03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8KASIM1992PAZAR CUMHURIYET SAYFA Yetersizlik YÖK'le zirveyetırmandıFİGENATALAY YÖK, bugün 12 yaşınagjriyor. Yıllardır, üniversite kamuoyu başta olmak üzere toplumun hemen her kesimınden eleştiri almasına karşın hala ayakta olan bu kurumun uygulamalannı tartışmak amacıyla.bir açık oturum düzenledik. Bu açık oturuma, üniversite görevlilennın yanı sıra YÖK'ten bir temsilcinin katılmasını istedik. Ancak, bu isteğimize YÖK BaşkanlığYndan olumlu yarut alamadık. Açık ıruma, Üniversite Ogretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, çağdaş otu , „ .. - ~ . bu derneğin hazırladığı "Üniversiteler Kanunu" taslağını hazırlama komisyonu üyesi Prof. Dr. Ülkü Azrak, fstanbul Araştırma Görevlileri Derneği Başkanı Ozan Erözden ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. sınıföğrencisi Murat Inceoğlu kaüldı. Üniversitenin bu dört elemanı, YÖK'ü, çağdaş. özerk ve demokratik üniversitenin nasıl olması gerektiğini, Milli Eğitim Bakanlığı ile öğretim Üyeleri Derneği'nin hazırladıklan yasa tasanlannı tartıştılar. lar önemsenmiştır. Benim mensubu ol- duğum Tıp Fakültesi 200-250 öğrenci eğıtimi yapabileceğini bildirirken, YÖK tarafından 450 öğrenci almaya zorlan- mıştır. Bu, YÖK tarafından bütûn Tür- kiye'de egemen olmuş olan tavır ve tu- tumdur. Akademık standartlarda bü- yük düşüşler olmuştur. Öğretim üyesini artırma gerekçesi ve amacıyla kolay öğ- retim üyesi yetiştirme yoluna gidilrniştir ve doktora unvamnı alan bir kişi ertesi gün doçent olabilmiştir. Doçenüik.tez- len, deneme dersi kaldınlmıştır. YÖK, Anadolu üniversiteleri olayıru ve gerce- ğini gözardı etmiştirya da gerçekleri ter- sıne çevirerek topluma sunmuştur. Anadolu ünıversitelerinde büyük yok- luklar ve büyük yoksunluklar yaşan- mıştır YÖK döneminde. Baa fakülteler tek profesörle, tek doçentle eğiüm yap- mak durumunda kalmışlardır. Ben Di- yarbakır Tıp Fakültesi'nde ikı asista- nın, hocasız-uzmansız kendi kendılerine uzmanlaşmaya çalıştıklannı gördüm. Diyarbakır Tıp FaküJtesı'nin YÖK tarafından atanmış dekanı, yönetim ku- rulu üyelenyle ihtilafa düştüğü zaman tabanca çekiyordu. SÜRECEK İ dönemın.. bulmanın son Soru - YÖK, miman Doğramacı'ya göre, çağın çok gerisinde kalan üniversi- teleri çağdaş hale getirdi. Sizce Tür- kiye'deki üniversile- ler mı? Coşkun özdemir: Biz İstan- bul ..Öğre- tim Üyeleri Derneği olarak YÖK'ü sü- rekli olarak eleştirdik ve YÖK'ün olağanüstü bir dönemin olağanüstü bir kurumu olduğunu düşünüyoruz. YÖK döneminde Türk üniversitelennin çağ- daş olmak şövle dursun çok büyük ka- yıplara uğradıklan inancındayız. YOK'le ilgili düşüncelerimiz ve görüşle- rimiz geniş çapta paylaşıJmaktadır. Türkiye'nin en saygm biümadamlan YÖK dönemırun bir kayıplar dönemi olduğu noktasında birleşmektedirler. Bugün bu panelde bir YÖK savunucu- sunun bulunamaması da yeteri kadar anlamlıdır | sanıyorum. Böylebirko- nuşmacının bulunama- ması gerçek- ten yadırga- nacak bir şey değıldir. Bu- gün üniversi- telerin yöne- tim kademe- lerinde bile YÖK düze- nini, YÖK v.c savunacak bir kişiyi derece güç olduğunu sanıyorum. YÖK öncesi üniversiteler çağdaş üniversiteler miydi? Elbette