23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9ŞUBAT1992PAZAR 14 GORÜŞLER DÜŞ ÎŞLERİ BÜLTENÎ NAZLIERAY Yöpûngeıin ESMBTİ S evgili okurlanm, birkaç gûndür hava karanp da gökyüzünde yıldızlar belirdiğinde içime biı daralma geliyor. Gökyüzüne, Büyükayı'ya. samanyoluna bakamaz oluyorum. Çünkü tüm bu yıldızlann arasında, galaksinin bir parçası haline gelmi; olan iki Rus kozmonotu var. MIR Uzay İstasyonu'na aylar önce gönderilen iki Rus kozmonot, ülkelerinde yaşanan ekonomik sıkıntılar yüzünden hem dünyaya geri döndürülemiyorlar hem de yiyecek tayınları gittikçe kısılıyor. öykülerimden birinde 'Uzaylı Hamdi' diye bir karak- ter vardı. Iş bulmak için bir naylon şirket aracılığı ile Mars'a işçi olarak gidiyor; orada beşinci sınıf insan mua- melesi görüyor; iş yavaşlatma eylemine girince oksijen tayını kesiliyor; Uzayh Hamdi zar zor, çatana gibi bir uzay gemisi ile kendini dünyaya atmayı başanyor. Anka- ra'nın Güdül ilçesine kör iniş yapıyor bindiği gemi. Uzaylı Hamdi ondan sonra yıldızlara küsüyor ve geceleri gökyüzüne bakmıyor artık. Işte böyle bir öyküydü bu. Yaşadığımız ekonomik koşullarla 'dünyada' cendereye girmiş olan bir vatandaşın "Uzayda iş bulurum, adam gibi yaşanm, gerekirse yeşil kart çıkartır, uzaylı olurum, paşa paşa hayat sü- Iki Rus kozmonotu. Capcanlı iki insan bunlar. Uydu atıbyor, derken Sovyetler'de devriıtı oluyor. Adamlar uzayda unutuluyorlar! renm. Bu dünya ya- lan, uzayda çalışma şartlan iyiymiş" umudu ile gittiği Mars gezegeninden, dolandınlarak dö- nen bir 'hayali Türk • vatandaşmın 1 öy- küsüydü bu. Adını 'Yıldızlar Yoksullann Pırlantalandır' koymuştum. Okuyan arkadaşlar, "Ne düş gücü, ne fantezi! Aklına neler geliyor? Şu 'Uzaylı Hamdi'nin öyküsü içimizi burk- tu. Zavallı işçi. Orada da sömürüldü" diyorlar. Evet sevgili okurlanm, benim çok değil, birkaç ay önce yazmış olduğum bu öykü neredeyse şu anda gerçekleşmiş bulunuyor! Uzaydakiler benim 'Uzaylı Hamdi'ler değil, iki Rus kozmonotu! Capcanb iki insan bunlar. Uydu atıhyor, derken Sovyetler'de devrim oluyor. Ekonomi altüst. Bu adamlar uzayda unutuluyorlar! Parasızlıktan dünyaya indirilemiyorlar. Yiyecekleri gittikçe fakirleşiyor. Kimbilir bu iki kozmonot uzay ge- misinin içinde neler düşünürler, neler konuşurlar. Altta, dünyada tarih yıldınm hızı ile değişiyor. Öyle bir değişme ki sanki sesten hızlı! tşte bu iki gariban, şimdi iki modern îkarusgjbiyörüngededönmeyemahkûmlar. Teknoloji ile tarihin çatışması! Şimdiye kadar hiç rastîanmamış bir olay. Yıldınm hızıyla değişen tarih, çöken ekonomi ve uzaydan indiri- lemeyen iki insan. Düşündüğüm zaman fena oluyorum. Birkaç yıl önce kutuplarda buzlann arasına sıkışmış iki balinayı kurtar- mak için dünya seferber olmuştu. Sonunda balinalar kurtuldu. Bu uzaydakiler insan. tnsan. Acaba 'insan haklan' birtakım yerlerde, geçerli ol- madığı gibi uzayda da mı geçersiz? Ne olur, hiç olmazsa beş dakika düşünelim! 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1962: Rusya'da neler oluyor? Ekim ayında Sovyet Başbakanı Nikita Knıçef tarafından parti aleyhtan olmakla itham edilen ihtiyar Klementi Voroşilof, Sovyet Parlamentosu adaylığına namzet gösterilmiştir. Durum dün Tass Ajansı tarafından açıklanmıştır. Voroşilof, Moskova yakınlannda bulunan bir elektrik santralinin işçileri tarafından namzet gösterilmiştir. Yüksek Sovyet Şûrası adı verilen Sovyet Parlamentosu "seçimleri" 18 martta yapılacaktır. Namzetlerin hiçbirinin rakibi olmayacaktır. 1958 seçimlerinde Voroşilof, Leningrad'ın Kirov mıntıkasından namzet gösterilmişti. "Parti aleyhtan grupa" dahil olanlann arasında en yumuşak muameleyı gören Voroşilof olmuştur. Parti aleyhtan olmak suçundan takbih edilen Molotof, Kaganoviç ve Malenkof ne resmi kabullerde görünmüşler ne de Voroşilof gibi namzet gösterilmişlerdir. Voroşilof un diğerlenne nazaran daha iyi durumda olmasının bir sebebi yaşıdır. Halen 81 yaşındadır. Aynca, ekim ayında yapılan Sovyet Komünist Partisi Kongresinde kendisine yöneltilen ithamlar karşısmda alenen nadim olduğunu söylemiş, af dilemiştir. TARİHTE BUGÜN MÜUTAZARIKAN J.<ITKİN TÜCCAR trn. 4.«n TERZI hııklil ea<ld«4 405 JUMBÖNUN İLK UÇUŞU. 1369'PA BUGÜN, JVM6O(CAM8O)A&YIA TANlktAH O£V 'BO£IMG 747* YOLCU UÇA6I İLK UÇUfOUÜ YAf. Tt. 8UHU t4OO SAATUK ÇEÇİTLİ £>£AJ£M£ UÇÜflA*/ İ2LİYEC££ VE 8ie Y'L SOA/SA YOLCULARlVLA SE- peRLE&HS 8A?UrACAiO7&. SOO YOLCU KAPA- SİTSU' OLMAS/KİA &&f/A/, BAHATL/K ICAYGlSIY- LA ses YOLCU T#%<NAC/mrt&. pöar TURBO- FAU MOTOSİU OLAN BO€/Aİ6 94-?'LEft, SAATTE 98O Km. ntz YAPr/OR ve i3.8oo Menee YÛK- SEKTB UÇABiLİyO&DU. BAŞTAhl KUYRUK- UCu- NA 7O,S METR£ UZUNLUĞUUDAKi UÇAĞIN KANAT AÇ/KLiS/ 59, 5 METfS£YPİ. BOBIN6 KJJRJULUSUNÜN DAHA ÖUCE YAPMlÇ OLDüĞU 707 MOOGUKJİSİ UZJUMLÜĞU 44>,SMeT&£, AÇltLUĞI 'Se YALAJ/2CA 44,SM£7ZBf>f. Türk-ABD İlişkilerine Genel Bir Bakış NÜZHET KANDEMtR Türkiye'nin Washington Büyükelçisi B aşdöndürücü değişikliklenn art arda vuku bulduğu günü- müz dünyasında karşıhklı da- yanışma, işbirliği, demokra- tikleşme ve banş, küresel düzeydeki yeniden yapılanma sürecinin temel unsurlannı teşkil etmektedir. Belirsiz- liklere tahammülü olmayan söz konu- 'su uluslararası ortam çerçevesinde, ABD ile mevcut sağlam bir geçmişe sa- hip dostluk ve ittifak ilişkilerimizin özel bir önemi vardır. Türkiye, karşıhklı yarar dengesi ve başta demokrasi ve insan hakian ol- mak üzere ortak değer ve ideallere dayanan bu ilişkileri çok yönlü olarak daha da geliştirip, güçlendirmek husu- sunda her zamanki arzu ve ka- rarlılığını muhafaza etmekte olup aynı istikametteki arzu ve kararhhğın ABD tarafında da bulunduğunu müşahede etmekten memnunluk duymaktadır. Bir zamanlar sadece savunma ağırhkh olduğu izlenimini yaratan Türk-Amerikan ikili ilişkileri, Türki- ye'nin sosyal ve ekonomik alanlarda kaydettiği somut ve özverili atıh- mlann katkısıyla, artık tüm alanlarda eşitlerarası bir ortaklık şekline dönüş- müş bulunmaktadır. Demokratik, güçlü ve istikrarh bir Türkiye'nin, bü- tün hür dünya kadar ABD'nin de menfaatine olduğu bilinci yönetim, Kongre ve Türkiye ile işbirliği içinde bulunan Amerikan iş çevrelerinde sü- ratle yayılmakta ve yerleşmektedir. Türk milletınin dostiukta sadakat ve samimiyet anlayışı dünya sathında tescil edilerek tarihe mal olmuştur. Maceraya yönelik politikalara hiçbir şekilde itibar etmeyen, ulusal ve ulus- lararası sorumluluklannın bilinci için- de hareketi daima kendine şiar edin- miş olan Türkiye'nin dostluk anlayışf n- da fırsatcıhğa, çifte standartlara ve samimiyetsizlige yer olmadığı, başta ABD olmak üzere bütün uluslararası camia tarafından iyi bilinmek icap eder. Nitekim, daha geçen sene vuku bul ın uluslararası düzeydeki askeri ve siyasi kriz ve dalgaianmalar sırasında sergilediği dengeli ve sağlam tutum, Türkiye'nin bu çerçevedeki an- layışırun en somut kanıtıdır. Uluslararası düzeyde belirlenmiş demokratik norm ve standartlan, top- lum yapısının ve sosyal anlayışının bir geregı olarak benimsemiş bulunan ve bunlan yeni demokrasilere örnek ola- cak şekilde bütün unsurlarıyla uygula- mayı başaran Türkiye, yönetim tarafın- dan olduğu kadar, muhalif çevrelerin mesnetsiz ve maksatlı propaganda ve baskılanna itibar etmeyen birçok Kongre üyeşj_tarafından da takdirle izlemnektedir. Ekonomisini dünya ekonomisi ile bütünleştirirken ülkedeki siyasi ve sosyal istikrann muhafazasma da bü- yük önem atfeden vejeo-stratejik öne- mi her geçen gün artan Türkiye'nin her anlamda desteklenmesinin, karşıhklı yarar prensibi çerçevesinde, sadece Türkiye'nin değil ABD'nin de yakm, orta ve uzun vadedekı menfaat- îerine hizmet edeceği bir gerçektir. Amerikan yönetiminin bu gerçeğin bi- lincinde olduğundan herhangi bir kuş- kumuz yoktur. Türkiye'nin artan jeo-stratejik öne- minin ortaya çıkardığı imkânları, asır- ların verdiği bir devlet tecrübesi, cid- diyeti ve olgunluğu ile yayılmacı değil, toplayıcı ve düzenleyici tertipler için- de, bolgedeki ve dünyadaki istikrara katkıda bulunacak tarzda kullanagel- diği bir vakıadır. Bu hususun da ABD yönetimince gerekli biçimde değerlen- dirilmiş olması beklenir. Türk-Amerikan ilişkilerinin, sağlam bir zemin üzerinde ve her alanda, çok yönlü bir şekilde, giderek gelişip, güç- lenmesinden rahatsızlık duyan bir- takım çevrelerin zaman zaman çıkardığı çatlak sesler her iki ülkenin sağduyulu yaklaşımlanyla etkisiz kal- maya mahkûmdur. Türkiye'nin tek arzusunun, milli hudutlar dahilinde ve gerçek demokrasinin kayıtsız şartsız egemen olduğu bir ortamda ileriye dogru gitmekten ibaret olduğu mesajının, Amerikanı yönetimi ve Konşresi nin büyük ekserıyeti tarafından alındığına inanmaktayız. Amerikan toplumunun esnek sosyal yapısını suiistimal eden önyargıh, bağ- naz ve fanatik Türkiye aleyhtarlan, sahip oldukları dışandan destekli ge- niş maddi imkânlann verdiği güçle, yö- netim ve Kongre nezdinde, Türkiye'ye müteveccih şüphe ve tereddütler ya- ratmak amacıyla, yoğun çaba harca- maktadırlar. Kimlerin hizmetinde olduklan ve amaçlan esasen gayet iyi bilinen bu çevrelerin son zamanlarda sık sık kul- landıklan bir konu da insan hak- larıdır. Türkiye'nin, asırlann tecrübe- si neticesinde oluşan yüce bir devlet geleneğine, çağdaş ve sarsılmaz bir de- mokratik yapıya sahip oldugunu gör- mezlikten gelebilecek bağnazhkta olan bu çevrelerin özgür dünya ve özellikle ABD kamuoyu için büyük hassasiyet taşıyan insan haklan konu- 3unu istismar ederek, kirli emellerini destekleyen bir sanayi haline dönüş- türmüş olduklan görülmektedir. Bü- tün demokratik ülkelerde rastlanabi- lecek türden birtakım anzi vak'alan kullanmak suretiyle Türkiye'yi kara- layabileceklerini sanacak ölçüde gaf- let içinde bulunan bu çevreler çok iyi bilmelidirler ki demokrasinin ulviliği- ni içtenlikle benimsemiş olan Türki- ye'nin, her alanda olduğu gibi insan haklan alanında da kimseden çekine- cek veya başkalanndan saklayacak bir durumu yoktur. Muanzlannuzın tevessül ettikleri karalama kampanyası, Türkiye'yi ge- reği veçhile tanımayan Amerikahlar nezdinde oldukça zararlı neticeler ve- rebilmektedir. Bu itibarla, halen ABD'de yaşayan Türklerin, Türk- Amerikahlann ve tüm kamu görevlile- rinin gayreti, gerçekleri iyi niyet sahibi Amerikahlann ve Amerikan kuruluş- lannın dikkatine getirebilme istikame- tine teksif edilmiştir. ABD'deki Türkler ve Türk-Ameri- kalılar, daha iyi organize olmuş ve kir- li emeller peşinde koşanlara layık ol- duklan cevaplan anında verebilecek şekv, iştiyak ve müessiriyeti kazanmış- lardır. Amaç ve gönül birliği içinde çalışan ABD'deki Türk-Amerikan ce- miyetlerini, hepimizin, imkânlanmız ölçüsünde desteklemesi, gerek bu ülke nezdinde gerek uluslararası alanda Türkiyemizin fazlası ile layık olduğu şerefli yerini sağlamlaştınp sürdürme- sine büyük katkı oluşturacaktır. Türkiye'nin tek arzusunun, Ata- tûrk'ün çizdiği milli hudutlar dahilin- de ve gerçek demokrasinin kayıtsız şartsız egemen olduğu bir ortamda, is- tikrar içinde, ekonomisini geliştirip güçlendirmek, sosyal refahı sağlamak ve ileriye doğru gitmekten ibaret oldu- ğu mesajının, Amerikan yönetimi ve Kongresi'nin büyük ekseriyeti tarafın- dan alındığına inanmaktayız. Zihin- lerde kanşıkhk yaratma çabasındaki muhalif çevreler de Türkiye gerçeğınin ağırhğını giderek omuzlannda hisset- meye ve er veya geç bu ağırlığın altın- da ezilmeye mahkûmdurlar. Türkiye, kuvvet ve kudretinin bilincinde olma- ya mutlak özen göstererek, dostluktan başka bir his beslemediği Amerikan toplumuna bu hususlan anlatmak ba- şansını gösterecektir. Üst düzeyde yapılan karşılıkh ziyaretler bu çer- çevede çok değerli bir araç ohnak- tadır. tşte bu inanç vc düşüncelerle Başbakanımızın Türk halkını temsilen ABD'ye yapacağı ziyarete Amerika'- da yaşayan Türkler ve Türk-Ameri- kahlar ümitle bakmaktadırlar. SELÇUKDEMIREL ABD ile Ekonomik İşbirliği SEDAT ALOĞLU Türk - Amerikan İş Konseyi Başkanı U zun yıllar iki ülke arasındaki iş- birliği genelde güvenlik boyutu çerçevesinde sürdürülmüş ve ilişkilerin ekonomik boyutu ge- lişmekle birlikte her iki ülkenin mevcut potansiyeline kıyasla oldukça sınırlı kahnıştır. 1980'li yıllarda savunma işbirliğinin yanı sıra ekonomik boyutta Uişkiler de önem kazanmaya başlamıştır. Dış ti- caret hacmi hızla artmakla birlikte sü- rekli Türkiye'nin aleyhine gelişmiştir. ABD ile dış ticaretimizin Türkiye açısından büyüyen bir dış ticaret acığını da beraberinde getirmesinin temel nede- ni Amerikan ihracatçısmın Türk ihra- catçısından daha tecrübeli oluşudur. Türkiye için ihracât nispeten yeni bir ol- gudur. Türk ihracatçısı doğal olarak ön- celikle Ortadoğu ve Avrupa pazarlanna yönelmiştir. ABD piyasası girilmesi zor, eyaletler itibanyla farkhlık gösterebilen, kendine özgü koşullara sahip, ancak muazzam boyutlan olan bir pazardır. 1990 yıhnda ABD'nin toplam itha- latımn yaklaşık 516 milyar dolar olduğu göz önüne aündığında ABD'deki pazar payımızın ne kadar kücük, hatta yok de- necek düzeyde olduğu ortaya çıkmak- tadır. öte yandan 1990 yıhnda ülkeler iti- banyla ihracatımıza baktığımızda ABD'nin %7.5 payla 3. sırada yer al- dığını görmekteyiz. ABD piyasasında Türkiye'nin yüzde yanmlık bir paya ulaşması halinde toplam ihracatımız iki- ye katlanmış olacaktır. Bu durumda ABD'ye ihracatı arttır- mak için mevcut tüm olanaklardan aza- mi derecede yararlanılması gerekmekte- dir. Bu çerçevedeGenelleştirilmiş Prefe- ranslar Sistemi ve Savunma ve Ekono- mik tşbirliği Anlaşması'nın 2 sayılı eki, Anlayış Muhtırası'nın sağladığı olanak- lar değerlendirilmelidir. GPS yoluyla 4000'i aşan malda ABD gümrükten muaf ihracat olanağı tanımaktadır. öte yandan Anlayış Muhürası, ABD Sa- vunma Bakanlığı'nın yaptıgı alımlarda "Buy American Act" kapsamı dışında Türkiye'nin gümrükten muaf mal sata- bilmesini mûmkün kılmaktadır. Şimdi, her iki tarafta mevcut olan siyasi iradeyi eyleme dönûştürmek için somut işbirliği alanları üzerinde yoğunlaşmak gerekmektedir. 1991 yıhnda bu iki olanaktan daha iyi yararlanabilmek için hem kamu ke- siminde hem de özel kesimde baa giri- şimler yapıhnıştır. İhracat potansiyeli- miz olan yeni maüann GPS listesine ila- vesi için ABD yönetimine başvuruunuş ve ferro krom ve tütün dahil olmak üze- re 12 yeni mal inceleme kapsamına alınmıştır. Aynca SEİA'nın eki Anlayış Muhtırası dahilinde ihracatı arttırmak için özel sektörde örgütlenmeye ve ABD'de Türk ortaklı bir Amerikan şir- keti olan TDI (Türkish Defense In- dustry) kurulmuştur. 1989 yılı itibanyla ABD'nin yurtdı- şındaki doğrudan yatınmlannın piyasa değeri 805 milyar dolardır. Türkiye'de ise 148 Amerikan sermayeli fırma mev- cuttur. Bu fırmalann getirdiği yabancı sermaye tutan 621 milyar TL'dır. Türkiye'de Amerikan sermayesinin ABD'den akan sermaye içinde marjinal boyutlarda, yok denebilecek kadar az olduğu görülmektedir. 1991 yıhnda Körfez Savaşı'na rağmen ABD 398 milyon dolar tutannda serma- ye ile yatınm izinlerinde birinci şıraya yükselmiştir. Amerikan yatınmcısımn kararlannda bir ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrar mevcudiyetinin yönetim tarafından te- yit edihniş olması önemli rol oynamak- tadır. Dolayısıyla yatınm konusunda ser- mayenin giriş şartını birinci olarak Amerikan yönetiminin tutumuna bağla- mak yerinde olacaktır. Türk-Amerikan İş Konseyi olarak iki senedir üzerinde durduğumuz husus, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin ge- liştirilmesinde ABD yönetiminin Türki- ye'ye karşı olumlu bakış açısından ku- rumsallaştınlmasının önem ve gereklili- ği idi. Bu açıdan 1991 yıhnda çok mem- nuniyet verici bir gelişme yaşanmıştır. İş Konseyi özel sektör boyutunda ku- nımsallaşmayı yarattı. Şimdi ise Körfez krizi sonrası ve ABD Başkanı Bush'un Türkiye'yi ziyareti sırasında karara bağ- lanan iki devlet arasında ilişkilerin ku- rumsallaştınlmasını sağlayacak olan "Yönlendirme Komitesi" (Steering Committee) kurulmaktadır. Yönlendir- me Komitesi, Türkiye ile ABD arası- ndaki ilişkileri siyasi, güvenlik ve ekono- mik planda üst düzeyde ele alacaktır. ABD ile ekonomi, bilim ve teknoloji alanlannda ilişkilerimizin hızla gelişti- rilmesi ve ceşitlendirilmesi amacıyla ikili düzeyde görev yapacak "Yüksek Dü- zeyli Ekonomik Grup", ABD yönetimi- nin Amerikan fırmalannı Türkiye'de yatınm yapmaya özendirmesinde kon- seyimiz tarafından uzun süredir üzerin- de durulan, istenen fonksiyonu ifa ede- cektir. Şimdi, her iki tarafta mevcut olan siyasi iradeyi eyleme dönûştürmek için somut işbirliği alanlan üzerinde yoğun- laşmak gerekmektedir. HAFTAYA BAKIS AHMET TANER KIŞLALI Mûstümankk Gelşmeye Engel ntf? 46 B İranlı molla ile Dr. Lütfü Doğan arasındakifark, dinden mi yoksa kişiliklerinden mi kaynaklanmaktadır? ütün Müslüman ülkeler geri kalmıştır; öy- leyse geri kalmışhğın nedeni Müslü- manlıktır!.." Son günlerde bazı "ilerici" çevrelerde yeniden gündeme gelen bu mantık, ünlü bir güldürüdeki şu mantığı çağnştınyor: "Gerçek acıdır. Biber de acıdır. öyleyse gerçek biber- dir.." Bu ilericiliğin (!) 21. yüzyılın sorunlannın çözümünü 1400 yıl öncesinin düzeninde aramak gericiliğinden hiç bir farkı yoktur. En gelişmiş ülkeler hep Hıristiyan. Televizyonlanmıa dolduran yabancı fılm ve dizilerde hep geniş bakış açılı, hoşgörülü Hıristiyan din adamlan var. Hıristiyanhk, Ba- tı toplumlannda çok çağdaş bir vitrine kavuşmuş. Yeni yetişen bazı kuşaklar bundan etkileniyorlar. Ce- zayir'den Suudi Arabistan'a, Iran'a kadar yüzeysel bir bakış umutsuzluk yaratıyor. Ve sonuç: "Müslümanhk gelişmeyi de, demokrasiyi de zorlaşür- maktadır.." Müslümanhğın, kapitahzmin oluşumunu engellediği ve bu nedenle de Müslüman toplumlann Ortaçağ karanlı- ğından kurtulamadıklan savı, 1960'h yıllarda Türkiye'de. de çok tartışılmıştı. tslam dininin insanlan kaderciliğe özendirdiği ve bun- dan dolayı, gehşmeyi, sermaye birikimini, ekonomik bü- yümeyi zorlaştırdığı savı gerçeklerle bağdaşmıyor. Buda'dan Isa'ya ka- ^ — — ^ — ^ _ _ _ _ _ ^ _ ^ _ _ dar, hemen bütün dinler, bu dünya nimetlerinin önemsizliğini, hatta kö- tülüğünü savundular. Buda'ya göre insanın ne kadar parası pulu varsa, o ölçüde Nirvana'dan uzaklaşır. tsa'ya göre "Bir zenginin cennete ^^^—— ^_^___^^__ gitmesi, bir devenin iğne " ^ — — ^ ^ ^ ~ deliğınden geçmesi kadar zordur." Oysa Müslümanhk, "Kazanan Tann'mn sevgiüsidir" diyor. Hazreti Muhammed, "Samimi ve dürüst tüccar, kıyamet günü peygamberlerin, adillerin ve şehitlerin ara- sında yer alacaktır" diyor... Akh "inanç"ın bir anlamda önkoşulu yapmasıyla da tslam dini diğerlerinden ilerde. Museviliğe göre; Israil'in Tannsı "Rab"bin "nüfuz edilemez" derin kararlanna inanmak ve buyruklannı tartışmamak gerekir. Bu eğilim -azalarak da olsa- Hıris- tiyanlıkta da sürmektedir. Isa, insanlann "mucizeler gör- medikçe" asla iman etmemelerinden dolayı üzüldüğunü belirtir. OysaKuran,inançsızlan "Muhammed'in vaazırudin- lemeyen, düşünmeyen, akıl yormayan, akh yatmayan in- sanlar" olarak değerlendiriyor. Muhammed'in söylediği ise çok açık: "tnananlann iyi gördükleri, Allah katında da iyidir!.." Din ve genel olarak inanç sistemlcri, elbette ki toplmnl^- nn yaşamındâ önemli bir etken. Ama bir toplumun ileri ya da geride oluşunu, dnine dayanarak açıklamak ko- laycıhğı yanlış. Kanunî döneminde birçok Hıristiyan toplumundan ilerde olan Türkler, bugünkünden farklı bir dine mi sa- hiptiler? Latin Amerika'nın geri kalmış toplumlannın dini de Hıristiyanhk değil mi? Bazı Hıristiyan toplumlarda demokrasi gelişmişken, bazüanniçin hâlâbaskı rejimleri altındayaşıyorlar? Amerikan filmlerindeki, kültürlü, hoşgörülü, çağdaş yaklaşımlı papaz; insanlara düşüncelerinden dolayı iş- kence eden, ateşte yakan, dünyanın tepsi gibi dümdüz ol- dugunu söyleyen Engizisyon papazından farklı bir dine mi mensup? Iranlı molla ile Dr. Lütfü Doğan arasındaki fark, din- den mi, yoksa kişiliklerinin ve içinde bulunduklan top- lumlann farklılığından mı kaynaklanmaktadır? ... Kolaycı yaklaşımlar ne aydınlara, ne de yannın ay- dını olması gereken gençlere yakışıyor!.. OKURLARDAN Bölge öğretmen kitaphklan 1. Ilkokul programında da (48, 68 ve 88 basımlı ilkokul programlannın tümünde) belirtildiği gibi zaman kaybedilmeden il ve ilçelerde birer bölge öğretmen kitaphğı kurulmalıdır. 2. Eğitim ve öğretimin zenginliği araştırma ve incelemeyle bütünlenir; bilimle, teknolojiyle ve çağdaşlıkla kişilik bulur. Bu yolun kapısı okumadan, kitaptan ve kitaphklardan geçer. 1948 yıhndan beri kapalı duran bu kapının artık açılması gerekiyor. Zaman kaybedilmemeli. 3. Ekonomik nedenlerle çeşitli kaynaklara ulaşamayan öğretmenlerin yeni gelişmelerden, değişmelerden yakından haberli olması sağlanmış olacaktır. 4. Her yıl eğitim ve öğretime yararlan giderek azalan statik kurs ve seminer anlayışlanmn bölge öğretmen kitaplıklannda araştırma ve incelemeye dönüştürülerek bilimseUik, demokratiklik, planhlık, laiklik gibi Türk milli egitiminin temel ilkelerinin dinamizrr.ine vanlmaü. 5. Aylık toplantılar, seminerler elverdiği ölçüde konferanslar, sempozyumlar, paneller bölge öğretmen kitaplıklannda yapılmabdır. 6. Oğretmenin sanat, kültür, eğitim, bilim alanlannda eksiklerinin giderilmesinin hızlandırılması bu yolla sağlanmalıdır. 7. Anlamı büyük olan "öğretmen" sozcüğünün gerçek bir "öğretmen" kimliği ile bütünleşmesi "bölge öğretmen kitaphklan" ile mümkün olacaktır. NURİ TANER Emniyet kemeri zorunluluktur Gerek tecrübe gerekse istatistiğe dayalı bilimsel çahşmalann yansıttığı sonuçlar, emniyet kemerinin, trafik kazalannda ölüm oranını anlamlı bir biçimde azalttığını göstermektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda, şehir içinde de emniyet kemeri takma zorunluluğu, gayet yerinde bir kararla yasal halc getirilmiştir. Kararlanndan ötürü tüm yetkililere teşekkür ederim. Ancak taksi şoförleri gibi birtakım sürücülerin bu uygulamanın dışında bırakılması yasanın tuhaf sayılabilecek bir yanını teşkil ediyor. Çünkü taksi şoförleri başta olmak üzere uygulama dışında bırakıian suruculer, kaza ile karşı karşıya kalabilecek en büyük kesimi oluşturuyorlar. Eğer emniyet kemerinin amacı kişinin can gUvenliğini sağlamaksa, bu sürücülerin, yanında oturan yolcudan daha az risk altında olduğu söylenebilir mi? Görüşüm, böyle bir paradoks işin ciddiyeti ve amacına gölge düşürecektir. Herkesin varması gereken sonuç, emniyet kemeri takmanın yasal değil, yaşamsal zorunluluğunu kavramaktır. Böyle bir zorunluluktan her ne sebeple olursa olsun kimse hariç bırakılmamahdır. VELİ YILDIRIMİMREN ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle