Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 Cumhuriyet görüşler 4Şubatl992
BURAŞI
TÜRKİYE
HALUK ŞAHIN
Bir Yasa Hazırlanıyor...
Yeni radyo televizyon yasası heyecanla bekleni-
yor. Adeta zamanın tiktaklannı duyabilmek
mümkün. Demirel hükümetinin yetkilileri bu
işin mart ayı içinde çözüleceğini söylüyorlar.
Hadi, Murphy'nin ünlü yasasını da ("Her şey kendisi için
aynlandan daha fazla zaman alır.") hesaba katalım, olur
nisan... İş, bu ilkbaharda bitermiş gibi görünüyor.
Nedir"tş"?Önceanayasanınılgilimaddesindedeğışik-
lik yapılarak radyo televizyon yayıncıhğında devlet tekeli
kaldınlacak. Sonra bu değişikliğe uygun bir radyo tele-
vizyon yasası Meclis'ten geçirilerek içinde özel radyo ve
televizyon istasyonlannın da yer aldığı yeni düzenin ku-
rallan belirlenecek.
Konu son derecede önemli yani. Hem tele-demokrasi
döneminde olduğumuz için siyasal açıdan önemli hem de
özellikle televizyon yayıncılığı trilyonluk çıkarlann çar-
pışma alanı olduğu için ekonomik olarak önemli. Gazete
haberlerinden fark ediyorsunuz: Ülkedeki güç odaklan
şimdiden köşe kapmaya çalışıyorlar. Dev sermaye grup-
lan, çokuluslu şirketler, yayın tröstleri, kapkaççılar...
Hepsi kurulacak yeni düzende bir pay kapabilmek için
ağırlıklannı koymaktalar...
Hükümet, yeni yasamn, kimsenin etkisi altında kalma-
dan tümüyle teknolojik olgular ve ülke ihtiyaçlannın ışı-
ğında oluşturulacağını söylüyor. Hazırlığın sorumluluğu
Devlet Bakanı Gökberk Ergenekona bırakılmış. O da
birtakım teknisyen ve akademisyenlere danışıyor. Kısa
zamanda çok yol alınmak isteniyor. Ergenekon'un çeşitli
iletişım kuruluşlanna ocak aymın son haftasında yazdığı
mektup hem iyiye hem de kötüye yorulabilir. tyidir, çün-
kü başkalannın görüşlerini öğrenmeye çalışıyor. Kötü-
dür, çünkü verilen süre "ocak sonuna kadar", yani bir-
kaç gün; insan, acaba bu, dostlar alışverişte görsünler
türünden birjest midir kuşkusuna kapılıyor.
Aslında elden ele
dolaşan birkaç yasa
taslağı var. Bınsini
Hüsamettin Cindo-
ruk'un isteği ûzerine
TRT Hukuk Başmü-
şaviri Akın Beşiroğlu
hazırlamış. îkincisi,
îstanbul Üniversitesi
Basın Yayın Yüksek
Okulu Müdürü Prof.
Dr. Tayfun Akgüner
ve arkadaşlannın im-
Ortada önemli bir fırsat
var: 21. yüzyıla hazırlanan
ve kendisine önemli
küresel roller biçilen
Türkiye insanlarının
iletişım ihtiyaçlarına en
uygun yasayı en
demokratik bir biçimde
hazırlamak.
zasını taşıyor... RTYK, Basın Konseyi, İLADgibi kuru-
luşlann da ya yasa taslağı hazırladıkları ya da temel ilke-
ler konusunda hazırlık yaptıkları biliniyor. Reklamcılar,
halen uyduyla yayın yapan özel televizyon kuruluşlan ve
diğer ilgililer de devre dışı kalmamaya çalışıyorlar. Yeni
radyo-televizyon yasasmı her derde deva görenler bile
var: Babıali'deki işsiz gazeteci, Yeşilçam'daki işsiz kame-
raman, reklam piyasasındaki işsiz metin yazan, salon
bulamayan özel tiyatrocu, kendisine göre rol bulamayan
memur tiyatrocu, basının geleceğini karanlık gören gaze-
te patronu, televizyon gereçlerine milyarlar yatırmış ve
sinek avlayan stüdyo sahibi, TRT'nin durumunu umut-
suz gören yayıncı, kalemin gücünden umudu kesip kame-
ra önünde ahkâm kesmek isteyeaJcöşe yazan ya da şarla-
tan...
Tabii, parrnağını şıklattığı anda kameraların kendisine
dönmesi gerektiğine inanan politikacı... Ve dah», uzak-
tan kumanda düğmesine bastığı anda birbirinden pınltılı
ama kof programlardan seçmek isteyen "tele-aylak".
(Deyim Profesör Doğu Ergil'in.) Ve elbette, televizyonu
dünyaya açılan geniş bir pencere olarak da gören insan-
lar...
Bakalım yeni yasa hangilerini memnun edip hangileri-
ni düş,kınklığına uğratacak?
• • •
Aslında, artık yatak odalanmıza kadar giren radyo ve te-
levizyon nedeniyle bu yasa yediden 87'ye hepimizi ilgi-
lendiriyer. Ortada önemli bir fırsat var: 21. yüzyıla hazır-
lanan ve kendisine önemli küresel roller biçilen Türkiye
insanlannın iletişim ihtiyaçlanna en uygun yasayı en de-
mokratik bir biçimde hazırlamak. En geniş katıhmla, en
çok yönlü tartışmayla, en son bilgilerle donanmış ola-
rak...
Bundan önceki radyo televizyon yasalanmız tepki ya-
salanydı. Bu kez tepkilere değil gerçeklere, umutlara ve
düşlere uygun bir yasa yapabüiriz. Yaratıa, üretici, öz-
gür, demokratik ve "konuşan" Türkiye'nin radyo ve te-
levizyonunu kurabiliriz.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1962:Millikoalisyon
Hükümete üye vermeden milli koalısyona katılma iseşu
şekilde olacaktır: Mevcut dört parti önümüzdeki günlerde
veen yakınbir tarihte Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in
başkanlığında ve Başbakan İsmet İnönünün katıldığı bir
yuvarlak masa toplantısında huzuru temin edecek bazı
meselelerdeprensipanlaşmalanna varacaklardır. Bu
prensıp anlaşmasından sonra Türkiye'de bir siyasi huzurun
sağlanmış olacağı kabul edilmektedir.
TARfflTE BU GÜN
YURTTAŞ HEARST'ÜN TORUN&
1&M'TE 8UGÜN, AMEJZİKALI gAS/N KRALI RAU.
POLPH HEARST'ÜN 2O YAÇIHPAKİ K/ZI PATRlClA
KAÇlüfLMIÇTI! "TVE SYMBtO*/ESE UgEBArtOM
AfZMY* APU YASAPlŞt OK6ÜT meAFINPAU
KAÇlR/LPlKTAU SONRA, BABAS/NPAM 22O
MİLYOAI POLAR FİOYE İSTENMİŞ,PARAH<N
Y0KSULLA8A PAĞITILMAK ÜZERE AUAjACA-
&l DA BELİRrİLMffTf. ANCAK, PAZAKUK
UZAYACAK.,BÜ 2AMAAJ ı'Ç/AJOE £>£,6EAJÇ
*U2BU ÖR£ÜTE KA77LP/6IUI AÇlKUYACAK;
DAHASI, OfJlARlA Bİ£LltO£ SAHKA BİLE SD_
yACAJCTte! YAKALANPI&AN SONRA, B/R SÜ-
RE TUTUKJM KALAM WRICIA, DAHA SON-
İ i a R l
( M t b i ' Y * tA A
Kant''fi/mıne kona o/an '<^ -forıaıudur.)
Deniz Bakanlığı Gerekli mi?
Prof. Dr. ERDAL ÖZHAN ODTÜ Uluslararası Deniz ve Kıyı Örgütü Yönetim Kurulu Üyesi
D
enız Bakanlığı adıyla yeni bir
bakanlık kurma calışmalan-
nın sürdüğünü, bir Devlet
Bakanımızın bu k-onuyla gö-
revlendirildiğini basında zaman zaman
çıkan kısa haberlerden izliyoruz. "Ülke-
mizin üç tarafının denizlerle çevrili ol-
ması", söz konusu yeni bakanlığın ku-
rulma gerekçesi olarak kullanılıyor.
Denize sının olmayan bir ülkede •'De-
niz Bakanlığı" kurmak doğal olarak söz
konusu olamaz Ancak denize sının
olan her ülkede de bir Deniz Bakanlığı
yok. Yani salt deniz sınınnın bulunması
bir bakanlık kurulmasının gerekçesi ola-
maz. Kıyılannın uzunluğu, bizimkınden
yaklaşık beş kat daha uzun, petrol ve gaz
üretimi, tıcari balıkçıhğı. endüstriyel te-
sisleri, ulaşımı, rekreasyonel kullanımı
ve diğer boyutlanyla denizden ve kıyı
alanlanndan yararlanma düzeyi bizim-
kinın kat kat üzerinde olan ABD'nin bir
Deniz Bakanlığı yok!.. Ancak deniz po-
litikalannın oluşturulması ve uygulan-
masında etkili rol oynayan, deniz işleriy-
le ilgili onay ve vize yetkisi olan güçlü bir
kuruluşu var.
Bugün deniz kıyısı olan gelişmiş ülke-
lerde kabul edilen bir olgu var. Bu olgu
denizin ve onun aynlmaz parçası kıyı
alanlannın, birçok değişik kullanım bi-
çimlerinin (ki bunlann çoğu birbiriyle
çelişen kullanımlardır) belirli oranlarda
pay alabilmek için yanştığı en değerli
ulusal kaynaklar arasında olduğudur.
Bu önemli kaynağın, çeşitli kullanımlar
arasında koordinasyon sağlahmamasın-
dan, korumaya yeterli önem verilmeme-
sinden ya da bir kullanıma sınır tanımaz
biçimde aşın ağırlık verilmesinden kay-
naklanan ciddi bozulmalarla karşı kar-
şıya kaldığını izleyen gelişmiş ülkeler (ve
bazı gelişmekteki ülkeler) bu doğal kay-
nağın akılcı yönetimi için çareler araştır-
maya koyulmuştur. "Deniz ve kıyı yö-
netimi" olarak anılan bu çabalar bazı
ülkelerde neredeyse çeyrek jKizyıl eski-
dır. ABD'de bu yönetim işlevini yukan-
da sözü edilen "Ulusal Deniz ve Atmos-
fer Yönetimi" adlı kuruluş yürütmekte-
dir.
Gerçek olan şudur ki ülkemizde deniz
ve kıyı kaynaklannın akılcı yönetimi
için mevcut yasal çerçeve ve örgütsel ya-
pı yeterli deg^ldir. En önemlisi, salt bu işi
görev edinmiş bir otorite yoktur. Deniz-
lerimiz ve kıyı alanlanmız değişik kulla-
nımlannın bağımsızlığı açısından "yedi
kocalı Hürmüz" konumundadır. Bunun
olumsuz örnekleri sayılamayacak kadar
çoğalmıştır. Aşın kırlenme sonucu elden
çıkmış körfezler, hızla yok ettiğimizcan-
h kaynaklanmız, kıyı alanlannın yanlış
türdeki gelişmeler ıçın feda edilmesı, yi-
tirmekte olduğumuz kültürel ve doğal
değerlerimiz artık hiç kimseye yabancı
değildir. Bir yandan bu olumsuzluklar
artarken, mevcut kaynaklanmızı eko-
nomik gelişmemiz için yeterince kullan-
dığımızı söylemek de olası değildir.
tyi çalışacak bir Deniz Bakanlığı oluş-
turmak, neredeyse iyi çalışacak bir Çev-
re Bakanlığı kadar zordur. Zorluğun
önemli bölümü, deniz ve kıyı kaynakla-
nnın otuzun üzerinde değişik kullanım-
larının bulunmasından ve bu kullanım-
larla ilgili yetki ve görevlerin çoğu
bugün mevcut olan değişik kuruluşlara
dağıtılmış olmasından kaynaklanmak-
tadır. Kuruluş çalışmalannın sürdürül-
düğünü duyduğumuz "Deniz Bakan-
lıgı"na, deniz ve kıyı kaynaklanmızın
akılcı kullanımlan ilkesinden yola çıkı-
larak gerek duyulduğunu umuyoruz.
Bakanlık çerçevesinın, değişik kulla-
nımlarda uzmanlaşmış tüm kuruluşlan-
mızın görüşleri alınarak, bir oldu bitti
tuzağına düşülmeden hazırlanmasını is-
tiyoruz. Bir yanlışı düzeltmek, yeni bir
doğru yapmaktan çoğunlukla daha güç-
tür. Dileğimiz, kurulmakta olan Deniz
Bakanlığı'nın on yıl önceki Deniz Müs-
teşarhğı'nın öyküsünü yinelememesi...
Deniz ve kıyı kaynaklanmızın durum-
lan, yeni bir yanlışlığı kaldıramayacak
ölçüde kötüleşmektedir.
FERRUHDOĞAN
Lİ&EKAÜM )
1 __
Bîr Sanayî Polîtikasına Doğru
BÜLENTECZACIBAŞI TÜSİAD Başkanı
Ekonominin gündeminde "pa-
ket" var... 18 ocakta açılan
paketin içeriği günlerdir bü-
tün yönleriyle tartışılmakta.
Yine de önemli bir nokta galiba dik-
katlerden kaçıyor: Paket, bir "sanayi
politikası"na yönelmekte olduğumu-
zun işaretlerini taşıyor. Agroendüstri
ya da tarıma dayalı sanayi, "hedefle-
nen" sektör olarak ortaya çıkıyor. Bu
sektör için bazı özel teşvikler öngörü-
lüyor.
"Türkiye'nin daha önce bir sanayi
politikası yok muydu" diye sorabih'r-
siniz. Bu sorunun yanıtını bulmak ilk
bakışta çok kolay değil.
"Politika", kısaca "birbiri ile ilişkih'
bir amaçlar ve araçlar demeti" olarak
tanımlanabilir. Sanayi politikalarının
klasik araçlanndan olan çeşitli teşvik-
leri ve koruma önlemlerini Türkiye
geçmişte bol bol kullandı. Ne var ki
çağdaş bir sanayi politikasının belir-
gin amaçlan ortada yoktu. 1980'den
bu yana dışa açık sanayileşme süreci
içinde olduğumuza göre bu amaçlar
belirli sektörlerde rekabet üstünlüğü-
ne erişilmesini içermeliydi. Oysa teş-
vikler, "her şeyi teşvik eden, sonuçta
hiçbir şeyi teşvik etmemiş olan" bir
anlayış içinde uygulandı. Belli sektör-
lerde bazı maliyet avantajlanmn yar-
dımıyla önemli ihracat artışlan sağ-
landı, fakat teknolojik üstünlüğe
dayanan ihracat atılımlan gerçekleşti-
rilemedi. Oysa artık uluslararası reka-
bette üstünlüğün kahcı olması için
mutlaka yeni ürün geliştirme kapasite-
sine kavuşmak gerekiyor. Bu nedenle
tutarlı bir sanayi politikasının bugüne
kadar Türkiye'de uygulanmış olduğu-
nu söyleyemiyoruz.
Yanıtlanması birincisinden belki
daha da zor olan bir soru da şudur:
"Türkiye'nin bir sanayi politikası ol-
malı mı?"
Iktisatçılar, sanayi politikalannın
yararlannı ve sakmcalannı sonsuza
kadar tartışabiliyorlar. Bazı bilim
adamlanna göre dış ticarette ve eko-
nomide serbestleşme. en verimli kay-
nak dağılımını kendıliğinden ortaya
çıkarmaktadır. Serbest piyasa meka-
nizması ile çelişen her türlü teşvik,
sübvansiyon, koruma önlemleri kay-
nak savurganlığına yol açar. Rekabet
üstünlüğüne kavuşabilecek sektörleri
önceden belirleyebilmek kolay değil-
dir. Bu seçimler politik etkilerin dışın-
da tutulamaz, yanlış yapma olasılığı
yüksektir ve bu yanlışlann ülke eko-
nomisine maliyeti çok büyük olur.
Bizim görüşümüz Türkiye'nin ger-
çek anlamda bir sanayi politikasına
gereksinimi olduğu yönündedir. Ay-
nntılı teorik tartışmalara girmeden,
bu görüşün dayandığı noktalan özet-
leyelim:
En ileri sanayi ülkeleri de dahil ol-
mak üzere her ülke belirli ölçüler için-
de sanayiini korumakta, çeşitli sektör-
lere teşvikler ve sübvansiyonlar ver-
mektedir. Türkiye de bunu yapmaya
devam etmelidir ve edecektir. Ancak
bu kaynak aktanmmın, belirli bir stra-
teji çerçevesinde yapılmasının ülkeye
uzun dönemde yarar sağladığı, aksi
halde uygulamalann, yatınmlan yön-
lendırici bir etki yapamadığı görüşü
giderek ağırlık kazanmaktadır.
Nitekim, özellikle Uzakdoğu ülkele-
rinin rekabetınden kendilerini koru-
yabilmek için ABD ve Fransa gibi ileri
Batı ülkelerinde de liderierin sanayi
politikasının öneminden söz etmeye
başladıklarını görüyoruz.
Uluslararası rekabette başan şansı-
na sahip olan sektörlerin kendiliğin-
den ortaya çıkmasım beklemek, za-
man içinde belki bazı "doğal" üstün-
lükler nedeniyle (pazarlara coğrafi
yakmlık, işçilik, hammadde maliyetle-
ri gibi) girdi maliyetlerinde avantajlan
olan sektörleri zaman zaman ön plana
çıkanr. Oysa girdi maliyetlerindeki
Desteklenmesi duşünülen
sektörlerin hangi
yöntemlerle seçileceği
konusunda bu aşamada bir
. açıklık bulamıyoruz.
Sanayi politikalarının
teknoloji boyutunun gözardı
edilmemesi gerekdği
görüşündeyiz.
doğal avantajlara dayanarak dünya
pazarlannda üstünlük sağlama döne-
mi artık kapandı. Kalkmmada daha
ileri aşamalara geçmek isteyen ülkeler,
yüksek katma değer yaratan ve "ya-
pay" (ya da "yaratılmış") üstünlükle-
re dayanan sanayilere kaymak zorun-
dalar. Yeni ürünler geliştirmek, farklı-
laştınlmış ürünler pazarlayabilmek,
üretim yöntemlerinde kaliteyi iyileşti-
rici ya da maliyeti düşürücü geliştir-
meler yapabilmek, rekabette kahcı
üstünlükler getiriyor. Bu üstünlüklere
ulaşmanın yolu da teknolojiden geçi-
yor.
Çağımızda uzmanlaşmanın giderek
önem kazandığını görüyoruz. Ne ileri
ülkeler ne de bazı ülkelerden daha bü-
yük boyutlardaki dev şirketler çok çe-
şitli alanlann tümünde birden başanlı
olamıyorlar. Dünya pazarlanndaki
yoğun rekabet, teknoloji geliştirmenin
çok yüksek maliyeti, ülkeleri ve kuru-
luşlan ileri düzeyde uzmanlaşmaya iti-
yor. Kaynaklan çok kıt olan gelişmek-
te olan ülkelerin uzmanlaşmaya olan
gereksinımleri daha da fazla. Tür-
kiye'nin de yakın bir gelecekte çok çe-
şitli alanlarda teknolojik üstünlüğe
kavuşması herhalde düşünülemez.
Fakat bazı seçilmiş alanlarda teknolo-
ji geliştirebilen bir sanayiye sahip ol-
mamız, hiç de gerçekçilikten uzak bir
hedef değildir.
Kısa bir süre içinde gümrûk birliği-
ne girmeyi hedeflediğimiz AT ülkele-
rinden herhangi birinde, insanlan
rastgele yoldan çevirerek, "Türk malı
denince aklınıza gelen dört sanayi ürü-
nünü sayar mısınız?" diye sorduğu-
muzu düşünelim. Bu soruya birbiri ile
tutarlı yamtlar almaya başladığımız
zaman, dışa dönük sanayileşmede ba-
şanya yöneldiğimizi anlayacağız. Ger-
çek anlamda bir sanayi politikası oluş-
turamadığımız sürece böyle bir nokta-
ya ulaşabileceğimiz kanısında değiliz.
Bu nedenlerle, bir sanayi politikası
arayışının "ekonomik pakette" yer
alan başlangıcını mutlulukla karşılı»
yoruz. Bununla birlikte, bazı kaygıla-
nmızı belirtmeden de geçemiyoruz:
Birincisi; desteklenmesi duşünülen
sektörlerin hangi yöntemlerle seçilece-
ği, hangi politika araçlannın niçin kul-
lanılacağı konusunda bu aşamada, bir
açıklık bularnıyoruz. Ülke koşullan
ile uyumlu bir sanayi politikası ancak
dünya pazarlannın, teknolojilerin,
ürünlerin özelliklerini bilen ve rekabe-
tin gerçeklerini yaşayan sanayici ve
yöneticilerin katkısı sağlanarak oluş-
turulabilir.
Ne Devlet Planlama Teşkilatı'mızın
değerli yönetici ve uzmanlan ne de
dünyanın herhangi bir başka planla-
ma teşkilatının uzmanlan veya bilgi-
sayarlan, özel kesimin bilgi ve dene-
yim birikimine başvurmadan sanayi
politikasının temelini meydana getire-
cek seçimleri isabetli biçimde yapabi-
lirler. Aynı zamanda, belirli sektörlere
ulusal gelirden kaynak aktanlması an-
• lamına gelen bu seçimlerin çok berrak
bir açıklık ve seffaflık ortamında ya-
pılması, sanayi politikasının başansı
için vazgeçilmez bir önkoşuldur.
Ikincisi; yukanda açıklamaya çalış-
tığımız nedenJerden, sanayi politikala-
nnın teknoloji boyutunun gözardı
edilmemesi gerektiği görüşündeyiz.
Teknoloji geliştirme kapasitesine ula-
şamayan sektörlerin artık uluslararası
pazarlarda kalıcı başanlar kazanma-
lan düşünülernez. Yaünmlan ve üre-
tim girdilerini teşviklerle ucuzlatmak
olsa olsa geçici ihracat artışlan sağla-
yabilir. Uzun dönemde başan; uzman
yetiştirihnesinde, insan gücü eğitimin-
de ve teknolojide elde edilecek geliş-
melere bağlı olacaktır.
Sanayi politikalan ile ulusal bilim ve
teknoloji politikalan arasındaki bağ-
lann kurulması büyük önem taşıyor.
Bu gerçek doğrultusunda uygulana-
cak politikalar sanayimizi uluslararası
rekabette başarıya götürecektir.
BLOKNOT
YAĞMUR ATSIZ
Şemseddin Sânıi Beye
'Tostamak".
Y
ine birkaç gündür Istanburdayım ya, daldım
tekrar rahmetli pederin o paha biçilmez "Kü-
tübhâne-i Amire"sine... Dirseklerime kadar
toza bulanmış olarak... "Ay, şunu da oku-
sam... Aman, şuna da bir göz atsam...", derken ansızın
Şemseddin Sâmi Bey'e "tosladım"!!! Üstad'ın altı ciltlik
ve küçük puntoyla 4830 iri boy sayfalık "Kaamûsü-1-
Âlâm adlı eseriydi elime geçen...
Bugün bile araştırmacılann hâlâ temel başvuru kitap-
lanndan birini oluşturan bu; kişiler, yerler ve ülkeler
ansiklopedisi, 1889-1898 yıllan arasında, devrin önemli
nâşirlerinden Mihran Efendi tarafından basılmış. Sadece
yazannın su katılmadık bir Arnavut, yayınasının ise ha-
lis bir Ermeni oluşu, evrensel Osmanlı kültürünün -can-
çekişirken bile- nasıl toparlayıcı bir güce sahip olduğunu
gösteriyor. Nitekim Şemseddin Sâmi Bey'in inanmış bir
Arnavut yurtseveri olması ve 1912'de artık ipler koptuk-
tan sonra gidip Tirana'da Arnavut devletinin kuruluşu-
na katkıda bulunması, onun Türk-Osmanlı kültürüne bu
eser ve daha nice başka eserle değeri ölçülemez hizmetlerde
bulunmasina engel teşkil etmemiştir.
Değişik kaynaklann; Türk kültürü, Türk siyasi varlığı
ve genel olarak "Türk" olan her şeye karşı artık her türlü
insaf sınınnı aşan saldınlara yöneldiği şu son yıllarda,
"Kaamûsü-1-Âlâm"ın yeni harflerle yeniden basılması
ne hoş olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
En azından bazı maddeleri seçilerek bir kitapta toplana-
bilirdi...
Türkiye'de kavmiyetçilik ve azınlık ırkçılığı hortlatıl-
mak, daha doğrusu yoktan var edihnek istenirken Arna-
vut asıllı bir Osmanlı aydını bundan 100 yıl önce neler
yazıyor ve Ermeni asıllı bir yayıncı neler basıyordu? Bu-
nu sadece "Memâlik-i Osnıâniyye" maddesinden (Cild
6, s.: 4418) iki kısa
l k
)
ahntıyla göstermek is- Türkiye'de kavmiyetçilik
ve azutlık ırkçılığı yoktan
var edilmek istenirken
Arnavut asıllı bir Osmanlı
aydını bundan 100 yıl önce
neler yazıyor ve Ermeni
asıllı bir yaymcı neler
basıyordu?
hâkimi-
yeti yalnız lisan cihe-
tince olup sair hiçbir
cihetçe diğer akvâm-ı
müslimeden (Müslü-
man kavimlerden)
farklan yoktur."
Ikinci alıntı ise şöy- _ ^ _ ^ _ ^ _ ^ _ _ ^ ^ ^ _ ^ ^ _ _
le:
"Memâlik-i Osmâniyye kadar ahâlisi muhtelifü-1-cins
(çeşitli cinslerden) hiçbir devlet olmayıp gerek islam ve
gerek hıristiyanlan müteaddit ecnâsa münkasım (çok sa-
yıda cinslere kısımlandınlmış'bölünmüş) ve muhtelif el-
sîne ile mütekellimdirler (çeşitli lisanlar ile kelâm ederler/
konuşurlar). En birjnci cinsiyeti ve kavm-i hâkim sıfatını
hâiz olan Türk Kavmi olup Anadolu'nun hemen umum
ahâlîsiyle Rumeli'ndeki müslümanlann nısfı (yansı) ve
Şam (Suriye) ve Kürdistan ve Irak ahâlîsinin birer kısmı
Türktür. Lisanla hükmedilecek olsa, nefs Anadolu'nun
hıristiyanlan dahî, mezhebce Rum ve Ermeni Cemaat-
leri'ne mülhak (iltihak etmiş/katılmış) iseler de Türk
addolunmak lâzım gelir."
Yazının burasında, "Yahu," diye düşünmeye başla-
dım, "acaba ben bu maddenin tamamını yeni harflere
çevirsem gazetenın kültür sayfasında yer bulur mu"
Işte tam o anda telefon çaldı ve yazı işlerinden, yerdar-
lığı sebebiyle, benim artık haftada bir değil iki haftada biı
yazacağımı bildirdiler. Aynca cumartesileri değil salılan
yazacakmışım. i
İki haftada bir temposuyla aktüaliteyi yakalamam an-
cak tesadüflere bağlı olacağına göre bir dahaki sefere ya
İkinci Dâmâd Paşa Kabinesi'ni yazacağım ya da Doku-
zuncu Yemen Ayaklanması'nı...
Bakarsınız o gün Yemen'de yine bir ayaklanma ol-
muş...
Hasretleü!
OKURLARDAN
Sayın Toptan'a açık mektup
Ortaöğretim kurumlanna
öğretmen adayı yetiştiren
okullardan mezun olanlar
yeterliliksınavı
kaldınldiğından
öğretmenlik
yapabıleceklerdir. Bu
kararından ötürü bakanlığı
kutlamak istiyorum. Bu
sınavdevletinkendi
kurumuna karşı
güvensizliği idi. Bu smav
yıllardan beri devam
ettığınden sınavı
kazanamayanlar ya da
öğretmenliğin maddi
koşullan iyi olmadığından
sınava katılmayanlar özel
ya da kamu sektörlerinde
işe başladılar. Şu an
bunlann çoğu üretim içinde
olduğundan öğretmenliğe
dönmeyeceklerdir, dönseler
bile bu kadar yıldan sonra
öğretmenlik mesleğine
uyum sağlayamayacaklar
ve öğretmen fazlalığı
meydana gelecektir.
Mühendis yetiştiren
okullarla aynı sürede
hemen hemen aynı dersleri
almış öğretmen okulu
mezunlannın dereceleri
aynı (8/1) fakat işyerlerinde
herhangi birsıfatlan
yoktur. Ne mühendis ne de
işçi. Tabii aldıklan ücretler
de o düzeyde.
ANAPhükümeti
döneminin Sayın Milli
Eğitim Bakanı Avni Akyol,
öğretme.nlik yapmayan
öğretmen okulu
mezunlanna bir yıl yabancı
dil eğitimi verilerek (bir
defaya mahsus) üretim
mühendisligı diploması
verileceği yönünde bir
çahşma başlatmıştı.
Hükümet değiştiğinden bu
çahşma yanda kaldı
(elektrik-elektronik, tekstil,
matbaa, vb. bölüm
mezunlanna). Böylesine bir
karann yaşama
geçirilmesiyle hem geçmiş
yıllann mezunlanna
yapılan haksızlık ortadan
kaldınlmış olur hem de
yıllarca fabrikalarda,
işyerlerinde üretime
katkıda bulunan bu
insanlann üretimde
kalmalan sağlanmış olur.
Yeni Milli Eğitim
Bakanımız bu konuya bir
çözüm getirmeyi düşünüyor
mu?
Bu konunun çözüme
kavuşturulmasında
katkılannızı bekler,
saygılar sunanz.
tSMAtL SEZER/İstanbul
Tören çevreciliği
Çevre bilincini geliştirmek
için salt öğrenim
kurumlannda, akademik
düzeyde çalışmalar
yapmakla yetinmek,
yetersizdir. Bu nedenle
yaşamın daha ilk
yıllanndan başlayarak
çevre bilincini geliştirecek
sosyo-kültürel eğitim
verilmeli, okullarda çevre
bilincini geliştirecek dersler
yer almalı, din ve ahlak
derslerine gösterilen özen ve
önem bu konudaki derslere
de göstenlmelidir. Yalnızca
konferanslar, panellerya da
belirli günlerde çevreye
ilişkin söylevler, törensel
çevrecilikten öteye geçemez.
Her ne kadar
hukukun üstünlüğü ilkesine
güvenip çevre hukukunu
oluşturma ve geliştirme
girişimlen yoğunlaşsa da
hukuka saygılı insanlar
oluşturulmadıkça, eğitımle
bilinç sağlanmadıkça, tören
çevreciliginden öteye
gidemeyeceğimiz hiçbir
zaman gözardı
edilmemelidir.
SELMA ERDAL/Bursa