02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4Şubatl992 kültür Cumhuriyet 13 *Ocak'Adana'da • AA (Adana) - Adana E>evlet Tiyatrosu (ADT), Turgut özakman'ın yazdığı 'Ocak' adlı oyunu 11 şubattan itibaren Adana'da sahnelemeye başlayacak. ADT'den yapılan açıklamaya göre rejisörlüğünü Işık Toprak'ınyaptığı oyun, 1950'liyıllann Istanbulu'nda dar gelirli küçük bir esnaf ailesinin günlük yaşamını konuediyor. Dekorunu Haris lyigün, kostümlerini Fumda Karasaç, ışık tasanmını da îbrahim Karahan'ın yaptığı oyunda rolleri, Hikmet Çam, Füsun Akay, Adnan Erbaş, Osman Nuri Ercan Buket Eryılmaz, Aysel Çakar ve Okan Şenozan paylaşıyorlar. Bubrninsergisi • AA (İzmir) - Sanat dünyasında "Bubi" adıyla bilinen ressam Bubi Hayon, 5. kişisel sergisini 8 şubatta Karşıyaka Temizocak Sanat Galerisi'nde açacak. 2. Uluslararası Istanbul Bienali ve İstanbul Sanat Fuan'na da katılan Bubi, İzmir'deki bu ilk sergısinde, son 10 yıhn ürûnlerini sunacak. Figüratif çalışmalannda "tuvaletduvarlan"nıkonualan sanatçının, buduvarlardanesinlenerek "graffiti" öğesini bir görsel unsur olarak değerlendirdiğı ürûnlerinin yer aldığı sergı şubat ayı boyunca açık kalacak. 264halkdansi • AA (Gaziantep) - G AP Bölgesi'nde yer alan ıllerın, halk danslan açısından Türkiye'nm en zengın bölgesi olduğu ve 264 halk dansı oynandığı bildirildi. Gaziantep Üniversitesi Türk Musıkisi Devlet Konservatuvan öğretim üyesi Hamza Çi vi, bölgede en çok halk dansının Gaziantep'te oynandığını belirterek "Gaziantep'te 70, Siirt'te 53, Adıyaman'da 44, Şanhurfa'da 39, Mardin'de 36 ve Diyarbakır'da 27 halk dansı oynanıyor" dedi. Bölgenın oyun türûnün halay olduğunu ve oyunlarda hasat mevsimi, doğa ile mücadele, mertlik, banş, inanç, kadın-erkek dayanışması vematemkonulannın işlendiğini söyleyen Çivi, bölgedeki bazı oyunlann da ortak olduğunu sözlerine ekledi. ÖdûlüfilmlerAnkara'tfa • AA (Ankara) - Türk sinemasının kalbi şubat ayında Ankara'da atacak.Buyıl4. kez gerçekleştirilecek Ankara Uluslararası Film Festivali'nin, uzun metrajlı Türk fUmleri yanşmasında çoğu yurtdışında ödül kazanmış 13 Türk filmi bir arada görülebilecek. Şenlik Yürütme Kurulu Başkanı Mahmut Tali öngören yaptığı açıklamada, 25 Ocak 1992 tarihine kadar çekilen Türk filmlerinin katılacağı yanşmaya 13 önemli yapımın başvurduğunu, filmlerin 28 şubat-8 mart tarihleri arasında Kavakhdere Sineması'nda izlenebileceğini söyledi. Yanşmada, en iyi fılme 100 milyon, en iyi yönetmen ve en iyi özgün senaryoya da 25'er milyon lira ödül verileceğini belirten öngören, jüri gerekli görürse "umut veren yönetmen" ve "umut veren senaryo yazan"nada 15'er milyon liralık ödül verileceğini kaydetti. ADTTrataon'da • AA (Ankara) - Ankara Devfet Tiyatrosu sanatçılan, Tank Buğra'nın yazdığı, "Bir Ben Vardır Bende Benden lçeri" adlı oyunu, Trabzon'da 6 kez oynayacaklar. Yunus Emre'nin yaşam öyküsünü anlatan "Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri" oyununu Sönmez Atasoy yönetiyor. Oyun 9 şubata dek 6 kez Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda saat 20.30'da sahneye konulacak. Tiyatroda çocuk kulûbû • AA (İstanbul) - Şehir Tiyatrolan, küçük yaştaki çocuklannı bırakacak kimseleri olmadığı için tiyatroya gidemeyen ailelerin bu sorununa çözüm bulmak amacıyla "tiyatroda çocuk kulübü" kurdu. Geçen yıllarda da zaman zaman uygulanan bu yöntemle, aileler 5-6 yaşlanndaki çocuklannı, Şehir Tiyatrolan Seyirci Bürosu'na kayıt ettirerek oyunu izleyebilecekler. Tiyatroda çocuk kulübü uygulamasını bu yıl ilk kez Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nda başlatan yetkililer, ailelerin çocuklannı pedagoglara teslim ederek rahatça oyunu izleyebileceklerini belirttiler. Bnmo İstanbul'a geiyor • AA (İstanbul) - Dormen Tiyatrosu'nda, 1990-91 sezonundan bu yana kapah gişe oynayan "Çılgın Sonbahar" adh oyunun yazan tiyatro ve sinema oyuncusu Pierette Bruno, oyunun 300. kez sahnelenmesi dolayısıyla İstanbul'a gelecek. Oyunun başansını, çevirmen ve yönetmeni dahil olmak üzere bayanlardan oluşan bir ekip tarafından sahnelenmesine bağlayan Bruno, 22 şubat cumartesi günü 300. oyunun galasına katılacak. JosephBeuys'un 230yapıtmdanoluşansergiDüsseldorf ta sürüy or Beuys asasız bir peygamberdiNECMİ SÖNMEZ (Düsseldorf) - 20. yy'ın son on yılhk zaman di- liminde yaşıyoruz. Bu süreç, çağdaş sanatın izlediği yol, ele aldığı konular ve teknik açısın- dan ele alındığında, tam anla- mıyla bir çatallanmanın eşiğine getiriyor bizi. Gerek izleyenin gerekse sanatçının "bu bırakıl- ma noktası"nda karşılaştığı manzara birçoklannı haklı ola- rak ürkütüyor. Çağdaş sanatın en hermetik sanatçısı olan Joseph Beuys'un (1921-86) yetmi- şinci yaşına denk gelen Düsseldorf taki retrospektıf sergisi, bu ürküntünün do- ruk noktasına vardığı bir sergıleme ola- rak dikkat çekiyor. Kişiliği, gerçekleştir- diği çalışmalan ve ortaya koyduğu sanat ftlsefesi ilehâlâ tartışılansanatçılardanbi- olanBeuys,kuşkusuzkıâsâsızbırpeygam- berdi. Düsseldorf kenti ile özdeş bir kimliği olan Beuys'un ölümünden sonra gerçek- leştirilen en kapsamlı sergıleme olan bu retrospektıf, sanatçının değişik dönemle- rini içeren 230 çalişmayı içeriyor. "Na- tur, Materie Form" başlığı altında açılan sergilemenin en ilgınç özelliği, sanatçının tam olarak bitirip bitirmediği hâlâ tartı- şılan "Palazzo Regale" isimli çalışmasını da izleyiciye sunması. Beuys 20 yaşında savaş pilotluğu eğitimi gördü. O sıralar- da tuttuğu bir uçuş günlüğüne "Viyana önünde Türkler ve Hunlar!" diye bir not düşen sanatçı, 23 yaşında Kınm'da ucağı düşünce Tatarlar tarafından yağa batın- Iıp yün battaniyelere sanlarak, kınk ke- mikleri doğru biçimde kaynatılarak ha- yata döndürülmüştür. 1944-46 yıllan arasında İngilizlere tutsak düşmüş bir Alman askeri olarak Kuzey Almanya kış- lalannda bir oraya bir buraya sürüklene- rek iki yıl geçiren Beuys, savaştan sonra Düsseldorf Akademisi'n de heykel eğitimi gördü. 1953 yılına, ilk kişisel sergisini açana dek uzun bir arayış dönemı geçiren sanatçı, bu süre içinde Joyce'un "UIysses"ıni ve lncil'i okudu, 1957'ye dek depresiv bir süreç geçiren Be- uys, bu uzun zaman dilimi boyunca, ele alacağı temalan birer birer toplamışür. Yaşamı ile sanatı arasında kesin, çok ke- sin bağlann varlığı, belki de 20. yy sanatı içinde bir dönûm noktası olan Beuys'ta geriye dönüldükçe açıklığa kavuşan, bel- lekle çok yakın ilgisı olan bir duyuş fark- lılığını gûndeme getirir. Örnek olarak 1983'te "Acı olmadan olmaz, acısız bi- linç yoktur" diye yazmıştır defterine.- Kullandığı materyal ve sanatını açık- larken ele aldığı yaklaşım açısının farklı- lığı, 1960'larda bir çeşit "isyan" karakte- rini taşıyan Fluxus Hareketi içinde yer al- masına ve farklı bir sanatsal düşünceyi öneren diğer radikal egilimli sanatçılarla birlikte "Fluxus Akımf'nın enerji depo- Joeeph Beuys'un 70. yaşına denk gelen retrospektif sergide değişik dönemlerini içeren yapıtlara yer veriliyor. su olarak nitelendirilmesine yol açmıştır. 1964-69 yıllan arasındaki süreç; Beuys'- un "Sanat nedir?", "Kapitalizmde sanat nasıl tüketilebilir" gibi önemli sorular üzerine eğildiği ve sanatın bildik terrai- nolojisı djşında daha sosyal bir sanat an- layışının gerekliliği üzerine çalıştığı dö- nemdi. Bu süreç içinde Alman öğrenci Partisi'ni (DSP) kurmuş ve malzemenin fakirliğini örtecek entelektüel düşünceyi, Almanya'da her zaman ıçin kullanılma- maya özen gösterilen "sosyal"lik üzerine geliştirmiştir. Nedir Beuys'un sosyal ola- rak kavradığı? Bu sorunun yanıtı olabile- cek etkınlikleri arasında en düşündürücü olan ancak sınırlı sayıda öğrencinin ka- bul edildiği sanat eğitimi alanında bu sı- nırlılığın kaldınlması için Eğitim Bakan- lığı'nı mahkemeye vermesi ve 1978'de kazanmasıyla sonuçlanacak bir zaman dilimi boyunca bu mahkemeyi gündem- de tutmasıdır. Demokrasi gibi geniş kap- samlı bir sözcük, Beuys'un işlerinde, dü- şüncelerinde kendini her zaman gösterir. Bu demokrasi anlayışının görsel olarak ortaya çıktığı "en net" iş olarak değer- lendırilen "İrlandalı Gizli Bir Kişiye Ait Gizli Bir Defter", 300'den fazla deseni içerir. Bu desenlenn*önemü bir bölümü, sanatçının en çok beğendiği Alman sa- natçısı olan W. Lehmbruck'un Duis- burg'da kendi adını taşıyan müzesinde- dir. Eğer nitelendirilebilirse, bir "nehir- yapıt" olan "Das Kapital", önemlilik açısından Beuys'un tamamıyla kişiliği al- îına gömdüğü ve bugün bile tam olarak yan yana getirilemeyen bir "çahşmalar- bütünüdür.' * • • istanbul Şehir Tiyatrolan'nda iki oyun: Ödüller Kimin ve Çiçek Sepetli Kız Sevginin mutlulukla ilgisi var mı?DtKMEN GÜRÜN UÇARER (İstanbul) - Sevgi, tutku, mutlu- luk, mutsuzluk, başan. ba- şansızlıklık... Yaşamımızı etki- leyen, yönlendiren kavramlar. "Ödüller Kimin"in aydınlık dünyasından çıkıp "Çiçek Se- petli Kız"ın karamsar dünyası- na girerken ister istemez akla ge- liyor bu düşünceler. Sevginin mutlulukia-mutsuzlukla içli dışlı olup olmadığı, ya da yaşamda. iliş- kilerde bıcak sırtı dengeyi yakalamanın ne ince bir sanat olduğu... "ödüller Kimin" Curie'lerin yaşamöy- külerini anlatmanm çok ötesinde, insan ilişkilerinde (biraz da özlemini duyar ol- duğumuz) güzelliğı-yumuşaklığı vurgu- layan bir oyun. İki bilim insanının birbir- lerine ve mesleklerine olan tutkulannda insanal, sıcak, hoşgörülü yönleri öne çı- kartan zarif bir komedi. Fazla derinlere ınmeden böylesi bir duyarlığı yaşamak da yetebiliyor insana. Hakan Altıner yorumunda güldürü unsurunu öne çıkartırken insan ilişkile- rinde sözünü ettiğim bu inceliği vurgula- mış. Bir yanda sait kariyerlerini düşünen Schutz ve Clausat (onlar bile bencillikleri içinde sevecen kişilerdir), bir yanda se- vimli, kaprisli ve saf Georgette (radyu- mun keşfıne katkıda bulunması çok hoş bir sahne) ve yaşama açgözlülükle san- da ise erkek ile kadın arasındaki ilişki, ya da kopukluk, yazann bu bulgusunun ötesinde bir yerlerde, tutku-sevgi-sevgi- sizlik tartışmasının bir uzantısı. Adam ressam olamamıştır, çünkü öncelikle ye- teneksizdir. Bu gerçeğe direnmesi belki de onun kişisel bunalımlannın, saplantı haline getırdiği tutkulannın açmaadır. Aynı şey kadın için de söz konusudur. Sevgi ve sevgisizlik onda da saplantıya dönüşmüştür. Genç kız ise yaşamı olduğu gibi almak- la belki tepkisizliğin aşın ucunu simgele- mektedir. Yaşamı doldurmak istediğimız heyecanlar acaba sonuçta yazann değin- diği gibi kaderin-doğanın kurallanna mı yenik düşüyor? Yoksa kendi yanlışlan- mıza mı? Bence ikincisine ve kanımca oyunda vurgulanan da bu. ödüller Kimin' Marie ve Pierre Curie çiftinin yaşamını sahneye getiriyor. lan, seçkisini kazanç yönünde yapan dost Bichro... Ve bunlann ortasında iki idea- list Marie ve Pierre Curie. Avni Yalcın, Pierre Curie'de biraz sı- kılgan, biraz sakar, bir hayli âşık ve bir o kadar da duyarlı, yumuşak. ama inatçı ve karariı. Hümeyra ise Marie'de sevecen, dişi, güvenli, hırslı ve ölçü tanımaz. Cu- rie'ler zevkle izlenen bir çift. Aslan payı tabii onlann, ama "Ödüller Kimin"i izle- yiciye sevdiren en az Curie'ler kadar ya- şamlannı paylaşanlar da.. Pek yabancısı olmadığımız bir soru so- ruyor Yıldınm Keskin, "Yeryüzünde kaç kişi yaşamı boyunca sevdiği işi yap- mış, sevdiği insanla sevdiği kentte dostla- nyla çevrili yaşamıştır" derken. Bu tür düşünceler kuşkusuz kendini sorgulayan her insanda, sanatçı olsun olmasın, doru- ğuna çıkacaktır zaman zaman eğer ya- şam onu düşlediğinin çok ötesinde bir yerlere götürdüyse... Metne baktığımız- ÖDÜLLER KtoÜN? Yazan: Jean NoelFenvvick / Türkçesi: E. Talu Çelikkanl Yöneten: Hakan Altıner I Dekor: Ozhan Özdilj Kostüm: Canan Göknil/ Oynayanlar: Hümeyra, Avni Yalçuı, Funda Postacı, Cem Davran, Orhan Erçin, Yalçın Akçay. ÇtÇEKSEPETLtKIZ Yazan: Yıldınm Keskin / Yöneten: ErolKeskin j Dekor-Kostüm: Feyza Zeybek / Oynayanlar: Tomris tncer, Mehmet Gürhan, Vildan Türkbaş. Volare'nin babası şubat ayında yeniden sahnede Modugno müzikle yaşıyor Domenico Modugno. Kültür Serviai- "Müzik yaşamaktır" di- yor Italyan şarkıcı Domeruco Modugno. Geçen 21 kasım günü ABD'den döner- ken uçakta kalp krizi geçiren Volare'nin babası 63'lük Modugno yeniden müzik diyor ve bu ayın sonunda Cenova'da ve- receği konserlere hazırlanıyor. Italyan şarkıcı son iki ay içinde on kilo vermiş. Kilo sorununu şöyle dile getiri- yor sanatçı,"IOO kiloyu geçmiştim. Ge- çen yaz önüme ne gelse yiyordum". Şu sı- ralar Roma'da Appia Antica'daki evinde dınleniyor ve uçakta geçırdiği kalp ra- hatsızlığının sıkıntılanndan kurtulmaya çalışıyor. Ama gelecek için tasanlan yine canlı, Italyan La Stampa gazetesı Modugno'- nun uzun süren rahatsızlığının ardından sanatçı ile yapılan bir söyleşiye yer verdi. -Gelecek için tasanlannız neler? -Her şeye yeniden başlamak. Daha önce olduğu gibi. 29 şubat günü Cenova'da bir televizyon programına katılacağım. Güney Amerika için tasarladığım turne programı şimdilik askıda. Camdan bir kürenin içine kapanamam. -Ya politik uğraşlanmz? Tümüyle bitti. Artık bir hiç. Şu sıra poli- tik düzeyde bana en yakın çizgide olanlar cumhuriyetçiler. Radıkaller artık beni temsil etmiyor. Parlamentodan kopmuş olduğum için elbette üzgünüm. Çünkü o çatı altında bulunarak her zaman bir şey- ler yapabilmek mümkün. -Rahatsızlığınız sonrasında sizi ziyaret edenler kimlerdi? -Eski dostlar ve hayranlar. Sanatçı dost- lanmdan ne arayan oldu ne de telgraf gönderen. Şarkıcılar arasında dostluk olamaz. -Uçakta rahatsızlandığınız an neler his- settiniz? -Yemekten sonra tuvalete gitmek için kalktım. Uçaklarda tuvaletler genel ola- rak çok dar. Daha sonra kapı kilitlendi ve açılmadı. Kapıya vurdum ama kimse duymadı. Hemen sonra göğsüme birağn girdi. İçinde bulunduğum duruma sinir- lendim. Şansıma, yakınlarda bulunan Romalı bir doktor sesimi duydu. Taşi- kardim vardı. Ifişt, Hişf Berlin'de kısafüm yanşmasında ASLIKAYABAL (tstanbui) - 'Hİşt Hişt'... Genç yönetmen, kısa fîlmci Korkut Akın'ın "Hişt Hişt" adü filmi Berün Film Festivali'nin "Kısa Film Yarış- ması Ana Bölümü"ne seçildi. Sait Faik'in "Hişt Hişt" adlı hikâye- sinden uyarlanan "Hişt Hişt" 3 dakika 12 saniyelik bir fihn. Korkut Akın, Hişt Hişt'i kameraman Haluk Göl'le birlikte gerçekleştirdi. Çekimleri 1990 yılında Bur- gazada'da yapılan film için Akın şunian söylüyor: "Sait Faik, Hişt Hişt'te doga- nın sesinden söz eder. Bu sesi yaJnız in- sanlar duyar. Biz doğanm sesini, "Hişt Hisf'i her- kese duyurduk: Otlar, çiçekler, kediler ve insanlar... Çevre sorununun tırmandığı bir ortamda bu sesi ve yayılan tehhkeyi tüm canlılann duymasmı ve kavramasını amaçladık." Niçin kısa film? Akın şöyle yanıüıyor: "Kimse size kanşmıyor. Yapıtlannızı sa- hip çıkarak üretiyorsunuz. Vermek iste- diğiniz mesajı kendinizle başbaşa kalarak iletiyorsunuz. Mesaj benim için önemli. Ben kısa filmciyim. Ancak kısa filmin bir 'atlama tahtaa' olduğuna inanmıyorum." Uzun ve kısa metrajlı film dilinin fark- hlığuıa dikkat çeken Akın, "kısa film yolunda" Uerlemeye karariı. Genç yönet- men kısa film dünyasını çevreleyen sorun- Iar içinde en büyük sorunu şöyle dile ge- tiriyor: "Kısa film kitleye ulasamıyor. Böylece işlevini yerine getiremiyor. Sine- ma 'Özgür' ve 'özgün' değil. Kısa film de böyle. Yan desteklere gerek var. Bunlar olmadan istekler gerçekleşmiyor ve kitle- ye ulaşılanuyor. Devlet desteği söz konu- su olsa bir kurumlasmaya gidilebilir. 1958 doğumlu Korkut Akın, Haluk Göl'le hep bir kısa film çekme düşünce- sinin olduğunu aktanyor. özelu'kle de Türk öykücülerinin yapıtlannı 15'er da- kikalık fılmler şeklinde TRT için çekme- yi tasarlamışlar. Akın, Eskişehir lletişün Bilimleri Fakültesi Sinema TV Bölümü'n- den mezun olduktan sonra baslamış kısa film çalışmalanna. 1984'te "Voli" adlı fil- mi Ue İFSAK 5. Ulusal Kısa Film Yanş- ması büyük ödülünü kazanmış. 1990'da "Hişt Hişt", İzmir Karşıyaka Belediyesi İnsan Hakları Kısa Film Yanşması'nda mansiyon almış. 1991'de ise "Hayat Ne Tatlı" üe 2. Orhan Murat Anburnu Kısa Film Yanşması'nda birincilik ödülünü al- mış. Tanıtım ve reklam filmleri de çeken Akın, Atıf Yümaz'ın yönettiği "Bir Avuç Cennet" ve Muammer özer'in yönettiği "Kara Sevdalı Bulut" adlı filmlerde yö- netmen asistanhğı yapmış. Berlin Film Festivali 12 şubat günü başlayacak. Uçacakmış hissi veren çanaklar FERRUH YILMAZ (Kopenhag) - Dünyaca ünlü seramik sa- natçısı Alev Ebüzziya Siesbye, geçen ay Kopenhag'a konuk oldu. 25 yıl Danımarka'da yaşadıktan sonra "Paris kültürel olarak İstanbul'a Kopen- hag'dan daha yakın" deyip Paris'e göçen Alev Ebüzziya, Kopenhag'daki sergisine 34 çanak getirdi, gördüğü yoğun ilgi sonu- cu çanaklannm 27sini Kopenhag'da bı- rakmak zorunda kaldı. Alev Ebüzziya Sıesbye'ü, Danimarka seramjğinin dünyadaki temsilcisi ola- rak gören Danımarkalılar. Alev'in ser- gisine büyük ilgi gösterdiler. Alev Ebüzziya'nın en büyük özelliği, sadece ve sadece çanak yapması. Ancak çanak deyip gecmemek lazım. Dün- yanın en büyük sanat fuarlarından biri olan Paris'teki FIAC fuan, normal ola- rak seramiği "el sanatlan" olarak gör- düğünden seramik sanatçılarını fuara kabul etmezken Alev'inçanaklannı "sa- nat" olarak kabul edip üç yıl arka arka- ya yer verdi. Alev'in çanaklannın en büyük özelli- ği genellikle çapı bir met- reye varan büyüklükte olmalanna rağmen, de- mir yüz lira- lık büyüklü- ğünde bir taban üzeri- ne oturması. Bu özellik, çanaklann incecik du- varlan ve Alev'in kul- landığı sır- larla bile- şince, ça- naklar her an kanatlanıp uçuverecek- miş hissi uyandınyorlar. Alev Ebüzzi- ya, "Ege denizine baktığımda aynı za- manda acı veren bir yoğunluk hisse- diyorum" diyor. Bu yoğunluk, özellikle Alev'in hemen hemen her döneminde nüans değiştererek var olmuş olan tur- kuvaz çanaklarda daha bir belli. Ça- naklar yoğunluğu acı bir gerginlikle yaşıyorlar. Alev'in çanaklan kullanmaktan çok bir resim ya da heykel gibi seyretmeye tavhyorlar. Alev Ebüzziyya'nın kendisi de çanaklan daha çok üç boyutlu tablo- lar olarak algılıyor. "Her ne kadar kilit- li çamurun imkânlan tuval kadar geniş değilse de ben bu sınırlan kırıp, her ça- nağı kendi başına bir tabloya dönüştür- meyeçalışıyorum" diyor. İşte bu yüzden Alev'in çanaklan, bi- çim olarak ne kadar birbirine benziyor- sa. sırlan yüzünden her biri kendi başı- na bir âlem.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle