Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8KASIM1992PAZAR
12 DIZIYAZI
Alevi-Süııııi aynıııı siyasi—ıı—
ALİ BULAÇ -İslamıyettekı üç te-
mel inanç ilkesine Aleviler muhalefet
ctmiyor. Allah'ın birliğine. ahiret
inanana vc risalete muhalefet etmi-
yorlar. Kuran'ıdakutsalbirkitapola-
rak kabul ediyorlar. Biz öyle bir döne-
me geldik kî. bizler tarihsel İslamı
sorguluyoruz. Tarihte olan. muılaka
olması gereken ve doğru olan değildir
diyoruz. Kendi kültür tarihimizı. dini
tarihimizi yenıden sorguluyoruz. Yan-
lışı ve doğruyu ayırdetmemiz gerekir.
Bunu da sorgulamanın en pratik yolu
kaynaklaradönmek. Ve İslam dünya-
sında en yaygın slogan Kurarfa ve
Sünnet'e dönmektir. Eğer Aleviler de
kendi kültür tanhini sorgulayıp kay-
naklara dönme gibi bir endişe ortaya
koyarlarsa, bence bu temelde birleş-
memek için bir sebep yok. Ama bu
demek değildir ki özdeşleşelim. dün-
yayı aynı şekildegörelim. Görebilirsek
ıyi bir şey ama görmesek bu bir farklı-
lık olur ve farklılık bir zenginliktir.
tLHAN SELÇUK -Ali Beyden bir
noktayı aydmlatmasıru rica edeceğim.
Ya da ben yanlış anladım. tslami dev-
lette mezhep olmaz dediniz. Peki
îran'daki İsLam devrimi Şii inancına
bağlannuyormu? Bu konuda ne düşü-
nüyorsunuz?
İran niçin Şiiliği benimsedi?
ALt BULAÇ -Bıldiğinız gibi 15.
yüzyıla kadar Iran Sünni bir toplum.
15. yüzyıldan sonra Osmanlı ve Safavi
kavgası, Safavilenn aklına şöyle bir fi-
kir getirir:
'smanlılar'ın, İslam dünyasın-
daki liderliğı Sünni bir temele dayanı-
yor. Biz de bu İslam mezheplerinden
bir tanesini resmi görüş haline getire-
lim ve elimizde de onlara karşı müca-
delede kullanabılcccğımiz dini bir
dayanak, meşruiyet temeli olsun. Böy-
lece İran'ı Şiileştirme yoluna gidiyor-
lar. Bunun için de Suriye , Kuzey
Arabistan ve Irak tarafında Şii alimle-
ri İran'a çağınyorlar. Ve gerçekten de
100 yıl içinde İran Şiileşmeye başlıyor.
Bu gelenek devam ediyor. Bugün
Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz,
resmi din görüşü. bizim açımızdan bir
sorun değil. İran'da devrimden sonra
resmi mezhep değilse bile cumhurbaş-
kanmın Caferi mezhebine bağlı olması
gerekir yolunda Anayasa"ya bir mad-
de konuldu. Bu bildiğim kadanyla
devrimin başından bugüne kadar bü-
tün İslam dünyasında eleştirilmekte-
dir. Bu. İran İslam devriminin bir
ayıbıdır. Mesela Celalettin Farisi,
cumhurbaşkanı olmaya çok elverişli
kişi olmasına rağmen. Caferi olmama-
sı dolayısıyla seçilemedi.
Benzer bir durum Suudi Arabistan'-
da da var. Orada da Vehabilik resmi
mezheptir. Fakat Suudilerin hayat
tarayla, sistemleriyle, ne Vahabilikle
bir ilişkileri var, ne Müslümanlıkla bir
ilişkisi var. Dolasıyla bunlar ilke açı-
sından savunulacak şeyler değil, ama
birer gerçek.
İLHAN SELÇUK -Irak-İran sava-
şının temelinde tabii petrol çıkarlan
olmakla, emperyalizmin hesaplannın
rolü olmakla birlikte, bu savaşı bir
mezhepler savaşı sayabiliriz değil mi?
ALİ BULAÇ -Mezhep savaşı say-
mak çok güç. Çünkü. Irak nüfusunun
yüzde 6O'ı Şii zaten. Şii endişelerinden
hareket etselerdi, İran'ın yarunda yer
abnalan gerekırdi. Orada başka fak-
törler devreye girdi. Devrimci radikal
İslamı temsil eden ve azmhkta kalan
bir gnıp ile Şüler arasında bir çatışma
çıktt. Ve onlann temsilcileri Ayetullah
M.Bakır Es-Sadr ve 79 Şii bilgin Sad-
dam tarafmdan öldürüldü. Irak çapın-
da da bir ayaklanma meydana gelme-
di. Şii dünyanın 160 milyonluk bir
nüfusu var.
Şii dünyasının en büyûk beş ayetul-
lahından ikisi de Irak'taydı. Ama Irak
halkı İran'ın yanında yeralmadı. Do-
layısıyla bu alanda mezhep aynlığıru
belirleyici göstermek biraz güç.
İslamı birbirine kırdırdılar
tLHAN SELÇUK -Sanıyorum dev-
let mekanizmalan savaşa girdi. Ora-
daki mezhepler, dinler. ağırhklannı
yitirdiler. Bir anlamda hatta, halklar
şavaşta fonksiyonlannı yitiriyorlar.
Örneğin, Birinci Dünya Savaşı'nda
Yeni Zelandalılar. Avustralyalılar,
Anzak adı altında geliyorlar. Çanak-
kale'de savaşıyorlar. Şimdi Irak'laki
devlet yapısı, İran'daki devlet yapısına
ters düşüyor. İran'daki devrim, devlet
yapısında büyük ölçüde Şii örgütlen-
mesiyle patladı değil mi? Ve Şiilik bir
karakter haline geldi. Irak kendi iç ya-
pısından çok Suudi Arabistan ve daha
ötesindeki İslami dünyayı bir destek
olarak gördü. Batılılar öyle yorumlu-
yorlar. Az buçuk da gerçeği vardır.
İran'ın devrimci atılımından korun-
mak için Irak'ı İslami bir kalkan ola-
rak gördüler. Kendi içinde birbirlerine
kırdırdılar İslamı, sonuç budur.
ORAL ÇALJŞLAR -Aleviler, Mus-
tafa Kemal'in hilafeti kaldırması nede-
niyle Cumhuriyet'e sempatiyle yaklaş-
tılar. Alevi kitaplarmı kanştırdığmda,
türkülerinde, şarkılarında bu temalara
rasthyorum.. Ama I924'te Diyanet İş-
leri'nin kuruluşundan bu yana, bu ku-
rum Sünnigörüşleri savundu ve Alevile-
re yer vermedi. Osmanlı'dan kalan
gelenekK
kurumsal olarak aynı kalmış.
Sayın İlhan Selçuk sizce bunu nasıl
açıklamak gerekir?
Cumhuriyet'in amacı
İLHAN SELÇUK -Cumhuriyet ku-
rulurken devlet. laik devlet olarak dü-
şünülüyor. 1924'te Diyanet îşleri
Başkarîbğı, hilafete karşı eylemin bir
sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu ku-
rum da, bütün mezheplere ve bütün
dinlere kar$ı belirli mesafede kalamı-
yor doğrusunu isterseniz İslamın Di-
yanet İşleri Başkanlığı var ama Hıristi-
yanhğın düzeni çeşitli mezhepleri de
var. islamın da mezhepleri var. Diya-
net İşleri Başkanhğı'nın o zamanki iş-
levi aşağı yukan, yukandan aşağıya
düzeni zapturapt altına almak. Dinsel
olgu devletin dışına sürülecek Diyanet
İşİeri'nin onun bir mekanizması ola-
rak kullanılması düşünülüyor.
A ekkelerin kapatılmasına gelin-
ce, bir yandan Bçk'*şilerle Mustafa
ğine inanır. Ama uygulamada, bazı
tapınma yöntemlerinin dışında kal-
maktadır. Böyle olunca da rîamaz kıl-
tna zorunluluğu, cenaze namaa dışın-
da yoktur diye düşünüyorlar. Alevi
köylerinde şu anda cami göremezsi-
niz.
Ozaman karşımıza bir sorun çı-
kıyor. Diyelim ki dın dersleri zorunlu.
Devlet naal bir tavır alacak. Devlet te-
tevizyonu nasıl bir tutum içine girecek.
Bu bir sorun olarak bugün duruyor.
Alevi-Sünni sorununu bugün günde-
tne getirenler de bu problemlerdir. O
jaman güncelleşiyor. Buna laik açı-
dan nasıl bakacağız. Bu sorunu aydın-
latmak için Cumhuriyet'te bu diziler
yayınlanıyor. Ben de bunu bir soru
şareti olarak bırakıyorum.
ORAL ÇALIŞLAR -Saym Zelyut,
Aleviler Diyanet İşleri'ndeyok. Yeral-
sınlar mı ?
Diyanet kaldırüstn
RIZA ZELYUT -AJevilerin Diya-
net içinde niye yer almamalan, niye
yer almadıklan tarihsel bir sürecin so-
nucu. Diyanet 1924'te kuruldu. Cum-
İslamda ilk ayrılıHar
Hz. ALİ
MUAVİYE
% KAVGASI
sÖRAL CALISLAR
Yönetimin tümü hemen hemen Su-
ni kesimde. Alevüer dışlanmış durum-
da. Bir de en önemli şey bence yüzyıl-
lar boyunca Aleviler, Sünni yönetim
tarafından düşman edilmek suretiyle
kötülenmişler. Birbirlerine karşı
olumsuz ön yargılarla dolular. Bu
olumsuz ön yargılann içinde genç
cumhuriyetin çıkıp da Alevilikten sö-
zetmesi ve Alevilerin orada temsilini
sağlaması mümkün değildi. Olması
gerekirdi olmadı.
Bırakalım o yıllan. bugün bile res-
men Alevi sözünü devlet görevlileri-
miz ağızianna alamıyorlar. Bundan
korkuyorlar. İkincisi devlet. Alevilerin
bir varlık olduğunu, gerçek olduğunu
bir türlü söyleyemiyor. Resmiyette bu
konuda herhangj bir çalışması yok.
•
Alhan Bey söyledi, okullarda şimdi
zorunlu din dersi, çoculdanmıza ille de
Sünnilik bilgisi niye verilsin. Sünnilik
de verilsin. Aleviük de verikin. 1989
Alevilik Bildirgesi'nde baa temel ta-
leplerimiz olmuştu. Hatta biz o za-
manlar AJeviler de Diyanet'te temsil
edilsin diyorduk. Ama baktık ki, bu
Diyanet olayı yine devlet tarafından
Sünni kurumlann korunması ve geliş-
tirilmesi yönünde kullanılıyor . Biz
dedik ki, o zaman bizim bu kurum
içinde olmamız Alevilere bir kazanç
getirmeyecektir. Biz Diyanet'in içinde
olmayahm, Diyanet'te temsil istemi-
yoruz, bilakis Diyanet İşleri kaldınl-
sın.
Laik bir toplumda devlet din işleri-
rine kanşamaz. Diyanet İşleri devlet
eliyle dine çeki düzen vermede ve bir
müdahalede bulunmaktadır bu da
yanlış. Ne yapmak lazım?
Kemal arasında bir yakınlık var. Ulu-
sal kurtuluş savaşında Bektaşilerin
büyük desteği var Mustafa Kemal'e.
Ama Cumhuriyet ilan edildikten son-
ra laik bir lider olarak bakıyor olaya.
Zaman geçtikçe karmaşık duruma
girdi iş.
Orta ve ilköğretim okullannda
zorunlu din dersleri var. Hoca sınıfa
girdi, nasıl bir tavır alacak. Tabii şu
anda Hıristiyanlann nüfusu İslama
göre azaldı Türkiye'de, ama gene var.
Diyelim ki islamın beş şartından,
üçünü Alevi toplumunun bir kesimi
benimsemiştir. Hacca gitmek. namaz
kılmak, oruç tutmak gibi zonınluk ol-
duğunu kabul etmiyorlar.
Demin Ali Bey'in de söylediği gibi
temel ilkelerde İslamdır. Alîah'ın birli-
huriyet bir yaşında idi. Alevilerin
yüzyıllar boyunca katlini ferman eden
Osmanh yönetiminin yıkılması üzeri-
ne kurulan bir yönetimdir. Bu yüzden
Aleviler Cumhuriyete sahip çıkmışlar-
dır. Bu nedenle, Atatürk, bir zulüm
düzenini sona erdirdiği için, Aleviler
açısından zulüm ve kıyım düzenini so-
na erdirdiği için, çok sevilir. Bugün
Atatürk'ü eleştiren pek çok insan var-
dır, ama onun altında başka nedenler
var.
İ923'te Türkiye Cumhuriyeti ku-
rulduğu zaman bu gökten inmedi. Bu
Osmanlı'nın temelinin üzerinde yük-
seldi. Yöneticilerin çoğu da Osmanlı
paşasıydı. Bunlar laik insanlar toplu-
ma yeni çehre vermek istiyorlar ama
Osmanlı sistemi alttan varlığını sürdü-
riiyor.
emaatlere bırakmak laam.
Sünni insan cami kuracaksa kursun,
hoca tutacaksa tutsun, okul acacaksa
açsın, ama bu vicdan ve din meselesi-
dir. bunun masrafını da kendi karsıla-
sın. Aleviler kendilerine cemevi kura-
caklarsa kursunlar. Paralanyla kur-
sunlar. Ben ne cami ne dc cemevi
istiyorum. Ben niçin devlete bu konu-
da para vereyim. Bu soruyıa pek çok
insan soruyor.
Bu nedenle Diyanet çözüm değil.
Türkiye'nin demokratikleştirilmesi,
eğitimin bilimselleştirilmesidir. Alevi-
lerin de bu konudaki talepleri de önce-
likle Diyanet'te temsil hakkı değil de,
varlıkjannın genel anlamıyla kabulü-
dür. Üzerlerinde zorunlu din dersi gi-
bi, halkta var olan ön yargılar gibi,
olumsuz yargılann silinmesine yönelik
programlara öncelik verilmeli.
SİRECEK
Başbakankk'la hııkıık savaşı
KITABIN
SULEYMAN EGE
A
zm. nayasa bu konuda şöyle demek-
tedir: 'Yasama ve vürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarma uymak zo-
rundadır; bu organlar ve idare, mahke-
me kararlarını hiçbir suretle değiştire-
mez ve bunlarm yerine getirilmesinı
geciktiremez' ve hiçbir kimse veya or-
gan kaynağım anayasadan almayan bir
devlet yetkisi kullanamaz.'
Bu nedenlerle, sıkıyönetim yasasuun
3[c fıkrasmdaki müsaderesine karar
verilmemekle birlikte' sıkıyönetim ko-
mutanlarma imha yetkisi tanıyan hü-
küm, ancak, savalik ineelemesi yönün-
den zaman asımma girmemiş ve yargı
denetiminden geçmemiş yuyınlar \b.
için söz konusu olabilir. Yoksa. yasa
metninde açıkça beraatma karar veril-
miş de olsa' denmesi gerekirdi ki, yasa-
da böyle bir hiiküm yer almamıştur.
b) Başbakanhğın savunmasmda. hiç
gereği yokken, 1402 sayılı yasanın 3,c
fıkrasmm, anayasanm 15. nuıddesine
aykırılığmın ileri sürülemeyeceğinden
söz ediliyor.
Bizim bövle bir sav ileri sürmenüze
bir gereksinim voktur. Çünkü. yüksek
vargı organlarmca kesinleştirilmiş be-
raat kararlarma sahip kitaplarm imha
edilmesi bizzat 3,'c fıkrasına aykırıdır.
Bunu açıklamış buhmuyoruz.
Ama bu inılıa olayı hiçbir yasaya,
anayasanm hiçbir maddesine sığmadığı
gibi aynı zamanda Basbakanlığm da-
yanmak istediği anayasanm 15. madde-
sine de aykırıdır. Anayasanm bu mad-
desi devlet güvenliği ile ilgili önlemlerin
sınırmı çizmektedir. Mahkemelerce ak-
lanmıs kitaplar, mülkiyet hakkı, devle-
tin güvenliği ile ilgili önlemlerin konusu
olamaz.
kiyet hakkı yok edilmistir.
Demek ki anayasanm 15. maddeside
Basbakanlığm savunmasma ve yoru-
muna bir dayanak olamaz ve mahkeme-
lerce aklanmış kitaplarm imha edilebi-
leceği savına hakhltk kazandıramaz.
'öv/e bir uygulamaya olanak tanı-
nırsa sıkıyönetim rejimi hukuk devleti-
nin iistüne ve dışına çıkarılmış olacaktır
ki bu durum anayasa hükümleriyle bağ-
daşmaz.
Sıkıyönetim, anayasada yer alan ve
anayasa ile düzenlenen olağanüstü bir
rejimdir. Anayasanm ikincimaddesinde
ve genel esaslar' başlığı altında cumhu-
riyet devlet şeklinin nitelikleri ve esasla-
rı düzenlenmiştir. Bu maddeve göre
Türkiye Cumhuriyeti bir 'hukuk dev-
leti'dir. Anayasaya göre cumhuriyet
devlet anlavışında bu, yaııi hukuk devle-
tim yasasmm 3 jc fıkrasmdaki yetkiyle,
adli aşamalardan geçmiş, aklanmış ki-
taplarm imhasma gidüemeyeceğini
kendisi de ztmnen kabul ediyor ve bir
varsayımla 'Cumhurbaşkanmm baş-
kanlığmda toplanan Bakanlar Kurulu,
sıkıyönetim halinin gerekli kıldığı konu-
larda kanun hükmünde kararname çı-
karılabileceğinden, gerekli hallerde
böyle biryetkinin kanun hükmünde ka-
ramamelerle sıkıyönetim komutanları-
na tanmması da mümkündur' diyor.
A eki ama sıkıyönetim yasasmm
3jcfıkrasmda komutanlığa tanman yet-
ki mahkemelerce aklanmış kitaplarm
imhasma olanak veriyorsa, böyle bir
yetki için ayrıca yasa hükmünde karar-
name çıkarılabileceğinden söz etmeye
ne gerek var?
Ayrıca belirtelim ki hiçbir yasa, hiç-
bir yasa hükmündi kararname bir hak-
kı yok etmeye yönelik olamayacağı gibi
kesinleşmiş yargı kararlarını ortadan
kaldtramaz.
Sonra burada varsayımlar, mevcul
olmamış kararnameler değil, yasalar
geçerlidir. Devlet adma iş yapanlar,
varsayımlara göre değil, yasalardan al-
dıkları yetkilere göre hareket ederler.
Bütün bu çelişmeler, savunmanm hu-
kuksal dayanaktan yoksun bulunma-
sından kaynaklanmaktadır.
d) Başbakanhk, sıkıyönetim yasası-
nın 3!c fıkrasmdaki 'iadesinde sakınca
görülen' ibaresini ele alırken de tutarlı
olmayan bir yaklaşım içine gırmiştir.
Dava dilekçemtde biz, bu konuyu
şöyle açıklamıştık:
bunu maddede açık olarak ifade etmesı
gerekirdi' demekledir.
Biz 'sakmca 'yı 'suç öğesi taşıma' ola-
rak tanımlamıs değiliz. 'Sakmca', bir
şey'm suç öğesi taşıma ya da suça yol
açma olasılıgmı (ihtimalini) ifade eder
diyoruz. Büindiğigibi 'suç öğesi taşıma
ile 'suç öğesi taşıma olasılığı' hukuk di-
lindefarklı ikikategoridir.
Bir şeyin suç öğesi taşıyıp taşımadığı
yargılama sonunda belli olur. 'Sakm-
ca', yani 'suç öğesi taşıma olasılığı' ise
yargılama öncesi ilerisürülebilir ve yar-
gılama aşamasma kadar idari önlem
atmayı gerektirebilir. Basbakanlığm
savunmasmda yer alan 'biryaymm sıkı-
yönetimce yasaklanması için o yaymm
suç unsuru taşıması gerekli değildir'ya
da 'önleyici zabıta göreviniyerine getir-
mek amacıyla suçtan bağımsız idari
tedbirler alınması mümkündur' biçi-
mindeki anlatımlarm da ancak bu smır-
lar içinde, yani yargılama aşamasma
kadar geçecek süre için bir anlamı var-
dır. Birşeyin suç öğesi taşımadığı yargı-
lama sonunda belli olunca da o şey üze-
rinde hiçbir organ ya da kimse 'sakmca'
ileri süremez.
Basbakanlığm savunmasmda şöyle
deniliyor:
'Bir şeyin sakmcalı olarak mütalaa
edilebihnesi için aranacak kriter 1402
sayılı kanunun 3. maddesinde gösteril-
miştir. Bu maddenin birinci fıkrasmda
sıkıyönetim komutanlarma kamu düze-
nini, genel güvenlik ve asayişi koruma
ve sağlama görevi verilmiştir. Aynı
maddede yer alan yetkilerin kullaml-
masında da... bugörevin baz olarak alı-
nacağı tabiidir.'
tJitleyıyman Ege Başbakanhk aleyhincyakıkm 133 bm607kitabm zaranran
taznûnedUmesiiçm davaaçtı. Başbakanhk savunmasmyaptL Ege
Başbakanhk'mbusavunmasuuyantikuh. Başbakanhkikmdkezsavunmayapn.
L aldı ki anayasanm 15. maddesin-
de '...durumun gerektirdiği ölçüde te-
mel hak ve hürriyetlerin kullanılması
kısmen veya tamamen durdurulabilir
denilmekteu'ir. Dava konusu olayda bir
'durdurma' değil, 'vok etme' söz konu-
sudur. 'Durdurma' burada belli bir hak-
km kulkuulmasmı geçici olarak askıya
almakıır. Oysa dava konusu olavda be-
raat etmiş kitaplar ve buna ilişkin mül-
ti olmak. temel bir öğedir, bundan hiç-
hır koşutda vazgeçilemez. Bir hukuk
devletinde insan hakları güvence altma
almmıştır. 'Mahkeme kararlarma say-
gı. kazanılmış haklara saygı' bu güven-
celer arasmdadır. Sıkıyönetim. hukuk
devletinin üstünde ve onun dışmda bir
rejim değildir. Sıkıyönetim hatinde de
liukuk devletinin ükeleri geçerlidir. Sı-
kıyönetim dönemi içinde de yargı or-
ganlarmca verilmiş ve kesinleşmiş ka-
rarlara saygı duyulacak, bunlara uyula-
caktır. Bu kararlardan doğan 'kazanıl-
mış haklar 'a ilişilemeyecektir. Bilindiği
gibi kazanılmış haklara saygı, hukuk
devletinin, devletin sürekliliğinin temel
bir ilkesidir. ^Kazanılmış haklara saygı
gösterilmeyen yerde hukuk devletinin
varlığından söz edilemez.
Bu nedenle sıkıyönetim komutanları-
nm yetkilerini değerlendirirken anaya-
sa hukukunun bu ilkelerini gözden uzak
tutmamak gerekir.
c) Başhakanlık her nasılsa sıkıyöne
1 asalarda 'sakmca' hukuksal bir
terimdir ve anlamı bellidir: Birşeyin suç
öğesi taşıma ya da suça yol açma olası-
lıgmı (ihtimalini) ifade eder. Yasa ob-
jektif karineler, kanıtlar arar. Bilim ve
Sosyalizm Yayınları'nın kitaplan için
'sakmca'değil, tam tersine 'sakmca'sız-
lık kesindir. Bu kitaplar arasında 'iade-
sinde sakmca görülen' hiçbir kitap
düşünülemez ve ileri sürülemez. Böyle
bir sakmca olsaydı yetkili mahkemeler
oybirliğiyle befaat kararları vermez,
Yargıtay'ca oybirliğiyle onaylanmaz.
cumhuriyet savcılıkları takipsizlik ka-
rarları vermezlerdi. Hiç kimse yargı
organlarmca aklanmış kitaplarm 'sa-
kmca' taşıdığmı ileri sürerek bunları
imha yetkisini kendisinde göremez. Hiç
kimseye böyle bir yetki verilmemiştir,
verilemez.
Başbakanlık bu açıklamamıza karşı
'sakıncanm anlamı suç öğesi taşıma
olarak düşünülse idi kanun koyucunım
ncak kesinleşmiş beraat kararla-
rma sahip kitaplan imlıa etmek bu gö-
revin bir gereği olamaz. Yargı organla-
rınm kararlarmm çiğnenmesi, mülkiye-
tin yok edilmesi, kamu düzenini genel
güvenlik ve asayişi korumanm bir gere-
ği olamaz. Yasaların süzgecinden geç-
miş, aklanmış kitaplarm kamu düzeni-
ni, genel güvenlik ve asayişi bozacağı
düşünülemez ve ileri sürülemez.
Bu nedenlerle Basbakanlığm 'adı ge-
çen kitaplarm beraat ve takipsizlik ka-
rarları almış otmaları (imha) yetkisi-
nin kullanılmasmı bertaraf edemez'
biçimindeki savmın da inandırıcı bir ya-
ni olmadığı ortadadır.
d) Yine Basbakanlığm savunmasm-
da'... Bu kitaplarm yasiak yaymlar kap-
samma alınması 1982 tarilıinde olduğu
gibi yargı mercileri ile idari mercilerin
farklı kriterleregöre karar verdikleri de
malumlarıdır' denilmektedir.
A. ani bu kitaplar yargı organları-
nm kararlarıyla yasalar m ölçütünaen
geçirilerek aklanmışlardır, ama idare
sonradan idari bir ölçüt kullanarak bu
kitaplan yasaklamış ve imha etmiştir
denilmek isteniyor.
Bu savm da yerinde olmadığı açıktvr.
İdare, yargı organlarmdanfarklı kriter-
lere göre karar verse de anayasa hükmü
olarak son sözü 'Türk milleti adma yar-
gı yetkisini kullanan' mahkemeler söy-
ler. Davalı idarenin yanıtmda ileri sü-
rüldüğügibi devletin karar mekanizma-
larmdafarklı kriterlerin geçerli olması
halinde her şeyden önce idare mahke-
melerine gerek kalmazdı. Bu gibisavlar
yasalar düzenine, anayasal sisteme ay-
kırıdır, hukuk devleti ve devletin bütün-
lüğü ilkelerine lemelden aykırıdır.
ej Dava dilekçemizde sıkıyönetim
komutanmm 'tam sıkıyönetimin bitme-
sine yakm bir sırada' verdiği emirle 133
bin kitabımt yaktırdığmı belirtmiştik.
Buna karşı Başbakanlık, 'imha işle-
minin tam sıkıyönetimin bitmesine ya-
km bir zamanda yapıldığı iddiası tutarlı
görülmemiştir... ayrıca Ankara'dan sı-
kıyönetimin 19 Temmuz 1985'te kaldı-
nlacağı 8.6.1985 tarihli Resmi Gazete -
de yayımlanmıştır ve 28.5.1985 tarihin-
de Ankara'dan sıkıyönetiminin kaldırı-
lacağı belli değildir' diyor.
Oysa imha emrinin verildiği 28 Ma-
yıs 1985 tarihinde Ankara'dan sıkıyö-
netimin 19 Temmuz 1985'te kaldırda-
cağı bellidir. Milli Güvenlik Kurulu 26
Mayıs 1985'te bu konuda 'tavsiye' ka-
rarı almış ve bu karar aynıgün TR T'nin
akşam haberlermde yayımlanmıştır.
Milli Güvenlik Kurulu'nun 'tavsiye'ka-
rarı 27 Mayıs 1985 günlü gazetelerde
de geniş yer almıştır. Bunu ek olarak
sunduğumuz ogünün gazete haberleriy-
le belgelivoruz.
Görüldüğü gibi Basbakanlığm bu ko-
nudaki savıdadayanaksızdır. Ankara'-
dan sıkıyönetimin kaldırılacağı tarih 26
Mayıs 1985'te kararlaştırılmış ve he-
men iki gün sonra 28 Mayıs 1985'te,
Ankara Sıkıyönetim Komutanı kitapla-
rımm imha edilmesmi emretmiştir."
Başbakanlık'ın savunması
Yanıtımıza karşı Başbakanbk 17.6.
1986'da savunmasmı yaptı. Başbakan
adına mahkemeye gönderilen ikinci
savunma şu:
"Savunmamız:
'avacının cevap dilekçesinde yer
alan hususlar, dava dilekçesinm tekrarı
niteliğinde olup iddialarına karşı itiraz-
larımız, birinci savunmamızda etraflıca
karşılanmış bulunmaktadır.
StRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Ben Avruna'daykenL
Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde dolaşırken Metin Eloğlu'-
nun dizelerini mırıldanıp, kendi kendime güler, eğlenir-
dim... Eloğlu'rtun "Le Grand Parmak La Porte" şiirinin
dizeleri şöyle:
"Sevgili Şermin, Hayrünnisa, Saadet Hanım;/Bu mem-
lekette aydın kan yokt diyen efendiler;/Geçerken şöyle bir
uğrayın perşembeleri./Vallah topunuzla sidik yarışı
eder.../ Mozart hatırlatınca da Beethoven ezber;/Matma-
zelinden mandolin dersi almış kadın./Heykel konusunda
alkışı milyon değer;/Şahiter Dokümcü izak'la Despieau'-
nun baldızı, canım.../Sen kim oluyorsun, ben kim oluyo-
rum, o kim oluyor?/Koskoca Yahya Kemal'e tenezzül
etmemiş kadın!/ Ayaküstü Verlaine, yatağa girince Baı>-
delaire./Dikkat edin, pörsümesin kauçuk memeleri,/
Şurasına yastık, burasına minder./Bedri Rahmi'ymiş,
Balaban'mış... boş verir öyle şeylere;/Salvador Dali'yi
sokakta görmüş kadın.VGitse gitse Muhsin'e gider,/Düm-
büllü'ye gitmez tabii/Comdie- Française seyretmiş kadın.
/Le grande parmak la porte, yaaa, ne sandın?/Gâvurca-
nın ruhunu bilirmiş meğer!/ Sanatsever, oğlansever, kız-
sever.../Kendisi kısır, kocası hadım.
Ne de olsa Avrupa görmüş kadın!"
Göz ucuyla dolaştığım kimi Avrupa ülkelerini, birkaç
"Ankara Notları"na sığdırmam kolay değil; olsa olsa dizi
olabilir! Ankara'ya döner dönmez yokluğumda, "Ben Av-
rupa'dayken!" gelmiş okur mektuplarına baktm. Yerel
seçimlerden önce yazılmışlardı. Gazi Üniversitesi öğren-
cisi Ufuk Yurt'un 23.10.1992 günlü mektubu şöyleydi:
"Sayın Ekmekçi,
Uzun süredir size yazmak istiyordum, ama bir türlü ol-
madı. Ben 25 yaşında üniversite öğrencisi bir okurunu-
zum. Yaklaşık 1983'ten beri (o malum dönem haric)
Cumhuriyet okuruyum. Cumhuriyet okurken çok keyifle-
niyor, bilgileniyor ve bunları başkalarına aktararak onla-
nn da bilgilenmesini sağlayabiliyorum.
Birkaç gün önceki yazınızda Erdal Inönü hikayelerini
eleştiren ve Baykal'ın aleyhine yazıyorsunuz diye tepki
gösterenlere yer vermiştiniz. Sayın Ekmekçi, ben bu in-
sanların görüşlerine katılmıyorum, ayrıca Baykal ve yan-
lılarının genel seçimlerde ve sonrasında partiyi başarısız
gösterebilmek için neleryaptıklarını yazmanızı istiyorum.
SHP, bu insanların engellemeleriyle sürekli tökezle-
miş, kurultaylardan çıkamamış bir partiydi. Arök içindeki
'safra'ları atmıştır. Bence daha da güçlenmiştir. Bu aşa-
mada sizlerin, demokrasiye inanan tüm sosyal demok-
ratların desteğine ihtiyacı vardır.
Yazılarınızda bakanlıklanmızın başarısını anlatın ne
olursunuz? Küstahlıkla size, ne yazacağınızı söylediğimi
düşünmeyin. Böyle bir şeyi akltmdan dahi geçiremem.
Ama SHP nin sizlerin desteğine (özellikle bugünlerde)
gereksinimi var.
Bir de blucin giymeye heves ederek uzlaşmacı olduğu-
nu düşünen hizip başı Baykal ve ANAP Genel Başkanı
Yılmaz'ın birbirini destekleyen demeçlerini gazetelerden
okuyoruz. SHP'nin bu düşüncedeki CHP ile birleşmesinin
ne SHP'ye ne de sosyal demokrasiye bir yarar getirece-
ğine inanmıyomrr.. Benim gözümde bugünkü CHP'nin
ANAP'tan hiçbir farkı yok.
SHP yeni hastalıktan kalkmış bir insan gibi. Ona iyi ba-
kıp, güçlendirmemiz gerekiyor. Siz Cumhuriyet yazarları-
nın vitaminleri ise bu insanı güçlendirecektir.
Saygı larımla."
Izmir'den Nurettin Bozkurtdaşunları yazmış:
"Sayın Mustafa Ekmekçi,
Size daha önce de bir şeyler yazmıştım, ama sonra
yazdıklarımı saçma bulmuş, mahçup olmuştum. Aslında,
siz Cumhuriyet yazarlan ile ilerişim kurmak gibi bir ama-
cım vardı; işin önemli yönü buydu.
Şimdi ise SHP'yi CHP'den ayrı düşünen, kendilerini
gerçek CHP'nin sahipleri sayan ve solun bölünmesinin
getireceği çok zararlı sonuçları göremeyen bölünmüş'-
lere şunları söylemek isterim:
- CHP idealini bugüne taşıyan SHP değil mi?
- SHP bayrağındaki altı ok neyi anlatır?
- Hinthorozu'ndan daha çok CHP'li olabilir misiniz?
- Halen SHP'de bulunanlar CHP felsefesinden başka
şeyler mi düşünürler?'
Sonuç olarak: Seçimlerde barajı da aşamayıp kıçüstü
oturacaksınız ve tarih solun iktidar olma şansına engel
olduğunuz için basiretsizliğinizi yazacaktr."
Cumhuriyet kurulduğundan beri Cumhuriyet gazetesi
yayınına başlamış ve yaşamını sürdürmüştür. Hem de en
doğru yolda... Siz Cumhuriyetciler en doğru yolun ve Ke-
malizmin en güclü savunucularısınız. Yolunuz açık ola!
"Ellerin lafı batsın!"
• • •
Taşlama ustası Ozan Hasan Çelebi de yokluğumda şu
dörtlüğü düşmüş:
"Yeniden doğdu doğurgan CHP,
Baştan beri, baştan sona yanlış yapılandı;
O ki yanlış bir adam kondu büyük mirasa,
Valla, o büyük parti asıl şimdi kapandı."
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4
1/ Kum, cakıl ve
mucurun buldozerle
sıkıştırılmasıyla ya-
pılan yol. 2/ Kısa ve
uç bölümü geniş bir
tür kılıç... Çok anla-
yışlı ve sezgili kimse.
3/ "O yer" anlanun-
da kullanılan söz...
Kafkasya'da ve
iran'ın kuzeydoğu-
sunda yaşayan Türk
soyundan halk. 4/
Eski Mısır'da güneş
tanrısı... Kalabalık
bir şeyin arkası kesil-
meyen bir geliş durumunda olması.
5/ Eti yenen bir cins mürekkepbalı-
ğı. 6/ Satrancta bir taş... Bir calgı.
7/ "OI büt-i sana mey nûş
eder misin demiş / Elaman ey dil ne
müşkilter sual olmuş sana" (Ne-
dim)... Gözleri görmeyen. 8/ Yaba-
nıl incir ağacına ve bu ağaçlarda döl-
lenmeyi sağlayan sineğe verilen ad...
Aynı tiyatroda çalışan oyuncular top-
luluğu. 9/ Ünlü kişilerin cinsel ya-
şamlannı gözetleyip fotoğraflayan gazetecilere verilen ad.
YUKARIDAN AŞAGlYA:
1/ Çiçeksiz bitkilerde üreme organı... Ilgi cekici ve degisik kimse.
2/ Ayağın yüksek olan üst bölümü... Bir göz rengj. 3/ tyi, gü-
zel.. Bir burç adı. 4/ Baryum elementinin simgesi... ABD'yi oluş-
turan eyaletlerden biri. 5/ Bir pamuk türü. 6/ Yapılması gerek-
li olan sey... Uzaklık işareti. 7/ Mavi peri knşu da denilen En-
donezya'da yaşayan ötücii bir kuş... Sunma. 8/ Sazın en ince
ses veren teli... Simge 9/ Eski dilde engerek yılanı... Kumar oyun-
lannda kâr ve zarar olmadığını belirtmek için kullanılan söz-
cük.
İNSAN SICAĞI
Erdal Atabek
5. bası 10.000 lira (KDV içinde)
Çağdas Yaymlan Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
ödemeli gönderilmez.