22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7NÎSAN1991 HABERLER CUMHURİYET/3 Irak sınırından izlenimlerI Uludere-Işıkveren Iıısaıı bıınlar, iıısaıı...Yaşlı Kürt kadınımn gözünden inen yaşlar, yağmurla saçlarından süzülen topraklara karışıyor. Çıplak ayaklanyla sekerek yürüyor çamurun içinde. Yere gelişigüzel atılmış bir naylon parçasını kaldırıyor. "Bak insan bunlar, insan." On kadar çocuk var naylonun altında. Hepsi yarı bellerinden sarılmış yatıyorlar... CELAL BAŞLANGIÇ ULUDERE — Yağmur yağı- yor. Kirden, eli yüzü simsiyah yaşlı Kürt kadınımn saçları ya- pış yapış. Düşen her damla, saç tellerine tutunan çamurları om- zundan aşağıya indiriyor. Derin yüz çizgilerinden çenesine doğ- ru süzülen kahverengi sıvıda bi- raz yağmur, biraz da gözyaşı var. Çıplak ayaklarıyla sekerek yürüyor çamurların üzerinde. Artık kirlenecek yeri kalmamış uzun elbisesinin eteklerini, su bi- rikintilerinden koruma çabasın- da. Yere gelişigüzel atılmış gibi duran naylon parçasım kaldırı- yor: Bak... İnsan bunlar, insan... On kadar çocuk var naylonun altında. Hepsi yarı bellerinden sarılmış birbirine öyle yatıyor. Altlanna serili battaniye su için- de. Çocukların tümünde ne ayakkabı var ne de çorap. On- ların da elleri, yüzleri, saçlan yaşlı Kürt kadıru gibi çamur içinde. Gözlerinin yeşili solmuş. Bir kadın dört bir yanını tek sıra taşla çevirmiş. Evinde otur- muş da pencereden bakıyor san- ki. Dört gündür yağmurun al- tında hiç kıpırdamadan durmuş kadar ıslak. Düşen her damla, incecik mavi geceliği delip teni- ne değiyor. Çıplak ayaklannda- ki naylon terlikler, üstune otur- duğu çamurun içinde kaybol- muş. Yağmurla birlikte ağlıyor. — Top seslerini duyunca ya- taktan fııiadım. Kimya korku- suyla bir battaniye bile alama- dım iistüme... Işıkveren köyü, Irak sınınna bir kilometre uzaklıkta. Ulude- re, Çukurca arasında yapılmakta olan 'ipek yolu"nun onuncu ki- lometresinde ayrılıyor yolu. Do- ne döne, Cudi'ye doğru tırma- nılıyor daracık toprak yoldan. Işıkveren tepeleri arasındaki va- diye kendilerini can korkusuy- la atan beş bin insan yağmurla, soğukla, hastahkla, açlıkla, su- suzlukla savaşıyor. Ancak geri- lerindeki dağlardan aşağıya ine- meyen on binlerceye göre daha şanslılar. Yukarüarda açlık, so- ğuk, yağmur ve ölüm daha faz- la. Uludere'den, Şımak'tan, Ciz- re"den, Silopi'den, îdil'den yeti- şebilenler kamyon kamyon, oto- mobil otomobil, torba torba yardım taşıyor. Işıkveren köyü- nün yolunda onlarca araç yar- dım yetiştinneye çahşıyor. An- cak bunlar halkın kendi arasın- da "denkleştirebildikleri." He- nüz devlet yardımı ulaşmış de- ğil; birkaç sağlık gorevlisi ile bi- raz ilaç dışmda... En şanslı olanlar bir battani- ye ile aynı büyuklukte naylon bulanlar. tki kazık dikip arası- na ip gererek tabut gibi bir ça- dır kurmuşlar. Beşer onar doluş- muşlar içeri. Kiminin sırtı, kimi- nin de ayakları dışarıda kalmış. Daha az şanslı olanların sadece battaniyeleri var. Yağmur yağdıkça, kurdukla- n çadırı bozup üzerindeki bat- taniyeyi iki kişi karşthklı sıkıyor. Sonra hep beraber kafaiannı so- kuyorlar yine battaniyenin altı- na. El kadar bir naylon parçası bulanlar" daha da az şanslı. Kü- çük çocuklannı, süt veren anne- lerinin üstüne örtüp naylonu, başında öyle bekleşiyorlar. Hiç şansı olmayanların da hem battaniyesi hem naylonu, yam başını sokacak bir yeri yok. Yağmurun altında, dağdaki bir taş gibi hareketsiz duruyorlar. Çoğu birbirine sokulup yere çö- meliyor; dirsekleri dizlerine da- yalı. Kollannı vücutlarına çap- taz sarıp elleriyle omuzlarını tu- tuyorlar. "Yagmurdan konınma duası" yapar gibi bir halleri var. Yardım için gelenleri alkışlar- la karşılıyorlar önce. Kırık bir Türkçeyle "vali paşa", "kuman- dan paşa" diye bağırıyorlar ge- len kim olursa olsun. Sonra "Al işte gör hsüimizi" dercesine te- ker teker battaniye-naylon karı- şımı çadırlara, bir naylonu ba- nnak yapmış onlarca kadın ve çocuğun olduğu yerlere doğru göturüyorlar. Her 'çadınmsı- Irak kenti Duhok'tan Türkiyesınınna büyük kaçışın öyküsü Dağlarda çocuk ağlamasıArkadaşımız Vedat Yenerer, Çukurca sınınndan 28 mart gü- nü Irak'a geçerek Duhok, Zaho ve tmadiyede Saddam kuvvet- lerinden kaçan Kürt, Türkmen ve Süryanılerle bir arada otdu, onlarla birlikte Türkiye sınınna kadar 30-40 kilometne yol aldı. 4 nisan günü de Çukurca'nm Pi- rinçeken köyune dönerek izle- nimlerini yazdı. VEDAT YENERER ~ DUHOK / tMADİYE — Her şey 31 mart pazar günü baş- ladı. Kürdistan Yurtsever Birli- ği (PDK) Başkanı Celal Talaba- ni, Duhok'ta parti bınasına gel- miş, yetkililerle savaş üzerine gö- rüşüyordu. Parti merkezinin önunde eli Kalaşnikoflu, roketli peşmerge- lerden 100 kadan Talabani'yi beküyoıdu. Halkm "kimya" korkusu Talabani sevgisini bas- tırmıştı. Dükkânlar kapalı, sivil sayısı da pek azdı. Aradan bir- kaç saat geçtikten sonra Kuzey Irak'taki sivilleri goce başlatan büyuk saldırı emri Saddam ta- rafından verilmişti. Bir yandan Duhok ve çevresi helikopter ve uçaklarla bomba- laıurken çaydanlığuu ve çocuğu- nu kapan Türkiye ve tran sını- rına doğru hızlı adımlarla iler- lemeye koyuldular. Bombalanan şehir yönune gi- den gazeteciler, Kürtlerin "Mis- ter, no no Saddam kimya" uya- rılarıyla karşüaşıyorlardı. Petrol tankerleri, çöp kam- yonları bal peteğini saran anlar gibi insanlarla örtülüydü. Mu- sul yakınlarındaki bir köyden Irak ordusunun saldınsı nede- niyle kaçan Emel Muhammed, 3 gündür yolda olduğunu belir- terek "ABD istediğini alıyor. Saddam da hırsını bizden çıka- nyor. Çocuklanmızın hayatını diişünmek zonındayız" diye ya- kınıyordu. Duhok'un, 31 mart günü bombalandıktan sonra düşme- si peşmergeleri biraz şaşırtmış- tı. Irak ordusunun bu kadar ku- zeye gelmesi doğrusu beklenmi- yordu. Kuzey Irak'ta cephe iki- ye bölünmüştü. Zaho tarafında ' olanlarla Duhok'un diğer tara- fında bulunanlar bağlantı kur- makta güçlük çekiyorlardı. Ser- sing ve Imadiye tarafından ge- len yaklasık 300 peşmerge des- .teğin kısa zamanda ulaşacağı düşüncesiyle Duhok'u kurtarma saldırısını başlattılar. Dağlardan birbirleriyle, telsiz , yerine, seslenerek haberleşen peşmergeler, başanlı bir manev- > ra sonucu Iraklıları Duhok içle- ı rine kadar sıkıştırmayı başardı- ! lar. Ancak bekledikleri destek î gelmeyince çareyi geri dönmek- i te buldular. Saldınnın basarısız olması si- 'villerin morallerini biraz daha I bozunca Türkiye ve tran yönü- I ne hareket başlamıştı. Musul ta- | rafmdan gelenler ve kuzey Irak • halkı arabalarını bırakıp yürü- | meye başlamışlardı. Yakıt sıkın- | tısı zaten had safhadaydı, insan- ! ların balık istifi gibi doluştuğu {kamyonlar sımr yönune gidiyor- } lardı. Imadiye vakınlanna göçen halk ilk kampını kunnuştu. tran mı Türkiye mi sorusuna burada cevap vermek gerekiyordu. Bir kısım, Sran sapağına yönelirken büyük bir kitle de Türkiye yö- nüne doğru ağır adımlarla iler- liyordu. tmadiye şehrinden Türkiye yönune gıden yol üzerinde bu- lunan Kinyaniş çayı boyunca gmplar yavaş yavaş fazlalaşıyor- du. Bir ara kucağında 10 yaşla- nnda ölü bir kız çocuğunu taşı- yan bir adamı durdurup görün- tülemek istememiz üzerine adam yaşlı gözlerle, "Gidin, bunlan sizinkilere anlatın. Bu- nun ne giinahı vardı. Yeterince ölü fotoğrafı Irak'ta çekildi, be- nim kızımı çektirraem" diyerek kızını gömmek uzere dağlara yöneldi. YAŞAM SAVAŞI — Uludere'de vadi içinde konaklayan Kürt gnıplan içinde en perişan durumdakiler çocnklar. Ne olup bitti- ğini bile anlamayacak yaştaki küçükler, yağmnrun, sofugnn kol gezdiği bir ortamda, >aşam savaşı veriyorlar.(Fotograf: Reuter) Artık kilometreler ilerliyor, kalabalık arüyordu. Kamyon, traktör, at, katır, göç araçlannı oluşturuyordu. Yol kenarlannda mola veren 20 ya da 30 kisüik ai- leler Türkiye yönune bakarak "kurtuluşa az kaidı" dercesine sessizce'oturuyorlardı. Dağlar- da ilerledikçe yükseklik artıyor, yükseklik arttıkça da sıcaklık iyice düşüyordu. Sırtlarında boylanndan uzun Kalaşnikoflannı taşıyan çocuk- lar yorgunluktan bitkin düşmüş, ısınmak için ellerini ovuşturu- yorlardı. Aileleri ise onlara ve- recek yiyecek ve ilaç olmaması- nın sıkıntısını yaşıyordu. Türkiye sınınna yünlyerek yaklaşık 7-8 saatlik mesafedeki Çamcu vadisine güneş batmak üzereyken vanyoruz. Arabalr-r artık artan kalabalık nedeniyle yürümüyor. Vadi, insan selinin istilasına uğramış. Dağlık arazi- de kilimler serilmiş, ateşler ya- kılmış. Olan, olmayana karınca kararınca yardım etmeye çalışı- yor. Güneş karlı dağlann ardın- dan batmca kuru soğukla birlik- te yağmur çiselemeye başlıyor. Çocuk ağlamalan dağlarda yan- kılanıyor. Aylardır yedikleri bayat ek- mekler tekrar torbalardan çıka- nhyor. Bunu belki tavuk belki de pirzola olarak algıladıkları, iştahla yemelerinden anlaşılıyor. Çocuklar da başka yiyecekler is- tiyor olsa gerek, birçoğu aralık- sız ağlıyor. tnsanlık" dramı Türkiye'nin yanıbaşında yaşanıyor. ölen ölür, kalan sağlar Türkiye"ye sı- ğımr mantığıyla gelen yüz bin- lerce Iraklı kadın, çocuk, ölüle- rinin cenaze namazlanm bile kı- lamadan Saddam'ın orduların- dan kaçıyorlar. 1988 yılında yaşanan Halep- çe katliamından sonra Türkiye1 ye gelenlerin sayısının şimdiye oranla çok daha az olduğunu belirten Uzundere Belediye Baş- kanı Numan Demir de şöyle ko- nuşuyor: "1988'de göç olduğu zaman mevsim yazdı. Şimdi ise kış. Yol yok, elektrik yok, doktor yok, yiyecek yok. Bizim yardımımız yüz binlerce insana ne kadar ye- ter? Uluslararası bir sonınun so- nucu bu masum insanlar yerle- rinden kaçmak zorunda kalmış- lardır. Bu nedenk sorunu bu uluslar çözsünler. Aksi takdirde ölü sayısı artacak ve insanlık dramı hat safhaya ulaşacak." nın, her küme insanın bulundu- ğu yerdeh dûmau tütüyor. Yağ- mur altında, toplayabildikleri yaş ağaç dallarımn alev verme- yen isinde ısmmaya, kurunma- ya çaüşıyorlar. Baa battaniyele- rin altında yaralılar, kolu-bacağı kınk olanlar var. On yaşında, on beş yaşında çocukları getiriyor- lar. Yüzleri ve göğüsleri yanık. Yaraları kabuk bağlamış, yüzleri dalga dalga iz olmuş. "Napalm" diyorlar. Küçücuk bir bez kaldı- rıyorlar. Altından yenı doğmuş bir çocuk çıkıyor. Ayakları çıp- lak, kundağı ıslak. Açhğı, yokluğu, doğanın kar- şısında insanlann çaresizliğini, insanların canından bezmesini, savaşı, ihanetı böylesine çıplak gözle görebileceği başka bir yer olabüir mi? Kendileri de durum- lannın ayırdında. "Biz kâfır mi- yiz?", "Keşke kaçmasaydık, kimyadan bunun ne farkı var?", "Bundan sonra ne namaz kıla- nz, ne onıç tutanz. Yahudi ol- sak bunlar başınuza gelmezdi" diye bağırıyorlar yaklaşık bir haftadır dağ demeden duz de- meden ayakkabılarını parçalaya parçalaya yüruyen, çocuklan yollarda dona dona Türkiye sı- nınna ulaşanlar. Bir de beş gun- dür açık alanda, hiç hareket ede- meden yağmur altında bekleyin- ce, artık koşulları dayanılmaz bir durum almış. Çocuklar, ka- dınlar, yaşlılar ve hatta erkekler hep bir gözden, hem de bağıra bağıra ağlıyorlar. Yokluklarına, yoksullukları- na, açhklanna, yarahlanna, ye- ni doğmuş çocukların çaresizlik- lerine, doğanın acımasız koşul- larına bir de 'insan zaafiyeüeri" eklenince durum iyice içinden çıkılamaz olmuş. "Yüz metre ötede bir ka>nak var. Askerler bırakmı>or. Sonra da bir şişe su- yu beş dinara, on dinara satıyor- lar", "Bize yardım d-'ye gelen ek- mek icin bazı görevliler yinni di- nara kadar para istiyor" diye ya- kınıyorlar. Görevliler de güç koşullarda. Beklemedikleri bir insan dalga- sıyla karşılaşnuşlar. Olanaklarm darlığına bir de beceriksizlik, düzenlemedeki aksakbklar ekle- nince ortaya her bir koşulu ye- rine getirikniş "insan dramı" çı- kıyor. Elbette suyun ve ekmeğin pa- rayla satıldığı yolundaki savları yalanlıyor resmi göre\ r liler. An- cak suya göndermemelerine göstöâikleri gerekçe "insani bo>ut" açısından ilginç: Buradan gidip yukarıdaki grupla birleşmek istemiyorlar. Oraya gitmeleri gerek. Onun için suya göndermiyoruz. Bir karış naylon, bir paket si- gara için birbirini eziyor insan- lar. Görevliler bu kargaşadan ra- hatsız oluyor. Tüfeklerinin dip- çikleri kasıklarına dayalı. Her an havaya ateş edebilirler. Yer- de G-3 mermilerinin kovanlan var. Işıkveren'dekilerin hemen hepsi Zaho ve Duhok'tan gel- miş. Binlerce çaresizin arasında atılan her adım dehşete duşüru- yor insani. Katıksız bir acı çakı- İıyor yureklere. Gördüklerine, yaşanılanlara insanın inanası gelmiyor. Tanık olduklarından gözleri yaşaran bir gazeteci, üze- rindeki kabanını, ayağındaki botunu çıkartıp veriyor Irak'tan gelen Kurtlere. Beyaz çoraplany- la çamurun üzerinde yurüyup gidiyor. Ikinci Dünya Savaşı'nı anla- tan romanlarda, ülkeler arasın- daki sınırlar "lanetli topraklar" diye anılır. Iraklı Kürtlerin sınır boylanndaki dağ yamaçlarında yaşadıklarını görünce insanın, sınırlan "lanetli topraklar" ha- line getirenlere lanet ed^si geli- yor. Yaşlı bir Kürt soğuktan, yağ- murdan, açlıktan perişan olmuş, insanları gosterip bir yerleri la- netliyor zaten: — Biz Kürtleri, Saddam sev- miyor, komşu ülkeler sevmiyor. Allah da sevmiyormuş... Makine için Ferdi Kredi mi istiyorsunuz? Hay hay!.. Hangi makine için?.. Çamaşır makinesi? Bulaşık makinesi? Dikiş makinesi? Fotoğraf makinesi? Tıraş makinesi? Hesap makinesi? Kahve makinesi? Yapı Kredi'den. ev eşyası için. elektronik eşya için, tatihçin, eğitim için, evlilik için, sağlık için. istediğiniz her şey için. 1,5 milyon liradan 15 milyon liraya kadar Ferdi Kredi alabilirsiniz. Aldığınız krediyi Yapı Kredi'ye. aylık taksitlerle. 3 ayda. 6 ayda. 9 ayda ya da 12 ayda ödeyebilirsiniz. Ferdi Kredi Yapı Kredidenalınır. Bilenler Yapı Kredi'ye geliyor! YAPI^CKREDi "hizmette sınır yoktur" M DUNYADA BUGUN AUSIRMEN Çifte Standart Başkan Bush'un torkunç sözteri çifte standardın da en çar- pıcı örneğidir. ABD Başkanı bakın ne dıyor: — Hiçbir Amerikan askerinin anne ve babası çocuğunun Kürt meselesi için Irak'ta savaşmasını istemez. Hemen sormak gerek: — Peki, Amerikan askerlerinin anne ve babaları çocukla- rının Kuveyt için çarpışmasmı neden istediler? — Kuveytlilerin gaitasında boncuk mu vardı? Eğer Bırleşmiş Mılletler ılkelerinden söz edilecek olursa Ortadoğu'da o ilkelerın israil tarafından kaç kez çiğnendiği sorusunu da sormak kaçınılmaz olur. Kaldı kv aynı Birleşmiş Milletler, soykırımı da (jenosit) ya- saklamaktadır. Eğer ortada bir soykırım varsa ona karşı ha- rekete geçmek de Birleşmiş Milletler'in ilkeleri arasında yer alır. Yok eğer ortada soykınm yok ba Saddam'a bağlı devlet güçleriyle asiler arasında bir çatışma varsa ve söz konusu olan eğer Irak'ın iç ışi ise Türkiye'ye sınırlan açniası için ya- pılan baskı ne anlam taşıyor? Görüyorsunuz ki iğrenç bir çifte standart ile karşı karşıya- yız. Aslında sorun basit; önceleri Batı'mn daha doğrusu ABD ile İsraıl'in ışıne geldiği sanılan ayaklanma desteklenmiş, son- ra birden Tel Avıv'ın ayması ile Saddam'ın dahı kaostan evla olacağı düşünülerek verilen destek çekilmiştir. Ne yazık kı Türkiye'nın yazgısına egemen gözüken tek adam da bu polıtikanın ıçine balıklama dalmıştır. Şimdı ise Ortadoğu'yıı allak bullak eden rüzgârın faturası Türkiye'ye sunulmakta "insani nedenlerle" Türkıye'nin sınır- larını açıp yüz binlerce kişiyi topraklarına kabul etmesi sağ- lanmış bulunmaktadır. Ankara'ya yöneltilen baskılar sonuç vermiştir. ANAP iktidarı, "insanctl nedenlerle" sınırlan açmıştır. ANAP iktıdarının ırtsancıl nedenleri insanda buruk, acı bir gülümseme yaratıyor. Toprakları üzerindeki insanlara ANAP- ın ne denlı insanca davrandığım düşününce. yeni bir çifte standart ile karşı karşıya bulunduğumuzu kolayca görebili- yoruz. Batı'mn insanca yardımı ise komiktir. İngıltere, 1 milyon pound para gönderiyor. Bu 1 milyonla yüz binlerce kişinin aşısını ancak yapabılirsiniz. Şimdi Türkiye'ye baskı yapan Avrupalıların çifte standart- larına gelelim: Eğer dara düşmüş insanlara yardım elini uzatmak için sı- nır kapılarını açmak insanlık ise o zaman şu soruyu İngihz- lere, Fransızlara, Almanlara, Belçikalılara. insanlıklarından geçilmeyen İskandinavlara, İsviçrelilere sormak gerekir: — Beyler, siz umarsızlıktan ölümü bile göze alarak göç- meye çalışan Anadolu insanına neden sınırlarınızı açmıyor- sunuz? — Beyler, sizler, sınır kapılarınızı köpeklerle türlü önlem- lerle koruyarak dağlarda çocukları dondurmayı insanlık mı sayıyorsunuz? — Eğer onlan insanlık sayıyorsanız, hangı yüzle bize baskı yapıyorsunuz? — Beyler, Türkiye'nın olanakları sınırlıdır ve bunu herkes biliyor. Şimdi sız çok geniş olanaklarınızla Türkiye'nin kabul ettiği bu insanların kaçına, kucak açacaksınız? — Beyler, sizter, durum normalleşip sığınanların yurtları- na dönme olanakları sağlanana kadar kaç sığınmacıyi geçi- ci olarak banndtrabileceksiniz? Bu sorulan soracak tok sesi, yazgımıza egemen olanlar- dan bekleyemeyiz, ama basın olarak, kamuoyu olarak, bu sorulan her an gündemde tutmalıyız. Öylesine iğrenç bir çifte standartla karşı karşıyayız ki da- ha fazla yazmak bile ıstemiyorum. Batı'ntn uygac, gelışmiş yüzüne nasıl saygı duyuyorsak, obur çirkin yüzünden de o denli tiksıniyoruz. Dıyelim kı bu oiay bazılarının yazgılanmızın birbirlenne na- sıl bağlı olduğunu, kendilerini işlerine geldığınde kışkırtan- ların, onlar ölüme giderken nasıl seyirci kaldıklarını, nasıl iki- yüzlü bir politıkanın uygulayıcısı olduklarını görmelerinı sağ- lasın. Bu iğrenç çifte standarttan, gerçek bir kardeşlik ve daya- nışma duygusunu yaratmayı başarmak zorundayız. Ortadoğu'da emperyalızmin çirkin oyunlarının önünü al- manın tek yolu da budur. KISA... KISA... • Amasya'nın Merzifon ilçesi Yeni Çeltek Kömür Işletmesi'nde 13 ay önce meydana gelen "Grizu faciası" sonucu ölen 68 isçiden 17'sinin daha cesedi göçuk altından çıkanldı. Göçük altından çıkarılan ceset sayısı böylece 57'ye yükseldi. Cesetleri ailelerine teslim edilen işçilerin adlan şöyle: Salim Eroğlu, Cemalettin Ayan, Satılmış Vanh, İsmet Kartal, M. Ali Koca, Muzaffer Yıldız, Sedat Çiçek, Musa Taşova, Vedat Çekiç, Ali Meç, Cemil Esen, Ali lbak, Cevat Kiber, Haydar Akgul, Ahmet Pasun, Nusret Akgul ve Mahmut Avcı. • Öğrencisine dayak atarak ruhi bunalım geçirmesine neden olduğu ileri surülen Ereğli Ticaret Lisesi Müdür Vekili Mustafa Boğurucu hakkında Ilçe Idare Kurulu'nun soruşturma açtığı oğrenildi. Boğurucu, hakkındaki iddiaları ret ederek olayın anlatılan gibi gerçekleşmediğini savundu. • Askeri Yargıtay'ın kuruluşunun 77. yıldönümü nedeniyle Askeri Yargıtay Başkanı Hâkim Tuğgeneral İlhan Şener ve Yuksek Mahkeme üyeleri Anıtkabir'i ziyaret ederek Atatürk'ün mozolesine çelenk koyarak saygı duruşunda bulundular. • Konya'da 1989-1990 öğretim yılında "yıhn öğretmeni" seçilen Reşit Akça geçirdiği kalp krizi sonucu öldü. Konya'nın Seydişehir ilçesindeki Mahmut Esat Ortaokulu'nda müdür yardımcısı olan 46 yaşındaki Reşit Akça, evli ve 2 çocuk babasıydı. • Kayseri Erciyes Üniversitesi Meslek Yüksekokulu öğrenci Derneği'nce yayımlanan bir bildiriyle öğrenciler, 10 nisanda "ahlaksız ve edepsizlere karşı" genel boykota çağnldı. Dernek Başkanı Ihsan Kaya'nın imzasıyla üniversiteye bağlı fakulte ve yüksekokulların pano ve camlanna asılan bildiride, "Ne olur, artık titre ve kendine dön" denildi. • Ankara Belediyesi bir yönetmelik hazırlayarak, "Atatürk ve cumhuriyet Ukelerine aktif ya da pasif olarak karşı çıkan, karşı çıkmaya fırsat kollayan kişilerin isimleri kim olurlarsa olsun hiçbir mekâna verilmemesi" ilkesini getiriyor. Cadde ve sokaklar için hazırlanan ve ulusal kahramanlar, ulus için yenilfkçi, gelişme kararlarını başlatmış olan devlet ile hükümet başkanları ve bakanların ilk sırada yer aldığı "isim grupları"ndan bazıları şöyle: Dünyada ve Türkiye'de, fen, edebiyat, banş ve güzel sanat alanlarında bilimsel araştırma odülü almış, buluşlar ve teoriler geliştirmiş bih'm adamları, demokrasi ve cumhuriyet ilkelerinin yerleşmesinde araştırma ve yazılarıyla katkısı olanlar, Türk tarihinde önemli yeri olan savaşlar ve kahramanları. • Sanayi ve Ticaret Bakanı Şükrü Yürür, Pekin Fuarı'na katılmak üzere dün Çin'e gitti. Çin Halk Cumhuriyeti Hafif Sanayi Bakanı Zeng Xianlin'in daveti üzerine gerçekleştirilen ziyaret, 15 nisanda sona erecek. Ziyaret sırasında iki ulke arasında hafif sanayi alanında işbirliği olanakları ele alınacak. • Yenimahalle Belediyesi, çocuk parklan için ürettiği ahşap oyun aletlerini, kereste karşıhğı diğer belediyelerle takas edebileceğini açıkladı. Yenimahalle Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre belediyenin Park ve Bahçeler Mudurluğu'nde uretilen aletlerden almak isteyen belediyelerden, 4 metrekup kereste istenilecek. İsteyen bt-IcJiye ile takas yapılacak isteyene de para karşıhğı satılacak. Yenimahalle Belediye Başkanı Abdurrahman Oğulturk, bu yöntemle, diğer belediyelerde atıl malzemeleri değerlendireceklerinı kaydetti. Birbirine bağlı ağaç aksamlardan oluşan oyun aletleri, kaydırak, salıncak, oyun odalan, tırmanma halatı ve merdiven gibi unsurlardan oluşuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle