Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23EKİM1992CUMA
12 DIZIYAZI
Madame De Caillavet'nin dergâhının el bebek, gül bebeği Anatole France'tır
Anatole France'ın anayurdu— 4 _
Bu salonlar, bu evler kentsoylu ya-
şamını yansıtan yerlerdir. Sanatçılar
biraz da çıtıpıtı kadınlarla tanışmak ve
tıkınmak için dadanırlar buralara. Söz
gclişi Flaubert, bir defasında -Louis
Napoleon'un teyzesi- Prenses Mat-
hilde'in evinde konuklann gitmesini
ya da odalanna çekilmesini -bu evler-
de geceleri kalanlar da vardır- bekler.
Prcnsesle yalnız kaldığına iyisinden
inan getinnce onun yanındaki bir kol-
tuga atar kendini ve bir tek söz bile
söylemeden Prenses'in ünlü omuzla-
nyla ince ellerini dikizlemeye koyulur.
Prenses:
- Bana söyleyeceğiniz önemlı bir şey
mi var? Buyrun sizı dinliyorum.
Bu söz Flaubert'in kıpkırmızı kesil-
mesine sonra da saranp solmasına ye-
ıcr Jv artar bile. Bir şeyler kekeler.
sonunda da otiudan kaçıp gider. Pren-
ses onu 10 dakıka daha bekler. hızmet-
çisinden Flaubert"in odasına girip
yattığını öğrenince de omuzlannı sil-
kcr:
- Yaa. ışıklan sondürebilirsın.
Madame Sabatier'nin evleri
Güzelliği ve zekâsı Baudelaire'i bü-
yülemiş olan Mme Sabatier'nın Froc-
hot Sokağı'ndaki evinde de her vakit
iki-üç sanatçı ya da edebiyatçi görü-
nür. 1859 yılında Champs-Elysee'deki
küçük konağa taşındığı vakit de bu
loplanlılar sürer. Pazar yemekleri ye-
niyordur bu yeni evde. Ne ki Madam
daha sonraki yıllarda Neuilly'deki
Chezy Sokağı'na, 48 numaraya trans-
fcr olur. Artık konuklann sının biraz
daralmıştır. Çünkü Neully'ye gitmek
başlı başına bir sorundur.
1858 yılında Mme Tourbet de, Ven-
dömc Sokağı'ndaki evinde Dumas'yı,
Sainte-Beuve'ü, Flaubert'i, Sandeau'-
yu. Gautier'yi toplamaya başlamıştır.
40 yıl süren bu toplantılar boyunca
Gounod. Mistral. Taine, Renan,
Goncourt Kardeşler. Maupassant,
Zola. Barres de zaman zaman givsile-
rin şıpşıpıru seyretmeye geliyorlardır.
rine benzeyen Gaulois gazetesi sahibi
Arthur Meyer. Temps gazetesi yönet-
meni Adrien Hebard. Gaulois köşe
yazarlanndan Robert Mitche'l de yerli
bakladır. Figaro'cu Gaston Calmette
de sık sık damlar. Herkesin konuşma-
sını onaylar ve de herkese, "Haklısınız
efendim, tam üstüne bastınız efen-
dim'" der.
Sonralan Lemaître'le kavgalaşacak
olan Henri Rochefort da buranın ya-
banosı değildir. Çok iyi laf kaynaür.
Boyuna da Voltaire'den açar. Ama
kimseyi dinlemez.
Neşe kavnağı Copee
Coppee ise burada herkese neşe ve
sevinç dağıurmış. Ve de can alıcı fıkra-
lar anlatırmış. Onun çorba pişirme
izni de varmış. Havuçlu bir çorbaymış
bu. İçenler kaşıklannı da yutarlarmış.
Leon Daudet'yi sorarsanız, o da
Coppee'den hiç aşağı kalmazmış. La-
fını da esirgemezmiş. Bir gün Mada-
mın salonunu Akademisyenler Fabri-
kası'na benzetir. Ama orda kızıl, yeşi-
limtrak ve de bakla kın eşeklerin
tepindiğını de sözlerine ekler. Bu hay-
vancağızlar daha çok Jean Ricard.
Georges-Henri Manuel. Hanataux.
. Bled ve Edmond Maraucourt'dur.
Daudet bir gün de Prenses Maı-
nuklardan birini bir köşeye ceker,
orda. kahkah. kıhkıh. öykülerine baş-
lar. Bir gün evsahibesi buna kızmışür:
- Dostum Vallier. bize Mösyö Le-
maître'e ne anlattığınızı söyler misi-
niz?
Lemaître yine araadır:
- Buna olanak yok madam.
Mme de Loynes'in evinde yemek,
eski modaya uygun olarak. akşam
tam 7.30'da yenir. Sofradan da dokuz-
da kalkılır. Kim olursa olsun, geciken-
ler beklenmez. Yemekten sonra da
cigara içmeyenlerle bayanlar salonda.
tiryakiler ise küçük salonda yer alır.
Yemekten sonra evin gediklisi ko-
nuklann geldiği de olur. Ama bunlar
tiyatrolar. meclisler ve de tüm Paris
üzerine en son dedikodulan da yanla-
nnda geıiriyorlardır.
Biraz ileri mi gittik, yoksa geride mi
kaldık?
Şimdiye dcğin Mme De Caillavet'-
nin salonundan da açmamız gerekirdi.
Onun salonu XIX. yüzyılın dişe gelir
yerlerinden biridir.
Ermiş François de Sales'in (1567-
1622): "Kadınlar bedenle öylesine
oyalanırlar ki. reha verilecek özene
değın. her şeyi yitirirler" sözünü boşa
çıkarmaya çahşırcasma 1878 yılında.
PARİS'İN
GİZLİ
YAŞAMI
SALÂH BİRSEL
lanık hiçbir çizgi yoktur. Kendini hoş
göstermekten çok. anlamayı sever.
Her şeyi en son noktasına değin deşer.
Robert de Flers. La Rochefouca-
uld'nun "Kafalı bir insan çevresinde
hebennekalar görmediği vakit çokluk
sıkılır" özdeyişinin onun için geçerli
olmadığını da belinecektir. Bu zeki
kadın. çevresini düdük makarnalan
doldurduğu vakit sıkılırmış.
Bu salondan Henri de Regnier. Vic-
torien Sardou, Anatole France. Noail-
les Kontesi. Mugnier Rahibi ve Mme
Rejane'dan tutun da. Charles Maur-
ras, Pierre Lotı. Ale\andre Dumas.
Henri Riviere ve Ravmond Poin-
.evuede Paris 'de lektörttk
yapan Robert Vallier, Prenses
Mathilde'in evine pornofikralar
anlatmaya gelir. Bunun için
konuklardan birini bir köşeye
çeker, orda,kahkah, kıhküı,
öykülerine başlar. Bir gün
evsahibesibuna kızmştv:
"Dostum Valtier, bize Mösyö
Lemaître V ne anlatttğınızı
söyler misiniz!" Lemaître atıbr:
"Buna olanak yok madam."
Aynı işı Theodore de Banville, Villiers
de risle-Adam, Meredia, Mendes.
Verlaine, Coppee de 1863 yıllannda
Ricard MarkizTnin Batignolles So-
kağı'ndaki evinde yapıyorlardır.
Mme Loynes'in çocuklan
Champs-Elysees'de. 152 numarada
çöreklenen Mme de Loynes'in salonu
da 1900 yılından hemen sonra ünlen-
miştir. Burada da Maurice Barres.
Leon Daudet. Henri Houssaye. Fran-
çois Coppee, Albert Vandaİ dikkati
çekiyordur. Buranın hışhışi hançeri de
Jules Lemaître'dir. Mme de Loynes
salonlannda iki kuşak büyütmüştür.
Chat-Noir müzikholünün en sevilen
şairlerinden Maurice Donnay de bu-
rada kırmızı elmaya çok taş atmıştır.
Aynca kuklalara va da Karagöz tiple-
Madame De CaiUa>et'nin konuklan, çarşamba \e> a pazar günleri, Hoche Caddesi'ndeki konakta Anatole France'-
ın çevresinde çember oluşturan karakurbağası adı verilen koltuklara ottırur, oflanıp, puflanırlarmç.
hilde'e dil uzatır. Onun evinde, 50 uşa-
ğın eşliğinde yapılan yemeklerin ipipil-
lah olduğunu söyler. Herkes buna
karşı çıkarsa da evsahibesi konuşma-
sını sürdürmesini ister. Jules Lemaître
de salondakileri yatıştırmak için şöyle
der:
- Sayın baylar, Leon coşkulu bir ki-
şidir. Coşkuya kapılanlara kızmamak
gerekir.
Revııe de Paris'de rektörlük yapan
Robert Vallier de buraya porno fıkra-
lar anlatmaya gelir. Bunun için ko-
sonradan Hoche adına dönüşecek carr'yevanncabirçokParisligelipgeç-
olan Reine-Hortense Caddesi'nde bir miştir.
ev satın alır ve orayı yıllarca -30 yıl-
düşünürlere. yazarlara. edebıyatsever- Konuklar çarşamba ya da pazar
lere açık tutar. günleri -buna pazar gecelerini de kata-
bilirsiniz- salonda karakurbağası adı
onun portresini verilen alçak. yayvan. iyisinden kapi-
toneleşmiş ve de kıtıkla beslenmiş kol-
Robert de Flers
şöyle çizmiştir:
- Onda öyle bir aydınlık, bircanhlık. tuklarda oflanırlar. puflanırlarmış.
öyle bir ışıldama. öyle bir panldama Dahası, koltuklar. ince bir sanata uy-
gun olarak, Anatole France'ın çevre-
sinde bir çember oluştururmuş. Çün-
vardı ki. bu güzel erdemleri zekâsın-
dan bir bir çıkanp ortaya salmıştır. o.n«%. un v-m^ı v.uj.m^.,..^. >,»... ^VM, ^
Davranışlanndabellisizhiçbirşey.bu- kü buranın el bebeği. gül bebeği S l J R E C E I t
Anatole France'tır. Mme Recamier'-
nin salonunda Chateaubriand'ın yeri
neyse. France'ın burdaki yeri de odur.
Usta bir mirikelâm
Gemi süvarisi Henri Riviere de bur-
dan dört dörtlük nasipler alır. O.
Madamın eski tanıdıklanndandır. İl-
kin Dumas'nın evinde buluşurlarmış.
Madama da salı günleri öğle yemeğine
gelirmiş. Daha sonralan, Paris'e her
gelişinde, hep Mme De Caillavet'yi
yoklamava başlamış.
n
M\.obert de Flers, La
Rochefoucauld'nun "Kafahbir
insan çevresinde hebennekalar
görmediği vakit çokluk sıkıhr "
özdeyişinin, evinde 30 yd
boyunca düşünürleri,
edebiyatçılan ve sanatkârlan
ağırlayan Madame De
Caillavet içingeçerli olmadığan
beliriecektk. Bu zeki kadın,
çevresini düdük makarnalan
doldurduğu vakit süahrnaş.
Riviere usta bir mirikelâmmış. Ko-
nuşmalannda paradokslara dabol bol
yer ayınrmış. Her şeyi maytaba alır-
mış. Sadece ordu ile denizcileri bunun
dışında tutarmış. Söz dönüp dolaşıp,
kendisi için pek kutsal olan bu iki ko-
nuya dayandığında sesi titremeye baş-
larmış. Kısacası romancılığı, tiyatro
yazarlığı da varmış.
Jacques Coulangheon ise salonun
benjamin'i. yani yavru çocuğudur.
Onu Madam 1902'de tanımıştır. 26
yaşındadır. Daha o zamanlardan Oise
ilinin Meclıs Başkanı'dır. Bu da onun
küçük yaşta politikadan nefret etmesi-
ne yol açmıştır. Ama. Valilik O>ıınlan
adında. cici mi cici bir oyun yazmasına
yardım etmiştir. Eyvah ki, Coulanghe-
on -bir yazar, onun 1914'te öldüğünü
belirtirse de- iki yıl sonra ömür defteri-
ni kapayacaktır. Yalnız Madam Cail-
lavet'yi son gördüğünde ona şunu fıs-
lar: "Mösyö France'a terbiyeli bir
çocuk gibi öldüğümü söyleyin."
Evet buranın, boynundâ honolulu
taşıyan konuğu Anatole France'tır.
France. daha önceleri Mme Auber-
^ non'un salonunu kalabalıklaştınrken.
bızımkini tanıdıktan sonra Mme Cail-
lavet'nin evinden çıkmaz obnuştur.
Zamanla Madamın onun üzerinde bir
etki bayrağı dalaalandırdığı sezılir.
Ona çalışma sevinci vermemiş olsa bile
çahşmalannı bir disiplin aluna almış-
tır. Le Temps gazetesi edebiyat ekinde,
her hafta bir söyleşi yazmayı France'a
kabul ettiren de odur. Yıllarca sonra
France Edebiyat Hayatı adlı kitabının
önsözünde Madama bir teşekkür şa-
vullamayi savsaklamayacaktır:
- Beni. Tannnın günü çalışan düzen-
li bir yazar yapünız. Benim tembelliği-
mi yendiniz.
Karmakomisyoneleştirileriyamthyor
VERGI
REFORMLARI
Prof. Dr. SALİH ŞANVER
Küçük tasarrufmevduatımn, istisna hadlerinetkesindcfiikn vergimevzuu dışında
kakhğını beürtmek isteriz. Tasarrufhareketitü,faiz nüktarıyla alakah telakki
etmek doğru bir mütalaa addedilemez. İtiyada vegetirin nûktanna bağhthr...
Muajhğı kabuledibniş, devlet tahvitteri, bir zaafgibiileri sürülmektedir. Vergiye
tabiolmah nudır, olmamah nudır? Münakaşa mevzuu olabitir.
»u arada bir kısım mesleki teşek-
küller tarafından öpe sürülen, bazı
ana meselelere temas ediyonız.
Ouninlardan birincisi gelir vergisi-
nin mevzuuna taalluk etmektedir. Ge-
lir vergisi ismi altında yapılmak iste-
nen reformun, kazanç vergisini geniş-
letmek ve ıslah etmekten ibaret olduğu
ifade olunmaktadır... tddianın üzerin;
de durmak isteriz. Her şeyden evvel
beyanname ve defter tutma usulünün
geniş mikyasta tatbiki, noktasında itti-
fak olduğu aşikârdır. Gelir vergisi sis-
temini tatbik etmeye kalkışmamız(ın)
özenti olduğunu iddia edenler... Esnaf
muaflığı ve zirai kazançlar istisnası...
esnaf... mahdut olan bir zümre... kül-
fet olur... büyük zirai kazançlann ver-
gi mevzuu dışında bırakılması... tenkit
yerindedir.
' ne sürülen mevzulardan ikinci^
si, gayn menkul ve menkul sermaye
iratîan... muhtelif vilayetlerin ticaret
odalan temsilcilerinin hazırladığı ra-
por... vergi mevzuuna ahnması... irnar
hareketlerinin gelişmesini esaslı ölçü-
de engelleyeceği... Bir taraftan vergide
"Fedakârlıkta müsavat" prensibi mü-
dafaa edılırken dığer taraftan emlak
iratlannın... mevzu... haricinde bıra-
kılmasının ileri sürülmesini izah etmek
güçtür... Emlak iratlannı vergj mev-
zuu haricinde bırakmak isteyenler-
den... (şunu) sormak, hakikaten yerin-
de bir sual olur. Aynı şey, sıhhat kal-
kınması bakımından doktorlar,
eczacılar. hastaneler hakkında varit-
tir. Böyle bir mahkeme tarzınm bizi
mantıki olarak sürükleyeceği en son
noktaya vardıktan sonradır -ki ortada
vergi denilen bir şey kalmaz... İnşaatın
teşvik edilmesi. sanayinin, nakliyecili-
ğin. ve ılah... teşviki de lüzumlu ve za-
ruri olduğu gibi... Ancak -fedakârhkta
müsavat- ve vergi karşışında müsavat-
başka bir meseledir. İnşaatın teşvik
edilmesi de daha başka bir mevzudur.
Ve kendisine has tedbirlerle sağlanma-
sı lazundır... Küçük tasarruf mevdua-
ünın, istisna hadleri neticesinde fiilen
vergi mevzuu dışında kaldığmı beürt-
mek isteriz. Tasarruf hareketini, faiz
miktanyla alakah telakki etmek doğru
bir mütalaa addedilemez. İtiyada ve
gelirin miktanna bağlıdır... Muaflığı
kabul edilmiş, devlet tahvilleri, bir za-
afgibi ileri sürülmektedir. Vergiye tabi
obnalı mıdır, olmamah rrudır? Müna-
kaşa mevzuu olabilir.
Muhtelif vilayetlerin ticaret odalan,
mahsup, cihetine gidilmemesi. kurum-
lar lehine telakki olunabilecek hüküm-
ler olmadığı ileri sürülmektedir. Tica-
ret odalan temsilcilerinin cıkardıklan
neticenin fıilatla alakasını bulmak ol-
dukça güçtür. Bugün eshamlı şirketle-
rin azami vergisi yüzde 40 olduğu
halde ferdi teşebbüslerin vergisi yüzde
seksene kadar yükselmektedir. Mem-
leketimiz ticaret şirketleri bakımından
iddia edildiği nispette talihsiz (değil-
dir).
•
Kaldı ki hükümet tasansında tek-
lif edilen yüzde 20 nispeti komisyonu-
muzca yüzde 10'a indirilmiş bulun-
maktadır. Fiili fazla ise sadece yüzde
6'dır. Sermaye şirketlerinin haiz oldu-
ğu diğer avantajlar, vicdanlarda kök-
leşen ve gehşen sosyal adalet hisseleri
karşışında. mevhum birtakım fayda-
lar bahasına sermaye ile emek ve
emek-sermaye geliri arasında, hatta
sembolik de olsa, bir ayırma yapmak
bugün için artık bir zarurettir.
kattır... beyannamelerin hepsinin bi-
rer birer tetkiki mevzubahis olmadığı
gibi... idarece tertip edilen bir plana
göre yapılır... bu cepheden ve bu şekil-
de mütalaa edilince... bu işi başarmak
pekâla mümkündür.
T ergi(nin) cemiyeümizin muhte-
lif zümreleri arasında aynı tepkiler
hasıl etmesini beklemek safdillik
olur... tavırlann farklı oiacağı tabiidir.
Bahusus memleketimizde şimdiye ka-
dar olduğu gibi. hiç de adil olmayan.
mahiyet ve bünyesi iktizası adil olma-
sına esasen imkân da bulunmayan bir
vergi rejiminin yıllardan beri yarattığı
itiyatlar hesaba katıldığı takdirde, ce-
miyetin bir takım zümreleri alevhine
mevcut rejimden faydalananlann, ge-
lir vergisine karşı şiddeth aksülamelle-
rini beklemek tabii görühnelidir.
çüncü bir mesele kurumlar ver-
gileridir. Kurumlardan alınan vergi-
nin, gelir vergisine mahsup edilmemesi
keyfiyeti şiddelli tenkitlere uğramıştır.
ne sürülen mütalaalardan dör-
düncüsü beyannamelerin tetkiki...
Beyanname miktannın şimdikinden
en az üç veya dört misli fazla oiacağı...
Kazanç vergisi... L \ nıe... sekiz
bin civannda... beyanname tetkikatı-
nın her sene bitirilemediği... bir haki-
.omisyonumuz, hükümet tasar-
lan üzerinde esaslı değişiklikler yap-
mıştır... anahatlannı belirtmek isteriz:
.ükümet tasansında ayırma
prensibinden fedakârhk edilerek işlet-
me vergisinin, esnaf vergisi adı ile ta-
mamen esnafa hassı uygun görülmüş-
tür. Esnaf muaflığı memleketimizin
arzettiği hususıyeün bir ıcabıdır. As-
gari geçim istisnası ileride daha ziyade
artınldığını görmek başlıca temenni-
mizdir. Gayri menkul iratlan istisna
haddi genişîetilmış mevduat ve hususi
alacak faizleri gibi menkul gelirlere de
bu isüsnanın teşmili uygun görülmüş-
tür.
Götürü masraf usulü gayri irat
sahiplerine de teşmil edilmiş ve serbest
meslek erbabı için götürü miktarlar
artınlmıştır. Aile mükellefıyeti... ikti-
sadi ve mali bir bütün olarak telakki
etmekten ziyade... kanuru vergi ka-
çakçılığı önleyici bir tedbir memleketi-
r.üzin bünyesine ve müesses itiyatlara
uygun yeni hükümler koymuştur. Bu-
günkü telakkilere göre ideal olmaktan
uzak bulunan... tarifeyi küçük bir tadil
ile kabul... eski rejimi nispetle bu tari-
fenin oldukça mutedil... yan yanya bir
azalma... asgari kâr haddi esası ve kira
emsali... bu tedbirlerin maliye cihazı-
nın kullanılması... takdirde hakkını da
suıistimal ve haksızhklara sebepolabi-
leceği mülahazasıyla... mükellef tem-
silcilerinden mürekkep bir komisyona
vermiştir. Muvakkat üçüncü madde...
gelir vergisinin ilk tatbik edildiği yıl
içindeki vergilere yüzde yirmibeş zam
yapılması kabul edilmiştir. (Karma
komisyon).
SÜBECEK
AINKARAANKA
MÜŞERBEF HEKİMOĞLU
Bir Yaşam Solarken Dört
Yaşam Yeşeriyor
Sız de izlediniz belki, genç bir kadın ölüyor, ailesi organ-
larını bağışlıyor. o genç ölü dört kişiye yaşama gücü veri-
yor sonra. TV'de izlerken neler canlandı gözümde, kula-
ğımda neler çınladı! Doktor dostlarımdan dinlediklerimi
anımsadım. Tıp biliminde organ aktararak varılan aşama-
yı. Çok değerli bir doktorumuz ABD'ye uçtu geçen gün.
Karaciğerini değiştirecekler. Sağlam bir karaciğerle ya-
şamını sürdürecek. Sanırım biliyorsunuz. karaciğer nak-
linde en başarılı merkezlerden birinde birTürkdoktoru var
ABD'de. Profesör Münci Kalayoğlu. Başarı oranı yüzde 98.
"Fantastikcerrah" diyesözediliyor. ABDbasınında, bilim-
sel dergilerde, TV'de geniş yer alıyor. Birkaç ay önce Ba-
yındır Tıp Merkezi'nin açılış kokteylinde karşılaştık. Yaşa-
ma sevıncimi yeşerten şeyler anlattı. Tıp dalında önemli
gelişmeler var, insan vücudu yenileniyor durmadan, be-
yin dışında tüm organlar değişebiliyor, umutsuz hastalar
diriliyoryeniden.
Yıllarca önce Göz Bankası kuruldu Ankara'da. 1950'li
yılların sonu sanırım. Ankara'ya geldim, göz bağışı kam-
panyasına katıldım. Gazetedeki köşemde umutlu, coşkulu
bir yazıyla kutladım olayı. "Kör olmak ne güzel şey. Gözle-
rinizi çevırirsiniz içinize ve bakar dalarsınız içinizde dal-
galanan denize" diyor büyük ozanımız. O dalgalı deniz
nasıl oluşuyor acaba? Ya içe dönük bakış? Peki, güzellik-
leri doğrudan görmenin mutluluğu yadsınabilir mi? Deni-
zi, güneşi, ağactn dallarında degişen mevsimleri, insanın
ürettiği güzellikleri görerek güçlenmiyor mu soluğumuz?
Sevincimiz solarken doğrulup yola koyulmuyor muyuz ye-
niden? Göz Bankası kurulduğu yıllarda ölümü düşünmü-
yordum hiç! Yazım da hayli romantik sanırım. Öldükten
sonra da dünyaya bakmanın sevincini belirtiyor. Başka bir
kişinin gözünde de dünyayı. insanları görmekten geri kal-
mayacağım, toprağın altınd.a da ağaçlan, çicekleri seyre-
deceğim! Sonra da bir umut, adını, sanını bilmediğim bir
kişi de dünyaya, insanlara benim gibi sevgiyle bakacak
belki.
Gözlerimi bağışlamak dönemi gerilerde kaldı. Bilimin
ışığı karanlık dünyaları aydınlatıyor bugün. Görmeyen
gözleri açıyor. Gözünüz yorgunsa, bakışınız bulanıksa,
önünüzde kelebekler uçuşuyorsa biyonik bir göz çözüyor
sorunu.
Doktor dostlarımla konuşmak hoşuma gider, bilimin ışı-
ğıyla ısınır, aydınlanırım. Ama belli sorunlara takılmaK
kaçınılmaz. Tıp fakültelerinin durumunu, çalışma, araştır-
ma koşullarını düşünmek nerdeyse karabasan! Üniversite
kliniklerı hastaneyedönüşmûş bulunuyor! ûrneğin karaci-
ğer nakli dünyanın belli ülkelerinde yapılıyor da ülkemizde
yapılamıyor henüz! Yapılamaz mı, ABD'de üne kavuşan
fantastik cerrahlar ülkelerinde neden çalışmasınlar? Ne-
deni yanıtlarken yeni sorunlar çıkıyor karşımıza. Organ
bağışı konusunda kamuoyu oluşturmak gerekiyor. Belli
bir eğitim, bir organı bağışlayarak neler sağlanacağını an-
latmak gerekiyor. Yaşamını yitiren kişilerin organını klinik-
lere ulaştırmak için belli bir örgütlenme zorunluğu var. Bir
iletişim ağının örülmesi gerekiyor. Bir ölünün organlannr
bolli süre geçmeden merkezlere ulaştırmak gerekiyor.
Bunlar nasıl gercekleşecek? Hasta taşımak için helikopter
yokluğu nedeniyle kaç kişi cankurtaranlarda ölüyor bu-
gün! Kimi dostlarımın ölümünü düşünürken utanç ve ezik-
lik duyuyorum doğrusu. Başka koşullarda yaşama döne-
bilirlerdi belki...
Bir ülkenin gelişmişliği de, geri kalmışlığı da bu olaylar-
la kanıtlanır. Sağlık bütçesiyle, eğitim bütçesiyle, bilimsel
araştırmaya bakışıyla, bilim adamlarına ilgisi vedesteğiy-
le. Her şeyin kökeninde insan sevgisi var bence. O sevgi
gelişmemişse çağdaşlık yolunda gelişme yaşanamıyor. O
sevgi varsa koşullar zorlanıyor, insana yönelik çabalar
yoğunlaşıyor, duvarlaraşılıyor.
Genç bir ölünün dört organını bağışlayan ailenin davra-
nışını da bu açıdan yorumlamak gerekir. Bir yaşam solar-
ken dört yaşam yeşeriyor! O genç ölünün acısı dört kişiyi
yaşatarak sevince dönüşüyor. Belli koşullar oluşsa bağış-
lar çoğalabilir, genç ölüler mezarlarında ölümsüzlüğe
kavuşabilir bence. Ancak şimdi, karanlık bir günde gökyü-
züne bakarken dağılan bir buluta benziyor bu olaylar.
Oysa toplumda güneşi görmek özlemi var.
O özlemi dindireceğiz elbet. Başka yol yok! Bulutları da-
ğıtacağız. Sesimizi duyurarak, yaşama sevincini soldu-
ranları uyararak, tepkimizi belirterek, görevimizden geri
kalmayarak. Ortak çabayla, vargücümüzle özeleştiriler,
özverilerle.
Yoksa yağmura dönüşür bulutlar. Çok ıslanırız!
• • •
Yazımı sonaerdirirken kimi dostların uyarısı çınlıyorku-
lağımda. Organ naklinin de bir sömürü aracı olduğunu
söylüyor, örnekler veriyorlar. Fakir kişilerin organlannı
alarak para kazananlardan söz ediyorlar. Basına da yan-
sıyan olaylardan. Bence bu olaylar da geri kalmışlığı ka-
nıtlıyor. Fakirlikten kurtuluş yolu organ satmak mı? Çağ-
daş bir toplumda yaşayanlar, sağlığı güvencede olanlar,
böbreğini satmayı göze alır mı hiç!
Çarpık olayların karamsarlığına gömülmemek gerekir
bence. Tersine çarpıklığı belirterek. düzelterek amaca yol
almak. Çağdaş toplumun bir göstergesi karamsarlığa
düşmemek her şeyden önce. Çarpıklıklar da giderilir, yan-
lışlar da düzelir o zaman. Amaca giden yolda kesin karar-
lılık ve yürekli bir savaş gerekiyor. Umutsuzluğa da hakkı-
mız yok.
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5
1/Sanat yarışmala-
nnda, dereceye gir-
memiş olmakla bir-
likte, başannın bel-
gelenmesi için veri-
len ödül. 2/ Avuç
içi... Yosma. 3/ Me-
lez... Kimliği belirle-
nemeyen uzay cisim-
lerine verilen ad. 4/
Nazi partisinin hü-
cum kıtasını simge-
leyen harfler... Buy-
ruk. 5/ Istanbul'un
eski adlanndan biri.
6/ Gezinti yeri... Bir
renk. 7/ Güvenilir... Bütün çizgileri
belirgin olan. 8/ Kafkasya'da ve
Iran'ın kuzeybatısında yaşayan Türk
soyundan bir halk. 9/ Temeli takli-
de dayanan sözsüz oyun... Bilgiçlik
taslayan kimse.
YLKARIDAN AŞAGlYArl/ İpten
düğümlü saçaklarla oluşturulan bir
el sanatı. 2/ Bir hayvan... Halk ede-
biyatında sekizlik hece ölçüsüyle ya-
zılan bir şiir türü. 3/ Kişinin kendi ^
bedensel ve ruhsal benliğine karşı duyduğu aşırı hayranlık.
Gündüz yapılan sinema ya da tiyatro gösterisi. 5/ Türk müzi-
ğinde "usul" anlamında kullanılan sözcük... Güzel sanat... Yüz,
çehre. 6/ "Hayır" anlamında kullanılan söz... tğdiş edilmiş hay-
van. 7/ Parlak kerestesi mobilyacılıkta kullanılan bir Afrika aga-
cı... Bir göz rengi. 8/ "Gökten nazire indi Sihâm-ı Kazâ'sına /
diliyle uğradı hakkın belasına..;' Kınk kemikleri bir arada
tutmak amacıyla kullanılan tahta gibi düz nesne. 9/ Palamut
balığının irisi... Radyum elementinin simgesi.