Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11ŞUBAT1992SAU
14 GORUŞLER
BUBASI
TÜRKİYE
HALUK ŞAHİN
Teteyizyon-Gazete Maçmda
İkinci Devre
Y
eni televizyon kanallannın birbirinin ardı sıra
yayına başlamasıyla medyalar arasındaki den-
geler değişiyor. Günün birinde iletişim tarihi-
mizi yazacak olanlar 1992 yılından "önemli bir
dönüm noktası" olarak söz edecekler.
Sanıldığının tam tersine, bu denge değişiminin büyük
mağlubu yazılı basın olmayacaktır. Kâğıda devlet süb-
vansiyonunun kaldınldıgı 1980 yılından beri yapısal bir
bunalım içinde bulunan yazılı basın için, kann içinden
başını çıkaran çiğdemler gibi, ilk olumlu belirtilerin gö-
ründüğünü bile öne sürebiliriz.
Türkiye'de yazılı basının televizyon önündeki gerileme
devri sona eriyor. Eski günler geri gelmeyecek, ama yazılı
basının başını yeniden dik tutabileceği günler geliyor.
Bu iyimser cümleleri şu derin karamsarlık ortamında
pembe gözlükle yapılmış safıyâne tahminler olarak gören-
ler olabilir. İzin verin, işin mantığını açıklayayım:
Çok yakın tarihlere kadar Türkiye'de televizyonun
yazılı basına üstünlüğünün en önemli nedeni, bölünme-
miş olmasıydı. Bir reklamveren olarak tek kanalla bütün
ülkeye erişmeji düşünebilirdiniz. Reklam pastasının
yansı bu nedenle televizyona kaydı.
Oysa artık televiz-
Sayıları düzineye .
yaklaşan televizyon
kanalları ile özel radyo
istasyonları
programlarını duyurmak
için gazete ve dergilerde
ilan verniek zorunda
kalacaklar.
yon seyircisi, bırakın
bölünmeyi, ufalanma
evresine gelmiş bulu-
nuyor. Istanbul'da
ben tam dokuz kanal
seyredebiliyorum.
Bana ve aileme
erişmek isteyen
reklamcı bu dokuz
kanaldan hangisini
sececek? Beni ve ^ -
nim gibilerı teievız- ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ~
yonla yakalayamama olasıhğı gittikçe artıyor. TRT'nin
tek kanallı kepçesinin garantisı iptal edildi.
Artık bana ve benim gibilere erişmek isteyen reklamve-
renlerin, sayısı televizyon kanallanndan çok daha az
olan gazete ve dergileri ya da özel yaymlan düşünmeleri
gerekecek.
Bu ilk bakışta sanıldığından da önemli bir virajdır.
İkincisi, reklamveren olarak da televizyon ile yazılı
basın arasındaki roller değişiyor.
Epeydir gazeteler, televizyona en fazla reklam veren
fırmalar arasında başı çekiyorlar. Yazılı basının milyar-
ları oluk oluk televizyona akıyor. Yar i, yazılı basın bir
süredir kendi can düşmanını besliyor.
Yakında durum tersine dönecek: Sayılan düzineye
yaklaşan televizyon kanalları ile özel radyo istasyonlan
programlannı duyurmak için gazete ve dergilerde ilan
vermek zorunda kalacaklar. Su tersine akar mı? Akacak:
Yazılı basın elektronik basından para kazanmaya başla-
yacak.
Bunun ilk işaretlerini görmeye başladık bile.
Üçüncüsü, sübvanseedilen.yani kâretmediği haldepa-
raca desteklenen gazetelerin yerini sübvanse edilen tele-
vizyon istasyonlan alacak.
Türkiye'nin medya ekonomisi gerçeklerinin ışığında,
özel televizyon istasyonlannın bazılannın zarar edece-
ğini, kâra geçmek için çok zorlanacağını söyleyebiliriz.
Televizyonlar arasındaki rekabet dolayısıyla reklam
tarifleri düşecek. Ancak nereye kadar? Televizyon çok
pahalı bir medya olduğu için bu düşmenin bir sının var.
O sınınn altına inenler zaranna çalışmayı kabul etmiş
olacaklar. O zaman gelsin sübvansiyon. Avrupa'da bu-
nun örnekleri çok.
Ayakta kalma kavgası verme sırası televizyon istas-
yonlanna geliyor. Gazete sayfalannda izleyebilirsiniz.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Hitler'in yeni nutku
Hitler, dün akşam Berlin
havalisi müfrit
milliyetperverler hücum
kıt'alanna bir geçit resmi
yaptırmıştır.
Geçit resmi Berlin'in en
büyük salonu olan spor
sarayında icra edilmiş olup
V A R Ş O V A K A L Z S İ
sarayın methali bayraklarile sıralanmış olan hücum
kıt'alan tarafından muhafaza olunmakta idi.
Hitler, şiddetli bir nutuk irat etmiştir. Mumaileyh fırkanın
muvaffakiyetlerini sayıp dökmüş ve fırkanın kudret ve
satvetinı methü sena eylemiştir.
1962: Leylâ Gencer'in başarısı
Ünlü Türk sopranosu Leylâ Gencer, dün gece "Covent
Garden" KraliyetOperasında Mozart'ın "Don Giovanni"
operası ile büyük takdir toplamıştır.
Bir hafta önce sıhhî sebeplerle aynlan Hollandalı soprano
Gre Brouwenstijin'in yerini alan Leylâ Gencer "Anna"
rolünü üstün bir başan ile oynamış bilhassa "Nou mi dir"
aryası dakikalarca alkışlanmıştır.
YALTA KONFERANSI
194S'TE BÜGÜN, Ktfi/M'M BİR UAFTAO/R VAPtL-
MAKIA OLAN »VTA İCONFERANSI SONA EJ&İ. BU
KONFEIZANSn, ABP, SSCS VE İNGİLTE&E'fVN U-
OERL£ti(ROO£SV£t.T, STAÜN, C#UKCMLL) JT. 0UN_
-m SAVAŞI SOMUNOA, ÖZEU.İKLE AVOUf* 'PA YENİ
EtOE ETri/UEei E6EMENÜK BÖL&EUERİNİ, NAZİ
ALMANYASI'NIN PAYLAŞlLMASlNI TBBTTÇMtÇ, KA-
RARA VARMIŞLAgPt. F8ANSA 'NIN DA BU KDNUPA
HAK. SAHİBi OLMASI OMAYLANMIÇT1. OK1A VE DO-
ĞU AvZUPA'PA ÇTItTÛKONUM 7AMAMEN OEİ/fE-
CESi ANlAÇILMlŞrt. KÜNKMNSTAN, GEUEL OIA&K,
SOYYEnSZ BİRLİĞi, PO6U AVRUPA 'Yl EGEMENU&İ,
NE ALAEAK KAZANÇU Ç/KMŞ,AYetCA UZAK. OO6U-
PA BA2I TZiPRAICLARl ELPESTM/ÇTf.
Lktk,Ckur<kitl, RoosevtH-veShılin yalfada görütüyor.
KITIer, OzerMeştirme ve Ozelleştirme
Prof. Dr. İLHAN ÖZAY İÜ Hukuk Fak. İdare Hukuku Öğretim Üyesi
K
amu iktisadi teşebbüslerinin
önemli bir bölümünü ozelleş-
tirme ya da özerkleştirme
alanında hükümetin öngör-
düğü yeniden yapılanma, TÜSİAD ta-
rafindan hazırlandığı basında yer alan
bir "çalışma raporu"nun vardığı so-
nuçlarla çok büyük bir benzerlik gös-
termektedir. Bu benzerliğin aslında
ttalyan "Devlet iştirakleri" modelin-
den esinlenmiş bulunması da hemen
hemen kuşkusuz gibidir.
Kamu iktisadi teşebbüslerinin özel-
leştirilmesi sorunu, ünlü 233 sayılı Ka-
nun Hükmünde Kararname'nin
tartışılması ile ortaya çıktığında, bu ko-
nu 1985-86 yılında yapılan ve bilim
adamlan, sendikacılar ile bakanlar ve
diğer siyaset adamlannın katıldığı bir
toplantıda ele alınmıştı. O vesileyle
sunduğum "tdare Hukuku Yönünderi
KİT'leri Ozelleştirme Çalışmalan" ko-
nulu bildirimde bu tür bir uygulamaya
karşı çıkmış olmakla beraber, şimdi
olayın iktisadi yönünü ekonomistlere,
siyasal terdhi hükümete bırakıp, onla-
nn görüş ve kararlan doğrultusunda
bu işin en doğru çözümünün hangi hu-
kuksal araç ve yöntemlerle olabileceği-
ni belirlemenin daha doğru ve yerinde
olacağını düşünüyorum.
itTtarii
Biraz önce andığım toplantıda ilk de-
fa ve daha sonra onu izleyenlerde de
zaman zaman ortaya attığım veri şuy-
du ki bizde bu tür kamu kuruluşlan
gerçek anlamlan ile ne "iktisadi" ve bu-
na bağlı olarak ne de "teşebbüs". So-
nuncusundan başlayacak olursak ser-
maye ve malvarhklan devlet mallan
güvence ve korumasına sahip dolayı-
sıyla dokunulmazlık altındaki bir giri-
şimin ekonomik anlamda "teşebbüs"
olabilmesi eşyanın tabiaüna aykın. öte
yandan ne kazanma ne de kaybetme
konusunda hiçbir dürtü ve riskin söz
konusu olmadığı bir kendine özgü "te-
şebbüs"ün "iktisadi" sayılabilmesi de
olası değil. öyle ise bu tür kurum ve
kuruluşlar baiı özel usullerle çalışan
ama sermaye ve görevlileri ile tamamen
kamusal devlet dairelerinden başka bir
şey değildir. Bu durum da KİTlerin
kuruluş amacına tamamen ters ve onla-
nn yozlaşmasına neden olan bir faktör.
tkinci bir sorun bu kurum "ve kuru-
luşlann Genel İdare ile olan ilişkileri-
nin hukuksal çerçevesi. Yasa ile bağ-
lanmış olduklan ve ilgılendirilmiş
sayıldıklan bakanlıklar, çoğu kez ger-
çekten "ilgjli" olmamakta.
Bakan ve bakanlıklar, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu ve TBMM,
KÎT Komisyonu'nun denetimini
"dış"; ilgili bakanlık ilişkisi de önlemler
alan, iyi yönetimi sağlayan bir "iç"
kontrol gibi görünmekte. Böyle düşü-
nülünce de gerçekten bu kadar smırsız
bir denetim ve "müdahele" olanağı ka-
nundaki adı ile "ilgi" ya da teorik açık-
lama olarak "idari vesayet" diye anılsa
bile aslında "hiyerarşi"den başka bir
şey değil.
Bu noktada KIT düzeninin ekono-
mik alanda etkin ve yararlı bir faaliyet
haline yani bir "sistenV'e dönüşebihTie-
si için yapılması gereken ilk "reform",
bu kuruluşlann faaliyetlerini idare ede-
cek ve yönlendirecek "politik karar
odaklan" ile ekonomik alanda verilmiş
bulunan kararlann uygulayıa ve ger-
çekleştincisi durumunda olan "eylemci
kuruluşlar"ı birbirlerinden kesin çizgi-
lerle ayırma zorunluluğunun kabulü.
Taban ve tavan arasındaki bu bir arada
bulunma olgusu, şimdiye kadar görüle-
geldiği üzere "birbirinden hiçbir aşa-
mada ayıramama" biçiminde bir "kay-
naşma" olarak devam eder ise getirile-
cek hiçbir değişikliğin temel reform ni-
teliği taşıması mümkün olamaz. Nite-
kim bu kuruluşlann basından günü-
müze kadar geçirmiş olduklan yasal
düzenlemelere ilişkin tarihçeye bir göz
atıldığmda, hiçbir yasal düzenleme ile
daha öncekilerden değışik bir düzenin
kurulamadığı görülür.
ler ortaya çıkacaktır. Bu şirketlerin ser-
mayelerinin bir kısmı ya da tamamı ka-
munundur.
tkinci adım, kamunun elindeki bu
özel hukuk şirketleri ile devlet arasına
"gestion" yani "yönetim" kurumlan
denilen bir ara tabakanın yerleştirilme-
sidir. Bunlar da "holding" modeline
göre oluşturulabilir. Holdingler ellerin-
de şirketîerin hisse senetlerini bulundu-
rurlar ve paylan oranında yönetimi et-
kiler ve yönlendirirler. Bunun için de
geniş ve İcalabahk bir örgüt değil, az sa-
yıda fakat uzman personeli çatılan altı-
nda toplarlar. En önemlisi de sorunlara
biraz daha yukandan ve biraz daha
makro açıdan bakabilme konumunda
bulunduklanndan, tabanın yönlendi-
rilmesi ve yönetilmesi konusunda ger-
çekten "uzman" kuruluşlar olarak ikti-
sadi faaliyete özgülenmiş malvarlığını
en rasyonel biçimde idare edebilecekle-
ri varsayılır.
tşte KİT'ler alanında asıl yaraülması
gereken kuruluşlar, çeşitli etkinükleri
"sektör" olarak gruplaşüran ve yöne-
ten bu "devlet hoîdingleri" olmalıdır.
Şu halde KÎTler konusunda temel
reform niteliğinde ilk aülacak adım,
bunlann tümünü tek bir tipe indirge-
mek ve "anonim şirket" şeklinde ör-
gütlemektir.
Böylece sistemin ilk kademesi, ticari
ve sınai alanda özel hukuk hükümlen
uyannca faaliyette bulunacak "şirket"-
İlk aşamada hükümet ekonomi poli-
tikası alanında kararlar alıyor ve bun-
lann hangi yöntemle uygulanıp yü-
rütülmesinin daha yerinde olacağını
belirliyor. Bu belirleme sonucu karar-
lardan bazılannın kamunun iktisadi gi-
rişimleri aracılığıyla gerçekleştirilmesi
ve yürütülmesi istenmiş ise bu tercih
politik bir direktif olarak ilgili sektör
holdingine iletiliyor. İlgih sektör hol-
dingi bu politik tercih ve arzuyu bir di-
rektif haline dönüştürerek sektör için-
de yönettiği şirket ya da şirketlere ak-
tanyor.
Sonuç olarak, temel reformun unsur-
lan tabanda salt iktisadi kuruluş ola-
rak şirketler ve istenirse fınansman top-
luluklan, bunun üstünde kamu hissele-
rini elinde bulunduran ve işleten "gesti-
on / yönetim" kurumlan ya da hol-
dingler, bunlarla Bakanlar Kurulu
arasındaki iletişimı sağlayan bir Devlet
Bakanlığı ve bunun başındaki bakanın
da üyesi olduğu "Ekonomik tşler Yük-
sek Koordinasyon Kurulu"dur.
FERRUHDOĞAN
Neden Vergi Kaarıyoriar?
YAHYA ARIKAN İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı
T
ürkiye, vergi gelirlerini en az
toplayan ülkelerden biri oldu-
ğu için vergi cenneti olarak
gösterilmektedir.
Bugüne kadar devamlı değişen yasa-
lar, politik kararlar işin çıkmaza so-
kulması konusunda her türlü oluşumu
sağlamışlardır.
Konunun önemini ve nedenlerini
net olarak ortaya koymakta ve çözü-
münü tüm kesimlerle tartışmakta bü-
yük yararlar vardır.
Vergi gelirlerinin istenilen seviyede
toplanamamasının nedenleri şöyle sı-
ralanabilir:
1- Yüksek enflasyon. 2- Türkiye'de
belge düzeninin oturmamış ve oto-
kontrol sisteminin sağlanmamış olma-
sı. 3- Vergi, SSK ve fon oranlannın
yüksek ve çok çeşitli olması. 4- Sahte
fatura (naylon fatura) olayının yay-
gınhğı. 5- Muhasebe mesleğinin yasal
statüye kavuşturulmasının geciktiril-
miş olmasındandır.
Kna vt trta vadtli ftntemltp
Kısa ve orta vadeli tedbirler şöyle
düşünülebilir:
A. Meslek mensuplan yönünden: 1-
Mükelleflerin muhasebe işlemleri,
3568 sayılı Meslek Yasası'nın kapsa-
mındaki ruhsatlı muhasebeci ve mali
müşavirler tarafından yürütülmelidir.
2- Tek tip hesap planı uygulanmasına
geçilmelidir.
B. Mevzuat Yönünden: 1- Mevzuat
yeniden gözden geçirilmeli; sadeleşti-
rilerek vergi kanunlan arasında para-
lellik sağlanmah, vergi kanunlan dı-
şındaki özel kanunlardaki vergi ile il-
gili hükümler kaldınlmalıdır.
Vergilerle ilgili oran, rakam ve sırur-
lar kanunla beürlenmeli, kararname
ile oran ve sımr belirlenmesi uygula-
masına son verilmelidir. Burada, sabit
rakamlar yerine asgari ücret veya me-
mur maaş katsayılan esas alınarak sis-
tem otomatiğe bağlanmalıdır.
Aşın farklı oranlardan vazgeçilmeli;
örneğin KDV, AT ülkelerinde olduğu
gibi alt ve üst olmak üzere iki oran tes-
pit edilip uygulanmalıdır.
2- Belge düzeninin yerleşmesi, dü-
şük ve sabit gelir gruplannın sonuçta
daha az vergilendirilmesi için: "Vergi
iade sistemi" yeniden gözden geçiril-
melidir. Çünkü şu anda vergi iade sis-
temi tüketiciyi belge almaya teşvik et-
mekten uzak olduğu gibi sabit ve dü-
şük gelir gruplanna önemli bir yaran
dayoktur.
Sosyal barışa ihtiyaç
duyulan böyle bir dönemde,
muhasebeci ve müşavirlerin
görüşleri alındığı oranda
vergi kaçırmasorununun
aşılacağına inanıyoruz.
Bu durumda, vergi iadesine esas alı-
nan oran tek olarak benimsenmeli ve
gelir vergisi, matrahın ilk dilimine uy-
gulanan oran kadar olmalıdır.
Aynca vergi iadesine esas harcama-
lann tespitinde aynntıya girilmemeli
ve tüm yiyecek, içecek, giyecek, ısıtma,
eğlence, aydınlatma, sağlık, eğitim gi-
derleri ile tüm dayanıkh tüketim mad-
deleri harcamalan esas alınmalıdır.
Ticari, Zirai, Sınai ve mesleki kazan-
a dolayısıyla vergi iadesi alan mükel-
leflerin iadeye esas kazançlan, yıllık
gelir beyannamesinin verildiği ayı ta-
kip eden aydan başlamak üzere yeni
beyana göre tespit edilmelidir.
Vergi kaçırmanın önlenebihnesi yo-
lundaki uzun vadeli önlem önerileri de
şöyle sıralanabilir:
Reşit olan her kişi gelir vergisi mü-
kellefi olmalıdır.
• Tüm Belgeli harçamalan vergi mat-
rahının tespitinde indirim konusu ya-
pılmalıdır.
Toplumda çalışan ve üretenlerin ya-
şam güvenceleri sağlanmah, sağlık sı-
gortası, işsizlik sigortası yasalar ara-
sında yerini almalı ve tek tip emeklilik
sistemine geçilmelidir. Böylelikle ya-
nnlardan endişe edilmemeli ve çalı-
şanlar arasındaki ayncalıklar ortadan
kaldınlmalıdır.
Muafiyet ve istisnalar yeniden göz-
den geçirilmeli, diğer düzenlemeler
gerçekleştirildiğinde tümden kaldınl-
malıdır.
Vergi, SSK ve fonlann oranlan dü-
şürülmeli ve en aza indirilmelidir.
Tüm vergi beyannameleri ruhsatlı
meslek mensuplan tarafından tanzim
edilmelidir.
tdare ve denetim mekanizması, hem
nitelik hem de nicelik itibanyla gelişti-
rilmeli ve meslek mensuplanna bu hu-
susta yetki ve sorumluluk verilmelidir.
Sonuç: Duvarlann yıkıldığı bir dün-
yada, demokratikleşmede önemli adı-
mlann atıldığı ülkemizde, sosyal ban-
şa büyük ihtiyaç duyulan böyle bir dö-
nemde, biz muhasebecilerin ve müşa-
virlerin görüşleri alındığı oranda vergi
kaçırma sorununun aşılacağına inanı-
yoruz.
DEĞİŞEN
DÜNYA
HÜSEYİN BAŞ
Habbaş Obyı
F
ransa'da on yıllık sosyalist iktidann fena halde
başını ağntan bir dizi kuşkulu "finans" ve "nü-
fuz" skandalı gündemden inmeden, bunlara bir
de "Habbaş" olayımn eklenmesi, iktidarla mu-
halefet arasında süren polemiğin giderek sertleşmesine
yol açmış görünüyor.
Habbaş olayı, aslında sosyalist iktidann başını ağntan
"öbür işlerle" kıyaslandığında "fazla" önemli sayılmaz.
Filistin Kurtuluş örgütü'nün liderinin, sorumlu bakan-
lann sorumsuz özel kalemlerinin bilgileri içinde, tedavi
gibi insanal bir amaçla da olsa hükümetten habersiz ül-
keye girmesi, kuşkusuz, kolay hazmedilecek bir olgu de-
ğil. Biraz da bu yüzden Habbaş olayı, salt sosyalist ikti-
dan vunnak için pusuda bekleyen muhalefetin değil, biz-
zat sosyalist parti içindeki bazı kesimlerin de sert tepkile-
rine yol açmıştır. Bu konuda başı çeken eski başbakan ve
"veliaht" olarak görülen Michel Rocard olmuştur. Ro-
card, muhalefetle aynı dalga boyunda hareket ederek
olayın sorumlulan olarak suçlanan Dışişleri Bakanı Ro-
land Dumas ve tçişleri Bakanı Phillippe Marchand'm
kellesini isteyecek kadar işi ileri götürmüştür.
Ancak başta bizzat cumhurbaşkanı François Mitter-
rand olmak üzere sosyalist hükümet, muhalefetin de bü-
tün gücüyle yüklenmesiyle iktidar için ciddi tehh'ke bo-
yutlanna ulaşma eğilimi gösteren olaya el koyarak şoku
bir ölçüde de' olsa önlemeyi başarmıştır. Parti içindeki
tepki yatıştınlmış, kelleleri istenen bakanlar aklanmıştır.
Kabak, bu gibi durumlarda her zaman olduğu gibi üç beş
üst düzey görevlinin başında patlamıştır.
Olayın muhalefet tarafından abartıh bir biçimde "istis-
mar" edilmesinin şaşırtıcı bir yani yok. Başkanhk seçim-
lerine bir yıldan az bir zaman kala muhalefetin, ıktidann
ufak da olsa herhangi bir kusurunu olabildiğince abarta-
rak kullanması do-
Filistinli lider Fransa'ya
tedavi amacıyla ve resmi
izinle girmiştir. Apar
topar sınır dışı edilmesi
Fransa'nın geleneksel
insancıl imajını
zedelemiştir.
ğaldır. Buna karşılık
iktidar partisinin,
aslında Fransa'
mn geleneksel ima-
jıyla çelişmeyen in-
sanal bir davramş
karşısında böylesine
paniğe kapılmasını
anlamak kolay de-
ğildir. Bunda, kuş-
kusuz, muhalefetin
bir süredir bazı finans ve nüfuz skandallannı gündeme
getirerek sosyalist iktidan suçlamasının payı vardır. Sos-
yalistler, muhalefetin suçlamalanna göğüs genneye
çalıştıklan bir sırada, skandallara apayn bir türde de olsa
bir yenisinin daha eklenmesi karşısında, en azından baş-
langıçta paniğe kapılmışlardır. Ne var ki bu panik uzun
sürmemiş,iktidar toparlanarak muhalefete umduğu kar-
maşayı armağan etmemiştir.
Ancak sosyalist iktidann Habbaş olayından yarasız
beresiz sıynldığı da söylenemez. Sosyalist iktidar, muha-
lefete koz vermek korkusuyla olayın özünden saptınla-
rak siyasal yönetimle bürokratlan arasında bir yetki kar-
maşasına indirgenmesine, bile isteye seyirci kalmıştır.
Oysa "Habbaş olayf'nın özü başkadır. Filistinli lider
Fransa'ya tedavi gibi bütünüyle insancıl bir amaçla ve
resmi izinle girmiştir.
Olayın patlak vermesiyle bir süre gözaltında tutulması
ve apar topar sınır dışı edilmesi, Fransa'nın geleneksel
insancıl imajını zedelemiştir. Sosyalist iktidar giderek
kan kaybetmenin paniğinde, bu olaydaki tutumuyla ne
tsa'ya ne de Musa'ya yaranabilmiş, bir yandan insancıl
imajını zedelerken, öbür yandan muhalefetin suçlama-
lanndan kendisini kurtaramamıştır.
OKURLARDAN
Hâlâ düşünüyorum.M
Niyetim, iyi bir okuyucu
olmak.
"Okuyorum, o halde
okuyucuyum.."
Kuşkusuz,
duymuşsunuzdur.
Shakespeare (Şekspir)
1564'ten 1616'ya dek
yaşamış, dünyanın en ünlü
tiyatro yazarlanndandır.
Bir lngiliz köylüsüne
sonnuşlar: "Eğer, bir gün
Ingiltere ile Şekspir
arasında seçim yapmak
zorunda kaysaydın,
hangisini seçerdin" diye.
tngiliz köylüsü hiç
düşünmeden; "Şekspir"
demiş...
Yazanna, böylesine sahip
çıkan bir okuyucu olmak
istiyorum. Belki
yazarlanmın da Şekspir
gibi olmalanm...
Goethe (1749-1832);
"Okumak, sanatlann en
güçlüsüdür" demiş.
Katılıyorum bu söze...
"Yanyorum, o halde
yazanm" demekse
olanaksız. Çünkü, bu sıfatı
kişiye ancak, okuyucular
verir. Köylüsüyle,
kentlisiyle. Böyle bir
nitelendirme yetkisi
toplumun kendisine aittir.
Kültür Bakanı Fikri Sağlar,
"Okumayı benimsetme"
kampanyası başlatıyormuş.
Harika bir girişim.
ya, "okuma ortamı"... var
mı? Okumak yüzünden
başıma gelenleri anlatsam
"belgesel bir roman"
olurdu...
tngiliz köylüsüne yöneltilen
soru henüz bana sorulmadı.
Acaba nasıl yanıtlardım?
Hâlâ düşünüyorum.
Yaşasın "okumak"
MEHMET METtN
SERİNKAYA
İstanbul
TRUUG
UNIX SÎSTEMLERİKULLANICILARI
DERNEĞ12. OLAĞAN
GENEL KURULİLANI
UNIX ve benzeri işletim sistemi bilgısayar kullarucılannı bir araya
getiren demeğımızın 2. Olağan Genel Kurulu 29 Şubat 1992 gûnü saat
14.00'te İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Sosyal Tesisleri'nde, ço-
ğunluk sağlanamadığı ukdirde 7 Mart 1992 günü aynı yer ve aynı sa-
atte çofunluk aranmaksızın aşağıdaki gündemle yapılacakur.
Toplantılara 14Şubat 1992saat21 00'e kadar üyelikle ilgili yûkûm-
lülüklenm tamamlayan üyeler kaulabilir.
GÜNDEM YÖNETİM KURULU
l.Açılış
2. Başkanhk Divanı seçımi,
3. Yönetim Kurulu faaliyet ve besap raporlanmn okunması,
4 Yönetim Kurulu'nun ibrası,
5. Adaylann duyurulması ve tanıtılması,
6. Dilek ve temennıler,
7. Yeni yönetim kurulunun seçilmesi
ADRES: Lamartin Cad. Giranit Apt. 48/6 TAKSİM 80090 İS-
TANBUL Tel/2560302 Fax: 2560734
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
MEZARLIKLAR MÜDÜRLÜĞÜ
PERSÖNELİNE
Değerli mesai arkadaşlanm,
Sizlerle uzun süredir birlikte görev yapmamın gumrunu taşı-
dım. Görev yerimin değiştirilmesiyle sizleri bir arada görme
imkânım olmadığından başanlannızın devamını diler, tüm
mesai arkadaşlanma saygılar sunanm.
RUHt DtNÇER
tnşaat Mühendisi
Eski teknik müdûr yardımcısı