Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 EKİM 1992CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
VahZavallı
Kutsal Mülkiyet!
Neyazık ki kamusal mal varhğımızın en değerlisi her geçen gün birazdaha
yok olup gitmektedir.
M.TULUİ SÖNMEZ Hukukçu.MimarSinanÜni.Öğr. Görerlisi
"İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kayna-
ğı ve Temelleri Üzerine Konuşma" (Çev.
Rasih Nuri İleri. Anadolu Yay.) adlı kita-
bında JJ.Rousseau şöyle den "Bir toprak
parçasının etrafını çitle çevirip 'bu bana ait-
tir" diyebilen, ... ilk insanlar uygar toplu-
mun kurucusu oldu. Bu sınır kazıklarını
söküp atacak ... olan adam, insan türünü ni-
ce suçlardan. nice yoksulluklardan ve nice
korkunç olaylardan esirgemiş olurdu..."
Rousseau aynı yapıtında. mülkiyeti "ilk
işgal" ve mülkiyet hakkını da "ilk işgal hak-
kı" olarak görür ve bu düşüncelerini şöyle
açıklar: "...Çünkü kanunlar var olmadan
önce insanın kendisiyle eşit olan insanlan
kullaştırmak için ... onlann malına saldır-
maktan ya da onlann malinın bir kısmını
kendine mal etmekten başka yolu yoktur'".
Bugün ülkemizde bu olay yeniden yaşan-
maya başlamıştır. Jnsanlık tarihinin taa
diplerinde, ilkel çağlardaki gibi... Şu aynm-
la ki. o zamanlar henüz çimento icat edilme-
mişti... Doğayı kemirip yok eden şu kor-
kunç bela.
Türk obalannın Anadolu'ya yerleşme sü-
recinde, göçebe yaşamda, hatta obalann
yerleşmesiyle Türk köylerinin ortaya çık-
ması sürecinde "mülkiyetten". günümüzün
diliyle "iyelikten" söz edilemez: "...Köy.
başlangıçta genellikle birkaç patnyarkal ai-
le halinde ortaya çıkmakta... Göçebe hayat-
ta çadırlarda yaşayan bu birim. Türkmen-
lerde "aile" anlamına "aul" (avlu-ağıl)
ismini taşıyordu. Toprak. köy cemaatinin
ortak malı sayılıyor ve patnyarkal aileler
arasında... periyodik olarak taksim edili-
yordu. Cumhuriyet Türkiyesi'nde yapılan
bazı araştırmalar, günümüzde bile bu ilkel
üretim biçiminin kalıntılannı ortaya koy-
muştur."(a.g.e.)
Osmanlılığın ilerleyen dönemlerinde de
özel mülkiyetin, 1858 tarihli Arazi Ka-
.nunu'nda hukuksal nitelikleri belirlendiği
;gibi ancak pek istisnai bir iyelik biçimi oldu-
ğu bilinmektedir. Tahrir defterleri üzerinde
yapılan çalışmalardan da anlaşılacağı gibi.
imparatorluk topraklannın %87'si mirî
arazi niteliğindeydi. Mülkiyeti devlete (bey-
tülmale) ait bu topraklann iyeliği ne dirlik
sahibi sipahilere ne üzerinde çalışıp işleyen
reayaya aitti. Reaya bir nevi kiracı, dirlik
sahibi sipahi ise sadece "menfaati arz" sahi-
bi. yani toprağın kullanım. yararlanmak
hakkının sahibiydi.
Güruhun becerisi
Anadolu topraklan üzerinde taşınmaz
iyeliğinin (toprak mülkiyetinin), cumhuri-
yet dönemiyle Medeni Kanunumuzla birlik-
te 1926 yılından sonra başladığı. ondan
önceyse Osmanlı halklannın iyelik hukuku-
na, taşınmaz mülkiyeti kavramına yabancı
olduğu bilinmektedir.
Hatta ne cumhuriyet, ne hukuka bağlı
devlet kuruluşu da sökmemiştir bu "400 ça-
dırlık bir aşiretten cihangirane bir devlet
kuran" ecdadımızm kanından gelen bazı to-
ramanlar için. Onlar. (herhalde bunlar eş-
raf. ağa. ümera ve ekâbiran. velhasıl müte-
gallibe takımından başkası olamazdı) gaza
geleneğini sürdürüp. sahiplidir- sahipsizdir
dinlemeden kırda ya da kentte nerede bir
toprak parçası görseler gaspedenlerdir.
Kurtuluş Savaşı'nda. babalanmızın düşma-
nın elinden geri aldıklan topraklan. bu kez
de onlar yağmalamaya başladılar. Hem de
yalnız bilek gücüyle değil. yasal yollardan.
Mülkiyeti kutsallaştıran işte bu güruhtur.
Ama hangi mülkiyeti? Yağmalayıp gasp et-
tikleri topraklann mülkiyetini. Türk mille-
tinin efendisi olup henüz bir kanş topraği
bulunmayan Türk köylüsünün topraklan-
dınlması için bir yasa çıkanlacak olsa. Yüce
Meclis"te kıyametleri koparanlar yine on-
lardır.
Görkemli Roma'da boylanıp. bugünün
medeni yasalannda dallanıp budaklanan
mülkiyet hukuki kurumu bunlann elinde
yozlaşmakta. Bugün ülkemizde mülkiyet
kurumu ne anayasamızdaki. ne Medeni Ka-
nunumuzdaki tanımlamalara uymayan; ne
ilk çağlardaki. ne liberalist rejimlerde, ne
sosyalist rejimlerdeki tanımlamalarla bağ-
daşmayan. hukuki öğelerinden kopuk bir
biçimsizliğe bürünmektedir. Onu kutsayan
ve ona toz konduranlan zindanlarda çürü-
tenler tarafından.
İnsanlık tarihinin en eski hukuksal ku-
rumlarından olup. günümüze kadar ayakta
gelebilen taşınmaz mülkiyetinin ülkemizde
ipliği nasıl pazara çıkarılıverdi? Dedik ya.
milletimiz (Allah zeval vermesin) zaten ol-
dum olası bu "hukuksallığa" pek yatkın
değildir. Ama hukuka bağlı olarak yürütül-
mesi gereken bir işi, hukuksal kalıplara uya-
rak. hukukiliğin dışına nasıl dışlanacağını
da cin gibi bilir. Ancak biz burada kentlen-
mize musallat olan kent mafyasından. gece-
kondu simsarlanndan söz etmeyeceğiz.
Onlar zaten hukuku tanımıyorlar ki iyelik
hukukuna. mülkiyete şapka çıkarsınlar. Sö-
zümüz mülkiyeti (taşınmaz mülkiyetini).
yasalar yoluyla. medeni hukuktaki temelle-
rinden söküp hukuki zeminin dışına itele-
yenleredir.
Taşınmaz iyeliği (mülkiyeti) T. Medeni
Kanunu'nun 632. ve izleyen maddelerinde
tüm esaslanyla tanımlanmış ve açık hü-
kümlere bağlanmıştır. 4 Nisan 1926"da ya-
yımlanan bu kanun, 936. maddesi gereğince
4 Ekim I926"da yürürlüğe girecektir. Deme-
ye kalmadan 15 gün sonra alelacele 19.4.
1926 günlük ve 810 sayılı bir kanun yürürlü-
ğe konarak. "zamanaşımı veya senetsiz ola-
rak edinildiği iddia edilen araziler" müraca-
at edenin adına "mülkiyeti tapuya tescil"
ediliyor. Medeni Kanun 'kabul olmuş. hatta
ilan da olunmuş. pekiyi. öyleyse bu temel
kanunun taşınmaz mülkiyetiyle ilgili hü-
kümlerini bir anda bertaraf ediveren bu ya-
sa kimler tarafından. kimler adına yürürlü-
ğe konuveriyor.
Arazi mafyası cenneti!
Burada bir noktanın üstünde durmak ge-
rek. Bu yollardan ele geçirilen topraklann
özel ya da kamusal olması farklı durumlar
yaratmasına karşm, önemli olan. taşınmaz
iyeliği hukuksal temellerinin. bağlı olduğu
rejim içinde, yine o rejimin savunuculan ta-
rafından çökertilmesi, kutsadıklan iveliğin
(mülkiyetin) hukuksal köklerinin yine on-
larca sökülmesidir.
Bir sistem, bir rejim içinde yerleşmiş bir
hukuksal kurum (müessese). karakterlerini
kaybediyor. biçimsizleşiyor. yozlaşıyorsa. o
rejim de bir sarsıntı geçiriyordur herhalde.
Sorun bu yozlaşmanın nedenlerindedir.
Toplum mu bunu istiyor? Yoksa asıl neden.
üstyapıyı oluşturanlann yetersizliği. niıelik-
sizliği midir? Ya da pek hayra yorulmaya-
cak niyetleri mi?
"İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykın
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ...
Hakkında Kanun" adlı yasa, adından da
anlaşılacağı üzere adeta İcanunsuzluğu ka-
nunileştiren bu yasadır. Halk dilinde "imar
afff" diye nitelenen bu yasanın özellikle 9 ve
10. maddeleri taşınmaz mülkiyetinin edinil-
mesiyle ilgili hükümleri sorunsal duruma
getirir niteliktedir ya da niteliksizliktedir.
Vakıflar dahil tüm kamu arazilerinin üze-
rinde yapılan plansız, projesiz kaçak yapıla-
nn (2. 3 ve daha çok katlılar dahil) gecekon-
du kabul edilerek sahıplerine "tahsisi".
"tapu tahsis belgeleri" verilmesi ve bunlara
"tapu" verilmesi; "ıslah imar planlanna"
(imar planlamasını. dolayısıyla sağlıklı kent
gelişimini alt üst eden bir planlama ucubesi-
dir bu ıslah planlan). "kadastro planlanna"
dayanarak tapu verilmesi: "hisseli veya özel
parselasyonlara" dayanarak valilik ya da
be'.ediyelerce tapu verilmesi. kadastrosu ya-
pılmamış yerlerde bile bazı kayıt ve koşul-
larla kadastro müdürlüklerince tapu veril-
mesi. özellikle büyük kentlerimizi bir arazi
mafyası cenneti ne çevirmiştir.
Hele bir çok yasamızda (Turizmi Teşvik
Kanunu gibi. Çevre Kanunu ve Çevre Ba-
kanlığı'nın kuruluş ve görevleriyle ilgili ka-
nun hükmünde kararname gibi vb.) kamu-
sal arazilerin özel kişilere tahsisi. kamu
haklarını olduğu kadar. kamu yarannı da
zedelemekte olduğu halkın dilindedir ve
Park Otel. Svvissotel vb. gibi hotbehot giri-
şimler toplumumuzun kamusal topraklar.
kamusal değerler üzerindeki haklannın na-
sıl yasalara ("kitabına" desek daha doğru
olur) uydurularak çiğnendiğinin somut ör-
nekleridir. İmar Kanunu (3194 sayılı) 9
Mayıs 1985 gününde yürürlüğe girmiştir.
Bu yasanın içine 2960 sayılı Boğaziçi Ka-
nunu'yla ilgili bazı maddeler konmuştur.
Neden Boğaziçi Kanunu'yla ilgili hükümler
İmar Kanunu içine konur? Öyle hükümler
ki. Boğaziçi Kanunu'nun ruhunu, amacını
berbat eden hükümlerdir bunlar. Sıkı bir
yapı yasağı konan Boğaziçi'nin Öngörünüm
Bölgesinde, arsalann birleştirilmesine ve
bunlar üzerinde blok adedi serbest olmak
üzere inşaata müsaade olunur. İmar Ka-
nunu'nun 47. maddesiyle. Sonuç: 1411 villa
bir anda mantar gibi kaplar Boğaziçi'ni,
öbür kaçaklan saymıyoruz. Yok edilen sa-
dece özel ve kamusal arazi üzerindeki kamu
yaran. kamu haklan değildir. Kamu, doğal
ve kültürel değerler üzerindeki haklanndan
da yoksun bırakılmaktadır. Bu haklar da
bir tür "ayni" (nesnel) haklardır. iyelik hak-
landır.
Çevre Kanunu'nun 1. maddesi şu tümcey-
le başlar: "Bu kanunun amacı bütün vatan-
daşların ortak varlığı olan çevrenin korun-
ması..." Evet. "çevre" üzerindeki baklan-
mız mülkiyet hakkı gibi nesnel bir haktır ve
yine bu hakkımız "iştirak halinde mülki-
yet" hakkında olduğu gibi bütün vatandaş-
Iann ortak mal varlığıdır.
Ne yazık ki kamusal mal varlığımızın en
değerlisi her geçen gün biraz daha yok olup
gitmektedir.
ARADABIR
VEDAT GÜNYOL
Geçmişten Bugune...
Nice nice önce okuyup da, sonradan ele alırım diye bir
kıyıya attığım bir kitap var önümde: Louis Rambert (Lui
Ramber)in "Gizli Notlar" adlı yapıtı. Yazar, 1895-1905 ara-
sında Türkiye'de yaşamış ve günü gününe izlenimlerini
kaleme almış. Bir Türk dostu olduğu, Halit Ziya Uşaklıgil-
in, yanında çırak olarak, çevirmen olarak çalıştığı günlerin
anısmda şu sözlerle tanıyoruz onu. Şöyle diyor Halit Ziya:
"Mösyö Ramber'le ilişkime ancak, otuz yaşlarmda iken, o
da hiç olmazsa benim yaşımın iki katına varmışken başla-
dım. O, Tütün Tekeli yönetimine genel müdür olmuştu...
Bütün çalışmalarında ve girişimlerinde Mösyö Rambert'i,
hukukunu savunduğu kurumlar kadar memleketin çıkarla-
nna dikkatli buldum. istibdat içinde, cahillik içinde, karan-
lıklara boğulan bu memleket hakkında o zaman derin bir
acı duyardı. Ne zaman ki Meşrutiyet ilan edildi, o da her-
kes gibi birdenbire Türkiye'nin ufuklarında bir başka gü-
nün doğuşuna inandı. Ne var ki o güneşin etrafında gittikçe
yoğunlaşan bulutları gördükçe, onun da yüzünde kaygı
karartıları birikti."
1895-1905 arasında istanbul'da yaşayan Louis Rambert
günü gününe izlenimlerini kâğıda dökmüş; bir Türk dostu
olarak da, padişahın çevresinde yuvalanmış politikacıla-
rın içyüzlerini yakından izlemiş, uzüle hayıflana.
Ben bu yazımda, Louis Rambert'den yaptığım alıntıları
sizlere sunarken, geçmişle günümüz arasında, yani eskiy-
le yeni arasında bir koşutluk var mı yok mu sorununa ışık
tutmak istedim. Bakalım, dünden bugüne neler neler kal-
mış bir değişmez tutumlar olarak.
Daha o yıllarda Amerikalıların iktisadi istila hastalığına
tutulduğunu da belirten Louis Rambert şöyle diyor bir yer-
de:"KâmilPaşa.izmir'evali olarak gönderildi.Şimdikisad-
razam (kim?), hırçın, paradüşkünü, azakıllı, girişimfikrin-
den yoksun bir adamdır. Bir oğlu ile bir damadı var. (Buna
dikkat). ikisi de az çok açık açık bir tarzda işleri inceleye-
rek kişisel çıkarlarını sağlama yollarını ararlar." (Helal ol-
sun).
Louis Rambert, Türkiye'nin içinde bulunduğu çıkmazın
maliye ile ilgili olduğunu ileri sürüyor ve şöyle diyor: "Da-
hilivesiyasikargaşalığınen büyük amilimaliyenin fukara-
lığıdır." Yazar bu sözlerle, bizim bugünkü enflasyon dedi-
ğimiz canavarın, o gün bugün, Türkiye'nin yakasını bırak-
madığı gerçeğini dile getirir gibidir.
Bizim yazar, Fransız kafasıyla bizi süzerken, bakın neler
.neler söylüyor: Bir kez diyor ki "Dün maliye nezaretinegit-
îtim. Oradaki garip bir izlenimimi kaydetmeden geçemeye-
'ceğim. Bütün dairelerde ne dolap ne de kütüphane var
Evrakın, belgelerin, yazışmanın tasnifine hizmet edecek
eşya yok. Oysa bunlann bütün dairelerde bulunması ge-
rek." (Bugün ne durumdayız?) Bırakalım bu ıvırzıvır işleri
de, gelelim Türkiyemizin can alıcı sorununa, yani Türkiye'-
nin çağdışılıktan kurtulup Batı uygarlığına kucak açması-
na, açabilmesine.
Louis Rambert, en sonunda, Türkiye'nin, o sevip saydığı
Türkiye'nin esenliğe ulaşması istemini dile getirirken o
günlerin Fransası ile bir koşutluk kurarak, çıkar bir yol arı-
yor ve şöyle diyor:
"Henri IV zamanındaki Fransız maliyesi ile şimdiki Os-
manlı maliyesi bozukluk itibariyle birbirlerine çok benze-
mektedir. İki milletin en küçük sahaflarında bile buna koşut
benzerliklere rastlanır. Sonunda şu sonuca varılır. Türkler
birkaç yüzyıl geri kalmışlardır. İşte bu kadar!"
Yazar sözünü sürdürüyor ve "Eğer", diyor, "iyi bir hükü-
metleri olsa, uygar milletlerle aralarındaki mesale farkmı
pek çabuk kaparlardı. Ama bunun için Türklere büyük bir
ıslahatçı, birkurtarıcı gelmeli. Peygamberin büyük bir pey-
gamber olduğunu, ama softalarla, sufilerin Kur'an'ı yanlış
yorumlayarak saçma fikirleri ortaya attıklarını anlatmalı.
Softa inanışının, matematik ve astronomi gibi pozitif bilim-
lerle olsun, ekonomik gereksinimlerle olsun, taban tabana
karşıt olduğunu açıklamalı. Kendilerini ilkellikten kurtara-
rak uygarlık ışığı ile gözlerini ışıklandırmalıdırlar. Tür-
kiye'nin geleceği, ancak böyle bir kurtarıcının ortaya çıkı-
şıyla güven altına alınabilir."
Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk'ü müjdeleyen bu
önseziye merhaba diyorum.
GENÇIER!
TURKUAZHOLDİNG'in
gerçekleştirdiği birtanıtım kampanyasındagörev
almaya ne dersiniz?.
Eğer;
MÜHENDİSLİK öğrencisi veya mezunuysanız ya da
PAZARLAMA ve HALKLA İLİŞKİLER'de
yeteneklerinize güveniyorsanız
bizi arayın
3KASIM1992SALIgünü
saat18.00'e kadar
telefonlarınızı bekliyoruz.
* Bu organizasyonda başarı gösterenlereTURKUAZ
şirketlerinde iş imkanı sağlanacaktır.
TRİART Halkla İlişkiler ve Reklamcılık A.Ş.
BahartyeCad.No: 58-4 Moda
3460974-3473536
tLAN
MALATYAASLİYE
3. HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dos>-a No: 1992/25
Davacı Süleyman Yılmaz ve-
kiü Av. Fuat Karaku^ tarafından
davalılar Kamber Yılmaz, Celal
Özbek, Mahmut Özbek, Musta-
fa Özbek, Vural özbek, Musta-
fa Yılmaz, Sultan özbek,
Nazmiye Güler, Belgizar Yılmaz
ve Ihsan Yılmaz aieyhine açılan
iştirak halindeki mülkiyetin
müşterek mülkiyete dönüştürül-
mesi davasının devamı sırasında
davalılar adrcsı meçhul olduğun-
dan adlanna ilanen tebligat ya-
pılmasına karar verilmiş
olmakla;
Davalılar Celal Özbek, Mah-
mut özbek, Mustafa özbek,
Vural Özbek, Mustafa Yılmaz,
Sultan özbek, Nazmiye Güler ve
Belgizar Yılmaz'ın duruşmanın
atılı bulunduğu 24.11.1992 günü
saat 9.00'da mahkeme salonun-
da bizzat hazır bulunmalan ve-
ya kendilerini bir vekille temsil
ettirmeleri aksi takdirde duruş-
malara yokluklarında devam
edilip, yokluklannda karar veri-
leceği hususu dava dilekçesinin
tebliji yerine kairn olmak üzere
ilan olunur. Basın: 51018
TÜRK
KALPVAKFI
•
Sağlık Merkezlerimiz,
H i z m e t ı n ı z d e û ı r .
DUYURU
SHP Genel Başkanı ve Başbakan Yrd.
Sayın ERDAL tNÖNÜ
31.10.1992. Cumartesi Tstanbul'da
TÜM İSTANBULLULAR DAVETLİDİR
Saat:
Saat
Saat
Saat
Saat
12.00
13.00
14.30
16.00
17.00
Gümüşpala/Avcılar
Haznedar
Çiftlik/Bağcılar
Sahil Yolu Tuzla
Dörtyol Maltepe
31.10.1992 CUMARTESİ GÜNÜ
SHP KONSERLERİ
Saat 11.00 Nuray HAFİFTAŞ/Avcılar
Saat 12.00 Hakan PEKER/Haznedar
Saat 13.00 Selahattin ALPAY/Bağcılar
Saat 15.00 Nuray HAFİFTAŞ Tuzla
Saat 15.00 Fatih ERK.OÇ ve
Selahattin ALPAY/Maltepe
SHPİSTANBUL.İLÖRGÜTÜ
VEFAT
Merhume Faize Selen ve merhum Hamid Sadi Selen'in
oğulları. Orhan Sadi ve Neriman Selen'in ağabeyleri, Shirley
Epir ve merhum Bülent Epir ve Burak Epir'in enişteleri,
Fürûzan ve Hüseyin Yörûk'ün dünürleri, Faizc. Ali ve
Nilüfer Selen'in amcalan. Selim Ünel'in dedesi. Ayşe Selen,
Zeynep ve Mustafa Yörûk'ün babalan vc Nevin Selen'in
sevgili eşi
t. TURHAN
SADİ SELEN
vefat etmiştir. Cenazesi. 31.10.1992 Cumartesi günü (bugün)
Şişli Camii'nde kıhnacak öğle namazından sonra
Rumelinisan Aile Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
AtLESt
İmza-Söyleşi Günü
NEVVAL ÇİZGEN
Aşfcın Ölümcül Etkileri'ni
imzalıyor.
31 Ekim 1992 cumartesi
Akademi Kitabevi
Nişantaşı
13-14-15 KASIM-
OTELKONAKLAMALI KAPIDAĞ YÜRÜYÜŞO
İ.F.K. GÜN BATMADAN
TAM PANSİYON" 475.000- TL.
SAAT 19.00 DAN SONRA 259 20 U
SONBAŞVURU 5 KASIM 1992
PENCERE
Bey mi Yaman,
El mi Yaman?
Çok eskiden çalışma hor görülürmüş. Efendi, alınteri
döker mi? Hayır. Peki, kim çalışır? Köle!.. Su ya da rüz-
gâr değirmeni icat edilince köle çok sevindi. Artık, buğ-
day kol gücüyle öğütülmeyecekti. Ya makine devreye gi-
rince ne oldu? Kölenin adı artık işçidir. Fabrikadan türedi
sendika. Ama, dünya kazan, emperyalizm kepçe!. Sömür-
gecilikle beslenen kapitalizm, emperyalizmle doruğuna
çıktı. Ahtapot gibi dünyanın heryanınayayıldı, yoksul halk-
ların yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koydu. Ardından
da 21'inci yüzyıla doğru "sanayi-ötesi toplum" gündeme
girmesin mi! Diyorlar ki:
— Artık ABD'nin, Japonya'nın, Almanya'nın vb'nin ne
hammaddeye gereksinimi var, ne de işçiyei. Robotlarça-
lışacak, otomasyon devrede; süper endüstride yeni aygıt-
lar, Üçüncü Dünya'nın ham madde kaynakiarına bağımlı
olmadan üretilebiliyor.
Olur a!.. Bilimsel-teknolojik devrimin gelecekteki ufuk-
larını kim şimdiden kestirebilir? Demek ki bundan sonra
kekâ!.. Efendi oturacak, robot çalışacak. Hem robotun alın
teri de yok, sendika kuramaz, grev yapamaz. Yoksul ül-
keler de emperyalizm belasından kurtuluyorlar; ham mad-
de gereksinimini ortadan kaldıran "Yeni Dünya Düzeni"
ne selam olsun!..
•
Selam olsun da şu "Çekiç Güç"ün Adana'da ne işi var,
açıklayabilir misiniz?
Düşünüyorum: "Türkiye'yi komünizm belasından kurtar-
mak için mi, Çekiç Güç, Çukunva'da konuşlandı?" diye
kendi kendime soruyorum. Artık 'komünizm tehlikesi'
yok!.. Öyleyse Amerika Anadolu'da niçin üsleniyor? Kürt
kardeşlerimizi çok sevdiği için mi?
Şeytan diyor ki:
— Petrol için..
Su ve petrol!..
Fırat ve Oicle'nin sulannı biz yoksullar paylaşamıyoruz,
petrolü de kapitalizmin ağababası gözetim ve denetiminde
tutmak istiyor. Yoksa Vaşington'un ne üstüne yazife Tala-
bani, Barzani, Apo, sen, ben, bizler, onlar!... Öyleyse Or-
tadogu'da bir soru var:
— El mi yaman, bey mi yaman?..
Son günlerde ortaya çıktı ki 'el
1
yaman mı yaman!..
'Eloğlu' bizim beyleri suya götürür, susuz getirir, topaç gibi
döndürüp, dama taşı gibi oynar. Apo, Amerika'ya karşı de
ğil mi? Hiç farketmez. Türkiye'de kurulan koalisyon hü-
kümetiyle birlikte PKK'nın eylemleri de yükseldi. Hem te-
rör öylesine yoğunlaştı ki herkes birbirine "ne oluyoruz?"
diye sormaya başladı. Sonunda ne oldu? Görünmez bir
el, Talabani ile Barzani'yi Ankara'ya yaklaştırdı; Kuzey Irak-
ta Kürt Federe Devleti kuruldu; Peşmergeler ile PKK ça-
tışmaları başladı; Çekiç Güç'ün Çukurova'da konuşlan-
ması güvenceye bağlandı; Saddam'a karşı 36'ncı enlemin
üstünde bir muhal'ıf hükümet tezgâhı kuruldu.
PKK'ya ne oldu?
•
Ne olduğunu daha ilerde açık seçik göreceğiz; oyun
.içinde oyun var!..
"El" yaman mı yaman..
"Bey"i kim simgeliyor? Barzani mi? Talabani mi? Apo
mu? Yoksa Ankara'da oturan biri mi?
Farketmez..
Bölgede oyunu kurup düzenleyen, olmadıysa albaştan
yapan, emperyalizmdir. "El" ya da "Eloğlu" yalnız "Sili-
kon Vadisi" ne yan gelmiş değil; İstanbul'a, Ankara'ya Haf-
tanin'e, Hakurk'a, Selahattin kentine postu sermiştir; Türk'ü
Kürde, Kürdü Kürde, Türkü Türke paskalya yumurtası gi-
bi tokuşturmasını biliyor; silahlı çatışmalarda insanlar, ka-
dınlar, çocuklar, bebeler, askerler, siviller ölüyor da sonuç
ne oluyor?
Petrol kuyularının üstünde kukla yönetimlerin kurulma-
sı, bir rastlantı mı?
•
Peki, ne yapmalı?
Yapılacak iş, Anadolu'da emekçi halkın ağırlığını taşı-
yan çağdaş demokrasiyi gerçekleştirmektir. Her silah sesi,
bu işi biraz daha geciktirir; özgürlükleri ve haklan kim-
vurduya getirir, sorunları yumaklaştırır.
Soruna sınıfsal çelişkide değil, etnik çelişkide yanıt ara-
nırsa yanıt bulunamaz.
»GERCEK BAYILERDE
Musa Anter'in Katili
Teşhis Edildi!
Katil otel© daha önce de geimlşt1...Musa Anter'in
vuruldugunu polls telslzleri clnayetten önce geç-
ti...Robot resml çlzilen katll cinayetten sonra Dl-
yarbakır'da dolaşryor...Katili gören 5 klşlnln Ifade-
terl....Katlll tanıyan Bûyük Otel personell polisten
çeklnlp anlatmadıgı herşeyl GERÇEK"© anlati».
Bayındırlık'ta rüşvet ağı
Ihale usulsûzlûktefi... Koliuklann bed«H mHyartara
uiaşıyor... Kumbaracbaşı na bir mllyarMt Morc*-
ctes... SHP-MHP v« ANAP'lılaf rûjvet Içm «tet«.
L
• Doktorlar tekenceyi tartıştı • Harp-lf"»• yön*Nm
de^lşlkllği» Ogrenci Temsfldter Konseyl kuruldu
• Avrupa gençllği Brüks«< cadd*(«rind«« Hay-
darpaşa Saglık N4esiek Usesl: Mûdûr gtttl. baıkriar
surûyon» Kadın harek©t1 nwy1% Loodra'da
madenci haftası* Kolomb zor durumda
• Antalya Altın Portakal Film Festlvali: Kumda oy-
narken kavga çıktı
• Can Yücel» Ahmet Kahraman
J
İLAN
TORBALI KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN
1988/14 Esas
1989/13 Karar
Davacı Maliye Hazinesi tarafından davalı Ahmet Alkan aieyhine
bilahare ölümü Ue Mevlüde Alkan ve Mecit Alkan aleyhlerine açılan
Torbalı ilçesi Karakızlar köyü 1544 no.lu parselin tespitine itiraz da-
vasının yapılan açık mutıakemesi sonunda;
Mahkernemizden verilen 29.3.1989 tarihli davanın reddine dair ka-
rar davacı Maliye Hazinesi tarafından temyiz edihniş olup, Yargıtay
7. Hukuk Dairesi'nin 2.10.1992 gün ve 1990/75 esas ve 1992/18482
karar sayılı ilamıyla hükürn onandığından, davanın başından beri ken-
dilerine tebligat yapılamayan Ahmet Alkan mirasçılan Mevlüde Al-
kan ve Mecit Alkan'a iş bu Yargıtay Uaırunın tebligi yerine kaim olmak
üzere ilanen tebliğ olunur. 21.10.1992
Basın: 41173