23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CIMHURİYETS2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 OCAK 1992 BURAŞI TÜRKİYE HALLK ŞAHIN ğında süperstarlığa soyunmanın gizi işte turada yatar: Alta fblvan ya da Zjrvede Kalma Sanatı Üzerine TjrçutÖza'dan sonra Fenerbahçeli Rıdvan... Süper- söriıça aiışrnş olanlan zrirveden indirmenin ne kadar zor cduğınt. gcrjyor musunuz? Seçim kaybetseler de, göz- der dışssler de, sakatlansalar da, televizyon ekranların- dar VE yeşil sahalardan uzak kalsalar da ne yapıp edip gene Ttanşetere çıkmasını, konuşmaların baş konusu, karr/evebar sohbetlerimin bir numaralı kişisi olmayı ba- şanycrlar.. Pes doğrusu... Şu medyaçağında bu beceri- ye saMp olanlara şapka çıkarmak gerek! Turçut Öza, bir zamanlar 'manevi oğulları' arasında Rıdvan'ı da Scyarken acaba bu ortak özelliğe, ne pahası- na olırsa olsun gündemden düşmeme direncine mi gü- /enıycrdL? Fenarbahcelilerin gözdesi Rıdvan'a çatmanın 80 ton- uk r IR kamyon una çarpmaktan dahatehlikeli olduğunu aildiğin için peşin peşir» söyleyeyim; Rıdvan'ın futbolu- na baylırım. Onun ayağına topu alınca çimenler üzerin- de cey an gibi seğirtip, karşısına biri çıkınca radyal lastik takılmş reklarn otomobili gibi zınk diye duruşunu seyret- meye doyamam. Nasıl doyayım? Rıdvan'ın, hayranlarını bayrarndan bayrama harçlığa bağlamış pinti babalardan farKi ycktur. Bir verir, pir verir, ama sonra aylarca bekletir, koklatmaz... Sakattır, formsuzdur, cezalıdır, moralsizdir, is- teksizdr, şudur budur... Şudur budur da, hep sayfaların en tepesinde, hep zir* »dedi-... Medya ça- M e d y a ç a ğ ı n d a süperstarlığa soyunmanın üstte görü gizi işte burada yatar: Alta ağnyia sussa bi- diişse bile üstte görünür, le suskunluğuyla ko- aOZIVİa SUSS3 bile nuşur. . . - • • *** suskunluğuyla konuşur. İsterseniz bu gizi _ biraz açalım: Rıdvan ve Özal, medya çağının bu büyük üstatlan, zirvede kalmak üzerine bir kitap yazacak olsa- lar şu iki temaya herhalde epey yer ayırırlardı: 1) Her an herşeymümkünmüş gibi davranın. 2) Söz, eylemden da- ha fazla ses çıkarır. Yıllardır her ikisini de santim santim izlediğimize göre bırinci ilkenin hangi anlarna geldiğini biliyoruz. Bu anlam gerilimlı bir soru ile özetlenebilir: "Acaba şimdi ne yapa- cak?" Başbakan mı kalacak, Cumhurbaşkanlığı'naaday- lığını mı koyacak, yoksa siyasetten çekilip Marmaris'te anı- larını mı yazacak? Antrenmana çıkacak mı, oynayacak mı, Millı Takım'a girecek mi, yoksa kapalı salonda idmana çı- karken eşiğe takılıp tepe taklak düşecek mi? Her an her şey mümkündür ve her an her şeyin müm- kün olduğu bir yerden gözlerinizi ayıramazsınız. Frenkler, "Eylem sözlerden daha yüksek sesle konuşur" derler ama ikinci ilke, 'laf'ın büyük önem taşı- dığı bizim kültürümüz için özellikle geçerlidir. Siyasal ha- berlerimize bir göz atın: O şunu dedi, bu ona karşılık bu- nu dedi vs. vs. O halde, çevre biraz sus pus olunca bir şey söylenmeli ve ona gösterilen tepkilerle bir süre idare edilmeli. Özal'ın bu yöntemle manşetlere yapışıp kaldığını çok gördük. Rıdvan'ın son günlerde başına gelenler de aynı öbeğe girer. Tam unutulmak üzereyken bir şeyler söyte- di, kulüp yoneticileri buna tepki gösterdi, şimdi Rıdvan 'cezah', bakalım ceza kalkacak mı, bunun için kim ne di- yecek? Rıdvan kimlerle nerelerde yemek yiyecek, bu ko- nu haftalarca böyle gidecek... Sonra Rıdvan çıkıp bir maç döktürecek. Yılın sporcu- su seçilecek. Özal onu Çankaya'ya çağırıp alnından öpe- cek. Patlayan flaşların parıltısından Ankaralı'lar şimşek çaktı sanacaklarî VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI TUrkiye sosyalist hareketınin unutulmaz simalanndan eski TKP üyesi değerli arkadaşımız CÂZIM AKTEMUR'u yitirdik. Dostlann başı sağolsun. 1951-52 tevkifatı arkadaşlan adına HAYATÎ TÖZÜN (Patriyot) cem yayınevj DENIZ BAYKAL İSMAİL CEM i SOLCEM YAYINEVI NuruoMiı.ıniye Oıd. Kardcşlcr Han 3/3 Cagaloğlu NOT OıknK-lı snıvJcremıyııru/ I ullcn cdcrı kaü.ır poMd pulu gOnücrınız. TÜRKİYE KÖMÜR İŞLETMELERI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN TEKSTİL KORDLU BANT SATIN ALINACAKTIR 1- Afşin Elbistan Linyitleri İşletmesi Müessesemizin gereksini- mi olan 3 kalem 984 M Tekstil Kordlu Bant satın alınacaktır. 2- Bu işe ait şartnameter genel müdürlüğümüz 11. kat 1108 no'lu odadan ve İstanbul Satınalma Müdurlüğü Merkez Efendi Balıklı Yolu Atatürk Öğrenci Sıtesi Karşısı Zeytınburnu/İstanbul adresle- rinden dilekçe ile temin edilebiiır. 3- İsteklilerin en geç 22.1.1992 Çarşamba günü saat 14.00'e ka- dar fiyat ve tektıflerinı kapalı zarfla zarfın üzerinde 40-AAEU162 dosya işaretı ile alım konusu yazılmak suretiyle Genel Müdürlü- ğümüz Genel Muhaberat Servısı'ne vermelerı gerekmektedir. 4- Teklif zarfları aynı gün saat 15.30'da Satınalma Komisyonun- da açılacaktır. 5- Postadaki gecikmeler göz önüne alınmaz. 6- Genel Müdürlüğümüz Devlet İhale Yasası'na tabi değildir. Basın: 17098 Kıbrıs Sonuuında Daha Olıımlıı Bir Hava mı? Dünyayı saran güçlü demokrasi rüzgârlarının KKTC'yi de etkisi altına alması beklenmelidir. Bakalım, Dışişleri Bakanı Çetin'in KKTC ziyareti bu yönde yeşil ışık yakıp tüm engelleri ortadan kaldıracak, olumlu etkileri de birlikte getirecek mi? Dr. NURHAN İNCE Gazi Ü. öğretim üyesi Görünür uluslararası konjonktürde, 1992 yılı Kıbrıs sorunu açısından daha olumlu bir havada başhyor. Türklere karşı sert. yaptırım- cı olması beklenen De Cuellar Raporu (21 ara- lık) ılımlı. Taraflar yine "Dörtlü Doruk" top- lantısına çağrılmış. Ama egemenliğin her iki topluma ait olduğu. çözümün siyasal eşitlik il- kesine dayandırılması gereğı vurgulanmış. Bunda Türk hükümetinin uyanlannın payı olsa gerek. Genel sekreterin gider ayak kendi- ne özgü nedenlerin de... Şimdi sorulması gereken şudur: KKTC, Kıbns Türklerinin gerçeğini dünyaya anlata- bilecek mi, yoksa şimdiye kadar olduğu gibi Rum-Yunan diplomatık atakları karşısında hep savunmada mı kalacak? Bir stratejiler savaşımı olan Kıbns sorunun- da Rum-Yunan diplomatık ataklanmn ardı arkası kesilmiyor. Vasiliu'nun 4 aralıkta 24 sa- atliğine New York'a gidişi, Yunan Başbakam Mitsotakis'ın. Bush'un davetlisı olarak 4 gün- lük Washington ziyareti (12-16 aralık); yeni kurulan Türk hükumetine jest olsun diye 'dörtlü konferans'ı bahara erteleyen Bush'tan 1992'nin ilk aylan için söz almaya yetmişti. Sonra sesini orada da duyurmak için Vasiliu, Avustralya'ya gitti. Mitsotakis de Avrupa'- ya... Ya KKTC ne yapıyor? Rum-Yunan diplo- matik ataklannı karşılamada bir planı var mı? Denktaş'ın. De Cuellar'ın özel temsilcisi Fe- issel'a bu aşamada 'dörtlü konferans'a katıl- mama kararlannda bir değişiklik olmadığını. BM temsilcileriyle yeni tur görüşmelere giril- meyeceğini söylemesi dışında çok şey yok! Yeni Demirel hükümetinden KKTC'ye tam destek var, ama bu sorunu çözmeye yeter mi? örneğin: Kıbns'tan sorumlu Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu'nun. Dışişleri Bakanı Hik- met Çetin'in çeşıtlı demeçlerle "Kıbns'ta asıl tarafın Türkiye değil, adada yaşayan Rumlar ve Türkler olduğunu: çözümün, bunlann siya- sal eşitlik ilkesine göre aralannda doğrudan ikili görüşmelerden geleceğini: 'dörtlü konfe- rans la çözüm empoze etmenin yanlışlığını; konferanslar yapılırsa Türkiye'nin dışandan ikılı görüşmelen desteklemekle yetineceğini' belirtmeleri. Başbakan Demirel'in 12 aralıkta bir Yunan gazetecisine. "Kıbrıs'ta çözümü kolaylaştıra- cak her türlü yaklaşıma, yararı olacaksa 'dört- lü konferansa'da açık oldukları; federasyonu yeğledıkleri yolundaki demeci. Ertesi gün, Ankara'da Denktaş'a ileride Türkiye'yi yeni- den müdahaleyezorlamayan, Kıbns Türkleri- ni güvencesiz bırakmayan bir çözüm istedikle- rini. bunun iki toplumluluk, iki kesımlilik ve siyasal eşıtlıkten geçtiğini; Türkiye'nin KKTC'yi hiçbir zaman yalnız bırakmayacağı- nı, savunduklan Kıbns politıkasının ulusal bir politika olup hükümetlerin bunu dilediği gibi değiştireme>eceğinf söylemesi Parlamentoda da 25 aralıktaki dış politika genel görüşmelerinde benzer görüşlerin, fede- rasyon formülü vurgulanmadan (DSP Başka- nı Ecevit daha da ılerı giderek artık bugünkü koşullarda federasyonun bile gerilerde kaldı- ğından, Sovyetler'deki Bağımsız Devletler Topluluğu modelinin daha uygun düşebilece- ğinden sözetmesi)yinelenmesi. Yeni bir diplomatik yaklaşım yok KKTC, Kıbrıs sorununda yeni diplomatik yaklaşım koyamamış, Rumlarla Yunanlılann şu son günlerde başarıyla kullandıkları 'işbır- liğinden kaçınan, çözüme yanaşmayan taraf olma görüntüsünü silememiştir. Bunda, kendi iç dinamiklerini yeterince devinime geçireme- menin hiç mi payı yok?! Siyasal çoğulculuğun gereklerini yenne ge- tirmeyen, rejimi konsensus temeline oturta- mayan KKTC; dış dünyaya karşı Rumlarla siyasal eşitliği. egemenlik haklarını. esnek fe- deralızmi nasıl savunur; özellikle tek süpergüç ABDveBM'ye karşı? KKTC. her şeyden önce, siyasal sistemin iş- leyişini daha akılcı. demokratik bir çizgi üzeri- ne oturtmalıdır! Günümüz uluslararası toplu- munda 'demokratikleşme' siyasal bağımsızlı- ğın da, yükselen ulusçuluk akımlarının da motorudur. KKTC'de çok partili siyasal yaşamdan söz edilir. ama gerçekte var olan tek parti yöneti- midir. Seçim sistemi başkasına izin vermiyor! Muhalefet partileri, CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) ve TKP (Toplumcu Kurtulûş Partisi) gene! seçimlerde kazandıklan yüzde kırka va- ran o> oranlanyla Ulusal Meclis'te yüzde on- larda temsil edilmeyi kabul etmediklerinden topluca istifa edip ana muhalefeti parlamento dışına taşımışlardır. Geçenlerde onlardan bo- şalan 12 milletvekilliği için yapılan seçimde yapay olarak iktidarca yaratılan YDP'ye (Ye- niden Doğuş Partisi) karşı büyük çoğunluğu, yine Denktaş'ın iktidardaki partisi UBP (Ulu- sal Birlik Partisi) almıştır. Bu durumda KKTC'de nasıl bir birlikten söz edilsin? Siyasal konsensus rejimi olamamanın sakıncaları Mitsotakis, geçen aralık başında (1990) BAB'ye Yunanistan'ın katılması için Brük- sel'de girişimlerde bulunurken, 'Denktaş diye biri yoktur!' diyebilmişti. De Cuellar ve Bush zaman zaman Denktaş'a karşı cephe almışlar, neredeyse onu istenmeyen adam ilan etmişler- di. (De Cuellar'ın 9 ekim raporu, dörtlü kon- feransın toplanamamasmda Denktaş'ı suçla- mış, Denktaş'ın ABD'yi resmen ziyaret isteği geri çevrilmışti). Içeride de Denktaş kıskaçta. Muhalefet onu "Asil Nadir uğruna KKTC'nin öz çıkarlannı satmak'la suçladı. Erken, adil genel seçimler için kampanya başlattı. Kısacası KKTC yö- netimi dışarıda olduğu gibi içeride de pek ta- nınmıyor gibi. En azından muhalefetle iktidar arasında meşruluk çerçevesinde tehlikeli bir kutuplaşma var. Bu durumda^ 10 Aralık 1990'da Türkiye'yi ziyaret eden Ozker özgür başkanlığındakı CTP heyetinin Denktaş'ı federasyonda sami- mi olmamakla suçlaması sürpriz değil. Görüş- tüğümüz KKTC yetkililerine göre KKTC'de demokrasi olduğundan muhalefet bu kadar serbest konuşabiliyor! Öte yandan aynı yetki- liler "ne yazık ki bu konuşmalar Denktaş'ın sesini kısıyor. her şeyi olumsuz yönde etkili- yor!' demekle KKTC'deki terslikleri üstü ka- palı da olsa dıle getiriyor. Adil erken seçimlerin kaçınılmazlığı KKTC'de hiç zaman geçirmeden adil, erken genel seçimlere gidilmelidir. Bu, toplumda ye- ni bir uzlaşma çerçevesinde, yokluğu çok du- yulan siyasal konsensusu yaratır. Ancak böylelikle çoğulcu, özgürlükçü de- mokratik rejim bütünüyle işlerük kazanır. Kıbns sorununun geleceğine yönelik geniş ta- banlı, kapsamlı tartışmalar başlatılır; iç dina- mikler devimine geçirilir. Yepyeni bir vizyon- la, KKTC'nin dış dünyaya açılım ve görü'ntü- süne güç katılır. Denktaş yeniden başkan seçilse de, UBP iktidarda kalsa da bu olur. Erken genel seçimler, yeniden toparlanabil- mek için çok gereksinme duyduğu zamanı KKTC'ye verecektir. Bunun için de kimse onu suçlayamaz. Tersine prestiji artar. Bu arada "dörtlü konferans'-'doğrudan ikili görüşme- ler' ikilemi de bir biçimde çözüme ulaştınîabi- lir. Dünyanın ikili görüşmelere sıcak bakması, onun da önce kendi iç demokratik bütünleş- mesi için KKTC gerekeni hemen yapmalıdır. 'Dörtlü konferans'a katılmıyorum, şartlar oluşmadı' demek çözüm değil. Rumlann dip- lomatik ataklanna karşı Kıbnslı Türkler de bir şeyler yapmalı! 'Eylemsizliğe karşı eylem kazanır' bir doğa yasasıysa, KKTC eylemsiz kalıp varlığını dilediği gibi sürdüremez. Şimdi koyabileceği en önemli, en etkin ey- lem ise demokratikleşme eyleminden başkası olamaz! 1974 'Banş Harekâtı'ndan sonra faşizmden demokrasiye geçen Rum ve Yunan yönetimle- ri Kıbns'ta birden haklı konuma geçmemiş miydi? Şimdi de KKTC'nin durumunda bir düzelme olamaz mı? Hele Türkiye'nin demok- ratikleşmesi de rayına oturur, artan prestij yükselmesini sürdürürse... Demokratik iç bütünleşmesini sağlayama- yan KKTC ne Rumlann çağdışı-insanlıkdışı ekonomik, politik, kültürel ambargolannı ve diplomatik ablukalannı kırabilir ne de Kıbrıs sorununu halkının insancıl isteklerine yaraşan biçimde çözüme taşıyabilir! En kötüsü, Türk yayılmacıhğının bir uzantısı gibi görülür. Denktaş, bir Vasiliu ya da Mitsotakis gibi ABD, Avrupa, Avustralya'ya koşturamaya- bilir. ISADAK (Dakar)'tan da umduğunu bulamayabilir. Ama bu aşamada yapabilece- ği, onlardan da çok daha önemlisı demokra- tikleşmedir! Dünyayı saran güçlü demokrasi rüzgârları- nın KKTC'yi de etkisi altına alması beklen- melidir. Bakalım. Dışişleri Bakanı Çetin'in KKTC ziyareti bu yönde yeşil ışık yakıp tüm engelleri ortadan kaldıracak, olumlu etkileri de birlikte getirecek mi? Rumlardan apayrı et- nik nitelikleriyle değişik bir ulusal kimlik ser- gileyen Türk toplumunun sesi ne zaman daha gür çıkacak? Kıbrıs Türklerinin tüm haklan- na kavuşacakları 'yeni bir dünya düzeni' orta- ya çıkmadı mı? Daha ne kadar beklemeli? PARISTEN SELÇUK DEMREL • - - / - « •-* 3, Demokratüdeşmeye Ba^lanacaksa... Demokratikleşmeye bir yerlerden başlanacaksa anayasa değişikligiyle MGK'nın, olağanüstü hal rejiminin kaldırılması, Diyanet'in bir devlet kurumu olmasına son verilmesi, okulların kışla olmaktan çıkanlması öncelikle ele alınmalıdır. AYŞETOSUNER Yeşiller Partisi Kurucu Üyesi Halkın büyük desteğini alan koalisyon hükümeti, güvenoyundan hemen sonra iki olumlu girişimde bulunarak Eskişehir Cezaevi'ni kapattı ve Gökova Termik Santralı'nı çahştırmayacağını açıkladı. Kamuoyunda büyük tepkilere neden olan Eskişehir Cezaevi'nin açık kalması ve Gökova Termik Santralf nın çalıştınl- ması için ısrarcı olunma:-'. ülkeye de- mokrasi ve insan haklannı getirmek vaadiyle seçimlere girmiş olan her iki si- yasi parti için de çok yanlış bir uygulama olurdu. Her ne kadar bir yandan "asit lobisi" oluşturup bir buçuk trilyon lira masraf edilen bir termik santralın çalıştınlması gerektiği konusunda baskı yapmaya, bir yandan da Eskişehir Cezaevi'nin "çağdaş bir cezaevi" olduğunu ileri sürerek kapa- tılmasına karşı çıkmaya çalışanlar olduy- sa da yeni hükümet, bu cılız seslere kulak vermedi. Halkın talepleri doğrultusunda davranarak başlangıç için iyi niyetini gös- terdi. Halk artık termik santrallann kendisi- ne ve doğaya verdiği zararlann bilincin- de. Yatağanlılann santraldan yağan kül- leri soluyarak nasıl hastalandıklannı biliyoruz. Termik santrallann doğaya verdikleri zararlar onulmaz yaralar açmakta. Üste- lik termik santrallann ömrü, 20 bileme- diniz 25 yıl. Sonra bir diğeri, bir diğeri daha... Yeni doğa katliamlan, insanlar- da solunum yolu hastahklan, kanser, asit yağmurlan sonucu yok olan ormanlar, verimi düşen tanmsal üretim... Halkın inisiyatif yeteneği Halkımız artık inisiyatif geliştirme ye- teneğini elde etti. Kendisine zarar veren veya verecek olan uygulamalara karşı di- renmesini öğrendi. Her on yılda bir yedi- ği asker tokatından sonra depolitize olmuş gibi görünen bu toplum, demok- ratik haklann birazcık boy verdiği bir anda, özlem duyduğu demokrasinin ge- reklerini yerine getirmeye çahşıyor. 12 Eylül askeri darbesiyle yaşanan bunca acıdan sonra sanınm artık hiç kimse, "Asker gelsin de ortalığı süt liman etsin" demeyecek. Artık aydın geçinen bazı kalemşörlerimiz, orduyu yönetime davet etme cesaretini gösteremeyecek. Inanıyorum ki ordu bir daha darbe girişi- minde bulunursa bu halk tanklann üzeri- ne çıkıp direnecektir. Artık iktidarlar bilmelidirler ki karşıla- nnda üzerlerine ölü toprağı serpilmişgibi hareketsiz duran bir halk yok. Tribünler sahaya, demokrasi de sokağa iniyor. Her geçen gün yönetimler sokaktaki halkın talebi doğrultusunda kararlar almak zo- runda kalıyorlar. Anayasa değişikliği Artık kutsal devlet anlayışı da değiş- mekte, kutsal ordu anlayışı da. Devletin ve ordunun küçültülmesi basının yanı sı- ra halk arasında da konuşuluyor. Ordu- nun Milli Güvenlik Kurulu aracılıgıyla iktidara ortak olması artık sorgulanıyor. 27 Mayıs İhtilali sonrasında oluşturulan MGK'nın yetkileri her dönemde iktidar ortağı olma durumunu yaratmaktadır. Umuyoruz ki yakın bir zamanda anaya- sa değişikliği yolu ile MGK'nın varhğı ortadan kaldınlacaktır. Anayasalar, devleti halktan korumak için değil, halkı devletin baskısından korumak için yapıl- malıdır. Kürt halkının kimliğinin tanınması. dilleri üzerinde uygulanan yasağın kaldı- nlması önemli gelişmelerdir. Kürtler yıl- lar boyu kimliklerini kanıtlamak için acılar çektiler. 12 Eylül askeri cuntası Kürt kimliğini inkâr etti. Kürt kimliğinin bunca asimilasyon po- litikasına, resmi ideolojinin bunca çaba- lanna rağmen tanınması, Kürtlerin üzer- lerindeki ve bu konuda tüm ülkede uygulanan baskılann ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Kürt meselesini bu ülkede yaşayanlar, özgürce tartışamıyor- lar. Bu konuda Ceza Yasasf nda, anaya- sada, Siyasi Partiler Yasası'nda onlarca maddelik engeller var. Kürt meselesinin özgürce tartışılmasının sağlanması her- kes için en sağlıklı yol alacakür. Varolan yasaklann yanında Güney- doğu'daki olağanüstü hal rejimi kaldırıl- malıdır. Devletin ordusu ile, polisi ile, özel timleri ile Kürtler üzerinde uygula- dığı baskı kaldınlmazsa sorunun çözü- mü için yol almak güçtür. Şiddet politika- sı uygulayarak Kürt meselesinin çözüle- meyeceği gerçeği konusunda bugün herkes hemfıkir. Sorunun çözümü siyasi- dir. Bazı mihraklann Kürt meselesinin de- mokratik bir şekilde çözülmesinden ra- hatsızlık duyduklan ortadadır. Bunlar özellikle son günlerde Türk-Kürt çatış- masının çıkması için ellerinden geleni yapıyorlar. Milliyetçilik çatışmalannın komşumuz sayılabilecek ülkeleri bugün ne hale getirdiğini hepimiz görüyoruz. Laik devlette resmi din olmaz Yeni hükümetin demokratikleşme ko- nusunda atması gereken adımlardan bi- risi de sanınm anayasanın değjşmez hükümlerinden birisi olan laiklık kavra- mına açıkbk getirmesi olmahdır. Laiklik kavramı gerçek anlamına kavuşmah, d>- nin devlet işlerine müdahale edememesi- nin yanı sıra devletin de din işlerine kanş- ması önlenmelidir. Diyanet Işleri'nin bir devlet kurumu olmasına son Verilmeli, halk kendi imammı kendisi seçip geçimi- ni de sağlamalıdır. İnsanlann inançlan uğruna başlannı örtmelerine kanşılma- ması gerektiği gibi laik devletlerde resmi din olamayacağına göre kimliklerdeki din bölümü çıkartılmalıdır. Kısacası, laiklik tam anlamıyla uygu- lanmalı, devlet din işlerini yürütmekten vazgeçip bu işleri doğrudan doğruya ce- maatlere devretmelidir. Eğitimin demokratikleşmesi Eğitim konusu da başlı başına bir so- rundur. Çocuklanmızı cahilleştiren eği- tim sisteminin köklü bir reforma ihtiyacı vardır. Bugün okullar çocuklara ve veli- lere yabancı, resmi ideolojinin en aman- sız bir biçimde savunuculuğunu yapan kurumlar halindedir. Resmi ideolojinin okula bakışı kışla- lardan farksızdır. Çocuklanmız bu kışla- larda, despotça yöntemlerle gereksiz birçok ansiklopedik bilgiyi ezberlemek zorunda bırakılmakta ve sonuçta, zır ca- hil birer yurttaş olarak hayata atılmakta- dırlar. Eğitimin demokratikleşmesi sağ- lanmalı, müfredat programı dahil ögren- ciler ve öğrenci velilerinin eğitimin her sürecine katıhmı mümkün kılmmalıdır. Görüldüğü gibi yeni hükümetin işi ger- çekten de çok zor. Eğer seçim öncesi va- atlerini yerine getireceklerse ülkenin bu çok önemli sorunlan konusunda kökJü değişikliklere bir an önce başlamak zo- rundadırlar. Tabii ki iş bununla da bitmi- yor. Daha birçok yasak, ara rejim uzantı- sı yasalar toplumun değişmesinin önün- de birer engel olarak duruyor. Ama demokratikleşme hareketine bir yerler- den başlanacaksa bizim önerilerimiz bunlardır. Zaman geçirmeksizin Tür- kiye'nin demokratikleşme sürecine gir- mesi gerekmektedir. Yoksa göstermelik birkaç düzenleme ile bir yerlere vanla- mayacağını herkes görmektedir. TINAZTİTİZ Transformatöri..Bir makine düşünüyorum. Karşısındakilerin sözlerini, dav- ranışlarını, hareketlerini algılayabiliyor. Onları içinde değış- tirip karşısındakine geri veriyor. Orneğin birisi, "Allah cezanı versin" dese, makine bir iki saniye sonra "Boynun altında kalsın"\ iade ediyor Veya "Avcılık, en büyük cinayettir" dense, makine hemen, "İnsana saygı, canlı sevgisinin bir türevidir" gibisine bilmiş bir cevap veriyor. Veya "alkollü araç kullanan"\ algılayıp ge- rekli dönüştürmeyi yaparak biraz sonra "kırmızı ışıkta geçiş" olarak geri veriyor. Bu makine yalnız bunları değil sessizlikleri, hareketsizlik- leri de algılayıp, dönüştürüp iade ediyor. Mesela "sihirükutu televizyonu"nun dürüstlük kurallannı (en azından) çiğneme- sine karşı, "Herkes kullanıyorsa ben de yararlanmalıyım" di- yerek sessiz kalan birisinin bu sessizliğinı algılayan makine bunu bir güzel dönüştürüp "hakkında şantaj kaseti bulunan bir kişinin (veya kuruluşun) çaresızliğıne aldırmama" şeklih- de geri veriyor. Makine bu haliyle kolay anlaşılır bir mantığa sahiptir. Onu gözleyen birisi, makinenin algıladığı konu içinde kalmak şar- tıyla fakat algıladığından daha değişik bir reaksiyon ürettiği- ni kolayca anlayabilir. "Bedduaya" "doğaseveriiğe", "trafik ku- raliarı ihlallerine" ya da "sessiz cürümlere" hep bu ilke içinde cevap vermektedir. Makine böyle değil de daha karmaşık bir mantıkla reaksi- yon verseydi ne olurdu? Örneğin, algıladığı konuyu bir tara- fa kaydetse ona reaksiyon üretmek yerine daha evvel algıla- dıklarından birisine cevap verse, daha sonraki bir zamanda da o önceden cevap vermeyip sakladığı algıya cevap verse! Yani önce "kırmızı ışıkta geçip" sonra "Boynun altında kalsın" dese, ardından "şantaj kasetlerine aldırmasa" ve daha son- ra da "canlı sevgisini dile getirse" ve bütün bunlar arasında rasgele zaman boşlukları bıraksa, kim bunlann 'beddua', 'do- ğaseverlik', 'trafik kuralları' ve 'yanlışa göz yumma' algıla- rına karşı üretilmiş re- . olduğunu Kışılenn davranışlaiinı enekii bir alg.layan,depotayanve ki bu işie- kışılerı rahatsız edicı soz ve aigıiar, de- geldiğinde belleğinde • SsTzSiciSfdavî sakladıklarından ilgilisini mş ve hareketier mey- çıkarıp gösteren yetenekli dana geldiğinde belle- u:. .«a!, j n e riüsünüvonim ğinde sakladıklarından p "m a * ı n e PU>unuyqnim. ilgilisini çıkanp kişiye gösterebilir. Böyle bir makine insanlann eğitiminde çok yararlı olurdu. Çünkü insanlar, kendilerini rahatsız eden şeylerin kendileri tarafından bir başka yerde, bir başka zamanda yapılmış şey- lerin benzerleri olduğunu hayretler içinde görmüş olurlar ve kendilerini düzeltmeye yönelirlerdi. Makine ufak bir tadilatla toplumun bütünü için de kullanı- labilirdi. Toplumu rahatsız eden şeylerin hepsinin (ama hep- sinin) aslında bireyler, gruplar ya da toplumun bütününce ya- pılanların ta kendisi olduğunu görebilmek ne büyük bir ter- biye aracı olurdu. Şimdi çevrenize dikkatlice bakınız. İnsanlar nelerden şi- kâyet ediyorlar? Üst kattaki komşusunun gürültüsünden, yere tüküren he/nşeriden, bölücülük ya da terörden mi? Bunla- nn benzerlerini o veya bu derecede, farklı yerde, farklı za- manda ve farklı içerikte yapmayan çok az kişi bulunur. Me- sele farklı gibi görünen şeyler arasındaki benzerlikleri yaka- layabilmektedir. Ülkemizde bölücülükten şikâyeti olmayan var mıdır? Çok küçük bir grup zavallı hariç, herhalde yoktur. Ama bir hem- şerisini bürokraside bir yerlere getirmek için uğraşanlar, ül- kenin bütününe hizmet vermesi gerekirken yalnız kendi do- ğum (ya da seçim) yerine hizmet edenler, bunu olağan ka- bul edenler, destekleyenler. susanlar ve bunlara benzer me- laneti yapanlar bir yandan bölücülükten yakınırken bir yan- dan da bölücülüğün yapı taşlarım bizzat dizmiyorlar mı? Ay- nı şeyleri okulculuk adına yapanlar, meslek dayanışması adı altında bir mesleğin mensuplarına haksız çıkar sağlamaya çalışanlar acaba "bir avuç" mudurlar? İnsanlar, kendilerini rahatsız eden şeylerin aslında bizzat kendi davranışları olduğunu artık anlamalıdırlar. Dolayısıyla bu ilişkiler zinciri içinde çoğu kimsenin tahsil edilmemiş bir alacağı yoktur. Alacağı olanlar gerçekten 'bir avuç'tur. On- lar, bu gerçeğin farkında olan ve her şeye rağmen bu toplu- mu yücelten kişilerdir. Bir makama geldıklerinde yakınlarına çıkar sağlamayan- lar, toplumun bütününe hizmet vermelerı için kendilerine emanet edilen beyt-ül mal'ı, hemşerilerine, seçmenlerine, kendisini pohpohlayanlara peşkeş çekmeyen 'bir avuç' in- san bu alışverişin gerçek alacaklılarıdır. Şikâyeti olanlar önce aynaya, sonra da sihirli kutuya bak- sın! M. TINAZ TtTİZ Eski Devlet Bakanı, DYP İstanbul Milletvekili
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle