Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CIMHURİYETS2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 OCAK 1992
BURAŞI
TÜRKİYE
HALLK ŞAHIN
ğında süperstarlığa
soyunmanın gizi işte
turada yatar: Alta
fblvan ya da Zjrvede
Kalma Sanatı Üzerine
TjrçutÖza'dan sonra Fenerbahçeli Rıdvan... Süper-
söriıça aiışrnş olanlan zrirveden indirmenin ne kadar zor
cduğınt. gcrjyor musunuz? Seçim kaybetseler de, göz-
der dışssler de, sakatlansalar da, televizyon ekranların-
dar VE yeşil sahalardan uzak kalsalar da ne yapıp edip
gene Ttanşetere çıkmasını, konuşmaların baş konusu,
karr/evebar sohbetlerimin bir numaralı kişisi olmayı ba-
şanycrlar.. Pes doğrusu... Şu medyaçağında bu beceri-
ye saMp olanlara şapka çıkarmak gerek!
Turçut Öza, bir zamanlar 'manevi oğulları' arasında
Rıdvan'ı da Scyarken acaba bu ortak özelliğe, ne pahası-
na olırsa olsun gündemden düşmeme direncine mi gü-
/enıycrdL?
Fenarbahcelilerin gözdesi Rıdvan'a çatmanın 80 ton-
uk r
IR kamyon una çarpmaktan dahatehlikeli olduğunu
aildiğin için peşin peşir» söyleyeyim; Rıdvan'ın futbolu-
na baylırım. Onun ayağına topu alınca çimenler üzerin-
de cey an gibi seğirtip, karşısına biri çıkınca radyal lastik
takılmş reklarn otomobili gibi zınk diye duruşunu seyret-
meye doyamam. Nasıl doyayım? Rıdvan'ın, hayranlarını
bayrarndan bayrama harçlığa bağlamış pinti babalardan
farKi ycktur. Bir verir, pir verir, ama sonra aylarca bekletir,
koklatmaz... Sakattır, formsuzdur, cezalıdır, moralsizdir, is-
teksizdr, şudur budur...
Şudur budur da, hep sayfaların en tepesinde, hep zir*
»dedi-... Medya ça- M e d y a ç a ğ ı n d a
süperstarlığa soyunmanın
üstte görü gizi işte burada yatar: Alta
ağnyia sussa bi- diişse bile üstte görünür,
le suskunluğuyla ko- aOZIVİa SUSS3 bile
nuşur. . . - • •
*** suskunluğuyla konuşur.
İsterseniz bu gizi _
biraz açalım: Rıdvan ve Özal, medya çağının bu büyük
üstatlan, zirvede kalmak üzerine bir kitap yazacak olsa-
lar şu iki temaya herhalde epey yer ayırırlardı: 1) Her an
herşeymümkünmüş gibi davranın. 2) Söz, eylemden da-
ha fazla ses çıkarır.
Yıllardır her ikisini de santim santim izlediğimize göre
bırinci ilkenin hangi anlarna geldiğini biliyoruz. Bu anlam
gerilimlı bir soru ile özetlenebilir: "Acaba şimdi ne yapa-
cak?" Başbakan mı kalacak, Cumhurbaşkanlığı'naaday-
lığını mı koyacak, yoksa siyasetten çekilip Marmaris'te anı-
larını mı yazacak? Antrenmana çıkacak mı, oynayacak mı,
Millı Takım'a girecek mi, yoksa kapalı salonda idmana çı-
karken eşiğe takılıp tepe taklak düşecek mi?
Her an her şey mümkündür ve her an her şeyin müm-
kün olduğu bir yerden gözlerinizi ayıramazsınız.
Frenkler, "Eylem sözlerden daha yüksek sesle
konuşur" derler ama ikinci ilke, 'laf'ın büyük önem taşı-
dığı bizim kültürümüz için özellikle geçerlidir. Siyasal ha-
berlerimize bir göz atın: O şunu dedi, bu ona karşılık bu-
nu dedi vs. vs. O halde, çevre biraz sus pus olunca bir
şey söylenmeli ve ona gösterilen tepkilerle bir süre idare
edilmeli.
Özal'ın bu yöntemle manşetlere yapışıp kaldığını çok
gördük. Rıdvan'ın son günlerde başına gelenler de aynı
öbeğe girer. Tam unutulmak üzereyken bir şeyler söyte-
di, kulüp yoneticileri buna tepki gösterdi, şimdi Rıdvan
'cezah', bakalım ceza kalkacak mı, bunun için kim ne di-
yecek? Rıdvan kimlerle nerelerde yemek yiyecek, bu ko-
nu haftalarca böyle gidecek...
Sonra Rıdvan çıkıp bir maç döktürecek. Yılın sporcu-
su seçilecek. Özal onu Çankaya'ya çağırıp alnından öpe-
cek. Patlayan flaşların parıltısından Ankaralı'lar şimşek
çaktı sanacaklarî
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
TUrkiye sosyalist hareketınin unutulmaz simalanndan eski TKP
üyesi değerli arkadaşımız
CÂZIM AKTEMUR'u
yitirdik. Dostlann başı sağolsun.
1951-52 tevkifatı arkadaşlan adına
HAYATÎ TÖZÜN
(Patriyot)
cem yayınevj
DENIZ BAYKAL
İSMAİL CEM
i
SOLCEM YAYINEVI NuruoMiı.ıniye Oıd. Kardcşlcr Han 3/3 Cagaloğlu
NOT OıknK-lı snıvJcremıyııru/ I ullcn cdcrı kaü.ır poMd pulu gOnücrınız.
TÜRKİYE KÖMÜR İŞLETMELERI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
TEKSTİL KORDLU BANT
SATIN ALINACAKTIR
1- Afşin Elbistan Linyitleri İşletmesi Müessesemizin gereksini-
mi olan 3 kalem 984 M Tekstil Kordlu Bant satın alınacaktır.
2- Bu işe ait şartnameter genel müdürlüğümüz 11. kat 1108 no'lu
odadan ve İstanbul Satınalma Müdurlüğü Merkez Efendi Balıklı
Yolu Atatürk Öğrenci Sıtesi Karşısı Zeytınburnu/İstanbul adresle-
rinden dilekçe ile temin edilebiiır.
3- İsteklilerin en geç 22.1.1992 Çarşamba günü saat 14.00'e ka-
dar fiyat ve tektıflerinı kapalı zarfla zarfın üzerinde 40-AAEU162
dosya işaretı ile alım konusu yazılmak suretiyle Genel Müdürlü-
ğümüz Genel Muhaberat Servısı'ne vermelerı gerekmektedir.
4- Teklif zarfları aynı gün saat 15.30'da Satınalma Komisyonun-
da açılacaktır.
5- Postadaki gecikmeler göz önüne alınmaz.
6- Genel Müdürlüğümüz Devlet İhale Yasası'na tabi değildir.
Basın: 17098
Kıbrıs Sonuuında Daha
Olıımlıı Bir Hava mı?
Dünyayı saran güçlü demokrasi rüzgârlarının KKTC'yi de etkisi altına
alması beklenmelidir. Bakalım, Dışişleri Bakanı Çetin'in KKTC ziyareti
bu yönde yeşil ışık yakıp tüm engelleri ortadan kaldıracak, olumlu etkileri
de birlikte getirecek mi?
Dr. NURHAN İNCE Gazi Ü. öğretim üyesi
Görünür uluslararası konjonktürde, 1992
yılı Kıbrıs sorunu açısından daha olumlu bir
havada başhyor. Türklere karşı sert. yaptırım-
cı olması beklenen De Cuellar Raporu (21 ara-
lık) ılımlı. Taraflar yine "Dörtlü Doruk" top-
lantısına çağrılmış. Ama egemenliğin her iki
topluma ait olduğu. çözümün siyasal eşitlik il-
kesine dayandırılması gereğı vurgulanmış.
Bunda Türk hükümetinin uyanlannın payı
olsa gerek. Genel sekreterin gider ayak kendi-
ne özgü nedenlerin de...
Şimdi sorulması gereken şudur: KKTC,
Kıbns Türklerinin gerçeğini dünyaya anlata-
bilecek mi, yoksa şimdiye kadar olduğu gibi
Rum-Yunan diplomatık atakları karşısında
hep savunmada mı kalacak?
Bir stratejiler savaşımı olan Kıbns sorunun-
da Rum-Yunan diplomatık ataklanmn ardı
arkası kesilmiyor. Vasiliu'nun 4 aralıkta 24 sa-
atliğine New York'a gidişi, Yunan Başbakam
Mitsotakis'ın. Bush'un davetlisı olarak 4 gün-
lük Washington ziyareti (12-16 aralık); yeni
kurulan Türk hükumetine jest olsun diye
'dörtlü konferans'ı bahara erteleyen Bush'tan
1992'nin ilk aylan için söz almaya yetmişti.
Sonra sesini orada da duyurmak için Vasiliu,
Avustralya'ya gitti. Mitsotakis de Avrupa'-
ya...
Ya KKTC ne yapıyor? Rum-Yunan diplo-
matik ataklannı karşılamada bir planı var mı?
Denktaş'ın. De Cuellar'ın özel temsilcisi Fe-
issel'a bu aşamada 'dörtlü konferans'a katıl-
mama kararlannda bir değişiklik olmadığını.
BM temsilcileriyle yeni tur görüşmelere giril-
meyeceğini söylemesi dışında çok şey yok!
Yeni Demirel hükümetinden KKTC'ye tam
destek var, ama bu sorunu çözmeye yeter mi?
örneğin: Kıbns'tan sorumlu Devlet Bakanı
Orhan Kilercioğlu'nun. Dışişleri Bakanı Hik-
met Çetin'in çeşıtlı demeçlerle "Kıbns'ta asıl
tarafın Türkiye değil, adada yaşayan Rumlar
ve Türkler olduğunu: çözümün, bunlann siya-
sal eşitlik ilkesine göre aralannda doğrudan
ikili görüşmelerden geleceğini: 'dörtlü konfe-
rans la çözüm empoze etmenin yanlışlığını;
konferanslar yapılırsa Türkiye'nin dışandan
ikılı görüşmelen desteklemekle yetineceğini'
belirtmeleri.
Başbakan Demirel'in 12 aralıkta bir Yunan
gazetecisine. "Kıbrıs'ta çözümü kolaylaştıra-
cak her türlü yaklaşıma, yararı olacaksa 'dört-
lü konferansa'da açık oldukları; federasyonu
yeğledıkleri yolundaki demeci. Ertesi gün,
Ankara'da Denktaş'a ileride Türkiye'yi yeni-
den müdahaleyezorlamayan, Kıbns Türkleri-
ni güvencesiz bırakmayan bir çözüm istedikle-
rini. bunun iki toplumluluk, iki kesımlilik ve
siyasal eşıtlıkten geçtiğini; Türkiye'nin
KKTC'yi hiçbir zaman yalnız bırakmayacağı-
nı, savunduklan Kıbns politıkasının ulusal
bir politika olup hükümetlerin bunu dilediği
gibi değiştireme>eceğinf söylemesi
Parlamentoda da 25 aralıktaki dış politika
genel görüşmelerinde benzer görüşlerin, fede-
rasyon formülü vurgulanmadan (DSP Başka-
nı Ecevit daha da ılerı giderek artık bugünkü
koşullarda federasyonun bile gerilerde kaldı-
ğından, Sovyetler'deki Bağımsız Devletler
Topluluğu modelinin daha uygun düşebilece-
ğinden sözetmesi)yinelenmesi.
Yeni bir diplomatik yaklaşım yok
KKTC, Kıbrıs sorununda yeni diplomatik
yaklaşım koyamamış, Rumlarla Yunanlılann
şu son günlerde başarıyla kullandıkları 'işbır-
liğinden kaçınan, çözüme yanaşmayan taraf
olma görüntüsünü silememiştir. Bunda, kendi
iç dinamiklerini yeterince devinime geçireme-
menin hiç mi payı yok?!
Siyasal çoğulculuğun gereklerini yenne ge-
tirmeyen, rejimi konsensus temeline oturta-
mayan KKTC; dış dünyaya karşı Rumlarla
siyasal eşitliği. egemenlik haklarını. esnek fe-
deralızmi nasıl savunur; özellikle tek süpergüç
ABDveBM'ye karşı?
KKTC. her şeyden önce, siyasal sistemin iş-
leyişini daha akılcı. demokratik bir çizgi üzeri-
ne oturtmalıdır! Günümüz uluslararası toplu-
munda 'demokratikleşme' siyasal bağımsızlı-
ğın da, yükselen ulusçuluk akımlarının da
motorudur.
KKTC'de çok partili siyasal yaşamdan söz
edilir. ama gerçekte var olan tek parti yöneti-
midir. Seçim sistemi başkasına izin vermiyor!
Muhalefet partileri, CTP (Cumhuriyetçi Türk
Partisi) ve TKP (Toplumcu Kurtulûş Partisi)
gene! seçimlerde kazandıklan yüzde kırka va-
ran o> oranlanyla Ulusal Meclis'te yüzde on-
larda temsil edilmeyi kabul etmediklerinden
topluca istifa edip ana muhalefeti parlamento
dışına taşımışlardır. Geçenlerde onlardan bo-
şalan 12 milletvekilliği için yapılan seçimde
yapay olarak iktidarca yaratılan YDP'ye (Ye-
niden Doğuş Partisi) karşı büyük çoğunluğu,
yine Denktaş'ın iktidardaki partisi UBP (Ulu-
sal Birlik Partisi) almıştır.
Bu durumda KKTC'de nasıl bir birlikten
söz edilsin?
Siyasal konsensus rejimi
olamamanın sakıncaları
Mitsotakis, geçen aralık başında (1990)
BAB'ye Yunanistan'ın katılması için Brük-
sel'de girişimlerde bulunurken, 'Denktaş diye
biri yoktur!' diyebilmişti. De Cuellar ve Bush
zaman zaman Denktaş'a karşı cephe almışlar,
neredeyse onu istenmeyen adam ilan etmişler-
di. (De Cuellar'ın 9 ekim raporu, dörtlü kon-
feransın toplanamamasmda Denktaş'ı suçla-
mış, Denktaş'ın ABD'yi resmen ziyaret isteği
geri çevrilmışti).
Içeride de Denktaş kıskaçta. Muhalefet onu
"Asil Nadir uğruna KKTC'nin öz çıkarlannı
satmak'la suçladı. Erken, adil genel seçimler
için kampanya başlattı. Kısacası KKTC yö-
netimi dışarıda olduğu gibi içeride de pek ta-
nınmıyor gibi. En azından muhalefetle iktidar
arasında meşruluk çerçevesinde tehlikeli bir
kutuplaşma var.
Bu durumda^ 10 Aralık 1990'da Türkiye'yi
ziyaret eden Ozker özgür başkanlığındakı
CTP heyetinin Denktaş'ı federasyonda sami-
mi olmamakla suçlaması sürpriz değil. Görüş-
tüğümüz KKTC yetkililerine göre KKTC'de
demokrasi olduğundan muhalefet bu kadar
serbest konuşabiliyor! Öte yandan aynı yetki-
liler "ne yazık ki bu konuşmalar Denktaş'ın
sesini kısıyor. her şeyi olumsuz yönde etkili-
yor!' demekle KKTC'deki terslikleri üstü ka-
palı da olsa dıle getiriyor.
Adil erken seçimlerin
kaçınılmazlığı
KKTC'de hiç zaman geçirmeden adil, erken
genel seçimlere gidilmelidir. Bu, toplumda ye-
ni bir uzlaşma çerçevesinde, yokluğu çok du-
yulan siyasal konsensusu yaratır.
Ancak böylelikle çoğulcu, özgürlükçü de-
mokratik rejim bütünüyle işlerük kazanır.
Kıbns sorununun geleceğine yönelik geniş ta-
banlı, kapsamlı tartışmalar başlatılır; iç dina-
mikler devimine geçirilir. Yepyeni bir vizyon-
la, KKTC'nin dış dünyaya açılım ve görü'ntü-
süne güç katılır. Denktaş yeniden başkan
seçilse de, UBP iktidarda kalsa da bu olur.
Erken genel seçimler, yeniden toparlanabil-
mek için çok gereksinme duyduğu zamanı
KKTC'ye verecektir. Bunun için de kimse onu
suçlayamaz. Tersine prestiji artar. Bu arada
"dörtlü konferans'-'doğrudan ikili görüşme-
ler' ikilemi de bir biçimde çözüme ulaştınîabi-
lir.
Dünyanın ikili görüşmelere sıcak bakması,
onun da önce kendi iç demokratik bütünleş-
mesi için KKTC gerekeni hemen yapmalıdır.
'Dörtlü konferans'a katılmıyorum, şartlar
oluşmadı' demek çözüm değil. Rumlann dip-
lomatik ataklanna karşı Kıbnslı Türkler de
bir şeyler yapmalı! 'Eylemsizliğe karşı eylem
kazanır' bir doğa yasasıysa, KKTC eylemsiz
kalıp varlığını dilediği gibi sürdüremez.
Şimdi koyabileceği en önemli, en etkin ey-
lem ise demokratikleşme eyleminden başkası
olamaz!
1974 'Banş Harekâtı'ndan sonra faşizmden
demokrasiye geçen Rum ve Yunan yönetimle-
ri Kıbns'ta birden haklı konuma geçmemiş
miydi? Şimdi de KKTC'nin durumunda bir
düzelme olamaz mı? Hele Türkiye'nin demok-
ratikleşmesi de rayına oturur, artan prestij
yükselmesini sürdürürse...
Demokratik iç bütünleşmesini sağlayama-
yan KKTC ne Rumlann çağdışı-insanlıkdışı
ekonomik, politik, kültürel ambargolannı ve
diplomatik ablukalannı kırabilir ne de Kıbrıs
sorununu halkının insancıl isteklerine yaraşan
biçimde çözüme taşıyabilir! En kötüsü, Türk
yayılmacıhğının bir uzantısı gibi görülür.
Denktaş, bir Vasiliu ya da Mitsotakis gibi
ABD, Avrupa, Avustralya'ya koşturamaya-
bilir. ISADAK (Dakar)'tan da umduğunu
bulamayabilir. Ama bu aşamada yapabilece-
ği, onlardan da çok daha önemlisı demokra-
tikleşmedir!
Dünyayı saran güçlü demokrasi rüzgârları-
nın KKTC'yi de etkisi altına alması beklen-
melidir. Bakalım. Dışişleri Bakanı Çetin'in
KKTC ziyareti bu yönde yeşil ışık yakıp tüm
engelleri ortadan kaldıracak, olumlu etkileri
de birlikte getirecek mi? Rumlardan apayrı et-
nik nitelikleriyle değişik bir ulusal kimlik ser-
gileyen Türk toplumunun sesi ne zaman daha
gür çıkacak? Kıbrıs Türklerinin tüm haklan-
na kavuşacakları 'yeni bir dünya düzeni' orta-
ya çıkmadı mı? Daha ne kadar beklemeli?
PARISTEN SELÇUK DEMREL
• - - / - « •-* 3,
Demokratüdeşmeye Ba^lanacaksa...
Demokratikleşmeye bir yerlerden başlanacaksa anayasa
değişikligiyle MGK'nın, olağanüstü hal rejiminin kaldırılması,
Diyanet'in bir devlet kurumu olmasına son verilmesi, okulların
kışla olmaktan çıkanlması öncelikle ele alınmalıdır.
AYŞETOSUNER Yeşiller Partisi Kurucu Üyesi
Halkın büyük desteğini alan koalisyon
hükümeti, güvenoyundan hemen sonra
iki olumlu girişimde bulunarak Eskişehir
Cezaevi'ni kapattı ve Gökova Termik
Santralı'nı çahştırmayacağını açıkladı.
Kamuoyunda büyük tepkilere neden
olan Eskişehir Cezaevi'nin açık kalması
ve Gökova Termik Santralf nın çalıştınl-
ması için ısrarcı olunma:-'. ülkeye de-
mokrasi ve insan haklannı getirmek
vaadiyle seçimlere girmiş olan her iki si-
yasi parti için de çok yanlış bir uygulama
olurdu.
Her ne kadar bir yandan "asit lobisi"
oluşturup bir buçuk trilyon lira masraf
edilen bir termik santralın çalıştınlması
gerektiği konusunda baskı yapmaya, bir
yandan da Eskişehir Cezaevi'nin "çağdaş
bir cezaevi" olduğunu ileri sürerek kapa-
tılmasına karşı çıkmaya çalışanlar olduy-
sa da yeni hükümet, bu cılız seslere kulak
vermedi. Halkın talepleri doğrultusunda
davranarak başlangıç için iyi niyetini gös-
terdi.
Halk artık termik santrallann kendisi-
ne ve doğaya verdiği zararlann bilincin-
de. Yatağanlılann santraldan yağan kül-
leri soluyarak nasıl hastalandıklannı
biliyoruz.
Termik santrallann doğaya verdikleri
zararlar onulmaz yaralar açmakta. Üste-
lik termik santrallann ömrü, 20 bileme-
diniz 25 yıl. Sonra bir diğeri, bir diğeri
daha... Yeni doğa katliamlan, insanlar-
da solunum yolu hastahklan, kanser, asit
yağmurlan sonucu yok olan ormanlar,
verimi düşen tanmsal üretim...
Halkın inisiyatif yeteneği
Halkımız artık inisiyatif geliştirme ye-
teneğini elde etti. Kendisine zarar veren
veya verecek olan uygulamalara karşı di-
renmesini öğrendi. Her on yılda bir yedi-
ği asker tokatından sonra depolitize
olmuş gibi görünen bu toplum, demok-
ratik haklann birazcık boy verdiği bir
anda, özlem duyduğu demokrasinin ge-
reklerini yerine getirmeye çahşıyor.
12 Eylül askeri darbesiyle yaşanan
bunca acıdan sonra sanınm artık hiç
kimse, "Asker gelsin de ortalığı süt liman
etsin" demeyecek. Artık aydın geçinen
bazı kalemşörlerimiz, orduyu yönetime
davet etme cesaretini gösteremeyecek.
Inanıyorum ki ordu bir daha darbe girişi-
minde bulunursa bu halk tanklann üzeri-
ne çıkıp direnecektir.
Artık iktidarlar bilmelidirler ki karşıla-
nnda üzerlerine ölü toprağı serpilmişgibi
hareketsiz duran bir halk yok. Tribünler
sahaya, demokrasi de sokağa iniyor. Her
geçen gün yönetimler sokaktaki halkın
talebi doğrultusunda kararlar almak zo-
runda kalıyorlar.
Anayasa değişikliği
Artık kutsal devlet anlayışı da değiş-
mekte, kutsal ordu anlayışı da. Devletin
ve ordunun küçültülmesi basının yanı sı-
ra halk arasında da konuşuluyor. Ordu-
nun Milli Güvenlik Kurulu aracılıgıyla
iktidara ortak olması artık sorgulanıyor.
27 Mayıs İhtilali sonrasında oluşturulan
MGK'nın yetkileri her dönemde iktidar
ortağı olma durumunu yaratmaktadır.
Umuyoruz ki yakın bir zamanda anaya-
sa değişikliği yolu ile MGK'nın varhğı
ortadan kaldınlacaktır. Anayasalar,
devleti halktan korumak için değil, halkı
devletin baskısından korumak için yapıl-
malıdır.
Kürt halkının kimliğinin tanınması.
dilleri üzerinde uygulanan yasağın kaldı-
nlması önemli gelişmelerdir. Kürtler yıl-
lar boyu kimliklerini kanıtlamak için
acılar çektiler. 12 Eylül askeri cuntası
Kürt kimliğini inkâr etti.
Kürt kimliğinin bunca asimilasyon po-
litikasına, resmi ideolojinin bunca çaba-
lanna rağmen tanınması, Kürtlerin üzer-
lerindeki ve bu konuda tüm ülkede
uygulanan baskılann ortadan kalktığı
anlamına gelmiyor. Kürt meselesini bu
ülkede yaşayanlar, özgürce tartışamıyor-
lar. Bu konuda Ceza Yasasf nda, anaya-
sada, Siyasi Partiler Yasası'nda onlarca
maddelik engeller var. Kürt meselesinin
özgürce tartışılmasının sağlanması her-
kes için en sağlıklı yol alacakür.
Varolan yasaklann yanında Güney-
doğu'daki olağanüstü hal rejimi kaldırıl-
malıdır. Devletin ordusu ile, polisi ile,
özel timleri ile Kürtler üzerinde uygula-
dığı baskı kaldınlmazsa sorunun çözü-
mü için yol almak güçtür. Şiddet politika-
sı uygulayarak Kürt meselesinin çözüle-
meyeceği gerçeği konusunda bugün
herkes hemfıkir. Sorunun çözümü siyasi-
dir.
Bazı mihraklann Kürt meselesinin de-
mokratik bir şekilde çözülmesinden ra-
hatsızlık duyduklan ortadadır. Bunlar
özellikle son günlerde Türk-Kürt çatış-
masının çıkması için ellerinden geleni
yapıyorlar. Milliyetçilik çatışmalannın
komşumuz sayılabilecek ülkeleri bugün
ne hale getirdiğini hepimiz görüyoruz.
Laik devlette resmi din olmaz
Yeni hükümetin demokratikleşme ko-
nusunda atması gereken adımlardan bi-
risi de sanınm anayasanın değjşmez
hükümlerinden birisi olan laiklık kavra-
mına açıkbk getirmesi olmahdır. Laiklik
kavramı gerçek anlamına kavuşmah, d>-
nin devlet işlerine müdahale edememesi-
nin yanı sıra devletin de din işlerine kanş-
ması önlenmelidir. Diyanet Işleri'nin bir
devlet kurumu olmasına son Verilmeli,
halk kendi imammı kendisi seçip geçimi-
ni de sağlamalıdır. İnsanlann inançlan
uğruna başlannı örtmelerine kanşılma-
ması gerektiği gibi laik devletlerde resmi
din olamayacağına göre kimliklerdeki
din bölümü çıkartılmalıdır.
Kısacası, laiklik tam anlamıyla uygu-
lanmalı, devlet din işlerini yürütmekten
vazgeçip bu işleri doğrudan doğruya ce-
maatlere devretmelidir.
Eğitimin demokratikleşmesi
Eğitim konusu da başlı başına bir so-
rundur. Çocuklanmızı cahilleştiren eği-
tim sisteminin köklü bir reforma ihtiyacı
vardır. Bugün okullar çocuklara ve veli-
lere yabancı, resmi ideolojinin en aman-
sız bir biçimde savunuculuğunu yapan
kurumlar halindedir.
Resmi ideolojinin okula bakışı kışla-
lardan farksızdır. Çocuklanmız bu kışla-
larda, despotça yöntemlerle gereksiz
birçok ansiklopedik bilgiyi ezberlemek
zorunda bırakılmakta ve sonuçta, zır ca-
hil birer yurttaş olarak hayata atılmakta-
dırlar. Eğitimin demokratikleşmesi sağ-
lanmalı, müfredat programı dahil ögren-
ciler ve öğrenci velilerinin eğitimin her
sürecine katıhmı mümkün kılmmalıdır.
Görüldüğü gibi yeni hükümetin işi ger-
çekten de çok zor. Eğer seçim öncesi va-
atlerini yerine getireceklerse ülkenin bu
çok önemli sorunlan konusunda kökJü
değişikliklere bir an önce başlamak zo-
rundadırlar. Tabii ki iş bununla da bitmi-
yor. Daha birçok yasak, ara rejim uzantı-
sı yasalar toplumun değişmesinin önün-
de birer engel olarak duruyor. Ama
demokratikleşme hareketine bir yerler-
den başlanacaksa bizim önerilerimiz
bunlardır. Zaman geçirmeksizin Tür-
kiye'nin demokratikleşme sürecine gir-
mesi gerekmektedir. Yoksa göstermelik
birkaç düzenleme ile bir yerlere vanla-
mayacağını herkes görmektedir.
TINAZTİTİZ
Transformatöri..Bir makine düşünüyorum. Karşısındakilerin sözlerini, dav-
ranışlarını, hareketlerini algılayabiliyor. Onları içinde değış-
tirip karşısındakine geri veriyor.
Orneğin birisi, "Allah cezanı versin" dese, makine bir iki
saniye sonra "Boynun altında kalsın"\ iade ediyor
Veya "Avcılık, en büyük cinayettir" dense, makine hemen,
"İnsana saygı, canlı sevgisinin bir türevidir" gibisine bilmiş
bir cevap veriyor. Veya "alkollü araç kullanan"\ algılayıp ge-
rekli dönüştürmeyi yaparak biraz sonra "kırmızı ışıkta geçiş"
olarak geri veriyor.
Bu makine yalnız bunları değil sessizlikleri, hareketsizlik-
leri de algılayıp, dönüştürüp iade ediyor. Mesela "sihirükutu
televizyonu"nun dürüstlük kurallannı (en azından) çiğneme-
sine karşı, "Herkes kullanıyorsa ben de yararlanmalıyım" di-
yerek sessiz kalan birisinin bu sessizliğinı algılayan makine
bunu bir güzel dönüştürüp "hakkında şantaj kaseti bulunan
bir kişinin (veya kuruluşun) çaresızliğıne aldırmama" şeklih-
de geri veriyor.
Makine bu haliyle kolay anlaşılır bir mantığa sahiptir. Onu
gözleyen birisi, makinenin algıladığı konu içinde kalmak şar-
tıyla fakat algıladığından daha değişik bir reaksiyon ürettiği-
ni kolayca anlayabilir. "Bedduaya" "doğaseveriiğe", "trafik ku-
raliarı ihlallerine" ya da "sessiz cürümlere" hep bu ilke içinde
cevap vermektedir.
Makine böyle değil de daha karmaşık bir mantıkla reaksi-
yon verseydi ne olurdu? Örneğin, algıladığı konuyu bir tara-
fa kaydetse ona reaksiyon üretmek yerine daha evvel algıla-
dıklarından birisine cevap verse, daha sonraki bir zamanda
da o önceden cevap vermeyip sakladığı algıya cevap verse!
Yani önce "kırmızı ışıkta geçip" sonra "Boynun altında kalsın"
dese, ardından "şantaj kasetlerine aldırmasa" ve daha son-
ra da "canlı sevgisini dile getirse" ve bütün bunlar arasında
rasgele zaman boşlukları bıraksa, kim bunlann 'beddua', 'do-
ğaseverlik', 'trafik kuralları' ve 'yanlışa göz yumma' algıla-
rına karşı üretilmiş re- .
olduğunu Kışılenn davranışlaiinı
enekii bir alg.layan,depotayanve
ki bu işie- kışılerı rahatsız edicı soz ve
aigıiar, de- geldiğinde belleğinde •
SsTzSiciSfdavî sakladıklarından ilgilisini
mş ve hareketier mey- çıkarıp gösteren yetenekli
dana geldiğinde belle- u:. .«a!, j n e
riüsünüvonim
ğinde sakladıklarından p
"m a
* ı n e
PU>unuyqnim.
ilgilisini çıkanp kişiye gösterebilir.
Böyle bir makine insanlann eğitiminde çok yararlı olurdu.
Çünkü insanlar, kendilerini rahatsız eden şeylerin kendileri
tarafından bir başka yerde, bir başka zamanda yapılmış şey-
lerin benzerleri olduğunu hayretler içinde görmüş olurlar ve
kendilerini düzeltmeye yönelirlerdi.
Makine ufak bir tadilatla toplumun bütünü için de kullanı-
labilirdi. Toplumu rahatsız eden şeylerin hepsinin (ama hep-
sinin) aslında bireyler, gruplar ya da toplumun bütününce ya-
pılanların ta kendisi olduğunu görebilmek ne büyük bir ter-
biye aracı olurdu.
Şimdi çevrenize dikkatlice bakınız. İnsanlar nelerden şi-
kâyet ediyorlar? Üst kattaki komşusunun gürültüsünden, yere
tüküren he/nşeriden, bölücülük ya da terörden mi? Bunla-
nn benzerlerini o veya bu derecede, farklı yerde, farklı za-
manda ve farklı içerikte yapmayan çok az kişi bulunur. Me-
sele farklı gibi görünen şeyler arasındaki benzerlikleri yaka-
layabilmektedir.
Ülkemizde bölücülükten şikâyeti olmayan var mıdır? Çok
küçük bir grup zavallı hariç, herhalde yoktur. Ama bir hem-
şerisini bürokraside bir yerlere getirmek için uğraşanlar, ül-
kenin bütününe hizmet vermesi gerekirken yalnız kendi do-
ğum (ya da seçim) yerine hizmet edenler, bunu olağan ka-
bul edenler, destekleyenler. susanlar ve bunlara benzer me-
laneti yapanlar bir yandan bölücülükten yakınırken bir yan-
dan da bölücülüğün yapı taşlarım bizzat dizmiyorlar mı? Ay-
nı şeyleri okulculuk adına yapanlar, meslek dayanışması adı
altında bir mesleğin mensuplarına haksız çıkar sağlamaya
çalışanlar acaba "bir avuç" mudurlar?
İnsanlar, kendilerini rahatsız eden şeylerin aslında bizzat
kendi davranışları olduğunu artık anlamalıdırlar. Dolayısıyla
bu ilişkiler zinciri içinde çoğu kimsenin tahsil edilmemiş bir
alacağı yoktur. Alacağı olanlar gerçekten 'bir avuç'tur. On-
lar, bu gerçeğin farkında olan ve her şeye rağmen bu toplu-
mu yücelten kişilerdir.
Bir makama geldıklerinde yakınlarına çıkar sağlamayan-
lar, toplumun bütününe hizmet vermelerı için kendilerine
emanet edilen beyt-ül mal'ı, hemşerilerine, seçmenlerine,
kendisini pohpohlayanlara peşkeş çekmeyen 'bir avuç' in-
san bu alışverişin gerçek alacaklılarıdır.
Şikâyeti olanlar önce aynaya, sonra da sihirli kutuya bak-
sın!
M. TINAZ TtTİZ Eski Devlet Bakanı, DYP İstanbul
Milletvekili