04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23EKİM1992CUMA 12 DIZIYAZI Madame De Caillavet'nin dergâhının el bebek, gül bebeği Anatole France'tır Anatole France'ın anayurdu— 4 _ Bu salonlar, bu evler kentsoylu ya- şamını yansıtan yerlerdir. Sanatçılar biraz da çıtıpıtı kadınlarla tanışmak ve tıkınmak için dadanırlar buralara. Söz gclişi Flaubert, bir defasında -Louis Napoleon'un teyzesi- Prenses Mat- hilde'in evinde konuklann gitmesini ya da odalanna çekilmesini -bu evler- de geceleri kalanlar da vardır- bekler. Prcnsesle yalnız kaldığına iyisinden inan getinnce onun yanındaki bir kol- tuga atar kendini ve bir tek söz bile söylemeden Prenses'in ünlü omuzla- nyla ince ellerini dikizlemeye koyulur. Prenses: - Bana söyleyeceğiniz önemlı bir şey mi var? Buyrun sizı dinliyorum. Bu söz Flaubert'in kıpkırmızı kesil- mesine sonra da saranp solmasına ye- ıcr Jv artar bile. Bir şeyler kekeler. sonunda da otiudan kaçıp gider. Pren- ses onu 10 dakıka daha bekler. hızmet- çisinden Flaubert"in odasına girip yattığını öğrenince de omuzlannı sil- kcr: - Yaa. ışıklan sondürebilirsın. Madame Sabatier'nin evleri Güzelliği ve zekâsı Baudelaire'i bü- yülemiş olan Mme Sabatier'nın Froc- hot Sokağı'ndaki evinde de her vakit iki-üç sanatçı ya da edebiyatçi görü- nür. 1859 yılında Champs-Elysee'deki küçük konağa taşındığı vakit de bu loplanlılar sürer. Pazar yemekleri ye- niyordur bu yeni evde. Ne ki Madam daha sonraki yıllarda Neuilly'deki Chezy Sokağı'na, 48 numaraya trans- fcr olur. Artık konuklann sının biraz daralmıştır. Çünkü Neully'ye gitmek başlı başına bir sorundur. 1858 yılında Mme Tourbet de, Ven- dömc Sokağı'ndaki evinde Dumas'yı, Sainte-Beuve'ü, Flaubert'i, Sandeau'- yu. Gautier'yi toplamaya başlamıştır. 40 yıl süren bu toplantılar boyunca Gounod. Mistral. Taine, Renan, Goncourt Kardeşler. Maupassant, Zola. Barres de zaman zaman givsile- rin şıpşıpıru seyretmeye geliyorlardır. rine benzeyen Gaulois gazetesi sahibi Arthur Meyer. Temps gazetesi yönet- meni Adrien Hebard. Gaulois köşe yazarlanndan Robert Mitche'l de yerli bakladır. Figaro'cu Gaston Calmette de sık sık damlar. Herkesin konuşma- sını onaylar ve de herkese, "Haklısınız efendim, tam üstüne bastınız efen- dim'" der. Sonralan Lemaître'le kavgalaşacak olan Henri Rochefort da buranın ya- banosı değildir. Çok iyi laf kaynaür. Boyuna da Voltaire'den açar. Ama kimseyi dinlemez. Neşe kavnağı Copee Coppee ise burada herkese neşe ve sevinç dağıurmış. Ve de can alıcı fıkra- lar anlatırmış. Onun çorba pişirme izni de varmış. Havuçlu bir çorbaymış bu. İçenler kaşıklannı da yutarlarmış. Leon Daudet'yi sorarsanız, o da Coppee'den hiç aşağı kalmazmış. La- fını da esirgemezmiş. Bir gün Mada- mın salonunu Akademisyenler Fabri- kası'na benzetir. Ama orda kızıl, yeşi- limtrak ve de bakla kın eşeklerin tepindiğını de sözlerine ekler. Bu hay- vancağızlar daha çok Jean Ricard. Georges-Henri Manuel. Hanataux. . Bled ve Edmond Maraucourt'dur. Daudet bir gün de Prenses Maı- nuklardan birini bir köşeye ceker, orda. kahkah. kıhkıh. öykülerine baş- lar. Bir gün evsahibesi buna kızmışür: - Dostum Vallier. bize Mösyö Le- maître'e ne anlattığınızı söyler misi- niz? Lemaître yine araadır: - Buna olanak yok madam. Mme de Loynes'in evinde yemek, eski modaya uygun olarak. akşam tam 7.30'da yenir. Sofradan da dokuz- da kalkılır. Kim olursa olsun, geciken- ler beklenmez. Yemekten sonra da cigara içmeyenlerle bayanlar salonda. tiryakiler ise küçük salonda yer alır. Yemekten sonra evin gediklisi ko- nuklann geldiği de olur. Ama bunlar tiyatrolar. meclisler ve de tüm Paris üzerine en son dedikodulan da yanla- nnda geıiriyorlardır. Biraz ileri mi gittik, yoksa geride mi kaldık? Şimdiye dcğin Mme De Caillavet'- nin salonundan da açmamız gerekirdi. Onun salonu XIX. yüzyılın dişe gelir yerlerinden biridir. Ermiş François de Sales'in (1567- 1622): "Kadınlar bedenle öylesine oyalanırlar ki. reha verilecek özene değın. her şeyi yitirirler" sözünü boşa çıkarmaya çahşırcasma 1878 yılında. PARİS'İN GİZLİ YAŞAMI SALÂH BİRSEL lanık hiçbir çizgi yoktur. Kendini hoş göstermekten çok. anlamayı sever. Her şeyi en son noktasına değin deşer. Robert de Flers. La Rochefouca- uld'nun "Kafalı bir insan çevresinde hebennekalar görmediği vakit çokluk sıkılır" özdeyişinin onun için geçerli olmadığını da belinecektir. Bu zeki kadın. çevresini düdük makarnalan doldurduğu vakit sıkılırmış. Bu salondan Henri de Regnier. Vic- torien Sardou, Anatole France. Noail- les Kontesi. Mugnier Rahibi ve Mme Rejane'dan tutun da. Charles Maur- ras, Pierre Lotı. Ale\andre Dumas. Henri Riviere ve Ravmond Poin- .evuede Paris 'de lektörttk yapan Robert Vallier, Prenses Mathilde'in evine pornofikralar anlatmaya gelir. Bunun için konuklardan birini bir köşeye çeker, orda,kahkah, kıhküı, öykülerine başlar. Bir gün evsahibesibuna kızmştv: "Dostum Valtier, bize Mösyö Lemaître V ne anlatttğınızı söyler misiniz!" Lemaître atıbr: "Buna olanak yok madam." Aynı işı Theodore de Banville, Villiers de risle-Adam, Meredia, Mendes. Verlaine, Coppee de 1863 yıllannda Ricard MarkizTnin Batignolles So- kağı'ndaki evinde yapıyorlardır. Mme Loynes'in çocuklan Champs-Elysees'de. 152 numarada çöreklenen Mme de Loynes'in salonu da 1900 yılından hemen sonra ünlen- miştir. Burada da Maurice Barres. Leon Daudet. Henri Houssaye. Fran- çois Coppee, Albert Vandaİ dikkati çekiyordur. Buranın hışhışi hançeri de Jules Lemaître'dir. Mme de Loynes salonlannda iki kuşak büyütmüştür. Chat-Noir müzikholünün en sevilen şairlerinden Maurice Donnay de bu- rada kırmızı elmaya çok taş atmıştır. Aynca kuklalara va da Karagöz tiple- Madame De CaiUa>et'nin konuklan, çarşamba \e> a pazar günleri, Hoche Caddesi'ndeki konakta Anatole France'- ın çevresinde çember oluşturan karakurbağası adı verilen koltuklara ottırur, oflanıp, puflanırlarmç. hilde'e dil uzatır. Onun evinde, 50 uşa- ğın eşliğinde yapılan yemeklerin ipipil- lah olduğunu söyler. Herkes buna karşı çıkarsa da evsahibesi konuşma- sını sürdürmesini ister. Jules Lemaître de salondakileri yatıştırmak için şöyle der: - Sayın baylar, Leon coşkulu bir ki- şidir. Coşkuya kapılanlara kızmamak gerekir. Revııe de Paris'de rektörlük yapan Robert Vallier de buraya porno fıkra- lar anlatmaya gelir. Bunun için ko- sonradan Hoche adına dönüşecek carr'yevanncabirçokParisligelipgeç- olan Reine-Hortense Caddesi'nde bir miştir. ev satın alır ve orayı yıllarca -30 yıl- düşünürlere. yazarlara. edebıyatsever- Konuklar çarşamba ya da pazar lere açık tutar. günleri -buna pazar gecelerini de kata- bilirsiniz- salonda karakurbağası adı onun portresini verilen alçak. yayvan. iyisinden kapi- toneleşmiş ve de kıtıkla beslenmiş kol- Robert de Flers şöyle çizmiştir: - Onda öyle bir aydınlık, bircanhlık. tuklarda oflanırlar. puflanırlarmış. öyle bir ışıldama. öyle bir panldama Dahası, koltuklar. ince bir sanata uy- gun olarak, Anatole France'ın çevre- sinde bir çember oluştururmuş. Çün- vardı ki. bu güzel erdemleri zekâsın- dan bir bir çıkanp ortaya salmıştır. o.n«%. un v-m^ı v.uj.m^.,..^. >,»... ^VM, ^ Davranışlanndabellisizhiçbirşey.bu- kü buranın el bebeği. gül bebeği S l J R E C E I t Anatole France'tır. Mme Recamier'- nin salonunda Chateaubriand'ın yeri neyse. France'ın burdaki yeri de odur. Usta bir mirikelâm Gemi süvarisi Henri Riviere de bur- dan dört dörtlük nasipler alır. O. Madamın eski tanıdıklanndandır. İl- kin Dumas'nın evinde buluşurlarmış. Madama da salı günleri öğle yemeğine gelirmiş. Daha sonralan, Paris'e her gelişinde, hep Mme De Caillavet'yi yoklamava başlamış. n M\.obert de Flers, La Rochefoucauld'nun "Kafahbir insan çevresinde hebennekalar görmediği vakit çokluk sıkıhr " özdeyişinin, evinde 30 yd boyunca düşünürleri, edebiyatçılan ve sanatkârlan ağırlayan Madame De Caillavet içingeçerli olmadığan beliriecektk. Bu zeki kadın, çevresini düdük makarnalan doldurduğu vakit süahrnaş. Riviere usta bir mirikelâmmış. Ko- nuşmalannda paradokslara dabol bol yer ayınrmış. Her şeyi maytaba alır- mış. Sadece ordu ile denizcileri bunun dışında tutarmış. Söz dönüp dolaşıp, kendisi için pek kutsal olan bu iki ko- nuya dayandığında sesi titremeye baş- larmış. Kısacası romancılığı, tiyatro yazarlığı da varmış. Jacques Coulangheon ise salonun benjamin'i. yani yavru çocuğudur. Onu Madam 1902'de tanımıştır. 26 yaşındadır. Daha o zamanlardan Oise ilinin Meclıs Başkanı'dır. Bu da onun küçük yaşta politikadan nefret etmesi- ne yol açmıştır. Ama. Valilik O>ıınlan adında. cici mi cici bir oyun yazmasına yardım etmiştir. Eyvah ki, Coulanghe- on -bir yazar, onun 1914'te öldüğünü belirtirse de- iki yıl sonra ömür defteri- ni kapayacaktır. Yalnız Madam Cail- lavet'yi son gördüğünde ona şunu fıs- lar: "Mösyö France'a terbiyeli bir çocuk gibi öldüğümü söyleyin." Evet buranın, boynundâ honolulu taşıyan konuğu Anatole France'tır. France. daha önceleri Mme Auber- ^ non'un salonunu kalabalıklaştınrken. bızımkini tanıdıktan sonra Mme Cail- lavet'nin evinden çıkmaz obnuştur. Zamanla Madamın onun üzerinde bir etki bayrağı dalaalandırdığı sezılir. Ona çalışma sevinci vermemiş olsa bile çahşmalannı bir disiplin aluna almış- tır. Le Temps gazetesi edebiyat ekinde, her hafta bir söyleşi yazmayı France'a kabul ettiren de odur. Yıllarca sonra France Edebiyat Hayatı adlı kitabının önsözünde Madama bir teşekkür şa- vullamayi savsaklamayacaktır: - Beni. Tannnın günü çalışan düzen- li bir yazar yapünız. Benim tembelliği- mi yendiniz. Karmakomisyoneleştirileriyamthyor VERGI REFORMLARI Prof. Dr. SALİH ŞANVER Küçük tasarrufmevduatımn, istisna hadlerinetkesindcfiikn vergimevzuu dışında kakhğını beürtmek isteriz. Tasarrufhareketitü,faiz nüktarıyla alakah telakki etmek doğru bir mütalaa addedilemez. İtiyada vegetirin nûktanna bağhthr... Muajhğı kabuledibniş, devlet tahvitteri, bir zaafgibiileri sürülmektedir. Vergiye tabiolmah nudır, olmamah nudır? Münakaşa mevzuu olabitir. »u arada bir kısım mesleki teşek- küller tarafından öpe sürülen, bazı ana meselelere temas ediyonız. Ouninlardan birincisi gelir vergisi- nin mevzuuna taalluk etmektedir. Ge- lir vergisi ismi altında yapılmak iste- nen reformun, kazanç vergisini geniş- letmek ve ıslah etmekten ibaret olduğu ifade olunmaktadır... tddianın üzerin; de durmak isteriz. Her şeyden evvel beyanname ve defter tutma usulünün geniş mikyasta tatbiki, noktasında itti- fak olduğu aşikârdır. Gelir vergisi sis- temini tatbik etmeye kalkışmamız(ın) özenti olduğunu iddia edenler... Esnaf muaflığı ve zirai kazançlar istisnası... esnaf... mahdut olan bir zümre... kül- fet olur... büyük zirai kazançlann ver- gi mevzuu dışında bırakılması... tenkit yerindedir. ' ne sürülen mevzulardan ikinci^ si, gayn menkul ve menkul sermaye iratîan... muhtelif vilayetlerin ticaret odalan temsilcilerinin hazırladığı ra- por... vergi mevzuuna ahnması... irnar hareketlerinin gelişmesini esaslı ölçü- de engelleyeceği... Bir taraftan vergide "Fedakârlıkta müsavat" prensibi mü- dafaa edılırken dığer taraftan emlak iratlannın... mevzu... haricinde bıra- kılmasının ileri sürülmesini izah etmek güçtür... Emlak iratlannı vergj mev- zuu haricinde bırakmak isteyenler- den... (şunu) sormak, hakikaten yerin- de bir sual olur. Aynı şey, sıhhat kal- kınması bakımından doktorlar, eczacılar. hastaneler hakkında varit- tir. Böyle bir mahkeme tarzınm bizi mantıki olarak sürükleyeceği en son noktaya vardıktan sonradır -ki ortada vergi denilen bir şey kalmaz... İnşaatın teşvik edilmesi. sanayinin, nakliyecili- ğin. ve ılah... teşviki de lüzumlu ve za- ruri olduğu gibi... Ancak -fedakârhkta müsavat- ve vergi karşışında müsavat- başka bir meseledir. İnşaatın teşvik edilmesi de daha başka bir mevzudur. Ve kendisine has tedbirlerle sağlanma- sı lazundır... Küçük tasarruf mevdua- ünın, istisna hadleri neticesinde fiilen vergi mevzuu dışında kaldığmı beürt- mek isteriz. Tasarruf hareketini, faiz miktanyla alakah telakki etmek doğru bir mütalaa addedilemez. İtiyada ve gelirin miktanna bağlıdır... Muaflığı kabul edilmiş, devlet tahvilleri, bir za- afgibi ileri sürülmektedir. Vergiye tabi obnalı mıdır, olmamah rrudır? Müna- kaşa mevzuu olabilir. Muhtelif vilayetlerin ticaret odalan, mahsup, cihetine gidilmemesi. kurum- lar lehine telakki olunabilecek hüküm- ler olmadığı ileri sürülmektedir. Tica- ret odalan temsilcilerinin cıkardıklan neticenin fıilatla alakasını bulmak ol- dukça güçtür. Bugün eshamlı şirketle- rin azami vergisi yüzde 40 olduğu halde ferdi teşebbüslerin vergisi yüzde seksene kadar yükselmektedir. Mem- leketimiz ticaret şirketleri bakımından iddia edildiği nispette talihsiz (değil- dir). • Kaldı ki hükümet tasansında tek- lif edilen yüzde 20 nispeti komisyonu- muzca yüzde 10'a indirilmiş bulun- maktadır. Fiili fazla ise sadece yüzde 6'dır. Sermaye şirketlerinin haiz oldu- ğu diğer avantajlar, vicdanlarda kök- leşen ve gehşen sosyal adalet hisseleri karşışında. mevhum birtakım fayda- lar bahasına sermaye ile emek ve emek-sermaye geliri arasında, hatta sembolik de olsa, bir ayırma yapmak bugün için artık bir zarurettir. kattır... beyannamelerin hepsinin bi- rer birer tetkiki mevzubahis olmadığı gibi... idarece tertip edilen bir plana göre yapılır... bu cepheden ve bu şekil- de mütalaa edilince... bu işi başarmak pekâla mümkündür. T ergi(nin) cemiyeümizin muhte- lif zümreleri arasında aynı tepkiler hasıl etmesini beklemek safdillik olur... tavırlann farklı oiacağı tabiidir. Bahusus memleketimizde şimdiye ka- dar olduğu gibi. hiç de adil olmayan. mahiyet ve bünyesi iktizası adil olma- sına esasen imkân da bulunmayan bir vergi rejiminin yıllardan beri yarattığı itiyatlar hesaba katıldığı takdirde, ce- miyetin bir takım zümreleri alevhine mevcut rejimden faydalananlann, ge- lir vergisine karşı şiddeth aksülamelle- rini beklemek tabii görühnelidir. çüncü bir mesele kurumlar ver- gileridir. Kurumlardan alınan vergi- nin, gelir vergisine mahsup edilmemesi keyfiyeti şiddelli tenkitlere uğramıştır. ne sürülen mütalaalardan dör- düncüsü beyannamelerin tetkiki... Beyanname miktannın şimdikinden en az üç veya dört misli fazla oiacağı... Kazanç vergisi... L \ nıe... sekiz bin civannda... beyanname tetkikatı- nın her sene bitirilemediği... bir haki- .omisyonumuz, hükümet tasar- lan üzerinde esaslı değişiklikler yap- mıştır... anahatlannı belirtmek isteriz: .ükümet tasansında ayırma prensibinden fedakârhk edilerek işlet- me vergisinin, esnaf vergisi adı ile ta- mamen esnafa hassı uygun görülmüş- tür. Esnaf muaflığı memleketimizin arzettiği hususıyeün bir ıcabıdır. As- gari geçim istisnası ileride daha ziyade artınldığını görmek başlıca temenni- mizdir. Gayri menkul iratlan istisna haddi genişîetilmış mevduat ve hususi alacak faizleri gibi menkul gelirlere de bu isüsnanın teşmili uygun görülmüş- tür. Götürü masraf usulü gayri irat sahiplerine de teşmil edilmiş ve serbest meslek erbabı için götürü miktarlar artınlmıştır. Aile mükellefıyeti... ikti- sadi ve mali bir bütün olarak telakki etmekten ziyade... kanuru vergi ka- çakçılığı önleyici bir tedbir memleketi- r.üzin bünyesine ve müesses itiyatlara uygun yeni hükümler koymuştur. Bu- günkü telakkilere göre ideal olmaktan uzak bulunan... tarifeyi küçük bir tadil ile kabul... eski rejimi nispetle bu tari- fenin oldukça mutedil... yan yanya bir azalma... asgari kâr haddi esası ve kira emsali... bu tedbirlerin maliye cihazı- nın kullanılması... takdirde hakkını da suıistimal ve haksızhklara sebepolabi- leceği mülahazasıyla... mükellef tem- silcilerinden mürekkep bir komisyona vermiştir. Muvakkat üçüncü madde... gelir vergisinin ilk tatbik edildiği yıl içindeki vergilere yüzde yirmibeş zam yapılması kabul edilmiştir. (Karma komisyon). SÜBECEK AINKARAANKA MÜŞERBEF HEKİMOĞLU Bir Yaşam Solarken Dört Yaşam Yeşeriyor Sız de izlediniz belki, genç bir kadın ölüyor, ailesi organ- larını bağışlıyor. o genç ölü dört kişiye yaşama gücü veri- yor sonra. TV'de izlerken neler canlandı gözümde, kula- ğımda neler çınladı! Doktor dostlarımdan dinlediklerimi anımsadım. Tıp biliminde organ aktararak varılan aşama- yı. Çok değerli bir doktorumuz ABD'ye uçtu geçen gün. Karaciğerini değiştirecekler. Sağlam bir karaciğerle ya- şamını sürdürecek. Sanırım biliyorsunuz. karaciğer nak- linde en başarılı merkezlerden birinde birTürkdoktoru var ABD'de. Profesör Münci Kalayoğlu. Başarı oranı yüzde 98. "Fantastikcerrah" diyesözediliyor. ABDbasınında, bilim- sel dergilerde, TV'de geniş yer alıyor. Birkaç ay önce Ba- yındır Tıp Merkezi'nin açılış kokteylinde karşılaştık. Yaşa- ma sevıncimi yeşerten şeyler anlattı. Tıp dalında önemli gelişmeler var, insan vücudu yenileniyor durmadan, be- yin dışında tüm organlar değişebiliyor, umutsuz hastalar diriliyoryeniden. Yıllarca önce Göz Bankası kuruldu Ankara'da. 1950'li yılların sonu sanırım. Ankara'ya geldim, göz bağışı kam- panyasına katıldım. Gazetedeki köşemde umutlu, coşkulu bir yazıyla kutladım olayı. "Kör olmak ne güzel şey. Gözle- rinizi çevırirsiniz içinize ve bakar dalarsınız içinizde dal- galanan denize" diyor büyük ozanımız. O dalgalı deniz nasıl oluşuyor acaba? Ya içe dönük bakış? Peki, güzellik- leri doğrudan görmenin mutluluğu yadsınabilir mi? Deni- zi, güneşi, ağactn dallarında degişen mevsimleri, insanın ürettiği güzellikleri görerek güçlenmiyor mu soluğumuz? Sevincimiz solarken doğrulup yola koyulmuyor muyuz ye- niden? Göz Bankası kurulduğu yıllarda ölümü düşünmü- yordum hiç! Yazım da hayli romantik sanırım. Öldükten sonra da dünyaya bakmanın sevincini belirtiyor. Başka bir kişinin gözünde de dünyayı. insanları görmekten geri kal- mayacağım, toprağın altınd.a da ağaçlan, çicekleri seyre- deceğim! Sonra da bir umut, adını, sanını bilmediğim bir kişi de dünyaya, insanlara benim gibi sevgiyle bakacak belki. Gözlerimi bağışlamak dönemi gerilerde kaldı. Bilimin ışığı karanlık dünyaları aydınlatıyor bugün. Görmeyen gözleri açıyor. Gözünüz yorgunsa, bakışınız bulanıksa, önünüzde kelebekler uçuşuyorsa biyonik bir göz çözüyor sorunu. Doktor dostlarımla konuşmak hoşuma gider, bilimin ışı- ğıyla ısınır, aydınlanırım. Ama belli sorunlara takılmaK kaçınılmaz. Tıp fakültelerinin durumunu, çalışma, araştır- ma koşullarını düşünmek nerdeyse karabasan! Üniversite kliniklerı hastaneyedönüşmûş bulunuyor! ûrneğin karaci- ğer nakli dünyanın belli ülkelerinde yapılıyor da ülkemizde yapılamıyor henüz! Yapılamaz mı, ABD'de üne kavuşan fantastik cerrahlar ülkelerinde neden çalışmasınlar? Ne- deni yanıtlarken yeni sorunlar çıkıyor karşımıza. Organ bağışı konusunda kamuoyu oluşturmak gerekiyor. Belli bir eğitim, bir organı bağışlayarak neler sağlanacağını an- latmak gerekiyor. Yaşamını yitiren kişilerin organını klinik- lere ulaştırmak için belli bir örgütlenme zorunluğu var. Bir iletişim ağının örülmesi gerekiyor. Bir ölünün organlannr bolli süre geçmeden merkezlere ulaştırmak gerekiyor. Bunlar nasıl gercekleşecek? Hasta taşımak için helikopter yokluğu nedeniyle kaç kişi cankurtaranlarda ölüyor bu- gün! Kimi dostlarımın ölümünü düşünürken utanç ve ezik- lik duyuyorum doğrusu. Başka koşullarda yaşama döne- bilirlerdi belki... Bir ülkenin gelişmişliği de, geri kalmışlığı da bu olaylar- la kanıtlanır. Sağlık bütçesiyle, eğitim bütçesiyle, bilimsel araştırmaya bakışıyla, bilim adamlarına ilgisi vedesteğiy- le. Her şeyin kökeninde insan sevgisi var bence. O sevgi gelişmemişse çağdaşlık yolunda gelişme yaşanamıyor. O sevgi varsa koşullar zorlanıyor, insana yönelik çabalar yoğunlaşıyor, duvarlaraşılıyor. Genç bir ölünün dört organını bağışlayan ailenin davra- nışını da bu açıdan yorumlamak gerekir. Bir yaşam solar- ken dört yaşam yeşeriyor! O genç ölünün acısı dört kişiyi yaşatarak sevince dönüşüyor. Belli koşullar oluşsa bağış- lar çoğalabilir, genç ölüler mezarlarında ölümsüzlüğe kavuşabilir bence. Ancak şimdi, karanlık bir günde gökyü- züne bakarken dağılan bir buluta benziyor bu olaylar. Oysa toplumda güneşi görmek özlemi var. O özlemi dindireceğiz elbet. Başka yol yok! Bulutları da- ğıtacağız. Sesimizi duyurarak, yaşama sevincini soldu- ranları uyararak, tepkimizi belirterek, görevimizden geri kalmayarak. Ortak çabayla, vargücümüzle özeleştiriler, özverilerle. Yoksa yağmura dönüşür bulutlar. Çok ıslanırız! • • • Yazımı sonaerdirirken kimi dostların uyarısı çınlıyorku- lağımda. Organ naklinin de bir sömürü aracı olduğunu söylüyor, örnekler veriyorlar. Fakir kişilerin organlannı alarak para kazananlardan söz ediyorlar. Basına da yan- sıyan olaylardan. Bence bu olaylar da geri kalmışlığı ka- nıtlıyor. Fakirlikten kurtuluş yolu organ satmak mı? Çağ- daş bir toplumda yaşayanlar, sağlığı güvencede olanlar, böbreğini satmayı göze alır mı hiç! Çarpık olayların karamsarlığına gömülmemek gerekir bence. Tersine çarpıklığı belirterek. düzelterek amaca yol almak. Çağdaş toplumun bir göstergesi karamsarlığa düşmemek her şeyden önce. Çarpıklıklar da giderilir, yan- lışlar da düzelir o zaman. Amaca giden yolda kesin karar- lılık ve yürekli bir savaş gerekiyor. Umutsuzluğa da hakkı- mız yok. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 1/Sanat yarışmala- nnda, dereceye gir- memiş olmakla bir- likte, başannın bel- gelenmesi için veri- len ödül. 2/ Avuç içi... Yosma. 3/ Me- lez... Kimliği belirle- nemeyen uzay cisim- lerine verilen ad. 4/ Nazi partisinin hü- cum kıtasını simge- leyen harfler... Buy- ruk. 5/ Istanbul'un eski adlanndan biri. 6/ Gezinti yeri... Bir renk. 7/ Güvenilir... Bütün çizgileri belirgin olan. 8/ Kafkasya'da ve Iran'ın kuzeybatısında yaşayan Türk soyundan bir halk. 9/ Temeli takli- de dayanan sözsüz oyun... Bilgiçlik taslayan kimse. YLKARIDAN AŞAGlYArl/ İpten düğümlü saçaklarla oluşturulan bir el sanatı. 2/ Bir hayvan... Halk ede- biyatında sekizlik hece ölçüsüyle ya- zılan bir şiir türü. 3/ Kişinin kendi ^ bedensel ve ruhsal benliğine karşı duyduğu aşırı hayranlık. Gündüz yapılan sinema ya da tiyatro gösterisi. 5/ Türk müzi- ğinde "usul" anlamında kullanılan sözcük... Güzel sanat... Yüz, çehre. 6/ "Hayır" anlamında kullanılan söz... tğdiş edilmiş hay- van. 7/ Parlak kerestesi mobilyacılıkta kullanılan bir Afrika aga- cı... Bir göz rengi. 8/ "Gökten nazire indi Sihâm-ı Kazâ'sına / diliyle uğradı hakkın belasına..;' Kınk kemikleri bir arada tutmak amacıyla kullanılan tahta gibi düz nesne. 9/ Palamut balığının irisi... Radyum elementinin simgesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle