Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 ŞUBAT1992 ÇARŞAMBi
14 GORUŞLER
BELKİ
MURAT BELGE
DeğipmenBûköve
Cumhuriıaşkanlığı Konuhı
T
ürkiyenin en güzel yerlerinden biri olan Gö-
kova'nın en gûzel yerlerinden biri Değirmen Bü-
kü'dür. Yakm zamanlara kadar buranın karayo-
lu bağlantısı oldukça bozuktu. Yetmişlerde bir
köylü, bir bakkal dükkânı açmıştı. Daha sonra adı "mar-
ket" olup da kayda değer bir şey satmayan yeni bir
dükkân ve bir lokanta peyda olmuştu. Şimdilerde buraya
"Okluk" deniyor ki bu yanlış; Okluk, Değirmen Bükü'-
nün karşısındaki tek bir koyun adıdır
Mavi yolculuğun insana heyecan veren özelliklerinden
biri, iç içe koylara giriştir. Bir burnu döner, güpgüzel bir
koya girersiniz. Buna hayran olurken, bir başka bunın
dönülür, daha küçük, daha korunaklı bir başka koya gi-
rilir. Değirmen Bükü de böyle biryerdir. Küçük girintile-
rinden biri, savaşta burada saklanan bir Ingiliz savaş ge-
misinden ötürü, "'Ingiliz limanı" diye anılır. Tepeleri
kaplayan ormanın bir kısmı yetmişlerde yandığı için o kı-
sım çıplak, ama öbür taraflar yoğun çam ormanı vegün-
lük ağaçlanyla kaplı.
Seksenlerde bütün bu alan, Fethıye'ye kadar SfTalanı
haline getirildi. Bu da çok iyi oldu, çünkü bu güzel yerle-
rin nasıl zevksiz ve hesapsız biryapılaşmayla berbat edil-
diğini hepimiz biliyoruz. Aşağı yukan aynı sıralarda, De-
ğirmen Bükü'nde "Cumhurbaşkanlığı Konutu" yapıldı.
O zamandan beri •
Bir ülkede devlet
büyüklerinin
"kontıt"larının .
korunma tarzı, o
ûlkedekj demokrasinin
ciddiyetinin göstergesi
olabiliyor.
birkaç sefer buraya
yolum düştü. Cum-
hurbaşkanı kendisi o
günlerde burada yok-
tu. ama tedbirleri
eksik değildi. Bir sefer,
görecerüzgârlı birgün-
de, en dipteki koyun
güvenli olacağını dü-
şünüp oraya yöneldik.
Kıçtan takma motorla
hızla hareket eden bir botta bir adam önümüzü kesip
oraya gitmenin yasak olduğunu söyledi. Konut bir bu-
run üstündedir, burnun arkasında "Malderesi" denilen
genişçe bir koy daha vardır. Kıyıya doğru iyice sığlaşır,
sazlık başlar. Bir dere burada denize akar ve kefal bulu-
nur. Şimdi bu koya girmek yasak.
Bir başka sefer lokantanın önündeki perişan iskeleye
bağlanmış. karşı kıyıya ağ atmıştık. Bu çevrede, şansınız
varsa, iyi karides de tutabilirsinız. Gece, fener alıp ağı
yoklamaya gittik. Karşıda, epey uzakta olan Cumhur-
başkanhğı Konutu'nun ışıldaklan yandı, düdük sesleri,
nöbetçi haykırmalan başladı. Aradaki mesafe uzak ol-
duğu için nededikleri deanlaşılmıyordu. Orada olmayan
bir cumhurbaşkanını koruyan bir Türk nöbetçisinin ya-
pacaklannın sınırını kestiremediğimiz için -ateş mi açar,
ne yapar?- vazgeçip teknemize döndük.
Bu herhalde Cumhurbaşkanı'nın kendi talimatı değil-
dir. Yani herhalde Turgut Özal, "Kimseye gece vakti ağ
elletmeyin" diye emir vermemiştir. Ama bu ülkede böyle
durumlarda "tedbir almak" söz konusu olunca yapılan-
lar bunlardır.
Benim başımdan geçen iki olay bunlar. Değirmen Bü-
kü'ne Cumhurbaşkanlığı Konutu yapılalı beri ve ya-
pıldığı için. Bu, insanı rahatsız etmektir. Değirmen Bü-
kü'nün keyfini çıkarmaya Cumhurbaşkanı kadar benim
de hakkım var (çünkü herkesin böyle bir hakkı var). Ora-
da bu konut yapıldı diye niçin dipteki koya kefal sepeti
bırakamayacağım, niçin istediğim yere ağımı veya para-
ketamı döşeyemeyeceğim?
Son günlerde bu konutun yapılış prosedürü gündeme
gelince, ben de olayın bu cephesini anlatmak istedim. Bir
ülkede devlet büyüklerinin "konuf'lannın korunma
tarzı, o ülkedeki demokrasinin ciddiyetinin göstergesi
olabiliyor.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Reisicumhur Hz.
Fabrfkalara -z=
Değirmenlere
Gazi Hz. dün gece,
Darülbedayi'de ilk defa
olarak temsil edilen "Akın"
piyesindehazır
bulunmuşlardır. Gazi Hz.
DarüJbedayi san'atkârlannın
gösterdikleri
muvafTakiyetten dolayı
memnun olmuşlar ve temsilin
nihayetinde piyeste "İstemi"
rolünü oynıyan Ertuğrul Muhsin Beyiyanlannaçağırarak
tebrik etmişler:
"- Çok muvaffak oldunuz. Tebrik ederim" diyerek iltifatta
bulunmuşlardır.
1962: Kennedy ve Kruçef
New York Times gazetesi VVashingtondan aldığı bir haberi
neşretmektedir. Bu habere göre pek yakında Başbakan
Kruçef, Amerikan radyo-televizyonunda, Başkan Kennedy
ise Sovyet Rusya radyo ve televizyonunda görünüp
konuşacaklardır. New York Times "casuslar becayişinden
sonra" Birleşik Amerika ve Sovyet Rusya arasında bu
televizyonlarda Başkanlann program teatisinin iki
memleket arasındaki gerginligin giderilmesi bakımmdan
ikinci mühim olayı teşkiledeceğini yazmaktadır.
"DEUTSCUVMO Ü6£R AUES
1?9?'P£ BUGÜN, /ıı/usni/ey/iLi ÜMLÜ ses-
T£C( Joseptt uçyoN 7/V
OLOüĞV <UARŞ,
GÜNÜ
SAL
ÇOK LtLU-
, AL-
Cezayir'de Cumhuriyet ye Demokrasi
Doç. Dr. AHMET İNSEL Sorbonne Üniversitesi Öğretim Üyesi
C
ezayir'de İslami Selamet
Cephesi'nin (FlS)iktidara
gelmesini engellemek için
cuntanın yönetime el koyup
seçimleri iptal etmesini savunanlar ve-
ya bunu mazur görenler, demokrasiyi
oportünist nedenlerle ve kerhen kabul
edenlerdir. FIS liderlerinin demokra-
tik seçimleri kabul etmesi gibi. De-
mokrasi elbette çoğunluğun iradesini
tüm topluma empoze etmesi rejimine
indirgenemez. O zaman demokrasi de-
ğil, çoğunluk diktatörlüğü kavramı
yeterli olurdu. Farklılıklann veazınlık
haklarının da dikkate alındığı, çoğun-
luğun tahakkümüne bir sınır çekildıği
rejimdir demokrasi. Ama bunun ya-
nında, siyasal iktidarın çoğunluk ira-
desiyle oluşmasını taviz vermez biçim-
de savunmaktır da. Demokrasi ço-
ğunluk diktatörlüğü değilse, azınlık
diktatörlüğü hiç değildir.
•rtakbk
Iktidann oluşması konusunda de-
mokrasiye uygun iki yöntem var: Ço-
ğunluk iradesi ya da kura sistemi.
Bunlardan başka biryöntemle oluşan-
siyasal iktidar cumhuriyet olabilir,
ama demokrasi olamaz. İşin bir de ik-
tidann değişebilmesi cephesi var. De-
mokratik yoldan iktidara gelen güç,
başkalarının da bu yolla iktidara gel-
mesini engellediği an tüm siyasal meş-
ruiyetini yitirir. Bu durumda silahh
mücadele dahil, her türlü mücadele
yolumeşruolur.
Demokrasi bir mücadeledir. De-
mokrasinin güvencesi ona inanmış in-
sanlann krararlıhğında yatar. Yoksa
süngü, baskı ve zulümle güvenlik altı-
na alınan demokrasi gerçekten fsmet
özel'in söylediği "demon-krasi" olur.
Zulüm rejimine dönüşür. Benzer şekil-
de "Allah iradesinin" herkese empoze
edilmesi de bu "demon-krasi"nin söy-
lem değiştirmiş tezahüründen başka
bir şey değildir.
Demokrasiyi, yani toplumu yaratan
güç olan insanların bugünlerini ve ge-
leceklerini belirleme özgürlüğü düze-
nini reddenlerin objektif ittifakı karşı-
sında, demokrasi Cezayir'de yenik
Kendi saplantılarını
topluma empoze etmeye
çalışanlara karşı,
sürdürecekleri toplumsal
mücadelede, demokratların
otoriter cumhuriyetçilerden
artık bir tek talepleri
olabilir: Gölge etmesinler.
düştü. Cunta (ya da onun yerine düne
kadar FLN) ve FIS hem birbirinin
amansız düşmanıdır hem de demokra-
si düşmanlığında kader ortağı. Birinin
gücü diğerini beslemekte, birinin var-
üğı diğerine meşruiyet tabanı yarat-
maktadır.
»••fcfislHz Ur cumlHiPiyıt
Demokrasiyi toplum katında her
gün ve her alanda yürütülen sonsuz bir
mücadele olarak algılamamanın bede-
lini bugün "ilericiler" demokrasisiz
bir cumhuriyete bel bağlamakla ödü-
yorlar. Cumhuriyetçilikle demokrath-
gın çağımızdaki olmazsa olmaz bera-
berliğini reddetmek zorunda kalıp, bir
kez daha îslami hareketlerle görünüş-
te zıt, içerikte benzer tavır alıyorlar.
Evet, günümüzün radikal tslami
hareketleri decumhuriyetçidir.
İran İslam Cumhuriyeti'nin siyasal
kurumlan 1930'lardaki cumhuriyeti-
mizden çok mu farklı? Ama demokra-
sinin şeytan icadı olduğunu iddia eden
bir cumhuriyet bu. Cezayir'de cuntayı
alkışlayan "ilericiler" de seçimlerin
Cezayir'i dize getirmek için Fransız
kolonyalizmi tarafından planlanmış
şeytani bir buluş olduğunu iddia edi-
yorlar.
Cumhuriyetçi ve modernist dikta-
törlüğün Cezayir'de bıraktığı mirasın
kalıntılannı eşelerken, karşımıza
Türkiye için de anlamlı olan şu olgu
çıkıyor:
tslami hareketin siyasal boyutunu
redderek yıllarca İslami evcilleştirme-
ye uğraşmanın bedeli Cezayir'de her
durumda, seçimleri yaparak veya se-
çimleri iptal ederek demokrasinin
katledilmesiyle ödeniyor. Demokrasi-
yi bir siyasal hareket, bir toplumsal
ideoloji olarak görmekten korkan-
ların bıraktığı bir miras bu.
Dogmatik düşünceyle mücadele
etmeyenlerin, dünyevi nasslan dinin
nassına ikame etmekle yetinenlerin
boş bıraktığı toplumsal mücadele
alanında bugün dini hareketler at koş-
turuyor.
Demokrasiyi savunmak sadece se-
çimleri savunmak değil, toplumu ya-
ratan tek gücün somut insanlar oldu-
ğunu her alanda kararlıhkla savun-
maktır.
Varüğını kendi dışındaki bir güce
teslim ettiğini ilan edip, Allah, bir
"ırk" veya bir "nass" adına kendi sap-
lantılarını topluma empoze etmeye
çalışanlara karşı, sürdürecekleri top-
lumsal mücadelede, demokratların
otoriter cumhuriyetçilerden artık bir
tek talepleri olabilir: Gölge etmesinler.
SEMİHBALCIOĞLU
YÖK ve Günümüz Türkiyesi
Prof. ATTİLA AŞKAR Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi
B
urada, YÖK yapısının günü-
müz Türkiyesi'ne sistem açı-
sından ne kadar uyduğunu,
değer yargılanndan kaçına-
rak madde madde incelemeye çalışa-
cağım.
YÖK bir 12 Eylül kurumudur: Bu-
rada iyi-kötü yargısına girmiyorum.
Ancak YÖK rasgele birzamanda ve
rasgele bir şekilde çıkmamıştır. Geçir-
diğimiz on yülık dönemin sistem açısın-
dan en behrgin özelliği, yetkikrin her
şeyi herkesten iyi bilen bir kişi ve bu
kişi ve düşünce ile uyumlu kimselerde
toplanması eğilimidir. YÖK'ün tek se-
çiciye dayanan düşey yapısı bu döne-
min stilinin bir örneğidir.
Sistemler bir bütündür: Çelişkili
öğeleri içeremezler. Bugün YÖK'ün
yapısının, Türkiye'nin genelde katılım
ve açıklık isteyen, KİT'leri bile özerk-
leştirmeyi düşündüğü havası ile uyum-
lu olduğunu söylemek zprdur.
Teknik bakımdan YÖK yasası, ba-
şansız bir yasadır: îyi yasalan ve bun-
lara dayanan yönetmelikleri sık sık de-
ğiştirmek gerekmez. Sık sık değiştirme
ihtiyacı varsa, bunu ya yasayı uygu-
layıcılann açık fikirliliği ile ya da ilgili
yasanın ihtiyaçlara ceyap vermediği
ile izah edebilirsiniz. YÖK yasa ve yö-
netmelikleri 60 defadan fazla değiş-
miştir; uygulamanın getirdiği olum-
suzluklan paklamak için her sömestr
TBMM tarafından bir af yasası
çıkanlmıştır.
Benimsenmeyen yapılaşma ve yöne-
tim sistemleri, elemanlannın kuruma
yabancılaşmasına yol açar ve yeni ge-
lecek kimselere çekici gelmez. Güç
günler olursa, sisteme sahip çıkacak
genis bir kadro bulmak da zorlaşır.
YÖK'ün iç denetimi yoktur: Üni-
versiteler topluma hesap verme zorun-
luluklan olan kurulüşlardır. Ancak
YÖK sisteminde, yöneticiler hep üste
hesap verme durumundadırlar ve yö-
neticilerin kurum içinden hiçbir dene-
tim mekanizması yoktur. Bu tür yapı-
larda keyfi idareler oluşması iletişim
eksikliği ve kişisel kayırmalarla verim-
lilik düşmesi kaçınılmazdır.
YÖK'teki baskı görünümü mesleğe
ilgiyi azaltmıştır: Herhangi bir içdene-
tim olmayışı keyfı yönetime ve baskı-
ya uygun bir yapı oluşturur. Baskı ha-
vası mesleğin saygınlığını azaltmış ve
çok olumsuz bir tepki gelişerek, ye-
tenekli gençlerin mesleğe ilgisi kaybol-
muştur.
YÖK'te katı kurallarla laçkahk bir
aradadır: YÖK'ün öğretim üyeleri
için getirdiği kurallar açısından, ilk
yılında yayımlanan küçük bir araştır-
ma 29 üniversitenin rektörlerinden
pek azının profesör olabilmek için ya-
sadaki yüksek niteliklere sahip oldu-
ğunu göstermiş idi. Zaman içinde, ya-
sadaki gerçekçi olmayan ve yeknesak
bir şekilde uygulanması istenen yük-
sek kriterler bir kenarda kalmış ve
akademik ilerlemeler eskisini de arata-
cak Iaçkalığa dönüşmüştür.
ögrenci açısından, aşın sert olan
ilişki kesme kurallan da uygulanama-
yınca, ya otomatik gecmeye dönüş-
müş ya da ikidebir çıkan aflarla sınav-
lar bir kalite kontrol mekanizması ol-
maktan çıkmıştır.
KİT'Ierini özerkleştirmeyi
düşünen Türkiye'nin,
özerk geçmişi olan
üniversiteleri
KİT'leştirmesini
savunmak zordur.
İnsan kaynaklan arttınlamamıştır:
Bir örnek olarak, kendi üniversitemde
1980'e göre ögrenci sayısı şu anda üç
misline çıkarken, öğretim üyesi sayısı
sadece %30 artmıştır.
Tabii öğretim üyesi sayısını kısa za-
manda arttırmak kabil değildir. An-
cak YÖK bir uzun dönemli master
plan da hazırlayamamıştır. Öğretim
üyesi sayısının artmasının birinci şartı,
üniversiteler sistemin benimsenmesi-
dir. öğretim üyesi sayılannı arttırma-
dan öğrenci sayısını arttırmak kolay
yolu seçilmiştir. Bu yolla yapılabileceİc
öğrenci sayısı artışının sonuna gelin-
miştjr.
YÖK özel üniversite girişimlerinde
haksız rekabet yaratarak caydıncı ol-
muştur: Ülkemizde özel yükseköğre-
nim kurumlan hem arzu edilir hem de
kaçınılamaz olmuştur. Bir özel üniver-
sitenin kurucusunun, aynı zamanda
tüm üniversiteleri yüceltmekle görev-
Iendirilmiş bir kurumun başkanı ol-
ması, uygar ülkelerde kabul edileme-
yecek bir çıkar çatışmasıdır. Bu özel
üniversite olumlu bulunsa dahi, bu
ilişkiyle özel üniversiteler konusunda
garip bir tekelcilik meydana gelmiş,
haksız rekabet oluşmuştur. Bu haksız
rekabet, özel üniversitelerin gelişmesi-
ni geri bırakmıştır.
Üniversiteler KÎT'leşmiştir: Güncel
sorunlara hapsolup kalan, sisteme
yakın kişilere dayalı dar bir yönetim
ağı kurma çabalanyla gününü geçiren
bir sistem sonuçta uzun dönemli vege-
niş perspektifte planlama yapanuız.
YÖK'ün icraatı da bu kaderden kaca-
mamıştır. Toplumla iletişim kura-
mamış ve bir eğitim mobilizasyonu
sağlayamamıştır.
KÎT'lerini özerkleştirmeyi ve özel-
leştirmeyi düşünen Türkiye'nin, özerk
geçmişi olan üniversitelerini KÎT'leş-
tirmesini savunmak zordur. Merkez-
den yönlendirilen bir sistem üst düzey-
de rekabete de açılamaz, verimli de
çalışamaz, en iyi kadrolan da cezbede-
mez ve nihayet arzu edilmeyecek zor
günler halinde de dirençsiz bir bünye
ortaya çıkar.
Ülkemizde, üniversite ve öğrenci sa-
yılan artmaİc zorundadır. YÖK'ün
öğrenci sayılannı arttırma yöntemiyle
yolun sonuna gelinmiştir. YÖK'ün
bannması, sırf öğretim kadrosu iste-
miyor diye değil, Türkiye'ye sunulan
genel hedefler ile sistemin uyumsuzlu-
ğundan ve verimsiz bir KÎT yapısma
sahip olduğundan dolayı zordur.
Türkiye, yükseköğrenim darboğazı-
nı yukandaki KÎT niteliklerinden
anndınlmış, vaktini güncel konular ve
kişi atamalanyla geçirmeyen, uzun
dönemli ve geniş perspektifte düşüne-
bilen, elemanlannın ve toplumun
enerjisi ile eoşkusunu mobilize edebi-
lecek, üniversitelerinin serbest rekabe-
ti için esnek ve özerk ortamı hazırlaya-
bilecek bir 'koordinasyon kurulu' ile
aşabilir.
f
ŞAHİNALPAY
Nasıl Bir Amerika?
B
aşbakan Süleyman Demirel ve beraberindekiler
Soğuk Savaş sonrasında Türk-Amerikan ilişkile-
rini biçimlendirmek üzere ABD'yi ziyaret ediyor-
lar. Soğuk Savaş sonrasında Amerika, nasıl bir
Amerika? ABD'nin önümüzdeki onyılda ve gelecek
yüzyılda dünyadaki yeri ve rolü ne olacak? Şimdi dünya
politikasının üzerinde en çok konuşulan sorulanndan
bazılan bunlar.
Ingiliz tarihçi Paul Kennedy'nin 1988 başında ya-
yımlanan "Büyük Devletlerin Yükselişi veÇöküşü" baş-
lıklı kitabı büyük ilgiyle karşılanmıştı. Burada Kennedy
ABD'nin "çöİcmekte olan bir imparatorluk" olduğu tezi-
ni işliyordu. Kennedy'ye göre tarih, kaynaklarının giderek
daha büyük bir bölümünü askeri amaçlara ayıran büyük
devletlerin teknolojik yenilenmeyi başaramadıklannı ve
ekonomik bakımdan giderek gerilediklerini gösteriyor-
du. Tarihteki öteki büyük imparatorluklargibi ABD'nin
de uluslararası çıkarlan ve yükümlülükleri bunlan savu-
nabilme gücünün çok ötesine gitmişti. Ve şimdi ABD ge-
rileme ve çöküşün eşiğindeydi.
Kitabının yayımlanmasından bu yana yaşananlar
Kennedy'nin teorisinin Sovyet imparatorluğunun çökü-
şünü açıklamada hayli geçerli olabileceğini düşündürü-
yor. Ama bu teori ABD için ne kadar geçerli? Kennedy'-
nin ilk ortaya atıldığında da birçoklanna inandıncı gö-
rünmeyen açıklamalan hakkında bir hüküm vermek için
belki çok erken.
Şimdi ABD askeri bakımdan dünyanın bir numaralı
gücü. Tek askeri süperdevlet Amerika. Geçen yıl yaşa-
nan Körfez krizi ve savaşı belki bunun en açık kanıtı
oldu. ABD'nin bu konumunu daha uzun süre koruya-
cağını düşünmek yan-
21.yüzyılınçok
merkezli dünyasında
ABD'nin yine en
önemli güç
merkezlerinden biri
olacağını varsaymak
yanlış olmasa gerek.
lış olmaz.
Ekonomik açıdan
bakılırsa, kuşku yok ki
ABD artık Soğuk Sa-
vaş'ın başlanndaki ko-
numuna sahip değil.
Belki en önemli ölçü.
ABD'nin dünya üreti-
mindeki payı. 1940'lar
ve 1950'lerde yüzde
40-45 kadar olan bu pay, 1960'lann sonlannda yüzde 20-
25'e indi. O tarihten bu yana değişmedi, ama AT, Japon-
ya ve Uzakdoğu'nun yeni sanayileşmiş ülkelerinin artan
gücünün ABD'yi ekonomi alanında rakipsiz olmaktan
çıkardığı da artık bir gerçek.
Amerikan ekonomisi şimdi yine bir bunalım dönemin-
de. Fakat bu bunalımın öncekilere göre daha hafif oldu-
ğuna inanılıyor. Öncekiler gibi bu bunalımın da aşıla-
cağına inanmamak için bir neden yokv
ABD hâlâ dünyanın en zengin ülkesi olmasına rağmen,
zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum, özellikle işsiz
zenciterin içinde yaşadıkları sosyal koşullar, ABD'yi yer
yer bir Üçüncü Dünya ülkesi görünümüne sokmakta.
Ama bu ABD'nin kronik bir özelliği değil mi?
Kültürel alanda Amerika herhalde Soğuk Savaş'ın
tartışılmaz galibi. ABD'nin temsil ettiği demokrasi ve
ekonomi anlayışı, SSCB'nin temsil ettiği demokrasi ve
ekonomi anlayışını yenilgiye uğrattı. Sanat, edebiyat ve
müzikten giyim tarzına; bilim ve teknolojiden felsefeye
Amerikan kültürü, ABD'ye belki hiç bir alanda sağlaya-
madığı hegemonyayı getirdi.
Ama uluslararası arenada ABD'nin yıpranmış bir
imajı var. Soğuk Savaş boyunca Amerikan dış politikası-
na ilkeler vedeğerler değil, çıkarlar hükmetti. ABD, stra-
tejik endişelerle dünyanın pekçok ülkesinin içişlerine giz-
li-açık müdahale etti. Panama'dan Vietnam'a küçük-
büyük askeri müdahalelerde bulundu. \
Şimdi ABD silahlanmaya ayırdığı muazzam kaynak-
lan banş ekonomisine, teknolojik yenilenmeye, dünya-
daki sefaletin ve yeryüzünü giderek yaşanmaz hale geti-
ren kirliliğin giderilmesi için harcanan uluslararası ça-
balara doğru "transfer" edebilecek mi?
ABD her zaman için en büyük üstünlüğü olarak gö-
rülen rekabet ve sosyal hareketliliği yüksek düzeyde tut-
mayı; tüm dünyanın en yetenekli ve en dinamik insan-
lannı kendisine çekmeyi sürdürebilecek mi?
Gelecek yüzyılda ABD'nin dünyadaki yeri ve rolünün
önemli ölçüde bu sorulann yarutlanna bağlı olduğu söy-
lenebilir. Ama 21. yüzyılın çok-merkezii dünyasında
ABD'nin yine en önemli güç merkezlerinden biri olaca-
ğını varsaymak yanlış olmasa gerek.
OKURLARDAN
tzmir'de vize uygulanmalıdır
öğrencilik günlerimde
Izmir'in nüfusu ikiyüz bin
kişiyi bulmazdı. O
zamanlar adeta hemşeriler
birbirlerini tanırlardı. Yollar
ve caddeler rahat ve yeterli
idi.
Şimdi aradan otuz yıl geçti.
O günler hayallerimizde.
Kentin sokaklan, caddeleri
insan kalabalığmdan, araba
yoğunluğundan geçilmiyor.
Nüfus o günlerden on misli
fazlalaştı. Buna bir dur
demek zamanı geçti. Bu
çoğalmayı göçü durdurmak
gerekiyor. Yapılmadığı
taJcdirde güzel Izmir, cirkin
bir kent olmaya adaydır.
Kara kargalar
Akşam güneş batımından
hemen sonra kargalar
geçerdi üç katlı
balkonumuzun üzerinden
doğudan batıya doğru
Erenköy'de. Kara iri, ayak
cıyak kargalar. Dedem;
'Mektepten dönüyorlar'
derdi ve kaybolurlardı
korulukta.
Şimdi aynı arsada yeni
yapılmış yüksek blokun
altıncı katından bakıyorum
kargalara. Yine aynı gün
batımında yine çığlık çıghk.
Ama kaybolamıyorlar
korulukta. Çalılara
konuyorlar dedemden daha
yaşlı kargalar.
Kargalar benim çocukluk
arkadaşım. llkokulu '
beraber okuduk. Onlar
Yapılacak iş, en kısa
zamanda vize
uygulanmasıdır. Kentimize
yerleşeceklere bazı kıstaslar
uygulanabilir. Örnegin,
kentte gayrimenkulü
bulunması öğrenci
okutması, bu kentin
ilçesinde veya köyünde
yaşanılması... vb. gibi.
Bunlar yapılmalıdır artık.
Bir Izmirli olarak
kentimizin her gün
çirkinleşmesi beni çok
üzmektedir. Yetkililerimize
duyumlur.
SEROL ÖMERLER
Buca
ucarak, ben yaşü bir
beygirin çektiği faytonla
döndük evimize. Ben sıcak
yorganıma, onlar kuytu
sedir ağacı konaklarına.
Şimdi bekliyorlar kargalar
sıralannı. Zararlı (!) yaban
domuzları yok edildi,
foklar da öyle. Belki
kargalar da zararlıdır.
Kimilerine göre mutlaka
zararlıdır. İlkbaharda toz
yapıyor diye kavak
ağaçlannı kesen eller yann
gürültü yapıyor diye
kargaları öldürebilir. '*
Ne olur kargaları vurmaym.
Onlar benrm çocukluk
arkadaşım, torunlarıma
anlatacağım tek hikâyem.
ERHAN
MERDANOĞÜLLARI