de- ğildi. YÖK öncesi dönemi üniversiteler- de görev yapmış bir öğretim üyesi ola- rak üniversitelerin çağdaş üniversiteler olmadığmı rahatlıkla söyleyebilirim. Ama üniversiteler özerk bir üniversite kimligini taşıvordu ve kendi kendıni yö- netmekte idi. Türk üniversiteleri geliş- me, demokratikleşme çabalan içindey- di. Bir özgürlük ortamında görüş belirt- mek, eleşuride bulunmak olanağı vardı. Profesörler kurulunda, gencecik bir öğretim-üyesinin her türlü görüşünü ve eleşünsıni dile getirme hakkı ve sorum- luluğu vardı. YÖK dö- nemi özerk- lik yönün- den ve baş- ka bırçok açılardan büyük kayıplara yol açmıştır. Bunlar say- makla tü- kenmeye- cek kadar çoktur. Sanıyorum bu panele kaulan arkadaşlar YÖK olumsuzluğu- na ait birçok kanıtlar ve örnekler dile getireceklerdir. Yine de biz herşeyi söy- lemiş olmayacağız. YÖK dönemi bir yabancılaşma dönemidir. Üniversite, öğretim üyesi. yönetimden dışlanmıştır. Merkeziyetçı ve hiyerarşik bir yapı geti- rilmiştir ünıversiteye. Bunu. Doğra- macı'nm iddia ettıği gibi, çağdaşlık ola- rak alamayız sanıyorrm. Tam tersine çağın dışına düşmektır. Üniversite öğre- tim üyesi kimliğinı yitırmiştir. kurumu- na bağlılığını kaybetmiştir. Hiçbır za- man yeterli olmayan üniversite öğretim üyesi ve öğrenci bağlılığı ve iletişimi bü- tün bütün kopmuştur. Öğretim üyeleri arasındaki iletişim de iyiden iyiye zayıf- lamıştır. Üniversitelenmiz. kalite yö- nünden de büyük kayı- plara uğ- ramışlardır. YÖK döne- minde nite- lik neredey- se tümüyle gözardı edil- miştir. Yalnız nıce- lik öne çıkanlmışür, sayısal artış- DIZIYAZI 13 YÖK'ü sayunacak yönetîci yokÜniversitelerimizde 1981 'debaşlayan "YÖK'lüydlar" D YP-SHP koalisyonunun verdiği sözlere karşın devam ediyor. Seçiın alanlarmda "YÖK'ükaldvacaklarım "açıklayan D YP ve SHP liderleribugün koklü reform yerine "makyaj'ıyeğler görünüyor. Yıllardır, öğretim üyelerinin. öğrencilerin, aydın katnuoyunun tekpisiniçeken, elestirilen YÖK, üniversitelerimizinereden nereye getirdi? Bukonuda gerekgazetemizdegerek diğeryayın organlanndapekçokyazı, haber.yorumyer aldı. Buyazı dtimtde YÖK'e ve üniversitelere farklı biryöntemleyaklaştık. Dtiyi birbirinden bağımsız üç bölüm halinde sürdüreceğiz. III II M III lil | | II III • YÖK yöneticüeri, üniversiteler konusundaki toplanüya katılamaya- caklannı bildirdiler. Yani YÖK'ü savunacak bir yönetici bulamadık. Cumhuriyet muhabirleri, 29 üniversiteyi, sorunları, özellikleri, yattrımları yönünden tek tek inceledi. Rektör ve dekanlarla, öğrencüerle, çalışanlarla görüştü. Her gün bir yadabirkaç ünıversiteyeyer vereceğiz. Birdegeçentemmuzaymda Resmi Gazete 'de yayınlanarak kuruluş yasası yürüriüğe giren 21 yenı üniversite var. "Seçmenehoş görünme "kaygısı ile kurulduğu eleştirilerineneden olan bu üniversitelerin bugün sadece adları var. Bunların son durumunu da ayrıca yansıtacağız. Bu röportajlarm dışmda, üniversitelerde YÖK ün getirdiklerini götürdüklerini inceleyen öğretim üyelerininyazıları ayrt bir bölüm halindeyer alacak. Bugün Prof. Ülkü Azrak ın YÖK'ü ' 'Üniversite özerkliği'' açısından irdeleyenyazısmıyaymlıyona. Öğretim üyeleri, öğrencûer ve YÖK yöneticilerinin üniversiteler konusundaki düşüncclerini bir arada sunmak üzerebir açıkoturumyaptık. Ancak bu açık oturum için çağırdığunız YÖKyöneticileri katılamayacaklaruu bildirdiler. Yani YÖK'ü savunacak biryönetici bulamadık. Eğitim muhabirimiz Figen A talay, öğrencileri ve öğretim üyelerini bir arayagetirdi. Açıkoturumun yayınının tamamlanmasınm ardından yeni üniversiteyasası konusunda yapılan çalışmaları ele alacağız. öğrenciier, bölümlerine vapur, otobüs ve trenin yanı sıra tepeleri aşarak, luüas-köprüleri gecerek ulaşmayı kanıksamışlar. MARMARA tMVERSİTESİ'NİN 17 YERDE BİRİMİ VAR Siziıı mahalledeki ne fakültesi? • Teknik Eğitim Fakültesi'nin yeni binası, Fen-Ede- biyat Fakültesi'nin ek binalan, laboratuvar ve merkez kütüphane bina yapımlanmn halen devam etmesi, kampüsü inşaat alanına çevirmiş bulunuyor. Marmara Üniversitesi Göztepe Kam- püsü'nde öğrenim zor. Öncelıkle, alün- da atık sular akan. ikı kalasın yanyana konulmasıyla oluşturulmuş 'köprii'- lerin üzennden aşağıya düşmeden geç- mesini öğreneceksiniz. Sonra geçici de olsa derme çatma barakalarda ders din- lemeyi göze alacaksınız. Daha bitmedi. Gün boyu kampüsün her yerinden ge- len inşaat gürültülerini dinlemeye alışa- caksınız. Kışın dizinize kadar çamura batacaksınız. 31 bin 54 öğrencinın öğrenim gördü- ğü, bin 800 öğretim elemanı ile. bin 235 idari personelın görev yaptığı Marmara Üniversitesi'nin birimleri, Halkalı'dan Tarabya'ya, Anadoluhisan'ndan Başı- büyük'e kadar tam 17 ayn yere dağılmış durumda. 12 fakültesi, 11 enstitüsü, 5 yüksekokulu ve 20 araştırma merkezı bulunan üniversitenin tek bir kampüste toplanması da mümkün görûnmfiyor. Üniversitenin Göztepe'deki birimi de. yaklaşık 14 bin öğrencisi. 4 fakültesi. bazı fakültelerin birimleri. yüksekokul- lan ve enstıtüleri ile gjderek büyüyen bir kampüs. Ancak, bu büyüme halen öğ- renim gö.een öğrencilere biraz pahalıya maloluyor. Teknik Eğitim Fakültesi'- nin yeni binası, Fen-Edebiyat Fakül- tesi'nin ek binalan, laboratuvar ve mer- kez kütüphane binalanrun yapımlanmn halen devam etmesi. kampüsü inşaut alanına çevirmiş bulunuyor. Kazılmış büyük çukurlar, bu çukurlardan çıkan- lann oluşturduğu eğri-büğrü tepecikler, traktörler, kalaslar, inşaat malzemelen, çabşan işciler, kampüsün olağan görün- tülerinden. Öğrenciier öğrenim gördük- leri bölümlere, kimi zartıan tepeleri aşa- rak, kimı zaman kalas-köprüleri geçe- rek ulaşmayı kanıksamışlar. Ayakkabı- lannın çamurlanmasını istemeyen ya da *ya ben geçerken kalaslar yıkılırsa* kor- SERGÜZEŞT-1İHSAN KEMAL GÖKHAN Biliııı ozgürlüğünün kımımsal garantisi: Özerklik Praf. Dr. A.ÜLKÜ AZRAK 12 Eylül 1980 askeri müda- halesi, büindiği gibi, devlet-üni- versite ihşkıleri ve üniversite özerkliği konulannda o güne ka- dar var olan anlayışın temelden değişimine yol açan gelişmeîerin başlangıa olmuştur. Miîli Gü- venlik Konseyi'nin 12 Eylül sa- bahı açıkJanan biidirisinde Tür- kiye'de ciddi olaylann yol açiığı kamu düzeni bozuhnasmda üni- versite yönetiminin aksamasımn önemK bir rolü olduğunu ima eden ifadeler yer almıştı. Konsey Başkanı Orgeneral Kenan Evren de aynı gün yapüğı radyo ve tele- vizyon konuşmasında şöyle di- yordu: "Bir kısım gerçeğe uyma- yan özerkfik ve dar göriişlü, sahi- binden başkasînın iaaamadığı biümsellik savunuculan, yıkıla- cak devletin enkazı altında kak- caklanmn idraki icinde obnadık- lan görünümünü vermişlerdir.'* Bu olay, Türkiye'de üniversite Özerkliğinin kaldmlması yo- lundaki daha sonra ortaya çıka- cak gelışmeierin habercisi olmuş- tur. Nitekim 4 Kasım 1981'de kabul edilen 2547 sayıb Yükse- köğretim Kanunu'nun baz» tanı- mlan içeren 3. maddesınde üni- versite, 'büimsel özerkliğe sahip bir yükseköğretun kurumu' ola- rak tammianmış ve aynı tanun daha sonra kabul edilen 1982 Anayasası'nın 130. maddesinde de yer almıştır. Özerklik kav- rarmnın parcalanamaz bir bütün oluşturduğu gerçeğjnc sırt çev- rilerek bu kavrarrun bilimsel ve idari diye ikıye aynlıp. sadece bi- rincisinin kabul edilmesi, özerk- lik kavrarruna tümüyle keyfi bir anlam veribnesi demektir. Oysa 1961 Anayasası'nın 120. madde- si, daha önce aynı hataya düşük- rek yapılmış bir büimsel ve idari özerklik aynmını terk etmiş ve sadece 'özerklik' deyişine yer ver- mişti -ki doğru olan da budur-, Bilimsd özerklik?.. KaWı ki 'bilimsel özerklik* de- yişi de bilimsel bakrmdan doğru değüdir. Çünkü üniversite, esa- sen bilimin özgürce araşünlabile- ceği, öğretilebileceği ve öğrenile- bileceği yerdir. Bu faaliyetkrin özgürce yapılmadıgt bir yer, özerk üniversite olmak şöyledar- bnası, üniversitenin akademik ve idari personelini kendisinin seçe- biJmesi, üniversitenin temsilcile- rini ve organlannı oluşturmada serbest olması. üniversitenin kendisine tahsis edilmiş olan para ve maddı araçlan başka bir nJakamm iznine gerek ol- maksızm kullanabilmesi ve bi- mekteydi. Yani sadece Server Tanilli'nın kitabına değil bütün üniversite kitaplıkianndaki ki- taplara sakıncalıbk denetimi gibi bir ambargo konması, YÖK'ün buyTuğu olarak 'bilimsel özerkli- ğe sahip (!) üniversitelenmize' ile- tümekteydi. Bilim özgüriüğü böyte anlaşüdığına göre bunun limsel araştırma ve öğretim faaîi- -TK yapılsa zedelenmiş sayilmaya- yetlerinin disipünin sağlanması- cak bir İlke olarak alolanmasıda nm sadece üniversitenin görevi doğaldır! sayılmaa. (bak. Bochensky, Die Autonomie der Universitt, Frei- İJkesİZİİk örnesi burg İ.B., 1%5, sh.6) ^ Bir de Yükseköğretim Ka- nunu'nun uyguianmasında bi- YÖK bilim özgürlüğünü kısıt- lama ve böytece kendi ıcat ettiği • özerklik kavramınınparcalanamazbirbütün oluşturduğu gerçeğine sırt çevrilerek bu kavrarrun bilimsel ve idari diye ikiye aynlıp, sadece birincisinin kabul edilmesi, özerklik kavrarruna tümüyle keyfi bir anlam verilmesi demektir. 1961 Anayasası'nın 120. maddesinde ise, daha önce aynı hataya düşülerek yapılmış bir bilimsel ye idari özerklik aynmı terk edilmiş ve sadece 'özerklik' deyişine yer verilmişti. Doğru olan da budur. sun. üniversite bile değüdir. öy- leyse bilimsei özerklik değil, üni- versitenin vazgecilmez bir özelli- ği olan bilim özgüdüğünden söz editebilir -ki bu da anayasarun 27. maddesinde güvence altına alınrnıştır-. Üniversite özerkliği ise bilim ozgürlüğünün kurumsal garantisini oluşturur. Başka bir söyleyişle üniversite özerkhğj, kendi başına bir amaç değil, bi- limsei gerçeklerin serbestçe araş- nrüması, öğretilmesi ve öğrenil- mesi demek olan bilim özgürîü- ğünûn vazgecilmez ve parçalana- maz bir hukuki araadır. Bu ise her şeyden önce şu öğelere sahip birkavramdır: Bilimsel araştırma ye örgütlen- menin üniversitenin biriçişısayı- limsel özerklik (!) ılkesinin nasıl algılandığını görelim: İstanbul Üniversitesi'nin 14 Nisan 1983 tarihli büdırgesiyle fakültelerin dekanlıklanna ukştınlan ve YÖK Başkanvekili Tahsin Öz- güç imzasını taşıyan yazıda, bir süre önce Türkiye'den aynlan bi- lim adamı Server TaniHi'nin *Uy- garlık Tarihi-Çağdaş Dünyaya Ginş' adlı eserinin Milli Güven- lik Konseyi'nce bazı nedenlerle sakıncalı bulunduğundan bir ders kitabi olarak kullanılması- mn önlenmesi, aynı türden kitap- lar bulunabileceğı noktasından hareketle, üniversitelerimızde okutulan kitapiann taranması ile gerekü tedbiıierin alınması, so- nuçtan bilgı venlmesı" rica edil- 'bilimsel özerklik* ilkesini zedele- me yolunda bununla da yetinme- tniştir. Bunun kadar \ahim baş- ka bir müdahale de YÖK'ün iUc iş oİarak ek aldığı, benzer fakül- tderin yapılan ve ders program- larını tek modele indirgeme eyle- midir. Böylece bilimi öğretme işlevini üstlenmiş oîan üniversitelerin ve onlann ait birimi olan fakültele- rin öğretim faaliyetkri de YÖK*- ün vukandan aşağj yaptığı dü- zenlemelerle askcr üniforması gibi tek tipe indirgenmişti. Ama bu konudaki tutarsızlıklar da gözden kaçmıyordu. Örneğin, Ankara üniversitesi Sij'asal Bilimler Fakültesi 5 bö- lümlü bir fakülte olarak dûzen- lenmişken, kabul edılebıfir hiçbir gerekçeye dayanmadan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bügiler Fa- kültesi çok bölümlülükten. YÖKün 1982'de verdiği bir ka- rarla. tek bölümlü'üğe dönüştü- rühnüştü. Bu ise YÖK'ün ilkesizüğinin çok çarpıcı bir örneğini oluştur- maktaydı. Atanmış organlar Lakın YÖK düzeninin üniver- site özerkliğini yok edici en bclir- gin yanı, üniversiteîere, bir aka- demik meslek kuruluşu olarak sahip ohnalan gereken, kendi or- ganlannı oluşturma ve kararlan müzakere yöntemiyle veren ku- rullan en yetkili organ olarak be- lirteme olanağmdan yoksun kılmış olmasıdır. Böylece bir yandan rektör ve dekanlar, üniversite dışı organ ve makamlarca seçilip atanmakıa, beri yandan da üniversite yöneti- mine ilişkın kararlann verilmesi yetkisi öğretim üyelerince seçil- miş kurullara değil, bu yukan- dan aşağı atanmış olan tekli or- ganlara, yani rektör vedekaniara tanınmış bulunmaktadır. Hiçbir özgür ve demokratik ülkede rastlanmayacak olan bu düzenleme de yıllardan beri YÖK başkanı ve onun inisiyatifi ile atanmış olan rcktörlerce, Batı'daki örnekler gerçeğe ayktn bir biçimde yansıtılarak savunul- mayaçahşılmaktadır. Secilmiş ösş\, atanmış or- ganlann, kendisini atayan mer- kezi otoriteye sırtını dayayarak üniversite ve fakültelerde güç gösterisi yapmalan bu koşullar alunda hiç de şaşılacak bir şey değüdir. kusunu taşıyanlar ise kantinlerden öte- ye geçmemeyi yeğüyor. Bu kampüste bulunan barakalarda ise yabancı dilde öğrenim veren bölüm- lerin hazırhk sırufı .öğrencileri öğrenim görüyor. Atatürk Eğitim Fakültesi De- kanı Prof. Dr. Coşkun Alptekin, bara- kalarda öğrenimin geçici olduğunu. bi- nalann yapımı tamamlandıktan sonra yıkılacaklannı söylüyor. Cafe mi, kantin mi? Marmara Üniversitesi'nin Göztepe Kampüsü'nde öğrenim görenler. hiç ol- mazsa kantin yönünden şanslı sayılır- lar. Çünkü bu kampüste tam dört tane kanün var. Rağbet görenler ve neredey- se günün her saati dolu olanlar ise 'Mer- kez Kantin' ile 'Marmara Cafe". Merkez Kantin'in müdavimlerine gö- re, buraya takılanlar 'demokrat', Mar- mara Cafeyı seçenler 'lümpen'. Mar- mara Cafe'dekilere göre ise burası 'canlı ve huzurlu', diğeri ise "siyasi ve tehlikeli' Öğlenleri genellikle köfte-ekmek ye- nilen Merkez Kantin'de, gelır düzeyi öteki kantine göre daha düşük öğrenci- ler vakit geçiriyor. Forumlann, siyasi tartışmalann, halk oyunlan gösterikn-^ nın düzenlendiği. boykot kararlannın alındığı bu kantin, zaman zaman siyasi çatışmalara da sahne oluyor. Kantinin kapalı bölümünde, arala- nnda öğrenci derneği üyelerinin de bu- lunduğu bir grup, 6 Ekim'den bu yana kayıp olan tYÖ-Der üyesi Ayhan Efeoğlu için başlatacaklan kampanyanın hazır- bğı içinde. Dernek üyesi, Teknik Eğitim Fakültesi metal bölümü 3. sınıföğrenci- si Mehmet Kayıhan, harçlann yûkseltil- mesinden. kimlik kontrolünden, kam- püs içinde polislerin varlığından yakını- yor. Merkez Kantin'in 'politik' ortamın- dan çıktığınızda, iki kantin arasındaki 'tampon' bölgede yer alan Dr. İbrahim Üzümcü Kültür Merkezi önünde, mer- dıvenlerde oturarak, kolonlardan yayı- lan Quenn parçalan dinleyen öğrencile- re rastlıyorsunuz. Quenn'in sesi biraz et- kisini kaybettiğinde ise karşınıza, biçi- minden dolayı'Altıgen' diye de adlandı- nlan Marmara Cafe çıkıyor. Kapalı ve açık bölümlerindeki tüm masalann, ders çalışan, kitap okuyan, sohbet eden öğrencilerle dolu olduğu bu cafede, yi- yecek çeşidi daha bol ve biraz daha pa- hah. İthal gıda maddelerinin. pizzala- nn, jambonlu. dilli sandviçlerin ve her çeşit içeceğin satıldığı Marmara Cafe'- de, yabana müzik yayını yapan özel radyo kanallan dinleniyor. Bu kantinde görüştüğümüz öğrenciler, "Merkez kantinde sık sık olaylar oluyor. Gösteri- ler, çatışmalar meydana geliyor. Burada daha huzurlu, canlı ve sıcak bir ortam var. Müzik dinleyerek, rahat rahat otu- ruyonız" diyorlar. Sayılarla üniversite Çocuk mezuıılarııı çoğukız 1990-91 öğretim yıhnda "süper" ola- rak tanımlanabilecek 22 öğrenci, 16 ve daha küçük yaşta üniversite diploması aldı. Üniversiteye gjren çocuk yaştaki öğrenci sayısı da gün geçtikçe artıyor. 1991-1992 öğretim yıhnda 16 yaş ve al- tında 4236 öğrenci ünıversiteye kaydını yaptırdı. ÖSYM tarafından hazırlanan 1991- 1992 öğretim yılı yüksek öğretim istatisr tiklerine göre önceki öğretim yılında meran olan 15'i kız 7'si erkek toplam 22 öğrencinin yaşı 16 ve daha aşağı iken 17-20 yaş grubunda 10 bin 640 öğrenci üniversiteden mezun oldu. Aynı dö- nemde mezun olan toplaml 91 bin öğen- ciden 15 bin 535'i 22,13 bin 788'i 23,11 bin 594'ü ise 21 yaşında. Geçen öğretim yılından önce 620 olan 16 yaşındaki öğrena sayısı bu yıl kaydo- lan 16 yaşındaki 3 bin 891 öğrenci ile bir- likte 4 bin 51 l'i buldu. Böylece kaydını yaptıran 16 yaş ve altındaki 4 bin 237 öğrencıyle bırlikte geçen yıl bu sayı 4 bin 889'a ulaştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle