Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 HAZİRAN 1991
III- 27 Mayısta Kurulan
Anayasa Konıisyonu
HIFZIVELDET VELİDEDEOĞLU
Istanbul Üniversitesi'nde kurulan Anaya-
sa Komisyonu'nun gizli çalışmalan üzerine
otuz yılı aşkm bir süreden beri herhangi bir
açıklama yapılmadı. Ankara'ya çağırılan öğ-
retim üyelerinden Sıddık Sami Onar, Hüse-
yin Nail Kubah, Naci Şensoy ve Tank Zafer
Tunaya rahmete kavuştular. Ragıp Sanca, Is-
met Giritli ve ben hayattayız. İsmet Giritli de
komisyon çalışmalarının son aylarma katıl-
madığı için bu döneme tanık olamadı. Ben he-
nüz yazdırma yeteneğim varken, bu konuda-
ki notlarımı derleyerek İstanbul
Üniversitesi'nde kurulan komisyonda, anaya-
sa ön tasansının nasıl hazırlandığıru anlatmak
istiyorum. Ancak daha önce bazı ilginç rast-
laşmalarla geçen dönüş yolculuğundan kısa-
ca söz etmeliyim.
Ankara'dan tstanbul'a otomobüle döndük.
Kimi arkadaşlar zaten daha önce dönmüşler-
di. 30 Mayıs 1960 günü Sıddık Sami Onar,
Hüseyin Nail Kubah, Ragıp Sanca ve ben, bir
subay eşliğinde çok konforlu geniş bir otomo-
bille yola çıktık. Bolu yakınlannda verilen
molada, o bölgede görevh yarbay (şimdi Em.
Korgeneral) Sayın Faruk Güventürk ile tanış-
tık. Güventürk bizlere 27 Mayıs devrim ha-
reketinin başarıya ulaşması için kendi birliği
ile nasıl canla başla çalıştığını uzun uzun an-
lattı. Çay, kahve ikramında bulundu, dostça
aynldık. İzmit'e geldiğimizde akşam yaklaşı-
yordu, ama ortalık aydınhktı. Bizleri kolor-
du merkezine götürdüler. Orada görevli Ko-
lordu Komutanı Sayın Korgeneral Hayati
Ataker bizi karşıladı. Ataker, silahlı kuvvet-
lerin yönetime el koymasının kaçımlmaz ol-
duğunu, şimdi artık "huzur ve sükûn"un ku-
rulacağını söyledi. Yolculuğumuz üzerine kı-
sa bir söyleşiden sonra yemek salonuna gö-
türüldük. Uzunca bir masa hazırlanmıştı.
Korgeneral Hayati Ataker, Onar'ı sağına, Ku-
bah'yı soluna, Sarıca ile beni de karşısına bu-
yur etti. Oturduk. Masada öteki yerlere, ilk
kez orada tanıştığımız subaylar rütbe sırası-
na göre oturdular. Belirtmeliyim ki, gerek ev
sahipliği yapan Sayın Hayati Ataker'de, ge-
rekse subaylardan kimilerinde bir tedirginlik
havası vardı. Gerçi memnun görünüyorlardı,
ama sezdiğime göre 27 Mayıs devrim hareke-
tinden son dakikada haberdar olmuş ve ha-
reketi desteklemek zorunda kalmışlardı. Elim-
de bu konuda bir kanıt yok. Ama bu sezgim
Sayın Hayati Ataker'in bir süre sonra Milli
Birlik Komitesi'nce emekli edilmesi ve onun-
la birlikte tasfıyeye uğrayan beş bin subayı
temsil etmek üzere bu subaylarca kurulmuş
bulunan Emekli înkılap Subayları Derneği
(EMİNSU) başkanhğını üstlenmesi, bu sezgi-
mi güçlendirmiştir. Ataker bu yemekte bizle-
re ayn ayn iltifatta bulunuyor, hatta oturdu-
ğu yerden ayağa kalkıp bana doğru uzanarak,
"Şunlar çok lezzetlidir hocam!" diyerek ta-
bağıma yemek koyuyordu. Oradan da dost-
ça aynldık. Ancak bir yıl sonra seçimler ya-
pılıp Milli Birlik Komitesi'nin iktidan sona
erince, Sayın Hayati Ataker kaleme sanhp ki-
mi gazetelerde Eminsu'lann haklarını koru-
ma doğrultusunda yazılar yayımlamaya baş-
layınca, yazılanndan birinde hiçbir neden ve
ilişki yokken bana da çatmasına bir anlam ve-
rememiş ve o tarihte çıkan bir yazımda bu tu-
tumunu eleştirmiştim.
• • •
Izmit'ten Istanbul'a giderken Sıddık Sami
Onar'ın önerisi ile 31 Mayıs 1960 günü öğle-
den sonra İstanbul Üniversitesi Senato Salo-
nu'da toplanmayı kararlaştırdık. Bu, üniver-
site Anayasa Komisyonu'nun ilk toplantısı
olacaktı. Önceki yazımda belirtmiş olduğum
gibi Ord. Prof. Muammer Raşit Seviğ daha
Ankara'da iken bu komisyondan af edilmiş-
ti. Son Osmanlı Darülfünunu'nda rektörlük
yapmış olan bu yaşh profesör zaten Anayasa
Komisyonu'nda görev almaya pek istekli de-
ğildi.
31 mayıs günü rektörlük binasındaki top-
lantıda başkanhk sandalyesinde Onar, sağın-
da, sırasıyla Kubah, Tunaya, Giritli, solun-
da ise ben, Şensoy, Sanca yer aldık. Başkan
toplantıyı açarken, "Hayırh uğurlu olsun,
münasip görürseniz ilk iş olarak bu komisyo-
na kaç öğretim üyesi daha çağıracağımızı, da-
ha sonra da bunlann kimler olacağını tespit
edelim" dedi. Yöntem uygun görüldü. Kısa
bir görüşmeden sonra üç yeni üyenin eklen-
mesi suretiyle komisyon üye sayısımn 10'a cı-
kanlması kararlaştırıldı. Bu konuda görüşme
yapılırken kafamda belirlediğim kişileri yeni
üye olarak önermeyi düşündüm. Bu öğretim
üyeleri Ankara Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fa-
kültesi'nden Prof. Muammer Aksoy, Prof.
Bahri Savcı, Prof. tlhan Arsel idi. Bunlardan
rahmetli Aksoy o tarihte medeni hukuk pro-
fesörü idi (sonraki tarihlerde kürsü değiştirip
anayasa profesörü oldu), Sayın Bahri Savcı
ve Sayın İlhan Arsel ise anayasa kürsüsü öğ-
retim üyesi idiler. Görüşme sırası gelince, bu
arkadaşları önerdim. Aksoy'un medeni^ hu-
kuk profesörü olması dolayısıyla Başkan Sıd-
dık Sami Onar biraz duraksadı ise de İstan-
bul Hukuk Fakültesi'nde Aksoy'un sımf ar-
kadaşı olduğu için onu çok yakından tanıyan
Ragıp Sarıca (her ikisi de 1937'de sınıf birin-
cisi olarak fakülteyi bitirmişlerdi), "Muam-
mer, çok çahşkan, enerjik, araştırmacı ve dü-
rüst bir bilim adamıdır; komisyonun çalışma-
lannda çok yararh olur" diyerek önerimi des-
tekledi. Böylece bu üç öğretim üyesine Komis-
yon Başkanhğı'nca yazı yazılmasına, aynca
durumun Milh Birlik Komitesi Başkanhğı'na
büdirümesine oybirhği ile karar verildi. Ra-
gıp Sanca çok hakhydı. Muammer Aksoy
1934'te başlamış olduğu hukuk fakültesinde
daha ilk günlerde sağlam bir hukuk kafası ta-
şıdığını kanıtlamjş genç öğrencilerimizdendi.
Komisyonda da o hiç tükenmeyen enerjisiyle
gece gündüz çahşarak 22 ülkenin (bunlar ara-
sında kimi Güney Amerika devletleri de var-
dı) anayasalannı kısa zamanda tarayıp fişle-
re geçirmişti; her anayasal konunun görüşül-
mesine gelindiğinde hemen fişi çıkarıp o ko-
nudaki anayasal çözümleri gözümüzün önü-
ne sererdi. 1961 Anayasası'mn gerek İstanbul
Üniversitesi Anayasa Komisyonu'nda gerek-
se daha sonra Ankara'da Temsilciler Meclisi
Anayasa Komisyonu'nda biçimini almasında
rahmetli Aksoy'un büyük emeği vardır. Prof.
Ragıp Sarıca da kendine özgü, kılı kırk ya-
ran soru, öneri ve çözümleriyle çalışmalara
büyük ölçüde katkıda bulunmuş, rahmetli
Prof. Tank Zafer Tunaya ise insan hak ve öz-
gürlükleri konusundaki önerileriyle komisyon
çahşmaları için çok yararlı olmuştu. Onunla
birlikte Sayın Prof. Bahri Savcı aynca çah-
şarak bu hak ve özgürlüklerin ana çizgilerini
formüle etmişlerdi. Sayın Prof. İlhan ArseF-
in katkısı da aynı boyutlardaydı. Sıddık Sa-
mi Onar, Komisyon görüşmelerini çok nazik
ve esnek şekilde yönetiyor, ancak kimi konu-
larda ille kendi görüşünü kabul ettirmek isti-
yordu.
Başkan Sıddık Sami Onar'ın, "Muammer
Aksoy'un medeni hukuk profesörü olması"
dolayısıyla duraksaması benim için bir uyarı
oldu; çünkü ben de İstanbul Hukuk Fakülte-
si'nde medeni hukuk; Tıp ve Eczacıhk fakül-
telerinde ise devrim tarihi kürsülerinin başın-
da idim. Anayasa hukukunda uzmanlıgım
yoktu.
Gerçi, devrim tarihi dersleri dolayısıyla
1789 Fransız Devrimi'nden beri Batı'daki
anayasal evrimi yeniden gözden geçirmiş
("yeniden" diyorum, çünkü daha önce Tür-
kiye'de ve Avrupa'daki anayasa derslerimiz-
de bunları öğrenmiştik) ve fkinci Dünya Sa-
vaşı'ndan sonraki anayasal gelişmeler üzerin-
de, özellikle yabancı gazete ve dergilerde il-
ginç yazılar okumuştum. Aynca birçok bilim
adamının katkısıyla imece biçiminde hazırla-
nıp Milli Eğitim Bakanlığı'nca -Tanzimat'ın
100. yıldönümü için- 1939/1940'ta bastırılan
"Tanzimat I" adh 1020 sayfalık kitap için ha-
zırlamış olduğum "Kanunlaştırma Hareket-
leri ve Tanzimat" başhkh geniş incelemeyi ya-
zarken, zorunlu olarak Tanzimat Fermanı'-
nı ve sonraki gelişmeleri kısaca işleyip Engel-
hardt'ın Osmanh İmparatorluğu'ndaki re-
formlar üzerine yayımlamış olduğu ünlü ki-
tabını okumuş, dahası, II. Mahmut'un güç-
lü âyan (derebeyleri) ile yapmış olduğu
"Senedi İttifak" adh yazılı anlaşmayı ilk kez
incelemiştim. Böylece Türkiye'deki anayasal
gelişmeler üzerinde daha yakm bilgiler edin-
miştim'*^ Ama anayasa hazırlayacak bir ko-
misyonda bu bilgileri yeterli bulmuyordum.
İstanbul Hukuk Fakültesi Genel KitaphğVnda
ve enstitü kitaphklannda Alman, Fransız ve
İtalyan anayasalannı buldurdum. İsviçre'de
doktora yapmış olduğum için bu ülkenin ana-
yasası zaten kitaplığımda vardı. Bütün boş za-
manlanmda sözunü ettiğim anayasalann ge-
tirdiği anayasal, sosyal, ekonomik ve yargı-
sal yeni kurumlara ilişkin maddelerini Türk-
çeye cevirip bir dosya yaptım. İtalyan, Fran-
sız ve Alman anayasalannı özellikle seçmemin
nedeni, bunlann İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra hazırlanan en yeni anayasalar olması;
özgürlükler, insan haklan, yasama ve yürüt-
menin yargısal denetimi, sendikal ve ekono-
mik haklar gibi çağdaş ilke ve kurumlan içer-
mesiydi. Böylece yeni anayasarun hazırlanma-
sı görüşmelerinde her konu üzerinde, gerek-
tiği zaman düşüncelerimi rahatlıkla belirtebi-
lecektim. Gelecek hafta "Fırtınalı Göröşme-
ler..."
(*) Osmanlı Imparatorluğu'ndakı anayasal evrim Üzerinde bir-
çok arastırma yayımlandı. Bunlardan en sonuncusu değerli
meslektaşım ve dostum Prof. Dr. Bülent Tanör'ûn "Osman-
lı tmparatorluğu'nda Anayasal Gelişmeler" arfb ilginç kita-
bıdır. (İstanbul, Der Yayınları, 1991).
PENCERE
Günleri Sayılı...
Bugün pazar...
İçimden bir ekonomi yazısı yazmak geldi, herkes yazıyor
ya, bir de benden...
Ekonomi önemli konu...
Uzmanlık sorunu...
Bir dalına bir ömür versen, yine de yetmez; çağımız uz-
manlık çağı değil mi?
Ancak halkın ekonomiye bakışı tıbba yaklaşımı gibidir; ka-
raciğerinin ya da on iki parmak bağırsağının nerede oldu-
ğunu bilmeyen kişi acıdan kıvrandı mı doktora koşar.
İsterse koşmasın!..
Küçük parmağı kesilse, insanın canı oraya toplanır. Ölüm-
cül karın ağnsından kıvranan ne yapacak? Önce hısım ak-
raba, sonra konu komşu yardıma çağrılır; kocakarı ilacı fılan
da kâr etmezse, cankurtaranla hastane kapısına:
—Aman doktor!..
—Ne var?
—Şuram ağnyor...
—Anlat!..
Çiftçi, ekonomiden anlar mı? Tartm adamı, eker, biçer, ça-
lışır, çabalar. Bir yeri ağnmazsa, doktora koşmayan yurttaş
gibidir; ancak canı burnuna geldiğinde, gözlerini, ekonomi-
yi yönetenlere diker; yüksek faiz belini bükmüş, bıçak kemi-
ğe dayanmış, iflas noktasına gelmiş, çifti çubuğu dağılacak,
ne yapsın adamcağız?
•
Hasta doktora başvurmuş...
Ünlü bir hekim...
Uzman...
Hasta diyor ki:
—Geceleri uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum, su içemi-
yorum, ayakta duramıyorum.
Hekim:
—Hiçbir şeyin yok!.. Maşallah turp gibisin, çok iyisin, bü-
tün raporlann düzgün. Senden sağlıklısı az bulunur. Evine
git, ye iç, eğlen, keyfine bak!..
—Aman doktor, ölüyorum...
—Haydi canım, ben sana ne diyorsam, sen ona inan!..
Gel de doktora inanma!..
Kim bu doktor?
Doktor Yupi, Amerika'dan diplomalıdır, Türkiye'de zaten ker-
hen çalışıyor.
•
İşçi ayaklanmış...
Esnaf kötü...
Çiftçiler traktörlerini hazırlıyorlar, Ankara'ya doğru yola çı-
kacaklar...
İşsiz can çekişiyor...
Memur öldü, ölecek...
Akşam televizyonun düğmesini açtın mı, karşına Doktor
Yupi çıkryor:
(Arkast 19. Sayfada)
EVET/HAYIR
OKTffAKBAL
Bir Tarihsel Yanılgı Daha
Genç bir okur üzüntülü bir sesle:
"Bugüne kadar sizi hem okuyor hem de size bazı konu-
larda kjzıyorum. Ama şimdi haksız olduğumu anladım" de-
di.
Her yazımız genel onaylama ile karşılanacak değil elbet!
Yazarlarda yanılırlar. Önemli olan yazarın içtenliğidir. Bütün
okurların hepsini hoşnut kılmak olası değildir, gazetemizin
yüz binleri bulan okuru var!
Genç okur, Bülent Ecevit'in hayranı imiş! Bizler zaman za-
man sosyal demokratlan böldüğü, solun iktidar yolunu tıka-
dığı için Ecevit'in tutumunu eleştirdikçe bize kızarmış! Ama
şimdi eleştirilerimizde haksız olmadığımızı anlamış. Anlama-
sının nedeni de DSP liderinin Çankaya konuğu Ozal'la gö-
rüşmek üzere köşke çıkması...
Son zamanıarda Ecevit ve DSP, kamuoyunda saygınlık ka-
zanır gibiydi. Gaziosmanpaşa seçimindeki basansı olumlu
bir hava yaratmıştı. Kamuoyu yoklamaJarında yüzde ondan
yukarıya doğru birtırmanışa geçmiş gibiydi. Doğrusu bu iler-
lemede şaşılacak bir şey vardı. Öyle ya, DSP yalnızca Ece-
vit sevgisine dayanıyor. Partide gerçek anlamda ne bir örgüt
var ne de bir kadro! Diyelim ki genel seçimde DSP tek başı-
na iktidar oldu. Hangi kadroyla hükümet kuracak?
Bunca yıldan beri DSP'de adam harcama furyası sürdü
girti. Sayısını unuttum gelip geçen sekreterierin. Ecevit'in bir
süre genel başkanlığı emanet ettiği Karababa bile son DSP
kurultayında yuhalandı. Genel Başkan tarafından suçlandı.
Bir kadro kuramayan, kendisini destekleyen yakın arkadaş-
larını bile belli bir süre sonra safdışı bırakan ya da o kişilerin
kendiliklerinden uzaklaşmak zorunda kaldığı bir 'tek adam'
ya da bir 'karı koca' partisi bu!
Doğrusu ya çekiniyordum, ilk genel seçimde Ecevit parti-
si yine yüzde on ya da on beş oranında oy alır; SHP'nin oy-
lanm önemli biçimde böler, meydan yine sağ partilere kalır
diye! SHP her bakımdan başarılı mı? Yeterli mi? Değil! De-
ğil, ama yine de kadrosunda pek çok değerli poHtikacıyı, dev-
let adamını, aydın kişiyi toplamış. Bir de kendini kısır iç çe-
kişmelerinden kurtarsa, programına aykın düşenleri -kim olur-
sa olsun- uzaklastırabilse...
Bülent Ecevit 1974'te MSP ile ortak hükümet kurduğunda
'tarihsel yanılgı'dan söz etmişti. Türkiye Cumhuriyeti'ni ku-
ranlar, belli bir süre tek başlanna yönetenler İslamcılara sırt
çevirmişler. Oysa ülkenin halkı Müslüman. Müslüman hal-
kın isteklerini karşılamak gerekir. CHP ile MSP ortaklığı işte
bu 'tarihi yanılgı'yı ortadan kaldıracak!
Sonunda ne oldu? Kıbrıs olayı ile güçlendiğini sanan Ece-
vit, tarihsel yanılgı' diyerek ortaklık kurduğu MSP ile ortak-
lığı bozdu. Bağnaz politikacılarla birlikte iş görmek olanağı
bulunmadığını anladı, gördü.
Şimdi kendine yeni bir görev bulmuşa benziyor. O da mu-
halefete karşı muhalefet yapmak! Yüzde 15 oyla iktidarda du-
ran, ha yıkıldı ha yıkılacak durumda bulunan ANAP'a payarv
dalık etmek! GidiyorÇankaya'ya, Bay Özal'ın huzuruna çıkı-
yor, ona yol göstermeye kalkıyor, Çankaya konuğunu 'gerçek'
bir cumhurbaşkanı saydığını belirtircesine TV karşısında poz
veriyor. Eleştirilerinde de Özal'dan çok inönü'yii hedef seçi-
yor. Sanki İnönü olmazsa sosyakJemokratların lideri kendisi
olacak!
Böyle bir kanı SHP içinde liderlik heveslilerinde de var! Bir
inönü'dür yollarını kesen! Ah ondan bir kurtulsalar Sayın Bay-
kal partide liderliği elde edecek, Ecevit de bütün sosyalde-
mokratları partisinde bır araya getirebilecek! Oysa SHP içinde
liderliğe yakışan, genel başkanlığa seçilebilecek yetenekte,
güçte insanlar az değil...
Sayın Ecevit, Özal'a birlikte çalışabileceğini, Özal'ın Çan-
kaya'da bulunmasından rahatsız olmadığını açıklayarak par-
tisine kolaylıklar sağlamak girişimine geçmiş görünüyor Yüz-
de on barajı geçip geçmeyeceği kuşkusu ile barajın yüzde
beşlere indirilmesini düşündüğünü sanırım. Öyle ya yüzde
15'li ANAP'a Ecevit partisi de destek verir, buna belki Refah
gibi partiler de katılır, böylece Özal bir süre daha Çankaya^
da oturur.
Sosyal demokrasi açısından iyi oldu Ecevit'in Özal'a yak-
laşması. Genç okurum gibi birçok Ecevit hayranı, gerçeği gör-
mek fırsatını buldu. Bitmis tükenmiş ANAP'a, halkımızın gö-
zünden çoktan düşmüş Özal'a destek verir görüntüsüne gi-
ren Ecevit'e bağlanan son umutlar da böylece sönmüş ol-
maktadır.
i'77--J3lıt* ?
Verimlilik
»»/.,
,-rr
Verimlilik, yaşamın temel koşuludur. Çünkü verimlilik;
yaratmak, üretmek demektir. Gelecek demektir.ff
* > • _
"
2000'lı yılların eşiğınde Borusan
önemli bır atılım gerçekleştirdı. Yeni bır
kurum kımhğı oluşturdu. Borusan Kimlığı tum
şırket adlarının ozei olarak yazılışından, özel
Borusan renklerınden ve Borusan ambıe-
mınden oluşuyor Tum pano ve tabeialardan
taşıtlara kırtasıye malzemelerinden çalışan-
ların gıysılerıne dek her yerde uygulanıyor
Ve tum Borusan şırketlerını görsel bır bütün-
luk içinde sunuyor. Bu kımlik Borusan ılkele-
rını de yansıtıyor Yenilıkçılık, verimlilik ve
çevreye saygı.
Verımlilik' Çünkü üretimde yüksek
verim, ınsanlara kalıtelı ürün ve hızmetı uygun
fıyatla sunabilmeyi sağlar Borusan, başta
demır-çehk olmak üzere uretım yaptığı tüm
alanlarda müşterılerine en kaliteliyi, en eko-
nomik koşullarda sunmayt amaçlamıştır.
Burun ıçındır kı Borusan ürünleri, Turkıye'nin
yanı sıra tam 45 ülkede ve Borusan marka-
sıyla satıtıyor, aranıyor, beğenilıyor.
Borusan, başansının devamı için,
gelecekte de verım artırıcı yeni teknolojilere
yatırım yapmayı hedeflemektedir Çünkü
Borusan için, muşterıye en iyi şekilde hızmet,
müşteriye saygı onkoşuldur.
BORUSAN