Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 Cumhuriyet görüşler 27 Ocak 1992
mHUKUKÇU
GÖZÜYLE
BULENT TA1VOR
FezJeKe ve Yasama
Sorumsuduğu
A
nkara DGM Başsavcıhğı, hukuk vicdanını ve
kamuoyunu sarsmaya devam ediyor. tlkin,
iki milletvekilinin yemin törenindeki
gösterilerinden dolayı bir soruşturma
hazırhğına girişmişti. Sonradan, fezlekeyle milletvekili
sayısı 22'ye ulaştı. Suçlandıklan "eylem", üç renkli
mendil ve saç bandı takmalanydı. Cezası ise, TCK 125
uyansınca "idam"dı. Ancak, "renkli propaganda" ya
da "gösteri" ile istenen cezanın azameti arasındaki
uçurum çok göze batıcı olmalı ki, fezlekede bir başka
yol denendi. Milletin oylanyla ve usulünce seçilmiş
kişilere bu defa da "milletvekili kisvesiyle Meclis'e yasal
yollan delerek girmeyi başarmış" eylemciler sıfatı
takıldı. Amaç, sözkonusu suçun seçimlerden önce ve
Meclisdışında işlenmeye başlandığını, bugün de Meclis
çatısı altında sürdürüldüğünü kanıtlamaktı. Böylece,
milletvekillerini Meclis'teki oy, söz ve düşüncelerinden
dolayı mutlak bir koruma altına alan "yasama sorum-
suzluğu" arhmda delinebilecekti.
Ama fezleke basın tarafından elde edilip kısım kısım
açıklanmaya başlandığında görüldü ki, sarsıntı ve şaş-
kınlık yaratan hususlar yukandakilerden ibaret değil-
dir ve kalmayacaktır. Çünkü, fezlekeyi dûzenleyenler,
kendileri de "kökü Meclis dışında örgütsel ve bölücü
eylem" kurgusunu pek inandıncı bulmamış olacaklar
ki sözü ve sorunu yine Meclis içine çekiyorlardı. Meğer,
yasama sorumsuzluğu da sınırhymış! Fezlekenin man-
tığı şöyle: Yasama sorumsuzluğu, parlamenterlerin oy
ve düşünceleri ancak, "vatan ve milletin yüksek menfa-
atleri istikametinda" olduğu takdirde vardır. Bunlar,
"devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne
yönelik bir eylem"de bulunmuşlarsa, "milletvekilleri-
nin sorumsuzluğu ilkesinden yararlanamazlar."
Tez özetle budur ve bü-
tünlüğüyle yanlıştır. Yasa-
ma sorumsuzluğu, millet-
vekilinin temsilcilik ve par-
lamenter işleviyle ilgilidir.
özü; meclisteki oy, söz ve
düşüncelerinden dolayı
hiçbir şekilde sorumlu tu-
tulamaması, kovuşturula-
"Kürsü
dokunulmazlığı"
ya da "kürsü
özgürlüğü", en
başta bu gibi
"fezlekeler"
maması ve cezalandınla- olmaSin diye VardlT,
mamasıdır. Bu, parlamen-
ter işlevin gerektirdiği
mutlak bir güvencedir. Zaten, yasama sorumsuzluğu-
nun bir başka adı da "mutlak dokunulmazlık"tır. Bu
zırh, parlamento üyelerini içten ve dıştan gelebilecek
tehditlere karşı korumak içindir. Bunlar, temsilcilik gö-
revlerini ancak böyle ve korkusuzca yerine getirebilir-
ler.
Dolayısıyla, hiçbir makam ya da merci "yasama so-
rumsuzluğunun kaldınlması" isteminde bulunamaz.
Bulunduğu takdirde de bugünkü TBMM Başkanı'nın
yapmış olduğu gibi bu istem "yoklukla sakat" olduğu
için geri çevrilir. Savcılık, bir yorum ve içtihat makamı
ya da kapısı değildir. Asırlık "yasama sorumsuzluğu"
kurumuna karşı böyle bir yorumda bulunmak mahke-
melerin bile yetkisi dışındadır.
İşte, "kürsü dokunulmazlıgı" ya da "kürsü özgürlü-
ğü" en başta bu gibi "fezlekeler" olmasın diye vardır,
var olmuştur. Ne yazık ki bazı makamlar, Türkiye'nin
"normalleşme" yolunu adate mayınlamaya niyetlidir-
ler. Dün; araştırma için gelen Avrupa Konseyi Insan
Haklan yetkililerine bilgi vermekten kaçınmışlar, bunu
da "yargı bağımsızlığı" gibi bir yüce değerin ardına sak-
lanarak yapmışlardı. Bugün de; mendilli-bantlı millet-
vekillerinin göstergesinden idamlık suç üretebilmek için
parlamento hukukunun temel taşlanyla oynayabüiyor-
lar.
Ülkenin bütünlüğü, ancak, yerleşik ve demokratik
hukuk kurallan çercevesi içinde korunabilir ve korun-
malıdır. Taşlar bir kere yerinden oynadı mı, çökecek bi-
nanın enkazı altında kimin kalacağı da hiç belli olmaz.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Tercüme hatası yok
GRIPPOSANTürkçe söylenen ve gazetelerde
sureti neşredilen sureleri hepimiz
okuyor ve pekâlâ anlıyoruz. En
salâhiyettarzevat tarafından
tercüme edilmiş olan bu surelerde,
bazılarırun ihtimal verdiği gibi,
herhangi bir tercüme yanlışının
vücudu mevzuu bahis değildir.
Bu güzel ve temiz cereyanda eğer
mutlaka bir kusur aramak lâzım
gelirse onu tercüme yanlışında değil, "niçin bazı kelimeler
daha ziyade türkçeleştirilmemiştir?" diye aramak lâzımdır.
1962:Serttedbirler
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Dean Rusk,
Punta Del Este'deki Dışişleri Bakanlan toplantısında,
Küba'nın Amerikan Devletleri Teşkilâtı faaliyetlerinin
dışında bırakılmasını, bu memleketle ticaretin tahdidi ve
Castro rejiminin yıkıcı tehditlerine karşı bir savunma
mekanizmasının kurulmasmı teklif etmiştir.
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
ALEMDAR'IN KAHRAMANLIGL
192.1'PESUGÜN, ALEMPAZ TAHLİSİYE GEMİMİ2,ifo flMW
SI2 6AMB0TU İLE KARADEUİZ'PE SAVA$MI$T1. İSTAH-
BUL'PAN ERE&Ü'YE GİDEN ALEMDAR.,OBADA MİLÛ
niWETl£RE (CAT1IMIŞ,C£PHANE VE SİLAH TAŞlMAK
LA GÖPEVLENDİRİLMıÇTİ. AUCAtC, D&Jİ2E AÇIL4M
İ FgAMStZLAZ ZORL4 ZONĞULOAK'A YANAŞ-
BİR. F&MSlZ SUBAYJ VE 6 EX BİHDİGPİ-
LER. YEMİ RcmYt İSTANBUL İÇİU ÇİZOİLER. ANCAK
YOLPA BU MUHAF/ZLAR GEMİ PERSONELJNCE S/f
PiŞf EPİLİP, YEUİDEN 6Egf DÖNÜLPÜ.ONlABf İ2-
LEYEM FRANS& C-2ZGAM&OTV JVPVEMİTKAL-
YDZ A1BŞİNEBAÇLAD1. (CAPTAU fSMAİL HAfCKI 8EY YÖ_
HETİUİNDE/d PEGSOUEL, 7A&A/CA VE TtlFGeLE /H4Ç
ŞtUK VER.İ/OBDU.Bİ2&EN6,ONLA£PAH9 Itip ÖIPÜ.
&ee£ııy£ UIAÇAN ALEHDARI UALK tcanuyAcAknıs.
Taşra Popülizminden Kent Popülizmine
Doç. Dr. SENCER AYATA ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi
T
ürk siyasi hayatında sağ parti
olarak yer alan AP, sosyal de-
mokrasinin ön planda tuttuğu
eşitlık ilkesine sol kamuoyunun
varsaydığı ölçüde yabancı değildı. Şerif
Mardın bu durumu, "Türk sağının eşit-
likçi geleneği" ifadesiyle özetliyor. Aslın-
da bu, geleneksel sol anlayışın farklı
bir eşitlik anlayışıdır. 1940'lara ve de-
mokrasinin kuruluş yıllanna bakacak
olursak, DP'nin taşrada toplumsal yapı-
nın temelini oluşturan "geleneksel
cemaatlere" ve "cemaat kültürüne" yas-
landığını görürüz.
Bu kültür; cemaatin bütün iman sahibi
mensuplannı "eşit" değerde gören ve
onlar arasında insan olma bakımından
fark gözetmeyen bir özellik taşıyordu.
örneğin, fukarayı ve muhtaç olanı kolla-
ma, zenginliği ve yoksulluğu bir merkeze
çekmeye çalışma, maddi düzeyde beliren
farklılıklara rağmen cemaatin her bireyi-
ne sayjçınlık atfetme bu geleneğin bazı te-
mel değerleri arasındadır. Türkiye'de
"sağ" gelenek kendisinin de içinden
çıktığı ve oy tabanı olarak üzerine otur-
duğu bu anlayışı, modern kurumlann el-
verdiği ölçüde siyaset sahnesine de
taşımıştır.
DYP'nin önündeki bir büyük
tıkanıklık, büyük kent oylandır. Araştır-
malar, DYP'nin diğer partilere orania
daha yaşlı, eğitim düzeyi daha düşük, er-
keklerin çoğunlukta olduğu ve en önem-
lisi, kırsal seçmen kitlesine dayandığını
gösteriyor.
Aslında kent oylarının göreli düşüklü-
ğü, AP'ye ve 1970'li hatta 196O'lı yıllara
dayanan bir olay. AP, en güçlü olduğu
1960'h yıllarda, yakjaşık yüzde 70-75'i
köylerde, küçük şehir ve taşra kasaba-
lannda yaşayan seçmenlerin oyunu "ezi-
ci" çoğunlukla sağlayarak seçim kazanı-
yordu. Bu anlarda AP, köy/kasaba yok-
sullannın ve sınıflannın partisi idi. Oysa
1970'lerde, kent seçmenine, kentteki
yoksul kalabalıklara daha iyi seslenen
taraf CHP olmaya başladı. Öyle ki bir
noktada CHP'nin tstanbul oylan rekor
bir düzey olan yüzde 60'a kadar yüksel-
misti.
Ilginç olan, 1980'lerde ANAP'ın da
DYP'ye orania büyük kentlerde daha
başanlı olması, yer yer DYP'nin iki katı-
na yaklaşan oranlarda oy almış ol-
masıdır. Temel ıdeolojisi, örgüt yapısı ve
kültürü, toplumsal gruplarla ve çevreler-
le kurduklan ilişkiler gibi özellikler yö-
nünden DYP, sosyal demokrat bir parti
olmaktan seçim öncesinde de günümüz-
de de hayli uzaktır.
Altı çizilmesi gereken nokta şudur:
Kırdaki düşük gelir gruplannı böylesine
başanlı bir biçimde tutmuş olmasına
karşın AP/DYP cizgisinin Türkiye nü-
fusunun giderek en büyük dilimini oluş-
turan "kentsel" ve "kentsel gecekondu-
lu" kesimi bir türiü yakalayamamış ol-
ması.
Koalisyon hükümeti aynı zamanda, bir
türlü "kentlerin popülist partisi"ne dö-
nüşemeyen "taşranm p>opüHst partisi"-
nin bu doğrultuda attığı bir adımdır.
SHP ile DYP'nin siyasal yakınlaş-
masmın en önemli boyutlanndan birisi-
Koalisyon hükümeti aynı
zamanda, bir türlü
"kentlerin popülist
partisi"ne dönüşemeyen
"taşranm popülist
partisi"nin bu doğrultuda
attığı bir adımdır.
ni ideoloiık benzesme süreci oluşturu-
yor. Ozellikle 1991 seçim kampanyasın-
da DYP lideri, "ılımlı" bir sosyal de-
mokrat söylem kullanmıştır. Gelir dağı-
lımının çok bozuk, yoksulluğun yaygın
ve toplumsal eşitsizliklerin derin olduğu
bir ülkede, eşitlikçi değerlerin "sağ" si-
yasal partiler tarafından da kullanıl-
ması aslında fazla şaşırtıcı olmamalı.
Fakat Demirel'in konuşmalan, "sol"
temalar kullanmanın ötesine giderek
sistemli bir sosyal demokratik düşünce
çercevesi kurma noktasına ulaşmıştır.
Seçmen karşısına bu söylemle çıkan
DYP, seçimlerde sosyal demokrat oy ta-
banındaki yanşa üçüncü parti olarak
katılmış oluyordu.
TaHM-kittiiPtltıkMiUık
DYP'nin bu atağı sürdürebilmesi, so-
runu salt söylem boyutunun ötesine gö-
türebilmesine bağlıydı. Gecmişten gelen
iki tarihi-kültürel tıkanıklığı aşması ge-
rekiyordu: Bir yanda kökü eskilere da-
yanan CHP/DP-AP kutuplaşması, di-
ğer yanda sağ-sol aynmı.
Türk siyasal geleneğinde, zaman za-
man sert İcutuplaşmalara varan bir iki-
lem mevcuttur.
Kökü demokrasinin kuruluş yıllan-
na, hatta daha öncesine uzanan bu ikile-
min taraflan, bir yanda CHP, diğer yan-
da DP/AP gelenekleridir. Seçmenlerin
önemli bir bölümü ozellikle 1980 önce-
sinde siyasi tercihlerini bu bölünme, bu
kutuplaşma çerçevesinde yapmışlardır.
Kısaca, ülkemizde oy verme davranışı
ile bu ikilemin taraflanndan birine veya
diğerine bağlıhk aıasında yakın bir ilişki
vardır.
Aksi yönde davranma, bireyin içinde
yer aldığı cemaate olan sadakaüni "ihlal
etme" anlamına gelmiştir.
1983'ten bu yana kutuplaşma orta-
dan kalkmış, ikilem ise keskinliğini ve
netliğini kaybetmeye yüz tutmuştur.
Çatıda kaynaşmış görünmenin tabana
vereceği mesaj, ikilemin yok ohnaya yüz
tuttuğudur ki bu hava, bir partiden di-
ğerine geçiş üzerindeki bütün toplumsal
ve ahlaki engelleri ortadan kaldıra-
caktır.
İki partinin geleneksel seçmeni, ozel-
likle bu tür bağlann zaten zayıflamaya
yüz tuttuğu büyük kentlerde, hiçbir
eleştiri ve kınanmaya uğrama endişesi-
ne kapılmaksızın, oyunu iktidara yakın
bulduğu, daha çok beğendiğı tarafa ve-
rebilecektir.
İkinci tıkanıklık sağ-sol aynmından
kaynaklanıyor. Günümüzde aynı net-
likte olmasa da CHP kökenli seçmenle-
rin hafızalannda DYP sağcı, AP köken-
liler arasında ise CHP solcudur. Bu
alanda en önemli yenilik, dünyada mey-
dana gelen değişikliklere paralel olarak
kutuplaşma ve kavga öngören anlayışın
ortadan kalkmasıdır.
Sosyal demokrat söylemler kullanan
DYP, sağ-sol çatışmasım aşma çaba-
larıyla kendisıne kapah olan kapılan
aralamakta ve oradan seçmen kitleleri-
ne uzanabilmektedir.
Aynhktıı trtakhğa^.
Kent ovlanndaki tıkanıklığı aşma,
DP-AP/CHP ikilemini ortadan kaldır-
ma ve sağ-sol ayrımını yumuşatmada
etkin yöntem, kuşkusuz aynlıklann yer-
leştirilmesi değil yakınlaşma, benzesme,
hatta "ortaklık" havasını yaratmaktır.
Taraflann birlikteliğini içeren koalis-
yon, bu nedenle en geçerli araçtır.
Demirel ve partisi için koalisyonlar
hep "büyüme" getirirken koalisyon or-
taklannın payı sürekli küçülmüştür. Şa-
yet bu gerçekleşirse Türk siyasetinin
ana eksenini olusturan safe-sol ikilemi-
nin yerini "merkez ve merkez sağ" yanş-
ması alacaktır.
Bu çerçeveyi aşmak, kendi kimliğini,
ideolojisi ve kadrolanyla merkezden net
olarak aynştırmış bir sosyal demokrat
parti ile mümkündür.
Öyle görülüyor ki SHP'nin önündeki
sınav budur.
Yeşil Kart Bir Sağlık Sistemi mi?
Dr. NECDET ÖZSEL Eski Eskişehir-Bilecik Tabipler Odası Başkanı
M
illetvekili seçimlerinde yan-
şa giren siyasi partilerin Tür-
kiye'nin sağlık sorunlanna
bakış açılannı, seçim pro-
pagandalan sırasmda verdikleri demeç-
lerden ve kamuoyuna yaptıklan yazıh
açıklamalardan öğrendik. Siyasi partile-
rin hepsi de bu sorunlann en kısa zaman-
da çözüme kavuşturulacağını ileri sür-
müşlerdi. Doğaldır ki iktidara gelmek
için çırpınan siyasi partiler bu amaca
ulaştıktan sonra yapacaklan olumlu
çahşmalarla ülkenin tüm sorunlanna
mutlaka çözüm bulacaklannı, bunu an-
cak kendilerinin yapabileceklerini ileri
sürerler.
Türkiye'nin mevcut pek çok sorunu
arasında en önemlisi, hiç kuşkusuz
"sağlık" sorunudur. Bir toplumda sağlık
yüzüstü bırakılmış ise o toplum
sağlıksızdır ve yapılan tüm işler de
sağlıksız sonuç verecektir. Gelişmiş ül-
kelerde ilk planda çözülen sorunlar
"sağlık ve eğitim" sorunlan olmuştur.
Siyasi partilerin sağlığa bakış açılan
içinde DYP'nin yaklaşımı diğerlerinden
biraz farklı bir görünüm arz etmiştir. Bu
ayncahk "yeşil kart" uygulamasından
gebnektedir. Sağlık Bakanı'nın DYP'-
den olması, yeşil kart uygulamasının ko-
alisyon hükümetinin de sağlık politi-
kasının temelini oluşturmuştur. Hatta
diyebiliriz ki yeşil kart yegâneçözüm şekli
olarak gösterilmiştir.
Kamuoyuna yapılan açıklamalardan
öğrendiğimiz kadanyla yeşil kart, gelir
düzeyi düşük ve sağlık için harcamada
bulunamayacak vatandaşlara verilecek
ve bu 280-500 gün içinde uygulamaya
konulacaktır. O zamana dek kişi sağlık
kuruluşuna başvurduğunda fakir oldu-
ğunu "beyan" ederse kendisinden hiçbir
şekilde ücret ahnmayacaktır ki bu uygu-
lama 1.12.1991 tarihinde tüm yurtta baş-
latılmıştır.
Şurası bir gerçektir ki yeşil kart bir
sağlık sistemi modeli değildir. Bir ülke-
nin sağlık sistemi olarak da kabul edile-
mez. Ancak yeni bir sistem oluşuna veya
eskiden beri uygulanan bir sistemin re-
organizasyonu yapılana dek geçici bir
süre için rahatlatıcı bir yöntem olarak
kabul edilebilir.
Yeşil kart için devletin ne kadar za-
mana gereksinimi olur, bunu şimdi tah-
min etme olanağımız yoktur. Lakin bu
tespit yapılıp, gerçek yardıma ihtiyacı
olanlar ortaya çıkanlıp yeşil kartlan
dağıtılana kadar 20.000.000'un en azın-
dan 4/5'u ucretsiz tedaviden yararlan-
mak isteyecektir. Yatak, tahlil, ilaç,
ameliyat masraflannın tamamı devlet
Yeşil kart, bir sağlık
sistemi modeli değildir. Bir
ülkenin sağbk sistemi
olarak da kabul edilemez.
tarafından ödenecek ve aynca döner ser-
maye kasasına bir kuruş katkı yapılma-
yacaktır. Buna hangi sağlık kuruluşu ne
kadar süre dayanabilir? Işte ilk feryat
Diyarbakır Devlet Hastanesi'nden gel-
miştir. Başhekim, hastanenin ucretsiz te-
davi isteyen vatandaşlann hücumuna
uğradığını, Sağlık Bakanlığı'nın yaptığı
çerez kabilinden yardımın süratle eridi-
gini, hastanenin kapanma tehlikesi ile
karşı karşıya kaldığını açık ve kesin bi-
çimde ortaya koymuştur.
Her zaman söylediğimiz gibi genel
bütçeden sağlığa aynlan pay %4 olup bu
miktar mutlak surette %10'lann üstüne
çıkanlmalıdır. Sayın Sağlık Bakanı'nın
basına verdiği demeçten öğrendiğimiz
%5'e çıkanlacak sözü gereksinmenin
çok altındadır.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinin
kırsal kesimde ve şehirlerde geliştirilmesi
sosyalizasyon sisteminin esasını oluştur-
maktadır. Buna ilce ve il gibi büyük mer-
kezlere ulaşan "hizmet zinciri" eklen-
mek suretiyle sistem bütünleşmektedir.
Ülkenin ekonomisi düzlüğe çıkana ka-
dar devletin yüklendiği ağırhk büyük
olacaktır. Giderek düzelen kişı ve aile
ekonomisi ile sağlık sigorta primlerinin
ödetilmesi, devlet yükünün göreceli ola-
rak azalmasını sağlayacaktır. Gelişme
düzeyindeki bizim gibi toplumlar için
yararh olabilecek başka bir sağlık siste-
mi düşünmeyi biz bugün için olanaksız
görüyoruz.
Türkiye'nin bölgelere aynlarak sağlık
ile ilgılı her bölge içinde idari ve malı
bakımdan kendi yönetim ve denetimme-
kanizması ile yeni bir yapılanma modeli
oluşturduğunu varsayahm. Başlangıçta
devletin desteği olmadan bu modelin ba-
şanya ulaşabileceğinı sanmıyoruz. Ayn-
ca kuvvetli bir sağlık bütcesi ile altyapı
hizmetlenne merkezın katkısı olmadan
bölgelerin kendi bütçeleri de yeterli ola-
maz. Kaldı ki bölgelerin kuruluşu ve
sağlık yönünden bağımsız çalışması için
de yıllara gereksinim vardır. Bu tip yeni
yapılanmaya tüm sektörlerin katılımı ile
etrafh bir araştırma ve ön hesap yapıldık-
tan sonra karar vermekte sonsuz yarar
vardır.
Yeşil kartın bu sistemin içindeki yeri
nedir? Kanaatimizce sosyalizasyon siste-
minin tam olarak yerleşmesi için geçen
sürede zaman kazanmaya yarayabilir; o
da gerçek ihtiyaç sahiplerinin süratle
saptanması ve ancak bunlara yeşil kart
verilmesi ve ek olarak yeterli fınansman
sağlanması koşuluyla faydalı olabilir.
Aksi halde sağlık kuruluşlannın gelece-
ğinin kısa sürede tehlikeye girmesi
kaçınılmazdır.
Önümüzdeki günlerde yapılacak uy-
gulamalann getirebilecekleri ve götüre-
ceklerini birlikte göreceğiz. Dijeğimiz,
sağlık kuruluşlanyla toplumumuzun
yanlış uygulamalarla zarar görmemesi-
dir. Sağlıklı bir toplum olana kadar çaba
harcamak da hepimizin görevidir.
İTİ^POIJTIKA
AzL VE OTESI
MEHMED KEMAL
Yokuslap ve Merdivenler..
C
ihangir'de on yıldan fazla oturdum. Bunun beş
yıldan çoğu caminin duvar dibinden aşağı inen
yokuşta geçti. Zaten sokağımızın adı da
'Cihangir Yokuşu' idi. Caminin yokuşu duvan
sıyırarak Tophane'ye kadar iner. Mevsim yazsa bu yol
hem kestirmedir hem de manzarah... Yumuşak bir
yokuş olduğu için yormaz. Aşağıdan, Salıpazan'ndan
yukarı baktığınızda iki yokuş görürsünüz. Bu yokuşlan
tırmanmaya başladmız mı sizi yukanya kadar taşır.
Ama merdivenler yerine ben size, gene de yumuşak
yokuşu öneririm.
Bundan yirmi beş yıl kadar önce tstanbul'a göçedi-
yorduk, Fethi Naci'nin rahmetli eşi Emel'le Cihangir,
Ayaz Paşa, Gümüşsuyu yörelerinde ev anyorduk,
aman allahım hep yokuş, hep yokuş; bir alay da merdi-
ven iflahımız kesildi. Sonunda camiye çıkan yokuşun
başında birev bulabilmiştik. Apartmanın adı Kraloğlu,
sokağın adı Cihangir Yokuşu'ydu. Bu evde birkaç yıl
oturduk. Derken mahalleye bir hırsız dadandı, soyma-
dığı ev kalmadı. Bizim ki alt kattaydı, belki bu yüzden
hırsızdan kurtuldu. Ama çok oturmadık, Büyük Cihan-
gir Caddesi'nde bir ev bulduk. Bu da catı katıydı, ama
hırsızdan kurtulduk.
Herkes gibi ben de tstanbul'un yedi tepe üstüne ku-
rulduğunu bilirdim de bunca yokuşu ve merdiveni ol-
duğunu bilmezdim. Cıhangir'den başka Ayazpaşa, ya
da Gümüşsuyu'ndan Tophane'ye inecek olsanız her yan
merdivendi. Beton, büyük apartmanlar yapıldıkça eski
merdivenlar azalıyordu, ama gene de yeni merdivenler
yapmak zorunluğu doğuyordu.
Cihangir'den Salıpazan'na, Fındıkh'ya inecek olsa-
nız önünüz, ardınız merdivenle kesiliyordu.
İlginç kitaplar 'mü-
tlginç kitaplar
'müellifi'Cahit
Kayra'dan
İstanbul'un Yokuş
ve Merdivenleri adlı
kuşe kâğıda basıl-
birkitapaldun.
önsözü Belediye
Başkanı Nurettin
Sözen yazmış.
ellifi' Cahit Kayra'dan
İstanbul'un Yokuş ve
Merdivenleri adlı kuşe
kâğıda basılmış bir ki-
tap aldım. önsözü Be-
lediye Başkanı Nuret-
tin Sözen yazmış. Der-
lenip toparlanmasına,
kotanhp basılmasına
da Hilmi Yavuz dostu-
muz aracı olmuş. Ta-
rihsel bir kentin
varhğını bir de sokak-
lar ve merdivenler
kanıtlıyor. Belediye
Başkanı, "Amacımız tstanbul'un dününden yola çıka-
rak bugüne ışık tutmak, bugünden hareketle yannlan
aydınlatmaktır" diyor. istanbul'un doğru dürüst çöpü-
nü toplamayan, temizliğini sağlayamayan belediyenin
yokuş ve merdivenleri ne denli koruyacağı düşündürü-
cüdür.
Yokuş ve merdivenler nerede var diye bakıyorum,
epeyce var. Eminönü, Fatih, Beyoğlu, Beşiktaş, San-
yer, Beykoz, Anadolu Yakası, Üsküdar ve ötekiler. Bu
kitabı gördükten sonra İstanbul'un neresini gezersem
gezeyim, gözlerim yokuş ve merdiven anyor. Geçende
Çengelköy, Vaniköy, Beylerbeyi yörelerine yolum düş-
tü, durmadan merdiven aradım.
Kitap kolayca taşınır gibi olmadığından insanın yam-
na alması olası değil. Yanımda olsa gördüğüm yokuş ve
medivenlerle karşılaştınrdım. Birlikte olduğum arka-
daşa bu yokuş ve merdivenleri anlattım.
"Istanbul'da yokuş mu ararsın, merdiven mi, dolu..."
dedi. Gerçekten de eski Istanbul'u süsleyen mimarinin
bir parçası da yokuş ve merdiven değil mi?
Merdivenden söz ederken Ahmet Haşim'in merdiven
şiirini anımsamamak olur mu?
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Bu merdivenlerden ağır ağır bir çıkacak, bir de ine-
ceksin... lstanbul tutkunu olan Yahya Kemal'de han-
lar, hamamlar, saraylar, köşkler, camiler, köprüler var
da merdivenler yok... Duysa üzülürdü.
Böyle bir konunun ayırdına varsa eski başkan Dalan,
bu yokuş ve merdivenlerin sadece kitabını çıkarmakla
kalmaz onarırdı da... Bizimki hep parasızlıktan yakın-
dı...
OKURLARDAN
Avrupada'daki Türk tmaj
Almanya'nın eski başkentı
Bonn'da bulunan Türkiye
Araştırmalan Merkezi'nin
açıkladığı sayılara
bakılırsa, Aknanya'da
yüksek öğrenim gören
yaklaşık on iki bın Türk
öğrenci vardır.
Avrupa'daki bu beyin
gücünü tanımakla buradaki
işbirliği fırsatını görüyorlar.
Fakat EATA'nın amaçlan
sadece kişilere, ozellikle ilk
ve ortaokulda bulunan
çocuklann velilenne düşen
görevlere dikkat çekmesini
istiyor. Türklerin
Almanya'dayada
Avrupada olan olanaklan
değerlendirip vasıfsız işçi
statüsünden çıkması
gerekir. Herkesin
üniversiteye gitmesini değil
ama en azından meslek
eğitimine yönelmeyi şart
koşmak gerekiyor. Bu
nedenle ulaşabilmek için
1
EATA gençlere ve velilere
öteki pojeler yanında eğitim
konusunda yol göstermek
için toplanülar düzenliyor.
Avrupa'nın birçok şehrinde
düzenlenen seminer ve
toplantılar, Türk
öğrencilerine ulaşmanın
etkili bir yoludur.
Avrupa'da bilinçli bir Türk
toplumu oluşturabilmek
için profesyonelce çahşan
EATA (Avrupa Türk
Akademisyenler Birliği)
Türkiye'den desteğe
gereksinimi vardu*. Bu
desteği şimdiye kadar
gösteren başta devlet
kuruluşlan, şirketler ve
diğer makamlara teşekkürü
borç bilen EATA'cılara bu
işbirliğinin daha da
yoğunlaşması için gereken
cabayı gösterecektir.
VAHİTÜNAL
Frankfurt
Aşırı Sağcı Partiler
1992 yıh Avrupa'da büyük
provokasyonlara gebe!
öte yandan ırkçı ve yabancı
düşmanı aşın sağcı
partilerden, gerek
demokratik sistemin
kendilerine "tanıdığı" resmi
iletişim araçlanyla gerekse
yabancılan içeren
demagojik söylevleriyle
kendilerinden çok söz
edilecek.
Siyasi arena ve sokak
eylemleri birbirlerini
bütünlüyor. Aşın sağa
partiler proglamlanan bu
eylemlerin "büyümemesi
için" yabancılarpolitikası
ile ilgili gerekli önlemlerin
alınması için iktidarlan
"uyanyorlar."
Avrupa'da yaşayan göçmen
işçiler ve onlann örgütleri,
aşın sağın yapacağı
demagoji ve kışkırtmalara
karşı soğukkanlılıklannı
korumalı ve uyanlanyla
içinde yaşadıklan ülkelerin
iktidar partilerinin ve
kamuoyunun dikkatlerini
gerçeklerin üzerine çekmeye
çalışmalıdırlar.
Aynca Avrupa kamuoyu
şunu hatırlatmahdır:
Bundan 47 yıl önce
ırkçılığın ve faşizmin en
önemU düşmanı
Yahudilerdi ve Avrupa
bunun faturasını 50 milyon
ölüyleverdi.
Sonradan "biz
bilmiyorduk" denmesin;
şimdiden biliniyor işte! ı
AYCANHAMARAT
Brüksel