15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 EKİM 1992CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER VahZavallı Kutsal Mülkiyet! Neyazık ki kamusal mal varhğımızın en değerlisi her geçen gün birazdaha yok olup gitmektedir. M.TULUİ SÖNMEZ Hukukçu.MimarSinanÜni.Öğr. Görerlisi "İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kayna- ğı ve Temelleri Üzerine Konuşma" (Çev. Rasih Nuri İleri. Anadolu Yay.) adlı kita- bında JJ.Rousseau şöyle den "Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip 'bu bana ait- tir" diyebilen, ... ilk insanlar uygar toplu- mun kurucusu oldu. Bu sınır kazıklarını söküp atacak ... olan adam, insan türünü ni- ce suçlardan. nice yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardan esirgemiş olurdu..." Rousseau aynı yapıtında. mülkiyeti "ilk işgal" ve mülkiyet hakkını da "ilk işgal hak- kı" olarak görür ve bu düşüncelerini şöyle açıklar: "...Çünkü kanunlar var olmadan önce insanın kendisiyle eşit olan insanlan kullaştırmak için ... onlann malına saldır- maktan ya da onlann malinın bir kısmını kendine mal etmekten başka yolu yoktur'". Bugün ülkemizde bu olay yeniden yaşan- maya başlamıştır. Jnsanlık tarihinin taa diplerinde, ilkel çağlardaki gibi... Şu aynm- la ki. o zamanlar henüz çimento icat edilme- mişti... Doğayı kemirip yok eden şu kor- kunç bela. Türk obalannın Anadolu'ya yerleşme sü- recinde, göçebe yaşamda, hatta obalann yerleşmesiyle Türk köylerinin ortaya çık- ması sürecinde "mülkiyetten". günümüzün diliyle "iyelikten" söz edilemez: "...Köy. başlangıçta genellikle birkaç patnyarkal ai- le halinde ortaya çıkmakta... Göçebe hayat- ta çadırlarda yaşayan bu birim. Türkmen- lerde "aile" anlamına "aul" (avlu-ağıl) ismini taşıyordu. Toprak. köy cemaatinin ortak malı sayılıyor ve patnyarkal aileler arasında... periyodik olarak taksim edili- yordu. Cumhuriyet Türkiyesi'nde yapılan bazı araştırmalar, günümüzde bile bu ilkel üretim biçiminin kalıntılannı ortaya koy- muştur."(a.g.e.) Osmanlılığın ilerleyen dönemlerinde de özel mülkiyetin, 1858 tarihli Arazi Ka- .nunu'nda hukuksal nitelikleri belirlendiği ;gibi ancak pek istisnai bir iyelik biçimi oldu- ğu bilinmektedir. Tahrir defterleri üzerinde yapılan çalışmalardan da anlaşılacağı gibi. imparatorluk topraklannın %87'si mirî arazi niteliğindeydi. Mülkiyeti devlete (bey- tülmale) ait bu topraklann iyeliği ne dirlik sahibi sipahilere ne üzerinde çalışıp işleyen reayaya aitti. Reaya bir nevi kiracı, dirlik sahibi sipahi ise sadece "menfaati arz" sahi- bi. yani toprağın kullanım. yararlanmak hakkının sahibiydi. Güruhun becerisi Anadolu topraklan üzerinde taşınmaz iyeliğinin (toprak mülkiyetinin), cumhuri- yet dönemiyle Medeni Kanunumuzla birlik- te 1926 yılından sonra başladığı. ondan önceyse Osmanlı halklannın iyelik hukuku- na, taşınmaz mülkiyeti kavramına yabancı olduğu bilinmektedir. Hatta ne cumhuriyet, ne hukuka bağlı devlet kuruluşu da sökmemiştir bu "400 ça- dırlık bir aşiretten cihangirane bir devlet kuran" ecdadımızm kanından gelen bazı to- ramanlar için. Onlar. (herhalde bunlar eş- raf. ağa. ümera ve ekâbiran. velhasıl müte- gallibe takımından başkası olamazdı) gaza geleneğini sürdürüp. sahiplidir- sahipsizdir dinlemeden kırda ya da kentte nerede bir toprak parçası görseler gaspedenlerdir. Kurtuluş Savaşı'nda. babalanmızın düşma- nın elinden geri aldıklan topraklan. bu kez de onlar yağmalamaya başladılar. Hem de yalnız bilek gücüyle değil. yasal yollardan. Mülkiyeti kutsallaştıran işte bu güruhtur. Ama hangi mülkiyeti? Yağmalayıp gasp et- tikleri topraklann mülkiyetini. Türk mille- tinin efendisi olup henüz bir kanş topraği bulunmayan Türk köylüsünün topraklan- dınlması için bir yasa çıkanlacak olsa. Yüce Meclis"te kıyametleri koparanlar yine on- lardır. Görkemli Roma'da boylanıp. bugünün medeni yasalannda dallanıp budaklanan mülkiyet hukuki kurumu bunlann elinde yozlaşmakta. Bugün ülkemizde mülkiyet kurumu ne anayasamızdaki. ne Medeni Ka- nunumuzdaki tanımlamalara uymayan; ne ilk çağlardaki. ne liberalist rejimlerde, ne sosyalist rejimlerdeki tanımlamalarla bağ- daşmayan. hukuki öğelerinden kopuk bir biçimsizliğe bürünmektedir. Onu kutsayan ve ona toz konduranlan zindanlarda çürü- tenler tarafından. İnsanlık tarihinin en eski hukuksal ku- rumlarından olup. günümüze kadar ayakta gelebilen taşınmaz mülkiyetinin ülkemizde ipliği nasıl pazara çıkarılıverdi? Dedik ya. milletimiz (Allah zeval vermesin) zaten ol- dum olası bu "hukuksallığa" pek yatkın değildir. Ama hukuka bağlı olarak yürütül- mesi gereken bir işi, hukuksal kalıplara uya- rak. hukukiliğin dışına nasıl dışlanacağını da cin gibi bilir. Ancak biz burada kentlen- mize musallat olan kent mafyasından. gece- kondu simsarlanndan söz etmeyeceğiz. Onlar zaten hukuku tanımıyorlar ki iyelik hukukuna. mülkiyete şapka çıkarsınlar. Sö- zümüz mülkiyeti (taşınmaz mülkiyetini). yasalar yoluyla. medeni hukuktaki temelle- rinden söküp hukuki zeminin dışına itele- yenleredir. Taşınmaz iyeliği (mülkiyeti) T. Medeni Kanunu'nun 632. ve izleyen maddelerinde tüm esaslanyla tanımlanmış ve açık hü- kümlere bağlanmıştır. 4 Nisan 1926"da ya- yımlanan bu kanun, 936. maddesi gereğince 4 Ekim I926"da yürürlüğe girecektir. Deme- ye kalmadan 15 gün sonra alelacele 19.4. 1926 günlük ve 810 sayılı bir kanun yürürlü- ğe konarak. "zamanaşımı veya senetsiz ola- rak edinildiği iddia edilen araziler" müraca- at edenin adına "mülkiyeti tapuya tescil" ediliyor. Medeni Kanun 'kabul olmuş. hatta ilan da olunmuş. pekiyi. öyleyse bu temel kanunun taşınmaz mülkiyetiyle ilgili hü- kümlerini bir anda bertaraf ediveren bu ya- sa kimler tarafından. kimler adına yürürlü- ğe konuveriyor. Arazi mafyası cenneti! Burada bir noktanın üstünde durmak ge- rek. Bu yollardan ele geçirilen topraklann özel ya da kamusal olması farklı durumlar yaratmasına karşm, önemli olan. taşınmaz iyeliği hukuksal temellerinin. bağlı olduğu rejim içinde, yine o rejimin savunuculan ta- rafından çökertilmesi, kutsadıklan iveliğin (mülkiyetin) hukuksal köklerinin yine on- larca sökülmesidir. Bir sistem, bir rejim içinde yerleşmiş bir hukuksal kurum (müessese). karakterlerini kaybediyor. biçimsizleşiyor. yozlaşıyorsa. o rejim de bir sarsıntı geçiriyordur herhalde. Sorun bu yozlaşmanın nedenlerindedir. Toplum mu bunu istiyor? Yoksa asıl neden. üstyapıyı oluşturanlann yetersizliği. niıelik- sizliği midir? Ya da pek hayra yorulmaya- cak niyetleri mi? "İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykın Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ... Hakkında Kanun" adlı yasa, adından da anlaşılacağı üzere adeta İcanunsuzluğu ka- nunileştiren bu yasadır. Halk dilinde "imar afff" diye nitelenen bu yasanın özellikle 9 ve 10. maddeleri taşınmaz mülkiyetinin edinil- mesiyle ilgili hükümleri sorunsal duruma getirir niteliktedir ya da niteliksizliktedir. Vakıflar dahil tüm kamu arazilerinin üze- rinde yapılan plansız, projesiz kaçak yapıla- nn (2. 3 ve daha çok katlılar dahil) gecekon- du kabul edilerek sahıplerine "tahsisi". "tapu tahsis belgeleri" verilmesi ve bunlara "tapu" verilmesi; "ıslah imar planlanna" (imar planlamasını. dolayısıyla sağlıklı kent gelişimini alt üst eden bir planlama ucubesi- dir bu ıslah planlan). "kadastro planlanna" dayanarak tapu verilmesi: "hisseli veya özel parselasyonlara" dayanarak valilik ya da be'.ediyelerce tapu verilmesi. kadastrosu ya- pılmamış yerlerde bile bazı kayıt ve koşul- larla kadastro müdürlüklerince tapu veril- mesi. özellikle büyük kentlerimizi bir arazi mafyası cenneti ne çevirmiştir. Hele bir çok yasamızda (Turizmi Teşvik Kanunu gibi. Çevre Kanunu ve Çevre Ba- kanlığı'nın kuruluş ve görevleriyle ilgili ka- nun hükmünde kararname gibi vb.) kamu- sal arazilerin özel kişilere tahsisi. kamu haklarını olduğu kadar. kamu yarannı da zedelemekte olduğu halkın dilindedir ve Park Otel. Svvissotel vb. gibi hotbehot giri- şimler toplumumuzun kamusal topraklar. kamusal değerler üzerindeki haklannın na- sıl yasalara ("kitabına" desek daha doğru olur) uydurularak çiğnendiğinin somut ör- nekleridir. İmar Kanunu (3194 sayılı) 9 Mayıs 1985 gününde yürürlüğe girmiştir. Bu yasanın içine 2960 sayılı Boğaziçi Ka- nunu'yla ilgili bazı maddeler konmuştur. Neden Boğaziçi Kanunu'yla ilgili hükümler İmar Kanunu içine konur? Öyle hükümler ki. Boğaziçi Kanunu'nun ruhunu, amacını berbat eden hükümlerdir bunlar. Sıkı bir yapı yasağı konan Boğaziçi'nin Öngörünüm Bölgesinde, arsalann birleştirilmesine ve bunlar üzerinde blok adedi serbest olmak üzere inşaata müsaade olunur. İmar Ka- nunu'nun 47. maddesiyle. Sonuç: 1411 villa bir anda mantar gibi kaplar Boğaziçi'ni, öbür kaçaklan saymıyoruz. Yok edilen sa- dece özel ve kamusal arazi üzerindeki kamu yaran. kamu haklan değildir. Kamu, doğal ve kültürel değerler üzerindeki haklanndan da yoksun bırakılmaktadır. Bu haklar da bir tür "ayni" (nesnel) haklardır. iyelik hak- landır. Çevre Kanunu'nun 1. maddesi şu tümcey- le başlar: "Bu kanunun amacı bütün vatan- daşların ortak varlığı olan çevrenin korun- ması..." Evet. "çevre" üzerindeki baklan- mız mülkiyet hakkı gibi nesnel bir haktır ve yine bu hakkımız "iştirak halinde mülki- yet" hakkında olduğu gibi bütün vatandaş- Iann ortak mal varlığıdır. Ne yazık ki kamusal mal varlığımızın en değerlisi her geçen gün biraz daha yok olup gitmektedir. ARADABIR VEDAT GÜNYOL Geçmişten Bugune... Nice nice önce okuyup da, sonradan ele alırım diye bir kıyıya attığım bir kitap var önümde: Louis Rambert (Lui Ramber)in "Gizli Notlar" adlı yapıtı. Yazar, 1895-1905 ara- sında Türkiye'de yaşamış ve günü gününe izlenimlerini kaleme almış. Bir Türk dostu olduğu, Halit Ziya Uşaklıgil- in, yanında çırak olarak, çevirmen olarak çalıştığı günlerin anısmda şu sözlerle tanıyoruz onu. Şöyle diyor Halit Ziya: "Mösyö Ramber'le ilişkime ancak, otuz yaşlarmda iken, o da hiç olmazsa benim yaşımın iki katına varmışken başla- dım. O, Tütün Tekeli yönetimine genel müdür olmuştu... Bütün çalışmalarında ve girişimlerinde Mösyö Rambert'i, hukukunu savunduğu kurumlar kadar memleketin çıkarla- nna dikkatli buldum. istibdat içinde, cahillik içinde, karan- lıklara boğulan bu memleket hakkında o zaman derin bir acı duyardı. Ne zaman ki Meşrutiyet ilan edildi, o da her- kes gibi birdenbire Türkiye'nin ufuklarında bir başka gü- nün doğuşuna inandı. Ne var ki o güneşin etrafında gittikçe yoğunlaşan bulutları gördükçe, onun da yüzünde kaygı karartıları birikti." 1895-1905 arasında istanbul'da yaşayan Louis Rambert günü gününe izlenimlerini kâğıda dökmüş; bir Türk dostu olarak da, padişahın çevresinde yuvalanmış politikacıla- rın içyüzlerini yakından izlemiş, uzüle hayıflana. Ben bu yazımda, Louis Rambert'den yaptığım alıntıları sizlere sunarken, geçmişle günümüz arasında, yani eskiy- le yeni arasında bir koşutluk var mı yok mu sorununa ışık tutmak istedim. Bakalım, dünden bugüne neler neler kal- mış bir değişmez tutumlar olarak. Daha o yıllarda Amerikalıların iktisadi istila hastalığına tutulduğunu da belirten Louis Rambert şöyle diyor bir yer- de:"KâmilPaşa.izmir'evali olarak gönderildi.Şimdikisad- razam (kim?), hırçın, paradüşkünü, azakıllı, girişimfikrin- den yoksun bir adamdır. Bir oğlu ile bir damadı var. (Buna dikkat). ikisi de az çok açık açık bir tarzda işleri inceleye- rek kişisel çıkarlarını sağlama yollarını ararlar." (Helal ol- sun). Louis Rambert, Türkiye'nin içinde bulunduğu çıkmazın maliye ile ilgili olduğunu ileri sürüyor ve şöyle diyor: "Da- hilivesiyasikargaşalığınen büyük amilimaliyenin fukara- lığıdır." Yazar bu sözlerle, bizim bugünkü enflasyon dedi- ğimiz canavarın, o gün bugün, Türkiye'nin yakasını bırak- madığı gerçeğini dile getirir gibidir. Bizim yazar, Fransız kafasıyla bizi süzerken, bakın neler .neler söylüyor: Bir kez diyor ki "Dün maliye nezaretinegit- îtim. Oradaki garip bir izlenimimi kaydetmeden geçemeye- 'ceğim. Bütün dairelerde ne dolap ne de kütüphane var Evrakın, belgelerin, yazışmanın tasnifine hizmet edecek eşya yok. Oysa bunlann bütün dairelerde bulunması ge- rek." (Bugün ne durumdayız?) Bırakalım bu ıvırzıvır işleri de, gelelim Türkiyemizin can alıcı sorununa, yani Türkiye'- nin çağdışılıktan kurtulup Batı uygarlığına kucak açması- na, açabilmesine. Louis Rambert, en sonunda, Türkiye'nin, o sevip saydığı Türkiye'nin esenliğe ulaşması istemini dile getirirken o günlerin Fransası ile bir koşutluk kurarak, çıkar bir yol arı- yor ve şöyle diyor: "Henri IV zamanındaki Fransız maliyesi ile şimdiki Os- manlı maliyesi bozukluk itibariyle birbirlerine çok benze- mektedir. İki milletin en küçük sahaflarında bile buna koşut benzerliklere rastlanır. Sonunda şu sonuca varılır. Türkler birkaç yüzyıl geri kalmışlardır. İşte bu kadar!" Yazar sözünü sürdürüyor ve "Eğer", diyor, "iyi bir hükü- metleri olsa, uygar milletlerle aralarındaki mesale farkmı pek çabuk kaparlardı. Ama bunun için Türklere büyük bir ıslahatçı, birkurtarıcı gelmeli. Peygamberin büyük bir pey- gamber olduğunu, ama softalarla, sufilerin Kur'an'ı yanlış yorumlayarak saçma fikirleri ortaya attıklarını anlatmalı. Softa inanışının, matematik ve astronomi gibi pozitif bilim- lerle olsun, ekonomik gereksinimlerle olsun, taban tabana karşıt olduğunu açıklamalı. Kendilerini ilkellikten kurtara- rak uygarlık ışığı ile gözlerini ışıklandırmalıdırlar. Tür- kiye'nin geleceği, ancak böyle bir kurtarıcının ortaya çıkı- şıyla güven altına alınabilir." Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk'ü müjdeleyen bu önseziye merhaba diyorum. GENÇIER! TURKUAZHOLDİNG'in gerçekleştirdiği birtanıtım kampanyasındagörev almaya ne dersiniz?. Eğer; MÜHENDİSLİK öğrencisi veya mezunuysanız ya da PAZARLAMA ve HALKLA İLİŞKİLER'de yeteneklerinize güveniyorsanız bizi arayın 3KASIM1992SALIgünü saat18.00'e kadar telefonlarınızı bekliyoruz. * Bu organizasyonda başarı gösterenlereTURKUAZ şirketlerinde iş imkanı sağlanacaktır. TRİART Halkla İlişkiler ve Reklamcılık A.Ş. BahartyeCad.No: 58-4 Moda 3460974-3473536 tLAN MALATYAASLİYE 3. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dos>-a No: 1992/25 Davacı Süleyman Yılmaz ve- kiü Av. Fuat Karaku^ tarafından davalılar Kamber Yılmaz, Celal Özbek, Mahmut Özbek, Musta- fa Özbek, Vural özbek, Musta- fa Yılmaz, Sultan özbek, Nazmiye Güler, Belgizar Yılmaz ve Ihsan Yılmaz aieyhine açılan iştirak halindeki mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürül- mesi davasının devamı sırasında davalılar adrcsı meçhul olduğun- dan adlanna ilanen tebligat ya- pılmasına karar verilmiş olmakla; Davalılar Celal Özbek, Mah- mut özbek, Mustafa özbek, Vural Özbek, Mustafa Yılmaz, Sultan özbek, Nazmiye Güler ve Belgizar Yılmaz'ın duruşmanın atılı bulunduğu 24.11.1992 günü saat 9.00'da mahkeme salonun- da bizzat hazır bulunmalan ve- ya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri aksi takdirde duruş- malara yokluklarında devam edilip, yokluklannda karar veri- leceği hususu dava dilekçesinin tebliji yerine kairn olmak üzere ilan olunur. Basın: 51018 TÜRK KALPVAKFI • Sağlık Merkezlerimiz, H i z m e t ı n ı z d e û ı r . DUYURU SHP Genel Başkanı ve Başbakan Yrd. Sayın ERDAL tNÖNÜ 31.10.1992. Cumartesi Tstanbul'da TÜM İSTANBULLULAR DAVETLİDİR Saat: Saat Saat Saat Saat 12.00 13.00 14.30 16.00 17.00 Gümüşpala/Avcılar Haznedar Çiftlik/Bağcılar Sahil Yolu Tuzla Dörtyol Maltepe 31.10.1992 CUMARTESİ GÜNÜ SHP KONSERLERİ Saat 11.00 Nuray HAFİFTAŞ/Avcılar Saat 12.00 Hakan PEKER/Haznedar Saat 13.00 Selahattin ALPAY/Bağcılar Saat 15.00 Nuray HAFİFTAŞ Tuzla Saat 15.00 Fatih ERK.OÇ ve Selahattin ALPAY/Maltepe SHPİSTANBUL.İLÖRGÜTÜ VEFAT Merhume Faize Selen ve merhum Hamid Sadi Selen'in oğulları. Orhan Sadi ve Neriman Selen'in ağabeyleri, Shirley Epir ve merhum Bülent Epir ve Burak Epir'in enişteleri, Fürûzan ve Hüseyin Yörûk'ün dünürleri, Faizc. Ali ve Nilüfer Selen'in amcalan. Selim Ünel'in dedesi. Ayşe Selen, Zeynep ve Mustafa Yörûk'ün babalan vc Nevin Selen'in sevgili eşi t. TURHAN SADİ SELEN vefat etmiştir. Cenazesi. 31.10.1992 Cumartesi günü (bugün) Şişli Camii'nde kıhnacak öğle namazından sonra Rumelinisan Aile Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. AtLESt İmza-Söyleşi Günü NEVVAL ÇİZGEN Aşfcın Ölümcül Etkileri'ni imzalıyor. 31 Ekim 1992 cumartesi Akademi Kitabevi Nişantaşı 13-14-15 KASIM- OTELKONAKLAMALI KAPIDAĞ YÜRÜYÜŞO İ.F.K. GÜN BATMADAN TAM PANSİYON" 475.000- TL. SAAT 19.00 DAN SONRA 259 20 U SONBAŞVURU 5 KASIM 1992 PENCERE Bey mi Yaman, El mi Yaman? Çok eskiden çalışma hor görülürmüş. Efendi, alınteri döker mi? Hayır. Peki, kim çalışır? Köle!.. Su ya da rüz- gâr değirmeni icat edilince köle çok sevindi. Artık, buğ- day kol gücüyle öğütülmeyecekti. Ya makine devreye gi- rince ne oldu? Kölenin adı artık işçidir. Fabrikadan türedi sendika. Ama, dünya kazan, emperyalizm kepçe!. Sömür- gecilikle beslenen kapitalizm, emperyalizmle doruğuna çıktı. Ahtapot gibi dünyanın heryanınayayıldı, yoksul halk- ların yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koydu. Ardından da 21'inci yüzyıla doğru "sanayi-ötesi toplum" gündeme girmesin mi! Diyorlar ki: — Artık ABD'nin, Japonya'nın, Almanya'nın vb'nin ne hammaddeye gereksinimi var, ne de işçiyei. Robotlarça- lışacak, otomasyon devrede; süper endüstride yeni aygıt- lar, Üçüncü Dünya'nın ham madde kaynakiarına bağımlı olmadan üretilebiliyor. Olur a!.. Bilimsel-teknolojik devrimin gelecekteki ufuk- larını kim şimdiden kestirebilir? Demek ki bundan sonra kekâ!.. Efendi oturacak, robot çalışacak. Hem robotun alın teri de yok, sendika kuramaz, grev yapamaz. Yoksul ül- keler de emperyalizm belasından kurtuluyorlar; ham mad- de gereksinimini ortadan kaldıran "Yeni Dünya Düzeni" ne selam olsun!.. • Selam olsun da şu "Çekiç Güç"ün Adana'da ne işi var, açıklayabilir misiniz? Düşünüyorum: "Türkiye'yi komünizm belasından kurtar- mak için mi, Çekiç Güç, Çukunva'da konuşlandı?" diye kendi kendime soruyorum. Artık 'komünizm tehlikesi' yok!.. Öyleyse Amerika Anadolu'da niçin üsleniyor? Kürt kardeşlerimizi çok sevdiği için mi? Şeytan diyor ki: — Petrol için.. Su ve petrol!.. Fırat ve Oicle'nin sulannı biz yoksullar paylaşamıyoruz, petrolü de kapitalizmin ağababası gözetim ve denetiminde tutmak istiyor. Yoksa Vaşington'un ne üstüne yazife Tala- bani, Barzani, Apo, sen, ben, bizler, onlar!... Öyleyse Or- tadogu'da bir soru var: — El mi yaman, bey mi yaman?.. Son günlerde ortaya çıktı ki 'el 1 yaman mı yaman!.. 'Eloğlu' bizim beyleri suya götürür, susuz getirir, topaç gibi döndürüp, dama taşı gibi oynar. Apo, Amerika'ya karşı de ğil mi? Hiç farketmez. Türkiye'de kurulan koalisyon hü- kümetiyle birlikte PKK'nın eylemleri de yükseldi. Hem te- rör öylesine yoğunlaştı ki herkes birbirine "ne oluyoruz?" diye sormaya başladı. Sonunda ne oldu? Görünmez bir el, Talabani ile Barzani'yi Ankara'ya yaklaştırdı; Kuzey Irak- ta Kürt Federe Devleti kuruldu; Peşmergeler ile PKK ça- tışmaları başladı; Çekiç Güç'ün Çukurova'da konuşlan- ması güvenceye bağlandı; Saddam'a karşı 36'ncı enlemin üstünde bir muhal'ıf hükümet tezgâhı kuruldu. PKK'ya ne oldu? • Ne olduğunu daha ilerde açık seçik göreceğiz; oyun .içinde oyun var!.. "El" yaman mı yaman.. "Bey"i kim simgeliyor? Barzani mi? Talabani mi? Apo mu? Yoksa Ankara'da oturan biri mi? Farketmez.. Bölgede oyunu kurup düzenleyen, olmadıysa albaştan yapan, emperyalizmdir. "El" ya da "Eloğlu" yalnız "Sili- kon Vadisi" ne yan gelmiş değil; İstanbul'a, Ankara'ya Haf- tanin'e, Hakurk'a, Selahattin kentine postu sermiştir; Türk'ü Kürde, Kürdü Kürde, Türkü Türke paskalya yumurtası gi- bi tokuşturmasını biliyor; silahlı çatışmalarda insanlar, ka- dınlar, çocuklar, bebeler, askerler, siviller ölüyor da sonuç ne oluyor? Petrol kuyularının üstünde kukla yönetimlerin kurulma- sı, bir rastlantı mı? • Peki, ne yapmalı? Yapılacak iş, Anadolu'da emekçi halkın ağırlığını taşı- yan çağdaş demokrasiyi gerçekleştirmektir. Her silah sesi, bu işi biraz daha geciktirir; özgürlükleri ve haklan kim- vurduya getirir, sorunları yumaklaştırır. Soruna sınıfsal çelişkide değil, etnik çelişkide yanıt ara- nırsa yanıt bulunamaz. »GERCEK BAYILERDE Musa Anter'in Katili Teşhis Edildi! Katil otel© daha önce de geimlşt1...Musa Anter'in vuruldugunu polls telslzleri clnayetten önce geç- ti...Robot resml çlzilen katll cinayetten sonra Dl- yarbakır'da dolaşryor...Katili gören 5 klşlnln Ifade- terl....Katlll tanıyan Bûyük Otel personell polisten çeklnlp anlatmadıgı herşeyl GERÇEK"© anlati». Bayındırlık'ta rüşvet ağı Ihale usulsûzlûktefi... Koliuklann bed«H mHyartara uiaşıyor... Kumbaracbaşı na bir mllyarMt Morc*- ctes... SHP-MHP v« ANAP'lılaf rûjvet Içm «tet«. L • Doktorlar tekenceyi tartıştı • Harp-lf"»• yön*Nm de^lşlkllği» Ogrenci Temsfldter Konseyl kuruldu • Avrupa gençllği Brüks«< cadd*(«rind«« Hay- darpaşa Saglık N4esiek Usesl: Mûdûr gtttl. baıkriar surûyon» Kadın harek©t1 nwy1% Loodra'da madenci haftası* Kolomb zor durumda • Antalya Altın Portakal Film Festlvali: Kumda oy- narken kavga çıktı • Can Yücel» Ahmet Kahraman J İLAN TORBALI KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN 1988/14 Esas 1989/13 Karar Davacı Maliye Hazinesi tarafından davalı Ahmet Alkan aieyhine bilahare ölümü Ue Mevlüde Alkan ve Mecit Alkan aleyhlerine açılan Torbalı ilçesi Karakızlar köyü 1544 no.lu parselin tespitine itiraz da- vasının yapılan açık mutıakemesi sonunda; Mahkernemizden verilen 29.3.1989 tarihli davanın reddine dair ka- rar davacı Maliye Hazinesi tarafından temyiz edihniş olup, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin 2.10.1992 gün ve 1990/75 esas ve 1992/18482 karar sayılı ilamıyla hükürn onandığından, davanın başından beri ken- dilerine tebligat yapılamayan Ahmet Alkan mirasçılan Mevlüde Al- kan ve Mecit Alkan'a iş bu Yargıtay Uaırunın tebligi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 21.10.1992 Basın: 41173
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle