuncu (Ve özel yaşamında da mafya ile
ilişkileri bilinen) Geoı^e Raft.
Bugsy, bu çevreye uygun bir gangster
Hep şık giyiniyor, en lüks gece kulüplerin-
de zenginlerle aşık atıyor, hastahklı, man-
yak kişiüğini gerçek bir *play-boy' görünü-
mü ardında saklamasını çok iyi beceriyor.
"Bugsy" bu açıdan Hollywood'un
gangster figürlerini aüp idealleştirme, yü-
celtme, mitoslaştırma eğiliminin doğal bır
halkası olmanın ötesinde, gerçekten böyle •
bır çekıcilığe sahip bir kişiüği ele almakla
biraz farklı bir konuma baştan kavuşuyor.
Aynca yine toplumsal-tarihsel bir gerçek
olan gangsterlik - Hollywood üişkisini de
ilginç biçimde günışığına çıkanyor.
Ancak Barry Levinsoo'un fılminin en
önemü yanı, kuşkusuz yine Bugsy'nin ta-
rihseT kjşiüğinden gelen bir olayda bıllur-
VVarren Beatty, filmde, Bugsy adıyla tanınan Ben Siegel'i oynuyor. Annette Bening de
Bugsy'nin sevgilisi rolünde.
laşıyor. "Bugsy" ya da Ben Siegel, ünlü
gangster Lucky Luciano tarafından "Baü
yakası"nı denetlemek ıçina geldiği Los An-
geles'de, bu denetim sırasında ilk kez gör-
düğü Las Vegas'daki sefıl. izbe. buna
karşın ilgi görüp para getiren kumarhane
bozuntusuyla karşılaşınca, burada yepyeni
bir kumar merkezi inşa etmek düşüncesine
kapıhyor.
Bu dev proje, Nevada çölünün ortasın-
da açılacak Flamingo OteÜ projesi,
Bugsy'nin kalan yıllannın düşü, âdeta sap-
lantısı haline gelecek ve kahramanımız, bu
projeyi ancak hayatı pahasına gerçekleşti-
rebilecektir.
Filmin "Las Vegas'ı kuran adam" ola-
rak bilinen Ben Siegel'in yaşamını anlat-
maya soyunmuş olması, sonuç olarak
gangsterlik olayırun ilginç bir yanına ışık
tutuyor.
Gangsterler, aynı zamanda çok parlak
ışadamlan, birinci sınıf yaünm uzmanlan
değil midirler? Ve gaflgsterüğin başta
Amerika, tüm kapitalist ekonomilerde
pıtrak gibi fışkırması, kapitalizmin ne pa-
hasına olursa olsun yaünm ve kazanç ilke-
sinin biraz değişik bir düzeyde uygulaması
değil midir?
Bir diğer deyimle, gangsterlik, mafya,
yasadışı kazançlar, kapitalist sistemin ol-
mazsa olmaz semptomlan, vazgeçilemez
hastahklan değil midir? Ve bu sistem için-
de, bunlari önlemek olanagı var mıdır?
"Bugsy", örgütlü yasadışılığın, bir yan-
dan Hollyvyood'un parlak, çekici yüzüyle
olan ilişkısine ışık tutarken, öte yandan
yine bu olayın sermaye ve kâr ilkeleriyle
olan neredeyse organik bağına da değini-
yor. Bu bağın üstyapısal bir dışavurumu
olarak devlet ve yönetim mekanizmalany-
la (Başsavaya dek uzanan) ilişkileri ise işin
elbette tuzu biberidir.
"Yağınur Adam"ın yönetmeni Barry Le-
vinson, kendisi de zaman zaman yönet-
menliğe soyunan James Toback'ın gerçek-
ten de "demir gibi" bir senaryosuna daya-
narak oluşturduğu filminde, yukanda
saydığımız çeşitü düzeyleri birbirinin içine
geçirerek baştan sona ilgiyle izlenen, sü-
rükleyici. pınl pınl bir sınemayla an-
laülmış bir film ortaya koyuyor.
Ve bir kumar kenti kuran, günümüz
ABD'sinin vazgecilmez kumar ve eglence
başkenti Las Vegas'ı yaratân bir büyük
yaünmcının, bir gangster olduğu kadar bir
büyük hayal tüccan da olan Ben Siegel'in
nefıs bir portresini veriyor. Perdeye yansı-
yan; bu ilginç gangster portresi kadar, çağ-
daş Amerikan kapitalizminin de ilginç bir
yûzüdür.
"Bugsy"yi görûn. Görüntülerinden mü-
ziğine, Warren Beatty'den tüm oyun-
culanna (Ben Kingsley ve güzel Annette
Bening'e ayn bir mansiyon!), izlemeye de-
ğer bır film bu.
4
Akdeniz', bu yılın En İyi Yabancı Film Oscan'na değer görülmüştü
Savaş, hayatm özüııe ne kadar aykırı
'Akdeniz', iddiasız btr film; ama birçok
gösterişli filmden daha ilginç.
İtalyan sineması, sanki "ödünç filmler"-
le varlıgmı sürdürüyor.
özel TVciliğin denetimsiz biçimde ser-
best bırakılmasıyla, görkemü sineması tam
anlamıyla göçüp giden bu ülkede, yılda
çok az sayıda film çekiüp seyircisine ulaşa-
biliyor. Ne var ki bu sinemamn geçmişteki
birikiminin mirasını yüklenmiş kimi genç
yaratıalar. bu sorunlan aşıp yalnız ülke-
lerinin değil. tüm dünyanın seyircisıne bile
seşlenebiliyorlar.
İşte Giuseppe Tornatore'nin filmlerinden
sonra bir diğer genç yönetmen, ilk fılmi
olan "Turne"yi birkaç yıl önce Cannes'da
hayranükla izlediğırniz Gabride Salvato-
res, "Akdeniz"le İtalyan sinemasımn
"kötü taühi"ni yine kırdı. Ve fılmi Oscar
alarak tüm dünyaya ulaştı (En so'n Can-
nes'da değerb bir Jüri Özel Ödülü alan Gi-
anni Amelio vefilmi"Çocuk Hırsızlan" da
bu arada anımsanabiür).
"Akdeniz", önceükle alçakgönüllü bir
film izlenimi bırakıyor insanda... Her şe-
yiyle sade, küçük, "iddiasız" bir film bu...
Ama birçok gösterişli filmden daha ilginç
olduğu ve söyleyecek daha çok şeyi bulun-
duğu da kesin.
Film. savaş sırasında bir küçük Yunan
adasına görevle gelen, sonra hiçbir önemi
olmayan bu adada kalan 8 kişilik bir İtal-
yan birliğınin öyküsünü anlatıyor.
İtalyanJann tipik özellığı olan "savaşı
sevmemek" ve büyük sommluluklardan
kaytarmak, burada da kendini gösteriyor.
Telsizleri kınlıp dış dünyayla ilişkileri de
kesilen kahramanlanmız, burada ada
halkıyla da kaynaşarak sakin bir yaşam
sürüyorlar. Ta ki, bir İngiliz birüği adaya
gelip onlan yeniden savaşın ve ülkelerinin
sorumluluğuyla yüz yüze getirinceye dek...
Akdeniz (Mediterraneo) / Yönet-
men: Gabriele Salvatores / Senar-
yo: Vincenzo Monteleone / Görün-
tü: İtalo Pettriccione / Müzik: Gi-
ancarlo Bigazzi / Oyuncular: Die-
go Abatantuono, Claudio Bigagli,
Giuseppe Cederna, Claudio Bisio,
Gigio Alberti, Ugo Conti, Memo
Dini, Vanna Barba / Bir İtalyanfil-
mi (Şişli Site, Beyoğlu Sinepop,
Çemberlitaş Şafak, Kadıköy
Moda).
"Akdeniz", bizlere savaş denen şeyin
aslında ne denli gereksiz, en azından ya-
şamın özüne ne denli ters olduğunu anımsa-
tıyor.
Savaş, çeşitü somut gerçeklerden, soyut
fıkirlerden, gündeük aynntılardan oluşur.
Tüm bunlardan uzak, güneşin sürekü
ısıtüğı bir Akdeniz adasında, elbette tüm
bunlann hiç bir geçerliüği kaüruyor. Ve
kahramanlanmız, kendilenni yaşamın
kesintisiz devam ettiği bu adanın doğal
temposuna bırakıp gidiyorlar.
Salvatores'in tipleri ve oya gibi ördüğü
aynnülar da ilginç. Böylece, ressam ruhlu
bir subay, adanın tek kiüsesindeki soünuş
freskleri boyamaya girişiyor (ve freskteki
azizlere, arkadaşlanmn yüzünü veriyor!),
birüğin tek "bakir" eri köyün fahişesinde
aşkı (yani cinselliği) ilk kez tadınca, kadına
âşık olup onunla evleniyor!.. Bu "erkekler-
arası" toplulukta, bir er, masaj yapügı su-
bayına "tutuluyor!.." Öykünün tek Türk
kahramanı, Fethiyeü bahkçı Aziz, İtalyan-
lan haşhaşla bir güzel uyutup neleri var.
neleri yok, aüp gidiyor ("Türkler uyamk
insanlardır").
Evet, "Akdeniz", savaş karşıtı mesajıru
değişik biçimde veren öyküsüyle. yaün an-
latımıyla, ustaükü tiplemesiyle, hoş ve içe
işleyen bir film.
Savaşlann en büyük ilacmın belki de
Akdeniz'in "bizzat" kendisi olduğunu
savlıyor: Akdeniz güneşi.rahatlıği ve"tem-
belüği", belki de tüm savaşlann en iyi pan-
zehiri değil mi? En İyi Yabancı Film Os-
carı'nın hak edip etmediği bir yana, bu de-
ğişik ve sıcak fılmi görün deriz.
'Küçük Adam' gösterimde
Jodie Foster
kaıııera
arkasında
Kültûr Servisi - İki Oscar sahibi ünlü
yıldız Jodie Foster, bu kez kamera arka-
sında. Foster'm ilk yönetmenük dene-
mesi "Küçük Adam", bugün Beyoğlu
Emek, Maslak Mövenpick, Çemberütaş
Şafak ve Adana Metro'da başüyor.
1976da henüz 13 yaşmdayken Robert
de Niro ile çevirdiğı "Taksi Şoförii" fil-
minde üstlendiği küçük fahişe rolüyle ilk
kez Oscar'a aday gösterilen Jodie Foster,
tecavüze uğrayan genç bir kadını canlan-
dırdığı "Sanık" ve bir caniyi yakalamak-
la görevlendirilen FBI ajan adayı cesur
bir kadını oynadığj "Kuzulann Sessizü-
ği"filmteriyleen iyi kadın oyuncu dalın-
da iki kez Oscar kazandı.
Oyuncu olarak başansını kamtlayan
Jodie Foster için yönetmenük, uzun sü-
redir gerçekleştirmek istediği bir düştü.
Filmin gerçekleştinünesinin her aşama-
sında hazır bulunun Jodie Foster, bunu
şöyle ifade ediyor:
"İçimde hep bir boşluk hissederdim.
Resmin sadece bir bölümünü değil bütü-
nünü görüp değerlendirmeyi başarabi-
len o parçamı kullanamamaktan her za-
man rahatsızük duydum."
Bu arada François Truffaut, Claude
Chabrol ve Louis Malle gibi Fransız si-
nema ustalanndan etkilendiğini de söy-
lüyor Foster.
"Küçük Adam", gerçekten de küçük
bir adam olan Fred Tate'i anlaüyor.
Fred Tate, bir yaşında okuyan, dört ya-
şında şiir yazan bir çocuk. Yedi yaşında
ise duvarlara yağüboya resımler yapıyor,
yanşmalara katılacak düzeyde piyano
çaüyor ve en zor matematik problemleri-
nin üstesinden geüyor.
Jodie Foster, Dianne VViest, Harry
Connick Jr. ve Adam Hann-Byrd'in baş-
rollerini paylaştıklanfilmde.küçük Fred
Tate'in yaşımının bir yıünı izüyoruz.
Ancak zaman zaman izleyiciyi güldür-
mesine ve tıpkı bir güldürü fihni gibi ge-
üşmesine karşın "Küçük Adam" ashnda
küçük yaşına rağmen olağanüstü bir ze-
kaya sahip olan Fred Tate'in hayata
ayak uydurabilmek için verdiği biraz hü-
zünlü mücadelesinin öyküsü. Filmde bu
küçük adamın hayatını, çocuğun eğitimi
konusunda at fıkirleri savunan iki kadın
şekillendiriyor: Çahşmak zorunda olan
annesi Dede ve başanlı bir çocuk psiko-
loğu Jane...
Filmde geçen olaylarla arasında belü
bir bağ bulunduğunu söyleyen Jodie
Foster, "Benim hayatımı anlattığı için
değil, inandığım ve gerçekten hissettiğim
şeyleri anlattığı için oynadım" diyor.
Bir yönetmen olarak kamera arkasma
geçtıği ilk gün çekimlerin başlamasını
bekleyen küçük Adam Hann-Byrd'i gö-
rünce neredeyse ağlayacakmış Foster
"Küçük bir çocuktum ve ilk kez bir te-
levizyon şovunda rol alacaküm. Bir tek
cümleden oluşan repüğimi söylemek
üzereyken gözlerinden yaşlar akan anne-
mi fark ettim. İşte. elinden gelenin en iyi-
sini yapmak için bekleyen küçük Adam'ı
gördüğüm o gün. çocukluğuma döndü-
ğümü anladım. Ve annemin yüzündeki o
ifadeyi anımsadım. Kendi tecrübelerimi
yaşayabilmem için beni hep özgür bırak-
mıştı."