22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhurtyet Matbaacıhk vc Gazetecılık Turk ^ o t u m Şırketı adına NaAr Nıdl £ GeiKl Yayın Muduru- H U H Ctmal. Muessttc Muduru. Emtmt Vfkh^L Yazı Islerı Muduru OV«\ COIKDSİD. 0 Habcr Merkea Mudüru. Yllçıo Bıyer. Sa>fa Duztnı YOKimenı A« *£»r # Teımıkıler ANKARA \b«wl Ta«. IZMIR Hikn.fl Çetfakaya, ADANA Ç«in \ «enothı U Polı;ıki Ccbl B«|iaa|K. Dq HıberKr F-T« M a . Etooomı C a ( ı Tırta». iı Sendıl». Şakıu bk>d. Kultur C<W l « ı , Isunfeul Haberleri İMuJ KJIçmk. E|>nm. Ocaca) Ştttos, Yun Haberlerı S « * 4 Dofu. Spor D»nışmanı \bdalkadkr Yacttaaa, Dızı taılar KnTM r^ılrn Ansdrm» Şafcıa A*a* tHucitme- A b M U \aaci 0 Koordınatûr fchad KanılfM 0 Malı İS.İCT trol E/t«l 0 Muhaseb* Bakal \Mef 0 Bmçe-PUnl*ma Srtfi OMMbcfmtls # RcKUm An* TOTM 0 Ek Yıyınlar Hal» Uıat 0 Idaıc H.ı*>« OWIT % litanc O«*n ÇdiL % Bıl». likm Nail Inl Q Povjnd S Vayct AunJv Bajkan SmMr Sadı Okar AMal. Ydpa l w . H u u Hikad ÇctİKktya. Ofc«> H m M . a c ı llku Sdcak, An Sirata. AtaM Taa &z&uı ne Yayan. Cumhunyçt Maıb&acıjjlt w Gazeucüık T.A Ş. Tur kocafı Cad 39/ 34314 Ist Pk 346 • Isunbul Td 512 05 05 |20 baıl. Tde» 22246, Fıj (1) 526 60 "2 # Buroiar Aakan. Zıya GOfcllp Blv Inkıiap S- No 19/4, Tel 133 II 41-4'*, Teier 42344. Fu. (4f 133 05 65 0 ll«k- H Zı» Blv 1352 S. 2/3. Td 13 12 30, Tttet 523». F»x (Sl) 19 53 60 # U » lnonıl lad 119 S. No 1 K»t I, TM 19 37 52 14 hall. Ttta 62155. Fn H ) 19 25 78 TAKVİM: 26 NtSAN 1991 Imsak: 4.26 Güneş: 6.03 Öğle: 13.07 Ikindi: 16.54 Akşam: 20.01 Yatsı: 21.31 Fdseferi bir aydın IstanbuFda Macit Gökberk'e saygı gecesi Çok sayıda eseri ile Türkiye'de 'aydınlanma' çabalanna katkıda bulunan Macit Gökberk için bu akşam Istanbul Cemal Reşit Rey Salonu'nda bir gece düzenlendi. Gecede dia gösterisi ve konuşmaların yanı sıra Boğaziçi Oda Solistleri, Vivaldi'nin 11 nolu Konçerto Grosso'sunu seslendirecek. KnltHT Servisi— Felsefe ta- rihçisi, yazar Macit Gökberk (83) için bugün saat 19.00"da Cemal Rey Konser Salonu'nda "Madt Gökberk'e SByp" gecesi yapdıyor. Istanbul Büyükşehir Beledi- ye Başkanlıgı'nın katkjlanyla düzenlenen etkinlikte Baskan Narertin Sözen acış konuşma- GÖKBERK — "Aydmtar, top- lnma aklm ışıfında aydınlat- m«yı fistlenmelidirier." sını yapacak. tsa ÇeUk'in dia gösterisinin ardından Arslan Kaynardat, Prof. Dr. Halil Vcbbi Eralp, Prof. Dr. Nermi Uygur, Prof. Dr. Bcdia Akar- sn ve gazetemiz yazarlarından Ühan Setçuk konuşmalar yapa- caklar. Gecede, Boğaziçi Oda Solistleri Vivaldi'nin 11 numa- ralı Konçerto Grosso'sunu ses- lendirecekler. 1908 yüında Selanik'te dogan Macit Gökberk, 1954-1960 ve 1969-1976 yıllan arasmda Türk Dil Kurumu başkanlığı da yap- ü. Prof. Macit Gökberk felse- fede özellikle Alman idealizmi üzerinde uzmanlaşarak, 18. yüzyıl aydınlanma dönemi Kut ve Hegd'in felsefeleri üze- rinde durdu. Almanca ve Türk- çe olarak 1940 yıhndan itibaren yayımlanan eserleri aıasında "Kant ile Herder'in Tarih Anlay^lan" (1948), "Felsefe Tmrihi" (1961), "Felsefenin Errimi" (1979), "De#şen Dün- ya Değişen DU" (1983) adlı ki- taplan da bulunuyor. Çok sayıda çevirileri ve ki- taplanna girmeyen yazılan da bulunan Gökberk, Gösteri der- gisinin 63. sayısında şunları söylemişti: "Oknmuşluk kıil- türtn kişi olmak, kultür deger- lerini üretmek, bütiın bu nite- Ukler aydın kavremını tam ola- rak koramazlar. Bualara bir de toplumu aklın ışığıyla aydınlat- mak yolunda eleştiri görevini üstknmeyi eidemek gerekir. Bu görevi iîsUenme de ögrenilecek bir şey olmayıp, salt bir davra- nış sorunudur...' Gökberk'in "Dcgişen Dünya Degiş«fi Dil" adlı kitabında şu görüşleri de yer alıyor: "Bugün yoksulluğu ve bilgisizligi insa- aogiaoun iki büyük utancı di- ye Ueri sürebUiyorsak, sosyal adaleti istiyorsak, hep, modern tekMİgin sagladıgı, y* da sag- lanmaam bekkdiğimiz olanak- lara giivcndiğimiadeiMİir. Bugü- nün toplumu, değer ve davra- nışian ile henüz teknik çaga ayak uyduramamıştır, ayak uy- dununıyor. Teknik başdöndü- rücü bir hızla Uertiyor, bu ge- lişmeye uygun degerlerimiz ise beoüz ortada yok; moralimiz, böyük kısmıyle hâlfi tanm ça- guın göniş ve anlayışlanna da- yanıyor..." SOTHEBY'S MüzayedeyiIznik çinileri kurtardı Londra'da yapılan müzayedede 1560 tarihli Iznik panel 55 milyon sterlin (385 milyon TL), 1585 tarihli tznik tabağı 39 bin sterlin (273 milyon TL), 10 adet altıgen şeklindeki mavi çini set 38.100 sterlin'e (267 milyon TL) satıldı. şeklinde EDtP EMtL ÖYMEN LONDRA — "Sotheby's" müzayede fırrnasının üç gün önce başlatüğı ve bugün sona erecek olan "Osmanlı - tslam Eserleri Müzayedea" genel ola- rak sönuk geçerken, trnik çini- leri yine en gözde parçalar ol- du. En yüksek fiyat ödenen ilk 6 eserden dördü ıznik çinileriy- di. DUnyada sadece üç benzeri daha bulunan 1560 tarihli bir tznik panel, Londra'nın en ta- nınmış antikacılarından "Eskenazi" tarafından 55 bin sterline (komisyon hariç net 385 milyon TL) alındı. Satılan pa- nelin benzerleri halen Istanbul- da Rüstem Paşa Camii'nde, Hürrem Sultan Türbesi'nde ve Topkapı Sarayı Sünnet Odası'nda bulunuyor. Kobalt mavisi, yosun yeşili, manganez moru ve mercan kırmızısı renk- lerin kullanıldığı panel, lale motifleriyle süslü... Satışta, ikinci yüksek fiyat da yine 1585 tarihli bir tznik tabağına öden- di. Londra'da sanat eserleri da- nışmanlığı yapan Stephen Wollf. 26 cm çapındaki kusur- suz tabağa net 39 bin sterlin (yaklaşık 273 milyon TL) öde- di. tstanbullu antikacı Vaman Mursaioglu ise, 10 adet altıgen mavı çını sete net 38.100 sterlin (yaklaşık (267 milyon TL) ödedi. "Sotheby's" tslam Eserleri Bölümü Başkanı Profesör John Carswell, beklendiği kadar he- yecanlı geçmeyen dünkü satış hakkında görüşlerini açıklar- ken, "Pivasa duruluyor, buna rağmen Iznikler'e rağbet azal- mamışür. Saptanan fiyata de- gecek parçalar yine saülmıştır. Osmanlı-lslanı sabşlanmn Kör- fez savaşıudan etkilendiği söylenemez" dedi. Bu iyimser göruşlere karşın, "Sotheby V'in dünkü satışında, parçalann yüzde 25'i, beklenen fiyat veril- mediği için satümadı. Bugün yapılacak olan yaz- ma, ferman ve Kuran satışı iie "Sotheb>'s"in üç günlük mara- tonu tamamlamyor. BugünkU satışta dört Kuran, tarihsel de- ğerlerine karşın mütevazı fiyat- ları ile dikkati çekiyor. Fatih Sultan Mehmet'in lstanbul'u fethi ardından yazılmasını em- rettiği bir Kuran için 140-210 milyon TL, 13. yüzyıldan kal- ma bir Selçuklu Kuran'ı 140-175 milyon TL. 1427 tarihli bir Memlûk Kuranı 350-560 mil- yon lira ve Iran'da yazılıp tstan- bul'da süslenen 1555 tarihli bir Kuran 560-840 milyon liraya alıcı bekliyor. Mısırlı edebiyatçı Necip Mahfuz, Islamiyet ve demokrasigörüşlerini Cumhuriyet'e anlattı Mahfuz:Diktaya hayırNİLGÜN CERRAHOĞLU KAHİRE — Necip Mahfuz deyince Mısırlılar, "Arap yaa- nına şefkat ve incelik getiren yazar" diyorlar. Kimisi de bir Arap Marquez'inden söz edi- yor. Mahfuz'un tarzmda da Marquez'i çağrışnran bir "tıl- sımlı gerçekçilik" var. Ama iki Nobelli yazarın arasındaki ben- zerlikler fazla ileri gitmiyor. Mahfuz, Marquez gibi bir 'enteUektüel' değil. Arap, dün- yasının bu en ünlü yazan fikir- leri ile toplum için bir referans noktası oluşturmak iddiasını ta- şımıyor. 1959'dan bu yana Mısır'da sansürlenen yapıtı "Gebelawi'- nin Çocuklan"nı bir aydın da- vasına dönüştürmüyor. Çünkü kendi deyişiyle "Miibarek'in sa- yısız dertlerine bir yenisini ekJe- mek" istemiyor. Bu haliyle Ne- cip Mahfuz bir 20. yüzyıl aydı- nından çok bir 19. yüzyıl ro- mancısını andırıyor. Ya da bir Doğu masalcısını çağrıştınyor. Buna rağmen Mahfuz, kişisel saptamasını ve eleştirisini dile getirmekten de kaçınmıyor. ör- neğin tslam dünyası için dev- rimci bir mesaj taşıyan ve ka- rakterler olarak tsa'nın, Musa'- nın, Meryem'in, Muhammet'in yer aldığı "Gebelawi'nin Ço- cuklan"ında Mahfuz, insan ha- yatı üzerinde tannnın mutlak egemenliğini reddediyor. Kısa- cası "güç" ve "iktidar"ı simge- leyen tanrıyı öldürüyor. Salman Rüştü'nün tslama ha- karet edici öğelerinden yoksun olan, fakat buna karşın çok da- ha vurucu bir mesaj getiren Mahfuz aslında tüm kitapların- da bu "güç" ve "iktidar" öğe- siyle uğraşıyor. Tarihi, firavjnlardan pey- gamberlere, paşalara ve günü- müze dek bir güçlüler geçidi ola- rak gören Mahfuz, bu saptama- yı yapmaktan çekinmiyor, fakat başkaldırrruyor. Aktif bir pozis- yon almıyor. Kavgaya girmiyor. Kısacası "tdeal olanı başımızda hukmedenlerin bulunmaması, ama hukmedenler var. Hep ol- du. Hep olacak" diyor. Düriist bilge Kaderine boyun eğen Doğu- lu edilgenliğine rağmen, Mah- fuz'un çok etkileyici bir yanı da var. Mahfuz varoluş tarzmda "eDtel"lerin dünyasında güç rastlanan özgün bir gerçeklik sergiliyor. 80 yaşındaki yazarın ağzından çıkan her söz ve yü- zündeki her ifade, kitaplardan edinilen bir birikimi değil, tsla- mi Kahire'nin ara sokaklarında günbe gün özümsenmiş bir "yasamıslıgı" yansıtıyor. Kar- şısmdakinde alçakgönüllü, dü- rüst bir bilge izlenimi bırakıyor. Basit kaçsa da yalnız inandığı şeyleri söylüyor. Bizim Sümer- bank'ın Mısır'daki karşıtı olan "Ömer Efendi" mağazalann- dan çıkmış olan giysileri, Nobel- li yazar olmanın sulandırmadı- ğı bir otantikliği dile getiriyor. öğretmenlikten gelen yaşlı yazar, hiç seyahat etmediğini söylüyor. Hatta Nobej'i almak için Stockholm'e bile gitmediği- ni itiraf ediyor. "Seyahat etme- ye bayıldıgıra yıllarda" diyor, "Benim için bu erişilmesi im- kânsu bir düştü. Şimdi diledi- ğim yere gidebilirim. Ama seya- hat etmeklen nefret edecek bir yaştayım arbk..." 1988'deki "Nobel"in, günle- rini küçük ahşkanlıklanyla do:- durmayı seven bu Doğulu yaza- rın yaşamma bir "karabasan" gibi girdiği anlaşıhyor. örneğin her akşamüstü uğradığı "Fechawi" kahvesinin tılsımı bitmiş Mahfuz için. Bu kahve birdenbire turist rehberleriyle yazarı soruşturan büyük tur gruplarının baş uğrak yerlerin- den biri haline gelmiş. Yazılannın ve romanlarının bir kısmını tslami eski Kahire'- nin göbeğindeki bu kahvede ya- zan Mahfuz, piramitlerin ardın- dan kentin en merak edilen abi- desine dönüşmüş. Turistlerle birlikte akm eden gazeteciler de Nil'in yam başm- daki bu sakin yaşamda fırtına- lar yaratmaya başlamışlar. Ya- zarın ancak en yakın dostlanna açtığı mütevazı evi, birdenbire televizyon ekiplerinin yol geçen hanı olmuş. "El Ahram" gaze- tesindeki kırk yıllık bürosu bir kaç gün içinde değiştirilmiş. Mahfuz ahştığı eski odasından çıkarılarak alel acele Tofik El Hakim'in üst katlanndaki üç misli büyük bürosuna yerleşti- rilmiş. Mısır'da "dinazor" olarak tanımlanan Mahfuz, yumuşak bir kişilik taşıyor. Hatınmı kır- mıyor. Ağdalı bir Arapça aksa- nıyla ve biraz çekinşen ama muntazam konuşuyor Ingilizce- yi- Ne ki konuşmaya başlar baş- lamaz daha önemÛ ikinci bir so- run beliriyor. Sık sık elini bir kepçe gibi kulağının ardına tu- tarak bana doğru eğiliyor yazar. Kulaklan, duvar gibi sağır; duy- muyor. Soruların çoğunu ba- ğıra bağıra tekrarlamak gereki- yor. Bu da değerli zamanımızın Nobel ödülü alınca dünya çapında üne kavuşan Mısırlı romancı Necip Mahfuz, Körfez Savaşı'ndan Arap dünyasının büyük bir ders çıkarması gerektiğini söylüyor: "Diktatörlerden hayır gelmez". Her türlü saldırgan silahlanma da Mahfuz'a göre kaçınılması gereken bir hareket. Mahfuz, Mısır'da İslamcı köktencilerin demokrasi istemediğini ve iktidan ele geçirme peşinde koştuklarını söylüyor. Ama Mahfuz'a göre bu çevreler pek güçlü değil ve ancak bir azınlığı temsil ediyorlar. İslami köktenciler ise Mahfuz'u "dinsiz" sayıyor. önemli bir bolumunü göturü- yor. Bu yetmiyormuş gibi, Mahfuz'un kapısını bekleyen yan çevirmen, yan hademe, yan sekreter gorevli sık sık içeri gi- rerek Fransız ve Alman televiz- yoncuların kapıda beklediğini söylüyor. Ortamı ısıtmak için kolay bir soruyla, tanıdığı Türk yazarla- n sorarak başlamak istiyorum sohbete. Yaşar Kemal, Aziz Ne- sin, Nâzım Hikmet, Orhan Pa- muk, Sait Faik... diye sıralıyo- rum ilk anda aklıma gelen isim- leri. Bunların hiçbirini duymamış Mahfuz. Kulağı ağır işitliğı için değil, sahiden hiç duymamış bu isimleri. Türklerin 400 yü kaldığı ülke- de -ki aydınlar bu dönemi Mı- sır'ın "karanhk yıllan" olarak adlandınyorlar- topu topu iki kitap Türkçeden Arapçaya çev- rilmiş. Mahfuz bunlann muhte- lif yazarlardan meydana gelen tı Seria ve Gazze'deki vatanla- rına kavuşacaklardır. Filistinli- lerin vataru işgal edilmis toprak- larda kurulacaktır. — Fakat bu "düş", bu "Umit" şimdiye dek bir türlü gerçekleşmedi. Filistinliler işgal edilmis topraklardaki vatanlan- na bir türlü kavuşamadılar. Şimdiye dek gerçekleşmeyen bu düşün, savaş sonrası Ortadoğu- su'nda gerçekleşeceğini garanti- leyen faktör nedir? MAHFUZ — Tabii ki savaş- tan çıkan derslerden biridir bu. Bu savaş tsrail'in öteden beri sa- vunduğu temel tezi boşa çıkan- mıştır. tsrail öteden beri kendi güvenliğini teminat altına almak için o topraklara ihtiyacı oldu- ğu tezini savunur. Bu tezin şim- di tamamen boş bir tez olduğu anlaşılmıştır. Çünkü Saddam'- ın attığı füzeler tsrail'in kalbini vurmuştur. Dolayısıyla tsrail ar- tık bu mazerete sığınamaz. — Siz bu ulkede daima, ba- ABD ve tngiltere'de bulduğu- muz gibi Türkiye ve Mısrr'da da buluyoruz. — Öyle bile olsa sizce bu ye- terli mi? MAHFUZ — Hayır yeterli demiyorum, ama en azından bunlar olmalı diyorum. Bu un- surlar başlangıç için önemlidir; gerisi kultür düzeyinin artmasıy- la gelir. — Batı'da tslamın bahçesin- de demokrasinin yeşermeyecegi- ni düşünen pek çok aydın var. MAHFUZ — Bu görüse ke- sinlikle katılmıyorum. Size az önce söylediğim gibi tslam top- lumunun özunde "şûra" gibi önemli bir demokrasi kavramı vardır. tslam temelde demokra- siye karşı değildir. — tslami köktencilik Mısır'- ın en büyük sorunlanndan biri- ni oluşturuyor. İslami kökten- cilik Mısır'da demokrasinin karsısına çıkan en bu>ük tehdit- lerden biri olarak göriilüyor. Siz MAHFUZ ARTIK SEYAHAT ETMTYOR — Necip Mahfuz, arkadaşunız NUgün Cerrahog- lu'na artık seyahat etmekten nefret ettigi için Nobel ödülünü bile almaya gitmediğini anlaüyor. Kapısuda ise sürekli Batılı TVciler söyleşi yapmak için bekliyor. Necip Mahfuz "îslami toplumun kökünde zaten belli bir demokrasi anlayışı vardır" diyor. îslamcı yapıdaki "şura"yı buna örnek gösteriyor ve Batı'run "îslam demokrasiye karşıdır" yargısma katılmadığım söylüyor. Mahfuz'a göre asıl önemli olan, bir ulkede söz ve basın özgürlüğünün bulunması. öykü kitaplan olduğunu söylü- yor. Ama yazarlann hiçbirinin adını hatu-lamıyor. "Yahuz" di- ye ekliyor, "Bu öykülerin her birini çok sevmiştim. Hepsi de edebiyatın çok iyi öraekleriy- di..." tster istemez lafa Körfez sa- vaşı ve savaş sonrası Arap dün- yası ile giriyoruz... — Körfez'deki savaşa tepki- niz? MAHFUZ — Tabü ki büy-ük bir üzüntü... Savaşların hepsi hazindir, ama bu kez katlı bir üzüntü yaşadık. Saddam'ın yaptıklarına, Irak'ın başına ge- lenlere çok üzüldük. — Savaş sonrasının Ortado- ğusu'nu nasd değeriendiriyorsu- nuz? Savaş bitti, ama banş ya- pılmadı. Ortadoğu'da temel ba- n değişiknkier olabUecegine, Or- tadoğu'nun şartiarının gerçek- ten değişebUeceğine inanıyor musunuz? tyimser misiniz bu konuda? Diktadan hayır gelmez MAHFUZ — Evet. Çok iyimserim hem de. Ben bu sava- şın Arap dünyası için büyük bir ders olduğunu düşünüyorum. Bu savaştan çıkanlan ders "dik- tatörlerden hayır gelmez" der- sidir. Bu dersi sokaktaki adam dahil herkes algılamıştır. "Dik- tatörlerden sakının " dersiyle birlikte "Saldırgan mahiyet ta- şıyan her türlü silahlanmadan kaçınmak gerekir" dersi de ge- ne bu savaştan çıkanlan sonuç- lardır. — Filistinlilerin kaderini na- sıl görüyorsunuz? Sizce Filistin- liler bir vatana kavuşacak mı? MAHFUZ — Gerçek bir ba- nş için önümüze bundan daha büyük bir fırsat çıkacağını dü- şünemiyorum. Filistinliler, Ba- şından beri tsrail'le barışı sa- vundunuz. Neden? MAHFUZ — Çok basit. Kıt kaynakların kalkmmamıza git- mesini istedim. Silahlara değil. — Savaştan çıkanlan ilk ve en önemli dersten söz ederken bunu "Oiktatörlere hayır" ola- rak özetlediniz. Savaş sonrası Ortadogusu'nda hiçbir şeyin ay- nı kalmayacagını; böigenin ister istemez bir demokrarjkleşme sü- reci içine gireceğini iddia eden- ler var. Sizce Ortadoğu'da ger- çek bir demokratikleşme ger- çekleştirilebilir mi? Demokrasi rejimi tslamla bağdaşabilir mi sizce? İslamda şûra var MAHFUZ — Gayet tabii ki evet. tslami toplumun özünde zaten belli bir demokrasi anla- yışı vardır. "Şûra" dediğimiz şeydir bu. İslam temelde de- mokratik bir yapıya sahiptir. Aynca bugün aralannda Türki- ye ve Mısır'ın da bulunduğu pek çok Islam ülkesi aynı za- manda demokratik rejimlerle yönetilmektedir. öyle değil mi sizce? — Türkiye'deki pek çok ay- dın Türk demokrasisini yeterli bulmuyor. Batı demokrasileriy- le karşılaştınldığmda pek çok eksiklerimiz var. Sizce Mısır'da gerçek bir demokrasi olduğu söylenebilir mi?. Pratikte bir tek parti ülkesi olan Mısır'daki re- jim için "demokrasi"dir dene- bilir mi? MAHFUZ — önemli olan il- la ki Batı demokrasisine sahip olmak değil. Önemli olan ne tip olursa olsun bir tür demokrasi- ye sahip olmak. Önemli olan ul- kede söz ve basın özgürlüğünün bulunmasıdır. tnsan hakianna saygı gösterilmesidir. Bunu bu radikal tslamcı akımlar hak- kında ne düsünüyorsunuz? MAHFUZ — Evet doğm. ts- lami köktenciler demokrasi is- temiyor. Ve iktidan ele geçir- mek peşinde koşuyorlar. Ama pek güçlü değiller. Mısır'daki radikal tslamcı çevreler bir azın- lığı temsil ediyor. Köktenciler azınlık — Radikal İslamcılann bir azınlık olduğunu hangi veriye dayanarak söyleyebiüyorsunuz? Bunun aksini iddia edenler de var çünkü. MAHFUZ — tslami kökten- ciler, nüfusun küçük bir yüzde- sini temsil ediyor derken, size bunu herhangi bir somut veri- ye dayanarak söylemiyorum. Böyle bir veri yok çünkü. Ama Mısır'da büyük çoğunluğun hü- kümet ve Wafd Partisi içinde ifadesini buian mevcut düzen- den yana olduğunu düşünüyo- rum. Yazüarımda da daima her gö- rüşten partilerin kurulması ge- rektiğini vurguluyorum. Bu mümkün olduğu takdirde, se- çimler gerçek sonucun ne oldu- ğunu tayin edecektir. Özgür se- çimler, sizin sorunuzun cevabı- nın gerçek anlamda ne olduğu- nu da verecek olan tek mezüre- dir. — Bir an için Mısır'dan uzak- laşahm. Suudi Arabistan ve Ku- veyt gibi şimdiye dek şeyhlerle yaşamış ülkelerin de demokra- siye yönelebileceğine inanıyor musunuz? MAHFUZ — Onlar da ken- dilerine göre bir çeşit bir kabile demokrasisi bulacaklardır. — Sayın Mahfuz, demokrasi özgür seçiraler, özgür basın, öz- gür sendikalar, çok sestilik ve fi- kir özgürlüğü, eleştiri ozgürlü- ğü anlamına geliyor. Sizin "bir çeşit bir kabile demokrasisi" adını verdiğiniz sistemde bu öz- gürlüklerin hangisi yaşayabilir? Dikta badire getirir MAHFUZ — Evet onlann ki garip bir toplum. Ama neti- cede önemli olan başiannda bir diktatör bulunmaması. Dikta şartlarında yaşamamaları. — Siz diktatörlükten nefret ediyorsunuz... MAHFUZ — Evet diktatör- ler sadece badire getiriyorlar. — Siz aslında otoriteden de hoşlanmıyorsunuz. '50'lerin so- nunda yazdığınız "Gebelawi'- nin Çocuklan" kitabında tann otoritesini ve bir anlamda dik- tatörü öldüruyorsunuz. Bu ki- tap, Mısır gibi çok tutucu bir toplum için çok hayret ve tepki uyandıncı bir mesaj taşımıyor mu? Bu şekiide geleneksel de- gerlere ve otoriteye şiddetli bir saldında bulunrnuş olmuyor musunuz? MAHFUZ — Evet doğru bu söylediğiniz. Ama ben gelenek- sel değerlere ve otoriteye yalnız "Gebelavvi'nin Çocuklan"nda değil, pek çok kitabımda saldır- dım. Hemen hepsinde yaptım bunu. — İslami köktencilerle başı- nız derde girmedi mi? MAHFUZ — Onlar beni din- siz, yoldan çıkmış sayıyorlar. — Evet, üç dinin peygamber- leri Musa, tsa ve Muhammet ile tannya ilişkin bir alegoriden oloşan "G«belawinin Çocukla- n", Mısır'da "ulema" tarafın- dan yasaklanmış. Yalnız Lüb- nan'da Arapça olarak basılan kitap Mısır'da bep sansure ug- ramış... Yanlış yorumlandı MAHFUZ — Evet kitap ola- rak Mısır'da yayımlanması ya- saklandı, ama "El Ahram", "Gebelawi'nin Çocuklan"nı 30 yıl önce tefrika olarak basü. Ki- tabın bütünü tamamıyla tefrika edildi. Ne var ki "El Azhar" (üniversitesi) uleması kitabı yan- lış yorumladı. Onlar bu kitabı bir sanat eseri ya da roman ola- rak değil de bir tarih kitabı okurmuşcasına yorumladılar. O dönemin hükümeti de bunun sorun haline gelmesini istemedi- ği için konuyu ulema ile tartış- mamı önledi. Bana sadece bu yapıtımın Mısır'da yayımlan- mayacağını; fakat Mısır'dan başka her yerde yayımlayabile- ceğimi söylediler. — Kendi kitabınızın, kendi ülkenizde yayımlanmaması sizi rahatsız elmedi mi? MAHFUZ — Gayet tabii ki bu kitabı da, diğer kitaplanm gibi Mısır'da yayımlayabilmek ve tartışabilmek istiyorum. Ama henüz bu fırsat elime geç- medi. — Tüm yaşamınız boyunca Yemen ve Yugoslavya'ya yaptı- ğınız iki gezi dışında hiç seyahat etmediğiniz söyleniyor. Doğru mu bu? MAHFUZ — Evet Kahire'- den hiç ayrılmıyonım. Seyahat etmeyi çok sevdiğim yıllarda bu benim için gerçekleştirilmesi olanaksız bir düştü. Şimdi tabii öyle değil. tştediğim yere gide- bilirim. Ama bu sefer de ben se- yahatten nefret ediyorum. Ha- yat böyle işte. — Evet, kitaplannızın hemen hepsinde Kahire'yi anlatıyorsu- nuz. Karakterleriniz hep Kahi- re'nin içinden çıkryor. Sizin için Kahire'nin büyüsü neden kay- naklanıyor? Kahire ve Nil MAHFUZ — Tabii ki çok özel bir bağ bu. Ben eski Kahi- re'nin içindeki Hüseyin yöresin- de doğdum. Bu doğduğum yer- leri çok seviyorum. Bütün dün- yarru Kahire ve Nil oluşturuyor. Evet çok seviyorum bu toprak- ları... — İslam başlangıç dönemin- de büyük bir kultür yaratabildi. Endulüs tspanyası'nda bir çeşit rönesans yasadı. Ama Dutun bunlar geride kaldı. Yaşadığı- mız modern çağda tslami kultür dünyası, girdigi çöküş dönemio- den kendini kurtaramadı. MAHFUZ — Ben tslam'ın yüreğinde bu uyamş gücünün olduğuna inanıyorum. Böyle bir uyanışın gerçekleşmesi, Batı dünyası ve Batı uygarhğıyla ku- rulan bağlar sayesinde olacak- tır. tslamın yeniden uyanışı Batı kültürüyle temastan geçer. Ba- tı ile diyalog, bu uyanışın temel şartıdır. — Ama tslam, Batı'yla diya- log kurmakta büyük güçlük çe- kiyor. Hatta kısaca diyalog kur- makta güçluk çekiyor. Batı ço- ğu kez İslamcı çevrelerde İsla- mi degerleri yodaşüran bir karşı güç olarak göriiluyor...* MAHFUZ — Evet. Batı bel^ ki değerlerimizi değiştiriyor, ama bunları yok etmiyor. De 1 ğerleri değiştiriyor ve geliştiri- yor. İslam için ebedi önem ta- şıyan bazı değerler belki değiş- tirilemez ama şunu kabul etmek gerekir ki tslami toplumun pek çok yüzeysel değerleri de var. Bu değerler değişmelidir. Neden değişmesinler ki? Atotn mucidi intihar etti • ITHACA (AA) — Amerika'nın atom bombasmın geliştirilmesi çalışmalanna katılan Profesör Henry Hansteen, 86 yaşında intihar etti. Profesörün kızı Beatrice Borwnell, son yıllarda depresyon geçiren babasının, Ithaca'daki (New York eyaleti) Cornell Üniversitesi kampusunda bir köprüden atlayarak caruna kıydığını açıkladı. Hansteen, Columbia Üniversitesi'nde nükleer fizyon (atom çekirdeğinin parçalanması) konusunda Enrico Fermi başkanlığında yürütülen çalışmalara katılmış, bu çaüşmalar sonunda ABD atom bombası yapmıştı. Melvin Jolınes Dostluk Ödülü • ANKARA (AA) — Lioness yönetim kurulu çevresince düzenlenen Melvin Johnes Dostluk ödülü'nü kazananlar belli oldu. Basın dahnda gazeteci yazar Mehmet Ali Birand, sanat dalında Yıldız Kenter, bilim dalında Prof. Dr. Türkân Saylan, uluslararası ilişkiler ve politika dalında Prof. Dr. Duygu Sezer, Lions'un en büyük ödülü Melvin Johnes ödülü'ne layık görüldüler. Ödüller, yarm Marmaris Grand Azur'da düzenlenecek törenle sahiplerine ' verilecek. 2.5 tnilyar talihlisi • İSTANBUL (AA) — Milli Piyango'nun 23 nisan çekilişinde 2.5 milyar lira kazanan emlakçı Nevzat Baydar, "Büyük ikramiyenin bir gün bana çıkacağını biliyordum" dedi. Milli Piyango'nun 23 nisan özel çekilişinde gezici bayiden aldığı 323725 numaralı yarım biletine 5 milyar lira isabet eden emlakçı Nevzat Baydar, 2.5 milyar lira tutanndaki çekini aldı. 20 yıldır aralıksız bilet aldığını belirten Nevzat Baydar, parayı ilk etapta bankaya yatıracağını, daha sonra çeşitli işler kurmayı planladığını söyledi. Atatürk'lü binlikler • tSTANBUL (UBA) — Başbakanlık Darphane Genel Müdürü Salih Yardımcı bin üralıklann Atatürk'süz basılması uygulamasına son verilerek Atatürk'lü basımına geçildiğini söyledi. Genel Müdür Yardımcı, "Ajansınız tarafından verilen ve gazetelerde çıkan Atatürk'süz bin liralıklar haberi doğrudur. Gerçekten bin liralıklardan 500 bini Atatürk'süz basılmıştır. Bunu çevre yıh ve çevreye duyarlıhk gerekçesiyle yapmıştık, daha sonra yeniden Atatürk'lü bin liralık bastık. Halen piyasada bulunan bin liralıklar Atatürk'lü bin liralıklardır. Özel nedenle Atatürk'süz basılan bin liralık uygulamasına son verilmiştir" dedi. 19 milyar ımuttuk... • ANKARA (AA) — Milli Piyango'da geçen yü toplam 19 milyar liralık ikramiye, talihlileri tarafından alınmadı. Daha önceki yıllarda da görülen "ikramiye unutkanbğı", 1 trilyon 32 milyar liralık ikramiyenin dağıtıldığı 1990 yılında 19 milyar liraya ulaştı. Talihlilerin ikramiyelerini ahnak için bir yıl süreleri olduğunu hatırlatan yetkihler, bu sürenin dolması ile ikramiyelerin "zaman aşımı"na uğrayacağına dikkat çektiler. Unutulan paralann genel müdürlükçe, Sav-unma Sanayii Destekleme Fonu ve Hazine'ye aktınldığı kaydedildi. Neo-Nazi lider öldü • KASSEL (AA) — Almanya'da genç kuşak Neo-Nazilerinin lideri 35 yaşındaki Michael Kuehnen dün öldü. Almanya'nın Kassel kentindeki belediye hastanesinde ölen Kuehnen'in, ölüm sebebi açıklanmadı. Ancak liderin yakın çevresinden bazı kaynaklar, Kuehnen'in AIDS'ten ölmüş olabileceğini belirttiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle