Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7NÎSAN1991 HABERLER CUMHURİYET/3
Irak sınırından izlenimlerI Uludere-Işıkveren
Iıısaıı bıınlar, iıısaıı...Yaşlı Kürt kadınımn gözünden inen
yaşlar, yağmurla saçlarından süzülen
topraklara karışıyor. Çıplak ayaklanyla
sekerek yürüyor çamurun içinde. Yere
gelişigüzel atılmış bir naylon parçasını
kaldırıyor. "Bak insan bunlar, insan." On
kadar çocuk var naylonun altında. Hepsi
yarı bellerinden sarılmış yatıyorlar...
CELAL BAŞLANGIÇ
ULUDERE — Yağmur yağı-
yor. Kirden, eli yüzü simsiyah
yaşlı Kürt kadınımn saçları ya-
pış yapış. Düşen her damla, saç
tellerine tutunan çamurları om-
zundan aşağıya indiriyor. Derin
yüz çizgilerinden çenesine doğ-
ru süzülen kahverengi sıvıda bi-
raz yağmur, biraz da gözyaşı var.
Çıplak ayaklarıyla sekerek
yürüyor çamurların üzerinde.
Artık kirlenecek yeri kalmamış
uzun elbisesinin eteklerini, su bi-
rikintilerinden koruma çabasın-
da. Yere gelişigüzel atılmış gibi
duran naylon parçasım kaldırı-
yor:
Bak... İnsan bunlar, insan...
On kadar çocuk var naylonun
altında. Hepsi yarı bellerinden
sarılmış birbirine öyle yatıyor.
Altlanna serili battaniye su için-
de. Çocukların tümünde ne
ayakkabı var ne de çorap. On-
ların da elleri, yüzleri, saçlan
yaşlı Kürt kadıru gibi çamur
içinde. Gözlerinin yeşili solmuş.
Bir kadın dört bir yanını tek
sıra taşla çevirmiş. Evinde otur-
muş da pencereden bakıyor san-
ki. Dört gündür yağmurun al-
tında hiç kıpırdamadan durmuş
kadar ıslak. Düşen her damla,
incecik mavi geceliği delip teni-
ne değiyor. Çıplak ayaklannda-
ki naylon terlikler, üstune otur-
duğu çamurun içinde kaybol-
muş. Yağmurla birlikte ağlıyor.
— Top seslerini duyunca ya-
taktan fııiadım. Kimya korku-
suyla bir battaniye bile alama-
dım iistüme...
Işıkveren köyü, Irak sınınna
bir kilometre uzaklıkta. Ulude-
re, Çukurca arasında yapılmakta
olan 'ipek yolu"nun onuncu ki-
lometresinde ayrılıyor yolu. Do-
ne döne, Cudi'ye doğru tırma-
nılıyor daracık toprak yoldan.
Işıkveren tepeleri arasındaki va-
diye kendilerini can korkusuy-
la atan beş bin insan yağmurla,
soğukla, hastahkla, açlıkla, su-
suzlukla savaşıyor. Ancak geri-
lerindeki dağlardan aşağıya ine-
meyen on binlerceye göre daha
şanslılar. Yukarüarda açlık, so-
ğuk, yağmur ve ölüm daha faz-
la.
Uludere'den, Şımak'tan, Ciz-
re"den, Silopi'den, îdil'den yeti-
şebilenler kamyon kamyon, oto-
mobil otomobil, torba torba
yardım taşıyor. Işıkveren köyü-
nün yolunda onlarca araç yar-
dım yetiştinneye çahşıyor. An-
cak bunlar halkın kendi arasın-
da "denkleştirebildikleri." He-
nüz devlet yardımı ulaşmış de-
ğil; birkaç sağlık gorevlisi ile bi-
raz ilaç dışmda...
En şanslı olanlar bir battani-
ye ile aynı büyuklukte naylon
bulanlar. tki kazık dikip arası-
na ip gererek tabut gibi bir ça-
dır kurmuşlar. Beşer onar doluş-
muşlar içeri. Kiminin sırtı, kimi-
nin de ayakları dışarıda kalmış.
Daha az şanslı olanların sadece
battaniyeleri var.
Yağmur yağdıkça, kurdukla-
n çadırı bozup üzerindeki bat-
taniyeyi iki kişi karşthklı sıkıyor.
Sonra hep beraber kafaiannı so-
kuyorlar yine battaniyenin altı-
na. El kadar bir naylon parçası
bulanlar" daha da az şanslı. Kü-
çük çocuklannı, süt veren anne-
lerinin üstüne örtüp naylonu,
başında öyle bekleşiyorlar.
Hiç şansı olmayanların da
hem battaniyesi hem naylonu,
yam başını sokacak bir yeri yok.
Yağmurun altında, dağdaki bir
taş gibi hareketsiz duruyorlar.
Çoğu birbirine sokulup yere çö-
meliyor; dirsekleri dizlerine da-
yalı. Kollannı vücutlarına çap-
taz sarıp elleriyle omuzlarını tu-
tuyorlar. "Yagmurdan konınma
duası" yapar gibi bir halleri var.
Yardım için gelenleri alkışlar-
la karşılıyorlar önce. Kırık bir
Türkçeyle "vali paşa", "kuman-
dan paşa" diye bağırıyorlar ge-
len kim olursa olsun. Sonra "Al
işte gör hsüimizi" dercesine te-
ker teker battaniye-naylon karı-
şımı çadırlara, bir naylonu ba-
nnak yapmış onlarca kadın ve
çocuğun olduğu yerlere doğru
göturüyorlar. Her 'çadınmsı-
Irak kenti Duhok'tan Türkiyesınınna büyük kaçışın öyküsü
Dağlarda çocuk ağlamasıArkadaşımız Vedat Yenerer,
Çukurca sınınndan 28 mart gü-
nü Irak'a geçerek Duhok, Zaho
ve tmadiyede Saddam kuvvet-
lerinden kaçan Kürt, Türkmen
ve Süryanılerle bir arada otdu,
onlarla birlikte Türkiye sınınna
kadar 30-40 kilometne yol aldı.
4 nisan günü de Çukurca'nm Pi-
rinçeken köyune dönerek izle-
nimlerini yazdı.
VEDAT YENERER ~
DUHOK / tMADİYE —
Her şey 31 mart pazar günü baş-
ladı. Kürdistan Yurtsever Birli-
ği (PDK) Başkanı Celal Talaba-
ni, Duhok'ta parti bınasına gel-
miş, yetkililerle savaş üzerine gö-
rüşüyordu.
Parti merkezinin önunde eli
Kalaşnikoflu, roketli peşmerge-
lerden 100 kadan Talabani'yi
beküyoıdu. Halkm "kimya"
korkusu Talabani sevgisini bas-
tırmıştı. Dükkânlar kapalı, sivil
sayısı da pek azdı. Aradan bir-
kaç saat geçtikten sonra Kuzey
Irak'taki sivilleri goce başlatan
büyuk saldırı emri Saddam ta-
rafından verilmişti.
Bir yandan Duhok ve çevresi
helikopter ve uçaklarla bomba-
laıurken çaydanlığuu ve çocuğu-
nu kapan Türkiye ve tran sını-
rına doğru hızlı adımlarla iler-
lemeye koyuldular.
Bombalanan şehir yönune gi-
den gazeteciler, Kürtlerin "Mis-
ter, no no Saddam kimya" uya-
rılarıyla karşüaşıyorlardı.
Petrol tankerleri, çöp kam-
yonları bal peteğini saran anlar
gibi insanlarla örtülüydü. Mu-
sul yakınlarındaki bir köyden
Irak ordusunun saldınsı nede-
niyle kaçan Emel Muhammed,
3 gündür yolda olduğunu belir-
terek "ABD istediğini alıyor.
Saddam da hırsını bizden çıka-
nyor. Çocuklanmızın hayatını
diişünmek zonındayız" diye ya-
kınıyordu.
Duhok'un, 31 mart günü
bombalandıktan sonra düşme-
si peşmergeleri biraz şaşırtmış-
tı. Irak ordusunun bu kadar ku-
zeye gelmesi doğrusu beklenmi-
yordu. Kuzey Irak'ta cephe iki-
ye bölünmüştü. Zaho tarafında
' olanlarla Duhok'un diğer tara-
fında bulunanlar bağlantı kur-
makta güçlük çekiyorlardı. Ser-
sing ve Imadiye tarafından ge-
len yaklasık 300 peşmerge des-
.teğin kısa zamanda ulaşacağı
düşüncesiyle Duhok'u kurtarma
saldırısını başlattılar.
Dağlardan birbirleriyle, telsiz
, yerine, seslenerek haberleşen
peşmergeler, başanlı bir manev-
> ra sonucu Iraklıları Duhok içle-
ı rine kadar sıkıştırmayı başardı-
! lar. Ancak bekledikleri destek
î gelmeyince çareyi geri dönmek-
i te buldular.
Saldınnın basarısız olması si-
'villerin morallerini biraz daha
I bozunca Türkiye ve tran yönü-
I ne hareket başlamıştı. Musul ta-
| rafmdan gelenler ve kuzey Irak
• halkı arabalarını bırakıp yürü-
| meye başlamışlardı. Yakıt sıkın-
| tısı zaten had safhadaydı, insan-
! ların balık istifi gibi doluştuğu
{kamyonlar sımr yönune gidiyor-
} lardı. Imadiye vakınlanna göçen
halk ilk kampını kunnuştu. tran
mı Türkiye mi sorusuna burada
cevap vermek gerekiyordu. Bir
kısım, Sran sapağına yönelirken
büyük bir kitle de Türkiye yö-
nüne doğru ağır adımlarla iler-
liyordu.
tmadiye şehrinden Türkiye
yönune gıden yol üzerinde bu-
lunan Kinyaniş çayı boyunca
gmplar yavaş yavaş fazlalaşıyor-
du. Bir ara kucağında 10 yaşla-
nnda ölü bir kız çocuğunu taşı-
yan bir adamı durdurup görün-
tülemek istememiz üzerine
adam yaşlı gözlerle, "Gidin,
bunlan sizinkilere anlatın. Bu-
nun ne giinahı vardı. Yeterince
ölü fotoğrafı Irak'ta çekildi, be-
nim kızımı çektirraem" diyerek
kızını gömmek uzere dağlara
yöneldi.
YAŞAM SAVAŞI — Uludere'de vadi içinde konaklayan Kürt
gnıplan içinde en perişan durumdakiler çocnklar. Ne olup bitti-
ğini bile anlamayacak yaştaki küçükler, yağmnrun, sofugnn kol
gezdiği bir ortamda, >aşam savaşı veriyorlar.(Fotograf: Reuter)
Artık kilometreler ilerliyor,
kalabalık arüyordu. Kamyon,
traktör, at, katır, göç araçlannı
oluşturuyordu. Yol kenarlannda
mola veren 20 ya da 30 kisüik ai-
leler Türkiye yönune bakarak
"kurtuluşa az kaidı" dercesine
sessizce'oturuyorlardı. Dağlar-
da ilerledikçe yükseklik artıyor,
yükseklik arttıkça da sıcaklık
iyice düşüyordu.
Sırtlarında boylanndan uzun
Kalaşnikoflannı taşıyan çocuk-
lar yorgunluktan bitkin düşmüş,
ısınmak için ellerini ovuşturu-
yorlardı. Aileleri ise onlara ve-
recek yiyecek ve ilaç olmaması-
nın sıkıntısını yaşıyordu.
Türkiye sınınna yünlyerek
yaklaşık 7-8 saatlik mesafedeki
Çamcu vadisine güneş batmak
üzereyken vanyoruz. Arabalr-r
artık artan kalabalık nedeniyle
yürümüyor. Vadi, insan selinin
istilasına uğramış. Dağlık arazi-
de kilimler serilmiş, ateşler ya-
kılmış. Olan, olmayana karınca
kararınca yardım etmeye çalışı-
yor. Güneş karlı dağlann ardın-
dan batmca kuru soğukla birlik-
te yağmur çiselemeye başlıyor.
Çocuk ağlamalan dağlarda yan-
kılanıyor.
Aylardır yedikleri bayat ek-
mekler tekrar torbalardan çıka-
nhyor. Bunu belki tavuk belki
de pirzola olarak algıladıkları,
iştahla yemelerinden anlaşılıyor.
Çocuklar da başka yiyecekler is-
tiyor olsa gerek, birçoğu aralık-
sız ağlıyor.
tnsanlık" dramı Türkiye'nin
yanıbaşında yaşanıyor. ölen
ölür, kalan sağlar Türkiye"ye sı-
ğımr mantığıyla gelen yüz bin-
lerce Iraklı kadın, çocuk, ölüle-
rinin cenaze namazlanm bile kı-
lamadan Saddam'ın orduların-
dan kaçıyorlar.
1988 yılında yaşanan Halep-
çe katliamından sonra Türkiye1
ye gelenlerin sayısının şimdiye
oranla çok daha az olduğunu
belirten Uzundere Belediye Baş-
kanı Numan Demir de şöyle ko-
nuşuyor:
"1988'de göç olduğu zaman
mevsim yazdı. Şimdi ise kış. Yol
yok, elektrik yok, doktor yok,
yiyecek yok. Bizim yardımımız
yüz binlerce insana ne kadar ye-
ter? Uluslararası bir sonınun so-
nucu bu masum insanlar yerle-
rinden kaçmak zorunda kalmış-
lardır. Bu nedenk sorunu bu
uluslar çözsünler. Aksi takdirde
ölü sayısı artacak ve insanlık
dramı hat safhaya ulaşacak."
nın, her küme insanın bulundu-
ğu yerdeh dûmau tütüyor. Yağ-
mur altında, toplayabildikleri
yaş ağaç dallarımn alev verme-
yen isinde ısmmaya, kurunma-
ya çaüşıyorlar. Baa battaniyele-
rin altında yaralılar, kolu-bacağı
kınk olanlar var. On yaşında, on
beş yaşında çocukları getiriyor-
lar. Yüzleri ve göğüsleri yanık.
Yaraları kabuk bağlamış, yüzleri
dalga dalga iz olmuş. "Napalm"
diyorlar. Küçücuk bir bez kaldı-
rıyorlar. Altından yenı doğmuş
bir çocuk çıkıyor. Ayakları çıp-
lak, kundağı ıslak.
Açhğı, yokluğu, doğanın kar-
şısında insanlann çaresizliğini,
insanların canından bezmesini,
savaşı, ihanetı böylesine çıplak
gözle görebileceği başka bir yer
olabüir mi? Kendileri de durum-
lannın ayırdında. "Biz kâfır mi-
yiz?", "Keşke kaçmasaydık,
kimyadan bunun ne farkı var?",
"Bundan sonra ne namaz kıla-
nz, ne onıç tutanz. Yahudi ol-
sak bunlar başınuza gelmezdi"
diye bağırıyorlar yaklaşık bir
haftadır dağ demeden duz de-
meden ayakkabılarını parçalaya
parçalaya yüruyen, çocuklan
yollarda dona dona Türkiye sı-
nınna ulaşanlar. Bir de beş gun-
dür açık alanda, hiç hareket ede-
meden yağmur altında bekleyin-
ce, artık koşulları dayanılmaz
bir durum almış. Çocuklar, ka-
dınlar, yaşlılar ve hatta erkekler
hep bir gözden, hem de bağıra
bağıra ağlıyorlar.
Yokluklarına, yoksullukları-
na, açhklanna, yarahlanna, ye-
ni doğmuş çocukların çaresizlik-
lerine, doğanın acımasız koşul-
larına bir de 'insan zaafiyeüeri"
eklenince durum iyice içinden
çıkılamaz olmuş. "Yüz metre
ötede bir ka>nak var. Askerler
bırakmı>or. Sonra da bir şişe su-
yu beş dinara, on dinara satıyor-
lar", "Bize yardım d-'ye gelen ek-
mek icin bazı görevliler yinni di-
nara kadar para istiyor" diye ya-
kınıyorlar.
Görevliler de güç koşullarda.
Beklemedikleri bir insan dalga-
sıyla karşılaşnuşlar. Olanaklarm
darlığına bir de beceriksizlik,
düzenlemedeki aksakbklar ekle-
nince ortaya her bir koşulu ye-
rine getirikniş "insan dramı" çı-
kıyor.
Elbette suyun ve ekmeğin pa-
rayla satıldığı yolundaki savları
yalanlıyor resmi göre\
r
liler. An-
cak suya göndermemelerine
göstöâikleri gerekçe "insani
bo>ut" açısından ilginç:
Buradan gidip yukarıdaki
grupla birleşmek istemiyorlar.
Oraya gitmeleri gerek. Onun için
suya göndermiyoruz.
Bir karış naylon, bir paket si-
gara için birbirini eziyor insan-
lar. Görevliler bu kargaşadan ra-
hatsız oluyor. Tüfeklerinin dip-
çikleri kasıklarına dayalı. Her
an havaya ateş edebilirler. Yer-
de G-3 mermilerinin kovanlan
var. Işıkveren'dekilerin hemen
hepsi Zaho ve Duhok'tan gel-
miş.
Binlerce çaresizin arasında
atılan her adım dehşete duşüru-
yor insani. Katıksız bir acı çakı-
İıyor yureklere. Gördüklerine,
yaşanılanlara insanın inanası
gelmiyor. Tanık olduklarından
gözleri yaşaran bir gazeteci, üze-
rindeki kabanını, ayağındaki
botunu çıkartıp veriyor Irak'tan
gelen Kurtlere. Beyaz çoraplany-
la çamurun üzerinde yurüyup
gidiyor.
Ikinci Dünya Savaşı'nı anla-
tan romanlarda, ülkeler arasın-
daki sınırlar "lanetli topraklar"
diye anılır. Iraklı Kürtlerin sınır
boylanndaki dağ yamaçlarında
yaşadıklarını görünce insanın,
sınırlan "lanetli topraklar" ha-
line getirenlere lanet ed^si geli-
yor.
Yaşlı bir Kürt soğuktan, yağ-
murdan, açlıktan perişan olmuş,
insanları gosterip bir yerleri la-
netliyor zaten:
— Biz Kürtleri, Saddam sev-
miyor, komşu ülkeler sevmiyor.
Allah da sevmiyormuş...
Makine için Ferdi Kredi mi istiyorsunuz?
Hay hay!.. Hangi makine için?..
Çamaşır makinesi?
Bulaşık makinesi?
Dikiş makinesi?
Fotoğraf makinesi?
Tıraş makinesi?
Hesap makinesi?
Kahve makinesi?
Yapı Kredi'den. ev eşyası için.
elektronik eşya için, tatihçin, eğitim
için, evlilik için, sağlık için. istediğiniz
her şey için. 1,5 milyon liradan
15 milyon liraya kadar Ferdi Kredi
alabilirsiniz. Aldığınız krediyi
Yapı Kredi'ye. aylık taksitlerle.
3 ayda. 6 ayda. 9 ayda ya da 12 ayda
ödeyebilirsiniz. Ferdi Kredi
Yapı Kredidenalınır.
Bilenler Yapı Kredi'ye geliyor!
YAPI^CKREDi
"hizmette sınır yoktur"
M
DUNYADA BUGUN
AUSIRMEN
Çifte Standart
Başkan Bush'un torkunç sözteri çifte standardın da en çar-
pıcı örneğidir. ABD Başkanı bakın ne dıyor:
— Hiçbir Amerikan askerinin anne ve babası çocuğunun
Kürt meselesi için Irak'ta savaşmasını istemez.
Hemen sormak gerek:
— Peki, Amerikan askerlerinin anne ve babaları çocukla-
rının Kuveyt için çarpışmasmı neden istediler?
— Kuveytlilerin gaitasında boncuk mu vardı?
Eğer Bırleşmiş Mılletler ılkelerinden söz edilecek olursa
Ortadoğu'da o ilkelerın israil tarafından kaç kez çiğnendiği
sorusunu da sormak kaçınılmaz olur.
Kaldı kv aynı Birleşmiş Milletler, soykırımı da (jenosit) ya-
saklamaktadır. Eğer ortada bir soykırım varsa ona karşı ha-
rekete geçmek de Birleşmiş Milletler'in ilkeleri arasında yer
alır.
Yok eğer ortada soykınm yok ba Saddam'a bağlı devlet
güçleriyle asiler arasında bir çatışma varsa ve söz konusu
olan eğer Irak'ın iç ışi ise Türkiye'ye sınırlan açniası için ya-
pılan baskı ne anlam taşıyor?
Görüyorsunuz ki iğrenç bir çifte standart ile karşı karşıya-
yız.
Aslında sorun basit; önceleri Batı'mn daha doğrusu ABD
ile İsraıl'in ışıne geldiği sanılan ayaklanma desteklenmiş, son-
ra birden Tel Avıv'ın ayması ile Saddam'ın dahı kaostan evla
olacağı düşünülerek verilen destek çekilmiştir.
Ne yazık kı Türkiye'nın yazgısına egemen gözüken tek
adam da bu polıtikanın ıçine balıklama dalmıştır.
Şimdı ise Ortadoğu'yıı allak bullak eden rüzgârın faturası
Türkiye'ye sunulmakta "insani nedenlerle" Türkıye'nin sınır-
larını açıp yüz binlerce kişiyi topraklarına kabul etmesi sağ-
lanmış bulunmaktadır.
Ankara'ya yöneltilen baskılar sonuç vermiştir.
ANAP iktidarı, "insanctl nedenlerle" sınırlan açmıştır.
ANAP iktıdarının ırtsancıl nedenleri insanda buruk, acı bir
gülümseme yaratıyor. Toprakları üzerindeki insanlara ANAP-
ın ne denlı insanca davrandığım düşününce. yeni bir çifte
standart ile karşı karşıya bulunduğumuzu kolayca görebili-
yoruz.
Batı'mn insanca yardımı ise komiktir.
İngıltere, 1 milyon pound para gönderiyor. Bu 1 milyonla
yüz binlerce kişinin aşısını ancak yapabılirsiniz.
Şimdi Türkiye'ye baskı yapan Avrupalıların çifte standart-
larına gelelim:
Eğer dara düşmüş insanlara yardım elini uzatmak için sı-
nır kapılarını açmak insanlık ise o zaman şu soruyu İngihz-
lere, Fransızlara, Almanlara, Belçikalılara. insanlıklarından
geçilmeyen İskandinavlara, İsviçrelilere sormak gerekir:
— Beyler, siz umarsızlıktan ölümü bile göze alarak göç-
meye çalışan Anadolu insanına neden sınırlarınızı açmıyor-
sunuz?
— Beyler, sizler, sınır kapılarınızı köpeklerle türlü önlem-
lerle koruyarak dağlarda çocukları dondurmayı insanlık mı
sayıyorsunuz?
— Eğer onlan insanlık sayıyorsanız, hangı yüzle bize baskı
yapıyorsunuz?
— Beyler, Türkiye'nın olanakları sınırlıdır ve bunu herkes
biliyor. Şimdi sız çok geniş olanaklarınızla Türkiye'nin kabul
ettiği bu insanların kaçına, kucak açacaksınız?
— Beyler, sizter, durum normalleşip sığınanların yurtları-
na dönme olanakları sağlanana kadar kaç sığınmacıyi geçi-
ci olarak banndtrabileceksiniz?
Bu sorulan soracak tok sesi, yazgımıza egemen olanlar-
dan bekleyemeyiz, ama basın olarak, kamuoyu olarak, bu
sorulan her an gündemde tutmalıyız.
Öylesine iğrenç bir çifte standartla karşı karşıyayız ki da-
ha fazla yazmak bile ıstemiyorum.
Batı'ntn uygac, gelışmiş yüzüne nasıl saygı duyuyorsak,
obur çirkin yüzünden de o denli tiksıniyoruz.
Dıyelim kı bu oiay bazılarının yazgılanmızın birbirlenne na-
sıl bağlı olduğunu, kendilerini işlerine geldığınde kışkırtan-
ların, onlar ölüme giderken nasıl seyirci kaldıklarını, nasıl iki-
yüzlü bir politıkanın uygulayıcısı olduklarını görmelerinı sağ-
lasın.
Bu iğrenç çifte standarttan, gerçek bir kardeşlik ve daya-
nışma duygusunu yaratmayı başarmak zorundayız.
Ortadoğu'da emperyalızmin çirkin oyunlarının önünü al-
manın tek yolu da budur.
KISA... KISA...
• Amasya'nın Merzifon ilçesi Yeni Çeltek Kömür
Işletmesi'nde 13 ay önce meydana gelen "Grizu faciası"
sonucu ölen 68 isçiden 17'sinin daha cesedi göçuk altından
çıkanldı. Göçük altından çıkarılan ceset sayısı böylece
57'ye yükseldi. Cesetleri ailelerine teslim edilen işçilerin
adlan şöyle: Salim Eroğlu, Cemalettin Ayan, Satılmış
Vanh, İsmet Kartal, M. Ali Koca, Muzaffer Yıldız, Sedat
Çiçek, Musa Taşova, Vedat Çekiç, Ali Meç, Cemil Esen,
Ali lbak, Cevat Kiber, Haydar Akgul, Ahmet Pasun,
Nusret Akgul ve Mahmut Avcı.
• Öğrencisine dayak atarak ruhi bunalım geçirmesine
neden olduğu ileri surülen Ereğli Ticaret Lisesi Müdür
Vekili Mustafa Boğurucu hakkında Ilçe Idare Kurulu'nun
soruşturma açtığı oğrenildi. Boğurucu, hakkındaki
iddiaları ret ederek olayın anlatılan gibi gerçekleşmediğini
savundu.
• Askeri Yargıtay'ın kuruluşunun 77. yıldönümü
nedeniyle Askeri Yargıtay Başkanı Hâkim Tuğgeneral
İlhan Şener ve Yuksek Mahkeme üyeleri Anıtkabir'i
ziyaret ederek Atatürk'ün mozolesine çelenk koyarak saygı
duruşunda bulundular.
• Konya'da 1989-1990 öğretim yılında "yıhn
öğretmeni" seçilen Reşit Akça geçirdiği kalp krizi
sonucu öldü. Konya'nın Seydişehir ilçesindeki Mahmut
Esat Ortaokulu'nda müdür yardımcısı olan 46 yaşındaki
Reşit Akça, evli ve 2 çocuk babasıydı.
• Kayseri Erciyes Üniversitesi Meslek Yüksekokulu
öğrenci Derneği'nce yayımlanan bir bildiriyle öğrenciler,
10 nisanda "ahlaksız ve edepsizlere karşı" genel boykota
çağnldı. Dernek Başkanı Ihsan Kaya'nın imzasıyla
üniversiteye bağlı fakulte ve yüksekokulların pano ve
camlanna asılan bildiride, "Ne olur, artık titre ve kendine
dön" denildi.
• Ankara Belediyesi bir yönetmelik hazırlayarak,
"Atatürk ve cumhuriyet Ukelerine aktif ya da pasif olarak
karşı çıkan, karşı çıkmaya fırsat kollayan kişilerin isimleri
kim olurlarsa olsun hiçbir mekâna verilmemesi" ilkesini
getiriyor. Cadde ve sokaklar için hazırlanan ve ulusal
kahramanlar, ulus için yenilfkçi, gelişme kararlarını
başlatmış olan devlet ile hükümet başkanları ve bakanların
ilk sırada yer aldığı "isim grupları"ndan bazıları şöyle:
Dünyada ve Türkiye'de, fen, edebiyat, banş ve güzel sanat
alanlarında bilimsel araştırma odülü almış, buluşlar ve
teoriler geliştirmiş bih'm adamları, demokrasi ve
cumhuriyet ilkelerinin yerleşmesinde araştırma ve
yazılarıyla katkısı olanlar, Türk tarihinde önemli yeri olan
savaşlar ve kahramanları.
• Sanayi ve Ticaret Bakanı Şükrü Yürür, Pekin Fuarı'na
katılmak üzere dün Çin'e gitti. Çin Halk Cumhuriyeti
Hafif Sanayi Bakanı Zeng Xianlin'in daveti üzerine
gerçekleştirilen ziyaret, 15 nisanda sona erecek. Ziyaret
sırasında iki ulke arasında hafif sanayi alanında işbirliği
olanakları ele alınacak.
• Yenimahalle Belediyesi, çocuk parklan için ürettiği
ahşap oyun aletlerini, kereste karşıhğı diğer belediyelerle
takas edebileceğini açıkladı. Yenimahalle Belediyesi'nden
yapılan açıklamaya göre belediyenin Park ve Bahçeler
Mudurluğu'nde uretilen aletlerden almak isteyen
belediyelerden, 4 metrekup kereste istenilecek. İsteyen
bt-IcJiye ile takas yapılacak isteyene de para karşıhğı
satılacak. Yenimahalle Belediye Başkanı Abdurrahman
Oğulturk, bu yöntemle, diğer belediyelerde atıl malzemeleri
değerlendireceklerinı kaydetti. Birbirine bağlı ağaç
aksamlardan oluşan oyun aletleri, kaydırak, salıncak, oyun
odalan, tırmanma halatı ve merdiven gibi unsurlardan
oluşuyor.