03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 16 MART1992PAZARTESİ 14 GORUŞLER HUKIJKÇU GÖZÜYLE BULENT TANOR IBMartveİngiüz P3Pldni6f1tOS6V6Pll9l Bugün 16 Mart, İstanbul'un itilaf devletleri silahlı kuvvetlerince kesin işgalinin yıldönümü. Ashnda müttefikler, 13 Kasım 1918'den beri İsıanbul'u fi- ili denetimleri altında tutuyorlardı. 16 Mart 192O'de, "işgalin resmi"si sahneye kondu. Önce Şehzade- başı karakolu, daha sonra Meclis basıldı; hükümet daireleri de Dundan paylanru aldılar. Bu arada, mebuslan yatıştırmak isteyen Padişah Vahdet- tin, "Bir millet var koyun sürüsü. Ona bir çoban lazım, o da benim" diyecekti. Oysa, "koyun sürüsü" denen milletin içinden çıkan ve pek de tanınmamış yerel önderler, o tarihe kadar Anadolu ve Trakya'da 20'den fazla yerel ya da bölge- sel kongre toplamışlar, "bunalımı demokrasi ve katıhmla çözme" formülünü ortaya koymuşlardı. Vine tstanbul'a ve 16 Mart günlerine dönelim. Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, Ankara'dan, Istan- bul Meclis-i Mebusanı'ndaki Felah-ı Vatan Grubu lideri Rauf (Orbay) Beye, tstanbul'u terk etmesi uyansında bu- lunmuştu. Rauf Bey ise İngilizlerin parlamentoculuğuna güveniyor, bu geleneklerinden ötürü de Meclis-i Mebu- san'a ve üyelerine dokunmayacaklanna inanıyordu. Ama olaylar Rauf Bey'in iyimserliğini çürüttü. Başta kendisi olmak üzere, birçok yurtsever mebus lngilizler tara- fından tutuklanarak Malta'ya sürgüne gönderildi. Meclis-i Mebusan'la birükte Osmanlı parlamentoculuğu da son bul- du. Son bulduran, dünya parlamentoculuğunun öncüsü ve en kıdemli üyesi olan İngjltere'ydi. Rauf Bey'in, îngilizlerin parlamentoseverliğine olan inancı başından çürüktü. Uzağa gitmeye gerek yok, bu olaydan bir yıl kadar önce yine Türkıye topraklannda yaşa- nan bir başka drarrfbunu kanıtlamaya yeterlidir. Bu dram, 1918 sonlan ile 1919 başlannda Elviye-i Selase'de (Kars, Ardahan, Batum) yaşanmıştır. Bu bölgede Kars İslam Şurası (5 Kasım 1918) ile başlayan kongreler dizisi 6 ay kadar sürecek bir "iktidarlaşma" ve hatta "devletleşme" deneyine hayat verdi. Büyük Kars Kongresi ile (17-18 Ocak 1919) bir geçici hükümet kuruldu: Cenub-i Kafkas Hükümet-i Muvakkate-i Milliyesi. 18 maddelik bir anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu), bir parlamentosu (Meclis-i Milli), yürütme organı (Heyet-i Vü- kela) ve silahlı kuvveüeri olan bu yönetim, 1919 Mart'ında "Muvakkathk" (geçicilik) sıfatını kaldırarak bağımsızlık ve "Cumhuriyet" ilan etti. Cenub-i Garbı Kafkas Hükümet-i Cumhuriyesi böylece Anadolu topraklannda kurulan ilk Türk Cumhuriyeti oldu. Bu Cumhuriyet, 12 Nisan 1919'da Ingjlızlerin Karsı' işgal etmeleriyle son buldu. îşgalcilerin yaptığı ilk iş, Parlamen- toyu dağıtmak, sonra da aralannda hükümet üyelerinin de bulunduğu bazı önemli şahsiyetleri Malta'ya sürmek ve kukla bir hükümet kurmak oldu. Daha sonra da Kars'ı Er- menilere teslim ettiler (30 Nisan 1919). Böylece, Rauf Bey'in parlarnentoseverliklerine güvendiği lngilizler, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nı basıp üyele- rinden bazılannı Malta'ya sürgüne göndermezden bir yıl kadar önce bunun ilk provasını Kars'taki mini cumhuriye- tin seçilmiş meclisi ve üyeleri üzerinde yapmış oluyorlardı. llginçtir ki İngilizler aynı gün, yani 12 Nisan 1919 tarihin- de bağımsızlık ilan etmiş olan bir başka parlamentoyu daha İrlanda parlamentosunu dağıtmışlardır. Ermenistan, Karabağ, Kafkas Cumhuriyetleri, Baü'nın çifte standartlılığı vs. derken, bir 16 Mart gününde aklıma gelenler bunlar oldu. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1962: Silâhsızlanma plânlan Sovyet Dışişleri Bakanı Andrei Gromyko bugün Silâhsızlanma Konferansı delegelerine hitaben yapuğı konuşmasında dünya devletlerini dört yıl içinde "genel ve tam bir silâhsızlanmayı" gerçekleştirmeye ve bütün silahlı kuvvetlerini terhis etmeye davet etmiştir. Sovyet teklifıne göre en önemli mesele, her nevi askeri tesislerle silah stoklannın dağıtılarak ortadan kaldınlmalanm mümkün kılacak bir anlaşmanın imzalanmasıdır. Kontrol konusunda Sovyet plânına, "Birleşmiş MiUetlerin çerçevesi içinde" kurulacak beynelmilel bir silâhsızlanma teşkilâtının tesisini talep etmektedir. Fakat bu plâna. Baülılann gayet mühim addetükleri tesbit ve kontrol etme sistemi dahil edilmemişür. Sovyet teklifıne göre genel bir silâhsızlanmanın gerçekleşmesi için, a) Nükleer silâhlann iletilmesinde kullanılan bütün araçlann ortadan kaldınlması. b) Yabancı topraklarda bulunan bütün askeri üslerin lağvedilmesi. c) Bu topraklarda mevcut bütün yabancı askerlerin tahliye edilmesi gerekmektedir. Bundan sonra B. Amerika ve Sovyetler Birliğınin silahlı kuvveüeri mevcudu, karşıhkh olarak 1 mılyon 700 bine ındırilmeli ve diğer memleketler de silahlı kuvvetlerinin mevcutlannda henüz tesbit edilemeyen kısmülar yapmabdırlar. Sovyetler aynı zamanda, silâh ve cephane imâl eden fabrikalann sökülmesini ve özel işlerde kullanılan tesis ve teçhizaun tahripedilmesini istemektedirler. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN ING/UZLER BUGADAi 192O 'DE BüSÜN, TELG&*FÇ( A44NASTTZL t HAMP/ EFCNPi, fSTHMBUL 'UN (ÇGfL ££>İL- MESİNf,/WKAG4'rA BfLOİBMifri. /MGfÜZ- LEA, LtA*4M4 £>E*t/GL£r£~N G£MİL£GC>eN tCty/y/l Çt&t&l/Z fŞSALE BAŞtAMtŞn. MA- , SU . Sll- Gf- LEG Ozel Universiteli Döneme Geçerken Doç. Dr. SEMA KALAYCIOĞLU Yıldız Üniversitesi Öğretim Üyesi B ilindiği gibi uzun yıllardan beri ortaöğretim kurumlannı ta- mamlayıp yükseköğretim kapı- lanna yığılan binlerce genç, ka- pasite ve kaynak yetersizliği nedeni ile üniversiter eğitimden mahrum kalma gerçeği ile yüz yüze gelmekte, bu konu- da, bireyce, ailece, toplumca yaşanan hoşnutsuzluk, kamu eğitim politi- kalannın oluşturulmasmda önemli bir sorun yaratmaktadır. Devletin giderek artan üniversite eği- timi talebine cevap verme olanaklan kı- sıtlıdır. Aynca devletin mutlaka üniver- site eğitiminin tüm yükünü omuzlann- da taşıması gerekmemektedir. Eğitim, pazarlanabilir bir kamu hizmetidir; orta eğitimde olduğu gibi üniversite düzeyin- de de "kara doymuş", uzun vadeli düşü- nen, sağduyulu girişimci veya girişimci- ler eğitim ve öğretim kurumlan kurabi- lir, kurmalıdır ve nitekim bu akım ülke- mizde bir hayli zamandır bulunmak- tadır. Bu gehşmeyi son derece olumlu buluyor ve yürekten destekliyorum. Ancak özel üniversitelerin kuruluş haarlıklanrun hızlanarak sürdüğü şu günlerde bazı önemli hususlann gözardı edilmemesi gerektiği karusındayım. Her şeyden önce ülkemiz, gecmişte hiç de başanlı olmayan bir özel yükse- kokullar dönemi deneyimi geçirmiş ve bu deneyimin faturası, l970'lı yıllann başında devlete devredilmiştir. Hatırla- nabileceği gibi o yıllardan sonra birçok büyük kent üniversitesi, bünyesine, eski özel yüksekokullan sığdırma ve sindir- menin sıkınü ve tedirginliğini yaşamış- tır. Dolayısı ile özel üniversite kurucu ve yöneticilerinin, bu deneyimleri çok iyi değerlendirecekleri ve böylece o zaman- lar yapılan hatalann tekrarlanmasının önüne gececekleri umudundayım. Üzerinde önemle durulması gerektiği- ni düşündüğüm bir başka konu da şu- dur: Ozenle seçildiğine ve kendil.erine ra- hat bir araşürma ve çabşma" ortamı hazırlandığına inandığım öğretim kad- rolanna, açılacak olan programlar uy- gulanırken eğitimin yürütülmesi, sınav- lann yapılması ve özellikle not değerlen- dirmelerinin yapılması acısından baskı yapılmamabdır. Bizler, eğitim ve öğretimlerinin artık en son aşamasına gelen gençlerin, başan ve liyakat motivasyonlannı teşvik et- Özel üniversiteler, özel koşullara uygun, aynmcüık amacı ile kurulan vakit eyleme merkezleri değüdir. Koşullar sağlanırsa gelenekleri çok iyi yerleşmiş, kuşkuya zemin bırakmayan kunımlarolarak kök salar ve gelişirler. mek ve güçlendirmek zorundayız. An- cak bu motiyasyonun yerleştirilmesi ve şürdürülmesi ile sistem başanlı olabilir. Özel üniversitelerle olan deneyimi, ba- şan örneği olarak gösterilebilecek olan ABD'de "çağı yaratmanın" sırn, öğren- cilerin sahip olduğu, Ingiüzce deyimi ile •'Achievement Oriented Ştudent" olma özelliğindedir. Bu tırnak içindeki ibare- nin maalesef tam birTürkçe karşıhğı ol- mamakla beraber, kendi özgün çaba- sına dayanan başanyı hedef alan öğren- ci olarak düşünülebiür. Özel üniversitelere gitme şansı ve ola- nağı olan öğrenciler, "varbklı olma ve başka bir şeye ihtiyacı olmama" gibi hiç de hoş olmayan gerekçeler öne sürerek veya "bunca ödediği paradan sonra" di- yerek kolay yoldan not almaya, ders gecmeye veya diploma almaya tevessül etmemelidirler. Bu yolda öğretim üyele- rine herhangi bir baskı yapılmamalıdır. Bu konu gündeme geldiğinde, özel üniversitelerin kurulmasına maddi ve manevi destek sağlayan kişi, kuruluş ve vakıflann mensup ve yöneticileri, bun- lann bağb olduğu oda ve derneklerie başka vakıflann da bilinçli olmalan, va- karlı davranmalan, öğretim üyelerinin akademik değerleri ile bağdaşmayan uygulamalan "aynı klana mensup olup sık dirsek temasında bulunma, birbirle- rinin yüzüne bakıp bakamama" gibi kültürel zafıyeti yansıtan gerekçelerle onlardan isteme hatasına düşmemeli- dirler. Hele bu kuruluşlara emek verme lütfunda bulunan akademisyenleri ara- ya koyarak meslektaşlık ilişİcilerini ren- cide edici davraruşlarda hiç bulunulma- malıdır. Özel üniversiteler, özel koşullara uy- gun, aynmcılık amacı ile kurulan vakit eyleme merkezleri değildir. Belirttiğim koşullar sağlanırsa gelenekleri çok iyi yerleşmiş, kuşkuya zemin bırakmayan kurumlar olarak kök salar ve gelişirler. Nasıl bir özel sektör işletmesinde kalite rekabeti esprisi varsa bu kurumlar da birbirleri ile, devlet üniversiteleri ile re- kabet edebilir, uluslararası standartlara ulaşabilirler. Amaçlannın, böyle bir an- layışla biçimlendirildiğine inandığım, araştırma, eğitim ve öğretim geleneğine gerçek katkılan olacağını umduğum özel üniversitelerin, ülkemize hayırh ol- masını dilerim. SEMİH BALCIOĞLU Sağlıkta Yeni Sistem Dr.YUSUFGÜNDÜZ U lkemizde halen geçerli sistem ve mevzuatından mem- nun olan herhangi bir kimse, kuruluş veya siyasi parti yok- tur. Sağük çalışanlan da her fırsatta ra- hatsızlannı ifade etmişlerdir. Seçim ön- cesi propaganda döneminde ise tüm partiler sağlık konusunda geniş vaatler- de bulunmuşlar. Baalan sistemde kök- lü değişiklikler yapmayı ör.görmüşler- dir. En çok tarüşılan konular ise sağlık ocağı, aile hekimliği ve genel sağbk sı- gortası olmuştur. Asbnda aile hekimliği ve sağbk ocağı sistemi çağın ve günümüzde yaşayan ge- niş eğitim ve kültüre sahip dünya ile sü- rekli iletişim olanağı olan günümüz in- sanının sağlık sorunlanna cevap ver- mekten uzaktır. Teknolojinin ve tıbbi bibmlerin bu denli baş döndürücü bir hızla geliştiği dünyamızda bir pratisyen hekimin veya aile hekiminin birçok so- runa cevap bulması artık mümkün gö- rünmemektedir. Bazılan ihtisaslaşma oranının düşü- rülmesi, pratisyenbğin özendirilmesi gibi bilgi seviyesini düşürücü ve gelinen noktadan geri dönmeyi önermişlerdir. Bu önerilerin haklılığı düşünülemez. İh- tisaslaşma oranı değil, azaltmak tam ak- sine özendirihnelidir. Çünkü, ancak böylece bilimsel geliş- meleri izlemek, uygulamak ve vatandaş- lanmızın hizmetine sunmak mümkün olacaktır. Aynca ihtisaslaşma bugün birçoğu alet edavat ve öğretim üye sayısı bakımından maalesef çok gerilerde olan tıp fakültelerinin açığını da kapatmak- tadır. Fakülte yıllanmızda merhum Nusret Fişek hocamız Çin'de çıplak ayaklı halk doktorlanndan söz ettiğinde bir çoğu- muz işte bizim ülkemiz için de geçerli çö- züm diye düşünmüştük. 1940'larda 50'- lerde bu çözüm geçerb olabibrdi. Ancak günümüzde gerek teknolojik ve bilimsel gelişmeler, gerek hekim sayımız dikkate abndığında böyle bir öneri veya düşün- ce artık seslendirilememektedir. Sağbk ocağı sistemini çıplak ayakb sisteme benzettiğim sanılmasın. Ancak günümüzdeki bilimsel ve teknik geliş- meler öylesine hızb ve baş döndürücü ki Ankara SSK Hastanesi cek sonuçlan yorumlayabılecek gebş- sağbk meleri izlemekte zorlanmaktadırlar. Bu noktada hizmet içi eğitim, bibmsel der- giler, kurslar önem kazanmaktadır. Finansman sorum Çözüm yollannda birinci derecede önem arzeden nokta, yeteli fınansmanı sağlamaktadır. Bugün sosyal devlet ol- mak yeterb ve gerekb fınansmanı sağla- maya katkıda bulunmak ve dar gelirli vatandaşlann sağlık giderlerini karşıla- mak demektir. Sağlık Bakanlığı verilerine göz atıldı- ğında ortaya çıkan manzara şudur. l. Nüfusumuzun % 56'sı sosyal gü- venlik şemsiyesi altındadır. Üst ve orta gebr grubuna mensup % 15-20*lik kesim kendi giderlerini, pirimlerini karşılaya- bilirler. Asıl problem geri kalan % 20- 25'lik kesimin giderlerini karşılamakur. Önerdiğimiz sistemde, poliklinik ve hastaneler tamamen özel veya özerk bağımsız birimler olacak, kendi personelini sendika toplusözleşme düzeni içinde istihdam edecek, baktıkları hasta başına sigortadan para alacaklardır. Bugünkü bütçe koşullannda bu fi- nansman ancak bazı şartlarda müm- kündür. Sabit yatınmlardan; bina, alet vs. vazgeçilerek bu paralar bu tür gider- ler için aktanlabilir. Bu tür yatınmlan özel kesim özelbkle de sağbk çalışanlannın birleşmesi ile ku- rulacak şirketler ve bu kuruluşlara ulu- sal bankalanmızdan ve Dünya Banka- sı'ndan uygun koşullarda krediler sağla- narak karşılanabibr. Bugün yatak sayısı bakımından OECD ülkeleri içinde sonlarda yer al- mamıza rağmen doluluk oranı olarak önlerde olmamız gerekirken çok geriler- deyiz. AT ülkelerinde hasta yatağı dolu- luk oranı ortalaması % 85 iken bizde % 50-55 düzeyinde kalmaktadır. uzman hekimler bile kendi branşlann- 2. Diğer KİTlerimiz gibi hastaneleri- daki tüm alet ve makinalan kullanabile- mizi de iyi işletememekteyiz. Bunu da dikkate alırsak hastanelerimizi de özerk- leştirmek veya daha iyisi özelleştermek uygun bir çözüm olarak düşünülmekte- dir. Önerdiğimiz birimler, tamamen özel çahşacaklar. yaptıklan iş, baktıklan hasta başına sigorta sisteminden ücret alacaklardır. Hasta ile hekim arasına doğrudan para girmeyecektir. Sigorta sistemi tamamen bağımsız, yan bağımb dağıtacak ve yatınma yöne- lik olarak değerlendirecek, kendisi hiz- met sunumuna kanşmayacaktrr. Hastaneler de yatırdıklan hastalar için sigortadan gerekb karşıbğı alacak- lar, daha verimb çabşacaklardır. Günümüzde hekim, calıştığı sağlık ocağı, hastane, fakülte hastanesinde kendi kendisi ile rekabet etmektedir. Bu sistem çok verimsiz, emek kaybına ne- den olan bir sistemdir. Önerdiğimiz sistemde poliklinik bi-* rimleri ve hastaneler birbirleriyle reka- bet halinde olacaklar, vatandaş istediği birimi seçme özgürlüğüne sahip olacak- tır. Poliklinik birimleri belli bir standartta olacak, belli asgari araç gereç ve perso- neb istihdam edecektir. Aletlerin beUi kullanım süreleri belirlenecek, aletleri kullanacak bilgi ve becerisi sertifikalaş- tınlmış personel çabştınlacaktır. Önerdiğimiz sistemde, pobkbnik ve hastaneler tamamen özel veya özerk ba- ğımsız birimler olacak, kendi personebni sendika toplusözleşme düzeni içinde is- tihdam edecek, baktıklan hasta başına sigortadan para alacaklardır. Burada hastalara gereksiz tetkik isteneceği, ge- reksiz kontroller yapılabileceği şeklinde eleştirilebilir. Bunu önlemek için belb yaşlarda, ör- neğin 40 yaşından sonra insanlann yılda bir kez check-up yaptırması, başvuran hastalara belirli rutin tetkiklerin yapı- lması, önemli tetkik ve araştırmalar ge- rektiren hastalar arasında tesadüfi ör- nekleme yöntemi ile bakanbk müfettişi tarafından araştırma sağlanması gibi tedbirler düşünülebilir. Tıp fakülteleri hizmetiçi eğitimlerde görevlendirilip bebrli alet kullanımı ile il- gili kurs, semitıer düzenleyerek bitirin- lere sertifika verebilir. Baİcanlık ise de- netim, düzenleme ve planlama ile meş- gul olarak koordinasyon sağlama göre- vini üstlenecektir. POLİTİKA VEÖTESİ MEHMED KEMAL Basının Alınyazısı... M ısır'da Nasır'dan sonra gelen Enver Sedat, hü- kümet işlerinin iyi yanlannı yazmıyor diye gaze- tecilerin tümünü işinden atmıştı. Mısır'da her şey devletin ebndedir, basın da. Hükümet, bir kalemde gazetecilere kıydı, ama genç askerler de bir darbe- de Enver Sedat'a kıydılar. Bizde de bir zamanlar gazete çıkarmak hükümetin elin- deydi. Hüseyin Cahit Beyler, Ahmet Emin Beyler, bir dö- nemde hükümet izin vermezse gazete çıkaramazlardı. Cahit Bey'in Tanin'i kaç kez hükümet izniyle kapanıp açılmıştır. Cahit Bey yeniden Tanin'i çıkaracakür; îstiklal Mahke- mesi Savası sorar: "Parayı nereden buldunuz?" Cahit Beyin yanıtı yabndır: "Gazete çıkanrken para ararsam siz para vermez misi- niz?" Cahit Bey'in yazdığı her makale için okurlar peşinden koşarken sermaye ararsa bulamaz olur mu? Hüseyin Cahit Bey boştadır, hiçbir patron ona yazdırma- yı göze alamıyor. Yeni Sabah sahibi Cemalettin Saraçoğlu bir kurnazlık düşünür, doğruca Içişleri Bakanı Şükrü Ka- ya'ya koşar, | " " Gazeteler kapandıkça değil, yaşadıkça değerlidir. Demokrasiye tam geçişledirki gazetelerinömrü uzar. "Beyefendi, biliyor- sunuz, bizim gazete hü- kümeti tutar." "Biliyorum." "tzin verirseniz Cahit Bey'e yazdırmak istiyo- rum." "Ne yazacak?' "Başyaa." "Yazsın." _ _ _ _ _ _ _ "Demek izin veriyorsunuz?" "Elbette." "ömrünüze bereket efendim." "Yalnız bir şey var. Cahit Bey bizim muhalifimizdir. Bizi överse gazete satmaz. Bizi yererse biz gazeteyi kapaünz." Bir İstanbul gezisinde tçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Tan gazetesi yazarlanndan Sabiha Sertel'i vilayete çağırtır, "Bundan sonra yazmayacaksınız" der. Sabiha Hanım yıllarca imzab yazamaz. îmzasız yazdıkla- nnda da kulağını çekmekten geri kalmazlar. Ahmet Emin Yalman, Elazığ İstiklal Mahkemesi'nden sonra yıllarca yazmaz, gazete çıkaramaz. Bir gün Karpiç'te Atatürk'ün masası yakınında bir yere oturur. Bir rast- lantıdır. Atatürk, Emin Bey'i görür. Yanmda oturanlardan birine. "Şu karşı masada oturan Ahmet Bey değil mi" diye sorar. "Ta kendisi efendim." "Şimdi ne yapıyor?" "Kardeşi ile ticaret yapıyor." Emin Bey'e haber gönderir, "Bundan sonra gazetesini çı- karsın.." Ahmet Bey çok sevinir, "Bundan sonra dünyalar benim oldu" der. Ahmet Emin Bey'in Vatan'ı Atatürk'ten sonra CHP dö- neminde de, DP döneminde de pek çok kapanır. Gazeteler kapandıkça değil, yaşadıkça değerlidir. De- mokrasiye tam geçişledir ki gazetelerin ömrü uzar. 12 Eylül generalleri gazete kapatmadılar mı? Kimin ömrü uzadı, ki- min kısaldı? ..u OKURLARDAN 'Tartışma'ya ilişkin olarak Cumhuriyet, bundan birsüre önce safya düzenlerinde değişikbk yaparken "Tartışma" sütunlannı ortadan kaldırmışu. Gazetenin yeni düzenlemesinde, •*Tartışma"nın kaldınlması hiç iyi olmamışu. Çünkü bu sayfa, okur-gazete bütünleşmesinin okurun gazeteye katılımcılığının en somut göstergesiydi. "Tartışma". aynı zamanda. gazete okurlannın çeşitli konularda görüşlerini ortaya koyduğu demokratik bir tartışma platformu işlevini de yerine getiriyordu. Cumhuriyetin yeni sayfa düzenlemeleri içinde; Tartışma kaldınlınca, "Tartışma"nın kaülımalan ise diğer gazetelerin "okur köşelerine" dağıldı. "Tartışma"nın yeniden başlatılması. tartışmacılan tekrar bir araya geürdiği için sevindirici bırdurum. Tartışmacılar, yeni fıkirleriyle. değişik yorumlamalan ile çeşitli olaylara ve konulara ışık tutacaklardır. Yalnız bu sayfa içinde yer aian. "Bir Zamanlar" başlığı ile yayımlanan karikatürîer ise sayfanın günceUiğini ve aktüelliğı ile bağdaşmamaktadır. Burada, sayfada yayımlanan biryazı ile uyumlu bir karikatürün ya da güncel konuda bir karikatürün yayımlanması daha uygun olacaktır kanısındayım. "Tartışma"' sayfasının bir katılıması olarak tüm tartışmacılara hoş geldiniz diyorum. NEVZATÇAĞLAR TÜFEKÇİ Milas Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Ahmet İnsel'in dizisi ve Türkiye Gazetenizde, belli bir süredir makalelerine de yer verdiğiniz Sayın Ahmet tnsel'in yazı dizisi "Avrupa'da Yeni Sol", Batıyı ve Batı basınını izleyemeyen birçok okur için faydalı bir dizi idi. Ancak Türkiye Şolu'nun, sosyal demokrasinin de Avrupa'dan, Avnıpa ülkelerinden çok farklı sorunlan bulunduğunu düşünursek, bu diziyi ülkemize de uzatmak, Türkiye topraklarına dahil etmek düşUncesinde olması beklenirdi. Yani pratikte, Sayın Ahmet Insel bunu yapmamış olsa da onun dizisinin ardından bir başka yazı dizisiyle bunu yapmak mümkündü. Cumhuriyet'ten böyle bir görev bekliyoruz. ALİDtZDAR İSTANBUL "Tartışma" bölümü ve meslekler Tartışma bölümünün yeniden gündeme getirilmesi bizi sevindirdi. Ancak bu köşe için seçilen yazılann, çok değişik mesleklerden aydın okurlaruı görüşlerini yansıtmasını bekliyoruz. Doktorların, mühendislerin, mimarlann ve öğretmenlerin dışındaki meslek erbabının da bu sütunlarda, sonınlannı dile getirmeleri gerekir. Hem gazeteyi hem de okurlan, bu tür bir özene davet ediyoruz. AYNUR DtKMEN ANKARA İLAN AFYON ASLİYE l.'NCÎ HUKUK HÂKİMLİCl'NDEN Dosya No: 1991/268 Davacı Arsa Ofısi Genel Müdürlüğü vekili tarafından davalılar Mustafa Tosbaş vs aleyhlerine açılan cebri tescil davasımn mahke- memizde yapılan açık durusmasında: Davacı vekili Afyon merkez Çetinkaya Mahallesi Çapakhöyflğü mevkiinde 654 ada ve 7 parsel 18836 m : 'lik kısnunı müvekkili idare Arsa Ofisi adına cebri tesciline karar veriimesini istemis davalılar- dan ibrahim Tosbaş'ın adresi tüm araştırmalara rağmen tespit edi- lemediğinden dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere 9.4.1992 günü saat 10.00'da davalı İbrahim Tosbaş dunışmaya gelmediği takdirde davanın gıyabında yürütulüp sonuçlanacağı tebliğ olunur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle