25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13NİSAN1991 HABERLER CUMHURÎYET/3 Romancı Orhan Pamuk Iraksınınna gitti, izlenimlerini Cumhuriyet'eyazdı Tann onları unuttuTann onları unuttuğu için Kuzey Iraklı Kürtlerin de bir süre için onu unutmaya karar verdiklerini düşünebilir insan. Kendileri, acıları hakkında bir şeyler yazmak isteyen birini gördüklerinde inançları ve dünya hakkındaki temel düşünceleriyle birleştirerek öfkelerini hırsla dile getirdiklerinde sefaletleri karşısında Tanrı'nın gösterdiği kayıtsızlığı hiç kabullenemedikleri anlaşılıyordu: "Ne yapmışlardı ki Allah onlara bunca cezayı layık görüyordu?" da yürürken hissettiğimiz fela- ket ve kıyamet duygusu bir sü- re sonra bir sabırsızhk ve bek- lenti gerilimiyle yer değiştirdi. Belki de, kamp dışmdaki hayat- tan geldiğimizi hemen anlayan ORHAN PAMUK Dağın zirvesi yakınlannda, 2600 metre yükseklikte konak- layan Kürt sığınmacıları arasın- sığınmacıların meraklı sorula- nyla sürekli karşılaştığımız için: Ne zaman yeterli yiyecek veri- lecek, ne zaman çadırlar gele- cek, ne zaman doktor görüne- cek, ne zaman giyecek dağıtıla- cak, ne zaman bizi aşağıya in- direcekler, bizi oereye götüre- cekler, bizi ne yapacaklar? Yan yana gelip konuşmaya başlayan iki kişiye hemen bir ikinci, üçüncü, dördüncü ekle- niyor ve kısa zamanda efsane- lerin, beklenti umutlannın vehi- kâyelerin paylaşılacağı ve Turk askerlerince dagjtılacak bir çem- ber oluşuyor. Once yaşadıklan, tanık olduklan ya da ilk ağızdan dinledikleri hikâyeteri anlatıyor- lar: Saddam'ın napalm saldırı- larından kaçarken yalnız malla- rıru mülklerini değil, bile bile en yakınlannı terk eden aileler; terk ettikleri çocuklarınm peşin- den yeniden Irak'a geri dönen- ler; taranma korkusuna karşın sınırın bu yakasına hangi yolla geçtiklerini anlatanlar. Buna he- men efsaneleşen hikâyeler ekle- niyor: Kürt isyanının başarıh ilk giınlerinde ele geçirilen zindan- lardaki çıplak kadınlar; Sad- dam'ın Kürt köylerinden kaçı- np Kuveytli zenginlere sattığı ve daha sonra Irak ordusundaki Kürt askerlerce orada bulunan kızlar; zindanlarda unutulduk- ları için Saddam'a değil hâlâ ik- tidarda olduğunu sandıklan ön- ceki başkan Ahmet Ezhed'e la- net eden gözleri kör edilmiş mahkûmlar... Tabii ki salkım saçak ınsan- larla dolu bu dağ tepesinde sö- zü en çok jedilen kişi Saddam Hüseyin. Ona bir beddua etmek yalnvzca öfke ve çaresizliği dışa vurmaya değil, yenilgi ve sefa- letin nedenleri üzerinde düşün- memeye de yarıyor belki. Hat- ta, diyebiliriz ki, bütün acıların nedeni olarak lanetle tekrarla- nan Irak liderinin adı, bir süre sonra, olup bitenlere sessizce ta- nık olan Tanrı'ya başkaldırma- mak için hatırlanan sihirli bir sözcuk teselli de oluyor. Gerçi, bir aşiret reisi çocuk- ları sapır sapır ölduren soğuk- tan yetişkinleri ekmek kamyon- lan önünde gırtlak gırtlağa ge- tiren açlıktan yakındığı gibi ab- dest almak için temiz su bula- Sığınmacıların en büyük arzusu 49 nolu sınır taşını geçip Türkiye'yegirebilmek Kürtlerin cehennem taşıCELAL BAŞLANGIÇ ÇUKURCA — Hükümet ko- nağının önünde kuyruk olmuş- lardı. Sırası gelince koştu. Biraz ilerdeki kuyruktan aldığı sunger yatak sırtında sallanıyordu Kamyondan uzanan çadın aldı Sevinçliydi. Sonunda bir yatağ ve bir çadın ohmıştu. Çadın güçlükle sırtına vurdu, Yuzün- de mutluluğun titreşimleri var- dı. Yanına biri yaklaştı. Asık bir yüzle bir şeyier fısıldadı kulağı- na. Hıçkınğa boğuldu bir anda. Dizlermin bağı çözüldü. Sırtın- dan yere düşen çadırını güçluk- le tutuyordu. Biraz önceki mutlu adam gitmiş, yerine sanki dün- yanın bütun acılannı taşıyan biri gelmişti. Elindeki çadır, sırtın- daki sunger yatak duştü düşe- cekti. Onları da bırakamıyordu bir türlu. Yüzünü, günlerdir beklediği çadıra kapatmış bağı- ra bağıra ağhyordu. Oğlum ölmüş Çevreden koştular. Adamı yakasından tutup sarsa sarsa "N'oldu" diye soruyorlardı. iki hıçkırığın arasında, "Yukandan haber geldi. Biraz önce oglum ölmüş" diyebildi. Herkesin omzu düştu. Ada- mın yüzu daha da yaşlanmıştı. Yeniden çadın sırtına vurdu. Dizlerinin kınlmasını güçlükle önlüyordu. Hıçkıra hıçkıra yü- rüineye başladı. Sırtında, bir sunger yatakla bir çadın değil, sanki tüm dünyayı taşıyordu ölüm haberinin geldiği "yuka- n"ya doğru yurümeye başladı. "Yukan", yani "49 nolu sınır ta- şfnın olduğu yer. "Yukan", ya- ni iki yüz bine yakın sığınmacı- nın açlıkla, soğukla, karla, çıp- laklıkla, hastahkla ve ölümle buluştuğu yer. "Yukan", yani "49 nolu Kürt cehennemi..." Gerisin geri Çukurca ilçe merkezinden "yukan"ya daracık bir toprak yol çıkıyor. İki kilometre ileride Irak sınırı var; sınırda da "49 nolu taş." Günlerdir yağan yağ- mur, üzerine düşen kar, toprak, yolu balçık çamura döndürmüş. Sınırdaki dağlar insan kaynıyor. tlk grup yaklaşık on gün ön- ce gelmiş şınıra. Sayılan on bin bile yok. Üzümlü'ye, Çığlı'ya ge- len gruplar önce sınırdan içeri alınmış. Herkeste bir sevinç var: "Artık Türkiye topraklannda- yız" diye. Sonra da "49 nolu sı- nır taşı"nın Irak tarafına bıra- kılmışlar. Çukurca yolunda Üzümlü'den göç ettirilen binler- ce insan var. Zap suyunun kıyı- sında tekrar sınır dışı edilmeyi bekliyorlar. Irak sınırının bazı noktaların- dan alınıp tek bir yerden sırur dı- şı edilenler yüz binleri bulmuş- lar. Yağmur yağınca karayolu ulaşımının kesildiği Üzümlu'de, Çukurca yolu üzerindeki Narlı- da da binlerce sığınmacı var. Onlar da '49 nolu cehennem- in yolcusu. Sınıra giden yolda Kürtler ça- mura bata çıka yurüyor. Kimi- nin elinde birkaç parça yiyecek, sunger yatak, çadır var. Kimi de toplanma merkezine eli boş dö- nüyor. Kar, yağmura dönmüş. tnsanların üstleri ıslak. Çocuklar annelerinin, baba- lannın yanında titreye titreye yu- rüyorlar. Çoğunun ayaklan çıp- FERYAT — Inık sıııınndaki Kürtler gerçek bir 'yaşam savaşı' veriyoriaı. (Fotoğraf: AFP) lak. Belinden aşağısı çamur ol- mayan yok gibi. Yardım getiren kamyonlar da güçlükle ilerliyor yolda. Çamura giren, yükünu boşaltıp geri dönemiyor. Yer yer trafik kilitleniyor. Yolda yüru- yenler, bekleyen kamyonlardan. yiyecek, giyecek istiyorlar. Sınıra doğru askeri denetım- ler sıklaşıyor. Aç kalan, açıkta kalan insanlar Çukurca'ya in- mek istiyorlar. Kimi, "Hasta- >ım, doktora gideceğim" diyor, da sığınmacılar gibi açıkta gün- kimi çadır, kimi de yiyecek pe- lerdir. İki tarafın da sinirleri bo- şinde. Askerler, "Emir var, gecemez- siniz" diye bağırıyor. Çoğu askerin günlerdir yağ- mur altında, kar altında bekle- mekten sesi kısılmış. Bir asker, "Yağmur fanilama geçti, şimdi donuma doğru inivor" diye an- latıyor durumunu. Nöbetteki askerlerin de çadın yok. Onlar zulmuş. Açlık ve soğuk, sığınmacılar için olduğu kadar askerler için de geçerli. Bir binbaşı, "Kendi- lerine gelen yemeği bile yiyemi- yor çocuklar. Multedkrie payla- şıyor" diyor. Zaman zaman as- kerler sığınmacılara kızıyor. 2la- man zaman da sığınmacılar as- kerlere. Sanki iki taraf da baş- lanna gelenden birbirini sorum lu tutuyor. Kimse birbirinin di- lini anlamadığı için zaten için- den çıkılmaz olan koşullar da- ha da katmerleniyor. Herkes ba- ğırıyor, ama kimse birbirini an- lamıyor. Ayaklan çıplak, şişman bir kadın, üzerine yapışmış sınlsık- lam geceliğiyle bağıra bağıra ağ- lıyor: — Bu Türkler kftfir, zalim bunlar... Bir subay kızgın: — Gönıyorsunuz degil mi? Kış kışlıgını, puşt da puştlugu- nu yaptı. Amerika a>aklandırdı once bunları. şimdi de başımı- za bıraktı. Dünya üstumüze kal- kıyor. Ama Batılı ulkelerden tek bir yardım geldiği yok. Yore hal- kı bir şeyler getirmeye çatışıyor. Aslında kendileri de aç. Devlet- ten de yardım gelmiyor. Dağın başında askerlerle bu insanlan karşı karşı>« bırektılar. Kamyon savaşı Tepenin arkasından bağırtılar geüyor. "49 nolu sınır taşı" aşı- lıp da Irak topraklarına geçin- ce, görüntü dehşete düşürüyor insanı. Yolun üzerinde uç kam- yon durdurulmuş. Çevresinde binlerce insan var. Elleri hava- da bağrışıyorlar. Kamyonların uzerinden ekmekler, sütler, ayakkabılar, tencereler, plastik kaplar, giyecek torbalan fırlatı- lıyor. Aşağıdaki insanlar kapış ' apış. Bir ekmeği üç ucundan tutup çekiştiriyorlar. Bir çift ayakka- bının sağ tekini kapan solunu arıyor, solunu tutan sağmı ala- nın yakasına yapışıyor. Bir ten- cereyi beş kişi yakalamış, arala- rmdia paylaşamıyor. Unlar, ma- karnalar, sütler, ambalajlan pat- lamış, yerde çamura karışıyor. Bir kutu helva kapan, teneke kutusunu açıp simsiyah elleriy- le parmaklaya parmaklaya ye- meye başlıyor oracıkta. Bu düzensiz dağıtımdan bir şey kapamayanlar kamyonun kasasına doğru tırmanmaya başlıyorlar. Kasanın üzerindeki- ler ellerindeki sopalarla püs- kürtmeye çalışıyorlar. Tarihi bir fılmden sahneler sanki. Kaleyi tethetmek isteyenlerle savunan- lar savaşıyorlar. Sopayı yiyince kamyonun kasasından düşenler, ellerini yukarıya açıyorlar yeni- den. Ağlaya ağlaya fotoğraf çe- ken bir gazeteci, "Tannya bile uzanmamıştır hiçbir el böyle" diyor. Diğerinin de gözleri dolu dolu: Sanki plato — Yukan çıkıp ağlıvoruz, aşağıya inip yazıyonız. Kamyonların kasalan boşa- lmca görevliler güçlükle aşağıya atıyorlar kendilerini. Yüzlerce insan yukan fırlıyor. Kamyon kasasında son kalan kırıntıları topluyorlar. Gördüklerine insa- nın inanası gelmiyor. "49 nolu sınır taşı" bir film platosu san- ki. Bulutlar dağlardan aşağıya inmiş. Üstleri ıslak, sakallan uzamış, saçlan keçeleşmiş, peri- şan durumdaki insanlar da fil- min figuranları. Yukarıya doğ- ru titreşen sisin içinde yaşama savaşmın en rezilini veriyorlar. İnsanı donduran, dehşete düşü- ren bir sahne. Çekiminin ne za- man biteceği bile belli olmayan filmin adı da konmuş çoktan: "Çukurca: 49 Nolu Cehen- nem." madıklanndan da yakındı, ama on binlerce sığınmacı içinde na- maz kılan pek az kişiye rastla- dım ben. Tann onları unuttuğu için, Kuzey Irakh Kürtlerin de bir sü- re için onu unutmaya karar ver- diklerini bile düşünebilir insan. Kendileri, acıları hakkında bir şeyler yazmak isteyen birini gör- düklerinde inançları ve dünya hakkındaki temel düşünceleriyle birleştirerek öfkelerini hırsla di- le getirdiklerinde sefaletleri kar- şısında Tann'nın gösterdiği ka- yıtsiîhğı hiç kabullenemedikle- ri anlaşılıyordu: 'Ne yapmtşlar- dı ki, Allah onlan bunca ceza- ya layık görüyordu?' Hele gö- çün mahşer gunlerini çağnştıran o ilk dört gününde tufanı andı- ran yağmur niye onca duaya rağmen bir an olsun dinmemiş- ti? tlk günlerdeki ölümlerin ço- ğu açlıktan çok, bu yağmur yü- zündendi. Çamurlu yollarda yü- rümeleri güçleşmiş, çıplak ağaç- ların altında, kovuklarda boş yere korunmaya çahşmışlardı. Üzerlerinde ıslanmamış tek bir nokta, sırılsıklam kesmemiş tek bir eşya yoktu. Bir türlü gelme- yen yardımı beklerken yastıkla- nnı, battaniyelerini, hatta tüfek dipçiklerini yakmışlardı. Sad- dam'ın bombalanndan kaçar- ken, yağmur altında dağ aşılır- ken herkesin, öyle, ailesiyle, hatta kendisiyle tek başına kal- dığını, kimse ün kimseye yar- dım edecek haı' kalmadığını an- lattı birisi. Sarhoş eden felaket Devletten çok, Türkiye yaka- sındaki Kürtlerin yolladığı yar- dım malzemelerinin de göçün birinci haftası dolarken sığın- macılara yeterince ulaştınldığı söylenemez. Gerçi Nusaybin'- den, Bismil, Batman ve Mid- yat'tan kamplara giden birçok yardım kamyonu gördüm, ama dağın tepesinde açlık ve malze- mesizlik butün şiddetiyle yaşa- nıyor. Günün en önemli olayı, trak- törle çekilen ekmek kamyonu arkasından koşan açlarla birlik- te tepeye ulaştığında, insan onu- runun ayaklar altına alındığı, mahşerden çıkma sahneler gö- rülüyor; askerler itiş kakış, kar- gatulumba kalabalığın içinde havaya ateş ediyor. Dağıtımın aşiretlerce yapılması da başarı- lamamış, aşffetlerin kampta bir- likte yerleştirilme çabalan da so- 'nuca-ulaşmamış. Herkesin kendi işini kendi görmek zorunda kaldığı, 'akra- balann yakınlann birbirini kay- bettiği utancın unutuldugıT her şeye hızla alışılan, insanı sarhoş edip neredeyse belleğini tüketen bir felaket havası: "Ne yaptık ki, bunlar başımıza geldi?" Suç ve gunah kıstaslarının hızla dönuştüğü dağda, bu tür sorular insanoğlunun çocukluk gunlerini hatırlatacak bir saflık ve içtenlikle soruluyor. Belki de onca yardım sözüne, uluslarara- sı toplantıya rağmen, insanoğ- lunun çocukluk günlerindeki şartlarda yaşanıldığı için. Beklenti gerginliğine, 'ne olacagız' havasına karşın, gele- cekten hep gecmişte kalmış bir şey gibi söz ediliyor. Saddam'- ın ilan ettiği affa kimse inanmı- yor. Saddam iktidardan düşme- dikçe Iraklı Kürtlerin evlerine dönmeye hiç niyetleri de yok. 'Ev* sözu yalnızca napalm bom- balarını ve 'kimya' korkusunu değil, daha çok geride bıraktık- ları hayatı çağnştınyor. Evler- den alelacele, hazırhksız, oldu- ğu gibi çıkılmış, ama kapılar, geri dönme umuduyla sıkı sıkı- ya çekilmiş, kitlenmiş, anahtar- lar alınmış. Şimdi, bir umut ka- yıp çocuğunu aramak için geri dönenlerin anlattıklanndan boş şehirlerin o evlerin yağmalandı- ğını, yakılıp yıkıldığını işitiyor- lar ve size Birleşmiş Milletler'- in dünyanın, Türkiye'nin tutu- muna ilişkin yeniden aynı soru- lan soruyorlar: Acıları hakkın- da dünya ne diyor, ne kararlar alıyor, ne olacak? Sığınmacı kampına giderken, Şırnak'ta yaşlı bir Kürt bakka- lın duvarına asılı eski bir levha görmüştüm: "Dtterim benim hakkımda düşündüğünün iki misli senin başına gelir!" Kürt- lerin hiç bitmeyen çilesi duşünü- lurse, kötümser bir levha! BİTTİ 167 Türk, Sri LaııkaVla ıııalısurBorcu nedeniyle Sri Lankalı yetkililer tarafından el konan gemide bir Türk kadınının da doğum yaptığı bildirildi. Bir Dışişleri yetkilisi olayı 6 nisanda öğrendiklerini belirterek Yeni Delhi Büyükelçiliği aracılığıyla yardım talep ettiklerini açıkladı. TAYFUN GÖNÜLLÜ ANKARA — Iş buhna vaa- diyle kandınlan 167 Türkün Sri Lanka'nın başkenti Colombo'» da demirlemiş bir gemide iki ay- dır mahsur kaldığı bildirildi. Gemide bir Türk kadının do- ğum yaptığı, önceki gün de ek- mek ve su nedeniyle mürettebat ile Türkler arasında çıkan kav- gada biri ağır olmak üzere 4 ki- şinin yaralandığı oğrenildi. Dı- şişleri Bakanüğı yetkilileri, olay- dan 6 nisan tarihinde haberdar olduklanm belirterek "Çok va- him ve ciddi bir olay" dediler. Dışişleri yetküileri, olayın 4-5 aybk bir "hikâyesi" olduğunu, lstanbul Laleli'de faaliyet gös- teren Batu Turizm Şirketi ara- cılığıyla çoğunluğu Kahraman- maraşh ve Hatayh olan Türkle- rin Batı ülkelerinde "iş bulma" vaadiyle kandınldığını belirtti. Körfez savaşı sırasında uçakla- rın Batı'ya doğru çalışmaması nedeniyle yolculann, önce Sin- gapur'a götürüldüğü, burada bir süre bekletildikten sonra da bu ulkede faaliyet gösteren Gre- en Seas şirketiyle anlaşarak Pa- nama bandıralı bir gemiyle Türkiye'ye dönmelerinin plan- landığı belirtildi. Ancak gemi- nin Sri Lanka'nın başkenti Co- lombo'ya yanaştığında Green Seas'ın borcundan dolayı yetki- liler tarafından gemiye el kon- duğu ve burada 2 aydır bekle- tildiği bildirildi. Dışişleri Bakanlığı'nın edindi- ği bilgiye göre Batu Turizm Şir- keti'nin anlaştığı karşı şirkete yolculann parasını tam olarak ödemediği, bunun için de Türk vatandaşlannın zor durumda kaldığı belirtildi. Bir Dışişleri yetkilisi, Cumhu- riyet muhabirine şu bilgiyi ver- di: "Şu anda gemi yöneticileri de Tttrklerden şikâyetçi. Çünkü paraları ödenmemiş. Onlar, 'Biz Turklerin akıbetinden so- rumlu değiliz. Yiyecek, içecek ve sağlık problemleri bizi ilgilendirmez' diyoriar. Çok va- him bir olay. Gemi limana ya- naştıktan sonra bir Türk bayan doğum yapmış. Ekmek ve su yüzünden çıkan bir kavgada da 4 Türk yaralanmış. Biri ağır ge- mide yatıyormuş." Dışişleri Bakanlığı'nın olayı 6 nisan tarihinde Öğrenmelerinin nedeninin de gemideki Türk yolculann "kacak yoku" olma- lanndan dolayı korkmaları ve Sri Lanka'da fahri Türk konso- losluğunun olduğunu bilmedik- lerinden kaynaklandığını belir- ten yetkililer, "Olayı fahri kon- solosumuz bir rastlantı sonucu 6 nisan tarihinde oğreniyor. Ye- ni Delhi Buyiıkelçimiz Colom- bo'ya akredite durumda. He- men büyükelçimizi barekete ge- çirerek Colombo makamlann- dan yardım talep ettik. ÇUnkü gemide açlık ve susuzluk tehli- kesi var" dediler. Dışişleri Bakanlığı'nın ne gi- bi çalışma yaptığı sorusuna da şu yanıt verildi: "Gemideki Türk vatandaşlan çekindiklerinden aileleri ile ko- nuşmuşlar, onlar da yetkilileri aramamışlar ve aradan bu ka- dar zaman geçmiş. Ancak biz, 6 nisan tarihinden bu yana yap- tığımız çalışma sonunda gemi- deki vatandaşlann yakınlannı belirledik. Ailelerin bir miktar para odemelerini sağlamaya ça- lışıyoruz. Aileler de para öde- meye razı. En ekonomik bir şe- kilde vatandaşlann Türkiye'ye dönmeterini sağlamaya çalışıyo- ruı." DUNYADA BUGUN ALtSİRMEN Çözüm Tampon Bölge Değil Tek adamm keyii yönetimi bir ütke için felakettir. Hele bu tek adam anlamadığı konularda da aklına eseni yaptyorsa, meydana gelen zararın önlenmesi son derecede güçleşir. Türkiye'nin bugün karşı karşıya kaldığı durum işte budur. Turgut Bey, tek adam yönetimini uygulamakta ve hiç anla- madığı dış politikada gaf üstüne gaf yapmaktadır. Dönüp şöyte bir geriye bakarsanız Turgut Bey'in büyük gaf- larını teker teker görürsünüz. Soydaşlarımızın Bulgaristan1 da karşılaştıklan baskılar sonrasında izlediği politikanın na- sıl bir fiyasko olduğunu anımsayın. "Kapıları ardına kadar açı- yorum, herkesi kabul etmeye hazırım, dilerse Jivkov da gelsin" diyerek başlattığı kampanyanın sonunda gelenlerin yarısı geri döndü; umutlan kırık olarak... Turgut Bey'in Körfez bunalımında izlediği yol ise baştan aşağı yanlıştı. Saddam'a karşı çıkan Turgut Bey, Irak ile tüm diyalogu kopardı, o yolu açık tutmak isteyenleri de kınadı. Bununla da yetinmeyip, Köşk'te yağdanhklannın kulaklarına olmadık şeyler fısıldayarak onlan da karalarna kampanya- sına alet etti. Şimdi zavallı çocuklar nasıl dönecekierini bilemiyorlar. Turgut Bey'in Saddam'sız çözümü şu an için suya düşmüş bulunuyor. Irak'ta savaş bitti, ama Saddam brtmedi. Turgut Bey, Saddam'a karşı ayaklananları da yüreklendir- di. Oıştan yüreklendirme ile ayaklandınlanlar ise sonradan ABD tarafından terk edılerek yazgılarıyla baş başa bırakıldı- lar. Kara yazgılarından kaçmak isteyen bu insanlann bir bö- lümü ise Türkiye'nin kapılarına dayandı. Bir koyup üç, hatta yirmi alacağını söyleyen Turgut Bey şim- di, bir milyondan fazla sığınmacıyı ülkemize almak sorunuyla karşı karşıya. Türkiye bu sığınmacılan alamaz. Türkiye'ye ders vermeye kalkan ülkeler kendi tarihlerine şöyle bir baksınlar. ABD, Vietnamlılan aldı mı? ABD, gecmişte Nazilerden kaçan Yahudileri aldı mı? Bütün bu gerçekleri görmezden gelemeyiz. Sorunun büyüklüğünü her zamanki gibi geç kavrayan Tur- gut Bey, şimdi bu insanlan sınmmızdan sokmamak için ak- lına ilk geleni düşünmeden söyleyıveriyor. Önce askeri müdahaleden söz etti. Sonra sözleri düzeltildi. Şimdi tampon bölge düşüncesini attı öne. Turgut Bey dtş politikayı bilmediği için ayırdına vararak veya varmadan, Lozan'ı yırtıp Sevr'i gerçekleştirme oyununa alet oluyor. Bir yandan Irak ile hâlâ diyalog kurmamakta direnirken, öte yandan tampon bölge gibi çok tehlikeli bir düşünceyi öne sürüyor. Oysa tampon bölge bir çözüm değil. Tampon bölge, yarın orada kurulacak bir devletin nüvesl- ni oluşturacak ve bölgeye emperyalizmin müdahalelerini da- ha da arttıracak, kaçınılmaz olarak Türkiye sınırlarının içine sarkacak vahim gelişmelere yol açacaktır. Çözüm, sığınmacıların Irak'a dönmeleri ve orada insanca yaşamalarıdır. Çabalar bu çözüm doğrultusunda yoğuşiaş- tınlmalıdır. Oysa Turgut Bey'in tutumu tam ters yönde. Batı basınının dezenformasyon kampanyasını Turgut Bey de yutmaktadır. Şu sırada Irak, dünyanın tepkisinden çekinerek sığınmact- lara günde 20 ton gıda yardımı yapıyor. Ama Turgut Bey bu gerçeği görmek istemiyor. Oysa sorunun çözümü, Irak ile diyalogu geliştirmek ve sı- ğınmak zorunda kalan insanlann olağan koşullar altında yai- şamalannı sağlayacak yönde telkin ve baskı yapmaktır. Sorunun tek çözümü, sığınmacıların Irak'ta yaşayacakla- «ı koşulların oluşturulması ve tez elden dönmeleridir. Ama Turgut Bey, hem sığınmacılann hem de Türkiye'nin çıkarına olan bu tek çözümü koiaylaştıracağına güçleştiriyor. KISA KISA " • Of'ta derslere türbanla girdiği için kaymakamlık tarafından açığa ahndıktan sonra bir süre önce tekrar görevine iade edilen öğretmen Naife Gündoğan bu kez görev yaptığı Kız Meslek Lisesi'nde Istiklal Marşı'nı okutmadığı için Trabzon Valiliği tarafından açığa alındı. Of Kaymakarru Mevlüt Kurban olayla ilgili olarak şunlan söyledi: "Söz konusu öğretmen daha önce derslere türbanh girdiği için açığa alınmış, bir daha tekrarlamaması kaydıyla görevine iade edilmişti. Aynı öğretmen bu defa okiılda öğrencilere lstiklal Marşı'nı okutturmayarak okul müdiresi ile tartışmıştır. Soruşturmanın bitiminden sonra gereken yapüacaktır." • Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın yurtdışı kadrolanna atamalan düzenleyen yönetmelikte değişiklik yapıldı. Yapılan değişiklik uyannca yurtdışında sürekli goreve gönderilecek personel, yabancı dil yeterliük smavına ahnacak. Daha önce yapılmış yabancı dil mesleki ehliyet smavlannda yeterliliği saptanmış ancak yurtdışı göreve atanmamış olanlar yeniden sınava alınacaklar. • Sayilan 52 bini bulan köy ve mahalle muhtarları maaşlarma zam beklentisi içine girdi. Türkiye Muhtarlar Federasyonu Genel Sekreteri Hüseyin Sabuncu, başta Başbakan Yıldırım Akbulut olmak üzere hükümet üyelerinin, muhtar maaşlannı yüzde 100 arttıracaklan yolunda söz verdiklerini hatırlatarak "Hükümet sözünü tutsun" dedi. • Türkiye ile Sudan arasında sağlık alanında, Türkiye ile SSCB arasında da uyuşturucu ve psikotrop madde kullanımının önlenmesi konulannda işbirliğini öngören protokoller Bakanlar Kurulu'nca onaylandı. • Mllll Eğitim Bakanlığı'na bağlı ilk ve orta dereceli okullar ile yaygın eğitim kurumlannm öğretmen ihtiyaanı karşılamak amacıyla 1991 atama döneminde 78 alanda ilk defa açıktan ve kurumlar arası nakil yoluyla öğretmen alımı yapılacak. Bu amaçla Başbakanhk'tan 12 bin kadroya atama izni alındı. Bu konudaki sınav 7 temmuzda Ankara'da ÖSYM'ce gerçekleştirilecek. • İl Jandarma Bölük Komutanbğı ve Birecik Jandarması'nın işbirliği ile gerçekleştirilen operasyonda 4 kaçakçı yakalandı, bu kişilere ait olan 15 adet Kalaşnikof ele geçirildi. Vali Vekili Hüseyin Kaya, kaçakçılar Mehmet Koçer, Mehmet Yıldız, Sefer Baydemir ve Sakıp Koçan'ın silahlan Suriye'den Türkiye'ye soktuklannın anlaşıldığım ve soruşturmanın sürdüğünü belirtti. • KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, Ramazan Bayramı tatilini geçirmek üzere pazartesi günü îzmir'e gidecek. Eroğlu, tatili sırasında ızmir ve çevresinde tarihi ve turistik yerleri gezecek. 22 nisanda Kıbns'a dönecek olan Eroğlu'nun ada dışmda bulunduğu süre içinde KKTC BaşbakanhğYna, Dışişleri ve Savunma Bakanı Kenan Atakol vekâlet edecek. • Gaziantep'te Şehitkamil ilçesi yakınlannda meydana gelen trafik kazasmda 2 kişi yaşamını yitirdi. Kaza, dün sabah ilçeye bağlı Atalar köyü Akyokuş mevkiinde meydana geldi. Adem Ertoman yönetimindeki 19 EE 601 , plakab kamyon yolun ıslak olması yüzünden direksiyon hâkimiyetini kaybedince karşıdan gelen Mehmet Aytekin - yönetimindeki 34 NV 694 plakalı otomobille çarpıştı. Kazâ sonucunda oto surücüsu Mehmet Aytekin (52) ile aynı otomobilde bulunan M. Akif Kervancıoğlu (35) olay yerinde öldü. Bu arada Kilis'in Yavuzlar köyünde Nazey Acar (32) adındaki kadın, elektrik direğiyle temas halinde olan bir tele çamaşır asarken cereyana kapılarak yaşamını yitirdi. • Hakkâri'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 73. yıldönümü törenlerle kutlanıyor. Törenlere dün sabah Atatürk anıtma çelenklerin konulması, saygı duruşu ve lstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlandı. Vilayette kutlamalann kabulünden sonra Cumhuriyet Alam'nda şehrin kurtuluşu temsili olarak canlandınldı. • Gaziantep Vali Vekili Hüseyin Kaya yaptığı açıklamada bölgede yürütülen operasyonlar sonucu bölücü örgüte şehir merkezinden eleman kazandınp kırsal alana gönderdikleri, kılavuzluk ve kuryelik yaparak haberleşme iletişim ve lojistik destek sağladıkları gerekçesiyle 6'sı HEP uyesi, ikisi öğretmen, birisi doktor olmak üzere toplam 13 kişinin gözaltına alındığını bildirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle