Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9ŞUBAT1992PAZAR
14 GORÜŞLER
DÜŞ ÎŞLERİ
BÜLTENÎ
NAZLIERAY
Yöpûngeıin ESMBTİ
S
evgili okurlanm, birkaç gûndür hava karanp da
gökyüzünde yıldızlar belirdiğinde içime biı
daralma geliyor. Gökyüzüne, Büyükayı'ya.
samanyoluna bakamaz oluyorum. Çünkü tüm bu
yıldızlann arasında, galaksinin bir parçası haline gelmi;
olan iki Rus kozmonotu var. MIR Uzay İstasyonu'na
aylar önce gönderilen iki Rus kozmonot, ülkelerinde
yaşanan ekonomik sıkıntılar yüzünden hem dünyaya
geri döndürülemiyorlar hem de yiyecek tayınları gittikçe
kısılıyor.
öykülerimden birinde 'Uzaylı Hamdi' diye bir karak-
ter vardı. Iş bulmak için bir naylon şirket aracılığı ile
Mars'a işçi olarak gidiyor; orada beşinci sınıf insan mua-
melesi görüyor; iş yavaşlatma eylemine girince oksijen
tayını kesiliyor; Uzayh Hamdi zar zor, çatana gibi bir
uzay gemisi ile kendini dünyaya atmayı başanyor. Anka-
ra'nın Güdül ilçesine kör iniş yapıyor bindiği gemi.
Uzaylı Hamdi ondan sonra yıldızlara küsüyor ve geceleri
gökyüzüne bakmıyor artık. Işte böyle bir öyküydü bu.
Yaşadığımız ekonomik koşullarla 'dünyada' cendereye
girmiş olan bir vatandaşın "Uzayda iş bulurum, adam
gibi yaşanm, gerekirse yeşil kart çıkartır, uzaylı olurum,
paşa paşa hayat sü-
Iki Rus kozmonotu.
Capcanlı iki insan
bunlar. Uydu atıbyor,
derken Sovyetler'de
devriıtı oluyor. Adamlar
uzayda unutuluyorlar!
renm. Bu dünya ya-
lan, uzayda çalışma
şartlan iyiymiş"
umudu ile gittiği
Mars gezegeninden,
dolandınlarak dö-
nen bir 'hayali Türk
• vatandaşmın
1
öy-
küsüydü bu. Adını
'Yıldızlar Yoksullann Pırlantalandır' koymuştum.
Okuyan arkadaşlar, "Ne düş gücü, ne fantezi! Aklına
neler geliyor? Şu 'Uzaylı Hamdi'nin öyküsü içimizi burk-
tu. Zavallı işçi. Orada da sömürüldü" diyorlar.
Evet sevgili okurlanm, benim çok değil, birkaç ay önce
yazmış olduğum bu öykü neredeyse şu anda gerçekleşmiş
bulunuyor!
Uzaydakiler benim 'Uzaylı Hamdi'ler değil, iki Rus
kozmonotu! Capcanb iki insan bunlar. Uydu atıhyor,
derken Sovyetler'de devrim oluyor. Ekonomi altüst. Bu
adamlar uzayda unutuluyorlar!
Parasızlıktan dünyaya indirilemiyorlar. Yiyecekleri
gittikçe fakirleşiyor. Kimbilir bu iki kozmonot uzay ge-
misinin içinde neler düşünürler, neler konuşurlar. Altta,
dünyada tarih yıldınm hızı ile değişiyor. Öyle bir değişme
ki sanki sesten hızlı! tşte bu iki gariban, şimdi iki modern
îkarusgjbiyörüngededönmeyemahkûmlar.
Teknoloji ile tarihin çatışması!
Şimdiye kadar hiç rastîanmamış bir olay. Yıldınm
hızıyla değişen tarih, çöken ekonomi ve uzaydan indiri-
lemeyen iki insan.
Düşündüğüm zaman fena oluyorum. Birkaç yıl önce
kutuplarda buzlann arasına sıkışmış iki balinayı kurtar-
mak için dünya seferber olmuştu. Sonunda balinalar
kurtuldu.
Bu uzaydakiler insan.
tnsan.
Acaba 'insan haklan' birtakım yerlerde, geçerli ol-
madığı gibi uzayda da mı geçersiz?
Ne olur, hiç olmazsa beş dakika düşünelim!
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1962: Rusya'da neler oluyor?
Ekim ayında Sovyet
Başbakanı Nikita Knıçef
tarafından parti aleyhtan
olmakla itham edilen ihtiyar
Klementi Voroşilof, Sovyet
Parlamentosu adaylığına
namzet gösterilmiştir.
Durum dün Tass Ajansı
tarafından açıklanmıştır.
Voroşilof, Moskova
yakınlannda bulunan bir
elektrik santralinin işçileri
tarafından namzet
gösterilmiştir. Yüksek
Sovyet Şûrası adı verilen
Sovyet Parlamentosu
"seçimleri" 18 martta
yapılacaktır. Namzetlerin
hiçbirinin rakibi olmayacaktır.
1958 seçimlerinde Voroşilof, Leningrad'ın Kirov
mıntıkasından namzet gösterilmişti.
"Parti aleyhtan grupa" dahil olanlann arasında en
yumuşak muameleyı gören Voroşilof olmuştur. Parti
aleyhtan olmak suçundan takbih edilen Molotof,
Kaganoviç ve Malenkof ne resmi kabullerde görünmüşler
ne de Voroşilof gibi namzet gösterilmişlerdir. Voroşilof un
diğerlenne nazaran daha iyi durumda olmasının bir sebebi
yaşıdır. Halen 81 yaşındadır. Aynca, ekim ayında yapılan
Sovyet Komünist Partisi Kongresinde kendisine yöneltilen
ithamlar karşısmda alenen nadim olduğunu söylemiş, af
dilemiştir.
TARİHTE BUGÜN MÜUTAZARIKAN
J.<ITKİN
TÜCCAR
trn. 4.«n
TERZI
hııklil ea<ld«4 405
JUMBÖNUN İLK UÇUŞU.
1369'PA BUGÜN, JVM6O(CAM8O)A&YIA TANlktAH
O£V 'BO£IMG 747* YOLCU UÇA6I İLK UÇUfOUÜ YAf.
Tt. 8UHU t4OO SAATUK ÇEÇİTLİ £>£AJ£M£ UÇÜflA*/
İ2LİYEC££ VE 8ie Y'L SOA/SA YOLCULARlVLA SE-
peRLE&HS 8A?UrACAiO7&. SOO YOLCU KAPA-
SİTSU' OLMAS/KİA &&f/A/, BAHATL/K ICAYGlSIY-
LA ses YOLCU T#%<NAC/mrt&. pöar TURBO-
FAU MOTOSİU OLAN BO€/Aİ6 94-?'LEft, SAATTE
98O Km. ntz YAPr/OR ve i3.8oo Menee YÛK-
SEKTB UÇABiLİyO&DU. BAŞTAhl KUYRUK- UCu-
NA 7O,S METR£ UZUNLUĞUUDAKi UÇAĞIN
KANAT AÇ/KLiS/ 59, 5 METfS£YPİ. BOBIN6
KJJRJULUSUNÜN DAHA ÖUCE YAPMlÇ OLDüĞU
707 MOOGUKJİSİ UZJUMLÜĞU 44>,SMeT&£,
AÇltLUĞI 'Se YALAJ/2CA 44,SM£7ZBf>f.
Türk-ABD İlişkilerine Genel Bir Bakış
NÜZHET KANDEMtR Türkiye'nin Washington Büyükelçisi
B
aşdöndürücü değişikliklenn
art arda vuku bulduğu günü-
müz dünyasında karşıhklı da-
yanışma, işbirliği, demokra-
tikleşme ve banş, küresel düzeydeki
yeniden yapılanma sürecinin temel
unsurlannı teşkil etmektedir. Belirsiz-
liklere tahammülü olmayan söz konu-
'su uluslararası ortam çerçevesinde,
ABD ile mevcut sağlam bir geçmişe sa-
hip dostluk ve ittifak ilişkilerimizin
özel bir önemi vardır.
Türkiye, karşıhklı yarar dengesi ve
başta demokrasi ve insan hakian ol-
mak üzere ortak değer ve ideallere
dayanan bu ilişkileri çok yönlü olarak
daha da geliştirip, güçlendirmek husu-
sunda her zamanki arzu ve ka-
rarlılığını muhafaza etmekte olup aynı
istikametteki arzu ve kararhhğın ABD
tarafında da bulunduğunu müşahede
etmekten memnunluk duymaktadır.
Bir zamanlar sadece savunma
ağırhkh olduğu izlenimini yaratan
Türk-Amerikan ikili ilişkileri, Türki-
ye'nin sosyal ve ekonomik alanlarda
kaydettiği somut ve özverili atıh-
mlann katkısıyla, artık tüm alanlarda
eşitlerarası bir ortaklık şekline dönüş-
müş bulunmaktadır. Demokratik,
güçlü ve istikrarh bir Türkiye'nin, bü-
tün hür dünya kadar ABD'nin de
menfaatine olduğu bilinci yönetim,
Kongre ve Türkiye ile işbirliği içinde
bulunan Amerikan iş çevrelerinde sü-
ratle yayılmakta ve yerleşmektedir.
Türk milletınin dostiukta sadakat
ve samimiyet anlayışı dünya sathında
tescil edilerek tarihe mal olmuştur.
Maceraya yönelik politikalara hiçbir
şekilde itibar etmeyen, ulusal ve ulus-
lararası sorumluluklannın bilinci için-
de hareketi daima kendine şiar edin-
miş olan Türkiye'nin dostluk anlayışf n-
da fırsatcıhğa, çifte standartlara ve
samimiyetsizlige yer olmadığı, başta
ABD olmak üzere bütün uluslararası
camia tarafından iyi bilinmek icap
eder. Nitekim, daha geçen sene vuku
bul ın uluslararası düzeydeki askeri ve
siyasi kriz ve dalgaianmalar sırasında
sergilediği dengeli ve sağlam tutum,
Türkiye'nin bu çerçevedeki an-
layışırun en somut kanıtıdır.
Uluslararası düzeyde belirlenmiş
demokratik norm ve standartlan, top-
lum yapısının ve sosyal anlayışının bir
geregı olarak benimsemiş bulunan ve
bunlan yeni demokrasilere örnek ola-
cak şekilde bütün unsurlarıyla uygula-
mayı başaran Türkiye, yönetim tarafın-
dan olduğu kadar, muhalif çevrelerin
mesnetsiz ve maksatlı propaganda ve
baskılanna itibar etmeyen birçok
Kongre üyeşj_tarafından da takdirle
izlemnektedir.
Ekonomisini dünya ekonomisi ile
bütünleştirirken ülkedeki siyasi ve
sosyal istikrann muhafazasma da bü-
yük önem atfeden vejeo-stratejik öne-
mi her geçen gün artan Türkiye'nin
her anlamda desteklenmesinin,
karşıhklı yarar prensibi çerçevesinde,
sadece Türkiye'nin değil ABD'nin de
yakm, orta ve uzun vadedekı menfaat-
îerine hizmet edeceği bir gerçektir.
Amerikan yönetiminin bu gerçeğin bi-
lincinde olduğundan herhangi bir kuş-
kumuz yoktur.
Türkiye'nin artan jeo-stratejik öne-
minin ortaya çıkardığı imkânları, asır-
ların verdiği bir devlet tecrübesi, cid-
diyeti ve olgunluğu ile yayılmacı değil,
toplayıcı ve düzenleyici tertipler için-
de, bolgedeki ve dünyadaki istikrara
katkıda bulunacak tarzda kullanagel-
diği bir vakıadır. Bu hususun da ABD
yönetimince gerekli biçimde değerlen-
dirilmiş olması beklenir.
Türk-Amerikan ilişkilerinin, sağlam
bir zemin üzerinde ve her alanda, çok
yönlü bir şekilde, giderek gelişip, güç-
lenmesinden rahatsızlık duyan bir-
takım çevrelerin zaman zaman
çıkardığı çatlak sesler her iki ülkenin
sağduyulu yaklaşımlanyla etkisiz kal-
maya mahkûmdur.
Türkiye'nin tek arzusunun,
milli hudutlar dahilinde ve
gerçek demokrasinin
kayıtsız şartsız egemen
olduğu bir ortamda ileriye
dogru gitmekten ibaret
olduğu mesajının,
Amerikanı yönetimi ve
Konşresi nin büyük
ekserıyeti tarafından
alındığına inanmaktayız.
Amerikan toplumunun esnek sosyal
yapısını suiistimal eden önyargıh, bağ-
naz ve fanatik Türkiye aleyhtarlan,
sahip oldukları dışandan destekli ge-
niş maddi imkânlann verdiği güçle, yö-
netim ve Kongre nezdinde, Türkiye'ye
müteveccih şüphe ve tereddütler ya-
ratmak amacıyla, yoğun çaba harca-
maktadırlar.
Kimlerin hizmetinde olduklan ve
amaçlan esasen gayet iyi bilinen bu
çevrelerin son zamanlarda sık sık kul-
landıklan bir konu da insan hak-
larıdır. Türkiye'nin, asırlann tecrübe-
si neticesinde oluşan yüce bir devlet
geleneğine, çağdaş ve sarsılmaz bir de-
mokratik yapıya sahip oldugunu gör-
mezlikten gelebilecek bağnazhkta
olan bu çevrelerin özgür dünya ve
özellikle ABD kamuoyu için büyük
hassasiyet taşıyan insan haklan konu-
3unu istismar ederek, kirli emellerini
destekleyen bir sanayi haline dönüş-
türmüş olduklan görülmektedir. Bü-
tün demokratik ülkelerde rastlanabi-
lecek türden birtakım anzi vak'alan
kullanmak suretiyle Türkiye'yi kara-
layabileceklerini sanacak ölçüde gaf-
let içinde bulunan bu çevreler çok iyi
bilmelidirler ki demokrasinin ulviliği-
ni içtenlikle benimsemiş olan Türki-
ye'nin, her alanda olduğu gibi insan
haklan alanında da kimseden çekine-
cek veya başkalanndan saklayacak
bir durumu yoktur.
Muanzlannuzın tevessül ettikleri
karalama kampanyası, Türkiye'yi ge-
reği veçhile tanımayan Amerikahlar
nezdinde oldukça zararlı neticeler ve-
rebilmektedir. Bu itibarla, halen
ABD'de yaşayan Türklerin, Türk-
Amerikahlann ve tüm kamu görevlile-
rinin gayreti, gerçekleri iyi niyet sahibi
Amerikahlann ve Amerikan kuruluş-
lannın dikkatine getirebilme istikame-
tine teksif edilmiştir.
ABD'deki Türkler ve Türk-Ameri-
kalılar, daha iyi organize olmuş ve kir-
li emeller peşinde koşanlara layık ol-
duklan cevaplan anında verebilecek
şekv, iştiyak ve müessiriyeti kazanmış-
lardır. Amaç ve gönül birliği içinde
çalışan ABD'deki Türk-Amerikan ce-
miyetlerini, hepimizin, imkânlanmız
ölçüsünde desteklemesi, gerek bu ülke
nezdinde gerek uluslararası alanda
Türkiyemizin fazlası ile layık olduğu
şerefli yerini sağlamlaştınp sürdürme-
sine büyük katkı oluşturacaktır.
Türkiye'nin tek arzusunun, Ata-
tûrk'ün çizdiği milli hudutlar dahilin-
de ve gerçek demokrasinin kayıtsız
şartsız egemen olduğu bir ortamda, is-
tikrar içinde, ekonomisini geliştirip
güçlendirmek, sosyal refahı sağlamak
ve ileriye doğru gitmekten ibaret oldu-
ğu mesajının, Amerikan yönetimi ve
Kongresi'nin büyük ekseriyeti tarafın-
dan alındığına inanmaktayız. Zihin-
lerde kanşıkhk yaratma çabasındaki
muhalif çevreler de Türkiye gerçeğınin
ağırhğını giderek omuzlannda hisset-
meye ve er veya geç bu ağırlığın altın-
da ezilmeye mahkûmdurlar. Türkiye,
kuvvet ve kudretinin bilincinde olma-
ya mutlak özen göstererek, dostluktan
başka bir his beslemediği Amerikan
toplumuna bu hususlan anlatmak ba-
şansını gösterecektir. Üst düzeyde
yapılan karşılıkh ziyaretler bu çer-
çevede çok değerli bir araç ohnak-
tadır. tşte bu inanç vc düşüncelerle
Başbakanımızın Türk halkını temsilen
ABD'ye yapacağı ziyarete Amerika'-
da yaşayan Türkler ve Türk-Ameri-
kahlar ümitle bakmaktadırlar.
SELÇUKDEMIREL
ABD ile Ekonomik İşbirliği
SEDAT ALOĞLU Türk - Amerikan İş Konseyi Başkanı
U
zun yıllar iki ülke arasındaki iş-
birliği genelde güvenlik boyutu
çerçevesinde sürdürülmüş ve
ilişkilerin ekonomik boyutu ge-
lişmekle birlikte her iki ülkenin mevcut
potansiyeline kıyasla oldukça sınırlı
kahnıştır.
1980'li yıllarda savunma işbirliğinin
yanı sıra ekonomik boyutta Uişkiler de
önem kazanmaya başlamıştır. Dış ti-
caret hacmi hızla artmakla birlikte sü-
rekli Türkiye'nin aleyhine gelişmiştir.
ABD ile dış ticaretimizin Türkiye
açısından büyüyen bir dış ticaret acığını
da beraberinde getirmesinin temel nede-
ni Amerikan ihracatçısmın Türk ihra-
catçısından daha tecrübeli oluşudur.
Türkiye için ihracât nispeten yeni bir ol-
gudur. Türk ihracatçısı doğal olarak ön-
celikle Ortadoğu ve Avrupa pazarlanna
yönelmiştir. ABD piyasası girilmesi zor,
eyaletler itibanyla farkhlık gösterebilen,
kendine özgü koşullara sahip, ancak
muazzam boyutlan olan bir pazardır.
1990 yıhnda ABD'nin toplam itha-
latımn yaklaşık 516 milyar dolar olduğu
göz önüne aündığında ABD'deki pazar
payımızın ne kadar kücük, hatta yok de-
necek düzeyde olduğu ortaya çıkmak-
tadır.
öte yandan 1990 yıhnda ülkeler iti-
banyla ihracatımıza baktığımızda
ABD'nin %7.5 payla 3. sırada yer al-
dığını görmekteyiz. ABD piyasasında
Türkiye'nin yüzde yanmlık bir paya
ulaşması halinde toplam ihracatımız iki-
ye katlanmış olacaktır.
Bu durumda ABD'ye ihracatı arttır-
mak için mevcut tüm olanaklardan aza-
mi derecede yararlanılması gerekmekte-
dir. Bu çerçevedeGenelleştirilmiş Prefe-
ranslar Sistemi ve Savunma ve Ekono-
mik tşbirliği Anlaşması'nın 2 sayılı eki,
Anlayış Muhtırası'nın sağladığı olanak-
lar değerlendirilmelidir. GPS yoluyla
4000'i aşan malda ABD gümrükten
muaf ihracat olanağı tanımaktadır. öte
yandan Anlayış Muhürası, ABD Sa-
vunma Bakanlığı'nın yaptıgı alımlarda
"Buy American Act" kapsamı dışında
Türkiye'nin gümrükten muaf mal sata-
bilmesini mûmkün kılmaktadır.
Şimdi, her iki tarafta
mevcut olan siyasi iradeyi
eyleme dönûştürmek için
somut işbirliği alanları
üzerinde yoğunlaşmak
gerekmektedir.
1991 yıhnda bu iki olanaktan daha iyi
yararlanabilmek için hem kamu ke-
siminde hem de özel kesimde baa giri-
şimler yapıhnıştır. İhracat potansiyeli-
miz olan yeni maüann GPS listesine ila-
vesi için ABD yönetimine başvuruunuş
ve ferro krom ve tütün dahil olmak üze-
re 12 yeni mal inceleme kapsamına
alınmıştır. Aynca SEİA'nın eki Anlayış
Muhtırası dahilinde ihracatı arttırmak
için özel sektörde örgütlenmeye ve
ABD'de Türk ortaklı bir Amerikan şir-
keti olan TDI (Türkish Defense In-
dustry) kurulmuştur.
1989 yılı itibanyla ABD'nin yurtdı-
şındaki doğrudan yatınmlannın piyasa
değeri 805 milyar dolardır. Türkiye'de
ise 148 Amerikan sermayeli fırma mev-
cuttur. Bu fırmalann getirdiği yabancı
sermaye tutan 621 milyar TL'dır.
Türkiye'de Amerikan sermayesinin
ABD'den akan sermaye içinde marjinal
boyutlarda, yok denebilecek kadar az
olduğu görülmektedir.
1991 yıhnda Körfez Savaşı'na rağmen
ABD 398 milyon dolar tutannda serma-
ye ile yatınm izinlerinde birinci şıraya
yükselmiştir.
Amerikan yatınmcısımn kararlannda
bir ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrar
mevcudiyetinin yönetim tarafından te-
yit edihniş olması önemli rol oynamak-
tadır.
Dolayısıyla yatınm konusunda ser-
mayenin giriş şartını birinci olarak
Amerikan yönetiminin tutumuna bağla-
mak yerinde olacaktır.
Türk-Amerikan İş Konseyi olarak iki
senedir üzerinde durduğumuz husus, iki
ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin ge-
liştirilmesinde ABD yönetiminin Türki-
ye'ye karşı olumlu bakış açısından ku-
rumsallaştınlmasının önem ve gereklili-
ği idi. Bu açıdan 1991 yıhnda çok mem-
nuniyet verici bir gelişme yaşanmıştır.
İş Konseyi özel sektör boyutunda ku-
nımsallaşmayı yarattı. Şimdi ise Körfez
krizi sonrası ve ABD Başkanı Bush'un
Türkiye'yi ziyareti sırasında karara bağ-
lanan iki devlet arasında ilişkilerin ku-
rumsallaştınlmasını sağlayacak olan
"Yönlendirme Komitesi" (Steering
Committee) kurulmaktadır. Yönlendir-
me Komitesi, Türkiye ile ABD arası-
ndaki ilişkileri siyasi, güvenlik ve ekono-
mik planda üst düzeyde ele alacaktır.
ABD ile ekonomi, bilim ve teknoloji
alanlannda ilişkilerimizin hızla gelişti-
rilmesi ve ceşitlendirilmesi amacıyla ikili
düzeyde görev yapacak "Yüksek Dü-
zeyli Ekonomik Grup", ABD yönetimi-
nin Amerikan fırmalannı Türkiye'de
yatınm yapmaya özendirmesinde kon-
seyimiz tarafından uzun süredir üzerin-
de durulan, istenen fonksiyonu ifa ede-
cektir. Şimdi, her iki tarafta mevcut olan
siyasi iradeyi eyleme dönûştürmek için
somut işbirliği alanlan üzerinde yoğun-
laşmak gerekmektedir.
HAFTAYA
BAKIS
AHMET TANER KIŞLALI
Mûstümankk
Gelşmeye Engel ntf?
46
B
İranlı molla ile Dr.
Lütfü Doğan
arasındakifark,
dinden mi yoksa
kişiliklerinden mi
kaynaklanmaktadır?
ütün Müslüman ülkeler geri kalmıştır; öy-
leyse geri kalmışhğın nedeni Müslü-
manlıktır!.." Son günlerde bazı "ilerici"
çevrelerde yeniden gündeme gelen bu
mantık, ünlü bir güldürüdeki şu mantığı çağnştınyor:
"Gerçek acıdır. Biber de acıdır. öyleyse gerçek biber-
dir.."
Bu ilericiliğin (!) 21. yüzyılın sorunlannın çözümünü
1400 yıl öncesinin düzeninde aramak gericiliğinden hiç
bir farkı yoktur.
En gelişmiş ülkeler hep Hıristiyan. Televizyonlanmıa
dolduran yabancı fılm ve dizilerde hep geniş bakış açılı,
hoşgörülü Hıristiyan din adamlan var. Hıristiyanhk, Ba-
tı toplumlannda çok çağdaş bir vitrine kavuşmuş.
Yeni yetişen bazı kuşaklar bundan etkileniyorlar. Ce-
zayir'den Suudi Arabistan'a, Iran'a kadar yüzeysel bir
bakış umutsuzluk yaratıyor. Ve sonuç:
"Müslümanhk gelişmeyi de, demokrasiyi de zorlaşür-
maktadır.."
Müslümanhğın, kapitahzmin oluşumunu engellediği ve
bu nedenle de Müslüman toplumlann Ortaçağ karanlı-
ğından kurtulamadıklan savı, 1960'h yıllarda Türkiye'de.
de çok tartışılmıştı.
tslam dininin insanlan kaderciliğe özendirdiği ve bun-
dan dolayı, gehşmeyi, sermaye birikimini, ekonomik bü-
yümeyi zorlaştırdığı savı gerçeklerle bağdaşmıyor.
Buda'dan Isa'ya ka- ^ — — ^ — ^ _ _ _ _ _ ^ _ ^ _ _
dar, hemen bütün dinler,
bu dünya nimetlerinin
önemsizliğini, hatta kö-
tülüğünü savundular.
Buda'ya göre insanın ne
kadar parası pulu varsa,
o ölçüde Nirvana'dan
uzaklaşır. tsa'ya göre
"Bir zenginin cennete ^^^——
^_^___^^__
gitmesi, bir devenin iğne " ^ — — ^ ^ ^ ~
deliğınden geçmesi kadar zordur."
Oysa Müslümanhk, "Kazanan Tann'mn sevgiüsidir"
diyor. Hazreti Muhammed, "Samimi ve dürüst tüccar,
kıyamet günü peygamberlerin, adillerin ve şehitlerin ara-
sında yer alacaktır" diyor...
Akh "inanç"ın bir anlamda önkoşulu yapmasıyla da
tslam dini diğerlerinden ilerde.
Museviliğe göre; Israil'in Tannsı "Rab"bin "nüfuz
edilemez" derin kararlanna inanmak ve buyruklannı
tartışmamak gerekir. Bu eğilim -azalarak da olsa- Hıris-
tiyanlıkta da sürmektedir. Isa, insanlann "mucizeler gör-
medikçe" asla iman etmemelerinden dolayı üzüldüğunü
belirtir.
OysaKuran,inançsızlan "Muhammed'in vaazırudin-
lemeyen, düşünmeyen, akıl yormayan, akh yatmayan in-
sanlar" olarak değerlendiriyor. Muhammed'in söylediği
ise çok açık: "tnananlann iyi gördükleri, Allah katında
da iyidir!.."
Din ve genel olarak inanç sistemlcri, elbette ki toplmnl^-
nn yaşamındâ önemli bir etken. Ama bir toplumun ileri
ya da geride oluşunu, dnine dayanarak açıklamak ko-
laycıhğı yanlış.
Kanunî döneminde birçok Hıristiyan toplumundan
ilerde olan Türkler, bugünkünden farklı bir dine mi sa-
hiptiler?
Latin Amerika'nın geri kalmış toplumlannın dini de
Hıristiyanhk değil mi?
Bazı Hıristiyan toplumlarda demokrasi gelişmişken,
bazüanniçin hâlâbaskı rejimleri altındayaşıyorlar?
Amerikan filmlerindeki, kültürlü, hoşgörülü, çağdaş
yaklaşımlı papaz; insanlara düşüncelerinden dolayı iş-
kence eden, ateşte yakan, dünyanın tepsi gibi dümdüz ol-
dugunu söyleyen Engizisyon papazından farklı bir dine
mi mensup?
Iranlı molla ile Dr. Lütfü Doğan arasındaki fark, din-
den mi, yoksa kişiliklerinin ve içinde bulunduklan top-
lumlann farklılığından mı kaynaklanmaktadır?
... Kolaycı yaklaşımlar ne aydınlara, ne de yannın ay-
dını olması gereken gençlere yakışıyor!..
OKURLARDAN
Bölge öğretmen kitaphklan
1. Ilkokul programında da
(48, 68 ve 88 basımlı
ilkokul programlannın
tümünde) belirtildiği gibi
zaman kaybedilmeden il ve
ilçelerde birer bölge
öğretmen kitaphğı
kurulmalıdır.
2. Eğitim ve öğretimin
zenginliği araştırma ve
incelemeyle bütünlenir;
bilimle, teknolojiyle ve
çağdaşlıkla kişilik bulur. Bu
yolun kapısı okumadan,
kitaptan ve kitaphklardan
geçer. 1948 yıhndan beri
kapalı duran bu kapının
artık açılması gerekiyor.
Zaman kaybedilmemeli.
3. Ekonomik nedenlerle
çeşitli kaynaklara
ulaşamayan öğretmenlerin
yeni gelişmelerden,
değişmelerden yakından
haberli olması sağlanmış
olacaktır.
4. Her yıl eğitim ve
öğretime yararlan giderek
azalan statik kurs ve
seminer anlayışlanmn bölge
öğretmen kitaplıklannda
araştırma ve incelemeye
dönüştürülerek bilimseUik,
demokratiklik, planhlık,
laiklik gibi Türk milli
egitiminin temel ilkelerinin
dinamizrr.ine vanlmaü.
5. Aylık toplantılar,
seminerler elverdiği ölçüde
konferanslar,
sempozyumlar, paneller
bölge öğretmen
kitaplıklannda yapılmabdır.
6. Oğretmenin sanat,
kültür, eğitim, bilim
alanlannda eksiklerinin
giderilmesinin
hızlandırılması bu yolla
sağlanmalıdır.
7. Anlamı büyük olan
"öğretmen" sozcüğünün
gerçek bir "öğretmen"
kimliği ile bütünleşmesi
"bölge öğretmen
kitaphklan" ile mümkün
olacaktır. NURİ TANER
Emniyet kemeri zorunluluktur
Gerek tecrübe gerekse
istatistiğe dayalı bilimsel
çahşmalann yansıttığı
sonuçlar, emniyet
kemerinin, trafik
kazalannda ölüm oranını
anlamlı bir biçimde
azalttığını göstermektedir.
Bu sonuçlar doğrultusunda,
şehir içinde de emniyet
kemeri takma zorunluluğu,
gayet yerinde bir kararla
yasal halc getirilmiştir.
Kararlanndan ötürü tüm
yetkililere teşekkür ederim.
Ancak taksi şoförleri gibi
birtakım sürücülerin bu
uygulamanın dışında
bırakılması yasanın tuhaf
sayılabilecek bir yanını
teşkil ediyor. Çünkü taksi
şoförleri başta olmak üzere
uygulama dışında bırakıian
suruculer, kaza ile karşı
karşıya kalabilecek en
büyük kesimi
oluşturuyorlar. Eğer
emniyet kemerinin amacı
kişinin can gUvenliğini
sağlamaksa, bu sürücülerin,
yanında oturan yolcudan
daha az risk altında olduğu
söylenebilir mi? Görüşüm,
böyle bir paradoks işin
ciddiyeti ve amacına gölge
düşürecektir.
Herkesin varması gereken
sonuç, emniyet kemeri
takmanın yasal değil,
yaşamsal zorunluluğunu
kavramaktır. Böyle bir
zorunluluktan her ne
sebeple olursa olsun kimse
hariç bırakılmamahdır.
VELİ YILDIRIMİMREN
ANKARA