16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/4 HABERLER 8 AĞUSTOS 1991 DALAN HAKKÂRfDE Doğırda gemi alabora oluyor DMP Genel Başkanı Bedrettin Dalan, Doğu gezisinin ikinci durağı Hakkâri'de, insanların açlık, sefalet ve asayiş nedeniyle bölgeyi terk ettiklerini söyledi. Dalan, "Devlet devlet olma vasfını kaybetmiş" dedi. Program tartışması 95 aydın 'Kürtsorunu'yla ilgili metin hazırladı • ANKARA (ANKA) — SHP'de kurultay öncesinde başlayan program üzerindeki tartışmalar genel merkez yönetimini harekete geçirdi. Genel sekreter Hikmet Çetin imzasıyla il başkanlarına gönderilen genelgede, Merkez Yürütme Kurulu tarafından hazırlanan bütun raporlar Uzerinde tartışma açılması ve yeni öneriler geliştirilmesi istendi. Siyasal planlamadan sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Günay tarafından hazırlanan ve Hikmet Çetin'in onayıyla örgütlere gönderilen genelgede "MYK, parti, program ve uygulama politikalarından başlamak üzere , örgütlerimizde program » somutlaştırma, rapor * inceleme ve önerileri . uzerinde yoğun çalışma yapılmasına karar verilmiştir" dedi. Bakanlıktan izin istendi ' • TRABZON (AA) — ' RP'li Şanhurfa Belediye ' Başkanı Ibrahim Çelik in ' Cumhurbaşkanı için kullandığı iddia edilen "ağzını yırtarım" sözlerinin doğru olup olmadığı " konusunda Trabzon 1 Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatabilmek için Adalet Bakanlığı'ndan izin istedi. Trabzon ' Cumhuriyet Başsavcısı ' Nizam Harut, yaptığı açıklamada Şanhurfa Belediye Başkanı Halil ' Ibrahim Çelik'in " cumhurbaşkanı için kullandığı sözlerin doğruluğunu araştırmak amacıyla TCK'nın 160. maddesi gereğince Adalet Bakanlığı'nın izninin gerekli olduğunu söyledi. "Siyamlı ikizler" • ANKARA (ANKA) — DYP Genel Başkan Yardımcısı Hüsamettin ' Cindoruk, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'Ia hükümet arasında hiçbir çelişki -olmadığını belirterek Özal ve hükümeti "Siyamlı ikizler"e benzetti. Cindoruk son günlerde çok tartışılan, "özal-hükümet fcavgası" ile- ilgili olarak görüşlerini açıklarken Özal'Ia hükümet arasında bir çelişki olmadığını, Özal ile hükümetin yapışık kardeşler olduğunu öne sürdü. Mahkemeye tiye seçimi • ANKARA (AA) — Uyuşmazbk Mahkemesi hukuk ve ceza bölümlerinde görev süreleri 6 eylülde sona erecek 5 asıl ve 5 yedek üyenin yerine Askeri Yargıtay Genel Kurulu'nca belirlenip, gösterilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı Turgut özal tarafından seçim yapıldı. Uyuşmazlık Mahkemesi hukuk bölümü için Askeri Yargıtay Genel Kurulu'nca tespit edilen adaylar arasından Hâkim Irfan Erdinç ve Hâkim Albay Osman Şimşek asıl üyeliklere, Hâkim Albay Fuat Kaylan ile Hâkim Albay llhami U. Yılmaz da yedek üyeliklere seçildi. Ceza bölümü için gösterilen adaylardan da Hâkim Albay Muhteşem Savaşan, Hava Hâkim Albay Önder Ayhan ve Hâkim Albay 1. Zeki Çağatay asıl uye, Hava Hâkim Yarbay A. Necmi özler, Hâkim Yarbay Fahrettin Demirağ ve Hava Hâkim Yarbay Necmettin Özkan ise yedek üye oldular. OzaJ'a saldırı iddiası • MARMARtS (AA) — Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a Okluk Koyu'nda yüzerken ateş açıldığı iddiası yalanlandı. Cumhurbaşkanhğı Özel Kalem Müdürü Engin Güner, yaptığı açıklamada, "Bugün bir gazetede yer alan Cumhurbaşkanı'na Marmaris'te denizde yüzerken ateş açıldığı yolundaki haberin gerçekle ilgisi yoktur. Haber .tamamen hayal mahsulü. Bazılannın canı sıkıhyor .herhalde" dedi. Bayar için anıt-mezar • BURSA (AA) — Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar için Umurbey Belediyesi'nce yaptınlacak anıt-mezarın temeli 22 ağustosta Başbakan Mesut Yılmaz tarafından atılacak. Mflliyetçiligin'doğrusu' yokturİç Politika Servisi — Helsinki Milliyetler Komısyonu Turkiye Temsılcısı Murat Belge'nin kaleme atdığt ve 95 aydın tarafından ımzalanan "Kürt Sorunu" ile ilgili metin açıklandı. Kürt sorunu ve alınması gereken onlemler konusunda D, tartışma başlatmak amacıyla yayımlanan metinde, Kürt sorununun 1980 müdahalesinden sonra ve onun somut uygulamasıyla bugunkü biçimı aldığı belirtilerek "Türkiye 'deki Kürtleri askeri yöntemlerle baskı altında yasatma kararını 12 Eylül dusunun katkısı olduğunda herkes fikir birliğindedir. Ispanya'nın anti-demokratik döneminde BASK ve Katalan sorunlarının boyutlanyla, bugunkü demokratik dönem- de varüan buyük iyileşme arasındaki fark, apaçık ortadadır. Bugünku dunyada, özel- likle dünyanın batı bölgesinde ve ona ya- kın alanlarda toplumsal hiçbir sorun as- keri bir yöntemle çözülemez. Dolayısıyla Türkiye'de öncelikle yapıl- ması gereken iş, sorunu çıkmaza sürükle- yen bu yapay resmi soylemden ve ona da- yanarak sürdurülen baskı tedbirlerinden vazgeçmektir. Ancak bunlan ortadan kal- dırdıktan sonra bir çözumü konuşmaya başlayabiliriz. Bir sorun, bütun uzantıla- nyla konuşulamaz ve tartışılamazsa, o so- run çözülemez. Sorunun konuşulması ya- saklanır ve çözumü için baskı uygulanır- sa, olabilecek barışçı ve uygar çözüm yol- ları ve uzlaşma imkânlan da yok edilmiş olur. Dünyanın birçok yerinde aşırı milliyetçi güçler, halklann bir arada yaşamasını ko- laylaştıran federasyon, konfederasyon gi- bi kurumsal yapıları kabul edilmez sayıp bunlara karşı şiddetle mücadele eder, so- nunda o kabul edilmez saydıkları çözumü fazlasıyla aşan ayrılma sonuçlarıyla kar- şılaşırlar. Çünkü uygulanan şiddet, kaçı- rulmaz olarak kendi tohumlarını eker, ken- di hasadını biçer ve sonunda hiç de düş- man oiması gerekmeyen halklar bir arada yaşayamaz hale gelir. Nahak yere ölrnüş gitmiş -şüphesiz bütun taraflardan- insan- ların cesetlerinden oluşan duvar, halkları birbirinden ayırır. Baskıya inanan insanlar, dünyanın her yerinde var. Onlan, inançlannın yanhşlı- ğına ikna etmek kolay değil. Ama sorun da onları ikna etmek değil, toplumun gi- dişini bu gibi sorumsuzların tekelinden çı- karmaktır. Türkiye'de geri dönülmez noktaya henüz gelmediğimizi, şimdiki çağdışı uygulama- nın durdurulmasıyla uygar ve insancıl çö- zümlerin hâlâ bulunabileceğini umuyoruz. Burada, iyimser olma imkânı veren bir nokta, bütün gerilimlere, anlamsız çatışma- lara rağmen Türk ve Kurt halklan arasın- da bir çatışma olmamasıdır. Bu, örneğin Yugoslavya'da veya Kafkaslar'da hüküm süren duruma kıyasla önemli bir avantaj- dır. Ama buna bel bağlamaya gelmez. Yıl- lardır süregiden anlamsız kavgada ölen, ya- ralanan şu ya da bu biçimde zarara uğra- ünya >irmi birinci yuzyıla şimdiye ka- dar olduğundan daha guzel bir çehreyle girme> r e hazırlanıyor. Bu tarih, önemli bir sembolik anlam taşıdığı için bir yıldan öbürune normal geçişlerin ötesinde bir de- ğer kazanmış durumda. tnsan haklarının sağlam temellere oturduğu ve garanti altı- na ahndığı, demokratik kurumların guç- lendiği, katıhmcı demokrasinin yaygınlaş- tığı bir dünya kurma çabası içinde insan- lık. Türkiye'de de insanlar yirmi birinci yuz- yıla şimdiye kadar olduğundan daha de- mokratik bir toplurasal yapıyla girmeyi hak ediyor. Turkiye'nin durumunda, yal- nız yuzyıl dönüşumü söz konusu değil. tki yüz yılûk bir Batılılaşma çabasından son- ra Avrupa Topluluğu'nun uyesi olmak gi- bi bir meydan okumayla da karşı karşıya- yız. Bu, bir toplumsal olgunluk gerektiri- yor. tnsanların mutlu, huzurlu, her bakım- dan güvenli olduğu, şiddeti geride bırak- mış, demokrasinin temel ilkelerinde fikir birliğine varmış bir toplum olmak zorun- dayız. Dünyanın bizim bulunduğumuz bölge- si bu olgunluk duzeyine varmayı güçleşti- ren sorunlarla dolu. Siya'i rejim farkların- dan oturu iki kutuplu bir hale gelmiş dünya yapılanması doksanlara girerken çöktü ve bunu, yazık ki kısa süren bir iyimserlik dal- gası izledi. Ama Körfez'deki kriz ve savaş, Balkanlar'da ve Ortadoğu'da şiddetin tır- manması ve Sovyetler Birliği'nde olabile- cekler, bu iyimserliği kısa zamanda geçer- sizleştirdi. Bizim de yaşadığımız bu bölgede 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başına kadar ço- kuluslu imparatorluklar egemendi: Habs- burg, Romanov ve Osmanlı hanedanları- nın egemenliğı altında pek çok farklı din ve milletten ınsan yaşamaktaydı. Impara- torlukların dağılması ve bu arazide ulus devletlerin kurulması, sancılı olduğu kadar kesintili ve sağa sola sapan bir süreç izle- di. Bugün de bu bölgede, ulus devlet olma surecini tamamlamamış ve bu ozlemlerini tuketmemiş çeşitli topluluklar var. Bu durum, uygar dünyanın genel gidi- şine aykırı. Batı dünyasının uygarlıktan ya- na guçleri, ulusal ayrımların sorun olmak- tan çıktığı, ulus ozelliklerinin insan kimli- ğinin ancak kısmi bir parçası olarak kal- dığı bir dunyaya geçmeye haarlanıyor. Av- rupa, ulus devletlerin ayn ayn durduğu bir yer değil, içine çeşitli ulus devletlerin gir- diği bölgelerin önem kazandığı, yeni tip bir toplum olma yolunda. Böyle bir toplumun, ulus birimlerini aşan yeni yönetim koor- dinasyonu kurumlannın, geleneksel ulusal çekişmeleri busbutun geri plana itmesi bek- leniyor ve bu artık zaten başlamış bir sü- reç. Söz gelişT, Belçika devleti sınırlan içln- de Valon-Flaman çekişmesi diye bir olgu vardı. Ama herkesi kapsayan Avrupa Top- luluğu gerçekliği için de böyle bir olgu an- lamsızlaşıyor. Dünyanın bazı bölgeleri böyle tanımlan- mış bir "yirmi birinci yuzyıl" çağdaşlığım oluşturmaya çalışırken bizim bulunduğu- muz bölge, genel olarak "on dokuzuncu yüzyıl"dan kalma çözüm yöntemlerinde ıs- rar etme eğilimini gösteriyor. Turkiye'nin kendine nasıl bir gelecek kuracağı sorusu, bu yöntem sorusuna yakından bağlı. Dün- yada bir çözumün ne olduğundan çok, na- sıl sağlandığı önem kazandı. Amaçlar sa- nıldığı gibi araçlan meşrulaştırmıyor, ter- sine araçlar amaçlan değişüriyor. Uygar ol- mayan araçlarla, uygar amaçlara erişmek mümkun değil. Yeni yüzyüın eşiğindeki Turkiye'nin çöz- mek zorunda olduğu çeşitli sorunlar ara- sında, en önemlilerinden biri bölgedeki başka etnik sorunlarla belirli paralellikler içeren Kürt sorunudur. Bazı olumsuz ge- lişmeler sonucu bu sorun, bugün aldığı bi- çimle kendisi bir açmaza doğru yönelirken, Turkiye'nin genel olarak demokratikleşme- si önunde bir engel haline gelmektedir. Bu özellikleriyle, ülkenin en acil sorunudur. Temmuz ayı içinde olan olaylar ise gerçek- ten ciddi bir tehlike çanı calmış, Türkiye toplumunun hak etmediği bir çağdışı yö- ne sürüklenmesi ihtimali fazlasıyla güçlen- miştir. Bu noktada Türkiye'de Kürt sorunu ve çözumü uzerine duşünduklerimizi, değini- len uluslararası konjonktürü, zamana ve mekâna ilişkin boyutlanyla değerlendire- rek olanca açıklığıyla dile getirmeyi zorun- lu görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nde Kürtlerin var- lığınm bir sorun haline gelmesinin temel nedeni, Türkiye'de birden fazla halkın ya- şadığı toplumlar için oiması gereken, çağ- daş demokrasilere özgü yasaların, hukuki garantilerin olmamasıdır. Cumhuriyet ta- rihi ilerledikçe, Türkiye"deki Kürt halkı, Kurtuluş Savaşı'ru birlikte yürütmüş iki halktan biriyken, varlığı gitgide daha faz- la göz ardı edilir ve unutturulmaya çalışı- lır duruma gelmiştir. Yetmişlerin başında- ki askeri mudahalede bu toplumda Kürt- lerin varlığını dile getirenler şiddetle ceza- landırılmış, ama seksenlerde durum iyice vahimleşmiş, 12 Eylül uygulamasında "Kurt" sözunün edilmesi bile başlı başına bir suç olmuştur. Bütün bu uygulamalar- la, Turkiye devletinin Kürt varlığına karşı tutumu, demokratik bir cumhuriyette bu gibi konularda olabilecek bir "politika"dan tamamen uzaklaşmış ve bir "askeri strate- ji"ye dönüşmüştür. Seksenli yıllarda uygu- lanan bu askeri stratejidir ve bunun uygu- lanması doğal olarak sorunu çözeceğine derinleştirmiş, güçleştirmiş ve büyütmüş- tur. Bu hiçbir şekilde şaşırtıcı değildır. Dün- yanın neresinde olursa olsun, bu yontem- lerin kullanılması, her seferinde aynı so- nuçları uretmiştir. Bugün Yugoslavya'da, Slovenya'nın ayrılma noktasına gelmesin- de, Sloven ayrüıkçılardan çok Yugoslav or- AÇIKLAMAYA İMZA ATANLAR: Panayot Abacı, Adalel Ağaoglu, Oktay Akbal, Çagatay Anadol, Metin And, Asaf Savaş Akad, Mehmet Aközer, Kemal Anadol, Fahri Aral, Yeşim Arat, Sadun Aren, Ergin Atasü, Kâmil Ateşoğullan, Rulkav Aziz, Rafet Ballı, Hüseyin Baş, Abdullah Baştürk, Cengiz Bektas. Fatmagul Berktay, HalO Berktay, Serpil Bildirici, Akın Birdal, Tanıl Bora, Ali Bulaç, Kürşat Bumin, Tülin Bumin, Metin Cengiz, Demirtaş Ceyhun, Hasan Hüseyin Ceylan, Engin Cinmen, Umur Coşkun, Ruşen Çakır, Tevfik Çavdar, Murat Çelikkan, Yavuzer Çetinkaya, Zülfii Dicleli, Abdurrahman Dilipak, Mehmet H.Doğan, Koray Düzgören, Aydın Engin, Nazlı Eray, Fiisun Erbulak, Enver Ercan, Hüseyin Ergun, Canan Gerede, Veli Gıircan, Gencay Gursoy, Nevzat Helvacı, Mustafa yetkilileri verdi. Bugün bütün toplumda bu karann sonuçlannı yaşıyoruz ve önemli değişimler gerçekleştirmezsek daha kötülerini de yaşayacağız. Ama olup bitenlerin hesabım soracağımız bir sorumlu yok etrafta" dendi. Metni imzalayan rılabilen ve geleceğe geniş bir perspektif- ten bakabilen insandır. Ama mutlaklaştı- rılmış bir baskı ortamında, aydınlar da halklarının yanında yer alma zorunluluğu duyarlar. Nitekim son yıllarda bu ulkenin iyi yetişmiş Kürt aydınları arasında koşul- ların empoze ettiği milliyetçileşme yaygın- laşmıştır. "Ezen ulus / ezilen ulus milliyetçiliği" konusunda bu ulkede ve başka yerlerde söylenenlerle kulağımız dolu. Burada ola- yı başlatanın hâkim durumdaki etnik top- luluk olduğu ve modeli onun belirlediği, doğru bir saptamadır. Gelgelelim, onun kötu, öburunünse "iyi" bir milliyetçilik ol- duğu sonucunu çıkaranlar yanılıyorlar. Milliyetçiliğin "iyisi", "doğrusu" yoktur. "Ezilen" topluluk, ilkin savunma gerekçe- siyle de olsa, kendi milliyetçiliğini geliştir- dikten sonra gereğinde kendine "ezecek" daha guçsüz bir millet bulur. Dunyanın bir- çok yerinde -ve Kurtler'de de- bunun ör- nekleıi yaşanmıştır. Dünyada herkes için bir "ulusal kimlik" vardır ve ulusal kimlikler arasında "iyi / kötü", "üstün / aşağı" gibi ayrımlar yapı- lamaz. İnsanlar gibi uluslar da eşit olma- lıdır. Bireyler gibi uluslar arasında da '"ez- me / erikne / sömürme" ilişkileri ortadan kalkmalıdır. "Ulusal kimlik", kapsadığı her şeyi özumleyen, başka kimlik biçimlerini ezen, yok eden bir şey olmamalıdır. Çağdaş ha- yatı yaşayan birey birçok pratiklerde bulu- nur, bunların çoğuna belirli örgütlülukler içinde katılır ve bütün bu pratiklerin ve ör- gütlerin kimliklerini belirli ölçülerde üstün- de taşır. Milliyetçilerin tanımladığı tarzda "ulusal" kimlik, kendi dışında kalan kım- likleri yok sayma eğilimindedir. Turkiye 1 de her fırsatta tekrarlanan "milli birlik ve beraberlik" sözünde dile gelen bu eğilim yanlıştır. Bir toplumda yaşayan insanlar arasında bazı temel konularda, asgari mu- tabakatlar oiması gerekir. Ancak bu mu- tabakat herhangi bir "kutsal" kavramın (orneğin "yüce Türk milleti" vb.) yukan- dan empoze ettiği bir şeyle değil, bilinçli, düşunen insanlann akılcı bir tutumla ve or- tak çıkara yararlı olduğu için benimsediği ilkelerle oluşur. Bu mutabakatlar dışında çıkarlar da göruşler de farklılaşabilir ve farkhlık her zaman dile getirilir. Ulusallık, onu yaşatacak tedbirleri ancak bazı yetki- li kişilerin bildiği ve onların yönlendirme- siyle bütün bir topluma üniforma giydiren, farkhlığı silen. insanlan otomatlaştıran bir aydmlarm bu yaklaşıma katıldıklarmı soyleyen Murat Belge, meıne harf'ven katılmak gibi bir şeyin soz konusu olmadığını belirterek, amaçlannın Kürtlerle birlikte, yaşamak olduğunu kaydetti. Metni aynen aşağıda yayımlıyoruz. rihi ve fiili pratik bunun böyle olmadığını gösteriyor, çunku "milli irade" oldukça kı- sa aralıklarla askıya alınıyor ve toplum, egemenliğin başka bir kaynağı olduğunu deneyimle oğreniyor. Öte yandan "sovereign" kavramı iyi ta- nımlanmadıkça, "egemenliği" millete mal etmek de yeterli değildir. Çünkü gene ta- rihi pratik gösteriyor ki sonunda "millet" adına iş yapan yetkililer bu "yüce kavram"a sığınarak her türlü karan veriyor, her tür- lu uygulamayı yapıyor, kendilerini sessız milletın iradesinin cisimleşmiş tecelhsi gi- bi kabul edebiliyorlar. Seçimle gelip giden partiler bu bakımdan çok daha fazla top- lumsal denetime tabi. Seçimin kendisi bu denetim mekanizmasını sağlayabiliyor. Ama "millet iradesi"nin seçilmemiş sözcü- leri için hiçbir mekanızma yok. Bu metin- de ana konumuz olan Kürt sorunu, 1980 müdahalesinden sonra ve onun somut uy- gulamasıyla bugünku biçimini aldı. Turk- iye'deki Kürtleri askeri yöntemlerle baskı altında yaşatma (ve askeri baskıyı olabi- lecek en ust derecede yoğunlaştırma) ka- rarını 12 Eylul yetkilileri verdi. Bugün bü- tun toplum bu karann olumsuz sonuçla- nnı yaşıyoruz ve önemli değişimleri gerçek- leştiremezsek daha kotulerini de yaşayaca- ğız. Ama olupbitenlerin hesabını sorabile- ceğimiz bir sorumlu yok ortada. "Hâkimiyet / tahakkum" değil, "hâki- miyet / tahakküm"den bağışıklık ve ba- ğımsızlık (sovereignty) anlamında "ege- menlik", çeşitli duzeylerde dağılmalıdır. Devlet kendi düzeyinde egemen olacaktır. Bu, dış dünyaya karşı bir egemenliktir. Ama toplum da devlete karşı egemen ola- caktır; aynca "yurttaş / birey", hem dev- lete hem de topluma karşı egemen olacak- tır. Bütün bu yapıların çiğnenemez hakla- rının alanı çok iyi tanımlanmış olmalıdır. Bu metin, Kürt sorununun kapladığı alanda ne gibi değişimlerin oiması, ne gi- bi hakların tanınması gerektiği sorulannı tartışmak için yazılmadı. Diyarbakır olay- lanyla artık tahammül noktasıru aşan, yeni ve çok kötü bir döneme girildiği izlenimi- ni veren bir aşamada, toplumun sağduyu- lu üyelerini soruna sahip çıkmaya çağırmak için yaaldı. Temel sorun, "baskı"dan başka bir çare duşuneraeyen zihniyeti, konunun yetkilisi olmaktan çıkarmaktır. Zaten ne- yin ne olabileceği, ancak bundan sonra, böyle başlayan bir özgürleşme ortamında tartışılabilir. Gene de bu ortamın bazı vaz- geçilmez oğelerini, bunlar şimdiki ortam- Murat Belge'nin kaleme aldığı, 95 aydının imzaladıgı "Kürt Sorunu"na ilişkin metin dun bir basın toplantısıyla açıklandı. yan birçok insan, onların yakınları, çevre- leri var. Bu kavgada taraf haline gelmiş ve olayın gerçek mahiyetini kavraması engel- lenmiş insanlar, gereksiz ve çözümsüz bir intikam duygusuna terk edilirler. Önemli sorunlan olan, bunlan çözemedikçe geri- lime itilen insanlardan oluşan bir toplum, başka koşullarda çok sudan görünebilecek nedenlerle galeyana gelebilir, böyle kendi- liğinden patlama anlannda geri döndürul- mez sonuçlar doğabilir. Nitekim Bayramiç ve Muğla gibi görece küçuk ve göreneksel yerleşimlerde, birtakım oimadık nedenlerle patlak veren olaylar, gelecek için yeterin- ce uyancı işaretler olarak ele alınabilir. Turkiye'nin genel nufus durumu zaten yeterince tehlike işareti veriyor. İşsiz ve yok- sul yığınların çoğaldığı toplumlarda akıl- dışı şiddetin nasıl yoğunlışabildiğini görü- yoruz. Bu koşullarda şiddet ve vahşetin yaygınlaşması işten değildir. Onun için bü- tün sorumlu güçlerin azami dikkat ve du- yarlıkla davranması ve topluma olumlu ör- nek model sunması gereken son derece kri- tik bir aşamadayız. Bu ozenin gosterilme- mesi durumunda olabilecekleri kolayca sa- yıp dökebiliriz ve bu, bir kehanet olmaz. Bu olabilecekleri de baskıyla durdurmaya kalkışmak, ateşe benzin dökmek gibi bir şey olur ve Turkiye'nin bütün bölgelerini çatışmaya iter. Türkiye devlet politikasını belirleyenler, Kürt nufusun varlığını ve sahip oiması ge- reken hakları inkâr eden tutumlanyla, son analizde ayrılıkçı hareketi güçlendirmek- tedirler. Tanınmamak, tamnma talebine karşıhk anlaşümaz bir baskı pohtikasıyla karşılaşmak, gerçekten aynhktan başka çö- züm düşunemez bir ruh haline iter insan- lan. Yakın zamanlardaki yasal değışiklik- lerle, örneğin "Kürt" demenin suç olmak- tan çıkması ya da Kürtçe konuşmarun (ama belirli bağlamlarda) serbest bırakılmasıy- la, kısmi bir düzelme oldu. Ama bu sade- ce kısmi bir düzelmedir ve çok yetersizdir. Ortada uzun sürmuş bir haksızhk olduğu- nu unutmamak, dolayısıyla birtakım vaz- geçilmez hakların tanınmasında ayak sü- rumemek gerekir; çünku böyle gonülsuz bir tavır da ashnda, yaratılması beklenen karşılıklı güveni zedeler. Baskı ortamı, makul çozümlerde anla- şabilecek bireyleri ve kesimleri kutuplaş- maya tabi kılar. Halklann birbirlerine on- yargısız, sevgi ve dostlukla yaklaşmalarında aydınların önemli bir rolu vardır. Aydın, tanımı gereği önyargılardan daha kolay sıy- şey değildir; bu hale getirilmesine izin ve- rilmemelidir. Turkiye'nin siyasi kultürünun en olum- suz yanı zaten budur. Bir düzeyde miliiyet- çiliği bayrak edinen siyasi partiler, bir du- zeyde siyasi akımlar, orneğin Kemalizm, Devietçilik, tslamcılık, Sosyalizm ve bu arada Kürt milliyetçiliği, büyük harfle ya- zılan birtakım kavramlar adına, toplumu ve kendi yandaşlarını, itaatkâr ve homo- jen bir yığın haline getirme eğilimini faz- lasıyla taşımışlardır. Bunlann birçoğu, tem- sil ettikleri fikirleri ya da kesimleri mer- kezi otoriteye karşı savunur ve bunun mu- cadelesini yaparken gerçekten demokratik bir işlev görmüşlerdir, gormektedirler. Ama bireylere farklı olma hakkı tanımayan ge- nel ve total bir ideolojinın mutlak egemen- liğini kurmaya çalıştıkları ölçüde, kendi iç- lerinde demokratik değildirler. Bu, siyasi kültürümüzun başlıca eksiğidir. Oysa çağdaş uygarlıkta insan, ezici bir total kimliğin bir çivisi, bir vidası, her an buyuk kimlik uğruna kendini feda etmesi talep edilen bir piyonu değil, ödevlerinden önce haklan olan bir bireyidir. Bir yurttaş- tır. Emir alan değil görüşlerini serbestçe di- le getiren, güdümiü değil eleştirel ve nes- nel, eşit ve ozgür yurttaşlardır. Devlet, bu yurttaşlann oluşmasına ve yu- karıda tammlandığı biçimde var olmasına hizmet verdiği ölçüde kendini meşrulaştı- nr. Bu bağlamda Türkçe'de "egemenlik" kavramının kullammında anlamsal bir bu- lanıklık olduğuna da değinelim: Türkiye 1 de bu kavram "hükumranlık"tan çok "hâkimiyet" anlamında kullanıhyor - örneğin sol terminolojide "egemen sınıf' deniyor. Ama bunların, kelimenin karşıla- maya çalıştığı "sovereign" (hükümran) an- lamıyla bir ilgisi yok ya da çok az. "Sove- reign", bizdeki "egemen" gibi, "hâkim" olan, yani "tahakkum eden" değil, kimse- nin "tahakkümü altında olmayan" anlamı- na gelir. Devletler bu "bağımsızlık" anla- mında "sovereign / egemen" olmalıdırlar. Türkiye'de devlet, dış ilişkelerinde başara- bildiği olçude "sovereign / hukümran"dır, ama Türkiye'de başkaca "sovereign / hükümran" olan yoktur. Dolayısıyla Batı dillerinin "sovereign" kavramı, "egemen" kelimesiyle, Turkiye'nin anti-demokratik si- yasi kultürüne ve geleneğine uygun bir an- lam kazanmıştır. Anayasalarımızda "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" denmekle birlikte, ta- da ne kadar aykın görunurse görünsün ha- tırlatmamız gerekiyor. Örneğin Kürtlerin aynlmasını savunan bir parti yasal olarak mümkün olmalıdır. Çünku bu da bir ihti- maldir ve bunun tartışılma yolunun yasal engellerle kapatılması, genel tartışma or- tamının sağlığını zedeleyecektir. Öte yandan "aynlma" alternatifıni sa- vunmanın, ilkeler ve değerler düzeyinde, "ileri" bir tavır olmadığına inandığımızı vurgulamak ısteriz. "Her millete bir milli devlet" anlayışı, gelecek açısmdan çıkar yol değildir. Önemli olan, insanların barış ve dayanışma ortamında, milli ayrım çizgile- rini aşarak, ortak bir insanlardunyasını kurmayı başarmalarıdır. Önemli olan, bu ortak kimliğin insan zihnindeki belirleyici kimlik olmasıdır. Yalnızca ilkeler düzeyinde değil, pratik düzeyde de ınsanlık, gelenek- sel millet çizgilerini aşan daha geniş birim- ler içinde var oluşunun temel ihtiyaçları- na daha doyurucu çözumler bulabilecek- tir. Bu çerçevede. bir zamanlar sıkça söyle- nen "Turkiye halkları" deyiminin yetmiş- lerden sonra bir "hıyanet-i vataniye" suçu gibi görülmesi ve sonuçta yasaklanması, kotu ve zararlı olmuştur. Önemli olan, zen- gin bir çokuluslu geçmişi olan bu toplum- da dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun, herkesin Turkiye'nin asgari muta- bakatlannın mimarı ve bileşeni olabilme- sidir. "Türkiye halklan" sözu bu anlayış- la çelişmiyordu. Baskıcı zihniyet, her za- manki gibi "şimdi bu soylenirse yarın da- ha aşırısı gelir" anlayışıyla bu masum de- yimi yasakladı; böyle yapmakla da "daha aşınsı"nı kendi eliyle gerçekleştirdi. Bu bas- kı politikası sonucunda çözumü "Türkiye 1 de görmeyenlerin, göremeyenlerin sayısı arttı. "Türkiyeli olmak" yeterli koşuldur ve "Türkiyeli" olmak için "Türk" olmak zorunluluğu yoktur. "Türkiyeli olma"nın insanlara sevinç ve huzur veren bir özellik haline geleceği ortama geçilmelidir. Turk- iye bu olgunluğu gösterebilmelidir. Böyle bir aşamaya erişecek siyasi olgunluğun, ya- şanan tarih içinde toplum tarafından edi- nildiğinin çeşitli işaretlerini gözlemleyebi- liyoruz. Olgunlaşması, demokrasiyi sindir- mesi gerekenler yöneticilerdir. Her gun in- sanların birbirini vurduğu, oldürdüğü, öl- dürmenin en şaşmaz çözum gibi gorundü- ğu bu toplum biçiminden çıkmak; bilinç- li, sağduyiılu insanlann sorunlarını tartı- şarak çozduğu bir topluma ve siyasi gele- neğe geçmek istiyoruz. GÜNDÜZ İMŞİR VAN/HAKKÂRİ — De mokrat Merkez Parti Genel Başkanı Bedrettin Dalan, Do- ğu Anadolu'da yaşayan insan- lann açlık, sefalet ve asayiş yö- nunden bölgeyi terk etmek zo- runda kaldıklannı söyledi. Doğu Anadolu gezisinin ikinci durağı olan Hakkâri'de halka hitap eden Dalan, nufu- sun sürekli azalmasını sefalet ve asayişin yeterince sağlan- mamasına bağlayarak "Bölge- nin tek geçim kaynağı olan hayvancılık iflas etmiştir. Es- kiden ihraç ettiğimiz hayvan- ları şimdi ithal ediyoruz. Turkiye'>i yanlış yönetiyorlar. Devlet devlet olma vasfını kaybetmiştir. Türkiye' yi bu duruma getirenler utansın" şeklinde konuştu. Dalan, Doğu'da geminin alabora tehlikesi yaşadığını be- lirterek şunları söyledi: "Ülke>i bolmeye çalışan dış mihnıklar, gençlerimizi kandı- nyorlar ve neye hizmet ettik- lerini bilmiyorlar. Bunlar an- cak emperyalizmin çıkarlanna hizmet ediyorlar. Terörle, eş- kıyalıkla devlet yönetilmez." Van'dan Hakkâri'ye geçme- den önce bir basın toplantısı duzenleyerek gazetecilerin so- rulannı yanıtlayan Dalan, Türkiye'de konuşlandırılan "Çekiç Güç" konusundaki görüşlerini de şöyle açıkladı: "Uzerinde çok ugraşıp da çözemedigim konu, Çekiç Güç. Bir kere bu Çekiç Güç mantık açısmdan kimin kafa- sına inecek. Eğer Çekiç Güç, Kuzey Irak'taki Peşmergeleri korusun diye kurulduysa Türkiye'de işi ne? Eğer onun için değil de Türk sımıiannı korumak için kurulduysa Türk ordusunu kendi sınırla- rını koruyamayacak hale mi getirdik 8-10 yıl içinde." Turkiye'nin henuz bir erken seçim ortamına girmediğini anlatan Dalan, "Ülkede şu an- da kararsızlar iktidardadır. Hiç kimse ben iktidanm diye- mez. Reklamcı kullanmak pek kolay iş değil, çok büyük ma- liyeti olan bir hadise. Hükü- met istediğine devlet kesesin- den para dağıtıyor, istemedi- ğine bir kunış vermiyor. Eski yasaya göre HEP'in bir kumş para almaması lazımdı. Ama gece yansı bir kanun çıkardı- lar ve HEP'e devlet kesesinden para aktardılar" diye konuş- tu. SHP'nin Doğu ve Güneydoğu çıkarması ANKARA (Cumhuriyet) — SHP, dört genel sekreter yar- dımcısı başkanlığında kurdu- ğu komisyonlarla Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da inceleme- Ier yapacak. SHP bir baskın seçim öncesi bölgenin sorunlarını anlamak, anlatmak ve halkla daha yakın ilişkiler kurmak amacıyla ge- nel sekreter yardımcıları Er- tuğnıl Günay, Mehmet Moğul- tay, Fikri Sağlar ve Abdülka- dir Ateş başkanuklannda oluş- ntrulacak komisyonlarla 12-15 ağustos tarihleri arasında 17 il- de incelemelerde bulunacak. MYK ve Parti Meclisi üye- leriyle bölge milletvekillerinin katilacağı gezilerin amaanı ge- nel sekreter yardımcılarından Ertuğrul Günay şöyle açıklı- yor: "SHP'yi anlatmak, sorunla- rı anlamak ve anlatmak, SHP'ye ilgiyi yoğunlaşürmak, geliştirmek ve bölge insanının demokratik çözümlere yonel- mesini sağlamak." Bölge halkının SHP'ye gu- venini sağlamayı da hedefleyen geziler sırasında yaklaşık 100 birimde yapılacak toplantılarla örgütler de denetlenecek. Turkiye'nin en duyarlı ve so- runlu bölgesinin Doğu ve Gü- neydoğu Anadolu olduğunu belirten Günay, "Doğu ve Gü- neydoğu'da vuhim olaylar olu- yor. Halkın bu çaresizliğine son vermek, halka demokratik çözumler onermek, halkı ikna etmek için çok caba göstennek gerekiyor" diyor. Gunay, SHP'nin çabasının Turkiye'nin bütünlüğünü de- mokrasi içinde korumak oldu- ğunu belirtiyor ve sozlerini şoyle sürdürüyor: "Hangi etnik kökenden gel- miş olurlarsa olsunlar. bütün yurttaşlanmıza güven verme- İi, Türkiye'den avnşmanın de- ğil, Türkiye'ye daha fazla sa- hip çıkmanın yöntemleri bep birlikte aranıp bulunmalı." 12 ağustos günu başlayacak geziye kaiılacaklar arasuıda Ercan Karakaş, Yiğit Gülök- süz, Diyarbakır milletvekilleri Fuat Atalay, Mehmet Kahra- man, Tunceli milletvekilleri Kamer Genç, Orhan Veli Yıl dınm, Adana Milletvekili Se- dat Dogan da yer alıyor. Çizilen programa göre Er- tuğrul Günay başkanlığındaki komisyon Diyarbakır, Urfa, Mardin ve Batman'a, Mehmet Moğultay başkanlığındaki ko- misyon Malatya, Adıyaman, Elazığ, Tunceli ve Bingöl'e, Fikri Sağlar başkanlığındaki komisyon Van, Hakkâri, Ağn ve Kars'a, Abdülkadir Ateş başkanlığındaki komisyon ise Bitlis. Siirt, Muş ve Şırnak'a gidecek. DYP ONERGE VERDİ Faralyah: Metaş'ta eşitlik prensibi çiğnendî ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) — DYP İzmir Milİet- vekili Akın Gönen, METAŞ fabrikasındaki durum ve üc- retlerini alamayan işçiler konu- sunda yazılı soru önergesi ver- di. DYP Genel Başkan Yar- duncısı Ersin Faralyah, "ME- TAŞ olayı. 'girişimcilere eşitlik' prensibinin nasıl çiğnendiğinin tipik bir örnegidir" dedi. Faralyah, dün yaptığı basın toplantısında, METAŞ'ta işçi- lerin 16 aydır maaşlarını ala- madıklarına dikkat çekerek "METAŞ. halka açık bir ser- maye şirketidir. Şimdi şirket sermayesinin yüzde 80'ini elle- rinde tutan tasarruf sahipleri de emekçilerle birlikte hüzün- lü bir bekleyiş içinde" dedi. METAŞ'a yalnızca "bir şirket" olarak bakmadıklarını dile ge- tiren Faralyah, "METAŞ ola- yı, Türk müteşebbisiniu ve ger- çek sanayicilerin son sekiz yıl- dır karşılaştıkları zorluklan kamuoyuna bir daha anlat- mak için, devleti yönetenlerin sorumsuz davranışJannı belge- ledikleri için çarpıcıdır" diye konuştu. METAŞ'a ait hisse senetle- rinin halka satıldığını, bu ne- denle tasarruf sahiplerinin de şimdi "hüsran" içerisinde oludğunu dile getiren Faralya- lı, şunlan söyledi: "METAŞ, isçisinin özveri siyle bütünleşmiş bir kunım- dur. Türkiye'de demir-çelik sa- nayii olarak özel sektöriin ilk kuruluşudur. Kendi sektörün- de yıllarca üretimde ve tekno- lojide T numara olan bir ku- ruluş, niçin ve nasıl bu dunı- ma düşmuştür? Yanlış yapüır, ama bunun hesaİN ödeuemez." "Son toplusözleşmelerde iş- çinin aldığı zamlan ekonomi- nin kaldıramayacağı"na ilişkin görüşleri eleştiren Faralyalı, şunlan söyledi: "Bu, adı uzerinde, bir top- lusozleşmedir. Ekonomi bu zamlan kaldıramıyorsa, bunun sebebini başka yerlerde ara- mak lazım. Yapılan zamlan is- tismar etmek yanlıştır." Yasalar çerçevesinde işçi haklarının savunucusu olduk- lannı dile getiren Faralyah, "Anayasada yapacagımız dü- zenlemelerle. işçilere sendika ve grev hakkı vereceğiz" diye konuştu. Irgat, thsan Işık, Yusuf Işık Orhan Kâhyaoglu, Lutfu Kaleli, Safa Kaplan, Yaşar Kap- lan Ercan Karakaş, Ömer Kavur, Yaşar kemal, Çağlar Keyder, Ümit Kıvanç, Fadıl Ko- cagöz, Samim Kocagöz, Yıldırım Koç, Orhan Koçak, Komet, Derya Köroğlu. Aydın Köymen, On»t Kutlar, Ahmet Levendoğlu, Zülfü Livaneli. Hüsnü Okçuoğlu, Zuhal Olcay, özcan Öktem, Selim Ölçer, Yavuz Önen, Mahmut Tali Öngören, Coşkun özde- mir, Haldun Özen, Erol Özkök, Şevket Pamuk, Faruk Pekin, Rahmi Saltuk. Emil Ga- lip Sandalcı, Orhan SUier, Ayşe SUivri Halit Spatar, Fikret Toksöz, ErbU Tuşalp, Sem- ra Tuşalp, Mete Tunçay, Neşe Tunçay, Gürel Tüzün, Aydın Uğur, Aüf Yılmaz, Can Yu- cel. TALEP ÖRGÜTLENMESİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞ KOOPERATİFLERE SATIUKARSA İçinde Okulu, Kreş'i, Sağlık Ocağı, Kent Kütüphanesi, Alışverış Merkezi, Spor Alanları bulunan 2004 konutluk entegre projemiz ıçindeki 248 konutluk projesi hazır, ınşaata başlama ruhsatı (Yapı İzin Belgesi) alınmış, kredi başvuruları 1989/1 nolu tebliğe göre yapılmış olan alanımız tercihen Sendikaların, Meslek Örgütlerinin Kooperatiflerine devredilecektir. Tel.: 583 17 45 / 5 Hat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle