22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ÇUMKURİYET/1 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 22NÎSAN1991 Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim Sekiz yılhk zorunlu eğitim konusunun, politika dahil, her türlü baskıdan anndınlmış olarak uygulanmasını desteklemek ve sağlamak, aklın, mantıgın ve içtenlikli yurtseverüğin gereği olmahdır. CEMAL ALPMAN Emekli M. Eğitim Müfettişi Tbplumu oluşturan bireylerin en azından se- kiz yılhk bir eğitimden geçirilmeleri gereği, dünyanın hemen bütün ülkelerinde uygulanan bir süre olduğu halde, Türkiyemiz'de bu ko- nuda denenen girişimJer, her defasında sistemli bir dirençle karşılaşmış ve bugün de etkin ro- lünü sürdûren köktendinci kesimin çabası ile kâgıt üzerinde kalmıştır. Sekiz yılhk temel eği- timin bu acıkh serüveni, bir yönü ile yetmişli yıllara kadar uzarunaktadır. Yıllardır engelleniyor 1971 yıhnda o zamanki iktidann hükümet programının milli eğitim reformuna ilişkin bö- lümünde öngörülen "imam hatip okullannın ortaöğretim sistemine uyacak biçimde ıslah olunması" hususundaki direktifini ele alan M. Eğitim Bakanlığı, bu okulları, ortaokula da- yalı meslek okulları olarak yeniden düzenle- yen bir karar almıştı. Talim ve Terbiye Kuru- lu'nun 4.8.1971 gün ve 225 sayılı bu İcararı ile imam hatip okullannın otta kısımlanmn belli bir süre içinde tasfîye edilerek kaldırılmaları bir plana bağlanmıştı. Ancak kararın yayım- lanması ile birlikte dinci çevrelerin, dernekler, vakıflar ve sayısız yayın organları ile başlat- tıkları kampanya, amacı çarpıtıcı bir doğrul- tuda sürdürühnuş, kararın bu okulların kökü- nü kurutmak amacına yönelik olduğu propa- gandası ile çürütülmesine çalışıhnıştır. Hatta kampanya, kararda imzaları bulunanlann, ya- yın organlarmda teşhir yoluyla lanetlenmele- rine kadar vardırılmıştı. Sonuç olarak eğiti- min politikadan bir türlü kurtarılamaması gerçeği de eklenince uygulama askıya ahndı. Bir süre sonra bakanhk 28.4.1972'de valilik- lere gönderdiği 3556 sayıh bir genelge ile ko- nuyu canlandırmak istemişse de bu girişim- den de bir sonuç ahnamamıştır. Bu başarısız- lığın asıl kaynağı ve nedeni, Türkiye'de eğitim ve öğretimin laik temele dayatılmasmı sapta- yan ve bu niteliğiyle devrim yasalarının başh- cası olan 3 Mart 1924 gün ve 430 sayılı "Tevhid-i Tedrisat = Eğitim ve öğretim Birli- ği Yasası"nın, zaman içinde ötesinden berisin- den kemirilerek yıpratılmasında ve işlemez ha- le getirilmesinde yatmaktadır. Aradan bir süre geçtikten sonra 1973 yıhn- da bakanhkça milh eğitimin bir tur anayasası niteliğinde hazırlanıp hükümetin TBMM'ye sevkettiği "Milli Eğitim Temel Kanunu" ile bir yandan eğitimin laikliği ilkesini perçinlemek öte yandan 8 yıllık temel eğitimin bu büyük engelini etkisiz kılmak üzere tutarlı bir giri- şimde daha bulunulmuştur. Tasanda, temel eğitimin sekiz yılhk bir süreyi kapsaması, Türk çocuğunun, ancak bu sürede yaşama ve üst öğrenime hazırlanabilecek bir düzeye getiri- lebileceği öngörülmüştür. Yine bu tasanda o zamana kadar hayli erozyona uğratılmış olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun onarılması da düşünülmüş, bu amaçla imam hatip okulla- nnın eğitim düzenimizde neden olduğu genel ve dinsel eğitim ikiligini önleyici bir sınır içi- ne ahnması öngörülmüştür. Teokratik düzenciler... Ne var ki hükümet tasansında imam hatip okullannın Eğitim Birhği Yasası'nda saptanan sınırlar içinde M. Eğitim Bakanlığı'nca imam ve hatip yetiştirilmek üzere, yalmz erkekler için ayn okullar olarak açılacağını belirleyen mad- de, Milli Eğitim Komisyonu'nda özü, anlamı ve amacı yönünden tamamıyla değiştirilmiş- tir. Şöyle ki bu okullara lise statüsü kazandı- rılmış, ayn okullar ohnası bir yana, ortaög- retim sistemi içinde hem mesleğe, hem yük- sekögrenime hazırlayan okullar haline getiri- lerek kanunlaşması sağlanmıştır. 1739 sayıh Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 12. madde- siyle çelişkili bir hal alan bu madde, onanl- ması düşünülen Eğitim Birliği Kanunu'nda, aslında daha da büyük bir yara açmıştır. Özet olarak eğitimde imkân ve fırsat eşitliği ilke- siyle savunulan ve masum gibi gösterilmeye çalışılan bu madde, ruhu ve özellikle seçilmiş sözleriyle Türk toplumunu çeşitli yollardan te- okratik duzene sürüklemek isteyenlerin özlem ve umutlan için eğitimden geçen en elverjşli kapıyı ardına kadar açmıştır. Sonuç olarak da mezunları için imamlık ve hatipliğin artık ikinci plana itildiği bu madde ile bugün, başta genel idare, güvenlik, hatta eğitim olmak üzere, bütün kamu sektörlerin- de köprü başlanmn bu kanaldan yetişenler tarafından tutulması sağlanmıştır. Bu duru- mun, ulkemizde her gün ornekleri yaşanan ve bütunlüğümuzu zedeleyen pek çok olaylara neden olduğu artık yadsınamaz bir düzeye ulaşmıştır. Eğitimle ilgili her çağdaş atıhmda karşılaşılan direnmeler hep bu kanaldan kay- naklamr olmuştur. Nitekim bir örnek de TÜSİAD'ın raporu vesilesiyle yaşanmıştır. Deneyimli ve her yö- nü ile yetkili bir eğitimci olan Sayın Zekâi Bal- oğlu tarafından hazırlanan bu raporda, din- sel eğitimin, eğitim ve öğretim sistemimizde gittikçe genişleyerek yarattığı ikilihk, eğitimin laikliği ilkesi karşısında irdelenmiş, buna hiç değilse bir sırur tanınması gereksinimine deği- nilmiş ve bu konuda bir düzen değişikliğine gidilmesi önerilmiştir. Çok yerinde olan bu ta- nımlama ve öneriler de her girişimde olduğu gibi yine dinci çevrelerin telaşlı direnmelerine neden olmuştur. Bu rapora karşı açılan yaylım ateşi henüz sönmemişken, bu kez Milli Eğitim Bakanhği'nca zorunlu temel eğitimin sekiz yıla çıkarılması ile ilgili çalışmaların kamuoyuna yansıması ile alevlenmiştir. Özellikle sağcı ve dinci basının bu hareketi, Kuran kursları ve imam hatip okullarına karşı bir tuzak olarak niteleyen yayınları, bu girişimi de daha doğar- ken, düşunceden eyleme gecirilmeden boğmak amacına yönelmiştir. Tıpkı yetmişli yıllarda imam hatip okullarının orta kısımlarının tas- fiye edilmesi girişiminin önlenmesinde uygu- lanan yöntemler yine gündemdedir. Çünkü se- kiz yıÜık temel eğitimle ortaokul ortadan kal- kacaktır. Gözlerini Kuran kurslannda açan ve şartlanmış olarak imam hatip okullanmn or- ta kısunlannda öğrenimlerini sürdûren küçük- lerin körpe beyinlerini yıkama kolayhğı böy- lece ortadan kalkmış olacaktır. Son verilere göre okul ve oğrenci sayıları gerçek gereksi- nimi çok çok aşan bu kurulaşlar, böyle bir uy- gulama ile bu şartlanmış kaynaktan yoksun kalacaklardır. Bu, onlar için az kayıp değil- dir. Ancak sekiz yıllık zorunlu temel eğitime duyulan gereksinim böyle sanıldığı gibi gizlen- miş bir nedenden değil, toplum olarak çok geç kaldığımız dünya ve hele katılmaya can attı- ğımız Avrupa Topluluğu ölçülerine göre yaya kaldığımız eğitim düzeyimizi bu standartlara ulaştırmak zorunluluğundan kaynaklanmak- tadır. Toplumlar artık sadece bireylerinin okuma- yazma oranı ile değil, bunu bir araç olarak kullanıp edindiği bilgi, beceri, davramş ve ahş- kanhklarla kendisi ve toplumu için yararh, ya- ratıcı ve üretken yurttaş olarak yetişenlerin ço- ğunluğu ile değerlendirilmektedir. Bu nitelik- lerin öyle beş yılhk ve arkası gelmeyen bir eği- timle kazanılması olası değildir. Bu gerçeği kavramayıp beş yılhk zorunlu eğitimle yetinen sayıları çok az ve çoğu az gelişmiş ülkelerin arasında ne yazık ki biz de varız. Sonuç Bir yandan dünya standartlarına göre, geri kalmış, az gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler ka- tegorilerinin neresinde olduğumuzun hesabı içinde ve bunun içimize işleyen kompleksi ile kıvranırken, insanımızı daha nitelikli ve kali- teli yetiştirmenin önlemlerini engelleme>- e ça- lışıyoruz. Hem de ne için? Sanki geri kalmış- lık tutsâkhğını sürdürmek için... Sekiz yılhk zorunlu eğitim konusunun, po- litika dahil, her türlü baskıdan anndırılmış olarak uygulanmasını desteklemek ve sağla- mak, aklın, mantıgın ve içtenlikli yurtsever- liğin gereği olmahdır. 'TEN EVET/HAYIR Biraz Saygı! Okurlar gerçek sanmışlar! Telefon eden edene, mektup- lar da ayn!.. Gazetemizde çıkan "Ata'nın evlilik krizi' ve 'Ata- türk'ü insani olarak göstereceğim' başlıklı yazılar... Bay Ha- lit Refiğ, Bay İsmet Bozdağ'ın Atatürk ve Latife' adlı kitabın- dan yararianarak bir film çeviriyormuş. Kültür Bakanlığı da bu film için dört buçuk milyar TL ödeyecekmiş. Bay Refiğ şimdi Atatürk'ü ve Latife Hanım'ı oynayacak sanatçılar arı- yormuş. Atatürk'ü 'insan' yanıyla beyazperdeye yansıta- cakmış!.. Bay Halit Refiğ daha önce 'Yorgun Savaşçı' romanını TV için çevirmişti. Biz daha düşüncemizi söylemek fırsatını bu- lamadan film ortadan kaldırıldı. Kimbilir o filme de TRT kaç milyon ödemiştir. Neden çevirtiıier, sonra neden yayımlamaz- lar? Madem ki Atatürk'ü 'sarı paşa', İngilizlerin adamı olan san paşa' diye suçlayan Kemal Tahir'in romanını TV ekranı- na yansıtmak istediniz, bari bu tsteğtnizi gerçekleştirseydi- niz! Şimdi de Atatürk'ün Latife Hanım'la evliliğini ve boşanma- sını Türk halkına sunacaklar. Bu bir tarihsel olaydır. Mustafa Kemal Paşa İzmir'i kurtaran ordulanyta birlikte bu güzel kente gelir, Uşaklı'ların köşkünde konuk edilir. Evin aydın, okumuş kızı Latrfe'yle ilişkı kurar, sonra da evlenır. Ama birkaç yıl sonra Latife Hanım'la geçinemeyeceği anlaşılınca ondan aynlır. Bu olay Atatürk'ü önemli olçüde etkılememiştir. Sonu olmayan bir evlilikten kısa sürede kopmasını bilmiştir. Atatürk'ü, yal- nızca Latife Hanım'la evliliğini gündeme getirerek. ustelık de gerçeklere uygun olup olmadığı kuşkulu bir ismet Bozdağ kitabına dayanıp "Ben Atatürk'ün 'insan' yönünü gösterdim" demek anlamsız bir sözdür. TRT'nin Necati Cumalı, Recep Bilginer, Orhan Asena, Güngör Dilmen, Nezihe Araz, Tarık Bugra, Turan Oflazoğ- lu, Ziya Öztan gibi yazarlara hazırlattığı 'Atatürk' dizisinin ilk yapıtı olarak 'Atatürk ve Latife'nin TV izleyicılerine sunulma- sının nedeni anlaşılamıyor. Atatürk gibi bir insanın yaşam se- rüveninin en önemli bölümü bu mudur? Hem bir büyük adamın yaşamını anlatırken belli bir kro- nolojik sıra izlenmemeli mi? Atatürk'ün savaşlarını, devrim- ci atılımlarını bir yana bırakıp yalnızca Latife Hanım'la yarım kalan evliliğini perdeye yansıtmakta özel bir amaç mı var? Demokrat Parti döneminde Bursa Çelik Palas Oteli'nin mü- dürlüğünde bulunan İsmet Bozdağ Atatürk ve Latife' diye bir kitap yazmış. Bu kitabı yayımlandığı sıradaokumuştum. Bir- takım soylentiler, birtakım kulaktan duyma, çoğu uydurma öyküler... Bay Halit Refiğ, en başta bu kitaba dayandığım söy- lüyor. Latife Hanım yaşamöyküsünü yazmış, bütün bu evlilik serüvenini açık açık anlatmış olsa bile yine de Atatürk'ün ki- şiliği belgesel biçimde ortaya çıkmış sayılabilir miydi? Üste- lik Latife Hanım yaşamının sonuna kadar bu konuda ne bir şey soyledi ne de yazdı. Hemen bütün belli başlı gazeteler Latife Hanım'a büyük ücretler önerdiler anılarını yazması ya da anlatması için... Ama Latife Hanım hiçbırini kabul etme- di. Yaşamının en önemli bir bölümünü yalmz kendine sakla- <*•• Bu yüzden İsmet Bozdağ'ın ya da başkalarının bu konu- daki sözleri, anılan, savtarı hiçbir temele dayanmaz. Latife Hanım pencereden 'Kemal ayıp değil mi, askerlerle konuşuyorsun" demiş, yatak odasından topuklarını vurarak Gazi'yi yanına çağırmış, politikaya atılmak istemiş de Atatürk engel olmuş! Bunlar, yıllar yılı orda burda söylenen birtakım dedikodulardır. Atatürk'ü küçültmek, önemsizleştirmek amacı taşıyan insanların yakıştırdıklarıdır. Şimdi Halit Refiğ gibi bir yönetmen, kalemi eline alıyor, büyük ölçüde İsmet Bozdağ- ın kitabına dayanarak Atatürk'ün evlilik yaşamını halkımıza sunuyor. Dört buçuk milyar lira öde, sonra da Atatürk gibi bü- yük bir insani 'insan olarak gösteriyorum' diyerek ona iste- diğin biçimi ver! Günlerdır telefonlarla, mektuplarla okurlarımız tepkilerini belirttıler. Büyük insanların yaşamlarını her yönden göster- mek gerekır. Ama Türkiye'nin kurtarıcısı, bugünkü uygartop- lumun yaratıcısı bir büyük insani yalnızca sonuçsuz kalmış bir evlilik serüveninin kahramanı olarak göstermek yanlıştır. Hem de TRT'nin elinde Atatürk'le ilgili daha birçok değerli senaryo çalışması varken! Bu işte iyiniyet aranmaz elbette! Atatürk de ağlardı elbet! İçkı de içer, sarhoş da olurdu! Ba- şarısız bir evlilik de yapar, sonra pişmanlık duyardı! Bunlar Atatürk'ün kişiliğinin en önemsiz ayrıntılarıdır. Önemli olan, Atatürk'ün gerçek kişiliği, gerçek büyüklüğü, gerçek insan- lığtdır. Klm ne derse desin, TRT'nin de, bu filmin senaryosu- nu yazan, sonra da filmi yöneten kişinin de, onlara destek verenlerin de Atatürk'ün anısına saygılı bir davranışta bulun- dukları söylenemez. 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR KARS SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN Sayı: 1990/396 Davacı hazine tarafından davalı Kemal Erban aleyhine açtığı Kars Merkez lstasyon Mahallesi 154 ada, 284 parseide kayıtlı bulunan ta- şınmazın askeri yasak ve güvenlik bölgesi içinde kaldığından bahisle tapunun iptali ile hazine adına tapuya tescihni talep etmış olup ara- malara ragmen davalı Kemal Erban'a dava dilekçesi ve duruşma gü- nü tebliğ edilmediğinden. dava dilekçesinin tebliğı ile duruşmanın atılı olduğu 14.5.1991 günü saat 09.00'da tüm delillerıniz ile birlikte du- rujmaya katılmanız, kaulmadığınız takdirde duruşmaya gıyabınız- da devam edeceği tebliğ olunur AINMA îstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı da yapmış olan rahmetli Emekli Orgeneral REFİK TULGA'yı Dünyamızdan ayrıhşının 10. yıhnda, artan bir sevgi ve özlemle, anısı önünde derin saygılanmızla eğilerek yürekten anıyoruz. Sonsuzluğun ak evreninde rahat uyumasını bir kez daha dileyerek... TULGA AİLESİ ADEVA: JALE TULGA-NİMET AKINCI BENZERİ YOK... Bir çağlayan kıyısmda, Bülbül seslerıyle. Bahann çılgınlıklannı yaşayacak. Canlı alabalıklarla, Dınlence dopıngı alacaksınız BENT OTEL (Alünoluk) Tcl. (671)-61070-61553 İst. 1423003 OT Oksı/en yoğun/uğunda dunyada ıhncı. sı/ır havo özelhğırmzı fcoruyoruz Doğal oksijen çadmnda ENERJİ DOPİNGlalmarun tam zamant İhtiyaçtan satılık daire! İncirli Cad. İhsan Kalmaz Sok. 4/A'da 3 oda, 1 hol kaloriferli hidroforlu yarı bodrum daire. Tel.: 561 27 70 İSTANBUL VALİLİĞÎ'NDEN îl İdare Kurulu'nca venlen 2.1.1991 gün ve 10 sayılı karar müşteki Muzaffer Sezen'e tüm aramalara rağmen tebliğ olunamamıştır. 2201 sayılı Teblıgat Kanunu hukumlerine göre muhatabına ilanen tebliğ olunur. Basm: 23893 OKURLARA. OKAYGÖNENStN 2000'lerde Gazeteci r eknotojik gelişmelerin hızı içinde sık sorulmaya başlanan bir soru var: Geleceğin gazetesi nasıl olacak, geleceğin gazetecisi ne yapacak? Bu sorunun yanrtı bir yandan gazetecilik çevreleri ve örgütlerinde tartışılırken özellikle bilim-kurgu yazaharı, geleceğin gazetesi ve gazetecisi hakkında kendi düş güçleri çerçevesinde değişik öngörülerde bulunuyorlar. Amerikalı gazeteci Loren Ghiglione (The Amencan Journalist, 1990 ve Dialogue No: 91-1/1991) bilim-kurgu yazarlannın yapıtlanndan yola çıkarak 21. yûzyılda 3 tür gazetecinin var olabileceğini söylûyor. Birincisi 20. yüzyıldaki meslektaşlan gibi bir insandır, haberteri aynı yöntemlerfe toplar ve yayar; ikincisi bir robottur, ya etten kemikten gazetecinin yerini alacaktır ya da onun en yakın destekçisi olarak çalısacaktır; üçüncüsü haber tüketicisinin bizzat kendisidir, teknolojinin büyük olanaklannı kullanarak kendi kendisinin gazetecisi olacaktır. Geleceğin gazetecisinin belki de en kötümser örneklehnden biri de George Orv/elhn romanı "1984"teW Büyük Birader'dir; bütün haberleri o verir, bütün iletişim ağının tek egemenidir, sürekli dezenformasyonla insanların boyun eğişini güvenceye alır. Robert Silverberg adlı bir yazar da 1972'de yayım/anan "Sabahki Gazetede Ne Vardı"romanında geleceğin New Ybrk Times Gazetesi'ni olaylan 9 gün önceden haber veren bir gazete olarak anlatır. Kendi kendinin gazetecisi olan haber tüketicisinin geniş anlatımı da Frederick William'ın "The Communications Revolution" kitabında yapılır: Dünyada yaşayan her insan, bileğinde bulunan bir aracı kullanarak bir uydudan bağlantılar sisteminden yarahanır ve dünyadaki tüm diğer insanlarla ilişkiye geçebilir; bu araç sayesinde bütün verilere de ulaşabildiği için kendi kendisinin gazetecisi olmaktadır. Teknolojideki değişimin gazeteciliğin niteliği üstündeki etkileri konusunda da değişik görüşler savunuluyor. ömeğin siyasal gazeteciliğin sürekli unsurtanndan biri durumuna gelmiş olan kamuoyu yoklamalan artık anında yapılabilmektedir. ABD'de birçok televizyon istasyonu evlere yerleştirilmiş araçlar sayesinde deneklerin tepkilerini hemen alıp birkaç dakika içinde de istatistikter biçiminde ekrana geOrebilmektedir. Bu hızlı yöntemlerin manipûlasyon ve kötüye kullanım olanaklannı çok arttırdığını savunanlar vardır. Loren Ghiglione "haber-iktidar" ilişkisini de anımsatırken eski Yunan'dan günümüze kadar gelen "Bılmek, iktidar olmaktır" sözünü yinelemektedir. Teknotojik devrimin sonuçlannı bu açıdan tartışanlar yine ikiye aynlmaktadır. İyimserlere göre teknolojik devrim bütün haberlerin ve bilgilerin özgûrce dolaştığı "dünya cennetinin" gerçekleşmesini sağlayacaktır. Kötümserier ise dünyanın yine Marshall McLuhann'ın öngördüğü "büyük köy"e ulaşılamayacağını, çünkü bazı ülkelerin yine "basit haber alıcılan" olarak diğer ülkelere ve uluslarüstü kuruluşlara bağımlı kalacaklarını söylemektedir. 'Gazetecinin ne olacağma ilişkin en kaygılı metinlerden biri Washington Joumalism Review dergisinde Joe Ljogan imzasıyla yayımlanmıştır. Yazar, karanlık geleceği bir polis muhabirinin ağzından şöyle anlatmaktadır: "Meslekteki gelecegimin ne olduğunu bilemiyorum. Duyduğuma göre gazeteciden daha iyi yazan bir bilgisayan tamamlamak üzereymişler. Söylediklerine göre yakında bir çatışma olayından döndüğümde haberi yazmayacak, notlarımı bu bilgisayara olduğu gibi verecekmişim, otomatik yazım yaptıran romancılar gibi haberi bilgisayar yazacakmış. Ben de bilgisayarın ayakçısı olacağım." Bu, bir gazetecinin duygusal tepkisi. Ama ünlü bilim-kurgucu Isaac Asimov hiç de bu kadar kötümser değil. Etten kemikten gazetecilerin anahtar işlevinin süreceğini, çünkü "ilk elden tanıklığın yerini hiçbir şeyin tutamayacağını" söylûyor. VEFAT ve BAŞSAĞLJĞI Üyelerimizden Ferzan Bengi'nin eşi, Gülgün Tetik ve Yalçın Bengi'nin babası NECDET BENGİ Vefat etmiştir. Merhuma Tann'dan rahmet, ailesine üyelerimiz ve camiamız adına başsağlığı dileriz. Cenazesi 22.4.1991 Pazartesi (bugün) öğlen namazmda Erenköy Talip Paşa Camisi'nden kaldınlacaktır. tSTANBUL YELKEN KULÜBÜ YÖNETİM KURULU T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESt DEVLET KONSERVATUVARI MÜDÜRLÜĞÜ (1991-1992) eğitim-öğretim ydında l.Ü. Devlet Konservatuvan'na ön kayıtla öğrenci alınacaktır. Sahne Sanatlan bölumu (Tiyatro, Opera, Bale) lısans devresi aday kayıtları 15 Mayıs-15 Haziran arası yapılacaktır. Adaylann Konservatuvar tam zamanlı mezunu olması veya ÖSS 1. basamak sınavını kazanmış olmaları gerekmektedir. Tam zamanlı müzik ve bale bölümü (orta-lise) aday kayıtları 1-20 mayıs arası yapılacaktır. Adaylann ılkokul mezunu veya 5. sınıf öğ- rencisi olmaları gerekmektedir. Yan zamanlı müzik ve sahne sanatlan bölumüne aday kayıtlan 1-30 mayıs tarihleri arasında yapılacaktır. Aday kaydı için gereken belgeler: 2 resim, ıkâmetgâh, nüfus örneği, öğrenim durumunu bildirir bel- ge. Geniş bilgi İst. Üni. Devlet Konservatuvan öğrenci işlerinden saat 10.00 - 15.00 arasında edinilebilinır. (İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvan - lskele Meydanı - Ka- dıköy) Basın: 23831 İLAN KEŞAP ASLİYE CEZA HAKİMLİĞİNDEN 1990/9 E 1990/48 K 6136 sayılı yasaya muhalefet suçundan sanık Mehmet ve Hava'dan 1954'de olma Keşap ilçesi Düz köy nufusuna kayıtlı Kemalettin Ler- mi hakkında mahkememızin 19.6.1990 tarih ve 1990/9-48 esas karar sayıh ilamı ile 6136 sayılı yasanın 13/1, 3506 SY TCK 36/2, 40 mad- deleri gereğince BtR YIL Hapis ve 40.000 TL. ağır para cezası ile ce- zalandırılmasına karar verilmiş olup karar tüm aramalara rağmen sa- rıığa tebliğ edılememiştir. 7201 sayılı tebligat kanununun 28, 29 ve mütteakıp maddeleri ge- reğince hiıküm ozetının gazete ile ilanına, ilan tarihinden itibaren 15 gun sonra kararın kesinleşmiş sayılmasına ve ilan masrafının sanık- tan tahsil edilmesi hususu ilan olunur. Basın: 23868
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle